18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 8 HABERLERİN DEVAMI İstanbul PB Edirne PB Kocaeli B Çanakkale PB İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak Y Sinop Y Samsun B Trabzon B Giresun B Ankara S 12 11 14 12 17 11 11 8 10 12 11 9 5 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars S S S PB B PB B B B B S S S 7 8 4 17 15 16 9 10 7 9 1 2 1 Oslo K Helsinki K Stockholm K Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih Y Berlin Y Budapeşte Y Madrid PB Viyana Y 6 4 3 11 11 13 12 10 8 10 11 14 11 Belgrad PB 13 Sofya K 1 Roma PB 15 Atina B 15 Zürih B 12 Moskova K 2 Aşkabat B 6 Taşkent B 4 Baku Y 6 Bişkek B 1 Tiflis PB 10 Kahire Y 19 Şam B 15 Yurt geneli parçalı zamanla çok bulutlu, Batı Karadeniz’in kıyı kesimleri ile Sakarya çevreleri hafif yağmurlu geçecek. Sabah ve gece saatlerinde yurdun iç kesimlerinde buzlanma ve don olayı ile birlikte sis görülecek. Hava sıcaklığında önemli bir değişiklik olmayacak. CUMHURİYET 14 OCAK 2011 CUMA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Ocak GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK Berberoğlu dışında refakatçi yandaş gazetelerin çoğunlukta bulunduğu Katar gezisinde “Ucube ifadesini heykel için söyledim” dedi… …ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ı fena halde madara etti. Ayıp etti... Oysa Ertuğrul Günay: Bir Başbakan nasıl olur da heykele ucube der? Hadi bu ifadeyi kullandı diyelim heykel için. Ama yıkın emrini nasıl verir diye yurtdışına taşan ve giderek yoğunlaşan eleştirilerden RTE’yi korumak için kendini feda etti. Yanlış anladınız Başbakanımı, dedi. Heykele ucube demedi. Ne dedi? Heykel civarındaki gecekondular için bu ifadeyi kullandığını söyledi. Medyamız da ne etsin, ne yapsın? Koskocaman, üstelik sol kültürü ile yetişip muhafazakâr sağda yer edinmekte usta, kocaman Kültür Bakanı’na elbette inandı. Hatta hey gidi iyimser medyamız hey Başbakan’ın, Kültür Bakanı aracılığıyla kamuoyundan özür dilediği gibi yorumlar da yayımladı. Arapların, İslam âleminin mümtaz şahsiyeti ise Günay’ın açıklamalarını taa Katar’dan yalanladı. Şimdi ne olacak diye kaygılara, düşüncelere kapılmayın lütfen. Örneklerini gördük. Recebistan demokrasisinde Başbakan’ın bakanlarını, üstelik küçük düşürürcesine azarlaması ahvali adiyeden olaylar. O bakanlar kamuoyu önünde azarlanmayı sindirdiler ve… hiçbir şey olmamış gibi görevlerine devam ettiler. Bu nedenle Ertuğrul Günay da bir yolunu bulur. RTE ile ters düştüğünü sorun yapmaz! Sözden dönekliğin de sınırı yok bu ülkede! Özel uçağına aldığı, gittiği her ülkede rahatlarına özen gösterdiği yandaş gazeteciler, RTE ile konuşurken öyle beyefendiyi rahatsız edecek, arzu etmediği, sinirden tepesinin tasını attıracak sorular da sormazlar. Bir kere o uçağa bindin mi, yüksek politika konuşacaksın. Yüksek politika, medyamızda etliye sütlüye karışmadan vaziyeti idare etmek anlamına geliyor. Bu nedenle RTE’yle; örneğin yeni Anayasa Mahkemesi yasası ile hangi amaca varmayı düşündüğünü sorma gereğini duymadılar. Örneğin, Anayasa Mahkemesi’nin yasaları artık sadece biçimsel açıdan inceleyebileceğini ve esasa giremeyeceğini… Yargıtay ve Danıştay dahil bütün yargı kararlarını iptal edeceğini öngören yeni düzenlemenin öncelikle yüksek yargı organlarını sıradanlaştırdığını beyefendiye söyleyemediler. Neyse ki RTE, Anayasa Mahkemesi’ne İslamcı kafasına uygun nasıl bir çalışma düzeni getirdiğini söyleyerek açığı kapatıyor. Yandaş kalemler “üniversitelerde başörtüsü bu yıl fiili olarak serbest ama…” diye başlıyor, “başörtülü akademisyen olmak ve kamuda çalışmak isterse ne olacak?” diye soruyorlar. RTE de ileri demokrasiyi ülkeye getiren bir başbakan olarak, “Özgürlük diyorsak bu sorunu ele almalıyız” diye yanıtlıyor. …“Şimdi” diyor: “Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı geliyor. Anayasa Mahkemesi kamuda türbana yasağı nasıl koyduysa, bireysel başvuru ile yeni bir süreç başlatacak” diyor. Böylece, kendilerine uygun kişilerle üye sayısını arttırma yolunu açtıkları Yüksek Mahkemeye nasılsa türbanlı; kamudaki yasağın kalkması için bireysel başvuruda bulunulacağından… Yüksek Mahkeme’nin de olur kararı vereceğinden adım kadar eminim demek istiyor! Yargıtay’ın, Danıştay’ın üye sayısını arttırarak “yargının yükünü azaltacağız” diyor ya Başbakan. Yılda 150 bin bireysel başvuruya kapılarını açan Anayasa Mahkemesi’nin yükü azalıyor mu acaba? Sultan Süleyman’ın apış arasına duyarlılığını kanıtlayan toplum bu gelişmeleri sindirebilir mi? Sindirir. Yeni dönemde tek adam çook! Örneğin Başbakan Yardımcısı Arınç bile tek adam: “Muhteşem Yüzyıl” filmini azarla, cezalandır diye RTÜK’e emrediyor. 9 üyenin 6’sı AKP kanadındaki üyelerden oluşan RTÜK de, emrin başımız üzerine deyip her açıdan tartışılacak çağdaş yaşama aykırı bir kararla, “toplumun manevi değerlerine ve aile yapısına aykırı… ayrıca tarihi kişiliğin mahremiyetine” diye Show TV’ye ceza kesiyor. 2 oğlunu ve beş torununu boğdurtarak öldüren Sultan Süleyman’ın “muhteşem” yanı ise acaba tarihi kişiliğinin neresine giriyor? Kimliğini, “muhafazakâr demokrat” olarak tanımlayarak “gömlek değiştirdi” söylemleriyle gelmesine rağmen, siyasal yelpazede Milli Görüş gelenekli parti diye algılanan AKP’nin en şaşırtıcı transferi Ertuğrul Günay olmuştu. Günay’ın siyasi yaşamı ilgi çekici bir yolculuk aslında. 1970’li yılların sonunda CHP’nin genç solcu milletvekili olarak çıktığı bu yolculuk 12 Eylül döneminde Mamak Cezaevi’nden geçti. Demokrasiye dönüş sonrası SHP’de etkin isimlerden biriydi. CHP döneminde ise potansiyel lider adayları arasında sayıldı ismi hep. Deniz Baykal’a karşı koyduğu adaylık ise partiden ihraç edilmesiyle sonuçlandı. CHP’de politika yapmasına izin verilmemesini de, çarpıcı AKP tercihine gerekçe gösterdi. Ama Günay’ın AKP’ye geçişinin asıl sorumlusu 27 Nisan ebildirisinde yatmaktadır. O dönemde Mehmet Bekaroğlu ile birlikte ‘Müslüman Sol’ olarak ifade edilen yeni bir oluşum içindeydi ve ebildiriye karşı kişisel bir protesto açıklaması yaptı. Hemen ardından da Erdoğan’dan milletvekilliği daveti aldı, AKP’ye katıldı. Erdoğan’ın ardından İstanbul’da ikinci sıradan milletvekili seçildi. AKP’nin muhafazakâr kesimler dışında saflarına katmayı başardığı vitrin isimler arasında en çarpıcısıydı. ANALİZ UTKU ÇAKIRÖZER Günay Hiçbir Şey Olmamış Gibi mi Davranacak? AKP’ye oy getirmese bile farklı kesimlerden ‘kabul’ getiriyordu. Bu niteliğini en iyi gören Erdoğan, kendisine özel kontenjan bile tanıdı. Günay ile birlikte SHP ve CHP’de görevler almış olan Erdal Kalkan, Haluk Özdalga, Ayşenur Bahçekapılı, İbrahim Yiğit gibi isimler de AKP’ye katıldı. Hâlâ da AKP milletvekili olarak Meclis çatısı altındalar. Erdoğan’ın, Günay’ın simgesel öneminin bilincinde olduğunu gösteren ikinci hamlesi ise ona bakanlık koltuğu vermek oldu. Günay, AKP içinde yer alarak da ülkenin demokratikleşmesine katkı yapabileceği iddiasıyla başladı bu yolculuğa. “Kendisinin hâlâ sosyal demokrat olduğunu” ve AKP’nin de buna uygun bir parti olduğunu sık tekrar etmesine karşın yolculuğunda önemli kırılmalar yaşadı. Son yaşanan ‘ucube heykel’ tartışmasından çok önce ilk kırılma aslında türban konusunda yaşandı. AKP’nin 2007’deki yeni anayasa çalışması, MHP lideri Bahçeli’nin “Gelin türbanı serbest bırakalım” manevrasının üzerine atlamaları nedeniyle rafa kaldırıldı. AKP ve MHP, anayasanın 10. ve 42. maddesini değiştirdi ve sonrasında Anayasa Mahkemesi’ndeki kapatma davası süreci yaşandı. Günay ve ekibi yeni anayasa yerine MHP ile bu pazarlığın yapılmasının yanlış olduğunu belirterek ilk kez bayrak gösterdi. Günay, partinin kurullarında dile getirdiği görüşü bizzat Erdoğan’a da iletti. Ancak Başbakan, yeni anayasa fikriden vazgeçmediğini, o aşamada üniversitelerdeki türban sorununu çözmek istediğini söyleyerek, Günay’ı ikna etti. Ancak gözlerden uzak yaşanan bu krizi kamuoyu hiç bilmedi. Günay’ın Başbakan ve ekibi ile farklı noktalara düştüğü oldu. Mesela Türkiye Otelciler Federasyonu Genel Kurul toplantısı sırasında Başbakan’a gelen cılız alkışların faturası ona kesildi. “Gazipaşa Havalimanı’nın ulaşıma açılması” talebine, Erdoğan sek tör temsilcilerinin önünde “Bunun getirisinigötürüsünü düşünüyor musunuz” diye azarlayarak karşılık verdi. Ancak yaşananların hiçbiri, Günay’ın AKP yolculuğunu, son ‘heykel’ tartışması kadar sarsmadı. Erdoğan’ın sanatı hedef alan sözlerini düzeltme yönündeki girişiminin bizzat Başbakan tarafından bir kalemde silinip atılmış olması karşısında Günay hiçbir şey olmamış gibi davranabilecek mi? Başbakan Erdoğan’ın Katar’da yaptığı açıklama sadece ‘İnsanlık Anıtı’na “ucube” deme ısrarından ibaret değildir. Erdoğan o demecinde, “AKP’nin türban konusundaki taleplerinin üniversiteyle sınırlı kalmayıp kamuda çalışanları da kapsayacağı” yönünde çok güçlü mesaj veriyor. Günay, demokratikleşmeye katkı için geldiği AKP’de ilk huzursuzluğu yukarıda anlattığımız gibi türban tartışması sırasında yaşadı. Şimdi Başbakan açıkça “üniversite yetmez, kamuda da türban istiyoruz” demekte. İşte o nedenle, Günay sadece bir heykel tartışması için değil, üyesi olduğu AKP’nin türbanı kamuda serbest bırakma planlarıyla da ilgili bir karar vermek durumunda. AKP macerasının yönünü de bu kararı belirleyecek... GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY “Bu suçların hiçbiri hükümetle ilgili değil. Onun için savunmamızı daha rahat yaparız.” Adam, “En çok ne kadar yatarım, onu söyle” demiş. Avukat yapmış hesabını: “Bu dava kolay kolay sonuçlanmayacağına göre, tutuklandığın tarihten itibaren say; en çok, taş çatlasa 5 yıl yatarsın.” Adam hesaplamış, sonraki görüşmede avukata, “Önemli bir ayrıntıyı daha soracağım” demiş. “Bu hesapla ben şu gün çıkıyorum. O gün beni sabahtan mı bırakırlar, öğleden sonra mı?” Ergenekon’da tutukluluğa mahkum olanların böyle bir hesap yapma şansı bile yok. Tutukluluğun nasıl hesaplanacağı, “makul sürenin” ne kadar olacağı belli değil. Yeni yılın ilk günlerindeki tartışma konusuna bakınız: İnsanlar suçlu olup olmadıkları belli olmadan kaç yıl hapiste tutulabilir? Sorunun çözülüp çözümlenmemesi ayrı konu; sorunun ortaya atılış biçimi bile ortaçağ mantığını aratmayan bir hukuksuzluk ortamında olduğumuzu gösteriyor. Türk Ceza Kanunu (TCK) ve beraberinde Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 2005 yılında değiştirildi. Bu köklü değişikliğin sancılı olması doğaldı. Uygulamaya konması birkaç kez ertelendi. Bugünden o günlere bakınca pek çok maddenin bugünler hesaplanarak konduğu anlışılıyor! Bu ayrı konu. Tutukluluk süreleriyle ilgili düzenlemenin de hemen uygulamaya konmasının zor olacağı düşünüldü. O yüzden 2010 yılının son günü yürürlüğe giriş tarihi olarak belirlendi. Tabii ki hükümet konuya klasik anlayışla baktı, “Ohoo 2010’a daha 5 yıl var, 5 yılda bu yasa 2 değişikliğe, 3 rötuşa uğrar. Sonra da uygulama başlar” diye düşündü. 2010’un son ayları geldi. Tutukluluk süreleri en az 3 aydır yayın organlarının gündeminde, kamuoyunun gündeminde, muhalefetin gündeminde. Bir tek makamın gündeminde değil; olayın sorumluluğunu taşıyan hükümetin! Şöyle bir durum olsa bir ölçüde hoş görülebilirdi: CMK değişikliğini başka bir hükümet yapmıştır. Yeni iktidara gelenler buna çok sıcak da bakmamıştır. Bu sorunu kucaklarında bulmuşlardır... Bu değişikliği yapan, AKP. Hemen uygulayamayız, 5 yıl erteleyin diyen, AKP. 5 yıl dolunca konuyu dalgalanmaya bırakan, AKP. Konu belirsizleşince, ortalığı bulandırmayın diye medyaya çatan, AKP. Karışıklığın başlıca nedeni şu: CMK’nin 102. maddesinde yer alan tutukluluk süreleriyle ilgili farklılıklar. 102. maddeye göre ağır ceza yargılamalarında tutukluluk süresi 2 yıl. Zorunlu hallerde bu sürenin 3 yıl daha uzatılabileceği belirtiliyor. 252. maddede ise devletin güvenliğiyle ilgili suçlarda bu süre iki katına kadar çıkabiliyor. İki kat neyin iki katı? Toplam 5 yıllık uzatmanın iki katıysa 10 yıl ediyor. Temel olarak kabul edilen 2 yıllık sürenin iki katıysa 4 yıl ediyor. Hukuk borsasında tutukluluk işlemleri 4 yıl ile 10 yıl arasında gidip geliyor. Burada temel bir sorun var: Eğer anayasanın eşitlik ilkesi yürürlükte ise eğer her türlü zedelenmeye karşın, bir kişi hakkında mahkumiyet kesinleşinceye dek suçsuzluğu esas ise tutukluluk sürelerindeki bu farklılık niye? Hükümetler af çıkaracakları zaman, sadece “kader mahkumlarının” yararlanması için düzenleme yaparlar. Ancak bunun eşitlik ilkesine aykırı olduğu açıktır. Bir kişinin dahi mahkemeye gitmesiyle af genelleşir. Mahkuma afta eşitliği gözeten bir anlayışın, daha suçlu olup olmadığı kesinleşmemiş kişinin tutukluluk süresinde eşitlik gözetmemesi nasıl tarif edilebilir? Tutukluluğun cezaya dönüştüğü artık her kesimin kabul ettiği bir hukuksuzluk; şimdi bu cezanın ne kadar uygulanması gerektiği tartışılıyor. Haykırsak sesimizi duyar mısınız: Bunun adı hukuk devleti mi? [email protected] [email protected] GAZİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ AYHAN’IN DÖNER SERMAYEDEN PAY ALDIĞI İDDİA EDİLİYOR Üniversiteye soruşturma KIVANÇ EL ANKARA YÖK’ün, Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan ve yönetimi hakkında geniş çaplı soruşturma başlattığı ortaya çıktı. Üniversite yöneticilerinin bir kısmı hafta başından bu yana YÖK’te ifade verdi. Ayhan’ın göreve geldikten çok kısa bir süre sonra bir yönerge ile döner sermayeden sınırın yüzde 10 olmasına karşın yüzde 400 ödenek al dığı belirtiliyor. YÖK soruşturması sonucunda Ayhan’ın görevden alınmasının da gündeme geleceği bildirildi. Ayhan’ın üniversite yönetimine bilgi vermeden yönergeyle döner sermayeden aldığı payı arttırdığı iddiaları üzerine YÖK Denetleme Kurulu, kapsamlı bir soruşturma açtı. YÖK Denetleme Kurulu’nun belgelerine de yansıyan olaylar zinciri şöyle gelişti. Ayhan’ın rektörlüğe atandığı gün olan 6 Ağustos 2008 tarihiyle aynı gün çıkan 5793 Sayılı Kanun’da rektörlerin döner sermaye alacaklarının düzenlemesine karşın Ayhan 2 ay sonra kendisine bir düzenleme yaptı. 6 Ağustos 2008 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yasada, “Rektör ve rektör yardımcıları ile bu kapsamdaki gelirin elde edildiği fakültelerin dekan ve dekan yardımcıları ile başhekim ve başhekim yardımcılarına doğrudan ge lir getirici katkılarına bakılmaksızın elde edilen gelirlerden karşılanmak üzere, bir ayda alacakları aylık (ek gösterge dahil), ödenek (geliştirme ödeneği hariç) ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatları hariç) toplamının yüzde 10’una kadar ayrıca pay verilebilir” düzenlemesi yapıldı. Konuyla ilgili soruşturma sonucunda Ankara Sulh Ceza Mahkemesi’ne dava açıldığı öğrenildi. Genelkurmay: Sivil savcılar yaptığı zaman bilgi ve belgeler basına sızıyor Asker, sivil yargıya güvenmiyor BARKIN ŞIK İki binbaşı tutuklandı İstanbul Haber Servisi “Şantaj ve askeri casusluk” iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında soruşturmayı yürüten Savcı Fikret Seçen, ifadelerini aldığı 7 muvazzaf askerden 2’sini tutuklanmaları istemiyle nöbetçi mahkemeye gönderdi. Mahkemeye sevk edilen Binbaşı Kemalettin Yakar ve Binbaşı Behçet Altıntaş’ın tutuklanmalarına karar verildi. 5 asker serbest bırakıldı. Belgeler Balyoz’da İstanbul Haber Servisi Balyoz Harekât Planı davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti Başkanı Ömer Diken, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramada el konulan belgeleri 43 klasör halinde mahkemeye gönderdiğini açıkladı. Savcılığın yazısında Donanma’da yapılan aramada Balyoz ve Ergenekon soruşturmalarıyla ilgili yeni delillerin elde edildiği kaydedildi. ANKARA Genelkurmay Başkanlığı, 12 Eylül referandumunda kabul edilen anayasa değişiklikleri için hazırlanan uyum paketi ile ilgili hazırladığı yasa çalışmasında sivil yargıya olan güvensizliğini ortaya koydu. Genelkurmay, hazırladığı çalışmanın gerekçesinde, askeri mahallerde işlenen suçlar nedeniyle sivil savcıların askeri mahaller içerisine girip soruşturma yapması sırasında, “Aramaya konu olmayan bilgi, belgeler incelenmekte. Elde edilen bilgi ve belgeler, savcılar tarafından veya onların ihmali nedeniyle basına sızdırılarak TSK’yi hedef alan yayınlar yapılmasına sebebiyet verilmektedir” dedi. Hükümet, askeri mahkemelerin işleyişi, askeri hâkimlerin sicilleri, özlük hakları, askeri yüksek organlarına seçilme şartları, askeri yargının görev alanlarıyla ilgili 84 maddelik yeni bir paket hazırladı. Bakanlar Kurulu’nda son değerlendirme aşamasında bulunan paketin önümüzdeki günlerde tamamlanarak TBMM’ye sevk edilmesi bekleniyor. Genelkurmay, sivil yargıya güvensizliği nedeniyle askeri mahallerdeki aramaların sivil savcı yerine askeri savcı tarafından yapılmasını istedi. ‘İMZA LEVENT BEKTAŞ’IN DEĞİL’ HİLAL KÖSE Örnek: Kozmik oda Genelkurmay Başkanlığı’nın kaleme aldığı bu gerekçeler ile ilgili en somut örnekler geçen yıl yaşandı. Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı Kirazlıdere’deki Seferberlik ve Tetkik Kurulu’na ait kozmik odada Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiaları nedeniyle arama ve incelemeler yapıldı. Kozmik odadaki evraklar hâkim tarafından incelendi ancak gizli gizlilik dereceli belgelerin dışarıya çıkarılmasına izin verilmedi. Hâkim, odadaki belgelerle ilgili tek tek not tuttu. Kozmik odadaki aramaların tamamlanmasının ardından Özel Kuvvetler Komutanlığı, bu birimde bulunan tüm gizli gizlilik dereceli planlarını iptal ederek, yenilerini hazırladı. Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları sırasında da soruşturmaya konu olmayan birçok bilgi ve belge basında yer aldı. Poyrazköy davasında dün tanık olarak dinlenen İstanbul Emniyeti’nde görevli bomba imha uzmanı Fevzi Fidan, duruşma salonuna silahıyla girdi. Avukatlara sert bir dille karşılık veren Fidan’ın tanıklığı, salondaki gerginlik nedeniyle yarıda kesildi. Adli Tıp Enstitüsü öğretim üyesinin,‘Kafes Eylem Planı’nın eklerindeki imzanın, tutuklu sanık emekli Deniz Binbaşı Levent Bektaş’a ait olup olmadığına ilişkin incelemesi mahkemeye sunuldu. Raporda, eklerdeki imzanın birinin, bilgisayar ortamında uygun programlar kullanılarak türetilmiş olduğu ifade edildi. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın iki gün süren oturumunda, Keçilik’te mühimmatı bulan ve aramaları yapan 8 polis ve bir asker tanık olarak dinlendi. Aramalarda görevli Fevzi Fidan’a, avukatlar çeşitli sorular yöneltildi. Avukatlara, yüksek sesle ve sinirli bir şekilde yanıt veren Fidan’a mahkeme heyeti de destek oldu. Tutuklu sanık Levent Bektaş’ın avukatı Celal Ülgen’in uyarısıyla tanığın duruşma salonuna silahıyla girdiği ortaya çıktı. Ülgen, “Belindeki silaha dayanarak sesini yükseltiyor. Savcıya cevap verirken ise sesini yükseltmiyor. Ben silahı görmedim ama belindeki silaha güvendiğini tahmin ettim” dedi. Mahkeme Başkanı, “Duruşma salonuna silahla girilmemesi gerektiğini bilmiyor musunuz” diye sorunca Fidan, “Biliyorum, unutmuşum” diye yanıt verdi. Tanık komiser Cem Akar, Bektaş’ın ev ve işyerindeki aramayı yaptığını belirterek, burada bulunan CD ve DVD’lerin imajlarının, teknik yetersizlik nedeniyle, alınmadığını söyledi. Akar, el konulan dijitallerde Kafes Eylem Planı’nın varlığını tespit edemediklerini söyledi. Balbay’dan mektup İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Gazetemiz yazarı Mustafa Balbay, Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF) Genel Başkanı ve üyesi olduğu İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Başkanı Atilla Sertel’e gönderdiği mektupta, ülkemizde hukuk devleti ilkeleri yerine, “İnsanları kaç yıl hapiste tutabiliriz?” konusunun tartışıldığını vurguladı. Balbay mektubunda, 1990’lı yıllarda ülkemizde acı bir aydın kıyımının yaşandığını, Prof. Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı gibi birçok değerli ismin katledildiğini anımsattı. Yöntemin, “Öldürmeyelim, bedenlerini hapsedelim, ruhlarını da kendileri öldürür, böylece tamamen biterler”e dönüştüğüne dikkat çeken Balbay, mektubunda şu görüşlere yer verdi: “Ancak başaramayacaklar. Ben yine, İzmir Kitap Fuarı’nın salonlarında heyecanla, inançla, enerjiyle konuşan Mustafa Balbay’ım. Ben yine, İzmir Kitap Fuarı’na gelirken okura yeni şeyler söylemeliyim deyip mutlaka dağarcığına yeni bir kitap koyan Mustafa Balbay’ım. Ben yine, gazeteci toplumla nefes alır verir, dirseğini hafif itince de topluma değer, öylesine topluma yakın olmalı diye düşünen Mustafa Balbay’ım...17 Ocak’ta görüşmek, kucaklaşmak, gelecek günlerde yapacaklarınızı konuşmak üzere, sevgili Tuncay Özkan’ın da selamlarını, sevgilerini ileterek mektubuma son veriyorum. Tüm dostlara, İzmir’ime selamlar…” Tahliye talepleri reddedildi Planın eklerinde yer alan ve tutuklu sanık Levent Bektaş’a ait olduğu ileri sürülen imzalara ilişkin, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Jale Bafra’dan alınan inceleme mahkemeye sunuldu. Bafra, planın eklerindeki imzaların birinin, diğerinden bilgisayar ortamında uygun programlar kullanılarak türetilmiş olduğunu belirtti. Mahkeme heyeti sanıkların tahliye taleplerini reddetti. 7 teğmenin duruşmalara katılma zorunluluğu kaldırılırken dava 68 Nisan tarihine ertelendi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle