18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER karşısında, ne yapmalı etmeli de bu kaymayı önlemeli? Bir ders sanki... Sonra, öykü kitapları. Her biri ayrı bir değer, ayrı bir dünya... Yalnız adlarını saymakla yetinmek iyi değil, ama hepsini iyice inceleyip eleştirmek benim işim değil! Nerde genç arkadaşlar, nerde genç eleştirmenler, görev CUMHURİYET 13 EKİM 2011 PERŞEMBE Sağlık Bakanlığı ve Hukuk Sağlık Bakanlığı yasalara aykırı düzenlemeler yapma alışkanlığından vazgeçmelidir. ‘Tamgün’le ilgili KHK buna iyi bir örnektir ve bunun yanında bu uygulama üniversitelerde eğitimi ve hasta tedavisini olumsuz olarak etkilemektedir. Üniversitelerdeki bu karışıklık konusunda Yüksek Öğrenim Kurumu’nun hiçbir yorum yapmaması olumsuzluğu ve karmaşayı daha da arttırmaktadır. Eski İstanbul Tabip Odası Başkanı Bir Kitap mı, Çok Kitap mı? “Bir kitap okudum, dünyam değişti” mi demişti Nobelci yazarımız Orhan Pamuk... Bir kitap değiştirirse, onlarca, yüzlerce kitap ne yapar? İnsanı değil, dünyayı değiştirir? Yıkar eskimişleri, yenilerini kurar; yeni bir toplum, yeni bir anlayış, yeni bir beğeni, yepyeni bir yaşantı... Masamın üstünde yığınlarca kitap var! Çoğu ithaflı, eksik olmasın dost okurlar yeni kitaplarını gönderiyorlar. Ben de arada bir değiniyorum. Kimine beş on satırla, kimine daha az, yalnız adını anarak! Bu, bir çaresizliktir, elbet. Ama bir de benim yaşımı başımı düşünmek gerekir! İşte “Cumhuriyet Tarihi Yalanları”, Sinan Meydan Atatürk Cumhuriyeti’ni değişik bir gözle görmek, yazmak, kabul ettirmek isteyenlerin yalanlarını koca bir kitapta belirtmiş. Yararlı bir yapıt. Her zaman ilgiyle okunacak, özellikle şimdi... “Manastırİstanbul”da Feriha Büyükünal çocukluğunu yaşadığı Makedonya’nın Manastır’ını anlatıyor. Mustafa Kemal’in okuduğu askeri lisenin kentini... Bir de daha sonra yaşadığı İstanbul’u! Manastırİstanbul, ilgiyle okunacak bir çalışma. “Eksen Kayması”... Prof. Dr. Erol Manisalı şu günlerde sık sık dillerde, yazılarda dolaşan “Eksen Kayması”nı anlatıyor. Nasıl bir şeydir, nasıl olur, nasıl yaşanır? Atatürk Cumhuriyeti’nin bambaşka bir yere doğru götürülmek istenmesi lara, yapılan değişiklikler ve belirsizlikten bıkarak emeklilik yolunu seçen öğretim üyeleri de eklendiğinde tıp fakültelerinde önemli sayıda öğretim üyesinin kaybı ortaya çıkmaktadır. oşullar yerine getirilmedi Türk Tabipleri Birliği (TTB) yıllardır hekimlerin kamusal alanda ve tam süre çalışmasını savunmuş, ancak bu çalışmanın emekliliğe yansıyacak, güvenli bir gelir ve uygun çalışma koşulları ile sağlanmasını arzulamıştır. Sözü edilen yasada bu koşulların hiçbirisi yerine getirilmemektedir. Ayrıca bu yasanın 115 bin hekimden sadece birkaç binini ilgilendirdiğini düşünürsek amacın muayenehaneler olmadığı, gerçek amacın hekimleri seçeneksiz bırakarak özelleştirilen sağlık sisteminde ucuz emek gücü olarak kullanmak olduğu açıktır. Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik 3 Ağustos 2010’da Resmi Gazete’de yayımlandığında muayenehanelerin kapı, pencere, asansör genişliği gibi özellikleri ülkenin yapı standartlarına uymayacak şekilde standardize edilmek istendi. Uygulanması olanaksız olan bu yönetmelik için Danıştay 11 Mart 2011’de yürütmeyi durdurma kararı aldı, ancak bu arada geçen 8 ayda yönetmelik yürürlükte olduğu için yeni muayenehane açmak imkânsız hale geldi. Bu yönetmeliğin Danıştay’dan döneceğini zaten bilen Bakanlık, bir ay geçmeden daha önce hazırlamış olduğu yeni yönetmeliği, biraz yumuşatarak 7 Nisan 2011’de tekrar çıkardı. Mevcut anayasa, yasalar ve diğer mevzuata aykırı yasa ve yönetmelikler çıkarmak Sağlık Bakanlığı için olağan bir uygulama olmuştur. Türkiye’de hukukun yavaş yürümesi ve bu uygulamanın ne siyasi ve ne de hukuki karşılığının olmaması alışkanlığın yerleşmesine neden olmaktadır. Yayımlanan yeni düzenleme yasa ise itirazın Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak olması ana muhalefet partisinin veya 110 milletvekilinin onayını gerektirmektedir. Bireysel başvuru ise çok zor ve uzun bir süreçtir. Yasadışı düzenlemelerin iptali içinse Danıştay kararı gerekmektedir. Ancak Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’dan kararların geç çıkması Bakanlığın işine gelmektedir. Meslek örgütleri ve diğer demokratik kitle örgütlerinin bir sonuç alması yaklaşık 612 ay gerektirmektedir ki bu sürede ilgili mevzuat yürürlükte kalmaktadır. Sadece 2010 yılında TTB, Danıştay’a başvurularında 42 tam veya kısmi yürütmeyi durdurma kararı aldırmıştır. Özetle Danıştay sadece 2010 yılında Sağlık Bakanlığı’nın uygulamalarında 42 kez mevcut mevzuata açık uygunsuzluk saptamıştır. Bu rakama diğer tabip odalarının, uzmanlık derneklerinin ve şahısların Sağlık Bakanlığı aleyhine açmış ve kazanmış olduğu davalar dahil değildir. Yasalara aykırı düzenleme yapmak ve bunların yargıdan dönmesi Sağlık Bakanlığı’nı rahatsız etmemektedir. Sağlık Bakanlığı yasalara aykırı düzenlemeler yapma alışkanlığından vazgeçmelidir. ‘Tamgün’le ilgili KHK buna iyi bir örnektir ve bunun yanında bu uygulama üniversitelerde eğitimi ve hasta tedavisini olumsuz olarak etkilemektedir. Üniversitelerdeki bu karışıklık konusunda Yüksek Öğrenim Kurumu’nun hiçbir yorum yapmaması olumsuzluğu ve karmaşayı daha da arttırmaktadır. K Anayasanın Pantolonu... Milletvekillerine odacı, sekreter, danışmandan sonra, şimdi de birer şoför... İlerde birer berber... Belki bir tellak... Ama birinci derecede yakınlarını şoför olarak almamaları hükmü konuldu karara... Ki babasını şoför yapıp, oğlunu oto servisi gösterip, amcasını kriko kaydedip, eniştesini de akaryakıt diye almasın... Özel şoförle hız kazanınca, Türkiye’nin en acil sorunu ile başladılar işe: TBMM’de “isteyen kravat takmasın” diye önerge verdiler... “Bir parça bez” diyeceksiniz... Öyle demeyin, önergenin devamı da var: “İsteyen de türban taksın...” Etti iki parça bez... İkisi de birer parça bez ama; birincisini medeni insanlar takar, bunlara göre “yular”... İkincisi bizim dincilere göre “kutsal”... İşte yine o kafa.... İnsanlık, dünyanın her yerinde uygarlığa doğru bir adım daha atabilmek için çırpınırken... Kafanın maksadı; Batı medeniyetinin bir simgesini olsun hırpalamak, dinciliğin ortaçağ simgesini TBMM’ye oturtmak... İniyoruz aşağıya: Pantolon... Karar veremediler, kadın milletvekilleri pantolon giysin mi, giymesin mi?.. Tartıştılar, atıştılar, konuştular, önerge verildi, önergeyi çektiler, sonunda komisyona geri çıktı pantolon... Ben bu kadar dilden dile, komisyondan komisyona, elden ele dolanan pantolon görmemiştim... İyi ki “pantolonun” içinde milletvekili yoktu... Pantolonda anlaşamadılar da anayasada anlaşabilecekler mi?.. Ya da; yapacakları anayasanın bir maddesi diyelim ki “pantolon maddesi” olsaydı... Nasıl aşılacaktı pantolon?.. Daha da açıkçası size... Bu Meclis; olmayan demokrasinin oynandığı bir sahne... Bir tek vekilini bile kendisi belirlemeyen... Kimin kendisini temsil edeceğini seçtikten sonra öğrenen... Bir kişiye oy verince 550 kişiyi seçmiş olan milletin Meclis’i... Bir nevi siyasi tiyatro... Bu izlediğiniz pantolon, etek, kravat, başörtüsü ise işin sahne kostümü kısmıdır... Sonuçta komisyona çıktı pantolon... İndirsinler... Anayasalarını göreceğiz... onlarda... Necmettin Bayraktar “Taşköprü”, İlhan Doğruyol “Dönüşümler Sevgiye”, Esat Yavuztürk “Kırık Merdiven”, Sadi Bülbül “Öğle Olmadan...” Prof. Dr. Özdemir AKTAN Şiirler de var; Ali Ekber Ataş “Düşler Yanarken”de “yetmişinde biri için / baldıran suyu içip / ölümüne dikleşmek / cesurca bir iş elbet / ama yirmisinde ip germek / pir sultanca marifet” demiş. Doğru söylemiş... Bir de Orhan Tez’in “Aforizmaları” var, kısa özlü sözler: “Mutluluk bir saman alevidir, sık sık yakmasını bilirsen yaşamın renklenir.” İşte o kısacıklardan biri. Başbakan ne demişti bir Fransızı görür görmez... “Siz de Fransız kalın mı?..” Mustafa Sağlamer de “Fransız Ayvalık’ı” öykülerle canlandırmış ustalıkla. Orhan Karaveli, benim gazetecilik arkadaşım. Yıllarca “Vatan”da birlikte çalıştık, yazdık, gerekince savaşım verdik. Bu alandaki anılarını yazsa, doğrusu ya hem basın dünyasına, hem de edebiyatına büyük katkısı olacaktır. Basın tarihine de!.. Yeni kitabı, “Berlin’in Yalnız Kadınları” tarih mi, öykü mü, anı mı, belki hepsi... İlgiyle okunacak bir kitap. Beni aldı, geçmiş yıllara götürdü. “Berlin’in Yalnız Kadınları” için pek çok yazı yayımlandı. Benim de söyleyecek sözüm var, örneğin Hilde ne oldu diye sorsam mı? amuoyunu ve sağlık alanını uzun süredir meşgul eden “Tamgün” tartışması Bakanlar Kurulu’nun uzun bayram tatilinin hemen öncesinde, 26 Ağustos 2011 de çıkarmış olduğu kanun hükmünde kararname (KHK) ile özellikle üniversite hastanelerinde iyice içinden çıkılamaz bir hale dönüşmüştür. Bir gece yarısı, hiç tartışılmadan ve Adalet Bakanlığı Teşkilat Yasası içine gizlice yerleştirilerek yasanın yapılması en azından etik değerlerle hiç bağdaşmamaktadır. Ancak siyasi hayatta etik kelimesinin çok fazla bir yer almadığı göz önüne alındığında bu durum şaşırtıcı değildir. Ayrıca hukuki değerlendirmede yasa içeriğinin KHK yetkilerini aşması ve içeriğin daha önce Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın vermiş olduğu kararlarla çelişmesi de ayrı bir tartışma konusudur. KHK’nin çıktığı günün hemen ertesinde Sağlık Bakanı’nın bu yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götürmemesi konusunda ana muhalefet partisini uyarması, yasanın oturduğu zeminin çok da sağlam olmadığının Sağlık Bakanlığı tarafından da bilindiğini anlatmaktadır. K Tam Gün tartışması artık ismi dışında bir anlam taşımamaktadır zira yasalar gereği kamuda çalışan hekimler, Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastanelerinde günde sekiz saat çalışmak zorundadırlar. Burada tartışılan sekiz saatlik çalışma sonrası hekimlerin başka bir yerde, muayenehanede veya özel hastanede çalışıp çalışamayacağıdır. Anayasa Mahkemesi ilgili yasanın yürütmesini durdururken hekimlerin bu hakkının engellenemeyeceğini açıkça belirtmiştir. Buna rağmen KHK Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalışan hekimlerin bu hakkını tamamen engellemektedir. Üniversite hastanelerinde ise çalışma saatleri sonrası çalışmaya devam eden öğretim üyelerinin çalıştıkları hastanede tıbbi ve cerrahi işlemler yapamayacağını belirtmektedir ki tıp eğitimi tamamen uygulamalı bir eğitim olduğundan, bu uygulama tıp eğitimini olumsuz yönde etkilemiştir. Üç büyük ildeki üniversite hastanelerinde daha önce çalışma saatleri sonrası özel sektörde çalışan hekimlerin yaklaşık dörtte üçü aynı statüde çalışmayı tercih etmişlerdir. Bu rakam Eğitim olumsuz etkilendi C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle