25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 14 TEMMUZ 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13ekonomi@cumhuriyet.com.tr ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr Ülke gündemini bir süreden beri meşgul eden iki önemli konu: Biri 12 Eylül’de anayasa değişikliği paketinin halkın onayına sunulacağı referandum, diğeri ise, “Kürtlerin Türklerden ayrılma tartışması”. İkisi de Türkiye’nin geleceği açısından yaşamsal önem taşıyor. Ayrılık tartışmasının bu denli yankı bulması bir yandan kafalarda hâlâ yanıtı bulunamamış soruların varlığını ortaya koyarken; belki de ilk kez, iki tarafın da ‘neden ayrılamayacağımızı’ somut gerekçelerle ifade etmeye başlaması umut verici. Ama bu sefer de başka bir soru beliriyor: Kürt sorununu açık ve net bir cümle ile tanımlayacak olursak ne söyleriz? Yıllarca Kürt sorunu var mı, yok mu tartışması yaşayan bir ülkenin, sorunun varlığını kabul ettikten sonra hâlâ sorunun kendisini ortaya koyamaması, tanımlayamaması garip değil mi? Peki ya referandum tartışmasına ne demeli? Paketi hazırlayanların pek de demokrasi gibi bir dertleri olmamasına karşın, “hayır” diyenleri demokrasi karşıtı gibi göstermek istemesi … Değişiklik ile yargı siyasetin güdümüne sokulmak istenirken Anayasa Mahkemesi Başkanı Osman Can’ın, “Yargıda ortaçağ dönemi kapanıyor, Aydınlanma dönemi başlıyor” sözleri? Sapla saman bilinçli olarak birbirine karıştırılıyor, kafalar bulanıklaştırılıyor, neden- sonuç ilişkileri çarpıtılıyor. Sadece anayasa değişikliği paketi ya da Kürt sorunu değil; bu ülkede ekonomiden siyasete, eğitimden sağlığa gündeme alınan ya da tartışmaya açılan hiçbir konunun çözüme ulaştırılamadığı gerçeğine dikkatinizi çekmek istiyorum. Bunların ise sadece tek bir nedeni var: Sorunların doğru olarak tanımlanamıyor olması. Peki soruları doğru tanımlayamamızın altında yatan ne? Beyaz Nokta Vakfı Başkanı, eski Devlet Bakanı Tınaz Titiz yıllardan beri toplumun sorun çözme kabiliyetinin olmadığına dikkat çeken bir isim. Toplumda hemen hemen her kesimde (ticari, siyasi, akademik, gönüllü vs..) kuruluşların ‘‘nereye varmak istediklerini bilmek ya da başka bir deyişle vizyon” konusunda ciddi sıkıntı yaşadıklarına dikkat çekerek, “Bunun nedeni hedefsiz yaşamanın bir kültür haline gelmiş olması! Hedefsiz yaşama kültürü doğurgandır. Hedefli yaşamın gerektirdiği tüm sorun çözme araçlarını bir anda gereksiz kılar ve bir Kısır Sorun Çözme Kültürü üretir. Toplumumuzun içine düştüğü kısırdöngü budur. Şimdi bu gözlükle kurumlarımıza tekrar bakınız. Türkiye’nin hedefsizliğinin nedenlerini daha iyi görebiliyor musunuz” diye soruyor. Onun bu sorusunu ortaya atarak, Türkiye’nin gündemindeki yazının başında bahsettiğim iki olguya bir üçüncüsünü eklemek istiyorum. Bana göre diğer ikisi kadar, hatta onlardan bile önemli: Türkiye’de gençliğin sorunu ve eğitim. Peki gençler ülkenin geleceğini yakından ilgilendiren bu iki gündem maddesine nasıl yaklaşıyorlar? Şöyle bir çevrenizdeki gençleri yoklayın. Kendi gündemlerinin ne kadar farklı olduğunu, kamuoyunun tartıştığı konuların gençlerin büyük çoğunluğunu hiç ama hiç ilgilendirmediğini göreceksiniz. Peki kendi geleceklerine yönelik belirledikleri hedefler var mı? Varsa neler? Önlerine hangi toplumsal değerleri koyuyorlar? İyi derece ile üniversiteden mezun olmanın bir şey ifade etmediği, işe girebilmek için mutlaka “hatırlı bir tanıdık” gerektiği gerçeği karşısında tavırları ne? Ya da hangi bilgilerle donatılmış şekilde yaşama atılıyorlar? Ya da bilgi, bilimsel gerçekler, kültürel altyapı ne kadar umurlarında? Günümüzde gelişmiş toplumların en önemli kaynakları yetiştirdikleri nitelikli insan gücü. Nitelikli insan gücünü “özgüveni gelişmiş, kendi başına bilgiye ulaşmayı ve doğru değerlendirmeyi bilen, yabancı dil bilgisine sahip” bireyler olarak tanımladığımızda ve karşısına da eğitim sistemimizi oturttuğumuzda neyle karşılaştığımızı hepimiz biliyoruz. Hedefsiz yaşama kültürü ise yıkıcı bir dalga gibi ilerliyor, toplumun tüm katmanlarına yayılıyor… Bu yüzden toplum olarak bir paradigma değişikliğine her zamankinden daha çok ihtiyacımız yok mu sizce? Gündem, Toplumsal Paradigma ve Gençlik… EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN İki Haber, Bir Yorum Geçen hafta ekonomi sayfalarında iki haber ve bir de yorum dikkatimi çekti. Her geçen gün hızla değişen siyaset gündemimizin arasında önemsiz ve sıradan birer habermiş gibi gözüken bu gelişmeleri sizlerle birlikte irdelemeyi düşündüm. Yorum, Cumhuriyet’in çarşamba günleri ekonomi sayfalarını paylaştığımız dostum Mustafa Sönmez’in. Sönmez, 3 Temmuz tarihli yazısını ilginç bir tespit ile bitiriyordu: 2010’un Ocak-Mart aylarına ait milli gelir rakamlarına göre toplam gayri safi yurt içi hasıla yüzde 11.7 artmış; oysa tarım sektörü yüzde 3.5 oranında gerilemiş idi. Bu gerilemeye karşın, daha iki hafta önce yayımlanan işgücü istatistiklerine göre tarım sektöründe çalışanlar sayısı toplam 636 bin kişi artış göstermiş idi. Tarımsal üretimin yüzde 3.5 oranında gerilediği son bir yıl içinde, tarımsal istihdam nasıl olmuş da yüzde 13.9 (636 bin kişi) artış göstermişti? Tarım sektöründe yaşanan bu sihirli öykü nasıl açıklanabilir? TÜİK’in yayımladığı işgücü istatistiklerine göre, 2001’in kriz döneminde tarım sektöründe istihdam edilenlerin sayısı 8 milyon 89 bin kişi idi. Bu rakam 2000’li yıllar boyunca hızla gerilemiş ve 2009’un mart ayına gelindiğinde 4 milyon 561 bin kişiye değin düşmüştü. Tarım sektöründeki istihdamın hızla azalması bazı çevrelerce “modernleşmenin bir öncüsü” olarak değerlendiriliyordu. Oysa söz konusu olan olgu, tarımdan kente göçün hızlanması ve bu kesimin işgücü istatistiklerine “kentli vasıfsız işgücü deposu” olarak yansıması süreciydi. 2008/2009 krizi bu süreci altüst etti. Krizin ağırlaşan koşullarında kent varoşlarında işgücü fazlası olarak bekletilen bu işsizler ordusunun artık kırsal ekonomiye geri dönmekte olduğu anlaşılıyor. Ancak burada açıklanması zorlaşan şu gözlem ortaya çıkıyor: Kırsal ekonomiye geri dönen söz konusu işgücü kitlesi tarımsal üretimin yüzde 3.5 daraldığı bir dönemde, tarımsal istihdamda yüzde 13.9’luk bir artışı nasıl sağlıyor? Basit bir hesap yapalım: Kırsal ekonomiye geri dönen söz konusu 636 bin kişilik işgücünün bir an için aslında “tarımsal üretim faaliyetinde bulunmayan” atıl bir kitle oluşturduğunu düşünelim ve istatistiklere “işsiz” olarak yansıdığını varsayalım. Bu durumda Mart 2010 dönemine ait resmi işsizlik rakamının açıklandığı üzere yüzde 14.2 değil, yüzde 16.7 olması beklenirdi... Neyse ki tarımsal istihdamdaki adı geçen artış, bu vahim sonucun yaşanmasını engelledi ve işsizlik oranımız bu düzeylere ulaşmadı! Cumhuriyet’in 3 Temmuz tarihli sayısında bir de Murat Kışlalı imzalı bir haber vardı: Kışlalı’nın haberinde hükümetin Yüksek Planlama Kurulu’nda almış olduğu bir kararla, işsizlik sigortası fonundan 2.2 milyar TL’yi müteahhitlerin hakedişlerini tamamlamak üzere Karayolları Genel Müdürlüğü’ne aktardığı ortaya çıkmış idi. İşsizlik sigortası fonunda biriken 43.6 milyar TL’lik toplam kaynağın bugüne değin sadece yüzde 7’si (3.052 milyar TL’si) işsizlere ödenmiş iken, fonun amacı dışında bütçe açıklarını kapatmak üzere mali kaynak olarak kullanılması, son aylarda yeniden dile getirilen “mali disiplin” kavramının güvenilirliği konusunda kuşkular uyandırmaktaydı. Bu doğrultuda dikkatimizi çeken bir ikinci haber ise Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın (TOKİ) hesaplarının “mali kural” denetiminden çıkarıldığına ilişkindi. Buna göre TOKİ’nin hesapları mali kural kapsamında görüşülmeyecek; dolayısıyla TOKİ aracılığıyla sürdürülen kamu yatırım harcamalarının, mali kural hesabının ve dolayısıyla bütçe açığının hesaplanmasında yer almayacağı anlaşılmaktaydı. Mali kural kavramı Türkiye iktisat gündemine taşınır iken, kavramın cebirsel niteliğinden ziyade uygulanma kalitesinin önemli olduğu sıklıkla dile getirilmiş idi. Komşumuz Yunanistan, İtalya ve Macaristan örneklerini unutmayalım... Söz konusu ülkeler yıllardır bir efsaneye dönüştürülen “Maastrich kriterlerinin mali disiplini” altında idi. Ta ki güneşin balçıkla sıvanamayacağı anlaşılana kadar... B‹ L G ‹ T O P L U M U N A D O / R U / Ö Z L E M Y Ü Z A K 7 ayda 77 ölü ANKARA (ANKA) - Türkiye’de maden kazalarõnda başta iş sağlõğõ ve güvenliği ile ilgili tedbirlerin yeterli olmamasõ nedeniy- le çok sayõda madenci yaşamõnõ yitirdi. 2010’da yaşanan 32 kazada 77 kişi hayatõ- nõ kaybetti. Maden Mühendisleri Odasõ’nõn yaptõğõ araştõrmaya göre 2010 yõlõ içinde yaşanan maden kazalarõnda göçük, banta kapõlma, di- namit patlatõlmasõ, kaya düşmesi, metan pat- lamasõ, blok düşmesi, elektrik pano patla- masõ, gaz zehirlenmesi, elektrik patlamasõ, metan patlamasõ, vagon devrilmesi, ayakta malzeme sõkõşmasõ, halat kopmasõ, tavan çökmesi, yangõn sonrasõ göçük nedeniyle ölümlerin yaşanmasõnõn yanõ sõra servisle gi- den işçilerin vardiya çõkõşõ trafik kazasõ son- rasõnda yaralanma ve ölüm vakalarõ da ya- şandõ. Bu kazalarda 77 yaralõ 77 ölüm, 2009’da 92 ölüm, 2008’de 43 ölüm ger- çekleşti. SGK 2008 yõlõ iş sağlõğõ ve gü- venliği raporuna göre, 72 bin 963 iş kazasõ yaşandõ. İş kazasõ ve meslek hastalõğõ sonucu 866 ölüm gerçekleşti. İş kazalarõnõn yüzde 9’u maden sektöründe yaşandõ. Rapora göre, Türkiye’de her gün 217 iş ka- zasõ meydana geliyor. 4 işçi iş kazasõ sonu- cu yaşamõnõ yitirirken 5 kişi kaza sonucu iş göremez hale geliyor. 2007’de yaşanan 11 bin 224 iş kazasõnõn toplam kazalarda için- de yüzde 7.8 ile kömür madenciliği sektö- ründe yaşandõ. 2008’de 7 kişi yaşamõnõ yi- tirirken yõllara göre istatistiklar şöyle: 2007’de 5 ölü 2100 yaralõ, 2006’da 3 ölü 1673 yaralõ, 2005’te 10 ölü 1820 yaralõ 2004’te 4 ölü 2208 yaralõ, 2003’te 8 ölü 2484 yaralõ, 2002’de 8 ölü 2653 yaralõ. İhmaller madenlerde can almaya devam ediyor. İş sağlõğõ ve güvenliğiyle ilgili önlemlerin yetersizliği nedeniyle çok sayõda madenci yaşamõnõ yitirdi Maden Mühendisleri Odasõ’na göre bu yõl 32 kazada 77 kişi öldü. Ocaklarda ve işyeri servisiyle vardiya çõkõşõ yaşanan trafik kazalarõnda işçiler yaşamõnõ yitirdi. İsrail’e rağmen sanayi bölgesini yapacağõz Genel Eğitim Sekreterliği’nden istifa eden Yurdakul yönetime ağõr eleştiriler yöneltti: Türk-İş yüzünü iktidara döndü Ekonomi Servisi - Devlet Bakanõ Za- fer Çağlayan, Batõ Şeria’da sana- yi bölgesi kurulmasõ çalõşmasõnõn Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafõndan devam ettirildiğini be- lirterek, “İsrail’in her türlü en- gellemesine rağmen bu sanayi bölgesi mutlaka orada yapıla- caktır, yapılması gerekiyor” dedi. Türkiye-Filistin İş Forumu’nda ko- nuşan Çağlayan, Filistin’de üretilen mallarõn, ticarete esas konularõn Türkiye’de tanõnmasõ ve tanõtõlma- sõ noktasõnda fuarlar konusunda or- tak çalõşma yapacaklarõnõ, bunu ge- rek İstanbul’da gerek Ankara’da gerçekleştireceklerini belirtti. Çağ- layan, Filistin’le geçen yõl 29.5 milyon dolarlõk toplam ticaret hac- mi olduğunu, ithalatõn 274 bin do- lar olarak gerçekleştiğini söyledi. Serbest ticaret anlaşmasõ ortaklõk komitesini bu yõlõn üçüncü çeyre- ğinde bir araya getireceklerini ifa- de eden Çağlayan, Filistin’in Dün- ya Ticaret Örgütü’ne başvurusunu desteklediklerini de bildirdi. Çağlayan, Filistin’de üretilip Tür- kiye’ye ihraç edilmesi istenen mallarla ilgili fuar düzenlenmesi konusunda talimat verdiğini de sözlerine ekledi. Filistin Ulusal Ekonomi Bakanõ Abu Libdeh de ‘kutsal ülke’ diye ta- nõmladõğõ Türkiye’nin Arap hakla- rõnõ savunduğunu ifade ederek, Araplarla Türkiye arasõndaki iliş- kilerin sõçrama yaptõğõnõ belirtti. ANKARA (Cumhu- riyet Bürosu) - Beledi- ye-İş Başkanõ Nihat Yurdakul, Türk-İş Ge- nel Eğitim Sekreterliği görevinden yönetimi suçlayarak istifa etti. Yurdakul, istifa kararõ- nõn yazõlõ gerekçesinde, Türk-İş’in, sendikal il- kelere bağlõ, yüzü sõnõfa ve emekçi halka dönük, ondan güç alan bir an- layõşla yönetilmesi ge- rektiğini vurgulayarak şöyle devam etti: “Ancak üzülerek be- lirtmeliyim ki Türk-İş bırakın bu hedeflere ulaşmayı, bu hedefle- rin yakınından bile geçmemiş, tarihinin hiçbir döneminde, bu duruma düşmemiş, böyle itibar kaybet- memiştir. ‘Türk-İş’e üye sendikalar bizim na- musumuzdur’ diyen yö- neticiler, Orman-İş’in yok edilmesine tavır almayarak, ciddi tepki vermeyerek, seyirci ka- larak, Orman-İş’i ken- dileri yok etmişlerdir. Siyasi hesaplarıyla Türk-İş yerine, alter- natif konfederasyon yaratmaya çalışanlar, Tek-Gıda-İş’i, Hava- İş’i ve Belediye-İş’i de Orman-İş’e benzetmek için uğraşmış ve uğ- raşmaya devam et- mektedirler. Bağlı sen- dikalara hükümet des- tekli saldırılar olur- ken, birkaç zorlama dışında ciddi, etkili hiç- bir caydırıcı girişimde bulunmamıştır. Yüz- lerini tabana dönmek yerine, siyasi iktidara dönen kişiler, siyasi ik- tidarın tepkisini çek- memek için, kendi ta- banlarını bile karşıla- rına almayı göze al- mışlardır.” Yurdakul, çok sayõda farklõ olaya değindiği dilekçesinin devamõnda gücünü örgütten alma- yan, eğilerek bükülerek, başka yerden talimat alan bir yönetim anlayõ- şõna daha fazla ortak ol- mak istemediği için is- tifa ettiğini belirtti. SAMSUN (Cumhuriyet) - Tek Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel, TEKEL işçile- ri ile ilgili konunun Anayasa Mahkemesi’nde ol- duğunu ve muhtemelen eylül ayında bir karar çıkacağını belirtti. Türkel, Türk-İş 6. Bölge Temsilciliği görevine atanan İsmail Ekşioğlu’nu ziyaretinde, 4/C sta- tüsünün hukuka aykırı olduğunun Danıştay İda- ri Daireler Kurulu tarafından tescillendiğine dikkat çekti. Türkel, şunlara değindi:  TEKEL işçilerinin verdiği mücadele Türki- ye’de ilk defa yapıldı. Bazen bu süreçte tepki- ler alıyoruz. Sendika neden sesini çıkarmıyor di- ye. Biz bu mahkeme sürecinin sonucunu bekli- yoruz. Bundan sonraki süreçte Anayasa Mah- kemesi iptal kararı verirse TEKEL işçilerini bek- leyen, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına tüm özlük hakları ile geçmektir.  Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’la da bir randevu talebimiz olacak ve kendisiyle görüşeceğiz. Çünkü iş kaybı tazminatının süresi de eylül ayı sonunda doluyor. Bu mağduriyet- le karşılaşmamak için Anayasa Mahkeme- si’nin bir karar vermesini istiyoruz.  Beklediğimiz karar çıkmazsa eylül ayı içeri- sinde TEKEL işçileriyle Türkiye’nin bütün şehirlerinde aylar sürecek bir yürüyüşü başla- tarak Ankara’ya geleceğiz. TEKEL İŞÇİLERİ ANAYASA MAHKEMESİ’Nİ BEKLİYOR AHTAPOT BAHİS OYNASAYDI... Şans oyunlarõ platformu Bilyoner.com’un hesaplamasõna göre, Türkiye’den bir bahisçi Dünya Kupasõ’nda Almanya’nõn oynadõğõ tüm maçlarõn sonucunu doğru tahmin eden Ahtapot Paul’ün tahminle- riyle kupon doldursaydõ, 10 lirasõnõ 1816 liraya yükseltebilecekti. Bilyoner İnteraktif Hizmetleri A.Ş Genel Müdürü Sait Ka- yahan, AA muhabirine yaptõğõ açõkla- mada, 1 ay devam eden Dünya Kupasõ maçlarõ boyunca 150 bin Bilyoner.com üyesinin 1 milyon 800 bin adet kupon oy- nadõğõnõ söyledi. Turnuva boyunca en çok kazandõran takõmõn İspanya olduğunu be- lirten Kayahan, kupayõ ülkesine götüren İspanya’yõ Almanya, Hollanda, Urugu- ay ve Brezilya’nõn izlediğini bildirdi. Setur marinalarõ tarafõndan organize edilen Ulus- lararasõ Ege Yat Rallisi’nin 5.’si, Alfa Romeo, Arçelik, Aygaz ve Opet’in sponsorluğunda, 40’tan fazla tek- nenin katõlõmõyla, 18-30 Temmuz 2010 tarihleri ara- sõnda Ege’de gerçekleşiyor. Ralli öncesi, Kalamõş Divan Brasserie’de tüm sponsor firmalarõn yet- kilileri ve Setur Ralli Organizasyon komitesinin bir araya geldiği basõn toplantõsõ düzenlendi. Se- tur Kalamõş ve Fenerbahçe Marinalarõ Genel Müdürü Kemal Saatçioğlu, 18 Tem- muz’da Kuşadasõ’ndan yola çõ- kacak olan yatlarõn rotasõnõ; Sa- mos, Leros, Simi, Rodos Adalarõ ve son duraklarõnõ da Marmaris olarak belirlediklerini söyledi. K I S A . . . K I S A . . . Birleşme-satın alma canlanıyor Türkiye’de ilk yarõda 4.5 milyar dolarlõk 75 birleşme ve satõn alma gerçekleşti. Deloitte Türkiye’nin de- ğerlendirmesine göre, geçen yõl krizin etkisiyle dur- ma noktasõna gelen şirket birleşme ve satõn almala- rõnda hareketlenme gözlenirken söz konusu alanda ye- ni gözde enerji sektörü oldu. Enerjiyi, finansal hiz- metler, gõda-içecek ve turizm sektörleri izledi. EGE YAT RALLİSİ SETUR’DAN Türk-İş yönetimini topa tutan Yurdakul, çok sayõda olaya değindiği dilekçesinde yönetimin uygulamalarõna ortak olmak istemediği için istifa ettiğini açõkladõ. ZAFER ÇAĞLAYAN: Ali Koç hisse sattı Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi Yõldõrõm Ali Koç, Koç Holding paylarõyla ilgili olarak 5.48 liradan 20 milyon 700 bin adet satõş işlemi yap- tõğõnõ bildirdi. Bu işlemle birlikte Ali Koç’un hol- ding sermayesindeki payõ/oy hakkõ yüzde 3.05’ten 2.19 sõnõrõna indi. Fortis ve TEB birleşiyor BP varlık satacak İngiliz petrol şirketi BP, Meksika Körfezi’nde ne- den olduğu çevre felaketinin maliyetlerinin karşõ- lanmasõ için 10 milyar dolarlõk varlõk satõşõ dü- şündüklerini ve bununla ilgili bazõ şirketlerle gö- rüşme halinde olduklarõnõ açõkladõ. Fortis Bank, TEB ile birleşme işlemlerine başlamak üzere ön izin almak için BDDK’ye başvuruda bu- lundu. İki bankanõn TEB çatõsõ altõnda birleşmesi 30 Haziran 2010 tarihli mali tablolarõ esas alõnarak ger- çekleştirilecek. Birleşme kapsamõnda, TEB’in ana ortağõ TEB Mali Yatõrõmlar’õn yüzde 50 hissesinin BNP Paribas Fortis Yatõrõmlar Holding’e devrine ilişkin olarak hisse satõş sözleşmesi imzalandõ. IBM, DÜNYAYI TUZ ZERRESİNE SIĞDIRDI IBM araştõrmacõlarõ, Zürih ve Kaliforni- ya’daki laboratuvarlarda, nano ölçekte 3 boyutlu bir dünya haritasõ yarattõ. IBM’den yapõlan açõklamaya göre, araştõrmacõlar, kurşunkalemin ucundan 100 bin kat daha ince bir uç kullanarak, dünyanõn 3 boyut- lu haritasõnõ bir tuz tanesinin 1/1.000’i bü- yüklüğündeki yüzeyde oluşturmayõ başar- dõ. Bin adedinin tek bir tuz tanesine sõğdõ- rõldõğõ 3 boyutlu haritanõn yapõmõnda, 15 na- nometre kadar küçük desenler kullanõldõ. Ekip daha düşük maliyetli ve kullanõmõ ko- lay nano ölçekli üretim gerçekleştirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle