20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 EYLÜL 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] CMYB C M Y B ARI DÜŞÜNCE HULKİ AKTUNÇ Hırsızlar Kazanmasın Bir fotoğraf gördüm. Mutluluğumdan ağlayacaktım. Solda kuşkucu bir tilki; sağında bir yurttaşım, Hasan Yıldız, mutluluk içinde gülümsüyor. Haber şu: “En İlginç Konuklar: Sivas’ın Zara ilçesinde yaşayan 4 kişilik Yıldız ailesinin evinin önüne ramazan ayında iftar ve sahurda 4 tilki, 4 sansar ve 1 kirpinin karnını doyurmak için geldiği gözlendi. Adeta evin ramazandaki konukları olan hayvanlar, Hasan Yıldız (59) ve ailesinin yaşadığı Yenicami Mahallesi Ağılkapısı mevkisindeki evin fertlerinin bıraktığı yiyeceklerle doydu.” (Cumhuriyet, 10 Eylül 2010, s. 3) Yıldız’ın elinde galiba boşalmış bir azık torbası, naylon, Yıldız’ın yüzü “biz işte böyleyiz” diyor. Ev çok mütevazı. Yoksul demeyeyim. Geçtiğimiz ramazanda verilmiş nice nice iftar yemeklerini düşünüyorum. “Evet” yemeklerini. Yorum mu yapmalı? Aynı gün gene Cumhuriyet’teki bir haber- yazıdan korkunç bir hırsızlık ve talanı öğreniyoruz. Yer Sivas-Kangal. Dünyaca ünlü “hekim balık”larımızı çalıp Almanya’ya götürmüşler. Klinikler açmışlar, para kazanıyorlar. Sonra Amerika, Japonya, Çin gibi ülkelerde birçok uyanık aynı işi yapmış. Bizim yağlı balık (Garra rufa) uzman bir cildiyeci: Sedef, egzama, yanık, kaşıntı ve sivilce gibi çok ama çok “sinir” hastalıkların, rahatsızlıkların tedavisinde artık dünyaca ünlü. Amerika’da pedikür yapmaya da başlamış. Kim bilir kaç papele yaptırıyorlar? Soygun bununla da bitmiyor.. Yılan, kardelen, tohum, lale soğanı ne varsa çalıp gidiyorlar. Doktor balıklarımız ilk kez hangi koşullarda çalındı? Gümrükten nasıl geçti? Sorumluları kimlerdi ve bu suç zamanaşımına uğradı mı? (Cumhuriyet Bilim- Teknoloji, 10 Eylül 2010, Prof. Dr. Bayram Öztürk, “Kaçırılan Dr. Balıklarımıza Dünyada Rağbet Fazla”.) Sivaslı Hasan Yıldız ile doktor balıklarımızı bizim toprağın endemik özelliğinde birleştiriyorum: Karşılığını beklemeden iyilik yapmak! Karşıtı ile karşı karşıya onlar, kötülük ile, soygun ile karşı karşıya. Yanlarında kimse var mı? Hep hırsızlar mı kazanacak? Ülkemiz yer üstü - yer altı kaynaklarının hemen her iktidar döneminde nasıl acımasızca satışa getirildiğini bilmiyor muyuz? Hep talancılar mı kazanacak? Bir Garra rufa, Okinava’da bir tedavi merkezinden bize acı acı gülümsüyor. * Tilkilere selam notu: Dünyada yalnız tilkiler ve kediler (hop kedi yazımıza girdi!) bulundukları ortamın durumuna göre (fare nüfusuna göre) yavru sayısını ayarlıyor. Birçok insanın bu doğum kontrol bilincini göstermekten âciz olduğunu görmüyor muyuz? * İngiliz kangallarına (!) gurbet notu: Kangallarımızı da çok çaldılar. Ta 1970’lerde İngiltere’de 2 adet kangal kulubü - derneği vardı. Birincisi, kangalın endemik (özgün) bir tür olduğunu ileri sürüyordu; ikincisi, kangalın kırma bir tür olduğu inancındaydı. Yüzüm kızarmıştı. * Kedilere bir kulaç not: Dünyada yüzmesever tek kedi, endemik Türk kedisi (oh, kedi yazıya girdi mi girer!) Meraklıları bu hayvancağız hakkında ne mel’anetler düşünüyordur acaba? Lanetler olsun! [email protected] B ir ülkedeki eğitimin niteliği, yetişen kuşaklar üzerinden geleceğin be- lirlenmesinde can alõcõ bir önem ta- şõyor. Bu nedenle yarõn kaygõsõ taşõyan so- rumluluk sahibi yöneticilerin ve yurttaşlarõn her şeyden çok sahiplenmeleri, niteliğini iyileştirmek için mücadele etmeleri gereken alan, eğitim alanõdõr. Nitelikli eğitim hem mesleki hem de insani anlamda donanõmlõ bir gelecek demektir. Modern Türk tiyatrosunun kurucusu ola- rak kabul edilen Muhsin Ertuğrul için de en önemli sorunlardan biri, Türkiye’de ni- telikli bir tiyatro eğitiminin sağlanmasõ, bu yolla yeni tiyatrocu kuşaklarõn yetişmesiy- di. Darülbedayi’nin 1930’da yaptõğõ başarõlõ Ankara turnesinin ardõndan Gazi Mustafa Kemal sanatçõlara bir akşam yemeği vermiş, Muhsin Ertuğrul’la baş başa kaldõklarõnda da, hükümetten nasõl bir yardõm istediklerini sormuştu. İnanõlmaz “maddi ve manevi sı- kıntılar” içindeki tiyatronun yöneticisi bir an düşünmüş, sonra bir tiyatro mektebi is- tediğini söylemişti. SINAVA ENDEKSLİ EĞİTİM Bugün Türkiye’de eğitim alanõnda karşõ- laşõlan en önemli sorunlardan biri, eğitimin tamamen belli test sõnavlarõnda alõnacak sonuçlara endeksli hale getirilmesi, nitelik ölçütünün bu sõnavlarda kazanõlan başarõy- la belirlenir hale gelmesidir. Bu yaklaşõm, gerek öğrencilerde gerekse velilerde eğiti- min genişletilmesi, ufuk açõcõ hale getirilmesi yönündeki talepleri teşvik etmemekte, tam tersine öğrenciyi belli bir sonuca odaklan- mõş dar bir eğitim süreci içine hapsetmek- tedir. Eğitimdeki bu daralmadan en çok za- rar gören dallardan biri de zaten oldukça gü- dük kalmõş sanat eğitimidir. Oysa bireyin oluşumunda sanatõn, başka hiçbir şey tara- fõndan doldurulamayacak bir yeri vardõr. Eği- tim sürecinde sanat etkinliklerine yer veril- mesinin öğrencilerin düşünen, sorgulayan ve yaratõcõ bireyler haline gelmesine yapacağõ katkõ göz önünde bulundurulursa, sadece testlere odaklanmõş bir eğitim sisteminde asõl zararõ yetişen yeni kuşaklarõn, yani ülke ge- leceğinin göreceği anlaşõlõr. Ayrõca farklõlõklarõ kabul etme, kendinden farklõ olana empati ve hoşgörüyle yaklaşma, çatõşmayõ değil uzlaşma kültürünü öne çõ- karma gibi çağõn temel demokratik değer- lerinin küçük yaşlardan itibaren içselleşti- rilmesine çeşitli sanat dallarõyla farklõ dü- zeylerde içli dõşlõ olmanõn büyük bir katkõ yapacağõ ortadadõr. Çünkü farklõ kültürleri, gelenekleri, alõşkanlõklarõ tanõmanõn en sağ- lõklõ yolu onlarõn sanatsal ürünleri hakkõn- da sõnõrlõ da olsa bir fikir sahibi olmaktan ve bunlarõ değerlendirebilecek asgari bir do- nanõmõ edinmekten geçer. Sanat hakkõnda edinilecek bu bilgiler, çocuklara ve gençle- re kendilerinden farklõ olana “dokunabil- me”, onunla temas kurabilme olanağõnõ ta- nõr. Aslõnda “hayat bilgisi”nin özü de bu- dur: Hayatõ tüm cepheleriyle merak etmeyi, sorgulamayõ ve anlamayõ öğrenmek. Bu durumu tam tersinden ele alõnca kar- şõlaşõlan acõklõ manzara ise şöyle özetlene- bilir: En küçük yaştan başlayarak sorgula- manõn değil, ezberlemenin ve kabullenme- nin öğretildiği bir toplum, doğal olarak so- runlarõnõ da soru sorarak ve yanõtlar araya- rak, yani gerçek anlamda tartõşarak değil, sa- dece ve sadece savaşarak çözmekten (yani çözememekten) başka bir yol bilmez. ÖĞRETMENLERİN SORUMLULUĞU Bence öyle bir dönemden geçiyoruz ki, her alanda gösterilecek bireysel inisiyatiflere, so- rumluluk almaya, her zamankinden çok ih- tiyaç var. “Bunu yapsam ne değişecek ki?” dememek gerek, çünkü çok şey değişebilir. Çocuklarõn “üstelik artık her yaş döne- minde” tamamen teste ve alõnacak puana odaklanmõş bir eğitim pistine salõnõp, birer yarõş atõ gibi yetiştirilmesinden tabii ki öğ- retmenler değil bu eğitim sistemi sorumlu- dur; ama en katõ müfredatõn içinde bile sa- natla, müzikle, dansla, tiyatroyla, resimle açõ- lacak bir pencere mutlaka bulunabilir. Ben- ce bu alanda gösterilecek bireysel inisiya- tifleri hiçbir şey engelleyemez. Evet, siste- min toptan değişmesi, çocuklarõmõza veri- lecek eğitim içinde sanata daha geniş bir yer ayrõlmasõ için gereken resmi düzenlemele- rin yapõlmasõ mutlaka gereklidir ve bunun için uğraşõlmalõ, mücadele edilmelidir. Ama bu ülkenin aydõnlõk geleceği için çalõşõp di- dinen öğretmenlerimizin kendi kararlarõy- la açabilecekleri ufuklar da mutlaka vardõr. “Kelebek etkisi”nin meşhur cümlesiyle biraz oynayarak söyleyecek olursak, 10 yaşõnda bir çocuğun seyrettiği “Romeo ve Jülyet”, dinlediği bir senfoni, katõldõğõ bir halk dansõ çalõşmasõ, ezberlediği birkaç replik zaman içinde yüzlerce, binlerce ye- tişkinin hayatõnõ, hatta zamanõn kendisini de- ğiştirebilir. Yeni ders yõlõnõn başlamak üzere olduğu şu günlerde, tüm öğretmenlere ve öğrencilere sa- nata da yer ayõran bir eğitim diliyorum. Çünkü bu hepimizin geleceği… [email protected] Sanata yer ayõran bir eğitim EBRU NALAN SÜLÜN İ stanbul Modern, Dice Ka- yek’in daha önce Paris Moda Haftasõ ve Fransa’da Türkiye Mevsimi final etkinlikleri kapsa- mõnda Paris Dekoratif Sanatlar Mü- zesi’nde yer alan “İstanbul Cont- rast” sergisine ev sahipliği yapõyor. Serginin açõlõşõ 26 Ağustos 2010 ta- rihinde oldukça kontrast izleyicile- rin bir arada olduğu ve Devlet Ba- kanõ Başmüzakereci Egemen Bağış, Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Günay’õn da katõlõmõ ile gerçekleş- ti. Dice Kayek markasõ, 18 yõl önce Paris’te Ayşe ve Ece Ege kardeşler tara- fõndan yaratõldõ. Modacõlarõn “İstanbul Contrast” sergisi ise İstanbul Giyim ve Konfeksiyon İhracatçõlarõ Birliği (İH- KİB) ve İstanbul Moda Akademisi’nin or- ganizasyonu, İstanbul 2010 Avrupa Kül- tür Başkenti Ajansõ’nõn katkõlarõ ile İs- tanbul Fashion Week kapsamõnda açõldõ. Ayşe ve Ece Ege kardeşler, tarihi, koz- mopolitliği ve zõtlõklarõ ile büyüleyen İs- tanbul kentinin sahip olduğu tüm bu de- ğerleri 12 farklõ temada 26 tasarõmla giy- siler üzerinden sembolleştirmişler. Her giysi kentin farklõ bir simgesi ola- rak tasarlanmõş. Katalog metinlerini Elif Şafak’õn yazdõğõ sergide; Kubbe, Kumru, İstanbul Modern, Galata Köprüsü, Lokum, Topkapõ, İstanbul Geceleri, İstanbul Çi- çekleri, Dolmabahçe, Ayasofya, Kaftan, Boğaziçi temalõ giysiler mevcut. Ege kar- deşleri en çok heyecanlandõran tasarõm ise yapõdaki Cebrail figüründen ilham alõndõğõ belli olan “Ayasofya” temalõ giysi olmuş. Elif Şafak bu elbise üzerine, “Önceleri ka- tedral, ardından cami ve daha sonra göz kamaştıran bir müze… Ayasofya ya da İlahi Bilgelik’in taşları hayatla, enerjiyle, tarihle örülü. İhtişamlı kubbesi, baş dön- dürücü yapısı, mozaik ve kaligrafileriyle büyüleyici atmosferi… İstanbul’daki tu- runuz, onu ziyaret etmeden tamam- lanmış sayılmaz” ifadelerini kullanmõş. “İstanbul Contrast” sergisi Paris’teki sergileme yönteminden farklõ olarak sa- natçõ Arik Levy tarafõndan tasarlanan “Log Forest” adlõ bir enstalasyon ile su- nuluyor. Ayrõca sergi mekânõnda kullanõ- lan ses efektleri de Leon Mi- lo’nun tasarõmõ ile Yerebatan Sarnõcõ’ndaki seslerin kaydedi- lip montajlanmasõyla oluştu- rulmuş. Sergi alanõ Yerebatan Sarnõcõ’nõ hatõrlatan bir mekâ- na dönüştürülmüş. Her bir sü- tun, giysilerin sergi alanõ hali- ni almõş. Ama izleyenlerin bu dar mekânda giysileri özümse- meleri oldukça zor. Sergi dü- zenleme alanõ için daha geniş mekân seçimi bu sorunun oluş- masõnõ engelleyebilirdi. Tüm dünyada moda ve sanat arasõndaki çizgi gittikçe inceli- yor. Modanõn kavram ve sanat ile bütünlendiği çalõşmalarõ büyük müze- lerde ve galerilerde izlemek artõk çok olağan bir durum. “Hüseyin Çağlayan: 1994-2010” sergisi de mimari, bilim, ta- rih, antropolojik, biyolojik ve teknolojik etkilerin altõndaki felsefi katmanlarõ, kul- lanõlan yeni malzemeleri, deneysel duru- şu ile modanõn keşif alanõna ve kavramsal duruşuna katkõ sağlayan, düşünsel boyu- tu güçlü bir sergi. Bu anlamda Dice Kayek’in tasarõmlarõ Hüseyin Çağlayan yapõtlarõnõn yanõnda defileyi andõrõr bir yaklaşõm ile izleyenlere sunulmakta. Sanõrõm tek fark, canlõ man- kenlerin yokluğu. İstanbul Modern’de Dice Kayek koleksiyonunun Hüseyin Çağlayan: 1994-2010 koleksiyonu ile eş- zamanlõ sunumu iki sergi arasõndaki fark- lõlõklarõ daha görünür kõlõyor. Hüseyin Çağ- layan’õn kavramsal duruşu destekleyen ve bu yolda araçsallaşan, izleyici ile diyalog içerisindeki tasarõmlarõnõn hemen yakõ- nõndaki -belli bir kavram altõna girmeye ça- lõşmõş olmalarõna rağmen- Dice Kayek’in tasarõmlarõ kadõn beğenisini ve işlevselli- ği önemseyen bir üslupla sunuluyor. Dice Kayek Koleksiyonu’nu 19 Eylül 2010 tarihine kadar İstanbul Modern’de iz- leyebilirsiniz. İstanbul Modern’de sanat ve moda HüseyinÇağlayan DiceKayek Hüseyin Çağlayan ve Dice Kayek sergilerinin eşzamanlõ sunumu, farklõlõklarõ daha görünür kõlõyor Kültür Servisi - Fransõz ‘Yeni Dalga’ akõmõnõn temsilcilerinden Fransõz yönetmen, oyuncu, yapõmcõ ve senarist Claude Chabrol, 80 yaşõnda Paris’te öldü. Paris belediye başkanlõğõndan yapõlan açõklamada, “Yakõşõklõ Serge”, “Violette Nozière”, “Ceremonie” ve “Merci pour le chocolat” gibi filmlerin yönetmeni ve yapõmcõsõ Chabrol’un ölüm nedeni belirtilmedi. François Truffaut ve Jean-Luc Godard ile birlikte ‘Yeni Dalga’ akõmõnõn temsilcilerinden mizah ve iyi yaşam amatörü Chabrol, 2009 Berlin Film Festivali’nde yaşam boyu onur ödülü almõştõ. İlk filmi “Yakõşõklõ Serge”i 1958’de çeken Chabrol, 50 yõllõk kariyeri boyunca 70’ten fazla film ve televizyon prodüksiyonuna imza attõ. Claude Chabrol yaşamını yitirdi Modern Türk tiyatrosunun kurucusu olarak kabul edilen Muhsin Ertuğrul için de en önemli sorunlardan biri, Türkiye’de nitelikli bir tiyatro eğitiminin sağlanmasõ, bu yolla yeni tiyatrocu kuşaklarõn yetişmesiydi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle