18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 OCAK 2011 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 ABDAB çıkar paylaşımında, devlet olamayan 9 devletçiğin oluşumunda fiili müdahalelerde gerekçe, insan hakları, özgürleşme, demokratikleşme SÖZDEN YAZIYA SÜHEYL BATUM AB üyeliğinde öncelik sıralaması tersine ışardan savaşa sahne olmayan, en çok Müslüman Arnavutlarla Makedon Ortodoksların ortak paylaşım alanlarında çatışmalar yaşadıkları Makedonya’da, savaşların ağır ekonomik, sosyal, siyasal sorunların yaşanmaması, yaraların daha kolay sarılmış olması beklenir... Amerika’nın koruma şemsiyesine ilk aldığı, ilk yerleştiği, Yunanistan’ın hâlâ hiç eksiksiz itirazlarına karşın ilk tanıdığı devletçik. Doğal olarak başkent Üsküp başta, her yerde Amerikan sivil ve askeri yerleşimlerini önemli yapılaşmaları, kocaman bayrakları ile kolayca görüyorsunuz. Geçmişte bölgede hiç bilinmeyen İngilizcenin en çok kullanılan yabancı dil olması da bundan... Bizde daha yaygın moda markaları saymazsak, ABD ağırlığının ekonomiye, yaşama, sokaklara yansımasının başkaca örneklerini pek göremiyoruz... Besbelli ülkeciğin ekonomik potansiyeli ABD yatırımcılarının dişine dokunmamış, zahmet edip gelmemişler. Avrupalılar da öyle. Makedon yönetiminin Türkiye ile sıkı fıkı ilişki kurmaya çalışması, sermaye, yatırım çağrısını açıklıyor. Yoklukta aslında bizimkilerin de çok hacimsiz, yetersiz projeleri, minicik taşra havaalanı boyutundaki meydan hizmetleri, alışveriş merkezleri çok anlamlı büyük işlermiş gibi gözüküyor. Köyler, bozulmamış doğal güzellikler, Tito döneminden kalmış yollar, okullar, sosyal tesisler, kültürel yatırım, yaşam alışkanıkları hâlâ belirgin bir gelişmişliğin ürünleri... Hâlâ dünyanın en büyük, anlamlı şiir festivali Struga, ekonomik olsun diye katılımcı şair, ülke sayısı düşürülmüş olarak, doğa harikası Ohri Gölü’nden karaya doğru akan nehrin köprüsünün başında yapılıyor... Osmanlı, Hıristiyan uygarlıklarının sanat eserleri, egemenlik kurmak isteyen dış kaynaklar eksenli olsa da onarılıyor, turizme açık tutuluyor... Ne menem bir çelişkidir ki... ekonomik anlamlı varsayılan ilişkilerin odağında, Makedonya’yı siyaseten tanımamakta direnen Yunanistan, reddedilmeye çalışılan Osmanlı’nın mirasçısı Türkiye, bağımsız devlet olma uğruna ayrılınmış Sırbistan var... En sıkı ticari ilişkiler eski Yugoslavya’nın merkez ülkesi Sırbistan ile, ağırlıklı illegal yoldan. Türkiye sadece alışveriş merkezlerinde satılan ürünlerin çoğunluğunun geldiği ülke değil, küçük ‘Ali Sami Yen’ Kapılarını Kaparken Biliyorum, siyasetle uğraşanlar, siyasetçiler, futbol konuşmazlar, daha doğrusu konuşmamaları gerektiği düşünülür. Ama Ali Sami Yen, kapılarını bir daha açılmamak üzere kapatırken, bir “istisna” yapılabilir diye düşünüyorum. Ve sevgili dostlar, izin verirseniz, bu yazımı “Ali Sami Yen” üzerine yazmak istiyorum. Evet “Ali Sami Yen cehennemi” üzerine. Çünkü çoğumuz, “ne yaparsak yapalım, Avrupa’yı yenemeyiz, çok güçlüler, onlarla baş edemeyiz” zannederken ve “şerefli mağlubiyetler” ya da “alınan tek tük başarılarla” avunurken, onlarla aynı koşullar sağlanan, aynı koşullarda mücadele eden Türk gençlerinin, hem de rastlantılar, tesadüflerle değil, sürekli olarak, Avrupa ile baş edebileceklerini, onları yenebileceklerini, hem de buna süreklilik kazandırabileceklerini, orada öğrendik. İşte “Ali Sami Yen Cehennemi” kapılarını sonsuza dek kapatırken, hep o günleri hatırladım. Yarın çocuklara, hatta belki bugünün gençlerine “Avrupa Avrupa duy sesimizi, işte bu Cim Bom’un ayak sesleri” deseniz, belki bunun ne anlama geldiğini anlamayacaklar. Bunun nedenini, bizleri neden bu kadar heyecanlandırdığını da anlamayacaklar. Hatta inşallah anlamazlar da. Ama bizler biliyoruz. Ve bunu “Ali Sami Yen’de” öğrendik. Ve bu tezahüratı her hatırladığımızda, o şerefli mağlubiyetler, tesadüfi başarılar sonrasında gelen, o inanılmaz, o muhteşem geceleri, o “başımızın arşa değdiği günleri” anımsayacağız. Ve neden içimizin bir garip olduğunu bizler çok iyi bileceğiz. Belki bunu tam olarak, çocuklara, gençlere anlatamayacağız. Ama biz bileceğiz. O günlerde “cehennemde” olanlar, o günleri yaşayanlar yani bizler, bileceğiz. Birbirimizi bakışlarımızdan, heyecanımızdan tanıyacağız. Ve “ben de o günlerde oradaydım” diyeceğiz. Neden 20 yıldır Neuchatel maçını bir türlü unutamadığımızı bizler bileceğiz. Maçtan sonra belki 1000, belki 2000 kez, Levent Özçelik’in o radyo anlatımını, neden tekrar tekrar dinlediğimizi de anlatamayacağız kimseye ama bizler bileceğiz. Ali Sami Yen’i yaşayanlar, bileceğiz. Ve neden hâlâ gözlerimizin yaşardığını belki yine anlatamayacağız, ama bizler bileceğiz. Son maçı izlerken, hep bunları düşündüm. Sonra siyasetin çok önemli olduğunu, bir toplumun, toplumdaki değişik kesimlerin, katmanların, tüm gereksinimlerinin karşılanmasının en önemli, en temel yolu olduğunu ama kesinlikle dine, dinsel kurumlara, okullara ve hatta futbol dahil her tür spora, neden karıştırılmaması gerektiğini de yine Ali Sami Yen’de öğrendiğimizi de hatırladım. Spora siyaset karıştırılmasının hatta bu yönde, doğru olmasa bile, en küçük bir kuşkunun bile, nasıl insanları birbirlerine düşman edebileceğini hatırladım. Evet gerçekten de 198586 yılını hatırladım. Beşiktaş ile giriştiğimiz büyük savaşın ardından, averajla şampiyonluğu kaybettiğimiz yılı. O günlerde Semra Özal’ın her maçta tribünlerde yerini alması dahi, bizlerde siyasetin devreye girdiği ve şampiyonun siyaset kanalı ile belirleneceği gibi bir kuşkuyu doğurmuştu. Çok kızgındık, çok kuşkuluyduk. Evet, doğru olmasa bile, siyasetin spora karıştığı yönündeki kuşkuların dahi, bir toplumu, insanları nasıl ayrıştırabileceğini, birbirine düşman edeceğini, bizler “Ali Sami Yen’de” gördük. İşte bugünün çocukları, yarının gençleri, 1987 yılında, “Ali Sami Yen” tribünlerinde, koca koca adamların, gençlerin, yaşlıların, hep bir ağızdan, “14 senelik bu çile bitsin artık bu sene, sen şampiyon olacaksın” diye neden bağırdıklarını ve neden hem bağırıp hem de bir yandan gözlerindeki yaşları sildiklerini belki anlayamayacaklar. Ve 1987 yılının o unutulmaz Eskişehir maçının bitiş düdüğü ile birlikte, neden yine hep bir ağızdan,“14 senelik bu çile, bitti artık bu sene, sen şampiyon oldun işte” diye bağırdıklarını da anlamayacaklar. Siyasetin spora karıştığı düşüncesinin insanları nasıl çılgına çevirdiğini, tüm dünya ile tüm haksızlıklarla mücadele ediyormuş duygusunu nasıl yerleştirdiğini de anlamayacaklar. Anlamasınlar da! Bilmesinler de! Ama bizler bileceğiz. Ve bunu Ali Sami Yen’de öğrendik Evet Ali Sami Yen artık olmayacak. Gerçi, artık Metin Oktay da yok. Tanju Çolak da, Hakan Şükür de, Cüneyt de, Hagi de, Suat da, Arif de yok. Ama Galatasaray devam ediyor. Ve edecek. Bizler yaşlandık o kadar. Bir de “cehennemimiz” artık yok! D Elveda Rumeli dizisinin çekimi birkaç yıllığına Manastır’ın anlamlı ekonomik gelir kaynağı olmuş. Dizinin devam haberini sevinçle kutlayan Makedon devlet sanatçıları. En çok kan dökülen, en çok üs yapılan, en ağır askeri, ekonomik, siyasal, sosyal müdahalelerin yaşandığı ülkecikler, şimdilerde en az desteklenen, en az yardım alanlar, en çaresizler konumundalar. Görünmeyen dinsel coğrafi ayrışmaya bakarsanız Müslüman ağırlıklıların en geride kaldıklarını da çok çıplak görüyorsunuz. küçük yatırımların büyümesinde tek umut bağlanan ülke konumuda. Yunanistan turizm, günübirlik alışveriş turları ile kurtarıcı ülke konumunda... OhriManastır Güney’in kentçiklerinin sakinleri, Yunanistan’daki büyük ekonomik krize, belki de Yunanlılardan fazla hayıflanıyorlar. Günübirlik alışverişe gelen, otelleri dolduran Yunanlılar ortalıkta olmayınca işler fena halde sarpa sarmış. İnanmayacaksınız ama esnaf “Elveda Rumeli” dizisi günlerini bile özlemle anımsıyor... Ekibin kalışı, dizinin popülerliği, oteller, esnaf için can suyu olmuş. Çok ciddi tiyatro eğitimli rol alan yerel sanatçılara da ekmek kapısı açmış. Ohri’ye giderken gölün doğal üretimi inci takıların reklamını yapmışlardı. Arkadaşım kolye, bilezik, günün tek müşterisi olduğu için küpesi hediye takımını 25 Avro’dan almış. Ben Üsküp’te çok zor geçen 4 yapraklık köşe yazımın faksı için 25.5 dolar ödemiştim. Bilmem bir ükenin ekonomik travması için bundan daha çarpıcı bir karşılaştırma, örnek olabilir mi? Manastır’ın Osmanlı’nın gücü, zenginliği için merkez yaptığı konsolosluklar caddesi aynı estetik güzellik ve görüntüde. Yaşam rengi, canlılıktan söz etmek ise zor. Yazın turizm, tur mevsimlerinde canlanma olduğunu söylüyorlar. Osmanlı’nın yaptırdığı zenginlik, güç simgesi meydandaki saat yerli yerinde. Üstüne takılmış kocaman haçı sorgulamayalım. Ama turistlere yazılmış tarih bilgisi açıklamalarına kafam takıldı. Saatin hemen karşısındaki Pekmezciler Çarşısı’nın esnafının namaz saatlerine uyarlanmış olarak çaldığı bilgisi var. Pekmezciler Çarşısı’nın ne geçmişini ne de yerini bileni bulabildim. Yine mühürlü, onarılmadığı ya da onarılamadığı için kubbesinden koca koca parçalar kopmuş, AB korumasındaki caminin tabela bilgisinden, Pekmezciler Çarşısı esnafının namaz kılması için yapıldığını öğreniyorum. Meydanın karşı köşesinde açık, kullanılan bir başka cami var. Göreceli sağlam, ama o da parasızlığın izlerini taşıyor. Her caminin yanında korunmuş kliselerin estetik güzellikleri kadar göreceli bakımlı halleri var... Hemen ilk ara sokaklar, Osmanlı’nın görkeminin merkezi kentte bile ekonomik yaşamın ne kadar dibe vurduğunun aynası gibiler. Çok güzel, görkemli yaşamın kalıntısı taş binaların çevreleri, eklenti birbirine girmiş binalar, karmaşık, imar durumu gözetilmemiş, gecekondu olmayan ama gecekondu kültürünü yansıtan sokak manzaraları... Sabah işe gidiş saatlerinin dinamizminden eser yok. Durağanlık egemen... Kurtuluş umudunu AB üyeliğine bağlamış kökeni ne olursa olsun her genç Makedon, sözü bir biçimde AB üyelik sıralamasındaki haksız olduğuna inandıkları yerlerine itiraza getiriyorlar. Tito Yugoslavyası’nın parçalanması, insan hakları suçlamala Ekonomik çöküşün belgesi; bir takım inci kolye 25 Avro. rında günah keçisi ilan edilmiş Sırbistan’ın kendilerinden öne alınmış olmasını, ABD’nin kendilerini kollamamasını anlayamıyorlar... Belki bilmiyorsunuzdur. Parçalanmış devletçiklerin bir teki bile devlet olarak ayakta durabilmenin somut koşullarını yaratamadıklarından, nufus sayımları, seçimler yaklaştığında başka ülkelere göç etmiş eski vatandaşlarına bel bağlıyorlar. Sistematik çifte vatandaşlık kararları, nüfus kâğıdı alma, oy kullanma çağrılarının kendi iç dengeleri savaşımında da anlamlı çoğunluklar sağlayabilmesi beklentisi de var. Bol bol eski malların geri verileceği umutları ile besleniyor. AB ülkelerine sıcak savaş, parçalanma günlerinde göç etmişlerle, Türkiye’ye çok uzun süreli göç etmişler bu çağrılardan da etkilenmiş olarak, daha çok akrabalık ilişkileri içinde tanıklık ettikleri çaresizliklere çare üretme arayışları içinde, sorumluluk üstleniyorlar... Devletçikler yardıma bağımlı evletçiklerde yaşayanağırlıklı olduğu yerel yönetimİktidar, cemaat lar sadece Türkiye lerin belediyelerinin sistematik yönlendirmeleri, Cumhuriyeti devletinyardım toplama kampanyaları Türkiye’deki den değil, kendi topraklarından da yok değil. Ancak yardım topgöçmenlerin göç etmiş akrabalarından, Türlanıp gerçekleştirilen toplu zikiye’de ekonomik güç kazanyaretlerde, yardımlar sadaka, yardımlarının, mış göçmenlerden bölgede iş dernekler, belediyeler gündemleri dinsel içerikli oluyor. olanağı yaratacak yatırımlar Türkiye’nin onardığı Sultan Muaracılığı ile dinsel bekliyorlar. Türkiye’den birirat Türbesi’nde yoksul çocuklar içerikli olması leri ile yüz yüze geldiklerinde için düzenlenen Kuran kursu töyaşadıkları devletçiklerde sonucunu doğuruyor. reni, Üsküp’te toplu sünnet düABD, AB eksenli anlamlı, iş Toplu sünnet düğünleri, ğünü, yoksulları toplu hacca yaratacak yatırımların sıfır olgönderme seferberliği fotoğrafhacca düzenlenen duğunun, Türkiye’den, göç seferler, Kuran kursları, ları genel izlenim için yeterli menlerden başka sosyal soolabilir. Makedonya’da yaşayan rumluluk duyacak kaynak gö bayramlarda kurban eti yoksul Türk kökenli çocukların dağıtımı... remediklerinin altını çiziyorlar. okullarına devam edebilmeleri Var olan, ticaret, işletme ağıriçin burs seferberliğini örgütleyen lıklı sınırlı yatırımın kaynağının Türkiye işletADEKSAM yetkilileri, Türkiye’deki göçmeleri olduğunu, ancak henüz iş alanı yaratamenlerin anavatanlarında yatırım yapacak olacak yatırımlara yönelme görülmediğini belirnakları olmasa da, yardımlarını çocukların tiyorlar. eğitim bursu gibi anlamlı sosyal sorumluluklara Doğrusu göçmen dernekleri, göçmenlerin yönlendirebileceklerini anımsatıyorlar... AİHM tazminata mahkum etti YALOVA (Cumhuriyet) Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde 2003’te önce mayına basarak yaşamını yitirdiği, sonra da intihar ettiği söylenerek şehitlik unvanını geri alınan İbrahim Serkan Gündüz için AİHM’ye başvuran baba Servet Gündüz, mahkemenin Türkiye’yi 24 bin Avro para cezasına çarptırdığını bildirdi. Gündüz, “Acılarımızla taptaze yaşıyoruz. Vatan sağ olsun. Oğlum rüyalarıma giriyordu, artık gönlüm rahat” dedi. D Göğüş’ün şuuru kapalı İstanbul Haber Servisi Geçirdiği beyin kanaması sonrası Şişli Florence Nightingale Hastanesi’ne kaldırılan ve ameliyat edilen Türkiye’nin ilk Turizm Bakanı olan Ali İhsan Göğüş’ün (88) nöroloji yoğun bakımda tedavisine devam ediliyor. Göğüş’ün solunum cihazına bağlı olduğu, uyutulduğu ve şuurunun kapalı olduğu belirtildi. Ali İhsan Göğüş 5 Ocak günü, evinde televizyon izlerken beyin kanaması geçirmişti. Interpress: YÖK’ün tasarrufu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Interpress, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın Başbakan’ın “ucube” olarak değerlendirdiği heykeli beğendiğine ilişkin haberlerin Interpress tarafından yayımlanan bültenden çıkarılmasıyla ilgili olarak, kurumun isteğiyle haraket ettiklerini belirtti. Interpress’in açıklamasında, “Kurum/şirket haberleri Interpress tarafından kurum/şirket sayfasında yayımlanmamıştır. Bütün bu işlemler kurum/şirket tarafından kendi inisiyatifi neticesinde gerçekleşmiştir” denildi. YARIN: DEVLETÇİKLERİN PAYLAŞIMLARINDA OYNAKLIK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle