19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 12 TEMMUZ 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK ‘111’ Kere Maşallah! Geçen perşembe sabahı basına yansıyan haber: “YÖK... başta Nobel ödülü alanlar olmak üzere dünyaca ünlü 111 bilim insanını Türkiye’de turist olarak ağırlayacak” diyor ve şöyle devam ediyordu: YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, bilim insanlarını eylülde getirmeyi planladıklarını ancak davetlilerin kimler olacağı konusunda henüz karar verilmediğini belirtti.” YÖK’ün, dünyaca ünlü bilim insanlarını, masraflarını bizim verdiğimiz vergilerle karşılayarak turist olarak ağırlaması, çok yönlü etkileri olacak bir büyük olaydır. Çağrılacakların sayısının neden 111 olduğu açıklanmıyor. Bu sayıya hangi bilimsel yöntemle ulaşıldığı bilinmiyor. Ayrıca, dünyaca ünlü bilim insanları arasında bulunan Türkiye kökenliler, örneğin Harvard’dan Doni Rodrik, MIT- Massachusetts Institute of Technology’den Daron Acemoğlu da çağrılacak mı? Bu tür soruların yanıtı bir yana, dünyaca ünlü 111 bilim insanı, eğer isterlerse, ülkemizde çok şey görecektir! Yabancı konuklar genellikle Ankara’ya uğramaz; varsa yoksa İstanbul ya da Batı kıyısındaki turistik yerleri seçer. Bu kez öyle olmaması gerekir. Nezaket gereği, önce ev sahibi YÖK ziyaret edilmelidir. YÖK’te bu dünyaca ünlü bilim insanlarına gösterilecek neler yok ki? Öncelikle “Rektör Atamalarında YÖK Etkisi” konulu kısa bir sunum yapılmalıdır. Böylelikle bilim insanı konuklar, rektörlerin atanmasında yaşanan ve dünyada eşi benzeri olmayan bir dehşeti yerinde öğrenme olanağı bulacaktır. Öğretim üyelerinden en çok oy alan adayların rektör atanacaklar listesine nasıl giremediği, en az oy alanların da neden başa yazıldığı bu topluma açıklanmıyor, belki bilimsel konuklara açıklanır. Bu dünyaca ünlü bilim insanları, kendilerine onca masraf yapılacağına göre, üniversitelerde bilimsel çalışma ortamını yok eden söz konusu uygulamanın bilimsel bir incelemesini de yapar sanırım. YÖK ziyaretinde üzerinde durulabilecek önemli bir konu daha var: “Yeni üniversitelerin kuruluş süreci”. Örneğin, yeterli nicelik ve nitelikte öğretim üyesi bulunmadan üniversite açma başarısının şaheser örnekleri kendilerine anlatılabilir. YÖK bununla da yetinmez, kimi üniversitelerin “cemaat bağları” ve “kadrolaşma” konularında yaptıklarını, elde ettiği başarılı sonuçları ve böylelikle ülkemizin bilimsel gelişmesinde ulaşılan büyük sıçramayı da, kuşkusuz, bu seçkin konuklarla bilimsel bir biçimde irdeler. YÖK ziyareti sırasında, ek olarak, bilimsel hırsızlık ya da intihal konusunda da seçkin Türkiye örnekleri; yükseköğretimdeki her türlü atama, yükseltme ve görevlendirmelerin büyük ölçüde ahbap-çavuş ilişkileriyle gerçekleştirildiği görülebilir. Bunlara, disiplin ve yayın işlerinin işleyişi eklenirse, ziyaret bir ölçüde de olsa amacına ulaşmış sayılır. Dünyaca ünlü bilim insanları, bu ülkede bilim insanlarına genel olarak da neler yapıldığını yakından izleme olanağı bulacaklardır. İçlerinde tarihe meraklı olanlar, bu ülkede geçmişte yaşanan bilim insanı öldürmelerini; üniversitelerden kovulmaları, istifa zorunda bırakılmaları; Van’a uzanarak “Bir Rektöre Çektirilenler” konulu Kafka romanlarına taş çıkartacak bir insanlık ayıbını ve TÜBİTAK ve diğer bilim kurumlarında yaşanan bilim insanı kıyımlarını da ayrıca inceleyebilir. Bilim insanı konukların Ankara’ya gelmişken uğrayacakları yerler arasında TÜBİTAK Başkanlığı da olmalıdır. Kendilerine, çok yakın bir tarihte, 2009’da, bu kurumda “Darwin’i Nasıl Sansür Ettik?” konulu bir bilimsel brifing sunulmalıdır. Yemek arasından sonra, MTA- Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü yerleşkesindeki Tabiat Tarihi Müzesi’nin neden yedi yıldır kapalı tutulduğu da yerinde incelenebilir. Dünyaca ünlü bilim insanlarının bir bölümü de şimdilerde Silivri’ye giderse çok iyi olur. 15 ayı aşan Silivri sürecinin, içlerinde çok sayıda bilim insanının bulunduğu gözaltılarıyla bu ülkenin bilim dünyasında yarattığı ağır yıkımlara, bilim insanı gözüyle, yakından tanık olur. Kendilerinden topluca bir Silivri bilim insanları ziyareti beklemek, masraflarını karşılayan bu toplumun en doğal hakkı sayılmalıdır. Türkiye’ye gelmek, hele hele her türlü gideri ev sahibince karşılanıyorsa bir yabancı için elbette çok çekicidir; cennete gitmek gibidir. Ancak, bu cennetin bilim insanları için nasıl bir cehenneme çevrildiği de kesinkes görülmelidir. Geçen haftaki yazının başlığı, Avar değil Havar olacaktı; düzeltir; uyaranlara teşekkür ederim. [email protected] Bugün İsrail’in, Lübnan’da Hizbullah hedeflerine saldırısıyla başlayan temmuz savaşının dördüncü yıldönümü. Yine Ortadoğu’da savaş rüzgârları esiyor. “Savaş rüzgârları ne zaman dindi ki, savaş beklentileri ne zaman azaldı ki?” diyebilirsiniz; ne de olsa burası Ortadoğu. Ancak, geçen haftalarda yoğunlaşan, kimi olaylara, bölge medyasındaki yorumlara bakınca, olağan dışı bir durumun şekillenmekte olduğu düşünülebilir. Lübnan’da gerginlik Geçen haftalarda, 2006 savaşından sonra, İsrail ile Lübnan sınırının güvenliğini korumak, İsrail’e yönelik saldırıları önlemek, Litani nehrinin güneyinin silahsızlandırılmasını sağlamak için yerleştirilen Birleşmiş Milletler güçlerine (UNIFIL) yönelik, “bölge sakinlerinin tepkilerinden” kaynaklanan taciz saldırılarında belirgin bir artış görülüyordu. UNIFIL’e yönelik bu taşlı sopalı saldırıların düzeyi, önceki hafta bir derece daha yükseldi. Daha önce Ganalı askerler taşlanmış, Hintli askerlerin fotoğraf makineleri gasp edilmişti. Bu kez de saldırganlar Fransız askerlerinden oluşan birliği etkisiz hale getirerek silahlarını almışlar. Cuma günü Ajans France Press, Lübnan Genelkurmay Başkanı’nın, böyle bir durumun bir daha gerçekleşmeyeceğine, UNIFIL’in güvenliğinin yüzde yüz sağlanacağına ilişkin güvence verdiğini aktarıyordu. Hizbullah sözcüsüyse, UNIFIL’in kendisine verilen yetkilerin dışına çıkmazsa, “bölge sakinlerinin” tepkisini çekmeyeceğini söylemiş... Suudi Arabistan gazetesi Al Hayat’ta, Hasan Haydar bu gelişmeleri irdeliyor, bölge sakini köylüler, “UNIFIL’in yetkilerinin dışına çıktığını, acaba nereden biliyor?” diyerek, olayların bizzat Hizbullah tarafından düzenlendiğini ileri sürüyordu (08/07). Böylece ortaya şöyle garip bir durum çıkmıştı: UNIFIL, Hizbullah’ı denetlemek, Lübnan ordusuna destek olmak için gelmişti. Şimdi, yerel halkın tepkilerine karşı Lübnan ordusu tarafından korunması gerekiyor. Al Hayat yazarının yorumu okuyucuyu, doğrudan, “Hizbullah UNIFIL’in işlevini tümüyle nötralize etti, inisiyatifi yeniden ele aldı, dolayısıyla, İsrail açısından yine bir güvenlik sorunu oluştu” sonucuna götürüyor. Dahası, Haydar’ın, gelecekteki olası bir İsrail saldırısını meşrulaştıran yorumunda, “BM yaptırımları onaylandı, ABD ve AB ek yaptırımlar getiriyorlar, bu koşullarda, Tahran’da birileri, İran üzerindeki baskıyı azaltmak için bazı bölgelerde kimi açılımlar gerekebileceğini” düşünmüş olabilir diyerek, İran’ı da denklemin içine sokuyordu. Haydar’ın yorumu, Sünni Arap ülkelerinin giderek yükselen İran korkusunu yansıtıyor. Lübnan’da giderek artan gerginliğin bir diğer göstergesi de İsrail ordusunun, beklenmedik bir kararla, Hizbullah üslerini, askeri yığınaklarını gösteren, haritaları, fotoğrafları ve videoları basına açıklamasıydı. Yaakov Katz’ın yorumuna göre, bu olağanüstü tutumun arkasında esas olarak iki neden yatıyordu. Birincisi, İsrail ordusu Hizbullah’a, “nerede olduğunu biliyoruz” diyordu. İkincisi, İsrail ordusu 2006 savaşında ve Mavi Marmara olayında yapılan hataları tekrarlamak istemiyordu. Bu kez dünya kamuoyu, olaylar başlamadan önce durum hakkında bilgilendirilecek, İsrail’in gerekçeleri kapsamlı bir biçimde anlatılacaktı (Jarusalem Post, 08/07) İran korkusu Al Hayat yazarının Lübnan’da gerginliklerden Hizbullah’ı sorumlu tutan, gelişmeleri İran’la ilişkilendiren yorumunun, bölgedeki kaygıları yansıttığına yukarda işaret ettim. Anımsarsanız, geçen ay, İran’a yönelik bir savaş durumunda Suudi Arabistan’ın hava sahasını İsrail’e açmayı kabul ettiği ileri sürülmüştü (The Times 12/06). Arkasından İsrail istihbarat sitesi DEBKA, bir grup ABD savaş gemisinin körfeze gitmek üzere Süveyş kanalından geçtiğini aktarmıştı. DEBKA güvenilir bir kaynak değil. Ancak Pentagon kaynaklarının bu haberi Press TV’ye onaylaması (21/06), Al Quds gazetesinin, Mısır kaynaklarına dayanarak, 11 firkateyn ve bir uçak gemisinin Süveyş’ten Kızıl Deniz’e geçtiğini bildirmesi, (Haaretz, 24/06) bir şeylerin başlamış olabileceğini düşündürüyordu. Al-Quds gazetesi yorumunda, ABD ve İsrail’in, Mısır’la birlikte İran’a yönelik bir saldırı hazırlığı içinde olduğunu da ileri sürüyordu. Aynı günlerde FARS haber ajansı, İsrail helikopterlerinin Suudi Arabistan’ın Tabuk havaalanına malzeme indirdiğini iddia edince, eğer haber doğruysa, İran karşıtı koalisyona Suudi Arabistan da eklenmiş oluyordu. Ama en önemli petrol kuyuları Şiilerin yoğun olduğu bölgelerde bulunan Suudi Arabistan’dan başka ülkeler de İran’ın atom bombası yapma olasılığından korkuyorlar. Birleşik Arap Emirliği’nin Washington Büyükelçisi Yousef al- Otaiba’nın, geçen hafta Aspen kasabasında bir konferansta konuşurken “Ben yalnızca BAE adına konuşabilirim, ancak, bu İran’ı frenlemek, caydırma sözleri beni gerçekten çok tedirgin ediyor. Bunların işe yarayacağına neden inanayım ki. Bugün İran’ın nükleer gücü yok, ama bölgedeki davranışlarını frenleyemiyoruz. Nükleer programları olunca nasıl sınırlayacağız?” (The Atlantic Monthly 06/07) sözleri İran karşıtı koalisyonun giderek, bölgedeki tüm Sünni Arap ülkelerini kapsamaya başladığını gösteriyordu. Örneğin Mısır ve Ürdün’ü ziyaret eden İsrail heyeti, bu kez farklı bir havayla karşılaşmış. Bu iki ülkenin yönetimleri, İran’ın atom bombası yapması halinde Müslüman Kardeşler’e koruyucu bir nükleer şemsiye sunmasından korkuyorlarmış (Jarusalem Post, 09/07). Gazze’deki Hamas’la aynı çizgiyi paylaşan Müslüman Kardeşler, Mısır’da ve Ürdün’de ana muhalefet hareketlerini oluşturuyorlar. Mısır’da Mübarek hükümetinin geçen aylarda bir Hizbullah hücresi olduğu iddiasıyla kimi Şii ve İran uyrukluları tutuklaması da çok anlamlıydı. Bölgede, istikrarı ve barışı daha da zorlaştıracak bir diğer kaygı verici gelişme de, genelde siyasal İslam, özelde Müslüman Kardeşler içinde, radikal eğilimlerin giderek güçlenmesiyle ilgili. Daha önce değinmiştik, Mısır’da siyasal İslam içinde iki önemli gelişme yaşanıyor. Birincisi, Müslüman Kardeşler hareketinde, Aralık 2009 seçimlerinin de gösterdiği gibi iktidar olmaya yönelik daha radikal bir siyasi strateji öneren genç bir kuşak yükseliyor. Müslüman Kardeşler dışında, çok daha radikal, köktendinci Salafi bir hareket giderek güçleniyor (Arab Reform Bulletin, 09/03/09; Al-Masry Al-Youm, 27/04/2010, Le Monde Diplomatique, Temmuz 2010). Benzer bir radikalleşmenin Ürdün Müslüman Kardeşler içinde de yaşandığı, akımın, seçimleri boykottan yana “şahinler” ve siyasi katılımdan yana olan “güvercinler” olarak ikiye bölünmeye başladığı görülüyor (Hadeel Ghabun, Al-Ghad, 27/06/, Jordan Times, 20/06/2010). Ortadoğu kazanı giderek artan bir enerjiyle kaynarken, sözde stratejik bir derinliğe sahip Türkiye’nin “sıfır sorun” dış politikası, İran’la, Hamas ve Müslüman Kardeşler’le ilişkileri ne durumda acaba? Yine Savaş Rüzgârları [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA Sosyal güvenceden yoksun, sendikal hak tanõmayan doğrudan satõş işi krizle birlikte işsiz kalan binlerce kişinin temel iş kapõsõ haline geldi. 600 bin kişi doğrudan satõş işini yaparken çalõşanlarõn düzenli bir gelirleri ve maaşlarõ da bulunmuyor. ŞEHRİBAN KIRAÇ Ekonomik kriz öncesinde ağõr- lõklõ olarak ev kadõnlarõnõn ek gelir kapõsõ olarak yaptõğõ doğru- dan satõş işi krizle birlikte işsiz ka- lan binlerce kişinin iş umudu ha- line geldi. Avon, Amwey, Orfli- me gibi ağõrlõklõ olarak kozmetik ürünlerinin satõldõğõ doğru- dan satõş sektörüne, kriz- le birlikte özellikle işi- ni kaybetmiş üniver- site mezunu erkek- ler de yönelmeye başladõ. Bu alanda faaliyet gösteren yak- laşõk 600 bin bağõm- sõz satõş temsilcisi her- hangi bir sosyal güven- cesi bulunmazken her- hangi bir sendikaya üye olma durumlarõ da söz konusu değil. Satõş temsilcilerinin belirli ve düzenli bir maaşlarõ bulunmazken satõlan ürünler üze- rinden gelir elde edebiliyorlar. Yıldız da pazarda Avon, Amway, Herbalife, Nik- ken, Oriflame ve Tupperware şirketlerinin faaliyet gösterdiği Türkiye pazarõnda Ülker’in sahi- bi Yõldõz Holding’de Dore mar- kasõ ile doğrudan satõş pazarõna adõm attõ. Pazarõn büyüklüğü 600 milyon TL’ye ulaşõrken önü- müzdeki yõllarda daha hõzlõ bir bü- yüme grafiği çizeceği belirtiliyor. Türkiye Doğrudan Satõş Derneği Başkanõ ve Avon Türkiye Genel Müdürü Ron Griffiths, krizle birlikte işsiz kalan birçok kişinin doğrudan satõş pazarõna yöneldi- ğini belirterek doğrudan satõş sektörü her geçen gün da- ha fazla erkek bağõmsõz girişimci adaylarõnõn il- gisini çekiyor. Grif- fiths, krizle birlikte doğrudan satõş temsil- cisi olmak isteyenle- rin oranõnõn yüzde 15 civarõnda arttõğõnõ ifade ederek 600 bin kişiye iş imkânõ sağlayan siste- min, bu kişilerin ailele- riyle birlikte tahminen 2.4 milyon kişinin yararlandõğõ bir sisteme dönüştüğünü dile getirdi. Griffiths’e göre, doğrudan sa- tõş sektörü belirli bir eğitim sevi- yesi olmayan ve iş tecrübesi bu- lunmayan kişilere kazanç fõrsatõ sunarak kendileri için uygun sa- atlerde çalõşmalarõnõ sağlõyor. Ekonomik kriz nedeniyle var olan işlerini kaybetmiş olan kişiler için de doğrudan satõş sektörü bir kazanç fõrsatõ oldu. Rakamlarla doğrudan satış ? Dünyada kadõnõn payõ yüzde 83, Türkiye’de yüzde 90. ? Doğrudan satõş sektörünün büyük- lüğü dünyada 110 milyar dolara ulaştõ. ? Avrupa’da 9 milyondan fazla doğ- rudan satõcõ bulunuyor. ? Doğrudan satõcõlarõn yüzde 65’inin evlerinde 3 veya daha faz- la insan yaşõyor. ? Satõş gücünün yüzde 43’ünü oluş- turan kişiler 35-49 yaş grubu ara- sõnda, yüzde 20’si ise 50 yaş üs- tünde. ? Doğrudan satõş yapanlarõn yüzde 21’i 46 ve üstünde yaş grubunda, yüzde 39’u 31-45 yaş ve yüzde 29.7’si ise 17-30 yaş grubunda. ? Doğrudan satõşçõlarõn yüzde 31.7’si üniversite mezunu. İş tecrübesine gerek yok Doğrudan satõş sektöründe ba- ğõmsõz satõş temsilcisi olarak yer almak için 18 yaşõnõ doldurmuş olmak ve Türk vatandaşõ olmak yeterli. Sek- törde yer almak için belirli bir eğitim seviyesine veya iş tecrübesine sahip ol- mak gerekmiyor. Sektörde faaliyet göstermekte olan şirketlerin bağõmsõz satõş temsilcilerin büyük çoğunluğunu kadõnlar oluşturuyor. Genel anlamõy- la bağõmsõz temsilci profilini 18-45 yaşlarõ arasõnda, bekâr ve çalõşmayan kadõnlar oluşturuyor. Ancak ekonomik kriz dönemi ile birlikte işlerini kay- betmiş olan birçok erkeğin de bu sek- töre ilgisi artmõş ve daha fazla sayõda erkek bu sektörde yer almaya başladõ. Ron Griffiths’e göre, sektörün süre- gelen büyümesi ve sektörde yer almak isteyen bağõmsõz satõş temsilcisi sayõ- sõndaki artõş, sektörü birçok uluslararasõ ve yerel firmalar için cazip hale geti- riyor. Son yõllarda birçok yeni şirket bu sektörde faaliyet göstermeye başlarken yeni şirketlerin de Türkiye pazarõna gelmesi bekleniyor. Griffiths, Türki- ye pazarõna girecek kişilere şu tavsi- yelerde bulunuyor: “İçinde yer almak istedikleri doğrudan satış şirketinin tüm yasal sorumlulukları yerine getirdiğinden, gerekli izinleri ilgili bakanlıklardan almış olduğundan, faaliyetlerinin kanun ve prosedür- lere uygun olduğundan ve tüketici haklarına saygılı, etik şirketler ol- duğundan emin olmalarıdır.” 4 Yunan bankasõ 500 milyon Avro 50 bin kişi reyting kurbanı Ekonomi Servisi - Son dönem görülen yük- sek reytingler ve ilgiye rağmen Türk dizi sektörü krize kurban gitti. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşa- virler Odasõ’nõn (İSMMMO) yaptõğõ ‘Dizi Ekonomisi - Mayıs 2010’ araştõr- masõna göre, tüm hareketliliğe karşõn sektör 2008’e göre yüzde 30 oranõnda küçülerek 1 milyar TL’den 700 milyon TL’ye ge- riledi. Eylül 2008’de 11 ulusal kanalda yayõnla- nan yerli dizi sayõsõ 63 iken, Mayõs 2010 itibarõyla bu sayõ 7 ulu- sal kanala ve 42 yerli diziye indi. Raporda, 150 bin kişinin istihdam ettiği sektörde krizle birlikte 50 bin kişi- nin işini kaybettiği belirtildi. Rapora göre geçen yõl yaşanan krizle birlik- te kanallar, yapõmcõ şirketlere öde- dikleri ücretlerde yüzde 30 ila 50 oranõnda değişen indirimler yaptõ. İşlerini kaybetmek istemeyen ya- põmcõlarõn büyük çoğunluğu bunu kabul etti. Ya- põmcõlar da aynõ şeyi oyuncular ve teknik ekip- ten talep edince sektördeki ücretler de ortalama yüzde 40 oranõnda düştü. Halen kriz öncesi sevi- yelere gelinemedi. Ayrõca yeni adõ Bloomberg olan Kanal 1, Show TV, Kanal 7 gibi bir- çok kanalõn dizi yarõşõndan koptuğu ortaya çõktõ. Kriz nedeniyle reklam gelirleri azalan kanallar, hem ya- yõnladõklarõ dizilerin sayõlarõnõ azaltõrken hem de düşük maliyet- li sitcom tarzõ dizilere ekranlarõ- na açmaya başladõlar. Drama tar- zõ dizilerin bölüm başõna çekim maliyetleri ortalama 300 bin TL’yi bulurken, sitcom tarzõ diziler bölüm başõna 60 ila 100 bin TL’lik bütçelerle çekiliyor. Dizilerin önemli oranda oyuncu ihtiyacõ ‘oyuncu fabrikası’ olarak da anõlan cast (oyun- cu) ajanslarõndan karşõlanõyor. Bundan 10 yõl ön- ce sayõlarõ ancak bir elin beş parmağõnõ geçme- yen oyuncu ajanslarõnõn sayõsõnõn, 100’leri bul- duğu ifade ediliyor. Türkiye’nin önde gelen cast ajanslarõna günde ortalama 50 kişi başvuruyor. Ekonomi Servisi - Yunanistan’da ekonomik krizin olumsuz etkileri sürerken, Yunan bankalarõnõn borsa- daki değerlerinin düşmesi nedeniyle dõşarõdan satõn alõnmalara karşõ da- yanõksõz hale geldiği ve ordunun ya- kõtsõz kalma tehlikesi altõnda bulun- duğu bildirildi. Yunan basõnõnda çõkan haberler- de, ülkenin belli başlõ bankalarõ olan Aspis, Geniki, Attikis ve Proton Bank’õn toplam borsa değerinin 500 milyon Avro civarõnda bulunduğu belirtildi. Atina’da yayõmlanan Kat- himerini gazetesi Yunan bankalarõ- nõn, Yunanlõlõğõnõ kaybetme riskinin her zamankinden daha büyük oldu- ğunu kaydetti. Öte yandan, Yunan ordusunda yakõt stoklarõnõn süratle tükenmesi nedeniyle kara ve hava kuvvetlerine ait tüm askeri araçlarõn belirsiz süre hareketsiz kalma riskiyle karşõ kar- şõya bulunduğu iddia edildi. Milyonerler servetine servet kattı Ekonomi Servisi - Türk milyonerler krize karşõn son bir yõlda servetine servet kattõ. Türki- ye’nin milyoner sayõsõ mayõs itibariyle geçen yõ- lõn aynõ dönemine göre 6 bin 390 kişi artarken, milyonerlerin bankalarda tuttuklarõ mevduatõnda 47 milyar 718 milyon TL’lik artõş yaşandõ. Son bir aylõk dönemde milyonerler kulübündeki mu- diler arasõna 470 kişi eklenirken, milyonerlerin bankalarda tuttuklarõ mevduatta 11.5 milyar TL’lik artõş yaşandõ. Bankacõlõk Düzenleme ve Denetleme Kuru- mu’nun Mayõs ayõ İnteraktif Aylõk Bülten veri- lerine göre, bankacõlõk sektörü genelindeki Tür- kiye’nin toplam mevduatõnõn 541 milyar 238 milyon TL olduğu belirlendi. Toplam mevdua- tõn 523 milyon 47 milyon TL’sinin yurt içi yer- leşiklere, 18 milyar 191.4 milyon TL’sinin ise yurtdõşõ yerleşiklere ait olduğu öğrenildi. Yurtiçi yerleşiklere ait mevduat hesaplarõnõn yüzde 44.5’ini 1 milyon TL’nin üzerindeki he- saplar oluşturdu. Ev kadõnlarõnõn ek gelir kapõsõ olarak yaptõğõ doğrudan satõş, işsiz kalan erkeklerin de ilgisini çekiyor Krizdoğrudansattõrdõ Ron Griffiths Türkiye’de ansiklopedi ve tencere tava satışı ile başlayan doğrudan satış işi şu anda 600 milyon TL’lik pazar büyüklüğüne ulaştı. Her üç diziden biri krize kurban gitti. Kriz nedeniyle sektörde yaşanan kü- çülmenin etkisiyle 50 bin kişi işini kaybetti. Geçen sezon atv’de yayımlanan Kasaba dizisi ani bir kararla yayından kaldırılmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle