18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 EK M 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA 13 artı gibi birbirini ama aynı Bir mıknatısın iten,eksi uçları düzlemde çekim alanı oluşturan içgüdüsel duyguları ikide bir karşıtıyla sınamak, sevgiyle nefreti, şefkatle gaddarlığı çarpıştırmak, ister kişi ruhunda olsun ister toplum, öfke ve şiddet yaratır. Türkiye’de salt PKK terörüne değil, 1968’lerden beri aralıklarla süren her tür ve her yandan teröre, en sıkısı da devlet terörüne yüzbinlerce genç kurban verildi, veriliyor! Sevgi ve şefkat duygularının en üst düzeyde yoğunlaştığı, evlatların mevsimlik gelincikler gibi biçildiği bu ülkede, insanların genetik belleğine çok uzun süredir nefret ve gaddarlık da kazındı. Çukurca’da 24 belki de daha fazla TSK’li gencin PKK’li gençler tarafından öldürülmesinden sonraki süreçte, dökülen gözyaşlarından atılan resmi nutuklara, alınan önlemlerden başlatılan sınır içi ve sınır dışı operasyonlara, yaşadığımız an niçin hepinizde, hepimizde bir “deja vu” algısı yaratıyor? Çünkü biz bu filmi görmüştük, çeyrek yüzyıldır “remake”lerini seyredip duruyoruz, sayın seyirciler. Ülkemizde kuşaktan kuşağa aktarılan ve kesintiye uğramadığı gibi, kuralları da koşulları da aynı kalan biricik kalıt, “teröre alışmışlık”. Ancak her alışkanlık bağışıklık, her bağışıklık da kanıksamakla sonuçlanmaz. Sevgi ve şefkatin, hele evlat acısıyla nefret ve gaddarlığa dönüşmesi, mutlaka öfke ve şiddete yol açar! Toplumsallaşan bir öfke ve gemisine saldırdığı 31 Mayıs 2010’un ilk saatlerine, adeta dakikası dakikasına denk getirilmişti! Bir yıl arayla iki kez tekrarlanan bir zamanlama, rastlantı değildir. Bu sütunu okuyanlar bilir, ilk kez ben yazıp söyledim, artık genel kabul görüyor: PKK’nin belki bir bölümü, belki tamamı, uzun süreden beri İsrail’in paralı askerleri. İsrail de ABD demektir. İsrail ve ABD, Türkiye’ye hem Başbakan Erdoğan’ın 2009’da Davos’taki “bir dakika”sını, hem de Filistin’e arka çıkışını, PKK aracılığıyla dökülen kan, istikrarsızlaşan bölge ve iç savaş tehdidiyle ödetiyor. MİT ile PKK’yi görüştüren de onlar, büyük olasılıkla 2009’da gizlice kaydedenler de onların paralı PKK’lisi, 2011’de internete salan da! Ancak İsrail ve ABD’nin son bir yıldır PKK’ye verdikleri artık inkâr edilemez düzeyde lojistik destek ve ağır silahlarla yaptırdıkları saldırıların, başka bir amacı daha var. Onu da yine ABD’de konuşlanan sözde Türk gazeteci, özde polis/ajan birinin ağzından haber veriyorlar Türk medyasına: PKK’yi bitirmek için Türkiye’nin Suriye’ye girmesi kaçınılmaz olabilirmiş… Sizin anlayacağınız, bu şehit kanı, Türkiye’yi Suriye’ye saldırıp Beşşar Esad’ı bitirmeye zorlamak için de dökülüyor. Gerçek şu ki, Abdullah Öcalan ve BDP’nin PKK üzerinde ne etkisi kaldı, ne de yetkisi. AKP hükümeti terörü bitirmek için İsrail ve ABD ile anlaşmak zorunda. Suriye’ye girerse, anlaştığını anlayacağız… “Cinayet, benim gözümd e as bir hayranlık ve özgürlü la k gerekçesi olamaz. Bir teröristten daha alçak, daha aşağılık, daha hain ve daha aptal kimseye rastlama dım.” CHATEAUBRIAND Barış Telef, Suriye Hedef Şimdi Ne Olacak? PKK’nin 24 askerimizin şehadetiyle sonuçlanan menfur Çukurca saldırısı üzerine harekete geçen Türk Silahlı Kuvvetleri, 22 taburun katılımı ve havadan destekli, geniş kapsamlı bir harekât başlattı. Bu, PKK’ye karşı çok geç kalmış bir operasyondur. Son günlerde yapılan açıklamalardan bu kamplardan bir bölümünün Türkiye sınırları içinde, hatta “Kavaklı Kampı” gibi Hakkâri kent merkezinin hemen yanı başında olduğunu öğrendik. Bu nasıl olabiliyor? Nitekim harekât da öncelikle bu “yurtiçi” kamplara karşı yürütülüyor. Yeryüzünde hiçbir devlet kendisine karşı silahlı güçlerin toprakları üzerinde saldırı üssü kurmasına izin vermez. TSK’nin Kürt sorununa ilişkin yanlış ya da doğrularından bağımsız olarak bu somut eylemine kimsenin itirazı olmamalıdır. Bu noktada “iki taraf da silah bıraksın” türü çağrıların toplumda karşılığı yoktur. Bu, işin bir yanıdır. Öbür yanına gelince… PKK hareketi bu topraklardaki ilk Kürt kalkışması değildir. Yakın tarihimizdeki Koçgiri İsyanı (1921), Şeyh Sait İsyanı (1925), 1. Ağrı İsyanı (1926), 2. Ağrı İsyanı (1927), Tendürek Ayaklanması (1929), Zilan Ayaklanması (1930), 3. Ağrı Harekâtı (1930) ve Dersim İsyanı (1937) olaylarında TürkKürt on binlerce insanımız ölmüştür. Bu ayaklanma, isyan ve eylemlerin Seyit Abdülkadir, Şeyh Sait, Seyit Rıza gibi elebaşları yakalanarak idam edilmişlerdir. PKK’nin 15 Ağustos 1984 tarihinde gerçekleştirdiği Eruh saldırısından bu yana geçen zaman içinde toplam can kaybı yaklaşık 40.000 olarak ifade edilmektedir. PKK öncesi Kürt hareketlerinin tümü modernleşen devlete karşı girişilmiş feodal kalkışmalardır. Bu hareketlerde “etnik kimlik bilincinden” uzun boylu söz edilemez. PKK ise öncekilerin tersine bölgede kapitalizmin güçlenmeye, feodal ilişkilerin de bu sürece bağlı olarak çözüldüğü dönemde ortaya çıkmış, “etnik kimlik” savaşımını temel alan bir harekettir. Öncesindeki hareketlerde TürkKürt çatışması söz konusu değilken, PKK hareketi etnik kimlik sorunundan kaynaklanan taleplerini keskinleştirdiği ölçüde kaçınılmaz olarak bu çatışmanın koşullarını yaratmış, körüklemiştir. Bu açıdan bakıldığında Güneydoğu’da, özellikle Hakkâri gibi bölgelerde geniş bir taban desteği bulmalarını anlamak kolaylaşmaktadır. Bilindiği gibi PKK’nin Türkçe açılımı “Kürdistan İşçi Partisi”dir. İlk yıllarında çıkış noktası emeksermaye çelişkisi iken sonraki yıllarda bunun yerini etnik çatışma almıştır. Etnik çatışmanın düşünsel zemini ise milliyetçiliktir. PKK bugün Kürt milliyetçiliğine dayanan silahlı bir örgütlenmedir. Türk Silahlı Kuvvetleri bu harekâtı başarıyla sonuçlandırabilir mi? Bu sorunun yanıtı, salt askeri açıdan “evet”tir. Yurtiçi ve Kuzey Irak’taki kampları dağıtılabilir, önemli insan zayiatı verdirilebilir, liderleri yakalanabilir, örgüt sindirilebilir. Fakat örgütün etnik çatışma siyasetine ve milliyetçi söylemlerine Kürt nüfusu içinde haklılık kazandıran sorunlar çözülmediği sürece bu tür örgütlerin varlık koşulları ortadan kalkmayacaktır. Bu koşullar ortadan kalkmadığı sürece kazanılacak her askeri başarı geçici olacaktır. Hiç kuşku yok ki acılarımızın derinleştiği, öfkemizin kabardığı bu günlerde ne değin nesnel olsa da her önerinin tepkiyle karşılanması doğaldır. Ama unutmayalım, söz, yine “sözün bittiği yerde” başlar. Tartışalım. Yoksa “Şimdi ne olacak” sorusunu nasıl yanıtlayabiliriz ki? G şiddetin önünde kimsenin duramayacağı da açıktır. PKK, işte bu olasılığı kaşıyor. AKP hükümeti de “medya patronları”nı toplayıp sigaya çekmesini güya aynı olasılığa karşı önlem, diye sunuyor. Ama Cumhuriyet, Sözcü, Aydınlık ve Yeniçağ gazeteleri, “öfke ve şiddeti kaşıma” uyarısının dışında bırakılıyor. Oysa AKP’ye zaten çoktaaan boyun eğmiş, bel bükmüş, dişi sökülmüş medya kuzularının taşkınlık yapması zaten mümkün değil ki uyarmak gereksin? Elbette Çukurca saldırısının ardındaki gerçekleri gizlemek için. Gerçekleri gizlemeyecek olan basın da uyarı dışı bırakıldı. Peki nedir bu gerçekler? PKK’nin 18 Ekim Güroymak’ta başlayıp, 19 Ekim Çukurca’da sonlanan çok kapsamlı saldırısı, AKP hükümetinin özel emriyle kalkan özel uçağın 11 Hamas militanını Türkiye’ye getirdiği gün ve saatlere adeta dakikası dakikasına denk geldi. Kimsenin dikkatini çekti mi, bilmiyorum: PKK’nin bir önceki en kapsamlı saldırısı, geçen yıl İskenderun Deniz Üs Komutanlığı’na yaptığı baskın da İsrail ordusunun Mavi Marmara önül isterdi ki terör haberi nasıl veriliri öğrenmek üzere Başbakanlık’ta toplanan “medya kuzuları” arasında yer almayan Cumhuriyet, Sözcü, Yeniçağ ve Aydınlık gazeteleri de kendi aralarında toplansın, “Sansürsüz haber istiyorsanız, bu gazeteleri okuyun!” anlamında, ortak bir ilan yayımlasınlar. Özgür basının başına ne geldiyse, dayanışmak yerine dalaşmaktan geldi. Bari ihale almak için gazete patronu, villa almak için gazeteci olmayanlar da, hiç olmazsa benim kuşağım ölmeden bir araya gelebilsin artık. Baksanıza, iyiler önden gidiyor, dizi dizi, sıra sıra… Zarif, saygın ve bilge bir meslektaşımızı daha yitirdik: Hikmet Bila. Dürüst ve inançlı bir gazeteciydi, başını eğmedi, belini bükmedi, doğru değerleri savundu. Okuduğunuz yazıyı yazabilmek için uğurlayamadım cenazesini. Üzgünüm çok. Ailesine ve sevenlerine başsağlığı dilerim. Fotoğraf: AL AR F ERSEN Ç ZG L K KÂM L MASARACI ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] Behruz Çinici alırken, “tarihsel mimarimizin kimlik değerleri ile çağdaş mimarlığı buluşturan” tasarımlarıyla da ün yapar. Atatürk’ün ünlü “Taklit değil, bize has bir modern mimarlık yaratmalıyız” sözünü meslek yaşamının temel ilkesi sayar. Aynı anlayışı ödünsüz savunmasıyla 2004’te “Mimarlar Odası Sinan Ödülü”ne de layık görülen Çinici, en kahırlı günlerini ise kendi “eser”i olan “Milletvekili Lojmanları”nın yüksek konut bloklarına arsa sağlamak uğruna yıkılmasıyla yaşar… Üstelik bu densizliğin sorumlusu, arazinin verildiği ve bir devlet kurumu olan TOKİ’dir. “Site”leşmek yerine “mahalle” kültürümüzü yaşatan yerleşim düzenindeki kimlikli “ev”lerinden çıkartılan milletvekilleri, başkentin kimliksiz apartmanlarındaki “daire”lere taşınmaktadır… Ardından “sanat”a dozerle saldırılması üzerine; “Benim fikrimi almadan eserime dokunamazlar” diyerek yargıya başvuran Çinici, Ankara 3’üncü Fikir ve Sınai Haklar Mahkemesi’nin 2 Mart 2007’de aldığı “yıkımın Çinici’den Göynük ve Zafer Kulesi (1979). durdurulması” kararıyla umutlanır... Ne var ki rant ekonomisinin İstanbul’un su kaynaklarıyla birlikte elde kalan son doğal kurmayları o denli acımasızlaralanlarını barındıran “Küçük ve dır ki yargı kararına rağmen saBüyük Çekmece Gölleri Havza tılık lüks daire bloklarını diksı”nı emlak rantçılarına karşı mekten vazgeçmezler. Araziyi, korumaya alan Çinici’ye kamu “hasılat paylaşımı” denen yönadına “teşekkür” etmek yerine, temle “en fazla kazanç getirecek adeta inşaatçılar adına görevi proje”yi öneren firmaya veren TOKİ yönetimi demektedir ki: ne son verilmişti. Sonra, geçen haziran seçim “Arsa tapulu malımız. Herkes lerde öne çıkan “çılgın projeler” kendi arsasındaki mevcut biiçin söyledikleri aklıma geldi... nalardan vazgeçerek dilediği Demişti ki: “İstanbul’a büyük başka projeyi uygulayabilir.” Oysa o tapu devlete, yani projeler yapabilmek için derin bir “ulus”a aittir ve şimdi aynı ulukültüre sahip olmak gerekir.” Bir de ülkeyi sarmalayan “ye sun “şehit”liğinde sonsuz dinni” camilerle ilgili, Mayıs 2006’da lencesine çekilen, Başbakanlık Denizli’deki konuşmasında, Şehircilik Danışmanlığı da yap1995’te Ağa Han Mimarlık Ödü mış ve nice kamu yapısını talü’nü alan modern “TBMM Ca sarlamış bir mimara, devleti misi”nin muhafazakâr siyaset temsil edenlerin tutumu farklı olçilerce neden beğenilmediğini malıdır. Çinici’yi yaralayan ve 79 yaanlatırken şunları söylüyor: “Camilerin hâlâ kubbeli ve minare şında duran kalbini de belki li yapılması çağdaş mimariye derinden sarsan bu saygısızlığı ve İslama uygun değildir. Mina ele aldığım 4 Mart 2007’deki yare, Suriyeli Hıristiyanların çan ku zımda sormuştum: “Lojmanlarlelerinden bize geçen bir mimari da keyifle yaşamış milletvekilleelemandır. Ezan için yüksekçe ri neredeler? Ulusal mimarlığımızın bu özgün örneğini yok bir yer yeterlidir.” edenler karşısında, hiç değilse ize has’ çağdaşlık eski sakinleri olarak neden sus1932’de İstanbul’da doğan kunlar?” Cenazesinde bile birkaç tanıÇinici, 54’te İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun olduktan dığı hariç hiçbiri yoktular. Çinici Ailesi’ne, yakınlarına, sonra, bir süre aynı okuldaki öğretim üyeliğinin ardından, iler dostlarına, tüm mimarlık caleyen yıllarda bir yandan mi miamıza ve ulusumuza başmarlık yarışmalarında ödüller sağlığı diliyorum. Cuma günü Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verdiğimiz Behruz Çinici, sanat tarihimize “20’nci yüzyılın mesleğine ve ülkesine sevdalı mimarı” olarak geçecek. Ailesinin kültürel geçmişinden ötürü kendisini, “Azeri kökenli bir cumhuriyet aydını” olarak tanımlayan Çinici’nin “çağdaş Türk mimarlığımızın yurtsever ustası” diye anılacağından da eminim... Neden mi? Salı günü Doğan Hasol vefatını bildirdiğinde, ilk aklıma gelen 2003 Şubatı’nda İstanbul’daki Koruma Kurulu üyeliğinden alınışıydı. Dönemin Kültür Bakanı Hüseyin Çelik, nedenini soran gazetecilere “Süresi doldu” dese bile herkes biliyordu ki önderlik ettiği “sit kararları”ndan ötürüydü… HARB SEM H POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 KÜÇÜKÇEKMECE 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ TAŞINMAZ AÇIK ARTTIRMA İLANI Dosya No: 2011/2733 Tal. Bir borçtan dolayı ipotekli olan ve aşağıda tapu kaydı, cinsi, niteliği ve önemli özellikleri belirtilen taşınmazın açık arttırma suretiyle satılarak paraya çevrilmesine karar verilmiştir. Tapu kaydına göre; İstanbul ili, Küçükçekmece ilçesi, İkitelli Mahallesi, K.Halkalı Çift. mevkii 169 ada, 22 parsel sayılı 143,39 m2 alanlı arsa nitelikli taşınmazın tamamı satılacak olup taşınmaz adres olarak İstanbul İli, Küçükçekmece İlçesi, Mehmet Akif Mahallesi, Gürler Sokak 15 dış kapı numaralı kargir binaya isabet etmektedir.Taşınmaz tapu kaydında her ne kadar arsa olarak görünmekte ise de satışa konu parsel üzerinde bodrum+zemin kattan müteşekkil, B.A.K. tarzda, bitişik nizamda, 2. sınıf malzeme ve işçilik kalitesi ile inşa edilmiş olan bina mevcuttur. Söz konusu bina zeminde 100 m2 alana sahip, bodrum katında bir daire, bina ana girişinin de yer aldığı zemin katında bir daire olmak üzere iki daireli, elektrik, sıhhi tesisat, doğalgaz tesisatları mevcut, daireleri hol, üç oda, salon, mutfak, banyo, WC mahallerinden ibaret, seramik ve marley zeminli, duvarları sıvalı ve boyalı, mutfaklarında sabit tezgâh ile ahşap mutfak dolapları, banyolarında sıhhi tesisat armatürleri ikmal edilmişi durumda, bina kat sahanlıkları seramik döşemeli, dairelerde pencere doğramaları PVC doğrama şeklinde, dış cephesi ise sıvalı ve boyasızdır. Bina kapalı alanları itibarıyla 200 m2 inşaat alanına sahiptir. Taşınmazın bulunduğu semt ve mevki itibarıyla alt ve üst yapısı tamamlanmıştır. Her türlü belediye ve sosyal imkânlardan istifade edecek konumda, civarın talep gören konut alanında yer almaktadır. Satışa konu taşınmaza ilişkin Küçükçekmece Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü Durum Şefliği’nin 04.05.2011 tarihli yazısında “Küçükçekmece İlçesi, İkitelli Mehmet Akif Mahallesi, 169 ada, 22 parsel sayılı yer; 23.05.2008 tasdik tarihli 1/1000 ölçekli İkitelli Alt Bölge Revizyon Uygulama İmar Planında kısmen bitişik nizam 3 kat prestij+hizmet+imalat alanında, cüzi kısmı yolda kalmaktadır” denilmiştir. Taşınmaz tapu kaydındaki tüm takyidatlardan ari olarak 200.000TL (İkiyüzbin Türk Lirası) muhammen bedelle satışa arz edilmiş olup alıcıya intikal edecek herhangi bir mükellefiyet yahut borç bulunmamaktadır. Taşınmazın tapu kaydına, imar durumuna ve sair evsafına ilişkin detaylı bilgiler yukarıda numarası yazılı dosyamızda mevcuttur. SATIŞ ŞARTLARI: 1Satış 16.12.2011 tarihinde saat:14.20’den 14.30’a kadar, Küçükçekmece l. İcra Müdürlüğü’nde açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmin edilen kıymetinin %60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok arttıranın taahhüdü baki kalmak şartı ile 26.12.2011 tarihinde saat:14.20’den 14.30’a kadar, Küçükçekmece l. İcra Müdürlüğü’nde ikinci arttırmaya çıkarılacaktır. Bu arttırmada da bu miktar elde edilmemiş ise gayrimenkul en çok arttırana ihale edilecektir. Şu kadar ki arttırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin %40’nı bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakları toplamından fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin %20’si nispetinde pey akçesi veya milli bir bankanın bu miktarı havi teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir. Alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Tellaliye resmi, damga vergisi, tapu alım harcı ve masrafları, KDV ile tahliye ve teslim masrafları alıcıya aittir. Tapu satım harcı ve birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususi, ile faiz ve masraf dahil olan iddialarının dayanağı belgeleri ila 15 gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde hakları tapu sicili ile, sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4İhaleye katılıp da daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefılleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan, diğer zararlardan ve temerrüt faizinden müteselsilen mesuldürler. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak ve varsa öncelikle teminat bedelinden alınaeaktır. 5Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görmesi için dairede açık olup, masrafı verildiğinde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin yukarıda numarası yazılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 20.10.2011 (İc.İf.K.126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. (Basın: 65761) ‘B 1/ Osmanlı ordu 1 suna bağlı düzensiz birliklerde çar 2 pışan ücretli asker. 3 2/ Doğu Anado 4 lu’da bir ırmak... 5 Argoda hamama verilen ad. 3/ Kü 6 çük tekne... Bir tür 7 kalın ve ağır çiz 8 me. 4/ İlaç, deva... Babanın kız kar 9 deşi. 5/ Meksika’da mısır 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ekmeğine verilen ad... 1 ME Y D A N C I Divan şiirinin ölçüsü. 6/ 2 A L A R G A R B Tütün dizmek, kurutmak 3 L A L A K A Z A ve işlemek için kullanılan 4 T A MM A N L üstü kapalı sergi... Yüzey İ R A D E ölçüsü birimi hektarın 5 A L P A R kısa yazılışı. 7/ Y. K. 6 A Ş A M A 7A V A R T A L İ Karaosmanoğlu’nun taF A N nınmış bir romanı... 8 T A P İ R F E T İ Ş İran’da, Şiiliğin merkezi 9 A Ş olan kent. 8/ Meydan... Zayıf, cılız. 9/ Günü gününe, sözü sözüne uymayan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kısa ökçeli ve hafif kadın ayakkabısı... “Yiğidin başına bir iş gelirse / Onu ellere açıcı olma” (Karacaoğlan). 2/ Bitkisel kökenli bir yiyecek ya da içeceğin damakta algılanan hoş kokusu... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 3/ Sığ sularda ağır yükleri taşımakta kullanılan, altı düz bir tür tekne... Bir davayı ispatlayacak belge. 4/ Sahip... Ispanak, semizotu, pazı gibi sebzeleri pirinç ya da bulgurla pişirerek yapılan ve yoğurtla yenen yemek. 5/ Boru sesi... Tarla sınırı. 6/ Hızlı bir trafik akışı sağlamak amacıyla yapılan, çift yönlü geniş yol... Holmiyum elementinin simgesi. 7/ İçyüz... İskambilde bir kâğıt. 8/ Geleneksel Japon şarkılarına verilen ad... Afrika’nın en yüksek dağı Kilimanjaro’nun yerli dillerdeki adı. 9/ Bir kömür cinsi... Alüminyum, bakır ve magnezyum katılmış çinko alaşımlarına verilen ad. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle