23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 12 TEMMUZ 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL ‘Kara Bir Gün’: 2 Temmuz 1993 yõlõnõn 2 Temmuz günü, Türkiye’de “kara bir gün” olarak anõlmaktadõr. 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta “Pir Sultan Abdal Şenlikleri” düzenlenmiştir. Ancak, şenlik olarak düzenlenen günü, aydõnlõk ve uygarlõk düşmanlarõ “insan avına” dönüştürmüştür. Tetikçi olarak kullanõlan “insan avcıları”, şenlikler sõrasõnda Sivas’õn Madõmak Oteli’nde kalan 33 yazar, ozan ve düşünür ile 2 de otel çalõşanõnõ yakarak, dumandan boğarak öldürmüşlerdir. İnsan avcõlarõndan oluşan grup, önce Hükümet Konağõ’nõ taşlamaya ve slogan atmaya başlar, sonra Madõmak Oteli’ne ulaşõr, Madõmak Oteli önündeki araçlar yakõlõr ve otel taş yağmuruna tutulur. Sonra da Madõmak Oteli yakõlõr. İnsan avcõlarõnõn elinden kaçõp otele sõğõnmõş olan Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Güntekin’in de içinde bulunduğu 35 kişi yanarak ve dumandan boğularak yaşamõnõ yitirir. İtfaiye merdiveniyle kaçmaya çalõşan Aziz Nesin, bir görevli tarafõndan önce merdivende saldõrõya uğrar ve yaralanõr. Görevli, Aziz Nesin’i merdivenden itfaiye aracõ etrafõnda toplanan azgõn kalabalõğa doğru iter. Başõndan yaralanan Aziz Nesin’i linç girişiminden araya giren polisler kurtarõr. Bütün bunlar olurken de güvenlik güçleri olaylarõ “maç izler gibi” izler. Sanat ve kültür düşmanlarõnõn “baş tacı” edildiği toplumlar ne denli ileri teknolojiye sahip olurlarsa olsunlar, çağdaş uygarlõk düzeyinin yanõna bile yaklaşamazlar. Mitolojide, uygarlõk olarak yorumlanan ateşi, insanoğluna verenin Prometheus olduğu herkesçe bilinir. Prometheus, ateşi insanoğluna, Zeus’un ateşinden çalarak verir. Zeus’tan çalõnõp insanlara verilen ateş, “yaratıcılık, bilim ve uygarlık” olarak yorumlanõr. Bu nedenle, Prometheus de uygarlõğõn öncüsü olarak görülmektedir. Zeus, ateşini çalan Prometheus’u en ağõr biçimde cezalandõrõr. Bir kartal, her sabah, Kafkas dağlarõnda bir kayaya bağlanmõş olan Prometheus’un ciğerlerini çõkarõr. Prometheus’un ciğerleri her gece yeniden oluşur ve eski durumuna gelir. Bu işkence sürüp giderken, bir gün kahraman Herkül, kartalõ öldürüp bu korkunç işkenceye son verir. İnsanlarõ aydõnlatmak için Zeus’tan çalõnan ateş, Roma İmparatoru Neron’un eline geçer. Neron da bu ateşle, Roma’yõ yakarak tarih kitaplarõnda yerini alõr. Ortaçağda ateş, “kutsal amaçlar” için insan yakmakta kullanõlmõştõr. Ortaçağda “Tanrı adına” insan yakmak “kutsal bir gelenek” olmuştur. Bu gelenek zaman tünelini aşõp 20. yüzyõlõn sonlarõnda Türkiye’ye ulaşmõş ve 1993 yõlõ 2 Temmuz günü, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ni kutlamak için, valinin daveti üzerine Sivas’a gelip Madõmak Oteli’nde konuk olan sanatçõ, yazar, düşünürleri bulmuştur. Ortaçağdan çağõmõza taşõnan bu ateşle Türkiye’nin, sanatçõ, şair, düşünür, yazar ve halk ozanlarõ Madõmak Oteli ile birlikte “insan avcıları” tarafõndan yakõlmõştõr. Ve 2 Temmuz günü tarihe, “kara bir gün” olarak geçer. Odatv’nin Hedefi Bilgisunardaki Odatv haber sitesi 3 yaşında. Her ne kadar henüz 100 metre koştuklarını söyleseler de, uzun bir yol aldılar. Odatv’nin imtiyaz sahibi, meslektaşımız Soner Yalçın, hiçbir örgütün, partinin haber sitesi olmadıklarının altını çizdi bize. Gazetecilerin özgürce haber yaptıkları bir site olduklarını vurguladı: “Biz, özel haber veren bir siteyiz. Bizde kopyala yapıştır, erotik görüntüler, kumar ya da oyunlar yoktur. Bizde okuyucuyu ‘site tıklama alsın’ diye sayfa sayfa dolaştırmak yoktur. Bizim okuyucumuz iddia ediyoruz ki; Türkiye’nin en nitelikli okuyucusudur. Bunu yazılan yorumlardan da görebilirsiniz. Bizim haber merkezimizi bu nitelikli okuyucu oluşturur. Bize sadece yorum değil haber de yazıp gönderirler. Türkiye’nin en büyük haber merkezine sahip olduğumuzu söyleyebiliriz. Odatv aynı zamanda okuldur. Genç haberciler yetiştiren bir okuldur.” Soner Yalçın, geleceğin, bilgisunar haberciliğinde olduğunu savunuyor. Niyesine gelince: “En önemli neden hız. Haberi sıcağı sıcağına alıyorsunuz. Ardından yorumlarını dinliyor, okuyorsunuz. Okuyucu haberin altına eleştirisini, görüşünü yazabiliyor. Bir diğer okuyucuyla tartışıyor. Geri dönüşü olan bir habercilik var. Artık TV haber kanalları bile internetin hızına erişemiyor. İnternet haberciliği henüz çocukluk dönemini yaşıyor. Sanılıyor ki, bir site kurulur kurulmaz iş yapıyor. Hiç öyle değil, kurmak değil, yaşatmak önemli. Masrafları var ve onları karşılayacak reklam gelirleri çok düşük. Bir süre cebinizden para harcamak zorunda kalıyorsunuz. Odatv reklam alan sitelerin başında geliyor, ama bu bile henüz masraflarına yetecek durumda değil. Bu, bir maraton.” Odatv’nin ve çalışanlarının yolu açık olsun. Gitmek Bürokratik Sarı sıcakta “gitmek“ yüklemi ağır basar. Gitmek, darmaduman olmuş sözcüklerden, buyruğu altına girdiğimiz hızarcılardan, sıtmalı yüzlerden, böğüren boğazlardan kaçıştır. Gider de kurtulur musunuz, katılır da kalır mısınız... Hiiiç belli olmaz. Göçmen kuşlar gibi geri dönersiniz. Dedikleri çıkar ataların: Leyleğin ömrü laklakla geçer... Arabanın arkasına asmalı bu sözü: “Ömür biter, kaşarlanmış kandırıcılar bitmez.” Hep birlikte gidip varacağımız yer gün gibi ortada: Kafa taş, taşkafa, bir gıdım ileri gitmez. Küresel krizin neresindeyiz ve nereye gidiyoruz? Soru işaretinin kıvrımı ODTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Aysıt Tansel’in sözlerinde noktasını buluyor: “2009’un ilk çeyreğindeki yüzde 14.5’lik küçülme 1945’ten sonra görülen en yüksek küçülme idi ve 1994 ve 2001 krizlerinden daha ağırdır. Ekonominin üst üste iki dönem küçülmesi durgunluk olarak adlandırılır. Türkiye ekonomisi ise dört dönem üst üste küçülmüştür.” Küçülmenin kabaran dalgası hiç kuşkusuz işsizlik kıyılarına sert vuruyor: “2009’da Türkiye genelinde işsiz sayısı 2008’e göre 860 bin kişi artarak 2 milyon 611 bin kişiden 3 milyon 471 bin kişiye çıktı. TÜİK’in işsiz tanımına katmadığı iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar -iş bulma ümidi olmayanlar ve diğer nedenlerle iş aramayanlar, ama bulursam çalışırım diyenler- göz önüne alındığında 2 milyon 61 bin işsiz ilavesi ile toplam işsiz sayısı 5 milyon 531 bin kişiye yükselmekte ve işsizlik oranı yüzde 20’leri buluyor.” Sayıları yaşama oturtursak ne anlama gelir? Prof. Tansel’in deyişiyle: “Her beş kadından biri ve her dört gençten biri işsiz kalmıştır. Şubat 2010 döneminde işgücüne katılma oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre erkeklerde 0.7 puanlık artışla yüzde 69.8, kadınlarda 2.6 puanlık artışla yüzde 26.1 oldu. Kadınlardaki göreceli yüksek puanlık artış ek çalışan etkisinin oluştuğunu gösteriyor. Böylece daha önce işgücü dışında yer alan kadınlar da iş aramaya başladı ve işgücüne katılma oranı belirgin bir artış gösterdi.” Ekonomi 2010’da büyüse de bu yüksek işsizliği giderebilecek mi? Bu sorunun karşılığı da olumsuz: “Yaz aylarında tarımda ve inşaatta görülen mevsimlik hareketlenme nedeniyle işsizlikte bir miktar azalma görülecek. Ancak, 2010’da ve izleyen yıllarda işsizlik en önemli sorunumuz olmaya devam edecek. İşsizlikle beraber gelir düşüşü, gelir dağılımı bozukluğu ve yoksulluk sonucu büyük olumsuzluklar yaşanıyor. Neoliberal politikalarla, büyüme ve istihdam piyasacı yaklaşıma bırakıldı. İşsizlik, çözümü özel sektörün öncülüğüne bırakılamayacak derecede önemli, ekonomik ve sosyal bir sorundur. İktidarın bu konuya ciddi biçimde odaklanması gerekiyor.” Gerici eylemlerin odağı olmaktan başlarını kaldıramıyorlar ki, odaklansınlar... İşsizliğin odağı PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Kadıköy’de Gürültü Kirliliği Yazın gelmesiyle birlikte Kadıköy’ün belli semtlerinde, özellikle de “Barlar Sokağı” olarak bilinen Kadife Sokak ve çevresinde oturanların “azap günleri” başladı. Çoluk çocuk, genç yaşlı binlerce Kadıköylü yıllardır imdat çağrıları yapıyor, fakat ne yazık ki yardım elini uzatan yok. Kadıköy gibi yoğun bir yerleşim bölgesinde mahalle arasında diskotek olur mu, birahanelerin, bahçeli içki evlerinin ses yükselticileri dışarıya çıkartılıp sonuna kadar açılır mı? Olmuş, oluyor; açılmış, açılıyor. Bir saat sınırlaması da yok üstelik, gece yarısı 01.00, 02.00, 03.00… dur durak bilmiyor, tanımıyor işletmeciler. Müşterilerinin hemen tümü semt dışından gelenler, çevrede uyuyan çocuklar mı, yaşlılar mı, hastalar mı var, akıllarına bile getirmeden zaten desibeli ölümcül derecede yüksek olan müziğe, müziği bastıran, evlerin duvarlarını titreten bas sesine, avazları çıktığı kadar bağırarak, haykırarak, çığlıklar atarak, ellerini çırparak eşlik ediyorlar. Bunlar, tertemiz piknik alanlarında yiyip içtikten sonra arkalarında bir araba dolusu çöp bırakıp evlerine giden o yabanları andırıyorlar; geliyorlar, azıyorlar, insanları uykularından, sağlıklarından ettiklerinden sonra evlerine dönüyorlar. Dönerken de sokak aralarında naralar atıyorlar, otomobilleri tekmeliyorlar, çiziyorlar, kapı girişlerine işiyorlar, kusuyorlar. Onlar evlerine dönüp sızarken, bizler kaçan uykumuzu geri getirmek için koyun sayıyoruz. Dünyanın hiçbir uygar ülkesinde eşi benzeri olmayan, izin verilmeyen bu rezilliğe kimse “Dur!” demiyor. Yoksa diyemiyor mu? Şimdiye kadar yapılan şikâyetler sonuçsuz kaldığından insanların umutları kesilmiş, bu rezilliğe teslim olmuşlar. Kimileri ise şikâyetlerin sonuçsuz kalmasını bu rezilliğin kaynağındaki işletmecilerin “arkalarının sağlamlığına” bağlıyorlar. Bunu hiç sanmıyorum; çünkü İstanbul Emniyet Müdürü Sayın Hüseyin Çapkın’ın İzmir’deki görevi sırasında o “arkası sağlam” denenleri nasıl hizaya getirdiğinin yakından tanığıyım; Bursa ve İzmir valilikleri döneminde yakından tanıdığım Emniyet Genel Müdürü Sayın Oğuz Kaan Köksal’ın ise meslek hayatı boyunca hiçbir “arkası sağlama” pabuç bırakmadığını biliyorum. Kadıköy Belediye Başkanı Sayın Selami Öztürk’ün ise Güneşli Bahçe Sokak’taki son uygulamalarının da gösterdiği gibi gürültü kirliliği konusunda duyarlı olduğu biliniyor. O halde sonuçsuzluğun başka bir nedeni olmalı, ama ne? Emniyet ve belediye yetkililerinin bir araya gelip bu sorunun yanıtını aramalarında sağlığımız açısından büyük yararı olacağına inanıyorum. Uzmanlar gürültü kirliliğinin çok çeşitli sağlık bozukluklarına yol açtığında birleşiyorlar. Birkaçını sayalım: Kaygı, depresyon, edilgenlik, saldırganlık, grup etkileşiminde bozukluklar, yardımlaşmada isteksizlik, sinir bozukluğu, korku, baş dönmesi, tedirginlik, yorgunluk, zihinsel işlevlerde bozulma. Uykusuzluk ise nabız ve kan basıncında artışa, stres hormonlarının salgılanmasına, solunum değişikliklerine, uyku kalitesinde düşüşe, yorgunluğa, performans azalmasına ve uyku ilaçları ile sakinleştirici tüketimine, giderek bağımlılığa neden oluyor. İstanbul gibi bir dünya metropolünde, Avrupa’nın kültür başkentinde devlet güçleri ve yerel yönetimler böyle ağır sağlık sorunlarına yol açan böyle bir kent suçuna nasıl göz yumabilirler? Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu’nun “23.59” açıklamasının üzerinden iki hafta geçti. Kadıköy’de hiçbir şey değişmedi. Anımsayalım o açıklamayı: “Saat 23.59’dan sonra bütün sesli yayın yapan yerler susacak. Bu konuda kararlıyız. Gerekirse kapatacağız. Bu konuda 81 il valiliğine genelge gönderdik. Gürültüyle ilgili biz yeni yönetmelik çıkardık. Çünkü gürültüden insanlar çok rahatsız oluyor ve iş verimi düşüyor. Hasta, işe gidecek, hastanede ameliyat yapacak hekim, yaşlısı var. Dolayısıyla gürültüden çok büyük rahatsızlık var. Yönetmelik yayımlandı ve bütün valiliklere de talimat verildi.” Yoksa söz konusu genelge, o yönetmelik İstanbul Valiliği’ne ulaşmadı mı? İstanbul’da gürültü kirliliği yalnızca Kuruçeşme ile sınırlı değil çünkü. Dilerim, bir yanıt alırım. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com Anayasa Mahkemesi, CHP’li Atilla Kart’ın tam yerinde deyimiyle bürokratik bir işlem gerçekleştirdi. Kararlarına uyulmamasını öneren raportörlere sahip bir kurumdan daha başka ne beklenirdi ki? BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ İstanbul’un gü- venliğini sağlamak- la görevli yeniçeri- lere verilen ad. 2/ İzmir’in bir ilçesi... Kuzu sesi. 3/ Şarkõ- nõn sert bir biçimde vurgulandõğõ disko müzik üslubu... Cennet. 4/ İstan- bul’un bir semti. 5/ Bir sanat yapõtõnõn ilk taslağõ... Gözü gönlü çeken durum; cazi- be. 6/ Kil ve kum karõşõmõ, sarõ renkli verimli balçõk... Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre. 7/ Rüt- besiz asker... Satrançta bir taş... “Gelse o şuh mecli- se --- ü tegafül eylese” (Şarkõ). 8/ Torba biçimin- de yorgan kõlõfõ. 9/ Uyuş- turucu düşkünü... Ayak direme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Baharda çok erken çiçek açan soğanlõ bir bitki. 2/ Muğ- la’nõn bir ilçesi... Bir tür hamur işi. 3/ Yüzgeçleri dikenli ve zehirli, eti makbul bir balõk... Bir bağlaç. 4/ Bir nota... Meslek.. Göklerin en yüksek katõ. 5/ Kimi nesnelerde var olduğuna inanõlan iyilik kaynağõ... Tanrõtanõmaz. 6/ Ka- radeniz Bölgesi’nin en yüksek dağõ... Bir nota. 7/ Hay- vanlarda ve insanda deri, saç, kõl, tüy, pul ve bazõ iç zar- larda bulunan koyu renkli pigment. 8/ Küçük çocuklarõ kor- kutmak için uydurulmuş yaratõk... Gözleri görmeyen. 9/ Tõp dilinde “bere” anlamõnda kullanõlan sözcük. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S P İ L K A T A M A D A A Z İ Z O S F A L A K A G A F L A Z E R E V İ Y E H O R O Z L İ F E Y A L E T L A R A C A O N A Ç A K E N Y O M A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle