19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 23 EK M 2011 PAZAR 4 HABERLER Anayasa Mahkemesi’nin yasası değişti, başkan 8 müdürü istekleri dışında taşraya gönderdi ki Sakin Adam Sevgili, Oldum olası sakin adamlardan çekindim. Belki de hayatta kimseye sert bile konuştuğuna tanık olunmamış olan, değerli dostum Erim Gözen’i bir gün kavga ederken gördüğüm dehşetin rolü oldu bunda. Erim’i 17 yıl önce yitirdik. 12 yıl önce, 21 Ekim’de yitirdiğimiz Ahmet Taner Kışlalı da onun gibi sakin bir insandı. Kibarlığı üzerine iyi oturan bir elbisenin de ötesinde derisi gibi varlığının bir parçası haline gelmiş olan Ahmet’i cuma günü ODTÜ’deki törende andık. Ahmet Paris’ten, öğrencilik yıllarından arkadaşımdı. Dahası, ağabeyleri, Mehmet Ali ve Mahmut Kışlalı Galatasaray’dan ağabeylerimdi. Ahmet ile arkadaşlağımızdan edindiğim izlenim onun sükunetiydi. “Sakin güç”tü o. O niteliğiyle kısa süren, bir ara Kültür Bakanlığı’na kadar yükseldiği siyasal yaşamında gösterişi olmayan bir başarının mimarı oldu. Cumhuriyet Şehidi Ahmet’in, kişisel niteliklerinden çok topluma mal olmuş yanı önemliydi. Atatürk ilkelerinin ve düşüncesinin yılmaz bir savunucusu olan, bu alanda düşüncelerini, araştırmalarını sürekli geliştiren, donmuş, dogmatik bir bakışın ötesine geçen Ahmet Taner Kışlalı, topluma adanmışlığını yaşamıyla ödedi. Onu cuma günü anarken içimin hüzünle burkulmasına neden olan şu soru oldu: Acaba Ahmet’in bir ömrü kapsayan ve ona malolan çabaları başarıya erişti mi? İçinde yaşadığımız zaman dilimiyle sınırlı kalarak yanıtlamaya çalışırsak soruyu “hayır” demek gerekecek. Fazla uzağa gidip birçok karşılaştırma yapmaya gerek yok. Kültür Bakanı Ahmet Taner Kışlalı ile bir zamanlar aynı partide görev yaptıkları bugünkü Kültür Bakanı’nın kıyaslanması bile o günden bu yana Türkiye’nin gelişme trendinin bir başarı çizgisi olmadığını göstermeye yeter. Bu ortamda, aklıma hep, Sakarya Savaşı’nın zor günlerinde Mustafa Kemal’in şu ünlü sözü geliyor: Hattı müdafaa yok, sathı müdafaa vardır ve o da bütün sathı vatandır. Gerçekten geçmişe dondurulmuş bir zaman kesiti içinde bakmak yanıltıcı oluyor. Onun yerine olaya tarihi gelişmesi boyunca geniş perspektif içinde bakılınca her şey daha iyi görünüyor. Unutmayalım Fransız devriminin otuzuncu yılında ortada ne devrim kalmıştı, ne cumhuriyet; kral yine tahtındaydı. Ama sonra ne oldu? Bazı şeyleri saptırmak mümkündür ama yaşanmışı yaşanmamış kılmak imkânsız. Yer sarsıntıları, derelerin yatağını değiştirenlere acı dersler verir ve her şeyi doğal akışına sokarlar. Ahmet Taner Kışlalı’yı ölümünün 12. yılında bu düşüncelerle ve onu başı dik konuşacağımız günlerin özlemiyle andım. Bu anma için İstanbul’dan Ankara’ya hareket ederken aldım ikinci “Sakin Adam”ın ölüm haberini. Hikmet Bila ile hem Milliyet’te, hem de Cumhuriyet’te birlikte çalışmıştık. Onu uzun yıllar, kardeşi Fikret’in üst üste ameliyatlar geçirdiği dönemde, Cerrahpaşa Hastanesi’nde karargâh kurduğu günlerle hatırladım hep. O ne sevgi, ne ihtimamdı!.. Hikmet Bila ile çok yakın ilişkilerimiz olmadı. Ama yedi yıl boyunca onu hep o sakin, gösterişsiz haliyle, işinden başını kaldırmayan, konuşurken sesini yükseltmeyen, karakterine, bilgisine güvenilir bir çalışma arkadaşı ve ilerici aydın olarak gördüm. 1998 yılında, tekrar yuvama dönerken vedalaşmak için odasına uğradığımda, Cumhuriyet’e ne kadar değer verdiğini, bir gün orada yazmayı ne kadar istediğini söylediğini anımsıyorum. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra, onunla Cumhuriyet’te de mesai arkadaşı olmak mutluluğuna kavuştum. Üçkâğıtçılar, lüpçüler, kavramlarımızı da çalmamış olsalardı, onu fırtınalı denizlerin ortasında, etrafı aydınlatarak, tehlikeyi gösteren, şaşmaz vakur bir deniz fenerine benzetecektim. Ama ne yazık ki, artık her şey hızla kirleniyor ve birinciliği Ak’a veriyorlar, kavramlar da boşalıyor. O dün İstanbul’da toprağa verilirken bir başka toplantı için Ankara’da olduğum için törene katılamadığıma çok üzgünüm. Onu da öbür sakin adamlar gibi gönlüme gömdüm. Anısı her zaman hepimize ışık tutacaktır. Yüksek mahkemede sürgün LHAN TAŞCI ANKARA Anayasa Mahkemesi Yasası’nda yapılan değişikliğin ardından Başkan Haşim Kılıç’ın oluruyla “ilk aşamada” 8 müdür taşraya sürgüne gönderildi. Aralarında bilgi işlem, yazı işleri, personel ve kararlar müdürünün de bulunduğu kıdemli yöneticiler, taşra teşkilatı bulunmayan Anayasa Mahkemesi’nden Adalet Bakanlığı emrine, oradan da da bakanlığın taşradaki yerlerinde istekleri dışında görevlendirildiler. Anayasa Mahkemesi’nin personeli mahkemenin başkanı tarafından atanıyor. Yüksek Mahkeme’nin taşra teşkilatı da bu lunmuyor. 2 Nisan 2011 tarihinde yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun’un “İdari Personelin Adalet Bakanlığı Kadrolarına Atanması” başlıklı 34. maddesi ile memur güvencesi kaldırıldı. Düzenleme, “... Mahkemenin hizmet birimlerinde çalışan 657 sayılı Kanuna tabi personel, Genel Sekreterin teklifi ve başkanın uygun görmesi üzerine, mükteseplerine uygun olarak Adalet Bakanlığı’nca bakanlık merkez ve taşra teşkilatı kadrolarına atanabilirler” hükmünü içeriyordu. Yeni düzenlemeden hareketle Anayasa Mahkemesi’nde uzun yıllardır görev yapan yönetici konumundaki isimler istekleri dışında önce Adalet bakanlığı emrine, ardından da Bakanlığın taşradaki birimlerine “sürgün” edildiler. Yasal değişikliği gerekçe yapılarak yerleri değiştirilen kişiler ve yeni görev yerleri şöyle: Bilgi İşlem Müdürü Ergin Atila Kırıkkale Bölge İdare Mahkemesi’ne İdari İşler Müdürü olarak, Kararlar Müdürü Hülüsdem Sarıoğlu Elmadağ Adliyesi’ne, Yazı İşleri Müdürü Mahmut Akçin Gölbaşı Adliyesi’ne, Yazı İşleri Müdürü Avni Kıran Çubuk Adliyesi’ne, Personel Müdürü Gülay Ateşlioğlu Polatlı Adliyesi’ne, Yayın İşle ri Müdürü Nuray Özcan Ankara Adliyesi’ne, Ayniyat Saymanı Fahri Uzun Çankırı Adliyesi’ne, Strateji Müdürü Nermin Karacan ise Mersin’e atandı. Yer değişikliğine ilişkin kararlar ilgili personele 5 Ekim tarihinde tebliğ edildi. Bu uygulamanın bir benzeri 1980 sonrası yeni Danıştay Kanunu’nda yapılmış ancak gönüllüler dışında uygulanmamıştı. Anayasa Mahkemesi’nde görev yapan idari personel arasında, yeni yer değişiklikleri olacağı kaygısı yaşanıyor. Edinilen bilgiye göre, Anayasa Mahkemesi’nin bazı görevlilere uzman kadrosu verilirken kimi personel ise asli görevlerini vekâleten yürütüyor. Üvey anne dehşeti KONYA (Cumhuriyet) Konya’da üvey oğlu 9 yaşındaki Fatih Kocaker’i işkenceyle öldüren üvey anne L.K’nin yargılanmasına Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Fatih Kocaker’in ağabeyi 14 yaşındaki O.K. üvey annesinin, kardeşini yanan sobanın üzerine oturttuğunu, sürekli dövdüğünü anlattı. Baba S.A.K ise “Fatih’in daha önce sorunu yoktu. Evlendikten sonra üvey annesiyle arasında huzursuzluk vardı. Darp izlerinin nedenini soruyordum. Fatih’in kendisinin yaptığını söylüyordu” dedi. Bomba elinde patladı ADANA (Cumhuriyet) Adana’nın Seyhan ilçesi Ova Mahallesi’nde oturan H.T. (12), evinin bir odasında, gösterilerde polise karşı kullanmak üzere bir şişe içerisine çivi doldurarak bomba yapmak istedi. Bu sırada H.T’nin hazırladığı el yapımı bomba patladı. Patlamanın etkisiyle vücudunun çeşitli yerlerine çivi saplanan ve sol baş parmağı kopmak üzere olan H.T, annesi H.T. tarafından hastaneye kaldırıldı. H.T’yi tedavisinin ardından psikolog nezaretinde polis ekipleri sorguladı. stanbullu yine otobüs seçiyor İstanbul Haber Servisi İETT filosunda bulunan otobüslerin rengi yeniden belirleniyor. İBB, İstanbullulara İETT otobüslerinin yeni rengi için sarı ve yeşil tonlarda iki ayrı seçenek sundu. Yurttaşlar, tercihlerini www.iett.gov.tr üzerinden elektronik ortamda yapabilecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle