20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 25 EYLÜL 2010 CUMARTESİ 16 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Ekonominin Dengeleri Ekonomimiz, yılın son çeyreğine yaklaşırken dış açıklardaki artışlar hızlanıyor. 2007’de 62.8 milyar dolar olan dış ticaret açığımız, 2008’de 70 milyar dolara yükseldikten sonra, 2009’da 38.8 milyar dolara düşmüş, ama 2010’da yeniden yükselmeye başlamıştır. 2010 Temmuz’unda son bulan 12 ayda geçekleşen dış ticaret açığı, 55.2 milyar dolardır; bu gidişle 2010 Aralık’ında son bulacak 12 ayda, yani bu yılın tamamında, dış ticaret açığının 60 milyar doları aşabileceği tahminleri yapılmaktadır ve belki de tutar, yeniden 2008 düzeyine geri dönecektir. 2007, 2008 ve 2009 döneminde turizm ile öteki hizmetler karşılığında elde edilen döviz gelirleri, sırasıyla 24.5; 28.1 ve 24.8 milyar dolara yükselmiş, bu hizmet gelirleri düşüldükten sonra gerçekleşen cari işlem açıkları da yine aynı sırayla, 38.3; 41.9 ve 14.0 milyar dolar olmuştur. 2010 Temmuz’unda son bulan 12 aylık dönemde gerçekleşen cari işlem açığı, 24.2 milyar dolardır. Bu rakamlara göre dış ticaret ve cari işlem açıklarının 2010 yılındaki artış hızları çok yüksektir ve yıl sonunda cari işlem açığının, üç yıllık programda öngörülen 18 milyar dolarda tutulması olanağı kalmamıştır. Yine bu rakamlara göre 2010’un cari işlem açığının, 30 milyar doları aşması ve 40 milyar dolara yaklaşması beklenmelidir. 2009’da son bulan üç yıllık dönemde cari işlem açıklarının, sırasıyla 22.0; 18.3 ve 8.0 milyar dolar tutarlarındaki önemli bir kısmı, doğrudan yabancı sermaye girişiyle karşılanmış, geri kalan kısımları, dış borcumuzu arttırmıştır. 2010 yıl sonunda gerçekleşmesi beklenen 40 milyar dolarlık cari işlem açığının yarısı, doğrudan yabancı sermaye ile karşılanabilse bile, yıl sonunda dış borcumuzun 20 milyar dolar artması kaçınılmaz olacaktır. Bu gelişmeler, 2010 sonuna doğru, dış borçlardaki artışla birlikte, enflasyon baskılarının da artabileceğini göstermektedir. Bu baskıların, artan fiyatların etkisiyle tüketim talebini, faizlerde ortaya çıkabilecek artışlar oranında da yatırım harcamalarını azaltması beklenmelidir. Bu gelişmeler, son üç ayda azalmaya başlamış olan işsizliğin, son çeyrekte yeniden artmaya başlaması, buna bağlı olarak gelirlerin ve tüketim harcamalarının azalması gibi olumsuz sonuçlara da ulaşılabilecektir. Yılın son üç ayında ortaya çıkması beklenen iş hayatındaki canlanmanın, ekonomik dengelerin daha da bozulmasına neden olacağını düşünerek, gerekli önlemleri araştırmaya başlamalıyız. Yaklaşmakta olan bu denge bozulmasını düzeltici önlemlerin, kamu ve dış ticaret açıklarını azaltıcı yönde olması gerektiği öne sürülebilir. Bununla birlikte Merkez Bankamızın ve ekonomi yöneticilerinin daha çok ve iyi bilgilere sahip oldukları için uygulanabilecek işlemleri onların tespit etmeleri daha yararlıdır. Yılın ilk yarısında, geçen yılın aynı dönemine göre ekonominin yüzde 10 oranında büyümüş olması, büyük ölçüde, geçen yılın çok düşük rakamlarından kaynaklanmıştır. Geçen yıl yayımlanmış olan üç yıllık programda yüzde 3.5 olarak öngörülmüş bulunan 2010 yılı büyüme hızı beklentilerinin, birkaç ay önce yüzde 4.7’ye ve birkaç gün önce de yüzde 6.2’ye yükseltilmesi, yılın ilk iki çeyreğinde ortaya çıkan yüksek büyüme oranlarından kaynaklanmıştır. Ancak yıl sonuna doğru bozulabileceği belli olan ekonomik dengeleri düzeltme amacıyla alınacak önlemlerin etkisiyle, yıllık büyüme hızının daha düşük düzeyde kalabileceği de hesaba katılmalıdır. Merkez Bankası ile ekonomimizi yönetenlerin, “ısınmakta olan” ekonomiyi soğutma önlemlerine şimdiden başlamalarının yararlı olacağını sanıyoruz. [email protected] Yoksul Çocuklar Üzerinden BDP; “Kürt Dili ve Eğitimi Hareketi” adlı bir grupla birlikte Güneydoğu’da okul boykotu yaptı. Çocuklar okula gidip de Türkçe öğrenim görmesin istiyorlar. 21. Yüzyıl dergisinin son sayısında, siyaset bilimci Prof. Dr. Nurşen Mazıcı’nın bir makalesi çıktı bu konuda. ABD’de Hispaniklerin açtığı İspanyolca eğitim veren “özel” eğitim kurumlarının varlığına değinerek, isteyen Kürtlerin de Türkiye’de Kürtçe eğitim veren “özel” eğitim kurumları açabilmesini savunan Mazıcı, ancak Kürt aydınların Kürtçe eğitim veren okulların “devlet” tarafından açılmasını önerdiklerini anımsatıyor. Mazıcı’ya göre önerinin sonucu belli: “Türkiye’de 67 binden fazla Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okul bulunmaktadır. Demografik yapı ve ulus devlet modeli baz alındığında, azınlık okullarının dışındaki okulların tümünde Kürt kökenli öğrenci bulunma olasılığı, kuramsal olarak yüzde 100’dür. Kürtçe, dilbilimcilere göre beş lehçeye (Kurmanci, Kelhuri, Sorani, Gorani ve Luri) ayrılmaktadır. Her bir okulda bir tane bile Kürt öğrenci bulunsa, bu hak verildikten sonra bu dört lehçede eğitim veren derslikler açılması yasal bir zorunluluk haline gelir ki, bu da pratikte 200 bin ile 250 bin arasında derslik ve 500 binden fazla Kürt öğretmen demektir. Yani, bu hak talebini İsviçre, İsveç gibi ulusal gelirleri 30-40 bin dolar olan devletler bile finanse edemeyeceği gibi, Türkiye’nin finanse etmesi hiç mümkün değildir. Böylece, bu hak talebi, gerçekçi, akılcı ve uygulamaya dönüşebilecek bir hak talebi değildir.” Din üzerinden, dil üzerinden, ırk üzerinden, yoksul çocuklar üzerinden siyaset... Türkiye için mahşerin dört atlısı gibi: Gericileşme, ayrışma, düşmanlaşma, cahilleşme. Sabır Zaferi Recep Tayyip Erdoğan, referandumdan bu yana ılımlı konuşuyormuşmuş.... Hem Abdullah Gül de “Başkanlık sisteminden hakanlık, sultanlık çıkmasın” diye uyarmışmış... Geçen mayıs ayında son anayasa değişikliklerinin TBMM’de kabulünden hemen sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP grubunda yaptığı konuşma, referandum sonuçları ve yakında hazırlanması düşünülen yeni anayasa ile nereye varacağımızın kanıtıdır: “Bir darbe anayasasında en kapsamlı değişikliği yapmak, anayasamızı daha özgürlükçü, daha demokratik bir yapıya kavuşturmak, 28 yıl sonra bu kutlu kadroya nasip olmuştur. Yola çıkmak zafere bir adım daha yaklaşmaktır. Bu yola sizin gibi arkadaşlar, dostlarla çıkmanın ve bu yolu sizlerle birlikte yürümenin, takılmadan, düşmeden ve birbirimizi çiğnemeden, birbirimizi incitmeden menzilden menzile koşmanın bahtiyarlığını yaşıyoruz. Sizin gibi yol arkadaşlarını rabbim bizlere nasip ettiği için ne mutlu. Bu kadar fazla konuştular, bu kadar hakaret ettiler, bu kadar saygısızca iftiralarla yüklendiler ama sizler sabrettiniz. Sabredenler zafere ulaşır. Bugün sadece 73 milyon insanımız değil, çevre ülkelerdeki milyonlarca insan Meclis’teki çalışmalara kilitlendi. Hepimiz bugün başımızı yastığa gönül huzuru içinde koyabiliriz. Şundan emin olun, siz gönül ferahlığı içinde aydınlık bir bahar sabahına uyanırken, birileri Türkiye’yi karanlıkta tutma girişimleri boşa çıktığı için uykusuz gecelere hazırlanıyorlar.” Safların ılımlıları zafere gidiyor, zafere... İletişim fakültelerinden birinin eski dekanı, iki meslektaşı, öğrencilere uzmanlıkları konusunda katkı sağlamak üzere okulda ders vermeye çağırmıştı. İki meslektaş, seve seve kabul etmişti öneriyi. Her ikisi de mezun oldukları okula borçlarını ödemek, kendi alanlarında yetişen öğrencilere deneyimlerini aktarmak üzere iki yıl boyunca gönüllü dersler verdiler. Sınıflarına alanlarında yetkin kişileri konuk ettiler, mesleğin ince ayrıntılarını gençlere anlatmaya çalıştılar. Öğrenciler, derslerde ilgiliydi; yalnızca dinlemiyor, verileni de sorguluyorlardı. Yıl başında fakültede yönetim değişti. Yeni dönem başlamadan önce iki meslektaş derslerinin hangi günlere konulduğunu öğrenmek üzere fakülte öğrenci işlerini aradılar. Verilen yanıt ortaktı: Kendilerine ders konmamıştı. Daha doğrusu, onlarla hiç konuşulmadan, gerekçe gösterilmeden, nezaketen bile olsa aranmadan dersleri kaldırılmıştı. Öğrenciler için, okulları için yürekten, severek, hiçbir karşılık beklemeden, tümüyle gönülden yaptıkları bir iş ellerinden alınmıştı. Çok kırıldılar! Kendilerinden çok sonradan özür dilenmişti, ama ne çare, olan olmuştu. Olayın ardından düşündüler. Toplum dönüşmüştü, onların fakültesi de... İşler artık hiçbir sınır tanımadan, paldır küldür, döke saça, kıra döke, kaba saba, ayıra kayıra gidiyordu. Doğaldı başlarına gelen. İletişimsiz Fakülte Sızma Zeytinyağına Dikkat!.. SADIK ÇELİK Son yıllarda artan sağlıklı ve doğal beslenme arayışlarına bağlı olarak sızma zeytinyağına olan ilginin yükselmesi ve iç tüketimin artması zeytinyağı pazar hacmini arttırdı. Bu artış ülkemizde 2005 yılında kişi başı 1 litre olan zeytinyağı tüketimini 2010 yılında 1.4 litreye taşırken bizim gibi bir Akdeniz ülkesi olan komşumuz Yunanistan’la kıyaslandığında dünya zeytinyağı üretiminde Yunanistan yüzde 15 pay sahibi iken, Türkiye’nin payı sadece yüzde 8. Yine Yunanistan’ın zeytin alanları ülkemize göre az olmasına rağmen Türkiye’den daha fazla ağaç sayısıyla, daha yüksek ağaç verimliliğiyle ve kişi başı 25 litre olan zeytinyağı tüketimiyle bize fark atıyor. Ülkemizin İç Anadolu bölgesi hariç tüm bölgelerinde yetişebilen zeytin ağaçları doğru politikalarla hem alternatif geçim kaynağına dönüştürülebilir hem de ülkemizde yüksek olan kalp- damar rahatsızlıkları gibi birçok sağlık problemlerinin önüne de geçilebilir. Diğer tarafta firmaların raf fiyatlarında yaşadığı rekabet sonucu kolon sızması yöntemiyle yapılan taklit ve tağşişler sızma zeytinyağının itibarına gölge düşürüyor. Zeytinyağında sahteciliğin pek çok yöntemleri var. Örneğin; kanola yağı renklendirilip zeytinyağı diye satışa arz ediliyor, bu da ancak laboratuvarda ileri yöntemlerle anlaşılıyor. Zeytinyağında bir başka sahtecilik -tağşiş- de zeytinyağına daha ucuz olan pamuk, ayçiçeği, kanola, soya ve fındık yağlarının karıştırılmasıdır. Son yıllarda uygulanan ve basında geniş yer bulan bir başka usulsüzlük ise yemeklik olarak değerlendirilemeyen asidi yüksek, kötü koku ve görüntüye sahip rafinelik yağların ısıl işlemden geçirilerek sızma yağ standartlarına getirilmesi ve sızma etiketiyle satılmasıdır. Bu yöntemle 3 hatta 5’in üzerinde asiditeye sahip yağlar 1 ve 1’in altında asit derecesine kadar indirilmektedir. Elde edilen bu yağa da ‘kolon sızması’ adı verilmekte; bunu da tüketici fark edememekte. Zeytinyağı, zeytin ağacının olgun meyvelerinden sıkılmak veya benzer bir şekilde elde edilen, oda sıcaklığında (20- 25 derece) sıvı olan ve yemeklik olarak kullanılan yağdır. Zeytinyağı iyi kalitede taze olgun meyvelerden presleme, santrifüjleme ve süzme ile mekanik olarak elde edilmektedir. Meyvenin kendine özgü özellikleri, zeytinyağına tüm bitkisel yağlar arasında ham halinde yani rafinasyona tabi tutulmaksızın doğrudan yenilebilen tek yağ özelliğini vermektedir. Kalori değeri yüksek, esansiyel yağ asitlerinin kaynağı ve yağda çözünen A, D, E, K vitaminlerinin deposu olan zeytinyağı, haz alma derecesi yüksek önemli bir yağ kaynağıdır. Kendine özgü rengi, tadı, kokusu ve aroması ile iyi bir salata yağı, yağ asidi kompozisyonu ile de iyi bir kızartmalık yağ özelliğine sahiptir. Naturel zeytinyağı zeytin ağacı meyvesinden (zeytin) fiziksel işlemler uygulanarak elde edilen, hiçbir kimyasal işlem görmeden berrak (naturel), yeşilden sarıya değişebilen renkte kendine özgü tat ve kokuda, doğal halinde gıda olarak tüketilebilen yağdır. 7 Ağustos 2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Zeytinyağı ve Pirina Tebliği ile piyasada kolon sızması olarak tabir edilen yağların tespiti ve bu yöntemi uygulayanlara ilişkin yaptırım açıklığa kavuştu. Zeytinyağı ve pirina tebliğinde yapılan değişiklik ile Naturel sızma zeytinyağı için yağ asidi Metil Esterleri (FAME) ve Etil Esterleri (FAEE) toplam (mg/kg) limit değeri tebliğe eklendi. Bu değişiklik uzun zamandır sektörde sıkıntı yaratan bu tağşişin tespiti ve tağşişi yapanların cezalandırılması için altyapıyı sağladı. Daha öncesinde kolon zeytinyağı tağşişi bilinse de tebliğde kriterler yer almadığı için herhangi bir yaptırım uygulanamıyordu, ancak bu değişiklikle yapılan denetimler ya da şikâyetler sonucu kontrole alınan zeytinyağı numunelerinde kolon zeytinyağı tespit edildiği takdirde suçlular cezalandırılabilecek. Bu tebliğin kolon zeytinyağı üretimine son vermesi, haksız rekabeti ortadan kaldırması, tüketicinin aldatılmasının önlenmesi bekleniyordu. Ancak tebliğin üretim ve satış yasağına rağmen piyasada satılan her iki sızma zeytinyağından birini ‘çakma’ olarak tabir edilen kolon yağların oluşturduğunu ilgili çevreler ifade etmektedirler. Bir zeytinyağının sızma mı yoksa çakma mı olduğunu Türkiye’de sadece özel bir laboratuvarın belirleyebilmesinin bu hilede önemli rol oynadığı uzmanlar tarafından ifade edilmektedir. Naturel sızma zeytinyağı doğrudan doğal yöntemlerle elde edildiğinden sağlığa yararlı ve uygun iken, kolon yağlarının vitamin ve gıda değerleri uygulanan yöntemle kayba uğramakta, kötü tat ve kokusu geçici olarak alınsa dahi kusur içerip kısa sürede oksidasyona uğrayabilmekte, piyasada yarattığı haksız rekabetin yanında sağlığı da tehdit etmektedir. Sonuç olarak, tanıtım kampanyalarıyla tüketicilerin bilinçlendirilmesi, hammadde fiyatından daha ucuza satılan Naturel sızma zeytinyağlarının sorgulanması ve tebliğin yaygın uygulaması için Tarım Bakanlığı laboratuvarlarının gerekli analizleri yapabilecek standartlara yükseltilerek, denetimler sıkılaştırılıp sahte zeytinyağı şüphelerinin tüketicinin zihninden silinmesi sağlanmalıdır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ [email protected] Tatil Çınar, ilkokula başlayan binlerce çocuktan birisi. Okulun açıldığı günün akşamında annesine demiş ki: “Anne, öğretmenim yarın defter ile kalem getirmemi istedi. Yarın defter kalem götürürsem, ilk gün yazmayı, ertesi gün de okumayı öğrenirim, diğer gün de matematiği. Öbür gün de tatile gireriz artık.” BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Sigara ma- kinesinde, içi- ne kõyõlmõş tü- tün doldurula- rak sarõlmõş uzun ve şerit halinde sigara. 2/ Bir ticaret senedinin üze- rine yazõlan k e f i l l i k . . . Omurlarõ bir- birine birleştiren ana madde. 3/ Trabzon ilinde bir yayla. 4/ Dövülmüş buğday, mercimek ve nohut- la yapõlan bir tür çor- ba... Küçük su ka- nalõ. 5/ Sebze fidesi ya da üzüm çubuğu dikmek için açõlan çukur. 6/ Evin bölü- mü... “Ahmak” anlamõnda argo sözcük. 7/ Düz çizgi çizmeye yarayan marangoz aleti. 8/ Kah- ramanmaraş ilinde bir baraj... Soy, sülale. 9/ İl- kel bir silah... Yemen ve Etiyopya’da yetişen, yap- raklarõ uzun süre çiğnenince sarhoşluk veren bir ağaççõk... İlgi eki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Fransa’ya özgü bir tür badem kurabiyesi. 2/ “Aptal, bön, şaşkõn” anlamõnda argo sözcük... At- letizmin atma dallarõndan biri. 3/ Türk halk edebiyatõnda çoban türküsü. 4/ Birkaç renkli ip- likten yapõlmõş dokuma... İki iletken arasõnda mey- dana gelen son derece õşõklõ elektrik boşalõmõ. 5/ Sabanõn toprakta açtõğõ iz. 6/ Serbest meslek adamlarõnõ içinde toplayan resmi birlik... Tüyle- ri kiremitrenginde olan bir kuş. 7/ Not alan, not yazan. 8/ Giz... Mezopotamya’da kurulmuş en bü- yük sitelerden biri. 9/ Y. K. Beyatlı’nõn hece öl- çüsüyle yazdõğõ tek şiiri... Tabaka... Bir bağlaç. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 E K İ N O K S A K O Ç A K V A N L A B U L A D A İ L T İ M A S V P A L E M T İ A T O D P İ S T İ N S İ Y A K A K İ V A S A L Ş U A R A İ T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle