23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 12 TEMMUZ 2010 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Monsanto’nun Haiti’ye ‘Zehirli Armağanı’... Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olması yetmiyormuş gibi altı ay önceki büyük depremde 250 bin kurban, 1.3 milyon yaralının yanı sıra büyük maddi zarara uğrayan çaresiz Haiti, sınırlı olanakları ve dış yardımlarla yaralarını sarmaya çalıştığı şu sıralarda, açgözlü dev şirketlerin saldırısıyla karşı karşıyadır. Ciddi Le Monde gazetesinin Saint- Dominique muhabirinin konuyla ilgili ayrıntılı izlenimleri gazetenin ‘Gezegen’ sayfasında, Haiti köylülerinin ABD’li ünlü GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) şirketi Monsanto’nun tohum yardımına karşı çıktığından söz etmektedir (Le Monde, 2 Haziran 2010). Olay aslında her şeyden önce bu tür şirketlerin amaçlarına ulaşmak için her yola başvurmaktan çekinmediklerini ortaya koyması açısından son derecede ilginçtir. Ne var ki, Monsanto’nun yıllardır küresel ölçekte özellikle yoksul ülkelere GDO’lu tohum ve ürünleri dayatmak için yaptıklarını yakından izleyenler için Haiti olayı, kuşkusuz, şaşırtıcı değil. Tartışma mayıs ortalarında uzun süre Haiti’de yaşayan kimyacı ve din adamı Breton Jean- Yves Urfie’nin internet sitesinde Monsanto’nun Haiti’ye 475 ton GDO’lu tohum hibe etmesiyle ilgili suçlamasıyla patlak vermiştir. Olay duyulmasıyla birlikte ABD’nin ‘altermondialist’ sivil toplum kuruluşlarının tepkisini çekmiştir. Biyolojik ürünler tüketici birliğinden Ronnie Cummins’in konuyla ilgili yazısında, “Haiti bu kez Monsanto ve çokuluslu gıda ticareti şirketlerinin köle kolonisi olma yolundadır..” denilmektedir. Giderek artan tepkilerin önünü kesmek için Haiti Tarım Bakanı Joanas Gue’nin GDO’lu tohumları kabul etmediklerini, Monsanto’nun 475 ton melez mısır tohumlarını ve 2067 kg sebze tohumlarını kabul etmeden önce gerekli tüm önlemleri aldıklarını beyan etmiştir. Ancak bu açıklama onu aşkın sayıdaki tarım kuruluşlarını Monsanto’nun ‘zehirli armağanına’ karşı binlerce köylünün katılımıyla yapılan gösterileri ve sembolik olarak bir miktar GDO’lu tohumun yakılmasını önlemeye yetmemiştir. Gösterilerde Haiti Devlet Başkanı Rene Preval, ülkeyi çokuluslu şirketlere satmakla suçlanmıştır. Tarım birliklerince, “Gıda ve yerel tohum egemenliğimiz için savaşıyoruz. Monsanto’nun hibesi köylü tarımına ve biyoçeşitliliğe karşı bir saldırıdır. Monsanto, depremi fırsat bilerek Haiti’nin tohum pazarına girmek istemektedir. Amaçları ise açık: Tohum pazarına girerek iki asırdır varlığını sürdüren yerel tohumları yok ederek, Haiti tarımını ve köylülerini agro ticarete bağımlı kılmaktır” denilmektedir. Köylü birlikleri de, kuşkusuz boş durmamakta, 500 ton yerli tohumu köylülere ücretsiz olarak dağıtmakta, tohum stokları için de küçük silolar inşa etmektedirler. Öte yanda Preval yönetimi ve Monsanto ‘zehirli armağan’dan vazgeçmiş değildir. İki yük gemisi 130 ton GDO’lu melez mısır tohumunu Haiti limanlarına boşaltmıştır. Kalan 345 tonunun yıl boyunca teslim edilmesi planlanmıştır. Kısaca, konu henüz kapanmamıştır. Ama unutulmaması, ibret alınması gereken, tüm çaresizliğine karşın Haiti halkının ülkesinin tarımını korumak ve halkının sağlığı için dünya devlerine örnek direnişidir. GDO kaynaklı tarımsal ürünlerin çevre ve insan sağlığı için oluşturduğu tehdidi hafife almak mümkün değildir. GDO kaynaklı ürünlerin bir numarası Monsanto’nun Mon 810 kod adlı mısırı, yiyecek ve içecek sektöründe katkı maddesi olarak yoğun biçimde kullanılmaktadır. Bu tohumlardan üretilen mısır ve soya ile beslenen fareler üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar bu canlıların dört nesil sonra üreme yeteneklerini kaybettikleri, kan yapıları, bağışıklık sistemlerinin çöktüğü, organların giderek küçüldüğü saptanmıştır. GDO’lu tohumlardan milyarlarca dolar kazanan Monsanto ise bugün aynı zamanda güçlü lobilerinin her kapıyı açtıkları bir finans devidir. GDO’lu tohumları çok sayıda ülkede egemen durumdadır. ABD, dahil, Arjantin, Güney Afrika, Kanada, Çin, Hindistan sözü edilen ülkeler arasındadır. Ancak ne denli güçlü lobilere sahip de olsa, GDO’lara direnen ülkeler de yok değil. AB yönetiminin GDO kaynaklı ürünlerin üretilmesi ve ithalinde sorun bulunmadığını söylese de Yunanistan, Avusturya, Macaristan, GDO’yu yasaklamıştır. Buna Almanya ve Lüksemburg da katılmıştır. Bavyera Tarım Bakanı’na göre GDO’lu tohumlar biyoçeşitliliği yok ederek çevreye zarar vermekte, yiyecek ve içeceklerde katkı maddesi olarak kullanılmakla da insan sağlığını ciddi biçimde tehdit etmektedir. Dünya Ticaret Örgtü (OMC), AB yönetimini GDO’ya yeşil ışık yaktığı, örgütün GDO’lu ürünlerin üretilmesi ve ithaline koyduğu yasağa karşı hareket ettiği için mahkûm etmiştir. Ancak, AB de GDO’ya karşı direnme konusunda son derecede güçlüdür ve sonuçta yönetimi kararından dönmeye ikna edeceklerdir. GDO’lara kapılarını neredeyse ardına kadar açan ülkemiz, özellikle AB gıda dosyasının müzakereye açıldığı şu günlerde, dikkatli davranması, ülkemizin bir GDO cenneti haline getirilmesiyle ilgili dayatmalara karşı koymasında büyük yarar var. Haiti örneği unutulmamalı. Göçmenler ve çocuklarõnõn eğitim sistemi ve işgücü piyasasõndaki dezavantajlõ konumlarõ sürüyor Almanya’da göçmen hâlâ mağdur Göçmen meselesinde günlük yaşamõn, bazõ muhteşem futbol maçlarõnõn telkin ettiği kadar pembe olmadõğõ federal hükümetin son Uyum Raporu’nda ortaya konuyor... Alman Futbol Birliği 10 yõl önce göçmen sorunu çerçevesinde yeni bir gelecek kuşak tasarõmõnõ uygulamaya sokmuştu. Ona benzer bir plan, federal hükümetten bekleniyor. Yoksa, göçmenlere bu ülkede sadece spor veya “Almanya süper starõnõ arõyor” tipi televizyon programlarõ en büyük yükselme şansõ tanõyacaktõr, o noktada kalõnõr. DANIEL BAX Şu çokkültürcülük (“Multikulti”) birdenbire kõymete bindi yine. Saflarõnda rekor sayõda göçmen çocuklarõnõ da barõndõran Alman ulusal futbol takõmõnõn Güney Afrika’daki başarõlarõ sayesinde, bu ülkedeki göçmenlere, medyada olsun kamuoyunda olsun, artõk bir sorun olarak değil bir potansiyel olarak bakõlõyor. Alman bayrağõndaki siyah-kõrmõz-sarõ renklerle bezeli ve Almanya’daki birçok göçmen mahallesinde de egemenliğini sürdürmekte olan coşku, bu insanlarõn ne kadarõnõn kendilerini bu ülkeye ait hissettiğini de açõkça ortaya koymuş bulunuyor. İşsizlerin oranı Almanların iki katı Ama göçmen meselesinde günlük yaşamõn, epeydir, bazõ muhteşem futbol maçlarõnõn telkin ettiği kadar pembe olmadõğõnõ federal hükümetin son uyum raporu göstermektedir. Bazõ şehirlerde çocuk yuvalarõndaki küçüklerin üçte ikisinin göç arka planõna sahip ailelerden gelmesi de, bu ülkeye göçün, artõk bir Federal Alman olağanlõğõ halini aldõğõnõn göstergesidir. Ayrõca, göçmenlerin özel yaşam dünyalarõ da, çoğunluk toplumu olan Almanlarõn evlenme yaşõ, çocuk sayõsõ veya boşanma oranõ gibi normlarõna yaklaşmõş durumda. Bir yandan böyle, diğer yandan da göçmenler ve çocuklarõ, Alman eğitim sistemi ve işgücü piyasasõnda dezavantajlõ konumlarõnõ sürdürmekte. Sadece bir meslek eğitim yeri bulmak konusunda Almanlardan daha zor durumda olmakla kalmõyorlar, ayrõca diğer Almanlarõn iki katõ daha yüksek bir oranda işsizler de... Dramatik durum... Alman hükümetinin Uyum sorumlusu Maria Böhmer, sözü geçen son hükümet raporuyla ilgili olarak konuşurken, bu durumu “dramatik” diye niteliyor. Ama karşõlaştõrõldõğõnda, yine böyle insanõ fena halde telaşlandõran bir bulguya Alman Futbol Birliği (DFB) 10 yõl önce bir tepki göstermiş ve yeni bir gelecek kuşak tasarõmõnõ uygulamaya sokmuştu. Ona benzer bir şeyi insan federal hükümetten beklemek durumunda kalõyor. Yoksa, göçmenlere bu ülkede sadece spor veya “Almanya süper starını arıyor” tipi televizyon programlarõ en büyük yükselme şansõ tanõyacaktõr, o noktada kalõnõr. Almancadan çeviren: Osman Çutsay (Tageszeitung, Almanya, 8 Temmuz 2010) ‘Avro çökerse Avrupa uzun, kara bir kõşa girer’ JILL TREANOR Ocak 2012. Bir zamanlar Avro bölgesi diye anõlan bölgedeki ülkelerin ekonomilerini donduran soğuk dünyanõn her yanõnõ buzlaştõrõrken kara kõş bütün Avrupa’ya yayõlmõştõ. Avrupa Para Birliği (EMU) artõk yoktu. Yunanistan’õn kurtarõlmasõnõn yarattõğõ baskõlar, gerilimler ve çevredeki diğer ülkeleri kuşatan sorunlar Avro’yu uzak bir hatõra haline getirmişti. Bu, Hollanda bankasõ ING’deki ekonomistler tarafõndan 2010 yõlõnda tek kur sisteminin çökmesi halinde neler olabileceğini anlatmak için yaratõlan ilk finansal senaryo. “Düşünülemeyeni ölçmek” başlõklõ karamsar değerlendirmede ekonomistler, sadece ilk yõl yeni benimsenmiş ulusal kurlar yüzde 50 oranõnda düşerken, çeşitli ülkelerdeki çõktõnõn yüzde 5 ila yüzde 9 oranõnda azalacağõna dair uyarõda bulunuyorlar. Daha on yõldan kõsa bir süre önce kendi ulusal kurlarõnõ terk eden 16 ülke yeni ulusal banknotlarõnõ basmak için para basma makinelerinin tozunu alacak. 2008 yõlõnda Lehman Brothers’õn çöküşüyle başlayan krizi cüce gibi gösteren bu yenisiyle savaşõyor olacaklar. İspanya ve Portekiz neredeyse iki haneli olan enflasyonla cebelleşirken Almanya ve diğer belli başlõ ülkeler durgunlukla flört halindeki, ABD’ye de bulaşan deflasyonist bir şokun pençesinde kalacaklar. İngiltere’de ekonomi Avro krizinin neden olduğu çift dipli resesyonla mücadele edecek. Hisse senetleri ve ev fiyatlarõ düşerken, hükümetler kötü borçlarla malül hale gelmiş bankalarõn kurtarõlõşõ meselesi ile yüz yüze gelecekler. ING’nin Finansal Piyasa Araştõrmalarõ Bölümünün Küresel Başkanõ Mark Cliffe, EMU’nun çöküşüne dair bir olasõlõk tahmininde bulunmadõklarõnõn, ama sadece bir zamanlar “düşünülemeyen” bir şeyin olmasõ halinde neler olabileceğini dikkate almaya çalõştõklarõnõn altõnõ çizdi. “EMU’dan vazgeçilmesinin uzun vadede de karşılaşılabilecek olumlu veya olumsuz yanlarına işaret etmiyoruz. Öte yandan bu raporda özetlenen başlangıç travması EMU’dan çıkışı hiç düşünmeden alternatif bir politika olarak teklif edenlerin durup bir düşünmelerini sağlayacak kadar ciddi” diyor Cliffe. 2010’un sonuna kadar gerçekleşecek bir Avro çöküşü sonucunda olabileceklere karşõ Cliffe uyarõyor: “Avro bölgesinde 2011 yılında bütün dünyayı peşinden sürükleyecek derin bir durgunluk yaşanır. Avro bölgesindeki çıktı yüzde 4’ten (Almanya’da) yüzde 9’a (Yunanistan’da) kadar değişebilen oranlarda düşecektir.” Ama komşu Avrupa ülkelerinin de durgunluğa yakalanacaklarõnõ GSMH’nin İngiltere’de yüzde 3, Orta ve Batõ Avrupa’da yüzde 5 oranõnda düşeceğini kaydediyor. Bazõ ekonomistlere göre, Avro bölgesindeki ülkeler münferit olarak kendi kurlarõnõ dalgalanmaya bõrakabilselerdi ekonomileri bundan yarar sağlayacaktõ. Cliffe bu fikri kabul etmiyor. Cliffe’e göre, eğer Yunanistan ve başka Güney Avrupa ülkeleri Avro’dan ayrõlacak olurlarsa bunun sonucunda ortaya çõkacak kur düşüşleri onlarõn finansal ödeme sorunlarõnõ doğrudan çözmez. Aslõnda mevcut borçlarõnõ yeni kurlarõna uyumlu hale getiremezlerse borç-GSMH oranlarõ daha da büyür. EMU’nun kaldõrõlmasõndan yana olanlarõn ileri sürdüğü başka bir görüş ise bir ülkede kur dalgalanmalarõnõn serbest bõrakõlmasõ sonucunda meydana gelecek fiyat rekabetlerinden yararlanabilecek bir ülkenin daha hõzlõ büyüyebileceği görüşü. Cliffe bu görüşe de kuşkuyla yaklaşõyor. Diyor ki, piyasalar Avro’nun çöküşünden doğacak yeni iç kurlar için “yeni dengeler” ararken kazançlar iç talepteki eksikliği karşõlamaya yetecek kadar büyük olmayacak. Cliffe’e göre, daha zayõf bir kur dünyanõn geri kalan kõsmõna ihracat yapmak için yararlõ olacaktõr. Ama bu iç talepteki çöküşü karşõlamaya yetmeyecektir. ING ekonomistleri EMU’nun tümüyle çökme ihtimalini değerlendirirken aynõ zamanda Avro bölgesinin daha az dramatik bir şekilde “oyularak” Yunanistan için yazõlmõş bir “sahneden çekiliş” bölümünün olasõ etkilerinin de analizini yaptõlar. O senaryoda bile tahminlerinin yabana atõlacak gibi olmadõğõ görüşündeler. Yunanistan’õn çõktõsõ düşerken Avro bölgesinde kalan ülkeler de çõktõlarõnõn yüzde 1 düşmesi sonucunda sõkõntõ yaşayacaklar. Yeni Yunan drahmisi Avro karşõsõnda yüzde 80 değer kaybedecek. Cliffe, Yunanistan’õn tek başõna Avro’dan ayrõlmasõnõn finansal piyasalarõn EMU’nun sürdürülebilirliğine olan güvenlerini büyük ölçüde sarsacağõna dikkat çekiyor. “EMU’dan geri dönüş olmayacağı bilgisinin geçerliliği sonsuza kadar yitirilecektir” diyor. Ödeme sistemlerinde çöküşler yaşanabilir Yunanistan’õn ayrõlmasõ senaryosunda Avro 2010 da 1.20 dolardan 2001’deki seviyesine yakõn bir seviye olan 0.85’e düşebilir. Ama Avro tümüyle çökerse ING analistleri Avro’nun yerine geçecek kurlarda büyük oranda volatilite tahmininde bulunuyorlar. Örneğin, İspanyol pesetasõ, Portekiz eskudosu veya İrlanda puntu yeni Alman markõna karşõ yüzde 50 değer kaybedecektir deniyor. ING analistleri EMU çökerse ödeme sistemlerinde de çöküşler olabileceği kaygõsõ taşõyorlar. Cliffe şunu da soruyor: “Bir Avro çöküşü sonucunda AB politikasına ne olur? Bunun da ekonomik sonuçları olacaktır.” Kimileri EMU’nun dağõlmasõnõn Avro bölgesindeki sorunlu ekonomilere yeni bir başlangõç vuruşu yapma olanağõ sağlayacağõnõ söylerken, ING ekonomistleri ilk iki yõldaki çõktõ düşüşlerinin yüzde 10’lara varabileceğini düşünüyorlar. Bu oranlar öylesine yüksek ki Lehman’õn çöküşünün yol açtõğõ düşüşler onun yanõnda cüce gibi kalõyor. “Bu galiba EMU’dan çıkışın alternatif bir politikaymış gibi öne sürüldüğü düşüncesiz konuşmalar karşısında politika üreticilerinin üzerinde dikkatle durmaları gereken bir şey” diyerek konuyu noktalõyor Cliffe. İngilizceden çeviren: Çimen Turunç Baturalp (Guardian, 8 Temmuz 2010) Hisseler, ev fiyatları düşecek ve bankalar tekrar kurtarılmak zorunda kalınacak. Eğer ‘düşünülmek istenmeyen’ olursa... Ekonomistler, karamsar değerlendirmelerinde, sadece ilk yıl yeni benimsenmiş ulusal kurlar yüzde 50 oranında düşerken, çeşitli ülkelerdeki çıktının yüzde 5 ila yüzde 9 oranında azalacağına dair uyarıda bulunuyorlar. Gözde Tokdemir ile Akın Erdoğan nişanlandılar. 10.07.2010 İzmit
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle