23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 OCAK 2011 CUMARTESİ 6 HABERLER Erdoğan’ın sahip çıktığı MustazafDer, örgütle organik bağı olduğu gerekçesiyle kapanmanın eşiğinde Derneğe ‘Hizbullah’ tescili KIVANÇ EL CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU DOĞRU HABER GAZETESİNE HİZBULLAH OPERASYONU İstanbul Haber Servisi Tutukluluk süreleri ile ilgili CMK’nin 102. maddesinde yapılan değişiklik üzerine tahliye edilen Hizbullah üyelerinin tekrar yakalanması için Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Doğru Haber gazetesinin İstanbul Temsilciliği ile İnzar ve Kelhaamed dergilerinin faaliyet gösterdiği Esenler’deki binaya operasyon düzenlendi. Terörle mücadele ekipleri dün erken saatlerde binada arama yaptı. Arama sırasında pit edilen ve çoğu MustazafDer üyesi 43 kişi de gözaltına alındı ve tutuklandı. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 30 Nisan 2008 tarihinde hazırlanan iddianame ile 43 isim hakkında Hizbullah terör örgütüne üye olmak iddiasıyla dava açıldı. Savcılık ayrıca MustazafDer’in kapatılması için de Diyarbakır Başsavcılığı’na talepte bulundu. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı da yaptığı inceleme sonunda Asliye Hukuk Mahkemesi’ne derneğin kapatılması için dava açtı. Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahgazetenin yazarlarından Fikret Gültekin ve Mehmet Ali Gönül gözaltına alındı. Akşam saatlerinde sona eren aramada polis, 6 çuval harddisk kopyası, CD ve belgeyi incelenmek üzere emniyete götürdü. Gazetenin Genel Yayın Müdürü eski müftü Mehmet Göktaş’ın da Kayseri’de gözaltına alınarak İstanbul’a gönderildiği öğrenildi. Hizbullah üyelerinin tahliye edildikten sonra kaçması üzerine başlatılan operasyonda örgütün askeri kanat sorumlusu Hacı İnan ile Mehmet Eşin tutuklanmıştı. pılanma ile belirlenen strateji doğrultusunda propaganda faaliyetlerinde bulunmak, eleman temini ve ileriye dönük örgütün amaçları doğrultusunda kurulduğu ifade edilmektedir” denildi. MustazafDer’in kurucu üye ve diğer üyelerinden tamamına yakınının geçmişte Hizbullah terör örgütünün içerisinde faaliyet göstermekten yakalandığı, tutuklandığı ve hüküm giydiği belirtilen kararda, “Davalı derneğin Hizbullah terör örgütünün çekirdek yapısını oluşturduğu Adana Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmasında tespit edilmiş, ANKARA CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “AKP’li milletvekilleri Hizbullah derneğini ziyaret etti mi?” demesi üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “terör örgütü ayrı yasal dernek ayrı ” diyerek sahip çıktığı MustazafDer hakkında Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından “Hizbullah”la organik bağı olduğu gerekçesiyle kapatma kararı verildiği ortaya çıktı. Kararın Yargıtay’da temyiz aşamasında olduğu belirtildi. AKP’li milletvekillerinin ziyaret ettiği, Başbakan Erdoğan’ın da “Terör örgütü ayrı yasalara göre kurulmuş dernek ayrıdır” dediği MustazafDer hakkında Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından 9 Şubat 2010 tarihinde kapatma kararı verildiği ortaya çıktı. Mahkeme kararında, derneğin Hizbullah ile ilişkisi olduğu vurgulandı. Hizbullah terör örgütü ana davasında 10 yıl hüküm giyen ve aralarında derneğin yöneticilerinin de olduğu bazı isimler 2007 yılında yapılan bir operasyonda yakalandı. Kaçak sigara sattıkları belirlenen bu kişilerle bağlantılı oldukları tes kemesi’nin kararında söz konusu iddianame ve dava dosyasının incelendiği belirtilerek, “Söz konusu iddianamede, örgütün cezaevlerinden tahliye olan örgüt mensupları öncülüğünde Diyarbakır ilinde Mustazaflar ile Dayanışma Derneği altında, cezaevinden çıkan örgüt mensupları ile haklarında bugüne kadar işlem yapılmayan örgüt mensupları ve sempatizanlarını bir araya getirmek suretiyle örgütsel birleşmeyi temin etmek, cezaevinde bulunan örgüt mensuplarının ve dışarıda bulunan yakınlarının çeşitli ihtiyaçlarını gidermek, yeni bir ya derneğin terör örgütü üyesi olmaktan tutuklananlara yardım ettikleri iletişim tespit tutanaklarından, gizli izleme tutanaklarından anlaşılmıştır. Derneğe ait depoda kaçak sigara ele geçirilmiş, aranan birçok kaçak sanık, derneğin şubelerinde yakalanmıştır” denildi. Mahkeme, bu tespitlerin ardından MustazafDer’in “mevcut anayasal düzeni yıkarak şeri esaslara dayalı teokratik bir devlet kurmayı amaçlayan yasadışı Hizbullah terör örgütünün amacı doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu, demokratik laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlerde bulunduğu anlaşıldığı” gerekçesiyle derneğin feshine karar verdi. MustazafDer, referandum öncesi bazı AKP’lileri de ziyaret etmişti. Dernek referandumda vatandaşları “İslam” adına evet demeye de çağırmıştı. Derneğin zaman zaman etkinliklerine AKP’liler de katılarak destek vermişti. 29 Mart seçimleri öncesinde AKP’li Abdülkadir Aksu, AKP için sivil toplum örgütleri ile düzenlediği toplantıya MustazafDer de katılmıştı. Bu derneklerden AKP’yi desteklemeleri istenmişti. Sivil Diktaya Doğru Yol Alırken Eveleye geveleye de olsa başkanlık sistemi tartışma alanına taşınmaya başlandı. Hep böyle yapılıyor… Önce masumane tavırlarla, kuzu postuna bürünmüş kurt edasıyla, aktörce yumuşatılmış bir ses tonuyla konu gündeme getiriliyor… Ardından yardakçılar korosunun, siyasetin irili ufaklı çömezlerinin, besleme medya ve öğretim üyesi kadrosunun kafa ütüleme seansları başlıyor. Böylece kafası zaten karışık halk yığınlarının kafası daha da karıştırılmış oluyor. Sersemleştirme operasyonunun kıvama geldiğine karar verildiğinde kuzu postu çıkarılacak, kurt bir kez daha asıl kimliğine bürünerek güç gösterisine başlayacaktır. Sonuçta hedeflenen, birkaç ay sonraki seçimlerden parlamentoda mutlak çoğunluk sağlayarak çıkmak, bu olmazsa yeni bir halkoylamasıyla başkanlık sistemini Türkiye’ye dayatmaktır. Başkanlık sistemi denilen şey ise Türkiye’nin koşullarında, ülkenin elde etmiş olduğu demokrasi birikimlerinin tümüyle yok edilmesi; siyasal, ekonomik, hukuksal, kültürel bütün birikimlerinin tek bir elde, günümüz koşullarında sivil darbe liderinin ellerinde toplanmasıdır. Bunun adı ise sivil darbenin sivil diktaya ulaşması olacaktır. Olabilir mi? Neden olmasın? Cahil ve yoksul halk yığınları, kimliksiz ve erdemsiz bir aydın güruhu, niteliksiz ve örgütsüz bir küçük burjuva ve kişisel çıkarını ülke çıkarının üstünde tutan, öngörü yoksunu bir kapitalizm arasında insanlık tarihinin en garip ittifaklarından birinin gerçekleştirilmiş olduğu bir ülkede olmayacak hiçbir şey yoktur… Böyle bir ülkede üniversite öğrencisi ve işçi gösterilerinin (şimdilik) cop, biber gazı ve basınçlı su ile engellenip dağıtılması, karşıdevrim muhafızlarının silah da kullanmalarının an meselesi olması, ordunun ve hukuk kurumlarının sindirilip susturulması, yaşam boyu hapse mahkum edilmiş azılı katiller hukukun oyuna getirilmesi sonucunda yeni cinayetler için salıverilirken sivil darbe karşıtlarının sonsuzca sürebileceği anlaşılan tutuklama ve mahkumiyet olasılıkları ve uygulamalarıyla susturulmaya çalışılması çok doğal karşılanmalıdır. Peki susacak mıyız? Nâzım Hikmet henüz yirmili yaşlarındayken yazdığı “Kerem Gibi”sinde susmamanın erdemini haykırır. Havanın kurşun gibi ağırlaştığı bir ortamda, “bağır bağır bağırarak…” kurşunu eritmek için insanları harekete geçmeye çağırır. Suskunluğun egemen olduğu, insanların seslerini yükseltmesinin yasaklandığı bir ortamda, bağırmak bir erdemdir. Üniversite öğrencilerinin sivil diktaya karşı seslerini yükseltmeleri; gencecik ve korunmasız bedenleriyle biber gazına, copa, tekmeye, basınçlı suya karşı koymaları; duyarsızlığın, kaypaklığın, korkaklığın bunca yaygınlık kazandığı bir toplumda büyük bir erdemdir ve anlamlıdır. Sivil dikta, emrindeki kolluk kuvvetlerine ezdirdikleri o çocukların arkasında, anneler, babalar, kardeşler, akrabalar, arkadaşlar, tanıdıklar, komşular ve vicdanları gitgide rahatsız olmaya başlayan kitleler de olduğunu, bugün suskun görülen toplumun sonsuza kadar suskun kalamayacağını aklından çıkarmamalıdır… Stadyum açılışındaki tepki de halkın suskunluk sınırlarını zorlamaya başlayan öfkesinin bir işaretidir. Demek ki susmuyoruz, susmayacağız, susmamalıyız… 20. yüzyılın en büyük düşünürlerinden Ernst Bloch başyapıtı “Umut İlkesi”nin daha ilk satırlarında, bebeğin dünyaya bağırarak geldiğinin altını çizer… Çünkü “Başlangıçtan itibaren arar insan… bağırır… istediğine sahip değildir…” Hiçbir dikta, hiçbir toplumu sonsuzca suskunluğa, durağanlığa, tepkisizliğe mahkum edemez… Çünkü insan doğasına aykırıdır bu… Birkaç gün önce izlediğim bir oyunda, Tuncer Cücenoğlu’nun dünya tiyatro repertuvarına girmiş olan “Çığ”ında da aynı tema işleniyor… Tahammül etmenin, suskun olmaya zorlanmanın, adaletsizliğin bir sınırı vardır… “Çığ”a yol açacağı tehdidi ve yalanıyla seslerini yükseltmemeye, bağırmamaya mahkum edilmiş insanların biriktirdikleri tepki, bir an gelir, önce tek tek ve giderek kolektif bir “çığlığa” dönüşüverir… Sivil diktaya doğru gitmekte olan sivil darbenin yolunu kesecek olan da işte bu çığlıklardır… Bunlar önce tek tek, tekil çığlıklar olabilir… Fakat bir çığ gibi büyüyerek dikta heveslilerini sürükleyip götüreceklerinden kimsenin kuşkusu olmamalıdır… ataolb@cumhuriyet.com.tr Faks: (0212) 343 72 64 BDP’den toplu mezar önergesi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BDP Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş ve arkadaşları “toplu mezarların” araştırılması istemiyle TBMM Başkanlığı’na önerge verdi. Önergede Mutki ilçesindeki kazılarda 20 kişiye ait kemiklere ulaşıldığı anımsatılarak, Türkiye’de Kasaplar Deresi ile başlayan Mutki ile devam eden toplu mezarların araştırılması ve komisyon kurulması istendi. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Şirinyer Askeri Cezaevi raporunu tamamladı: Gündüz yatak izni verilmeli TRT’ye alkışlı protesto KESK’e bağlı HaberSen üyeleri, TRT yönetiminin sendika üye ve yöneticilerine yönelik baskı ve tutumları ile TRT’deki kadrolaşmaları, Harbiye’deki TRT Radyosu önünde alkışlarla protesto etti. Eylemde “Razı değilim, sessiz değilim, TRT emekçisiyim” dövizleri açıldı. Grup adına açıklama yapan TRT spikeri Saadet Baykal, “Son olarak genel merkez yöneticimiz Osman Köse, 17 yıldır görev yaptığı Ankara’dan Mersin’e sürüldü. TRT’de son 3 yıldır Cumhuriyet yasaları geçerli değil” dedi. (Fotoğraf: SİBEL BAHÇETEPE) TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun raporunda, askeri cezaevlerindeki ‘tek tip kıyafet’ ve ‘gündüz yatakhane yasağı’nın kaldırılması istendi. AYŞE SAYIN Kayıp yakınları kan örneği verdi BİTLİS (Cumhuriyet) Bitlis’in Mutki ilçesindeki kazı çalışmaları öncesinde İHD’ye yakınlarının kaybolduğu yönünde başvuran 13 kişi, DNA testi için kan örneği verdi. Kayıp yakınları adına açıklama yapan Mehmet Eren, “Kan vermek üzere kayıp yakınları Almanya, Ahlat, Van, Mersin, Diyarbakır, Bingöl, Elazığ ve İstanbul’dan geldi. İnanıyorum ki vicdanlı savcılar olursa, diğer yerler de kazılır” dedi. Gül’den DDK’ye Dink talimatı Cumhurbaşkanı, Dink cinayetinde olay öncesi ve sonrasındaki işlemlerin hukuka uygunluğu, yeterliliği ve doğruluğu konusunda araştırma istedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hrant Dink cinayetinin araştırılması için Devlet Denetleme Kurulu’nu (DDK) görevlendirdi. Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Dink’in, 19 Ocak 2007’de gazetesinin önünde kurşunlanarak öldürüldüğü anımsatılarak cinayetin öncesi ve sonrasında kamusal görevlerin ifası ile ilgili bazı iddiaların basın ve kamuoyunda tartışıldığı belirtildi. Açıklamada, “Aradan 4 yıl geçmesine rağmen; yakalanan faillerin başkaca irtibatlarının bulunup bulunmadığı hususunun tam olarak açıklığa kavuşturulamadığı ve yargılamanın sıhhatli bir biçimde yapılamadığı ifade edilmektedir. Öte yandan, AİHM’nin 14 Aralık 2010’da kesinleşen kararında da ‘Dink’in yaşam hakkının korunması ve cinayetin önlenmesinde kusuru olan yetkililer hakkında etkili soruşturma açılması’ istenilmiştir. Bu kapsamda, ‘Tahkikatı yürüten kişilerin bağımsız olmadığı ve araştırma yöntemlerinin yargısal nitelik taşımadığı’ gerekçesiyle dosyanın tekrar açılması istenilmiştir. Bu itibarla Cumhurbaşkanı, DDK’ye talimat vermiştir” denildi. TGS’den destek toplantısı İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Sendikası işten atılan basın emekçilerine destek için pazartesi günü dayanışma toplantısı düzenleyecek. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Burhan Felek Konferans Salonu’nda 15.00’te başlayacak ve işten atılan gazetecilerle buluşulacak toplantıya TGC ve diğer meslek örgütleri de destek verecek. TGS ve ÇGD Ankara şubeleri yönetim kurulları da yaptığı açıklamada mücadeye edevam edeceklerini vurguladı. ANKARA TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, askeri cezaevlerinde sadece er ve erbaşlara yönelik uygulanan “tek tip kıyafet” uygulaması ve “gündüz yatakhane yasağı”nın kaldırılmasını istedi. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Cezaevleri Alt Komisyonu 14 Ocak’ta İzmir’deki Ege Ordu Komutanlığı Şirinyer Askeri Cezaevi’nde yaptığı incelemelere ilişkin raporunu tamamladı. Komisyon, 60’ı tutuklu, 19’u hükümlü olmak üzere 79 kişinin kaldığı cezaaevinin, Türkiye’deki sivil cezaevlerinin standartlarının üzerinde olduğunu belirledi. Komisyon raporuna göre tutuklu ve hükümlülerden 45’i “firarizin tecavüzü”, 12’si “gasp, yağma hırsızlık”, 10’u “adam öldürme”, 4’ü uyuşturucu, 1’i siyasi, 4’ü “cinsel taciz”, 1’i “hürriyeti tahdit”, 2’si de “üste fiili taarruz” suçlaması ile cezaevinde yatıyor. Güneş enerjisi sistemi sayesinde yazları 24 saat, kış aylarında ise günde iki saat sıcak su verilen cezaevinde tüm tutuklu ve hükümlüler günde bir kez ve en az 1.5 saat olmak üzere havalandırmaya çıkabiliyor, kültürfizik, basketbol, voleybol ve masatenisi oynayarak spor yapma olanağına sahip. Hukuka uygunluk Çalışmanın iki boyutta yürütüleceği bilgisinin verildiği açıklamada, “Olay öncesi ve sonrasında yürütülen idari tasarruf ve işlemlerin hukuka uygunluğu ile doğruluk ve yeterliliğinin araştırılması ve incelenmesinin” belirtildi. Kamerayla izleniyor Komisyonun belirlemelerine göre özel yaşam alanları dışındaki alanların 28 kamerayla izlendiği cezaevinde, belediye tarafından verilen televizyon yayınları ile Lig TV aracılığıyla maçlar izlenebiliyor. Ancak televizyon gece 24.00’te kapatılıyor. İsteyenler için el sanatları, beceri, bağlama, folklor, okumayazma kursu düzenlenen cezaevinde, komisyonun yaptığı incelemede “fiziki alanların temiz olduğu, ortak havalandırma kullanıldığı, tutuklu ve hükümlülerin folklor gibi çalışmalarını bu alanda yaptıkları” belirlemesine yer verildi. Komisyon raporunda, “Masalarda çok sayıda kitap ve gazetenin bulunması, komisyon üyelerinin dikkatini çekmiş, gazetelerin kantinden alındığı, diledikleri zaman kütüphaneden kitap alabildikleri ifade edilmiştir” değerlendirmesine yer verildi. Tutuklu ve hükümlülerin cezaevinin fiziki koşullarından ve kurum idaresinden şikâyetçi olmadıkları dikkat çekerken, er ve erbaş tutuklu ve hükümlüler, sadece kendilerine yönelik “tek tip” kıyafet uygulamasından yakındılar. Tutuklu ve hükümlülerin ikinci yakınma konusunu ise “gündüz saatlerinde yatma ve uyuma yasağı” oluşturdu. Mahkeme heyeti müdahil olmak isteyenler hakkında suç duyurusu yapacak Tarık Zafer Tunaya anılıyor İstanbul Haber Servisi İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin (SBF) kurucu dekanı Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, ölümünün 20. yılında Aşiyan’daki mezarı başında bugün saat 11.00’de anılıyor. İstanbul SBF Mezunları Derneği yöneticileri, üyeleri, kurucuları, öğretim üyeleri, Tarık Zafer Tunaya’nın öğrencileri ve dostları Aşiyan Mezarlığı’nda bir araya gelecek. Festus’un hakkını kim arayacak? HİLAL KÖSE Cemevi saldırısına 10 tutuklama İstanbul Haber Servisi Başakşehir’deki cemevine taşlı saldırıda bulundukları gerekçesiyle gözaltına alınarak mahkemeye sevk edilen 28 kişiden 10’u tutuklandı. Başakşehir’deki cemevine taşlı saldırı ve İETT otobüslerine molotofkokteyli saldırısı gerçekleştikleri iddiasıyla 28 kişi gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınan, yaşı küçük 9 kişi de çocuk mahkemesine gönderilmişti. Nijeryalı sığınmacı Festus Okey’in, gözaltına alındığı Beyoğlu Asayiş Büro Amirliği’nde 20 Ağustos 2007’de polis kurşunuyla vurulmasının üzerinden 3 yıl 5 ay geçti. Sanık polis Cengiz Yıldız’ı yargılamak için Okey’in nüfus kayıt bilgilerini bekleyen mahkeme, Festus’un hakkını savunmak isteyenlerin yargılanması için çaba gösteriyor. Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde önceki gün yapılan duruşmada müdahale talep edenler adına konuşan avukat Güray Dağ, etkin bir yargılama için davaya katılmak istediklerini ifade ederek, “Davanın başından beri ölenin nüfus kayıt bilgileri bekleniyor. Bu davanın konusu Festus’un kimlik bilgileri değil, Festus’un öldürülmesi. Ölenin adının gerçekte başka olması ölümü meşru mu kılacak?” diye konuştu. Mah keme heyeti, davaya katılma taleplerini reddederek, müdahil olmak isteyen ikisi avukat 35 kişi hakkında, mahkemenin seyrini etkilemeye yönelik sözlü ve yazılı beyanda bulundukları gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmaya karar verdi. Bu karara tepki gösteren avukatlar, “Her müdahale talebine soruşturma mı açacaksınız? Bizi değil sanığı yargılamanız gerekiyor. Adalet istiyoruz” dediler. Mahkeme heyeti, davayı 26 Nisan’a erteledi. Emniyete güpegündüz saldırı DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Asayiş ve Trafik Şube Müdürlüğü’nün bulunduğu binaya dün öğleden sonra havai fişek, molotofkokteyli ve ses bombalı saldırı düzenlendi. Kaçan saldırganların düşürdüğü çuvalda da çok sayıda atılmaya hazır molotofkokteyli bulundu. olayla ilgili 2 kişi gözaltına alındı. Soruşturma sürüyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle