18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 23 EK M 2011 PAZAR 2 “Hapiste Yatacak Olana Öğütler” Bugünlerin, daha doğrusu, bu yılların okunacak bir önemli kitabı... Tuncay Özkan, üç yıldır Ergenekon konuğu!.. Suçu ne? Kimse bilmiyor, kendisi hiç bilmiyor! Suçlayanlar da bilmiyor. Kim biliyor peki? Polisler mi, savcılar mı, yargıçlar mı? Bilen biri çıksa da söylese, içimiz rahatlasa... Üç yılın hesabını kim verecek diye sormaz mısınız? Kime mi? Dokuz yıldır iktidardaki AKP’ye, onun Başbakanı’na, Adalet Bakanı’na, daha doğrusu, TBBM’deki tüm milletvekillerine!.. Üstelik üç yıldır hapiste olanlar arasında milletvekilleri de var, hem de on kişi!.. Onlar da hangi suçu işlediklerini bilmiyorlar... Ama gece gündüz hücrelerinde bekleşiyorlar... OLAYLAR VE GÖRÜŞLER bildiğini söyle! Marko Paşa derlerdi adına, şimdi gelde arama!.. Levent Kırca Silivri Mahkemesi’ne gitmiş, orada bir mahkeme değil de, bir çeşit komedinin oynandığını görmüş... Belki bundan ilham alır güzel bir tiyatro oyunu yapar da, seyrederiz. “Hapiste Yatacak Olana Öğütler”i okudum. Sevgili Tuncay Özkan bir bir anlatıyor, öğretiyor, suçsuz yere hapiste yatanların, yatacakların yararlanacakları öğütleri veriyor: Bir gün herkese gerekir! Ne olacak deme, senin de, onun da, bunun da bir gün yolu düşer oralara! Bugün tepelerdesin, bir de bakmışsın sen de yuvarlanmışsın Özkan’ın yanına!.. Üç Beş İyi İnsana Yaptığımız... Erdal ATICI Bu Öğütleri Sizler de Öğrenin! Burası çok garip bir ülke... Başka ülkelerde suçu bilinmeyen insanların yıllarca hapislerde yattıkları duyulmuş şey değil... Ama “ileri demokrasi” adlı bir uygulamayı yaşatan AKP yönetiminde oluyor bu işler! Asker var, generalinden teğmenine, erine kadar, işledikleri suçu bilen yok! Yüze yakın gazeteci de içeride aylardır, yıllardır... Onlar da bilmiyor, onları yargılamaya çalışanlar da bilmiyor! Bir bilen vardı eskiden ona sorardık, N e zamandır bekliyordum, eli kulağındadır diyordum, hatta geç kaldıklarını bile düşünüyordum. Çünkü ülkemizde uzunca bir süredir gelenekselleşti, nerede iyi bir insan varsa, nerede iyi bir insan ülkemizin yararına bir tasarım yapmış ve işe başlamışsa, başına olmadık çoraplar örülüyor. Geçmişten günümüze başta yazar, şair ve aydınlar olmak üzere, o iyi insanların başına neler getirdik neler! Dünyanın en güzel şiirlerini yazan Nâzım’ı yıllarca hapiste çürüttük, Sabahattin Ali canını kurtarmak isterken Istranca Dağları’nda öldürüldü, Aziz Nesin’i gece gündüz polislere izlettik, bin kez ölümlerden döndü, yetmedi seksen yaşında diri diri yakmaya kalktık. Sivas’ta toplanan onlarca yazar, şair ve sanatçıyı dünyanın gözü önünde diri diri yaktık. “Anadolu’nun ıssız köşelerinde sessiz sedasız açıp sessiz sedasız solan” “yurdumun adsız çiçekleri” yoksul öğrencilere elini uzatan Türkan Saylan ölümle pençeleşir ken evini bastık, sorguya çektik. Ressam Bedri Baykam’ı bıçakladık. Şimdi sırada TEMA Onursal Başkanı Hayrettin Karaca var. Hayrettin Karaca kim? Zengin bir işadamıyken işi gücü bırakıp “Türkiye çöl olmasın” sloganıyla yola çıkmış, memleket sevdalısı, toprak sevdalısı, ağaç sevdalısı ihtiyar bir adam. Yüreği, cumhuriyet ve yurt sevgisiyle atıyor. Yaptıklarıyla çoğumuzdan genç! İşte bu iyi adam, “Kozak Yaylası’nda işletilmek istenen altın madenine karşı çıkan yöre halkına destek amacıyla geçen yılın nisan ayında bölgeye gitmiş. Karaca ve arkadaşlarının yolu, maden şirketi çalışanlarınca kesilmiş, bunun üzerine çevreciler savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, ancak haklarında ‘Şüpheli’ sıfatıyla işlem başlatılmıştı.” Ne diyelim, Hayrettin Karaca sen çok yaşa! Sen çok yaşa ki, çocuklarımıza yurdumuzu sevmenin bir bedeli var, 80 küsur yaşında Hayrettin Karaca onu ödüyor diyebilelim… Yastığım Çiçek Dağı... Kimi zaman bir köpek yavrusu olurum, gizli gizli gezerim sokakları... Sonunda bir çöplükte aç uyurum... Kimi zaman karaca... Ya da Yedi Göller’in ceylanı... Ayaklarımı kırdılar... Vurdular sabaha karşı... Güneş doğarken kumruydum... Çatıda yalnız... Bedenime yapıştı, uçamadım... Islandı kanatlarım... Anne kedi olurum... Ah bebeklerim... Kimi zaman son ağaçta sincap... Kimi zaman arka bahçede kirpi... Kimi zaman kaplumbağayım... Kimi zaman tavşandım... Her orman yangınında yandım... O şarkıyı çok severim: “Balıkların puluyum Denizlerin kumuyum...” Yine dün gece denizin dibini kazıdı trol gemileri, siz uyurken... Bir ağda çırpındım... Yunustum... Talancının makineleri yaklaştığında bugünlerde, dere olurum... Vah yurdum... Sorgun Ormanı’nda çam... Altın arayıcılarının kıydığı, Madra Dağı’nda meşe ağacı... Burdur Gölü’nde saz... Seyfe Gölü’nün suyunu kestiklerinde... Dudakladım çatladı... “İnsan” olurum arada bir... Yüreğim merhametsiz, gözüm aç, ellerim kanlı... Ağlayarak uyurum... Yastığım Çiçek Dağı... Elitra Starlight %20’ye varan indirimlerle Bianco Beyaz 12 taksit 36 aya Mart 2012 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle