29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 21 TEMMUZ 2010 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Şenlik Çeşitleri TÜRKLERİN Batı kültür mirasına yabancı kaldıklarına inananlar varsa, ki AB’nin kuzey ve doğu uçlarında böyle söyleyenler çoktur, onları şaşırtmanın en kolay yolu, Türkiye’de düzenlenen uluslararası klasik müzik festivallerinden söz etmektir. Özellikle sanat alanında Batı kültürü denince akla klasik müzik gelmez mi, hem uluslararası niteliği, hem de yaratış özgünlüğüyle? Türkiye’de düzenlenen klasik müzik festivallerinin başka ülkelerde kolay rastlanmayan birtakım özellikleri var. Düzenleniş tarzları hayli ilginç. Hele ikisi var ki, benzerlerini Batı ülkelerinde bulmak zor: Biri Ankara’da Sevda-Cenap Vakfı’nın uluslararası festivali, öbürü de bu yıl altıncısı düzenlenen D-Marin Turgutreis Festivali. Batı dillerinin “festival” sözcüğü ya da onun karşılığı olarak Türkçede kullanılan “şenlik” her iki âlemde de biraz eğlence, bayram ve panayır kokar. Oysa, klasik Batı müziği demek, her şeyden önce ciddilik ve disiplin demektir. Öyle olduğu için de o tür müzik etkinlikleri genellikle resmi makamlarca ya da onların denetimindeki kuruluşlarca düzenlenir. Bizde durum farklı: Ankara’daki, müziksever bir ailenin vakfı ve kurucularının iş âlemindeki etkinlikleri seçkin şarap üretimi. Bodrum Yarımadası’nın Turgutreis’indeki ise ülkenin büyük ticaret kuruluşlarından biri: Finans, otomotiv sanayi, inşaat, turizm, enerji ve başka etkinlikler. Devlet, ikisinde de yok. Ankara’daki Milli Eğitim Bakanlığı’nın Şûra Salonu’nda oluyor ama, düzenleniş tamamen vakfın işi. Turgutreis’teki daha da ilginç: Bir yat marinasının yazları boşalan çekek yeri. Denize indirilmiş teknelerin boş bıraktığı alan dev bir sahne ve binlerce müzikseverle dolu. Deniz, tekneleri yüklenmiş, çekek yeri de müziği. Ama, her iki festivalde de devlet, daha doğrusu Mustafa Kemal’in Cumhuriyet Türkiyesi her zaman yetiştirdiği sanatçılarla var. Kuruluş yıllarında yoktan var edilmiş konservatuvarların ürünleri, dış ülkelerde yetiştirilmeye yollanmış harika çocuklar, hepsini elinden tutan bir devlet. Türkiye Batı kültür müziğinin de mirasını devlet olmasa nasıl benimseyebilirdi ki? Bereket, şimdi onun mirasını yine Cumhuriyetin yetiştirdiği girişimciler sürdürmekte. Vatan, İnönü’nün deyişiyle onlara da “minnettar”.. Bir Ege akşamının çekek yerinde İngiliz Kraliyet Filarmoni Orkestrası’nın eşliğiyle İdil Biret’i dinlerken, Cumhuriyetin “şöyle ya da böyle” yine değişik biçimde de olsa yine yaşatılmakta olduğunu görüp teselli buluyor insan. İyimserliğe öyle susamışız ki... PENCERE Din Savaşları?.. S on günlerde 2010 yõlõnda ka- muoyumuzda, ülkemizin karşõ karşõya bulunduğu temel siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel konular ile sorunlarõn daha çok iç politika endeksli yaklaşõmlarla gündeme taşõndõğõ görülmektedir. Bu çerçevede, esasen doğru ve gerçekçi analizlerin yapõ- labilmesi için çok boyutlu ve geniş bir pers- pektiften ele alõnmasõ gereken tarihsel dõş politika konularõnõn bile birçok çevrelerce benzer yaklaşõmlarla, sadece bugünün göz- lüklerinden basit ve hatta yanlõ bir şekilde değerlendirildiği göze çarpmaktadõr. Oysa, çağdaş toplumlar bugünü anlamak için geçmişi hatırlayıp doğru değerlendire- bilen; yani sağlıklı bir “tarih bilinci”ne sahip toplumlardır. Nitekim, modern Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Ke- mal Atatürk, “Tarih hayal mahsulü olamaz. Tarih yazarken gerçek olayla- rı bulmaya çalışmalıyız. Eğer bunları bu- lamazsak, meçhuliyeti ve bu noktada bil- gisizliğimizi itiraf etmekten çekinmeye- lim. Biz daima hakikatı arayan ve bul- dukça, ve bulduğumuza inandıkça ifa- deye cüret gösteren insanlarız” derken bu olguya işaret etmektedir. 25 Haziran günü Kore Savaşı’nın başlangıcının 60. yıldönümü idrak edil- miştir. Uluslarõn kaderinde bazen binler- ce kilometre uzakta ve kõtalar ötesindeki gelişmelerin kendi geleceklerini doğrudan etkilediği olaylara rastlanmaktadõr. Kore Savaşõ, dönemin Menderes hükümetinin 25 Temmuz 1950 tarihinde BM Genel Sek- reterliği’ne Güney Kore’ye yardõm için kuvvet göndermeye hazõr olduğunu bil- dirmesiyle böyle bir nitelik kazanmõştõ. Türkiye -ABD sayılmazsa- Kore’ye bir tugay büyüklüğünde askeri kuvveti göndermeye karar veren ilk devletti. Türkiye’nin Kore Savaşı’na toplam 5090 askerden oluşan 4 kafile halinde büyük bir kuvvetle katılmasının ger- çekten gerekli olup olmadığı veya sa- vaşın başlamasından hemen iki yıl son- ra gerçekleşen NATO üyeliğimiz için 937 şehit ve 2068 yaralıdan oluşan bir ödü- nün verilmesinin sorgulanması beni aşan bir konudur. Tarihsel olaylar anak- ronik yaklaşõmlarla ele alõnamaz. Her ka- rarõ kendi döneminin gerçekliği içinde değerlendirip, doğru saptamalarda bulun- mak gerekir. Ancak, Kore Savaşõ ve Tür- kiye’nin buna katõlõmõ hakkõnda düşünce- niz ne olursa olsun, yakõn tarihimizin en önemli tarihsel ve evrimsel olaylarõndan bi- risini hak ettiği şekilde anmak, geleceğe yö- nelik doğru dersleri çõkarabilmek, her şeyden önce işte yukarõda bahsettiğim ta- rih bilincimizin oluşmasõ yönünde önem- li bir katkõ sağlayacaktõr. Bunun ötesinde, sadece kendi tarihimizin oluşumunda de- ğil, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bugünkü özgürlükçü, çoğulcu ve de- mokratik Batılı siyasi düzenin oluşu- munda da iyisi ve kötüsüyle önemli bir mihenk taşı olduğu kabul edilen Kore Savaşı’nda, 1950 yılında Türk tugayının kahramanca mücadelesiyle savaşın en azından Kuzey Kore’nin -yani baskıcı ve totaliter komünist siyasi düzenin- galip gelmesiyle sonuçlanmamasında önemli bir rol oynadığı gerçeğinin hemen hemen tüm uluslararası askeri ve sivil uzman- larca kabul edildiği bir ortamda, bu ta- rihi olayı gereğince hatırlamamamız ve irdelememiz doğru mudur? Ne kadar iro- niktir ki, bugünkü siyasal iktidar-ordu iliş- kileri tartõşmalarõnõn tozu dumanõnda, 60 yıl önce Türk askerinin doğru düzgün bir TBMM kararı olmaksızın dahi, Menderes hükümetinin inisiyatifiyle binlerce kilometre ötedeki bir yüksek yo- ğunluklu savaşa ulusal çıkarlarımız için gözünü kırpmadan katıldığı unutulmuş görünüyor. Amerikan 8. Ordusu’nun çamura saplan- mõş ve manevra kabiliyeti kalmadõğõ, kuşa- tõlmõş olduğu durumda, Kunuri bölgesinde düşman kuvvetlerce imhasõnõ Türk tugayõ- nõn kahramanca savaşarak önlediği ve Ko- re Savaşõ’nõn tarihi seyrini değiştirdiği, bu uğurda yüzlerce Türk askerinin Kore top- raklarõnda şehit olduğu tarihi bir gerçektir. 25-27 Ocak 1951’de yapõlan muhare- belerde başarõlarõ dolayõsõyla Türk Silah- lõ Kuvvetleri 1. Türk Tugayõ’na Amerikan Kongresi’nce kendi tarihinde ilk kez ya- bancõ ülke ordusuna “Mümtaz Birlik Nişanı” ödülü verilmesi kararlaştõrõlmõş- tõr. Bu ödül, savaş sõrasõnda kahraman tu- gay, alay mevcudunun ve yabancõ ülke temsilcileri huzurunda Amerikan Ordula- rõ Uzakdoğu Başkomutanõ tarafõndan tö- renle 241. Alay Sancağõ’na 6 Temmuz 1951’de takõlmõştõr. Türk askerlerinin Kumyangjangi-ni ve Kunuri kahramanlõklarõ deyince en eği- timlilerimiz arasõndan bile kaç kişi neden bahsedildiğini anlõyor? İster bilinçli ister bi- linçsiz olsun bu kadar unutmak tarihimize karşõ ihanettir. Ancak karar vericilerimizin ve kana- at önderlerimizin Türk milletine karşı unutmak veya daha ötesinde unutmayı önlememek gibi lüksleri yoktur. Türk milletinin, Kore Savaşı’nı ve Mehmet- çiğin kahramanlıklarını unutmayacağına inanmak istiyorum. Kore Savaşõ ve Tarih Bilinci... Prof. Dr. Hakan KUMBASAR Ankara Üniv. Tõp Fak. Psikiyatri Anabilim Dalõ Hepimizin bu ulusun bireyleri olarak tarihsel olaylarõ bilinçli ve gerçeği değerlendirme yetimizi koruyarak sağlõklõ ruh hali içinde birey ve toplum olarak ele almamõzõn, değerlendirmemizin, ülkemizin önümüzdeki dönemde menfaatine olacağõna, bilincin önemini güncel mesleki çalõşmalarõmda gören ve bilen ruh sağlõğõ ve hastalõklarõ uzmanõ bir hekim olarak inanõyorum. Başkalarõ farklõ gö- rüşleri ve değerlendir- meleri empoze edebilir- ler, bizleri neticede bü- yük fedakârlõklarla, kah- ramanlõklarla Kurtuluş Savaşõ ile kurulmuş laik Cumhuriyetimizin temel iç ve dõş yönelimlerin- den uzaklaştõrmaya ça- lõşabilirler. 1940’larda ve 1950’lerde ülkemizin iç gündeminde olmayan konular 2010’larda gün- dem konusu yapõlabil- mektedir. Ancak, 90 yõllõk genç ulus devletimizin sahip- siz ve tarihsel hafõzadan yoksun olmadõğõnõ her- kes bilmeli görmelidir. Zaman ilerledikçe bu konudaki değerlendir- melerimizin haklõlõğõ gö- rülecek ve anlaşõlacaktõr. Bundan yaklaşõk iki yüz yõl önce yaşamõş ve tarihle de ilgilenmiş olan ünlü Alman edebiyatçõ Johann Wolfgang von Goethe, “Tarihin en iyi yönü yarattığı coşku- dur. Gelecek, umut sa- hibi olanlar için vaat- lerle doludur” demiştir. Ortak tarih bilincimi- zin en önemli öğesi; Ko- re Savaşõ’nda 27.07.1953 ateşkes son- rasõ dünyadaki ve ülke- mizdeki tarihi, siyasi olaylarõ; NATO, Birleş- miş Milletler, Güney Kore Cumhuriyeti, ABD ile ülkemiz arasõndaki uluslararasõ ilişkileri bu- günkü gelişmeleri ve içinde bulunduğumuz koşullarõ 2010 yõlõnda doğru değerlendirebil- mek olmalõdõr. Hepimizin bu ulusun bireyleri olarak tarihsel olaylarõ bilinçli ve ger- çeği değerlendirme ye- timizi koruyarak sağlõk- lõ ruh hali içinde birey ve toplum olarak ele alma- mõzõn, değerlendirme- mizin ülkemizin önü- müzdeki dönemde men- faatõna olacağõna, bilin- cin önemini güncel mes- leki çalõşmalarõmda gö- ren ve bilen ruh sağlõğõ ve hastalõklarõ uzmanõ bir hekim olarak inanõ- yorum. Geleceğe umut- la bakabilmek için tarih coşkusu yaratmaya bi- razcõk da olsa mütevazõ bir katkõda bulunmuş ol- mak dileğiyle bu coş- kuyu bize millet olarak yaşamamõzõ sağlayan Kore Savaşõ şehit ve ga- zilerini saygõyla anõyor ve selamlõyorum. İnsanlık tarihinde en büyük din savaşı sayılan “Haçlı Seferleri”ne ilişkin nedensel açıklamayı biraz mürekkep yalamış herkes bilir. Nedir o?.. ‘İpek Yolu.’ Avrupalı, İpek Yolu’nu ele geçirmek için istavroz çıkarıp yollara düştü. Demek ki savaşın temel nedeni din değil... Ekonomi. Savaşların temel nedeni değişmiş değil. Görünüşte din mi ağır basıyor?.. Etnik çelişki mi? Mezhep kavgası mı?.. Milliyetçilik mi öne çıkıyor?.. Yaldızını kazıdın mı altından ekonomik neden suratını gösterir. Emperyalizmin paylaşım savaşı mı? Petrol savaşı mı? Su savaşı mı? Toprak savaşı mı? Adını istediğin gibi koy!.. Haçlı Seferleri’ne dalga dalga katılan insanların göğüslerinde istavrozun çaprazı vardı, akıllarına da bağnazlığın çarpısı vurulmuştu... Aradan kaç yıl geçti?.. İlk Haçlı Seferi 11’inci yüzyıl sonuna doğru başladığına göre hesap edin!.. Ne var ki din savaşları yalnız ayrı dinden olan insanlar arasında yaşanmaz. Yahudilerle Araplar arasındaki düşmanlığın ideolojisini Müslümanlık ile Musevilikte arayanlar eksik değildir; buna karşın ikisi de Müslüman olan Irak-İran arasındaki mezhep boğazlaşması sekiz yıl sürdü... Bir milyon insana kıyıldı. Kimi zaman, iki mezhep arasındaki düşmanlık, iki din arasındakini aşar; aynı mezhepteki şeriatçılık yarışının kavgası akıl durdurur. Afganistan’daki vahşet, zulüm, gaddarlık, kıyıcılık ve kine kimin aklı eriyor?.. Aklı körleten inanç, karanlıkta iş gören celladın ta kendisi olabiliyor. Afganistan’daki iç savaşın boyutları ne?.. Hayır, Afganistan’daki çatışmayı iç savaş saymak yanılgıya yol açar. Pakistan işin içindedir, İran’ın rolü daha az değil. Suudi Arabistan oyunculardan birisi olunca, Amerika ne güne duruyor?.. Mezhepler, tarikatlar, cemaatler ulusal sınırları aşıyorlar. Hacılar, şeyhler ve hocalar enlem ve boylamlarını bilmedikleri bir coğrafyada, akıl erdiremedikleri ekonomik çıkarların kuklalarına döndüklerinin bilincinde değiller. Asya’da din savaşları dönemi açıldı... Hıristiyan ve Museviler de bu işin içinde önemli rol oynuyorlar. Emperyalizm işini biliyor. Afganistan’da ortalığı kırıp geçiren, darağaçları kuran, kemik kırıp adam öldüren, kadınları şeytan yerine koyup insandan saymayan kişilerin adı ne: Taleban!.. Yani talebeler, Türkçesi öğrenciler, bir başka deyişle yeni kuşaklar, gençler!.. Bir çocuğu nasıl eğitirsen, öyle olur. Aklı bir yana koyup da “Hakikati gösteren yol, bilim yolu değil, şeriat yoludur” diye öğrenciyi küçük yaştan yetiştirirsen, kadını insandan saymayıp çuvala sokar, bağnazlığın siyasal kavgasını güncelleştirmeyi görev bilir. Gerçeği alayla abartırsak Afganistan’daki son siyasal eylem nedir! Öğrenci eylemi!.. Afganistan’da yaşananlar, enlem ve boylam bakımından bütün İslam coğrafyasındaki savaşımın elverişli bir ülkede odaklaşmasıdır. Kimse kendisini aldatmasın!.. Duyduk duymadık demeyin... Anadolu’da da din ve mezhep savaşlarının tohumları medrese öğretimiyle ekiliyor. (1 Ekim 1996 tarihli yazısı) [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle