20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 16 EYLÜL 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR İnandığınız Gibi... İnandığımız şeyle gerçek her zaman örtüşmez. Kimi zaman insanlar gerçeği görmekten hoşlanmaz, kimi zaman da inanmak istedikleri biçimiyle gerçeği başka bir şeye dönüştürmeye yatkındırlar. Çoğu zaman gördüğümüz gerçek o an işimize gelmediği için onu kabullenmek yerine farklı bir anlam vermeyi tercih ederiz. Günümüzün bilgi çöplüğü dünyasında gerçek diye bir şey artık yok. Gerçek herkese göre farklı. Komplo teorisyenleri apaçık gerçekleri bile çarpıtarak kafaları karıştırmakta iyice ustalaştı. Herhangi bir olayda, çok fazla karanlıkta kalan şey varsa, sorulan soruların cevapları bulunamamışsa, çelişkiler çoksa bu konuda kuşkular uyanması doğal. Ama çoğu zaman, gerçeklerin ortada olduğu, kuşkularınsa doğrulanamadığı durumlarda bile insanların kuşku içinde kaldığını görüyorum. 11 Eylül komplo teorileri buna iyi bir örnek aslında. Pek çok kişinin ABD’nin gizli servislerinin, Irak ve Afganistan işgali için bu eylemi önceden Ladin’le ortak planladığı türünden teorilere inanıyor. Oysa ABD yıllardan beri oyununu gayet açık oynuyor. Bir yeri kendi egemenliğine almak, oranın kaynaklarını sömürmek için önce değişik yollar deniyor. Bu ortaklıklardan sonuç alamazsa hükümetleri devirmek, ortalığı karıştırmak gibi işlere kalkışıyor. Bunların bazısında başarılı oluyor, bazısında olamıyor. Ama bir yere savaş açmak, bir yeri işgal etmek, misilleme yapmak gibi konularda sanıldığı gibi bahaneler bulmasına, büyük komplolar kurmasına gerek yok. Kendisine yapılan en küçük saldırıya en sert biçimde karşılık verme politikası bugün değil, Pearl Harbor’dan beri geçerli. Yani eğer biri bana saldırmaya kalkarsa ben ona çok daha beterini yaparım anlayışı var. Tıpkı İsrail’de olduğu gibi. Oturup kendi binlerce masum yurttaşını öldürüp, ülkesinin gururu saydığı binaları aşağı indirerek, Pentagon gibi asla yaklaşılamamış kalesine bile uçak çarptırarak savaş bahanesi yaratacak kadar budala bir devlet olabilir mi? Kaldı ki Irak’ı, biyolojik ve kimyasal silah ürettiği gerekçesiyle zaten çok önceden tehdit ediyordu. Bunlar asla bulunmayacak bile olsa bu bahaneyle zaten ülkeye girecekti. Örneğin Ergenekoncuların, ortalığı karıştırmak için yalnızca kendi adamlarını öldürttüğü gibi garip bir komplo teorisine de inanan çok. Bir örgüt düşünün ki baş düşmanı saydığı kişiler için sadece yazı yazdırıyor, tehdit mektubu yolluyor, ama kendi en önemli adamlarını hiç gözünü kırpmadan tek tek öldürüyor. Niye? Suçu ötekilerin üzerine atıp ortalığı karıştırmak ve iktidarı devirmek için! Peki bu kadar becerikliler de niye doğrudan iktidarı hedef almıyorlar onu bilemiyoruz! Bu komplo teorileri o aşamaya geldi ki, diyelim terör örgütü bir eylem yapıyor ve o eylemi hemen üstleniyor, bizimkiler hâlâ yazılar döktürüyor, yok aslında onlar yapmamıştır, bu başkalarının işidir diye... Teröristler de şaşırmıştır herhalde bu duruma artık. Çünkü bir örgütün eylem yapmasının ve üstlenmesinin bir anlamı var. Şimdi eylem yapsan da kimseyi kendi yaptığına inandıramıyorsun. Daha çok güldüğüm, örneğin bir CIA ajanı emekli olduktan sonra bir kitap yazar, birtakım yerlerde yapılan operasyonları anlatır, bu kitap bestseller olur. Herkes yazılar döktürür, işte belliydi bunların neler yaptığı, bak adam anlatıyor filan derler. Peki sen CIA’nın yaptığı hiçbir şeye inanmıyorsun da, oradan ayrılmış adamın söylediklerine niye inanıyorsun? Bu teşkilatın her yaptığında bir komplo arıyorsun da, bunlara bizi inandırmak için böyle bir kitap yazdırdığını niye düşünmüyorsun? Eskiden bu komplocuların anlattıkları, yazdıkları ilginç bir fanteziydi, konulara farklı bir bakış getirirdi, roman olarak bestseller düzeyini geçmez, fazla ciddiye de alınmazdı. Şimdi artık devlet yönetenler, siyasiler, anlı şanlı yazarlar, iyi eğitim görmüş, okumuş insanlar da bunlara inanmaya başladı. Ama ilginçtir, bunlara inananlar, iktidara geldiği günden beri, kendisine düşman gördüğü, yolunu kestiğine inandığı bütün kurumlar ve kişilerle nasıl hesaplaştığı ortada olan hükümetin yargıyla ilgili düzenlemelerinin yalnızca demokrasinin kazanımı olduğuna da inanabiliyorlar. [email protected] Türkiye’de kontgerilla faaliyetleri bugüne dek hep iddia düzeyinde kaldõ, hiçbiri belgelenip açõğa çõkarõlamadõ. Türkiye’nin 1952’de NATO’ya üye olmasõ ile Gladio’yla ilişkisinin başladõğõ savlanõyor. Türkiye’de hâlâ aydõnlatõlamayan, faili resmi kayõtlara göre meçhul kalmõş ama kamu vicdanõnda çoktan hüküm giymiş karanlõk ve kanlõ olaylarõn 1950’lerden itibaren sistematik hale gelmesini tesadüf olarak yorumlamak mümkün değil. NATO üyeliği sonrasõ Türkiye’de meydana gelen ve utanç tarihimize kazõnan 6-7 Eylül olaylarõ birçok kaynak tarafõndan kontgerillaya mal edilir. Kõbrõs sorunu konusunda Londra’da görüşmeler sürerken 6 Eylül 1955 gecesi İstanbul’da bazõ gazetelerin “Selanik’te Atatürk’ün evine bomba atıldığı”nõ yazmasõ olaylarõn fitilini ateşledi. Çoğunlukla Rum yurttaşlarõmõzõn hedef alõndõğõ olaylarda 73 kilise, 8 ayazma, 1 havra, 2 manastõr, 4.340 dükkân, 110 otel ve lokanta, 21 fabrika ve 3 bin 600 ev yağmalandõ. Olaylar sõrasõnda bir de papaz öldürüldü. Tarihe 6-7 Eylül Olaylarõ olarak geçen bu trajedinin DP hükümeti ve Özel Harp Dairesi bilgisinde gerçekleştirildiğini, dairenin eski başkanlarõndan emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu 40 yõl sonra verdiği bir röportajda açõklamõştõ. ‘Komünistlere vurun’ Türkiye 12 Mart muhtõrasõna doğru ilerlerken Avrupa ülkelerinden sonra Türkiye’de de 68 rüzgârõ esmeye başlamõştõ. Ama bu rüzgâr Avrupa ülkelerinden biraz farklõydõ ve soyut özgürlük istemleri değil, işçi ve emekçi sõnõflarla birlikte hareket etmek isteyen öğrencilerin istemleri ağõr basõyordu. Ancak bu rüzgârõ kesmek isteyenler de görev başõndaydõ. 6. Filo’ya yönelik ilk protestolar 1967 yõlõnda yapõlmaya başlanmõştõ. 6. Filo’yu karşõlamak için 15 Temmuz 1968’de İTÜ’de devrimci gruplar arasõnda bir toplantõ düzenlendi. Toplantõ dağõlõrken dõşarõda bekleyen polis, gruptan 11 öğrenci önderini gözaltõna aldõ. Ertesi gün gözaltõlarõ protesto eden öğrenciler iki gün boyunca İTÜ’nün bulunduğu Gümüşsuyu’nun ara sokaklarõnda polisle çatõştõlar. 18 Temmuz gecesi saat 01.30 sõralarõnda öğrenci yurdunu kuşatan toplum polisi çemberinin arasõndan Dolmabahçe’ye doğru giden ABD’li askerler, öğrencilerin tepkilerine neden olur. Sabaha karşõ saat 4.30’da polis İTÜ’deki yurda saldõrõya geçer ve “Öldürün piçleri”, “Komünistlere vurun” nidalarõ arasõnda öğrenciler merdivenlerden aşağõya sürüklenir, Hukuk Fakültesi öğrencisi Vedat Demircioğlu, ikinci kat penceresinden aşağõya atõlõr ve 24 Temmuz sabahõ hayatõnõ kaybeder. ‘Silahı olmayan baltayla gelsin’ 68 öğrenci hareketine karşõ ilk sistemli saldõrõ olan ve “Kanlı Pazar” olarak tarihe geçen olay, 6. Filo’nun Türkiye’ye gelişini protesto eden antiemperyalistlere karşõ yapõlmõştõ. 16 Şubat 1969’da, polisin gözleri önünde “Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü”ne yapõlan gerici saldõrõda, TİP üyesi iki işçi öldürülürken yüzlerce kişi yaralandõ. 1969 yõlõnõn 10 Şubat’õnda Dolmabahçe açõklarõna demirleyen 6. Filo’nun temsil ettiği Amerikan emperyalizmine karşõ, yurtsever öğrenci eylemleri başlatõlõr. 16 Şubat Pazar günü, “Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü” düzenlenir. Yürüyüşe sadece öğrenciler değil, işçi sendikalarõ, meslek kuruluşlarõ ve sosyalistler de katõlacaktõr. Aynõ zamanda, gerici örgütlenmelerin sosyalistlere açõktan saldõrõ çalõşmalarõ da sürmektedir. 14 Şubat’ta yapõlan “Bayrağa Saygı” mitingi, gericilerin gövde gösterisine dönüşür ve Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin Başkanõ İlhan Darendelioğlu, Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) Cağaloğlu’ndaki merkezinde “… Pazar günü komünistler miting yapacak, biz bu mitingde savaşacağız. Silahı olan silahıyla, olmayan baltasıyla gelsin…” der. Kanlı 1 Mayıs 1977’de kontgerillanın en kanlı eylemlerinden biri, darbeye giden süreci hızlandıran 1 Mayıs 1977 katliamı sahneye konuldu. 1 Mayıs 1977 sabahı sayıları 500 bini bulan emekçiler Taksim Meydanı’nı doldurmuş, miting gün boyunca sürmüştü. 1 Mayıs 1977’yi belleğe “kanlı” sıfatıyla kazıyacak olaylar saat 19.00 sıralarında DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in konuşmasının sonuna doğru başladı. Bir el silah sesinin ardından, alana hâkim noktalardan kitlenin üzerine ateş açıldı. Taksim Sular İdaresi binasının çatısından, bugünkü adı The Marmara olan Intercontinental Oteli’nin beşinci ve altıncı katlarından ve Kazancı Yokuşu’nun girişindeki Pamuk Eczanesi’nin ikinci katından açılan ateş, arbede yaratmak ve halkın birbirini ezmesini sağlamak amaçlıydı. Aynı anda Tarlabaşı ve Elmadağ yönünden alana giren polis panzerleri halkı sıkıştırarak ve ses bombası atarak insanları Kazancı Yokuşu’na doğru sürüyordu. Yokuşun aşağısındaki bej, Renault marka bir sivil polis arabasından kitlenin üzerine makineli tüfeklerle ateş açıldı. Bu ateş, kaçan kitlenin ön safının durmasına ve arkasından yokuş aşağı gelen insanlar tarafından ezilmesine neden oldu. Araçtaki polis Necati Tınaz daha sonra bu durumu “Üstümüze geldiler, havaya ateş ettik” şeklinde açıkladı. Ölenlerden yalnız beşi silahla vurulmuş, biri panzerle ezilmiş, geri kalanlar Kazancı Yokuşu’nun girişinde birbirlerini ezmişti. Günün sonunda 36 kişi yaşamını yitirmiş, 126 kişi de yaralanmıştı. Katliamda yaşamını yitirenler: “Mustafa Ertan, Hüseyin Kırkın, Ali Fuat Özkaş, Mürtecim Oltulu, Kahraman Alsancak, Dilan Nigis, Bayram Çıtak, Ercüment Gürkut, Bayram Neyir, Ömer Harhan, Hikmet Öztürkçü, Aleksandro Kotsas, Meral Özkol, Mehmet Ali Gençoğlu, Hasan Yıldırım, Garabet Ayhan, Ziya Baki, Rasim Elmas, Kadriye Duman, Ahmet Gözükara, Hamdi Toka, Hatice Altın, Ramazan Sarı, Atila Özbilen, Hacer İpeksaman, Kenan Çatak, Sibel Açıkalın, Mustafa Elmas, Nazan Güladi, Niyazi Darı, Jale Yeşilnil, Leyla Altıparmak, Ali Sırdal, Kadir Balcı, Nazmi Arı, Beyhan Sürücü.” Öğrencilerin 1968’de öldürülen Vedat Demircioğlu anısına düzenlediği eylemler de yine gericiler tarafından hedef gösterilir. Öğrenciler, 10 Şubat’ta Dolmabahçe Rıhtımı gönderine, 11 Şubat günü ise İstanbul Beyazıt Yangın Kulesi’ne Demircioğlu anısına bayrak çekti. Gerici basın bu olayları, “Kuleye kızıl bayrak çekildi” olarak verdi. 16 Şubat günü saat 14.00’te Beyazıt’ta toplanan binlerce kişi, Sultanahmet, Sirkeci, Karaköy, Tophane üzerinden Taksim’e doğru yürüyüşe geçti. Gümüşsuyu’nda İstanbul Teknik Üniversitesi önünden Taksim’e doğru yürünürken, grubun küçük bir kısmının Taksim Meydanı’na girmesinin ardından, polis, bombalar atarak kalan kitleyi dağıtır. O esnada, Dolmabahçe Camii’nden Taksim Parkı’na gelen gerici grup, alana giren kitleye saldırır. Polisin gözleri önünde yaşanan saldırı sırasında yaralananlar bir de polis tarafından dövülür ve gözaltına alınır. Saldırı esnasında, TİP üyesi Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı işçiler öldürülürken, yüzlerce kişi de yaralandı. İki kişinin öldürüldüğü, yüzlerce insanın yaralandığı saldırıyla ilgili olarak cezalandırılan kimse yok. 1968 öğrenci hareketi liderlerinden, ODTÜ’lü Taylan Özgür 23 Eylül 1969 günü İstanbul Üniversitesi’nde katıldığı Öğrenci Birliği Kongresi sırasında katledildi. Özgür’ün güvenlik güçlerinin yaptığı baskında öldürülmesinin kontrgerilla işi olduğunu herkes biliyor, ama hâlâ resmen ve tam olarak aydınlatılmış, failleri bulunup cezalandırılmış değildir. Kontrgerilla uzmanlarından emekli Yarbay Talat Turhan’ın bu cinayeti bir üsteğmenin yaptığını açıkladığı, basında da yer aldı. Taylan, 6 Ocak 1969’da Amerikan Büyükelçisi Kommer’in makam arabasını ODTÜ’de yakan devrimci gençlerden biriydi. 1969’da Meclis’te senatör Haydar Tunçkanat, Kommer’in arabasını yakan 26 genç için CIA’nın ölüm fermanı verdiğini de açıklamıştı. Özgürlükler askıda Meclis’e giren TİP’li milletvekillerinin muhalefeti, 1968 öğrenci olayları, yabancı misyon şeflerinin kaçırılması, Türkiye’nin en büyük işçi hareketi olarak tarihe geçen 15-16 Haziran olayları üzerine yine asker başrolü üstlendi ve dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e 12 Mart 1971’de muhtıra verdi. Nihat Erim başkanlığında kurulan hükümet, mevcut anayasayı “lüks” bularak birçok maddesini değiştirerek demokratik hak ve özgürlükleri askıya aldı. Deniz, Yusuf, Hüseyin... 1971 darbesinin hemen ardından 6 Mayıs 1972’de, “Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu üyesi olma, anayasayı değiştirmek, bozmak ve ortadan kaldırmak” suçlamasıyla yargılanan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi. 30 Mart 1972’de Tokat’ın Niksar ilçesi Kızıldere köyü de bir katliama sahne oldu. Yine dönemin önemli öğrenci liderlerinden Mahir Çayan burada askerlerle girdiği çatışmada öldürüldü. TİKKO davasından yargılanan İbrahim Kaypakkaya da işkence altında 18 Mayıs 1973’te öldürüldü. 1980’e kadar provokasyonlar, suikastlar, katliamlar ve dibe vuran ekonomi, 12 Eylül’e giden yolun kilometre taşı oldular. Bu süreçte meydana gelen her kanlı olaya tek tek burada yer vermek mümkün değil ama toplumsal belleğimize kazınan travmaları, hâlâ yaşadığımız trajedileri bir kez daha anımsatalım. 23 Ocak 1975’te İstanbul Vatan Mühendislik Yüksekokulu’nda kendilerine “komandolar” adını veren ülkücüler, bir öğrenciyi öldürdüler. Paris ve Viyana büyükelçileri öldürüldü. 28 Ekim 1975’te develüasyon oldu ve 1 dolar 15 TL oldu. 6-7 Eylül olaylarõ, Kanlõ Pazar, 1 Mayõs 1977 Katliamõ, Denizlerin idamõ... Utanç tarihe kazõlõyor 6-7 Eylül olaylarõ, Kanlõ Pazar, 1 Mayõs 1977 Katliamõ, Deniz’lerin idamõ... Utanç tarihe kazõlõyor Darağacında üç fidan Hazırlayan: ÖZLEM GÜVEMLİ CİHAN ORUÇOĞLU YARIN: Ecevit’e suikast, Bahçelievler Katliamı... Buca’da karakolda intihar savı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - Bu- ca’da eski nişanlõsõnõ rahatsõz ettiği yönünde- ki şikâyet üzerine, ifadesi alõnmak üzere ka- rakola götürülen tekstil atölyesi sahibinin, bekleme salonundaki pencere korkuluğuna kendisini kemerle asarak intihar ettiği sav- landõ. Edinilen bilgiye göre polisi arayan Müzeyyen U. (27), ayrõldõğõ nişanlõsõ Özcan Kurtuluş’un (24) Şirinyer semtindeki evinin önünde kendisini rahatsõz ettiğini öne süre- rek şikâyette bulundu. Belirtilen adrese gi- den polis ekipleri, Özcan Kurtuluş ve Mü- zeyyen U’yu ifadelerini almak üzere karako- la götürdü. Savlara göre Şirinyer Karako- lu’nda Müzeyyen U’nun avukat nezaretinde ifadesinin alõndõğõ sõrada, bekleme odasõnda tutulan Özcan Kurtuluş, kemeriyle kendini pencere korkuluğuna astõ. Özcan Kurtuluş’u asõlõ durumda gören polisler ambulans çağõr- dõ. Sağlõk görevlileri Özcan Kurtuluş’un ya- şamõnõ yitirdiğini belirledi. Olayla ilgili so- ruşturma başlatõldõ.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle