18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 SÖYLEŞİ CUMHURİYET 10 OCAK 2011 PAZARTESİ Telekomünikasyon devi Huawei’nin Türkiye’de teknolojiden sorumlu yöneticisi Ünal başarının sırrını anlattı: BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Şirketin hisseleri çalışanların ÖZLEM YÜZAK ‘Parlayan Güneş’ anlamına geliyor Huawei. 1988 yılında kurulan Çinli bir şirket. HongKonglu bir telefon santral üreticisinin Çin’deki distribütörü olarak işe başlayan Ren Zhengfei’nin “Neden kendi ürünümü tasarlamayayım?” fikrinden yola çıkarak kısa sürede önce Çin’in ardından dünyanın en büyük telekomünikasyon devleri arasına giren bir firma. ArGe’ye verdiği önem ve Çin’de devletin sağladığı teşvikler ile geniş ve yenilikçi ürün portföyü sayesinde kısa sürede pazar payını arttırdı ve dünyanın 1 numaralı telekom tedarikçisi konumuna geldi. Bugün Huawei, dünyanın en büyük 50 operatörünün 45’ine hizmet veriyor, ürün ve çözümleri ile 1 milyarı aşkın kullanıcı tarafından tercih ediliyor. 95 binin üzerinde çalışan istihdam ediyor. En önemli özelliği ise şirketin hisselerinin neredeyse tamamının çalışanlarına ait olması. Türkiye pazarına 2002 yılında giren Huawei geçen yıl Türkiye’de bir ArGe merkezi açtı. Bu merkez aynı zamanda Huawei’nin dünya genelindeki ArGe merkezlerinin 15.’si. Bugün şirket Türkiye’de hem Türk Telekom’un hem de 3 büyük mobil operatörün ana tedarikçisi. Huawei’nin hem Batılı rakipleri karşısındaki inanılmaz yükselişi hem de Türkiye’deki faaliyetlerini şirketin teknolojiden sorumlu yöneticisi Tufan Ünal ile konuştuk… Huawei’nin Türkiye’deki faaliyetleri ile başlayalım istersiniz. Şirket 2002’den beri burada. Kimlere hizmet veriyorsunuz? Türkiye telekomünikasyonda bizden tüm altyapı hizmetlerini alıyor. Türk Telekom, Turkcell’in iştiraki olan Superonline ve bütün mobil operatörler... Bizim farkımız her yönüyle 3G altyapısını kuran yegâne şirket olmamız. Rakiplerimizin de diğer operatörlerde altyapı sağlayıcısı olmasına rağmen bizim her 3 operatör tarafından da seçilmiş olmamız önemli bir gösterge. Dünyada en büyük rakipleriniz kim? Sabit telefonda dünyada 1 numara Huawei, mobil telefon hizmetlerinde Ericsson’un ardından ikinciyiz. IP hizmetlerinde de Cisco ve Juniper’in ardından 3. sıradayız. Sıfırdan başlayarak 22 yılda 20 milyar dolar gelir seviyesine ulaştırmak çok büyük bir başarı. Huawei’nin önemli bir özelliği, çalışan yapısı ve hisselerinin çalışanlarına ait olması… Evet. Bu son derece önemli. Şirketin kurucusu bu yapıyı oluştururken iki noktayı Aksoy İçin İhbar! Başbakan Erdoğan, Kars Sarıkamış’ta ölen askerlerin anısına dikilen heykeli “çirkin” bulmuş, yıkılacağını ve yerine park yapılacağını söylemiş! İyi, hiç olmazsa, kendisinin Ankara’daki belediye başkanı gibi, tükürükmükürük sözlerini ağzına almamış. Bundan şöyle bir mesaj gidiyor olabilir Ankara’dakine: “Kardeşim, içine tüküreceğine, beğenmiyorsan yık gitsin, ne uğraşıyorsun”... PORTRE Huawei Türkiye’nin Teknolojiden Sorumlu Yöneticisi Tufan Ünal, Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunu. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden de ExecutiveMBA derecesine sahip. Telekomünikasyon sektöründe 20 yıllık deneyimi bulunan Tufan Ünal, daha önce de bölgenin önde gelen operatörlerinde çeşitli yönetim kademelerinde çalıştı. 2007’den bu yana Huawei Türkiye’nin teknolojiden sorumlu yöneticiliğini (CTO) yürüten Tufan Ünal, bölgedeki lider operatörlerle Huawei arasındaki ilişkileri geliştirmenin yanı sıra, Türkiye telekom pazarı ve kurumsal iletişimden sorumlu. Anıt mı çirkin, yoksa anıtın çevresini mezbelelik halinde bırakanlar mı? T Türkiye’de Huawei’nin önümüzdeki dönem için koyduğunu hedefler neler? Biz 2009 yılında 500 milyon dolar ciro elde ettik. 50 milyon dolar yatırımla ArGe merkezimizi kurduk. ArGe çalışan sayımızı 3 yıl içinde 350’ye çıkarmayı hedefliyoruz. Ciro ürkiye pazarına 2002 yılında giren Huawei geçen yıl Türkiye’de bir ArGe merkezi açtı. Bu merkez aynı zamanda Huawei’nin dünya genelindeki ArGe merkezlerinin 15.’si. Bugün şirket Türkiye’de hem Türk Telekom’un hem de 3 büyük mobil operatörün ana tedarikçisi. Türkiye’de hedefimizi büyütüyoruz muzun 270 milyon dolarını yerel tedarikçilerimize vermiş durumdayız. Ekosistemi de besleyen büyük bir mekanizma haline dönüşüyoruz. Taşeronlarımızla birlikte 2 bin 500 kişilik bir işgücüyüz. Kabine, klima, jeneratör satın alıyorsunuz, bunların kabloları, montajları, kiralamaları… Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin bilişim hedefleri çok önemli. Edevletin tamamen yaşama geçmesi durumunda yapılması gereken yatırımlar var. Bu kapsamda kamu kuruluşlarındaki satın alma ihalelerinde daha çok yer alacağımızı düşünüyoruz. ‘3G altyapısını kuran tek şirketiz’ temel almış. Biri ArGe odaklı olmak, diğeri çalışanları işin içine katmak ve onlarla büyümek. Bu yüzden çalışanların hissedar olduğu bir yapı oluşturulmuş. Bugün 95 bin çalışanın ilk 60 bini şirket ortağı. Şirketin yüzde 98’i çalışanlara ait. Tüm çalışanların yüzde 46’sı ise ArGe’de çalışıyor. Her yıl cironun yüzde 10’u ArGe’ye ayrılıyor. ArGe merkezi açtınız... Burada neler yapılıyor? Huawei’nin Türkiye’ye katkısı ne sizce? Huawei Türkiye’de hem rekabetçiliği geliştiriyor hem de ArGe alanında katkıları var. ArGe merkezini geçen sene şubat ayında kurduk. Şu anda 200’ün üzerinde çalışanımız var. Toplam çalışan sayısı ise 600. ArGe dışındaki personel teknik satış, kurulum, montaj ve satış sonrası hiz ‘Türkiye yazılıma odaklı’ metlerde çalışıyor. Bildiğiniz gibi ArGe’nin iki ayağı vardır. Biri araştırma, diğeri geliştirme odaklı. Türkiye daha çok yazılıma odaklanmış bir ülke. Uçtan uca servislerin bütün katmanlarında yer alan yazılımların üzerinde çalışmalar yapıyoruz. Türkiye’deki ArGe Merkezi’nde yerel ve uluslararası pazarların telekomünikasyon ihtiyaçlarına yönelik ileri teknoloji ürün ve hizmetlerin geliştirilmesi amaçlanıyor. Bunlar arasında, katma değerli servisler, ücretlendirme ve faturalandırma, çağrı merkezi ve müşteri ilişkileri yönetimi gibi ürün ve hizmetler yer alıyor. Ayrıca yazılım ürünleri, kablosuz teknolojiler (2G/3G/4G) ve ALLIP, sabit mobil yakınsama (FMC), yeni nesil şebekeler (NGN) alanlarında analiz ve araştırmalar, ürün planlama, optimizasyon, performans iyileştirme ve pazara uyarlama uygulamalarının yürütülmesi yapılıyor. Dünya ça pında toplam 17 merkezimiz var. Türkiye’deki ise ikinci en büyük merkezimiz. Sorumlu olduğumuz alan içinde yazılım geliştirme çalışmalarımızı yapıyoruz. Örneğin kısaca NGN dediğimiz Next Generation Network ürünü içindeki yazılımın bir kısmını Türkiye’de geliştiriyoruz. Bulunduğumuz alan içinde Ortadoğu, Kuzey Afrika, Doğu Avrupa, Orta Asya’ya ihraç ediyoruz bu geliştirdiğimiz yazılımları… Son dönemde Batı Avrupa’daki operatörlere de Yeni Zelanda ile birlikte bir konuda yazılım desteği vermeye başladık. Bir arkadaşımız ABD’deki ArGe merkezi ile ortak bir çalışmayı yürütüyor: Google benzeri bir arama motoru geliştirmeye çalışıyorlar. Biz 5 yıllık dönemler halinde yol haritalarımızı saptarız. Müşteri de nereye yöneldiğimizi görür. Önümüzdeki birkaç yıl içinde dünyanın 1 numarası olmaya doğru ilerliyoruz. Heykeli yapan Mehmet Aksoy’un “yıkılacak” veya yerle bir edilecek başka eserleri ve heykelleri de var, Başbakan’a ihbar ediyorum! Örneğin bunlardan biri, İstanbul’da İş Sanat’ın tam önünde duran, Anadolu’nun tanrıçası Kibele’den esinlenerek 30 ton mermerden yonttuğu Kibele Çeşmesi’dir! Ne o öyle orada! Ona da bir el atmalı! Ayrıca Aksoy’un mesela İMKB’nin önünde bile heykeli var! Dahası, sanırım Cumhurbaşkanı’na ait Huber Köşkü’nde de! (Artık başkan olunca onunla ilgilenir!) Kamusal alanlardan da bütün heykelleri İyi ki sanatla ilgileri yok da kaldırılmalı.. Yaptığı bunu görmüyor, mu mezarlıklar demeliyiz, bilemedim! saptanmalı bir bir, evlerdekiler de toplanmalı! Aksoy’un Almanya’da, Berlin’de de heykelleri bulunuyor, artık elini bir oralara da uzatır! Bu kadarla kalmamalı, Mehmet Aksoy’a verilen ödüllerin de izleri sürülmeli, acaba kimler hangi amaçla Aksoy’a uluslararası ve ulusal ödüller vermiş, bunlar da mercek altına alınmalı.. Mimar Sinan Akademisi’nin hemen yanındaki bahçede sergilenen öğrencilerin heykellerini, gece kırmak modaydı! Heykel yıkıcılığı, anlaşılan siyasi olarak örgütlenmiş durumda.. Tabii, Atatürk heykeli kırıcılığı bu ülkenin milli sporudur! Aksoy, sihirli ellere ve sihirli bir yontucu beyne sahip bir sanatçı! Acaba örneğin Erdoğan’dan nasıl bir yontu ortaya çıkartırdı! Allah İçin Siyaset “Ne yaptıksak Allah için yaptık. Biz Allah için buradayız. Allah için de mağdur olmuşuz.. Allah için bin yıl olsa da dayanırız.” “Her yapının koruması gereken mekanizması var. İhanet eden affedilmez, Hizbullah’ın sorgulayıp öldürdüğü kişiler sınırlı sayıdadır”.. Bu ve benzeri sözler, serbest bırakılan Hizbullahçılara ve avukatlarına ait. Tabii ki bir yasa varsa onlar da yararlanacak, ama mesele bu değil; Allah için siyaset yapma dönemine girilmesi, üzerinde durulması gereken. AKP siyaseti Allah için değil, getirilerine bakıyoruz, tamamen kendileri, kulları ve yandaşları için yapıyor! “İlahi düzen” isteği ve gidişatı, bunun cabası olacak! Allah için siyaset, büyük sorunlar yaratacak. Pakistan, İran, Sudan, Cezayir, Malezya vb... Ve Taliban, El Kaide tabii ki! Türkiye’de yaşam ve siyaset giderek çatallaşıyor. İktidar din, mezhep ve etnik kimliklerle tehlikeli bir şekilde oynuyor. Bu köşede, iktidar başının gerektiğinde milliyetçi bile kesileceğini yazmıştık! İşte Erdoğan, seçimlere giderken seçimini de yaptı: Ya Kürtleri idare edecekti ya da milliyetçi Türkleri! “Tek vatan, tek bayrak...” diyerek, MHP’nin altını oyarak seçmenini kendi safına çekme kararını açıkladı! MHP’yi barajın altına itme politikasıdır bu, amaç daha büyük bir milletvekili grubuyla iktidara gelmektir! Kürtleri, BDP’yi ise hedef aldı, Kürt seçmenlerin yarısı benim nasıl olsa diyor. Öcalan’la oynuyor iktidar, Öcalan kıstırılmış, ateş püskürüyor Hizbullahçıların serbest bırakılmasına! Ne katilliklerini bıraktı ne barbarlıklarını! Ama yaptığı saptama doğrudur! Ortaya çıktı ki, iktidar, hapishanede Hizbullahçılara el bebek gül bebek davrandı. Onları şimdi, Kürt bölgesinde siyasete saldı. Kürt Hizbullah ve PKK/BDP karşı karşıya! Televizyonda Hizbullahçıları dinliyorum ve onlarla tartışan Kürtleri! Karanlık basıyor her yanı! http://orhanbursali.blogspot.com [email protected] Türkiye’nin şansı yazılımda çok daha gelişmiş durumda. Orta Asya’ya kendi mühendislerimizi ihraç etme şansına sahibiz. Hükümet de bu konuyu teşvik edeceğini söylüyor. Ama söylemek başka, eyleme geçmek ve gerçekten destek vermek başka. Ben ne yazık ki kararlılıkla uygulanan bir yazılım desteği göremiyorum. Yazılımın en önemli girdisi nitelikli insan kaynağı. Telekom alanında ‘tecrübeli eleman arıyorum’ diye bir şey olmuyor. Yeni mezunları alıp bir eğitimden geçiriyor, bir oriyantasyona tabi tutuyorsunuz. Bu yüzden eğitimin kalitesi ön plana çıkar. Dışarıdan ‘Eğitimin kalitesi çok önemli’ buraya gelip yatırım yapacak olan şirketler bunu iyi analiz ederler. Türkiye’de ne kadar yetişmiş işgücü olduğu, ne kadar yabancı lisan bildiği, motivasyonu, ne kadar hırslı olduğu incelenir. Ama bunu yaparken bir yandan da üniversitenin sektöre ne kadar ve ne kalitede işgücü yetiştirdiği önemlidir. Şirketin yatırım maliyeti içinde hesaplanır bu. Türkiye bu açıdan bakıldığında sorunlarını çözebilmiş değil. Tabii burada sektörün üniversite ile işbirliğine de dikkat çekmek lazım. Biz birkaç yıl önce İTÜ’de eğitim merkezi kurduk, 20 milyon dolarlık bir yatırımla kurmuştuk laboratuvarı. Kendi ArGe merkezimiz açılınca o da buraya taşındı... C MY B C MY B ‘ “Dijital devrimin gelişmekte olan ülkeler için bir fırsat olduğu, büyük yatırımlar yapmadan ilerleyip diğer ülkeleri belli alanlarda geçebileceği” konusundaki söylenceyi Çin gerçekleştiriyor. Peki bunu Türkiye için söylemek mümkün mü sizce? Önünüzdeki yüzyıldaki gelişme, geçmişteki 2 bin 500 yıllık gelişmenin tümüne eşit olacak. Intel’in gelecek varsayımına göre, her yıl kendi işlemcilerinin transisor sayısı iki katına çıkacak. Bu, teknoloji her yıl bir öncekinin iki katına çıkacak anlamına geliyor. Kimileri ise bu hızın çok daha fazla olacağına inanıyor. Bu şu anlama geliyor: Ülkelerin sıfırdan başlayarak bir şey yaratmaları o kadar kolay olmayacak. Hazır bir yapıyı satın alır ve ona daha fazla ve doğru yatırım yaparsa ancak mümkün olur. Sonuçta teknolojiyi kullanarak bir yerden bir yere gitmeniz mümkün, ama bu noktadan yeni teknoloji yaratmak kolay değil. Bunun için ancak bir ülke politikası olması ve çok büyük kaynağın aktarılması gerekiyor ki, buna da değer mi değmez mi tartışılır… Yeni bir marka yaratmak ya da üstünlük sağlamak ancak yazılımda olur. Türkiye’nin stratejisi de zaten yazılım alanında. Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde geçen yıl yapılan Vizyon 2023 çalışmasına ben de katıldım. Şuranın sonuç bildirgeleri arasında Türkiye’nin de 2023 yılında dünyanın kabul ettiği bir bilişim markası yaratma hedefi var. Türkiye’de yazılımda yetenekli azimli insanlar var. Hatta iddialı olan birçok ülkeden daha iyi insan kaynağı var. İlerideki dönemde yazılımın ihracı bile söz konusu. Bizim bulunduğumuz bölgede, Doğu Avrupa’da, Türk cumhuriyetlerinde Türk mühendisleri ‘ T ürkiye’de yazılımda yetenekli, azimli insanlar var. Hatta iddialı olan birçok ülkeden daha iyi insan kaynağı var. İlerideki dönemde yazılımın ihracı bile söz konusu. IT’nin çevreye katkısı büyük İşin bir de çevresel boyutu var tabii. Bilişim teknolojileri bu kadar hızla büyürken çevreye verdiği zarar ve eatıkların da artıyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sektör bu konuda ne yapıyor? Bilişim teknolojileri pazarı dünyada 4 trilyon dolar. Bu dünya GSMH’sinin yüzde 7’si civarında. Ama bu sektörün ürettiği karbon atığı, toplan karbon atıklarının sadece yüzde 2’si. Kısaca, ürettiği yüksek katma değerin yanında tükettiği atık son derece düşük. Bu konuda IT kendini çevresel boyutta büyük suçluluk içinde hissetmiyor. Bunun yanı sıra çevre konularına çok büyük katkısı olacağını düşünüyor. Teknoloji üretiyor olması ve bunu sürekli ileriye götürmesi sektörün önüne örneğin “Ben bundan sonra bütün ekipmanlarımı yüzde 40 enerji tasarrufu yapacak şekilde üreteceğim” şeklinde hedefler koyuyor. Bu rekabetin doğal bir sonucu olarak da gelişiyor. Huawei’nin 2010’da çıkan ürünleri, geçmiş yıllara kıyasla yüzde 40 enerji tasarruflu. 2007’den beri yeşil program çerçevesinde üretim yapıyor. Dolayısıyla karbon emisyonunu da azaltıyor. Artık öyle akıllı algoritmalar kullanılıyor ki dünyada baz istasyonları gece saatlerinde enerji kullanımını minimuma indiriyor. Geri dönüşümlü enerji kaynakları kullanılıyor. İspanya’da Vodafone ile birlikte oluşturduğumuz bir inovasyon merkezimiz var. Orada 15 kilogramlık küçük bir baz istasyonu yapılıyor. Güneş enerjisi ile sürekli enerji sağlanacak. Çöllere, sıcak ülkelerde kullanılacak önemli bir çözüm. Yargıda tartışma yaratacak adım ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adalet Bakanı Sadullah Ergin, hâkim ve savcı alımıyla ilgili bu yıl en az üç yeni sınav düzenleceklerini belirterek bunlardan ikisinin hâkim ve savcılar için olacağını, avukatlık mesleğinden hâkimlik ve savcılığa geçmek isteyenler için de ayrı bir sınav açacaklarını söyledi. Kanal 7 televizyonunda katıldığı bir programda soruları yanıtlayan Ergin, Ceza Muhakemesi Yasası’nın 102. maddesinin yürürlüğe girmesinin ardından yaşanan tahliyelerin kamu vicdanını yaraladığını, kamuda tepkilere yol açtığını belirtti. Ergin, yargıdaki iş yükünün fazla olduğunu, bu iş yükünü kaldıracak insan gücü bulunmadığını, altyapı, mevzuat sorunları bulunduğunu anlattı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle