18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 OCAK 2011 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Bölge Adliyesi Adalet Bakanlığı yetkilileri, geçen ay içinde çağrılı olarak ABD’ye gitti ve bir grup yargıçla beraber eyalet hukuk sistemini incelediler. Arkasından geldi o öneri: İstinaf mahkemeleri mutlaka kurulsun... İstinaf mahkemeleri, ülkenin çeşitli bölgelerinde kurulması düşünülen üst yargı organları anlamına geliyor. Hani, demokratik özerkçiler diyorlar ya, kendi bölgemizde kendi parlamentomuz, kendi savunma gücümüz ve de kendi adliyemiz olsun. Hah, işte tam da ondan... ABD andı Dan Dedi... AKP’nin işine ne gelirse içine tıkıştırdığı torba kanun tasarısı görüşmeleri sırasında, CHP ve MHP milletvekilleri bir önerge vererek, 12 Eylül 1980 askeri darbe döneminde cezaevinde tutuklu kaldıkları halde beraat eden kişilerin o tarihte sigortalı olmasalar dahi, tutukluluk sürelerini borçlanmalarına ilişkin bir hükmün yasaya eklenmesini istediler. Gerici takımını affetmeyi öncelikli görev sayan AKP’liler tarafından kabul görmedi önerge. O gün TBMM’de, AKP’nin sözde demokratlığına getirdi sözü CHP’li Gürol Ergin. Geçen eylül ayındaki referandum öncesi Recep Bey’in 12 Eylül döneminde asılan sağdan ve soldan 2 isim için ağladığını anımsattı: azaltma önergesi verdik. Burada istenen hiçbir şekilde birilerine bir şeyler bağışlama değildir. Burada istenen yalnızca hakkı zalim bir biçimde elinden alınmış insanların haklarını iade etmektir. Geçen halkoylamasında halkın oyunu alabilmek için mi 12 Eylül’le hesaplaşacağız, dediniz. 12 Eylül’ün zulmünü sileceğiz dediniz. Yoksa halkı tamamen kandırmak için mi böyle davrandınız? Kandırmak kolaydır, ama bir gün olur kandırmak için yaptığınız davranışlar insanın alnına çarpar. Bugün sanıyorum onu yaşayacağız.” O gün Ergin’in dediği yaşandı. Dan dedi, AKP’lilerin alnına çarptı çarpacak olan. Fırsatı Yakalamışken 10 yıl tutukluluk yasa maddesiymiş, Yargıtay da ona uymuş... Adalet Bakanı durur mu, hemen yaptı açıklamayı: “Adalet gecikiyor, Yargıtay’a yeni daireler açacağız.” Amaç zaten yargıda kadrolaşmaktı. Yargıtay olanak verdi, AKP de fırsattan yararlanarak kurguladığı oyunun gereğini yerine getiriyor. Bu arada, katiller dışarı çıkmış, gazeteciler içerdeymiş, kimin umurunda... “O gözyaşları, gösterişe göre, 12 Eylül’ün yaptığı zulüm içindi. Biz de 12 Eylül’ün gerçekten ıstırabını yaşamış insanları ve ailelerinin acılarını bir ölçüde Dr. Reşit Galip’in yazıp Cumhuriyet çocuklarına armağan, öğretmenlerine de emanet ettiği “Andımız”ı okullardan kaldırmayı tartışıyoruz, ama... ABD’de her sabah, yalnızca ilkokullar, ortaokullar, liseler; tüm okullarda, Amerikalı öğrenciler ayağa kalkıp şu andı içiyorlar: “ABD’nin bayrağına ve o bayrağın simgelediği cumhuriyete bağlılık için ant içiyorum. Herkes için özgürlük ve adaletle, Tanrı’nın gözetiminde, bölünmez, tek vatan için...” Onlar bölünmemek için ant içecek, biz bölünmek için andımızı kaldıracağız. Bölyönet dedikleri böyle bir şey... GÖRÜŞ SACİT SOMEL Emekli Elçi Yeni Yıl Adalet Yılı Olsun Yeni yıl akşamını neşe içinde kutladık. Evlerimizde, çocuklarımızla, akraba ve yakınlarımızla hasret giderdik. Neşeli saatler geçirdik. Fakat o akşamı, üzüntü ve buruk duygular içinde geçiren dostlarımız da vardı. Başta Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Doğu Perinçek ve Profesör M. Haberal olmak üzere birçok aydınımız, o akşamı tutuklu olarak, eşlerinden ve çocuklarından uzak, onları düşünerek geçirdiler. Aylardır, hatta bazıları yıllardır tutuklu bulunan bu aydınlarımız hakkında verilmiş hiçbir hüküm de yoktu. Niçin tutuklu olduklarını da bilmiyorlardı. Balbay’ın bu kadar uzun bir süre tutuklu tutulması, hakkındaki delillerin incelenmesinin sonuçlandırılamamış olması ile açıklanmıştı. Peki, tahliye edilmesinden sonra delillerin incelenmesine devam edilemez mi idi? Daha önce tahliye edilmelerinden sonra muhakemelerine devam edilen örnekler vardı. Hatta bir mahkememiz, üniversiteli bir kıza tecavüz edip tutuklanan iki genci, tutuklanma süreci Adli Tıp raporu gelinceye kadar sürerse mağdur olabilirler gerekçesiyle tahliye etmişti. Mustafa Balbay ve onun gibi haklarında hiçbir suç delili olmaksızın tutuklu bulunan bütün diğer aydınlarımızın da aynı şekilde tahliye edilmeleri ve davalarına o şekilde devam edilmesi, bu suretle temel haklarının ihlaline son verilmesi gerekmektedir. Aydınlarımızın özgürlüklerinin bu şekilde gaspı, bütün dünyada fena etkiler yaratmıştır. Dünya Basın Özgürlüğü Raporu’nu hazırlayan Freedom House, Balbay’ın “cezaya dönüştürülen” tutukluluk süresinden dolayı derin kaygılarını dile getirmiştir. İngiltere, Fransa ve Amerika medyasında da hükümetimizi şiddetle eleştiren yazılar yayımlanmıştır. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, Balbay ve arkadaşlarının tutukluluk sürelerinin bu kadar uzatılmasını utanç verici bulmuş ve on üç kez tahliyelerini istemiş ise de her seferinde isteği savcılarca reddedilmiştir. Bu kadar haksızlığa dayanamayan Sayın Yargıç “Bu yüz kızartıcı davranışa adalet denemez” demekten kendini alamamıştır. Recep Bey, referandumun istediği gibi sonuçlanmasından sonra yaptığı basın toplantılarında, bundan sonra ülkemizde her şeyin başka türlü olacağını, artık tüm ulusun başbakanı olacağını, hükümet yandaşı veya muhalifi herkesi kucaklayacağını söylemiş; ayrıca söz ve fikirlerin serbestçe açıklanabilmesini de doğal karşılayacağını vaat etmişti. Üzüntü ile belirtelim ki, bu vaadini bugüne kadar yerine getirmemiştir. Şimdi herkesin büyük umutlar beslediği yeni bir yıla girdik. Bu mutlu günlerde Recep Bey de vaadini hatırlarsa ve tüm milleti kucaklarsa, topluma cop ve polis dayağı yerine barış ve adalet getirirse ne kadar güzel olur. Eğer tutuklu aydınlarımız hakkında suçlamalar varsa ve deliller ileri sürülmekte ise, bunların incelenmesi pekâlâ tahliyelerinden sonra da yapılabilir. ADD’nin, geçen günlerde düzenlediği “Bağımsızlık ve Toplumsal Eşitlik için Ulusal Yönetim” toplantısının sonuç bildirgesinden: Ayrılmaz ikili oldukları görülen dinsel inanç sömürüsüne dayanan tarikatçılık ile ayrılıkçılık bölgecilik, iktisadi çöküşün siyasal sonuçlarıdır. Bunlardan ilki laik devlet yerine “cemaatler devleti”, ikincisi ulusal devlet yerine “milliyetler devleti“ talebiyle yürümektedir. Türkiye, temel bir anayasal ilke olarak, “ülkesi ile bölünmez bir Temel Anayasal İlkelerimiz bütündür”. Topraklarımızda, coğrafi alanımızda kurulan siyasi yapı üniter/tekçidir, bu tercih tarihsel koşullarımızın ve toplumsal yapımızın bir gereği olduğu gibi, günümüzde yürütüldüğü görülen Ortadoğu ülkelerini yeniden haritalandırma niyetleri karşısında güncel bir gerekliliktir. Federalizm önerileri kabul edilemez. Türkiye yoluna “üniter devlet” olarak devam etmelidir. Türkiye, temel bir anayasal ilke olarak “milleti ile bölünmez bir bütündür”. Topluluk bakımından siyasal varlığımız Türk ulusu adını taşır. Bu siyasal hukuksal kişilik, içinde farklı etnik ve inanç grubu kimlikleri korumanın ve geliştirmenin de güvencesidir. Etnik kökene bağlı çok milliyetli ve dinsel tercihe bağlı çok hukuklu siyasal yapı önerileri kabul edilemez. Türkiye yoluna “ulusal devlet” olarak devam etmelidir. Türkiye, temel bir anayasal ilke olarak “laik devlet” yapısına sahiptir. Laiklik, toplumumuzda geniş bir tabana sahiptir. Günümüzde cemaattarikat sisteminin dile getirdiği din ve vicdan özgürlüğü, bir insan hakkının değil, giderek çeteleşen sıradan çıkar birlikteliklerinin savunulmasıdır. Türkiye yoluna “laik devlet” olarak devam etmelidir. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ‘Taşeronlaşma Her Yeri Sardı’ 3 Ocak 2011 tarihli Cumhuriyet’in 1. sayfasında, Sibel Bahçetepe ile Ali Açar’ın “Gün Taşeronun Günü”, başlıklı haberi, bir gerçeği gözler önüne seriyordu “AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana sağlık sektörü başta olmak üzere, eğitim, yerel yönetimler gibi çok sayıdaki kamu kurum ve kuruluşlarında taşeron çalışan sayısı çığ gibi arttı. Ülkemizde tüm işkollarının yaklaşık yüzde 60’ına yayılmış, 56 milyondan fazla taşeron çalıştırıldığı tahmin edilirken tüm çalışanların yüzde 90’a yakınının da 4/B, 4/C, sözleşmeli, ücretli gibi çeşitli biçimlerde güvencesiz olduğu belirtildi. Taşeronlaştırmanın son 30 yılda tüm dünyada ve ülkemizde yaygın bir şekilde uygulandığı, son 10 yılda ise başta sağlık alanı, yerel yönetimler, enerji gibi alanlarda daha da artan oranlarda hayata geçirildiği vurgulandı. DİSK Araştırma Enstitüsü’nün verilerine göre Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) 2003 ile 2009 tarihleri arasında 478 bin personel alındığı, bu personelin 148 bininin kadrolu, 150 bininin ise sözleşmeli işe başladığı belirtildi. Buna karşın kısmi zamanlı geçici öğretici, ücretli usta öğretici olarak ders saati üzerinden sözleşmeli çalışan ve ayda en fazla 1617 gün sigortalı olarak görev yapan öğretmen sayısının 240 binlerde olduğu vurgulandı. Taşeronlaşmanın hızla yaygınlaştığı alanlardan birinin de belediyeler olduğu vurgulanan raporda, belediye çalışanlarının yüzde 22’sinin taşeron firmalarda olduğu kaydedildi. (…)” Haber, çalışma hayatının “taşeronlara havale edildiğini” gayet açık biçimde aktarmaktadır. Türkiye’yi “ucuz emek cenneti” yapma çabaları sonunda meyvelerini vermiş, 12 Eylül 1980’den sonra, taşeronlaşma da kurumlaştırılmıştır. Taşeronlaştırma ile bugün Türkiye, işsizler ve “boğaz tokluğuna çalışanlar” ülkesi konumuna gelmiştir. Taşeronlaşma, Türkiye’yi “iş kazalarında” dünya üçüncüsü ve Avrupa birincisi yapmıştır. Taşeronlaşma insan emeğini “bedavaya” getirmeye çalışırken, “insan yaşamını” da “hiçe saymaktadır.” Taşeronlaşma sonucu insanlar, tersanelerde “kum torbası” olarak kullanıldı. Cumhuriyet bu olayı 12 Ağustos 2008’de 1. sayfadan verdi: “Tersanede ‘ağırlık’ olarak kullanılan işçilerden 3’ü öldü. Tuzla’daki ... Tersanesi’nde gemiye bağlı bir filikanın ağırlık testi için işçilerle doldurulması facia ile sonuçlandı. Filika, halatı koptuktan sonra 15 metre yükseklikten ters dönerek denize düştü. Filikanın içinde emniyet kemerleriyle bağlı kalan 3 işçi boğularak yaşamını yitirirken biri ağır 16 işçi de yaralandı.” İş kazalarının en büyük sorumlusunun “taşeronlaşma” olduğu, uzmanların ve meslek odalarının yaptığı açıklamalardan anlaşılmaktadır. 17 Mayıs 2010 günü Zonguldak Kilimli beldesinin Karadon kömür ocağında oluşan kaza belleklerdedir. Uzmanlar ve sendikacılar, maden kazaların nedenlerini açıklamıştır: Kazalar, özel sektörde olmuştur. Çalışanların hepsi düşük ücretlidir. İşçiler, sendikasızdır. Çalışanlar yeterince eğitilmemişlerdir. Kazaların nedeni grizu patlamasıdır. Hepsinde denetim boşluğu vardır. Yeni teknoloji getirilmemiştir. İşçilerin çoğunluğu genç ve deneyimsizdir. Yetkililer bu olayın adresini “kader” olarak göstermiştir. İş kazalarının suçlusunun asıl adresi ise “kader” değil taşeronlaşmadır. BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Farklı bir hal 1 kı ya da kültürel grubu belirt 2 mekte kullanılan 3 sözcük. 2/ Yağ 4 da kavrularak pişirilen bir tür ka 5 bak ya da patlı 6 can yemeği... Bir 7 etkinliğin geçici olarak durdu 8 rulduğu süre. 3/ 9 Şöhret... Bir işi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 yaptırabilme gücü... İsrail’in plaka imi. 4/ 1 K I R I K H A V A “adını gibi aklımda 2 U L U S O D A K tutuyorum” (Attilâ İl 3 M I H T A R T I han)... Bir geminin ala 4 A C M İ Z A bildiği yük miktarı. 5/ 5 AME T İ S T Canlı topluluklarını ve 6 İ N A N OM bunların içinde yaşa7G A L ON AMA dıkları ortamı kapsaS K A Y yan bütün. 6/ Roman 8 A K A R ya’nın para birimi... 9 G Ü T A P E R K A Gözleri görmeyen. 7/ Köpek... Üzerine ayakkabı giyilen, kısa konçlu ve yumuşak bir tür ayakkabı. 8/ Batı Karadeniz Bölgesi’nde, bir bölümü “ulusal park” kapsamına alınan dağ sırası... İcar. 9/ Daha çok mobilyaların kaplanmasında kullanılan bir tür plastik levha. YUKARIDAN AŞAĞIYA: l/ Bütün Hıristiyan kiliselerini temsil eden. 2/ Şahit... Hafif ve gözenekli bir çökelti taşı. 3/ Hollanda’nın plaka imi... Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer... Romanya’nın plaka imi. 4/ Sahip, malik... Eşek, katır gibi hayvanların sırtına konulan oturmalık. 5/ Musul yöresinde yaygın olan, Müslümanlıktan yola çıkarak Hıristiyan öğeleri de içeren bir mezhep. 6/ Adale... Kayak. 7/ Uzaklık anlatmakta kullanılan söz... Devinimi olmayan, duruk. 8/ Tıp dilinde derinin kanlanmasına verilen ad... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 9/ Büyük ve süslü balıkçı kayığı. İNGİLİZCE UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Business Administration’da master yapmış, ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH C MY B İş İngilizcesi (Business English), İngilizce iş görüşmelerine (Interviews) hazırlık Gramer ve kişiye özel konuşma dersleri Kadıköy /İstanbul 0532 701 80 41 (0216) 418 94 51 C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle