23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ TEVFİK KIZGINKAYA Savaş veya Barış! 6 Haziran gecesi bir televizyon kanalında Nâzım Oratoryosu’nu izliyordum. Fazıl Say, Nâzım Hikmet’in dizelerini notalarla buluşturmuş. Genco Erkal, Sertap Erener, bariton Güvenç Dağüstün, üç kızımız ve muhteşem bir koro, Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nın eşliğinde sanatlarıyla haykırıyorlar Nâzım’ın dizelerini... Açlığa, mahpusluğa, Hiroşima’da yaşanan acılara karşı Nâzım’ın özlemlerini seslendiriyorlar. “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine...” “Memleketim, memleketim...” Hasreti duyuyorsunuz. Barışa, kardeşliğe, memlekete dair... Diğer kanala baktığımda, Ortadoğu’da oynanan oyunun memleketimizi sürüklediği karanlıklar konuşuluyordu. İçine çekilmekte olduğumuz savaşın kuşkuları, korkuları dile getiriliyordu. Doğumuzda İran, güneyimizde Ortadoğu ülkeleri üzerine oynanan oyunda, memleketime biçilen rolü anlatıyorlardı. Adı kutsal topraklar olan bu coğrafyaya sahip olabilmek için yüz yıllardır seferler düzenlenmiş, savaşlar yapılmış, insanlar ölmüş... Geçmişte, üstünde uygarlıkların kurulduğu, bütün dinlerin doğduğu bu topraklara kutsal olduğu için sahip çıkmak isteyenler, bugün, kutsal toprakların altındaki petrole sahip olabilmek için yine savaşıyorlar, yine insanlar ölüyor. Ve biz, yüz yıl öncesinde memleketimiz ve özgürlüğümüz için verdiğimiz mücadeleyle,“Yurtta barış dünyada barış” diyerek kurduğumuz tam bağımsız demokratik laik Türkiye Cumhuriyeti’yle bozduğumuz bu savaş oyununun bugün bir parçası, bir piyonu, bir figüranı olmanın eşiğinde duruyoruz. 100 yıl öncesinden ders almamacasına... Konuşmacılar, emperyalizmin senaryosunda bize biçilen rolü ve karanlık sonuçlarını tartışıyorlardı. Öte tarafta, Fazıl Say’ın parmakları piyanosunun tuşlarıyla bütünleşmiş tüm benliğiyle barışı haykırıyor, herkesi barışa sahip çıkmaya davet ediyordu, Nâzımca... Ülkeleri yönetenlerin savaş çığlıklarını bastırırcasına... Diyeceksiniz ki, duyabilecekler mi? Memleketimizi yönetenler, dünyayı yönetmeye kalkanlar duyabilecek mi? Fazıl Say’ın notalarını, Nâzım’ın dizelerini duyabilecekler mi? Duyurabilmeliyiz. Hep birlikte seslenebilirsek, o muhteşem koroya katılarak hep birlikte haykırabilirsek Nâzım’ın hasretini, Fazıl Say’ın notalarını... Hep birlikte yükseltebilirsek barışın şarkısını... O zaman duyurabiliriz barışın çığlığını memleketimizi yönetenlere, dünyayı yönetmeye kalkanlara... Çok değil 100 yıl öncesinde bozduğumuz bu kanlı oyunu, bir kez daha bozabiliriz barış adına, insanlık adına. Yurtta barış dünyada barış adına... Savaşmak mı, barışmak mı? Yanıtını bizim vermemiz gereken soru bu. İsrail’i yönetenlerin insanlõk dõşõ siyasetlerini savunan yoktur; varsa da “insan” değildir. En acõ- masõz savaş ve saldõrõ politika- larõnõ yõllardõr “ABD’nin hima- yesi”nde sürdürdüklerini de bil- meyen kalmamõştõr... Bu nedenle, Mavi Marma- ra’ya saldõrõlarõnõ kõnamak için tüm dünya dillerinin en ağõr söz- leri söylense bile, görmüş geçir- miş atalarõmõzõn dediği gibi “ni- san yağmuru” deyip bildikleri- ni okuyacaklar... ABD’nin Ortadoğu petrolle- rinde “egemenlik ihtirası” ile İs- rail’in Filistin’deki “işgalci po- litika”sõ öylesine bütünleşmiştir ki adeta dünya bir yana bu “stra- tejik sevda” bir yana... Nitekim bizimkilerin pek bir “kanka” olduklarõ şu “Müslü- man” Arap liderlerinin cinayet- lere “seyirci” kalmalarõnõn ne- deni de “ABD yörüngesindeki petrol zenginleri” olmalarõ de- ğil midir? Araplar en yağlõ “müşteri”le- ri ABD için “velinimetimiz”dir deyip stratejik sevdanõn karşõ- sõnda susuyorlar; bizimkiler de öfkeleri doruğa çõksa bile kan- kalarõnõ anlayõşla karşõlõyorlar.. Bütün bu gerçekleri artõk bil- meyen kalmamõşken Türkiye’yi yönetenler acaba kimlere neyi an- latmak, neyi kanõtlamak için günlerdir “avaz avaz” halde- ler? Bunun yanõtõnõ da bilmeyen yok ama yaşamlarõnõ yitirenlerin anõlarõna saygõsõzlõk yapmamak için “incitici sözler”den kaçõnõ- lõyor. Bu “insani” özeni fõrsat bi- lenlerin, hamasiliğin doruğundaki “gerçekleri gizleyici” kõnama söylemleri ise tarihe hiç de “ma- sum tepkiler” olarak geçmi- yor... çünkü şunu da artõk herkes biliyor ki sadece inanç temeline dayalõ her türlü örgütlenme, ama- cõ insani yardõm bile olsa, “sivil” değil, “siyasal”dõr. Dini siya- sallaştõranlarca örgütlenen, dahasõ ondan beslenen insani yardõm or- ganizasyonlarõnõn gerçek “ni- yet”i konusunda ise soru işaret- lerinin çoğalmasõ kaçõnõlmazdõr. Bu nedenle, İsrail’in azgõnlõ- ğõnõ, “Ortadoğu’daki Arap-İs- rail-ABD ittifaklı emperyalist politikaları sorgulamadan kı- nayanlar”õn, aynõ zamanda “la- ik cumhuriyet”le de “sorun”larõ olmasõ rastlantõ değildir. Cumhuriyetin Gemisi Arkadaşõmõz Asuman Rama- zanbeyoğlu, cumhuriyet tarihi- mizin insani yardõm gemilerinden “Kurtuluş Vapuru”nun, Doç. Dr. Uğur Koca tarafõndan kale- me alõnan öyküsünü göndermiş, özetleyerek aktarõyorum: Yunanistan, 1941 Nisanõ’nda Nazi Almanyası tarafõndan işgal edilip İngiliz donanmasınca ab- lukaya alõnõnca, büyük bir açlõk yaşamõş… sokaklarõ cesetler kap- lamõş… tarihçi Mark Mazo- wer’e göre beslenme yetersizli- ğinden 300 bin kişi ölmüştü. Türkiye’nin “kom- şu”suna yardõm karar- namesini ise 20 yõl ön- ce aynõ ülkeyle savaş- mõş Cumhurbaşkanõ İs- met İnönü imzalamõş- tõ. Kızılay’õn öncülü- ğünde Türkiye’nin her yerinden İstanbul’a gönderilen gõdalar Kur- tuluş gemisine yükle- nir; Kõzõlay bayraklarõyla dona- tõlarak 6 Ekim 1941’de Kara- köy’den demir alan gemi, yardõm malzemelerini Pire Limanõ’ndaki Kızılhaç’a teslim eder... İzle- yen aylarda Yunanistan’a üç se- ferde 7 bin ton daha gõda taşõr... Kurtuluş gemisi 5. seferinde Marmara Adası’nõn kuzeyin- deki Saraylar köyü açõklarõnda fõrtõnaya yakalanõnca, 21 Şubat 1942 sabahõ kayalara çarparak batar... Aynõ kayalõklarõn adõ “Kurtuluş Burnu” olur... Türkiye’nin Yunan halkõna in- sani yardõmlarõ Dumlupınar, Tunç, Konya, Güneysu ve Ak- su gemileriyle 1946’ya kadar sürer. Dumlupõnar’la getirilen Yunanlõ 1000 hasta çocuğa da sa- vaşõn sonuna kadar İstanbul’da bakõlmõştõr... Uğur Koca diyor ki; “İsmet Paşa’ya Hitler benzetmesi yap- mak, Nazi faşizminin kurban- larına efsanevi yardımı sağla- yanlara ve cumhuriyet tarihi- mize saygısızlık değil midir?” Sorunun “muhatabı” ne der bilemeyiz... ancak şunun yanõtõ- nõ bu ülkeyi yönetenler artõk vermelidir: Kõzõlay bayraklõ ve Türkiye Cumhuriyeti bandõralõ “Kurtuluş”lardan, İHH bay- raklõ ve Komor bandõralõ “Ma- vi Marmara”lara nasõl geldik? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Kurtuluş Gemisi’nden ‘Mavi Marmara’ya HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY 9 HAZİRAN 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Bahane Hilmi Kayıhan: “Avukatlar yargıyı etkilemekten tutuklanıyorsa; ayağı yürüdüğü için, kalbi attığı için, gözü gördüğü için herkes tutuklanabilir!” Tevrat Soner Önal: “Tevrat ‘çalmayacaksın’ diyor, ‘komisyon almayacaksın’ demiyor. Komisyon ticaret sayılır, sünnettir!” İbranice Şefik Alan: “Recep için yabancı dil bilmiyor diyorlardı. İngilizceyi çoktan bitirmiş, İbranice çalışıyor!” Gemiyi satıverdiler, salıverdiler! KABİLE değil devlet yönetimi anlayışını benimsemiş siyasi kadroların insani yardımlar konusunda insanca davranmasının evrensel bir yöntem olduğunu anımsatıyor Sıtkı Ergüney. Evet, konumuz Gazze’ye insani yardım adı altında İslami yardım operasyonu: “Uygar dünyada yardım malzemeleri, içine altı aylık bebeklerin, başlarına cihat bantları sarılmış dört beş yaşındaki çocuklarla yaşlı insanların doldurulduğu, 600 yolculu mülteci teknesi görünümündeki bir gemi ile değil, konularında eğitimli, deneyimli profesyonel ekiplerin gözetiminde yola çıkarılarak sevk edilir ve dağıtılır. İsrail’in bilinen tutumuna karşın bir gemiyi hiçbir güvenlik önlemi olmaksızın Akdeniz’e salıvermenin devlet ciddiyeti, devlet sorumluluğu ile açıklanabilir tarafı olabilir mi? Olanlar olduktan sonra esmek, gürlemek hiçbir sonuç getirmiyor. Bu olay; İsrail’in Türkiye’nin suratına indirdiği bir şamardır! Tel Aviv’de Büyükelçimize layık görülen aşağılayıcı muamelenin uzantısıdır; sıfır sorun tutarsızlığının, ‘one minute diplomasisi’nin kaçınılmaz sonucudur. İsrail’in protesto edilmesi ise havanda su dövmekten başka bir şey değildir.” Geminin Akdeniz’e nasıl salıverildiği gibi niye ve kaç kuruşa satılıverdiği de herhalde bir gün soruşturma konusu olacaktır! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TÜRKİYE’NİN dış politikası kaydı; Gazze’ye kanlı yardımla birlikte İslamcı terör örgütleri “müttefik” olma yoluna girdi. Türkiye şu sıra Batı ile Doğu arasında binamaz gibi görünüyor ama kıbleyi İslam dünyasına çevirmesi an meselesi. Türkiye’nin yeni dış politikası ne olacak diye beklerken Bülent Esinoğlu “Deli Köpek Diplomasisi”nden söz ediyor: “Ortadoğu'da yaşananlar dünyanın hemen hiçbir yerinde yaşanmıyor. İsrail yaptığı hiçbir şeyin sorumluluğunu kendisi taşımıyor. Ben yaparım, Amerika meşrulaştırır şeklinde yoluna devam ediyor. Amerika da kendi enerji çıkarları için İsrail'i kullanıyor. Ancak, Amerika'ya bağımlı Avrupa ve Arap ülkelerinin devlet başkanları onaylasa bile halkları bu durumu artık nefretle karşılıyor. Bu nefret birikti, birikti yönetimlere yansıyor. Başka bir şey daha oldu. Sürdürdüğü örtülü ya da açık savaşlar, Amerika'yı dünyada siyaseten gayri meşru konuma çekti. Buna ekonomik zafiyet eklenince, Amerika yaptıklarını yapmakta zorlanır oldu. Amerika, Ortadoğu'da kesin çözüme varabilmesi için İran'ı dize getirmesi, Türkiye'yi bölmesi gerektiğine inanıyor. Türkiye'de siyasi iktidarı kullanarak, Amerika epey yol aldı. Kürt açılımı ya da Barzani açılımı Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin gereğiydi. Şimdi geldik bu projenin asıl manivela noktasına. İran'a müdahale edecek. İşaretler hep İran'ı gösteriyor. Amerika’nın Recep'in fiyakasına dokunmamasının asıl sebebi İran'dır. Dereyi geçerken at değiştirmek istemiyor. Recep de bu durumdan istifade ederek, seçimlerden önce iktidar için güç toplamaya çalışıyor. İran'ın vurulması, bölgemizde yeni bir savaş, krizlerden kurtulamayan Türkiye için felaketten önceki felaket olur. Amerika 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi, AKP'nin kendi yanında olmasını istiyor. Bu duruma ne Türkiye hazır, ne de hatta AKP hazır. Böyle bir savaşa katılım için Meclis’ten karar alınması hemen hemen imkânsız. Alınsa bile halk bu kez daha sert karşı koyar. Bu şimdiden belli. Bırakın bakanları eşbaşkan sokağa çıkamaz hale gelir. Amerika bunları görüyor. Ambargoya razı etmeye çalışıyor. Savaşma bunu anladık ama hiç olmazsa İran'a ambargoya katıl, diyor. Recep bu durumda dönüp Ahmedinejat’a ne diyecek? Eğer ben sana ambargo uygulamazsam Amerika benim canıma okuyacak, diyecek. Kusura bakma. Deli köpek diplomasisi işte bu.” Diplomasi İstanbul sele teslim: Türkiye suya kurban! YağmurDeniz HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Kurtuluş seferde... 1941 BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Taze soğan ve etle yapõlan bir yemek. 2/ Un, et ve bam- ya ile yapõlan bir yemek... Bahçelerin ye- şillendirilme- sinde kullanõ- lan bitki. 3/ Bi- sikletin oturu- lacak yeri... Bir nota. 4/ Bir tür erkek deve... Dönümün dörtte biri kadar olan alan ölçüsü. 5/ Tarih- öncesi çağlarda tanrõ- lara adak olarak su- nulan küçük heykel- cik... Tavlada “üç” sa- yõsõ. 6/ Defa, kere... Batõsõ Endonezya’ya ait, doğusu ise ba- ğõmsõz bir devlet olan ada. 7/ Kendiliğinden, kas- larõn devinimiyle yapõlan iş ya da hareket için kul- lanõlan sözcük. 8/ Çok iri ve zehirsiz bir yõlan cin- si... Düz, ince ve yassõ tabaka durumunda taş. 9/ El- ma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen iç bö- lümü... Bir nota. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Baharatlõ sirkeye yatõrõlmõş koyun etinden yapõ- lan şiş... Peru’nun plaka imi. 2/ Duman lekesi... İz- mir’in bir ilçesi. 3/ Bir akõşkanõn çekim ve sürtünme kuvvetleri nedeniyle akma eğilimine karşõ gösterdi- ği iç direnç. 4/ Büyük erkek kardeş... Evlerde oda ka- põlarõnõn açõldõğõ genişçe yer. 5/ At, aslan gibi hay- vanlarõn ensesinde bulunan uzun kõllar... Pirinç, buğday, mõsõr gibi bitkilerin tohumu. 6/ Avlanõrken avcõlarõn hayvanlardan gizlendiği yer. 7/ Dolma yapmak için hazõrlanan karõşõm... İçine õspanak, pa- tates, peynir ya da kõyma konularak yapõlan bir tür pide. 8/ Tokat’õn bir ilçesi... Telli balõkçõl. 9/ Osmanlõ devletinde iskelelerden alõnan bir tür vergi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K I Y T I R I K O T A R S İ A S K I T A N A R E U R V O T K A R P E Y A D İ D E R S A A D E T A B A T Ş E N İ N E F İ R M İ L R A E L İ Z A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Deniz Kavukçuoğlu’nun bugünkü yazısı elimize ulaşamadığından yayımlayamıyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle