25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 KASIM 2011 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Aygün’ün Dersim Projesi... Bedelli Çıkıyor B edelli askerlik de çıkıyor. Amaç, vatan hizmetine... Dolayısıyla tövbe tövbe vatana... Dolayısıyla şehitliğe bedel biçmek falan değil elbet... Ama yine de bayrağa sarılı tabutlara sarılan annelere, “Yavruuum, keşke 5 bin dolarımız olsaydı...” Diye feryat etme kapıları açılıyor. Bedel ödemek istemeyenlere de “vicdani ret” kapıları aralanıyor. İyi tarafı şu: Artık uluorta kimseye “vicdansız” demek de zorlaşacak. Adam askerliği reddettiğini, dolayısıyla vicdanlı olduğunu kapı gibi “Genelkurmay belgesiyle” ispat edebilecek! BDP’li Demirtaş milletvekili arkadaşlarıyla birlikte terör örgütü destekçisi KCK üyesi olduklarını belirterek kendilerini özel yetkili savcılığa ihbar ettiler. Ama CHP Tunceli (pardon Dersim) milletvekili Hüseyin Aygün onlardan önce davranmıştı. O da kendisini ve partisini yayın yoluyla ihbar etti: “Dersim katliamı bir soykırımdır. Sorumlusu CHP ile devlettir. Bu soykırımdan Atatürk de haberdardı!” ??? CHP tarihine geçen “en CHP”li sıfatını da kazanmış oldu. ??? Ama bu arada bendeniz gibi birçok yurttaş, Atatürk’ün soykırım suçuna bulaştırılmasına canı çok sıkıldı. Neyse ki CHP Sözcüsü Birgül Ayman iki gün sonra imdada yetişti: Yüreklere serin sular serpti. “Bu görüşler CHP’nin resmi görüşü değildir!” ??? Tüm CHP’lilerin verilmiş sadakası varmış. Yine de bazı CHP’liler çok korkmuş DP’liler mi CHP’lilerden rol B çalmaya çalışıyor, yoksa CHP’liler mi BDP’den? GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT Puan Toplayalım n sevindirici olay bedelli E askerlikte kredi kartının da kullanılabileceği haberi... Artık Genelkurmay Başkanlığı kapısına “Kredi kartı geçerlidir!” levhaları asılabilir. Umarız “American Express” de kabul edilecektir. Düşünce Özgürlüğü Sorunu Türkiye’de sağcılarla solcuların hiç anlaşamadığı konuların başında gelir “düşünce özgürlüğü”... Ben bugüne kadar sağcı düşünce suçlusu, yani düşüncesinden dolayı yargılanan hiç sağcı görmedim. Zaten ‘sağcı’ lafının bizdeki tarifine de uyan başka bir ülke yok. Bizdeki sağcı, önce dinci demek, dini politik çıkarları için kullanan demektir fiilen. Uğur Mumcu, “Siz hiç sağcı fikir suçlusu gördünüz mü; adamlarda fikir yok ki suç olsun” diye durumu özetlemişti. Türkiye’de düşünce özgürlüğü lafta vardır; ama bu özgürlük kimseye anayasadan ve kanunlardan farklı düşünceleri yayma hakkını vermez. Anayasaya ters düşen düşünceler ancak kafalarda durabilir, bunların yayılması temel nitelikleri anayasayla belirlenen Cumhhuriyetin yıkılması için propaganda yapmak demektir, dolayısıyla yasaktır. 1990’lara kadar sosyalizmi savunmak, sonra Kürt’e Kürt demek bölücülük sayıldı ve yasak oldu. Bu yasakta ısrar edildi, 50 bin kişi öldü ve ülke fiilen psikolojik olarak bölündü. Şimdi siz “Kürt’müşsünüz”, biz sizi tanıyoruz dendi ama ülke perişan oldu. Çözülmesi çok basit olan, fiilen ayrılmanın mümkün olmadığı ülkemiz, çapsız yönetimler tarafından bu içinden çıkılmaz noktaya getirildi. Bugüne kadar düşüncelerini söyleyenler, yazanlar hep dövüldü, vatan haini diye hapse atıldı, perişan edildi. İktidarlar “anayasaya aykırı yasa” ile “anayasaya aykırı düşünce” arasındaki farkı kavrayamadı. Daha doğrusu demokrasiyi kavrayamadı. Bizimkilere göre demokrasi, anayasaya uygun düşünmeyi gerektirir. Düşüncenin sınırını anayasa metni belirler. Düşünce özgürlüğünün özünün düşünceden ibaret olduğunu unutarak. Düşünce özgürlüğü, öz ile öz olmayanın ayrılmadığı bir özgürlük. Azıcık sınırlandığı zaman bütünüyle yok olan bir özgürlük bu. Çünkü düşüncenin sınırı yoktur. İnsanlık, sınırsız düşünce özgürlükleriyle gelişmiştir. Kaldı ki, sınırsız düşünce özgürlüğünün kurulu düzeni yıkmaya varacağından korkanları teselli edecek çare de yine düşünce özgürlüğünde gizli. Tehlikeli denen her düşünce, başka bir düşünceyle çürütülebiliyorsa tehlikeli olmaktan çıkar. Eğer Türkiye’de Kürt sorunu açıkça tartışılabilseydi, konuşulabilseydi, bugünlere gelinmezdi. Ayrılmayı savunanları demokratik bir platformda konuşturun, tartışın, konuyu somutlaştırın mutlaka uzlaşma sağlanacaktır. Korkmadan, sınır koymadan; yani düşünce özgürlüğü sağlansın yeter. Şimdi yeni bir anayasa yapılmak isteniyor. Anayasalar bir çeşit “toplum sözleşmesi” anlamını taşır. Anayasayı kabul eden bir toplum, bu metnin getirdiği temel kurallara göre yönetilmeyi, bu kurallar çerçevesinde yaşamayı kabul etmiş oluyor. Yapılacak bütün yasalar da bu temel yasaya uygun olmak zorundadır. Peki, düşünceler için aynı şeyi söyleyebilir misiniz? Kimseyi zorlayıcı bir niteliği var mıdır düşüncenin? Doğrudur yanlıştır, beğenirsiniz beğenmezsiniz, benimsersiniz benimsemezsiniz. Ama beğenmek zorunda olmadığınız gibi, beğenmeyişinizi, hatta sizi rahatsız edişini bir yasaklama nedeni haline getiremezsiniz. Anayasadaki “düşünce açıklama serbestliği” düşüncelerin tavanı değil, tabanıdır. Bugüne kadar kendi dünya görüşünü kesin doğru sayıp zor kullanarak başkalarına ağız açtırmamaya çalıştılar ve buna da demokrasi denildi. Hatta şimdi “ileri demokrasi” diyorlar. Ve yine yanlış yapılıyor, hem ülkemize hem insanımıza. Artık konuşma zemini yok edilmesin; fikir olacak ki demokrasi olsun. Demirel diyor ki, “Lafın tamamı aptala söylenir”. Sayın Amirem Kadın vekiller arasında gerilim sürüyor. Bu gerilim erkekler arasındaki gerilime benzemez. Saç saça, baş başa bir hal alabilir. Salim Uslu’yu göreve çağırmak da çare olmaz. Tek çare tarihte ilk kez TBMM’de kadın idare amiri seçmektir. Böylece ileri demokrasimizin bir eksiği daha giderilmiş olur. durumda. Bu soykırım iddiası Avrupa Mahkemesi’ne intikal eder de... CHP soykırım suçlusu ilan edilirse... Bunun maddi manevi faturası nasıl ödenecekti? Çok şükür ki, yine de endişeli milletvekillerinin sayısı çok değildi: Haluk Koç, İzzet Çetin, Gürkut Acar, Dilek Akagün Yılmaz, Ahmet Toptaş, Yıldıray Sapan, Arif Bulut, Osman Kaptan, Metin Lütfi Baydar, Fatma Nur Serter, İsa Gök ve Nedret Akova. ??? Aslında CHP soykırım yaptı diyen CHP’li Hüseyin Aygün, resmi internet sitesinde açıkladığı projelerden birini uygulamaya koyuyordu. Bu arada bir gerçeği daha ilan ediyordu: CHP’den seçimlere girmemi ve bugüne kadar yürüttüğüm çalışmaları, “CHP çatısı altında özgürce sürdürmemi, bizzat Kemal Kılıçdaroğlu istemiştir!” Aygün bu isteği bir şartla kabul etti: “Başta Dersim katliamı olmak üzere, Dersim’in tüm sorunlarını Meclis’te dile getirmek ve daha önemlisi çözümler aramak için bu teklifi kabul ettim!” Buraya kadar çok güzel... Ama o şartı mesleği avukatlık olan Aygün bizzat kendisi bozuyordu. “CHP’nin Dersim’de katliam, hatta soykırım yaptığını ve bu durumdan Atatürk’ün de haberdar olduğunu Meclis’te dile getirmek.” Yerine... Gidip Zaman gazetesini tercih ediyor. E amın ski zamanda ad çmış. ka ıp rp ça bir atlı eye koşmuş. O da mahkem Kadı sormuş: ı? Tanığın var m r! di m di hi şa Tanrı : tibine dönmüş kâ t bı za ı, ad K ın an ruşm Yaz oğlum, du çarşambasına n so ın ay k ce gele ve davacının ertelenmesine göre şahide se vereceği adre ılmasına karar davetiye çıkart verildi. Gizli Şahitbirisine kararlar!” “Peki, doğru kararları nasıl alabiliyorsunuz?” “Tek kelime” demiş, “tecrübe!” Bu kez üstelemişler: “İyi de efendim, tecrübe dediğiniz şeyin sırrı nedir?” Lider, derin bir iç geçirmiş: “İki kelime” demiş, “yanlış kararlar!” ??? “Siz bakmayın lider olunmaz, lider doğulur!” diyenlere... idere başarısının sırrını L“İki sormuşlar. kelime” demiş, “doğru Liderin Sırrı Yanlışlarında!.. Liderlik de yapa yapa öğrenilebiliyor. İnanmayan Başbakan’ın “açılım” diye tutturduğu günleri hatırlasın. “Benim 75 tane Kürt milletvekilim var!” diye övündüğü, Habur’da seyyar mahkemeler kurdurduğu günleri... Bir de şimdiki hallerini, sözlerini önüne getirin. Yaşasın yanlış kararlar. Doğru kararları onlara borçluyuz! ??? Lider İngilizce “lead” sözünden türeme bir sözcük. Peşi sıra sürükleyen, öncülük eden, yöneten, güden anlamına geliyor. Ama Türkiye’nin ancak yarısını (hatta kıl payı da olsa yarısından biraz eksiğini) peşi sıra sürükleyebiliyor… İleride tamamını sürüklemesi için herhalde biraz daha yanlış kararlar vermesi gerekiyor!. Siyasetçinin en büyük sil ahı, halkın hafızasının zayıflığ ıdır. [email protected] ‘Açık Yarayla Dolaşmak!’ MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] C MY B C MY B İstanbul’daki “Çocuk Vakfı”nın Başkanı M. Ruhi Şirin’in, “N.Ç.” olayında, gerek yerel mahkemenin gerekse “Yargıtay”ın verdiği kararlar dolaysiyle yargıçları kınayan konuşmasında: “Sevgili çocuğum ‘N. Ç.’ senin hakkında bu kararları verenlerin hep ‘açık yara’yla dolaşacağına inan!” diyordu. (Cumhuriyet, 6.11.2011) Vakıf Başkanı, M. R. Şirin’in bu konuşmayı Taksim’de “eylem”de iken yaptığının da altını çizelim. Kararı onaylayan Yargıtay’dan bir açıklama gelmesinin de pek bir anlamı yok; toplum “yargı”nın böyle bir “sonuç”a varması karşısında isyan ediyor; “Adalet bu mudur” diye sormaktan kendini alamıyor. Bir süredir “yargı” dünyamızın durumu yürek yakıyor, utanç veriyor. Bilmem anımsar mısınız “Yargıtay Tetkik Hâkimi Celâl Çelik”i? “Türk yargısının ‘hukukun üstünlüğü’ ve halka ‘adalet dağıtma’ ülküsünden uzaklaştığını” belirtip, ‘istifa’ etmişti, “Artık midem kaldırmıyor!” diyerek... Toplumun büyük bir bölümünün de öyle... Öte yanda yıllardır süren, son dönemlerde de iyice artan “şiddet”in, “taciz”in, “tecavüz”ün bir nedeninin de; “kadın”ı kullandığı bir “malzeme” gibi algılayan; onu ancak “ikinci sınıf” bir insan olarak kabul eden “ayrımcı” bir “zihniyet”in ürünü olduğu ve “N.Ç.” olayının bu açıdan da ele alınmasının gereği üstünde duruluyor. Bir “zihniyet”in oluşmasında yer alan “inanç” etkeninin çoğu zaman öne çıktığı da yadsınamaz bir gerçek olarak kabul edildiği bilinir. Böyle olunca da “inanç”ın “cinsiyet” ile ilgili konularda ortaya koydukları kuşkusuz büyük bir önem taşıyor. Eğer “inanç” etkeninin bu konudaki terazisinin ağırlıkları eşit değilse, bir kefesi, örneğin erkek kefesi ağır basıyorsa sorunların varlığından, baskısından kaçınma olanağı yoktur. Bu durumu İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı da Kurban Bayramı dolaysiyle yaptığı açıklamada vurgulayarak belirtti. Müftü Çağrıcı: “İslam dünyasının bugünkü ‘sorun’larının çok ciddi sebeplerinden biri, ‘kadına bakış açısı’dır” diyor. Ayrıca, “Bu dinin bütün çağların insanlarının ihtiyaçlarına cevap verecek zenginlikte olduğu savunulurken; bir yandan da insanlığın yarısını oluşturan ‘kadın’ cinsinin ‘inkâr’ edilmesini, bu ‘Ç AĞ’ın kabul etmesinin mümkün olmadığını” da vurguluyor. Belirttiği bu “ayrımcı zihniyet”e örnek olarak, camilerdeki durumu, “erkek egemen zihniyet”in camiye de yansımasını ele almış. Bu “zihniyet”i kırmak için “kadın”ların ibadetlerini camide yapmalarını istiyor; onları camilere çağırıyor. Kuşkusuz “ustaca” yapılmış haklı bir çağrı. Ama konuyla ilgili bir durumu da anımsayalım diyorum. Erkekler genelde daha “çocuk” yaşlarında camiye gitmeye başlarlar. Babalar dini bayramlarda, oruç aylarında (ramazan) az da olsa cuma günlerinde, “78” yaşlarındaki “oğul”larını camiye götürürler. Dolaysiyle bir “saygınlık” (itibar) kazanan bu “oğul”u, ablalar, kız kardeşler evde beklerken oluşan bu “ayrıcalık” karşısında acaba ne düşünürler? Diyelim ki kızlar da camiye gidebilir erkek çocuklarla birlikte; ama onların yeri, erkek kardeşlerinin babalarının yanı değildir; kız çocukları yerlerinin onların arkasında, arkalarda olmasına ne gibi bir anlam veriyorlardır acaba? Ayrıca kız çocukları camide, erkek kardeşlerinin başlarının açık olup, saçlarının kapanmadığını, kendilerinin ise başlarının örtüldüğünü, dolaysiyle erkek kardeşlerinin “saç teli” ile kendi “saç telleri” arasında ne gibi bir “ayrım” (fark) olduğunu sorsalar ne yanıt vereceğiz? Yüzyıllardır bu “ayrımcı zihniyet”in çok küçük yaşlardan başlayarak çocuklarımızı, toplumumuzu yoğurup biçimlendirdiğini yadsıma olanağımız yok. Öte yandan Müftü’nün açıklamasında “ciddi sorunlar yaşayan” İslam dünyasına, Türkiye’nin bir “pencere açtığı”, yeni bir “nefes kanalı” oluşturduğu vurgulamasıyla belirtilen durumun, Cumhuriyetimizin “1923 Devrimi” ile getirilen “laiklik ilkesi” olduğunu da “yadsıma” olanağı yok. “Laiklik ilkesi” bilindiği gibi, dinsel bağlam”da yer alan bu “ayrımcılığın” yaşama yansımasının önünün kesilmesidir. Bu “ilke”nin, ilk adımının atıldığı “3 Mart 1924”ten bu yana “87” yıl geçmesine karşın bu “ayrımcı zihniyet”in, “1950”den başlayarak özellikle de son on yılda yoğunlaşarak toplumu sarmasında, “dinsel” çıkışlı “iktidar”ların büyük payı olduğu ortadadır. Dolaysiyle “dinsel kurum”un yapısının, içeriğinin bu durumda bir “pay”ı olup olmadığının da ele alınması gerçeğini, Prof. Dr. M. Çağrıcı gibi din bilginlerimiz “artık” bir kenara itmemelidirler. Bu “ayrımcı zihniyet”in oluşumunda yer alan dinsel olanlarla birlikte tüm “etkenler” hiçbir “ayrım” gözetmeden gerçekçi ve “ÇAĞ”a uygun bir tutumla masaya yatırılmazsa “N.Ç.” gibi olaylar, kadına karşı “şiddet” daha yıllarca sürebilir. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] 1/ Akdeniz çev 1 resinde yetişen ve köklerinden kır 2 mızı boya elde 3 edilen bir bitki. 2/ 4 Üstten sağa doğru 5 eğik basım harfi... Niyobyum ele 6 mentinin simgesi. 7 3/ Afrika’da bir 8 ırmak... Bir taşıtın kimliği sayılan 9 metal levha. 4/ Tavlada 1 2 3 4 5 6 7 8 9 “üç” sayısı... “Nesiller, 1 C U N D A A B A akrabalar” anlamında 2 U R A S İ L O R eski sözcük. 5/ İlkel 3 N A Y L ON L A benlik... Astarlık ince 4D L A R K E K bez. 6/ Devlet memur5A S O R S U R larının maaşlarının deİ N S OMON rece ve tutarlarını dü 6 K UMA O zenleyen sistem ve çi 7 A L 8 B O L E R O O T zelge.. Budala, saf. 7/ 9 A R A K N O T A Türlü bitkilerin yaprak ve kabuklarıyla kokulandırılmış acımtırak bir içki... Vücutta oluşan derin kesik ya da zedelenme. 8/ Bir nota... Azerbaycan ve Kars yöresinde yaygın telli bir çalgı. 9/ Çeşme musluğunun tutturulduğu taş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yaprakları haşlanarak salata gibi yenebilen otsu bir bitki. 2/ Gelecek... “Gözümde bir su deniz olup taşıyor” (Ö.B. Uşaklı). 3/ Bir tür salon dansı... Brezilya’nın para birimi. 4/ Aldatma işi, hile... Afyonkarahisar ilinde bir göl. 5/ Elazığ ilinde bir baraj... Kemiklerin yuvarlak ucu... Tunus’un plaka imi. 6/ Eski bir Türk yaylı çalgısı... “ eller aldı beni / Taşlara çaldı beni” (Şarkı). 7/ Artvin yöresine özgü bir halkoyunu. 8/ İçine para ya da jeton atılarak bir aygıtın çalışmasını sağlayan kumbara. 9/ Bir kimsenin barınabileceği, güvenlikli yer.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle