24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 KASIM 2011 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Deprem Yanlışlarını Düzeltmek Alalama TÜRKÇE sözlük, Frenkçe kaynaklı “kamuflaj” sözcüğünün karşılığını böyle vermekte ve kavramı şöyle tanımlamakta: beneklerle, çizgilerle veya renklerle bezeyerek bir şeyi bulunduğu çevreye uydurmak, maskelemek. “Yeni anayasa” konusunda da son derece uyanık olmak ve Kemalist cumhuriyetin son kalıntılarını silmeye niyetlenenlerin yanıltıcı alalamalarına aldanmamak zorundayız. Durup dururken Abdülmecit’i anma törenleri gibi gülünç belirtilerle de kendini belli etmeye başlayan bu niyetin en ciddi girişimi “yeni anayasa” etiketiyle perdelenmiş bir rejim değişikliği harekâtıdır. Ana hedef, bu sütunda sık sık yinelendiği gibi, başkanlık sistemine geçmek ve Cumhuriyetin temel ilkelerinde birtakım değişiklikler yaparak başkanlık sisteminin niteliğini öyle belirlemektir. lalama, bu girişim, bütün toplumu kapsar görünen çok geniş bir katılım perdesine büründürmekle gerçekleştirilmek isteniyor. Parti gruplarının eşit temsiline dayalı uyum komisyonunun kurulması, Meclis Başkanı’nın Meclis dışındaki partilere ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik bir “görüş bildirme çağrısı”yla tamamlanmakta, vatandaşlar da düşüncelerini internette açılan bir “web” sayfasının “Görüşler” kısmına 31 Aralık 2011 tarihine kadar iletmeye davet edilmektedir. Çok saf vatandaşlar “aman ne kadar demokratik, daha ne yapılsaydı” diyecekler, bir ölçü daha az saf olanlar kuşku duymaya başlayacaklar, saf olmayanlar amaçlanan oyunu merak edeceklerdir. ysa, oyun merak edilmeyecek kadar açık. Çünkü yürürlükteki kurallara göre, alalama için ne yapılmış olursa olsun, anayasa değiştirme ya da yapma kuralları bellidir: TBMM üye tamsayısının en az üçte birince imzalanan yeni ya da değiştirilmiş metin üye tam sayısının üçte iki ya da beşte üç çoğunluğunun gizli oyuyla kabul edilir. Bu süreç boyunca devlet başkanlığında değişiklik olmayacağına göre, AKP’nin etnik haklarda ödünler vererek sağlayacağı çoğunlukla istediği yeni anayasa düzenini oluşturması zor olmayacaktır. Kötü olan, o noktaya bütün topluma danışılarak ve herkesin görüşü alınarak gelindiği gibi bir izlenimin yaratılmış gibi gelinmiş olmasıdır. AKP istediğini elde edince son pişmanlık fayda etmez. are, o noktaya gelmeden, hatta alalama çabası başlamadan önce, AKP iktidarının iyi niyetini sınayan ve anayasa değişikliği bile gerektirmeyen makul koşullar ileri sürerek onlar şimdiden yerine getirilmeden “yeni anayasa” kampanyasına katılmayı reddetmektir. Bu koşulların neler olabileceği yarınki sütunun konusudur. Depreme karşı kentsel önlemler afet yasalarında değil, doğrudan İmar Kanunu’nda ve yerel yönetim yasalarında yapılacak düzenlemelerde yer almalıdır. Risk azaltma ya da sakınım planlarının hazırlanması ve uygulanmasında yerel yönetimlere destek veren bir bağımsız ve sürdürülebilir bütçe oluşturulmalıdır. Murat BALAMİR, E. Prof. Dr. ODTÜ ürkiye’nin afetler alanındaki yasal düzenlemelerini, kurumlaşma biçimini ve ilgili meslek gruplarının yetkilerini, kaynak geliştirme ve kullanma yöntemlerini, merkezde ve yerelde yapılması gerekenleri en baştan düşünerek, eldeki fırsatları değerlendirmesi gerekir. Ne var ki, günümüzün sıcak ortamında acele ile getirilecek düzenlemelerle yeni yanlışlara yol açılması olasıdır. 1. Gündemde bulunan anayasa çalışmalarında, afetlere ilişkin risk azaltma görevleri ve tehlike suçu yaratma konularında ilkesel hükümlere yer verilmesi öncelik taşır. 2. Türkiye’nin, uluslararası afetler politikasını gözeten bir strateji geliştirmesi zorunludur. 3. Ulusal platform yanında, tehlikelere karşı alınacak kararların, toplumsal sorumluluğun ve ödevlerin her düzeyde paylaşıldığı bölgesel, kentsel, yerel platformlar geliştirilmelidir. Uzun dönemde bu, katılımlı bir risk azaltma kültürünün yaratıldığı bir toplum demektir. Bu aynı zamanda, ‘çok bilmiş’ yetkililerin Türkiye’ye verdikleri zararları azaltmanın da başlıca aracı olacaktır. 4. Sakınım çalışmalarının uygulayıcısı yerel yönetimlerdir. Acil durum planı hazırlama işleri mülki yönetimin, sakınım planları ise belediyelerin sorumluluğu olarak tanımlanırken, bunların eşgüdümü kurulmalıdır. Yüksek tehlike gösteren bölgelerde sakınım planları merkezden ayrıca izlenip desteklenmelidir. 5. Yerleşmelerin zemin koşullarına ilişkin veriler ile tehlike haritalarının elde edilmesi işleri imar planı hazırlama sürecinden bağımsız tutulmalıdır. Bu bilginin merkezi ve erişilebilir bir veri bankasına dönüştürülmesi, kamuya olduğu kadar, çok sayıda kullanıcıya yarar sağlar. 6. Depreme karşı kentsel önlemler afet yasalarında değil, doğrudan İmar Kanunu’nda ve yerel yönetim yasalarında yapılacak düzenlemelerde yer almalıdır. 7. Risk azaltma ya da sakınım planlarının hazırlanması ve uygulanmasında yerel yönetimlere destek veren bir bağımsız T A ve sürdürülebilir bütçe oluşturulmalıdır. 8. Uluslararası kuruluşlardan edinilen kredilerin, güçlendirme benzeri işlere gelişigüzel gömülmesinden kaçınılarak, bu kaynaklarla başka kaynakların harekete geçirilip, güçlendirme ve sakınım çabalarına yönelmeleri sağlanmalıdır. 9. Yüksek tehlike alanlarında toplu kentsel yenilemelerin, risk azaltmak yanında, çok yönlü katkıları vardır. Bu alanlarda toplu yenileme, tekil yapı güçlendirme çabalarından daha verimli ve çoklu ekonomiler yaratan girişimlerdir. Uygulamada birinci koşul, yerel topluluğun katılımının sağlanmasıdır. Bu işlem, tepeden inme yöntemlerle ve bireysel hakların zaptedilmesiyle değil, belirli bir alanda çoğunluk oluşturan bir kesimin gönüllü ortaklık kurmalarına, katılmayanların haklarının korunarak işlerin yürümesine ilişkin düzenlemelerle sağlanır. Bu zemin sağlanmışsa, yerel yönetimlerden yalnızca proje onayı alınacaktır. Bu girişimler, eksikli olduğumuz ‘kentsel alan yönetimi’ birimlerine yol alır. İkinci koşul, proje programının belirlenmesi, tasarım işleri ve borçlanmaların yerel topluluk özelliklerine göre biçilmesidir. O oplumsal kalkınma boyutu ve sosyal projeler Toplulaştırılmış alanlar, yeni kentsel tasarım uygulamaları ve kent kimlikleri yaratmak için fırsatlar tanıyacaktır. Üçüncüsü, rantın yalnızca bu ortaklıklara akar sağlamak üzere yönlendirilmesidir. Bu girişim, kentlerde ‘yapsat’ işlemleri ötesinde bir planlama etkinliğidir. Uygulamada yerel topluluğun sosyal profiline göre sosyolog, iletişim ve halkla ilişkiler uzmanlarının değerli rolleri olacaktır. Öte yandan, ayrıntılı iş programı, finans ve nakit akışı tasarlanacak, kimi hukuk sorunları çözülecektir. Dünyadaki başarılı örnekler, uzman kamuözel ortaklık ve konsorsiyumlara işaret etmektedir. İstanbul’da bu yaklaşımın en olumsuz koşullarda bile rantabl olabileceği görülmüştür. Bu yaklaşım, kentleşmemizde yeni bir örgütlenme ve eşgüdüm hünerinin geliştirilmesi anlamındadır. Kat mülkiyetine T Ç dayalı yapılaşma 1950’lerde nasıl bir yeni örgütlenme hüneri gerektirdiyse ve zaman içinde bu süreç nasıl kurumlaştıysa, bugün kentsel toplu yenilemede de çok boyutlu ve aktörlü bir eşgüdümü, çok adımlı bir süreç yönetiminin başarılması gerekiyor. 10. Zorunlu Deprem Sigortası’nın (ZDS) kurulmasında amaç, kamunun ödemek zorunda kaldığı afet tazminatlarını azaltmaktı. Bu bir risk paylaşım mekanizması değil, risk azaltma sistemi hiç değildir. Oysa ZDS türü bir işleyişin sigorta sistemi tarafından olduğu kadar, afet politikası açısından da doğru bir performans göstermesini beklemek doğaldır. ZDS’nin etkili bir risk azaltma mekanizmasına dönüşmesi Türkiye afet politikasının vazgeçemeyeceği bir hedeftir. Bu yaklaşım, bir yandan daha gerçekçi prim düzeyleri belirlemeyi, diğer yandan hızlı birikim sağlama yöntemlerini öne almayı gerektirmektedir. Bunun uğruna reasürans maliyetlerinden bile bir süre kurtulmak göze alınabilir. 11. Kent ölçeğinde sakınım planı geliştirmek, ayrıntılı önlemler düşünmeyi gerektirir. Bunun öncü örneği ülkemizde İstanbul Deprem Master Planı’dır. Bu planda, kentsel her ‘risk sektörü’nde katılımlı yöntemle kesinleşecek uygulama projeleri tanımlanmıştır. Kentin afet sonrasında sığınacağı yapılar ve altyapı sistemleri ‘acil durum görevlisi’ tesisler olarak tanımlanmaktadır. Bu ayrıcalıklı birimler, bir bütün sistem olarak kapasiteleri, konumları, hizmet alanları ile irdelenmekte, sistemdeki zayıflıkları gidermek üzere proje paketleri belirlenmektedir. Hastaneler, okullar gibi çok sayıda birimin oluşturduğu ADG’ler sisteminde, özel hastane, okul ve otel gibi birimlere de yer verilmiştir. Bu özel sektör kuruluşlarının sisteme katılmaları ve afet sonrasında kamu görevi vermeyi üstlenmeleri karşılığında (indirimli taşınmaz vergisi gibi) kimi muaflıklar tanınmakta, ancak güvenli tesisler oldukları belgelenerek belirli aralıklarla denetimden geçmeleri öngörülmektedir. Bu yöntem, özel oteller için de geçerli görülmüştür. Oteller için bir başka koşul da yapı ve tesis güvenliğine ilişkin (3 yılda yenilenen) ulusal ve uluslararası turizm özel ‘afet güvenilirlik’ belgesi almalarıdır. (Van’da yaşanan acı deneyime adanır). Türkiye’de bugün öncelikle sakınım (risk azaltma) etkinliklerinin yetkin sorumlusunun belirlenmesi gerekiyor. Bedel... (Ağustos) “Şunu milletimin huzurunda açıklıkla ifade edeyim, bedelli askerlik noktasında bir şey bizim gündemimizde yok...” “Bravoooo...” “Parası olan var, parası olmayan var...” “Eveeeettt...” “Şimdi parası olan ile parası olmayan bizim nazarımızda bir... Herkes bizim neyimiz oluyor bir nevi?..” “......?” “Kardeşimiz...” “Yaşaaaaa...” “Biz yola ne ile çıktık?...” “Otobüsle...” “Hayıırrr.... Bir sloganımız vardı hani... Size söylemiştim...” “Uzun olan mı, kısa olan mı?..” “Öbürü... Bakın şu şapşal suratlı aziz kardeşimiz ne kadar güzel hatırladı... Neydi o slogan; biz kimsesizlerin kimsesiyiz...” “Eveeeeettt...” “Ey Ce Ha Pe...” “Yuuuuhhhh...” “Sen kimsin yav?.. Bakıyorsun çıkmış bedelli askerlik diyor... Bi defa parası olan var, bir de neyi olmayan var?..” “Parasıııı...” “Gördünüz mü işte, parası olmayan askerlik yapacak, parası olan yapmayacak...” “Yuuuuhhh...” “Kimsesizlerin kimi olduğumuza göre, neleri de neleri gayet güzel yapmaz mıyız?..” “Eveeeettt...” ? (Dün) “En geç bir haftaya kadar bu bedelli askerlik adımını atarız... Hemen hayırlısıyla kanunu da bir bakıma geçiririz...” ? Aşağı, yukarı böyle oldu... Terör bitti, komşularla da sıfır sorun olunca, şu beş ayda ordunun asker gereksinimi mi azaldı?.. Yoksa çocuklardan, dünürlerden, damatlardan birisinin askerlik zamanı mı geldi?.. Ya da; zenginin para gücü, adalet ve vicdan duygularından çok mu daha güçlü gülüm?.. Bilemeyiz... Belki de; sürü olmanın çocuklarımıza ödettiği bedeldir... ? Ama ne zamandır bir türkü çalar kerpiç evlerde... Bir hüzünden öte, bir acı sitemin türküsüdür, çok severim: “Yemen yolu çamurdandır Karavanam bakırdandır. Zenginimiz bedel öder Askerimiz fakirdendir...” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle