28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 KASIM 2011 CUMARTESİ 6 HABERLER Emekli Orgeneral Doğan’ın avukatı mahkemedeki savunması nedeniyle soruşturuluyor Avukat Ersöz ifade verecek İstanbul Haber Servisi Balyoz davasının bir numaralı sanığı eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın avukatı Hüseyin Ersöz, mahkemedeki savunması nedeniyle başlatılan soruşturma kapsamında 14 Kasım Pazartesi günü Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’na ifade verecek. Ersöz, Balyoz davasının 18 Mart 2011’deki duruşmasına ara verildiğinde mahkeme heyetinin oturduğu kürsüdeki telefonun altına bir CD bıraktı. Amacı, internetten kolaylıkla indirilebilen Çetin Doğan programlarla dijital dokümanların tarih, saat ve yazar bilgilerinin değiştirilebildiğini mahkemeye göstermekti. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi ise Ersöz hakkında suç duyurusunda bulundu. Adalet Bakanlığı da Ersöz hakkında soruşturma açılmasına izin verdi. Bakanlık, kürsüye bırakılan CD içerisinde mahkeme heyetinde yer alan hâkimler ve cumhuriyet savcısının isimlerinin yer aldığı dokümanların bulunduğunu, savunma sınırlarının aşıldığının ileri sürüldüğünü belirtti. Ersöz, “Mizansen uygulamada benzeşen isimleri, savunmanın daha çarpıcı hale getirilmesi için kullandık. Bu tutum savunmanın bir tehdit gibi algılandığını gösteriyor. Bir avukatın savunması nedeniyle soruşturulması kabul edilemez” diye konuştu. Hüseyin Ersöz, Cumhuriyet’e yaptığı değerlendirmede de “Ergenekon ve Balyoz davalarında savunmanın düştüğü durum açısından sözün bittiği yerdeyiz” demişti. 3. BALYOZ İDDİANAMESİ MAHKEMEDE Balyoz Planı soruşturması kapsamında hazırlanan Üçüncü Balyoz iddianamesi İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. İddianamede Koramiral Deniz Cora, Korgeneraller Korcan Pulatsü, Ziya Güler, Rıdvan Ulugüler, Abdullah Can Erenoğlu, HAVELSAN Genel Müdürü Ömer Faruk Yarman’ın da aralarında bulunduğu 66’sı tutuklu 143 şüphelinin cezalandırılması isteniyor. Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Ayar, 264 sayfalık iddianamenin Balyoz planı dava dosyasıyla birleştirilmesini istiyor. Atatürk ve Türkçe Atatürk bir Osmanlı aydınıydı. Aldığı eğitim, okuduğu kitaplar (Fransızcalar dışında) doğal olarak eski harflerle ve Osmanlıcaydı. Seçkin aydın kişiliği, onun Osmanlıcanın inceliklerini kullanmadaki büyük ustalığında da görülmektedir. Bu alandaki başyapıtı “Söylev”le birlikte başkaca söylev ve demeçleri, “hitap” etme ve yazarlık yeteneğinin seçkin örnekleridir. Buna karşın, Kurtuluş Savaşı’nın başkomutanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin önder kurucusu; modern, çağdaş bir ulusun kuruluş süreçlerinde, ulusal bir dile sahip olmanın yaşamsal önemini biliyordu. Bu ulusal dilin kökü, temeli, bitmez tükenmez yaratıcı kaynakları ise halkın konuştuğu dilden başka bir yerde değildi. Bu alandaki devrimci eylemin başlangıcı, 1 Kasım 1928 tarihli yasayla yaşama geçirilen alfabe değişikliği oldu. Osmanlıca alfabenin Türkçenin ses örgüsü ve harf dizilimine uygunsuzluğunu, Türkçe sözcükleri yazmada neden olduğu karışıklık ve güçlükleri bu işle ilgisi olan herkes bilir. Alfabe değişikliğinin bizi kültürümüzden kopardığını söyleyenlere de inanmayın. Bunlar ya bilgisizlik, ya da kötü niyetle söylenmiş sözlerdir. Eski alfabeyle yazılmış bütün temel metinler, bugün kullandığımız alfabeyle (Türkçeye uyarlanmış Latin alfabesiyle) isteyen herkesin elinin altındadır… ??? Alfabe devrimini izleyen süreçlerde Türk Dil Kurumu’nun uzun kuruluş öyküsüne burada giremeyiz. Özetle: Hepsi Atatürk’ün istek ve direktifleriyle 11 Temmuz 1932’de “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti” kurulmuş, hemen ertesi gün “Türk Dili Tetkik Cemiyeti”nin kuruluş çalışmasına başlanarak aynı yıl 27 Ağustos’ta bu derneğin kuruluşu ve 26 Eylül5 Ekim tarihleri arasında da (toplantılarının hemen hepsinde Atatürk’ün de bulunduğu) 1. Türk Dil Kurultayı gerçekleştirilmiştir. Bunları 7 Mart 1933’ten başlayarak ArapçaFarsça sözcüklere Türkçe karşılıklar bulmak için düzenlenen “dil anketleri”, 18 Ağustos 1934’te Atatürk’ün “kurucu ve koruyucu başkan”lığında toplanarak 23 Ağustos’a kadar sürecek 2. Türk Dil Kurultayı ve 22 Ağustos’ta toplanan 3. Kurultay izlemektedir. (Türk Dili Tetkik Cemiyeti adı 3. kurultaydan önce Türk Dil Kurumu olarak değiştirilmiştir.) Bütün bu süreçlerde Atatürk’ün dil konusuna olağanüstü ilgisi, yerli ve yabancı bilim insanlarıyla yaptığı görüşmeler, okuduğu kitaplar ve başkaca çalışmaları için değerli dil bilimci Agop Dilaçar’ın “Atatürk ve Türkçe” başlıklı yazısı okunmalıdır. Bu yazıdan küçük bir bölümü buraya alıyorum: “Türkçenin eski bir kültür dili olduğuna inanan Atatürk, bu dilin birçok nedenlerden dolayı bin yıldan beri işlenmemiş olduğunu da biliyordu. Bu açığı kapatmak, Türk dilini yine işlenmiş ve işlek bir kültür dili durumuna getirmek için de Türk Dil Kurumu’nu kurmuş, Türk dilinin yapı kurallarına uygun olarak Türkçe köklerden yine Türk ekleriyle yeni kelimeler türetmiş ve dilimizin çeşnisini büyük ölçüde özleştirmiştir. Bu arada matematik terimleri üzerinde de önemle durmuş, hatta 19361937 kış aylarında Dolmabahçe Sarayı’na çekilerek, geometri öğretenlere ve bu konuda kitap yazacaklara kılavuz olmak üzere küçük bir geometri kitabı yazmıştır. Yazdığı eser de yazar adı gösterilmeden, 1937’de İstanbul Devlet Basımevi’nde Milli Eğitim Bakanlığı’nca bastırılmıştır. Atatürk’ün ‘Geometri’ adını taşıyan 48 sayfalık kitabında bütün terimler Atatürk tarafından bulunarak konmuştur.” Agop Dilaçar yazısında Atatürk’ün bulduğu (ve bugün kullandığımız) “boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, yarıçap, kesek, yay, kiriş, teğet açı, taban” vb… çok sayıda geometri terimini sıraladıktan sonra şöyle devam ediyor: Bunlardan, mesela açı’ya biz eskiden “zaviye” derdik; açıortay’a “munassıf”, geniş açı’ya “zaviyei münferice”, açı uzaklığı’na “budü müzevva”, iç tersaçılar’a da “zaviyetanı mütekabiletanı dahiletan”… ??? Bu yazıyı 10 Kasım Perşembe günü, Atatürk’ün (bugün Başbakan tarafından yapılan anma konuşmalarından birinde “senei devriye” diye adlandırılan) 73. ölüm yıldönümünde yazıyorum… Aynı kişinin aynı konuşmada kullandığı kimi sözcükler ise şöyle: “tahayyül, seviye, yad etmek, nihayete erdirmek, badire, mağduriyet, muasır, inşa, ilham, husus, teyit, müsamaha, uhuvvet…” vb… Cumhurbaşkanı’nın konuşması ve okuduğu anma yazısında da “ebediyete intikal”, “tezahür” vb. hepsinin pırıl pırıl Türkçe karşılıkları bulunan sözcükler geçiyor… ??? 10 Kasım 2011’de devlet adamlarımızın kullandıkları dil böyle… Burada kalınacak mı, yoksa daha da ilerilere gidilir mi? Kendi payıma ben, hiç de uzak olmayan geleceklerde, her alanda yeniden Osmanlıcaya dönülmesi ve Arap alfabesinin geri getirilmesi için girişim ve dayatmaların başlamasına hiç şaşırmam. İlkokullarda Arapça okutulmaya başlanması bu yönde atılmış bir adım değilse nedir? 3 dilde şarkılarla uğurlandılar ? MİDYAT (AA) Mardin’in Midyat ilçesi Söğütlü beldesinde 20 genç, Türkçe, Arapça ve Kürtçe şarkılar eşliğinde askere uğurlandı. Beyaz gömlek giydirilip ellerine kına yakılan asker adayları yöresel çalgı rebab eşliğinde söylenen Türkçe, Kürtçe ve Arapça şarkılarla halay çekti. Geceyi organize eden işadamı Nevzat Arğan, “Bizler büyük Türk milletiyiz. Bizi bölmek isteyenler utansın” dedi. ‘Atatürk’e hakaretten yargılanan müfettişe ‘haddini bilmez’ diyen sendikacılara 11 ay ceza ‘Had’ eleştirisine hapis ? Eğitimİş’liler, Atatürk’e hakaretten yargılanan müfettiş Ethem Gürsu’yu eleştirdikleri için ayrı ayrı 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı. HÜLYA KESKİN Yıldırım ile dayanışma imzası ? İstanbul Haber Servisi Ergenekon üyesi olduğu iddiasıyla 2 yılı aşkın süredir tutuklu yargılanan Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım’ın “Tayyip’in Voleleri” adlı kitabı TÜYAP’ta bugün gazeteciler tarafından imzalanacak. Gazeteciler Ümit Zileli, Mehmet Faraç, Yazgülü Aldoğan ve Can Ataklı bugün 14.0015.00 saatleri arasında, TÜYAP 3. salondaki Kaynak Yayınları Standı’nda bir araya geliyor. Hâkim Kayan tarafından Özel Harekât Komutanlığı içindeki Seferberlik Tetkik Kurulu’nda arama yapılmıştı. Kozmik Oda’da 2. yıl doldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a yönelik suikast girişimi iddiası üzerine başlatılan ve Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu’nun Kozmik Odası’nda arama yapılması kadar uzanan soruşturmanın üzerinden iki yıl geçti. Savcılık kaynakları üçüncü yılına girecek olan soruşturmanın sürdüğünü belirtmekle yetinirken süreç sonunda ne çıkacağı merak konusu oldu. “Kozmik Oda” soruşturmasının temeli, Genelkurmay’da çalışan biri binbaşı biri yarbay iki subayın Bülent Arınç’ın oturduğu Ankara’nın Çukurambar semtinde 19 Aralık 2009’da gözaltına alınmasına dayanıyor. İddiaya göre subayların birinde Arınç’ın adresini gösteren bir kroki vardı ve bu kişi kâğıdı yutmaya çalıştı. Bu durum da kamuoyuna Bülent Arınç’a suikast girişimi olarak yansıtıldı. Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği olayla ilgili soruşturma başlattı, iki subayın evi ile işyerinde arama yapıldı. Özel yetkili Ankara Savcısı Mustafa Bilgili’nin sorguladığı iki subay nöbetçi mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Genelkurmay Başkanlığı ise iddialarla ilgili yaptığı açıklamada, “Söz konusu askeri personel, bilgi sızdırdığı iddia edilen bir askeri personel hakkında bilgi topluyordu” dedi. Soruşturma kapsamında dönemin Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi Kadir Kayan tarafından 25 Aralık’ta Özel Harekât Komutanlığı içindeki Seferberlik Tetkik Kurulu’nda arama başlatıldı. Ertesi gün 8 subay gözaltına alındı. Ancak bu subaylar sorgularının ardından mahkemece serbest bırakıldı. Aramanın savcı yerine hâkim tarafından yapılmasının nedeni ise kozmik odada devlet sırrı kapsamında belgelerin olması gösterildi. Arama 26 gün sürdü ve hâkim Kayan, aramalar kapsamında aldığı notları raporlaştırarak, savcı Bilgili’ye teslim etti. Savcı Bilgili, soruşturma kapsamında Genelkurmay ve Milli Savunma Bakanlığı’ndan bazı bilgi ve belgeler istedi. Bu aşamadan sonra, soruşturmadan ses çıkmadı. Savcılık kaynakları, soruşturmanın gizli olduğunu ve sürdüğünü belirtmekle yetindi. Süreç sonunda iddianame hazırlanıp dava açılmasının yanında, iddialarla ilgili takipsizlik kararı da verilebilir. Cemevine silahlı saldırı ? ANKARA (Cumhuriyet) Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yetkilileri, önceki akşam Yenimahalle Şubesi’ne bağlı cemevine kimliği belirsiz kişilerce silahlı saldırı gerçekleştirildiğini iddia etti. Derneğin Şube Başkanı Cevahir Canpolat, Emniyet’in yaptığı incelemeler sonunda somut bilgiye ulaşılamadığını kaydetti. Ölen ya da yaralanan kimsenin olmadığını söyleyen Canpolat, “Provokasyon amacıyla yapılan saldırıların ardından ibadet alanlarımızı terk etmeyeceğiz” diye konuştu. Emekli Tümgenerale 18 ay hapis cezası veren mahkeme cezayı ertelemedi Özbek’in umudu Yargıtay İLHAN TAŞCI Türkiye’de “haddini bilmez” demenin cezası, 11 ay 20 gün. Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün, 2008’de öğretmenlere yönelik düzenlediği bir toplantıda, “Sizin yere göğe sığdıramadığınız Atatürk, beni kurtarmadı” sözleri nedeniyle “Atatürk’e hakaret” iddiasıyla yargılanan Milli Eğitim Müfettişi Ethem Gürsu’yu eleştiren sendikacılar davalık oldu. Müfettiş 10 ay hapis cezası alırken sendikacılar 11 ay 20 gün hapise çarptırıldı. Eski Eğitimİş Sendikası Genel Başkanı Yüksel Adıbelli, “şer odakları” tanımlamasını kullandığı için 11 ay 20 gün, eski Eğitimİş Sendikası Genel Sekreteri Levent Akça da “haddini bilmez” dediği için 11 ay 20 gün hapis cezası aldı. Konya 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanan sendikacılar, müfettiş Ethem Gürsu’yu eleştirdikleri için ayrı ayrı 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı. Müfettiş Gürsu hakkında ilk önce 1 yıl hapis cezası verildiğini, cezanın daha sonra 10 aya düşürüldüğünü ve dava dosyasının Yargıtay’da olduğunu anlatan Levent Akça, müfettiş Gürsu’nun cümlesinin yarattığı etkinin ardından, tepkilerini dile getirmek için basın toplantısı düzenlediklerini anımsattı. Akça, eski Eğitimİş Sendikası Genel Başkanı Adıbelli’nin toplantıda, müfettişin açıklamaları nedeniyle “şer odakları” tanımlamasını kullandığı için hakkında dava açıldığını ve hapis cezası verildiğini belirterek “Biz de başkanımıza sahip çıkmak için başka bir basın toplantısı düzenledik. Toplantıda müfettiş hakkında ‘haddini bilmez’ dedim. Gürsu da ona ‘hakaret’ ettiğim iddiasıyla hakkımda dava açtı. Konya 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 2 Kasım 2011 tarihinde karara bağlandı. Mahkeme, beni ilk önce 1 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırdı. Daha sonra da bu ceza 11 ay 20 güne düşürüldü” dedi. Şahin yine TRT adayı ? ANKARA (ANKA) RTÜK, 21 Kasım 2011 tarihinde görev süresi sona erecek olan TRT genel müdürünün yerine atama yapılması için aday belirlemek üzere dün bir toplantı yaptı. RTÜK’ün yaptığı yazılı açıklamada, “Toplantıda yapılan seçim sonucunda aday olarak belirlenen İbrahim Şahin, İrfan Barut ve Hikmet İnce’nin isimlerinin Başbakanlık’a bildirilmesine karar verilmiştir” denildi. ANKARA Emekli Tümgeneral Osman Özbek, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Bodrum Şubesi’nde yaptığı bir konuşmada, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyelerine hakaret ettiği gerekçesiyle 18 ay hapis cezası ile cezalandırıldı. Bodrum 2. Sulh Mahkemesi’nde yapılan yargılamada, Özbek’in cezası ertelenmedi. Yargıtay’a gidecek karar onanırsa Özbek hapis yatacak. Özbek’in Avukatı Cavit Çalış, yaptığı savunmada müvekkilinin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında, HSYK üyelerini değil, hükümetin hazırladığı kanun tasarısını eleştirdiğini vurguladı. Bodrum’da, dün görülen duruşmada, Özbek’e hapis kararı çıktı. Kamu haklarından men edilen Özbek’in cezası, sabıkası bulunmamasına rağmen geri bırakılmadı ve ertelenmedi. Özbek’in avukatı Çalış mahkemede yaptığı savunmada, konuşmanın yapıldığı tarihte HSYK’nin yapısına ilişkin düzenlemenin TBMM’de kabul edilmediğini ve eleştirilerin hedefinin kurul üyeleri değil, “Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Tasarısı” olduğunu vurguladı. Çalış, şunları kaydetti: “İddianamede belirtildiği gibi henüz yasası dahi çıkmamış ve dairelerin oluşumu ve işbölümü, kurulun ve dairelerin görevi, toplantı ve karar yeter sayıları, çalışma usul ve esasları, dairelerin karar ve işlemlerine karşı yapılacak itirazlar ve bunların incelenmesi usulü belirlenmemiş olan bir Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu nedeniyle, kurul halinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı bir hakaret söz konusu olamaz. Hakaret suçundan bahsedilebilmesi için hakaretin kime yapıldığının açıkça belli olması veya hakaretin kime yapıldığının anlaşılabilecek durumda olması zorunludur. Diğer bir ifade ile hakaret suçunun bir mağdurunun olması gerekir. Aksi takdirde hukuken hakaret suçundan bahsetme imkânı yoktur. Yargıtay’ın yerleşik kararları ile de hakaret suçunun işlendiği sırada, resmi heyetin yasaya göre kurulmuş, nisabı tamam bir kurul olması ve ayrıca bu kurulun yasal bir görevi yerine getirmiş olması nedeniyle kurul üyelerine hakaret edilmiş olması gerekmektedir.” ‘Durum içler acısı’ Türkiye’de bu tür davalar ile eleştiri yollarının kapatıldığına dikkat çeken Levent Akça, “Böyle olaylar yaşanmaya devam ederse kimse sendikacılık yapamaz. Atatürk’e hakaret ettiği için yargılanan biri için ‘kendini bilmez’ demek eleştiri midir, hakaret midir bunu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Artık itinayla konuşur hale geldik” diye konuştu. “Atatürk’e hakaretten yargılanan biri için ‘haddini bilmez’ demem nedeniyle yargılanacağımı söyleselerdi asla inanmazdım” ifadesini kullanan Akça, “Türkiye’de bundan sonra çok daha basit cümlelere verilen çok daha ağır cezalarla karşı karşıya kalacağız. Eleştiri mekanizması durdurulmaya çalışılıyor. Durum içler acısı. Kamuoyunda bu tür davalarla artık daha sık karşılaşacağımız yönünde bir algı oluştu” diye konuştu. Osman Özbek C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle