25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 14 KÜLTÜR CUMHURİYET 13 EKİM 2011 PERŞEMBE [email protected] Bu ödüller bir ‘umut’tur ÖZLEM ALTUNOK / AYŞEGÜL ÖZBEK Geç Gelen Altın Portakal’larda ‘Sürü’ filmindeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne değer görülen Tuncel Kurtiz DİYARBAKIR’DAKİ SURP GİRAGOS ERMENİ KİLİSESİ 22 EKİM’DE AÇILIYOR Ortadoğu’nun en büyük Ermeni kilisesi Kültür Servisi Diyarbakır’da cemaatin kalmaması nedeniyle 1980’den bu yana kapalı olan Surp Giragos Ermeni Kilisesi, iki yıldan bu yana süren restorasyon çalışmalarının ardından 22 Ekim’de açılıyor. Ortadoğu’daki en büyük Ermeni kilisesi olan Surp Giragos, Türkiye ve dünyadan geniş bir katılımla kilise olarak açılacak. Ahtamar Adası’ndaki Surp Haç Kilisesi’nden farklı olarak devlet tarafından değil, mülkiyetini elinde bulunduran Diyarbakır Surp Sarkis Giragos Küçük Ermeni Kilisesi Vakfı tarafından restore ettirilen kilisenin, restorasyondan önce harabe durumunda olduğu biliniyor. Kilisenin restorasyon bedelinin yaklaşık 3 milyon 400 bin lira olduğunu belirten Diyarbakır Surp Sarkis Giragos Küçük Ermeni Kilisesi Vakfı Başkanı Vartkes Ergün Ayık, Kültür Bakanlığı ve Diyarbakır Valiliği’ne destek için müracaat ettiklerini, ancak olumlu bir sonuç alamadıklarını söylüyor. ANTALYA Geç Gelen Altın Portakal Ödülü’ne “Sürü” filmindeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında değer görülen Tuncel Kurtiz belli ki Antalya’da Türkiye’nin uzun zaman gizli kalmış ve hâlâ da yeteri kadar aydınlatılamamış tarihine odaklanan filmleri takipte. Ödül gecesinden bir gün önce, Dersim olaylarını, tanığı bir jandarma erinin ağzından anlatan, Özgür Fındık’ın belgeseli “Kara Vagon”u izlemiş. Ardından da 1980’lerde 17 yaşındaki Erdal Eren’in idam sürecine uzanan yaşamına odaklanan “Oğlunuz Erdal”ı.. Biraz yorgun, biraz hüzünlü bir sesle “1617 yaşında tüyü bitmemiş bir çocuğun idamını izlerken ağlamamak elde değil. Film sırasında birisi ‘Bu filmi Kenan Evren’e de göstermeli, bakalım ne diyecek’ diye bağırdı. Ne diyecek? Adam söyledi söyleyeceğini” diyor. İşte tam da Türkiye’nin o karanlık yıllarında, 70’ler ve 80’lerde ‘Duvar’, ‘Umut’, ‘Sürü’, ‘Otobüs’, ‘Kanal’, ‘Gül Hasan’la ışık olmuş bir sanatçı o. Baş tacı Yılmaz Güney, bir dolu isim sayıyor kendi payına düşen zorlu yılları anlatmak yerine: Aras Ören, GüneşBarbara Karabuda… Sonra da insanlık tarihinin yaşadığı acılara uzanıyor, “Bizim çektiğimiz ceremeler ne ki? I. Dünya Savaşı, 1915 tehciri, büyük Yahudi soykırımı, Türkiye’ye dönersek 67 Eylül olayları, Kıbrıs mitingi... Acılar içinde insanoğlu. Ben de o günlerde üzüntü içindeydim” diyor ve söz yine Yılmaz Güney’e geliyor: “28 Nisan olaylarında, 27 Mayıs’ta üniversitede eylemlerin ortasındaydım. Yılmaz’la da 1959’da üniversitede tanıştık. O sinema oyuncusu, ben tiyatro. O bir köylü çocuğu, ben paşa torunu. Ama ikimiz de solcuyuz, komünistiz diyoruz ama komünistin ne olduğunu bilmiyoruz. Elimizde Mülkiye Tarihi, bir de ‘Marksizm Nedir?’ diye ufacık bir kitap. O kitapları bulundurmak bile suç, Nâzım okumak suç, o suç, bu suç...” “Umut” ve “Sürü”ye “Yılmaz Güney’in bana taktığı iki kanat” demesi boşuna değil. O zorlu dönemde “Umut”u yurtdışına kaçırmak Arif Keskiner’e, Cannes’a Yılmaz Güney’i dünyaya tanıtan filmi sunmak ise ona düşüyor. Bu aynı zamanda Tuncel Kurtiz’in de yurtdışı serüveninin başlangıcı oluyor. “Bu arada tiyatrocu arkadaşlarımızın hepsi içerde. Sendikalar kapatılmış, işkenceler başlamış. Ardından tüm karanlığı ve ağırlığıyla 12 Eylül’ün adım adım yaklaştığı günler geliyor. Filmler yasaklanıyor, söz söyleyenler tutuklanıyor: “Geri gelemedim Türkiye’ye, çünkü yurtdışında çok konuştum. Avrupa televizyonları ‘Generaller kadife çizmeleriyle yönetime el koydular’ dediklerinde ben ‘Generaller faşist bir yöntemle geldiler, diktanın canavarcasını kurdular, idamlar ve ağır bir işkence başladı’ dedim.” Aradan 30 yıl geçmesine rağmen öfkesi hâlâ büyük Kurtiz’in, ama umudunu da koruyor; “Umut olmazsa yaşayamam ki… Bugün yine belirli zorluklar yaşanıyor ama Evren hâlâ yerinde rahat oturuyor. ‘Yetmez ama evet’ diyenler, ‘generaller yargılanacak’ diyenler generalleri yargılamıyor. Ama ne oluyor? Şu anda 30 yıl sonra bu filmler yeniden gösteriliyor. Dikta, askeri ya da sivil, nasıl olursa olsun hiçbir zaman başarılı olamayacak. Mutlaka düşecekler.” Bugün bu ödülün verilmesinin, geçmişin karanlığıyla hesaplaşmanın anlamı ne onun için derseniz, “Diktanın en ağır günlerinde bile hep korkusuzca konuşanlar, hapse girenler oldu. Bugün ben artık komünistim diyebiliyor ve derdimi anlatabiliyorum. Artık korkmuyorlarmış sözüm ona, ama korkuyorlar. Çünkü bir gün kaybedeceklerini biliyorlar. Adım adım daha iyi bir topluma doğru gidiyoruz ve gideceğiz, çaresi yok” diyor. Ödüle gelince, belki de Tuncel Kurtiz’i Tuncel Kurtiz yapan sözcükler dökülüyor ağzından: “Bana 2008’de Adana’da ‘usta oyuncu ödülü’ verdiklerinde ‘Ben ustalığı kabul etmem, vermeyin bu ödülü’ dedim. Çünkü usta zanaatkârdır, sanatçıdan usta olmaz, sanatçı sürekli arayış içindedir. Ödül de ancak yaptığım işin kendisidir.” Ama dün akşam aldığı ödül elbette başka bir anlam taşıyor: “30 yıl sonra, dikta rejimi yüzünden yapılamayan festivallerin ödülleri veriliyorsa bu bir umuttur ve dünyaya da örnektir. Hâlâ bir tarafta parasız eğitim istediği için 600 gün hapis yatan çocuklar var. Parasız eğitim hakkımızı alacağız, kim ne derse desin. Sonra söz söyleyen insanlar, sinemamızda yeni isimler var. Zeki Demirkubuz Nuri Bilge, Reha Erdem, Fikret Kuşkan, Erkan Can, o kadar çok genç oyuncu var ki onlar da bir umut…” Öfkesi hâlâ büyük Ceylan’ın son filmi AsyaPasifik Film Ödülleri’ne aday ANKARA (AA) Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi “Bir Zamanlar Anadolu’da”, AsyaPasifik bölgesinin en prestijli film ödüllerinde 4 dalda aday gösterildi. Bu yıl beşincisi düzenlenecek olan AsyaPasifik Film Ödülleri’nde yarışacak olan “Bir Zamanlar Anadolu’da”, en iyi yönetmen, en iyi film, en iyi senaryo ve en iyi sinematografi dallarında aday oldu. Geç gelen mutluluk Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin desteği ile Antalya Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde dün bir ilk yaşandı. 1979 yılında sansüre karşı tepki, 1980’de 12 Eylül askeri darbesi nedeniyle yapılamayan film yarışmalarında ödül alamayan filmler dün düzenlenen törenle ödüllerine kavuştu. 1979 yılının En İyi Film Ödülünü Yavuz Ökzan’ın yönettiği “Demiryol” ile Ömer Kavur’un yönettiği “Yusuf ile Kenan” paylaştı. 1979 yılına ait diğer ödüller ise şöyle: En İyi Yönetmen: Yavuz Özkan (Demiryol), En İyi Senaryo: Onat Kutlar ve Ömer Kavur (Yusuf İle Kenan), En İyi Kadın Oyuncu: Sevda Ferdağ (Seninle Son Defa), En İyi Erkek Oyuncu: Fikret Hakan (Demiryol), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Sevda Aktolga (Bebek) ve (Demiryol), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Kamuran Usluer (Kanal), En iyi Çocuk Oyuncu: Cem Davran (Yusuf İle Kenan), En İyi Müzik: Arif Erkin (Kanal). 1980 yılının En İyi Film Ödülü ise Zeki Ökten’ın yönettiği “Sürü”ye verildi. 1980 yılına ait diğer ödüller ise şöyle: En İyi Yönetmen: Zeki Ökten (Sürü) ve (Düşman) filmleri ile, En İyi Senaryo: Başar Sabuncu (Adak), En İyi Kadın Oyuncu: Melike Demirağ (Sürü), Güngör Bayrak (Düşman), En İyi Erkek Oyuncu: Tarık Akan (Adak) ve (Sürü), Aytaç Arman (Düşman), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Fehamet Atila (Düşman), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Tuncel Kurtiz (Sürü), En İyi Müzik: Zülfü Livaneli (Sürü). K A M İ L M A S A R A C I Ç İ Z İ K K Ü L T Ü R Ustalığı kabul etmiyor Yurtdışı yılları Bir acı dönemdir 12 Mart da.” 4 yıl Stockholm, Oslo... Nerede iş varsa orada çalışıyor. Hep sevdiği işi, sanatını yapıyor dostlarının da desteğiyle. 74’te Türkiye’ye döndüğünde ise memleket sinemalarında seks filmleri furyası esiyor. “Yapamadım, yapmadım” diyor, “yine şansımı yurtdışında denedim”. 1978’de film yapmak için İsveç’ten bir ekiple yine Türkiye’de, Yılmaz Güney ise cezaevinde. Bir ziyaret günü Güney’in Kurtiz’e verdiği tekstle ‘Sürü’nün hikâyesi başlıyor. “Ertesi gün kendi ekibimi gönderdim İsveç’e, filmim yarım kaldı. Sürü ekibiyle Kurtalan’a gittim. Parasız pulsuz, zor bela bir iş yaptık” diyor. ‘Şehrin Sesi’nde caz var 21. Akbank Caz Festivali bugün Arild Andersen Trio ile açılıyor Kültür Servisi Dünyaca ünlü caz sanatçılarının konuk olacağı “21. Akbank Caz Festivali” bugün Avrupa caz sahnesinin en tanınmış üçlülerinden Arild Andersen Trio ile açılıyor. Chick Corea, Phil Woods ve Dexter Gordon gibi Amerikalı ustalarla da çalmış olan Arild Andersen, bugün saat 20.30’da Cemal Reşit Rey’deki konserinde İskoçyalı ünlü saksafoncu Tommy Smith ve İtalyan asıllı davulcu Paolo Vinaccia ile çalacak. 3 Kasım’a kadar devam edecek olan festivalde öne çıkan isimler arasında Charles Lloyd New Quartet, Avishai Cohen ‘Seven Seas’, Maffy Falay Sextet, Arto Tunçboyacıyan, İmer Demirer, Kerem Görsev, Dusko Goykovich Quartet, The Ray Gelato Giants, Azam Ali&Niyaz, Carmen Souza, Robert Glasper Experiment, Vijay Iyer Trio ve ZAZ yer alıyor. Organizasyonu Pozitif tarafından “Şehrin Sesi” sloganıyla gerçekleştirilen festivalde zengin konser programının yanı sıra atölye çalışmaları, paneller, yarışmalar, cazlı brunch’lar ve Kampusta Caz konserleri de gerçekleştirilecek. Festivalin bu yılki mekânları arasında ise Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Akbank Sanat Merkezi, Babylon, Ghetto, Nardis ve The Seed bulunuyor. 21. Akbank Caz Festivali haberleri akbanksanat.com ve akbankcaz.com adreslerinin yanı sıra Akbank Sanat iPhone uygulaması ve facebook.com/AkbankSanat, twitter.com/AkbankSanat adreslerinden de izlenebilecek. Ray Gelato Arild Andersen Trio C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle