Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 8 HAZİRAN 2010 SALI
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
İsmetPaşa’yaTeşekkürler!
Yıl 1939.
Alman orduları Polonya’ya girmiş, Fransa ile
İngiltere savaş ilan etmiş.
İkinci Dünya Savaşı başlamış!
Ben Erenköy’de dedemin köşkünde yaz
dinlencesini geçiriyorum. Üç aylık askerlik
kampından yeni dönmüşüm. Saçlarım sıfır
numara. Kızlar görmesin diye kasket giyiyorum.
Dedemle konuşuyoruz, ünlü konuklarıyla da.
Savaş, hep savaş! Biz ne olacağız, İngilizlerle,
Fransızlarla birlikte olacak mıyız? Ben dalıp
gitmişim, bizleri de askere alıp savaş
cephelerine gönderirler mi? Birinci Dünya
Savaşı’nda lise öğrencilerini bile almamışlar
mıydı? Kimimiz on sekiz, on dokuz
yaşlarındayız, tam harbe gidecek zaman...
Alman orduları sınırda. Girdi girecek!..
O günleri anımsayan gençler şimdilerde
yetmişlerde, seksenlerde. İsmet Paşa’nın
ustaca davranışları Türkiye’yi savaştan
alıkoymuş. Baskılar var, ama o direniyor. Öyle
böyle, derken, zaman geçiyor, Churchill’in
Roosevelt’in tehditlerine karşın Türkiye tarafsız
kalıyor. Türk tarihinde savaş dışı kalışımıza
nerdeyse tek örnek!..
Ben ve kuşağım, bugün yaşamaktaysa, bunu
İnönü’ye borçludur. Onun beş yıllık bir savaş
süresini barış içinde geçirmemize!..
Hani ne demişti küçük bir kız ona: “Sen bizi
şekersiz bıraktın!” Paşa ne yanıt vermişti,
anımsayalım: “Ama, seni babasız bırakmadım.”
İsmet Paşa zaman zaman eleştirilir. Özellikle
1946-50 arasında CHP’ye gerici, tutucu, büyük
toprak sahipleri ve onların adamları egemen
olduğu günlerde oy almak bahanesiyle halkı
kandırmak, bu arada işlerini yürütmek
isteyenler CHP’yi etkisi altına almıştı.
Şemsettin Günaltay, Cavit Oral, Şemsettin
Sirer ve onların yanı sıra Bayar, Köprülü,
Koraltan, Menderes gibi kişiler, Atatürk
devrimlerini bırakıp sağa kaymak yolunu
tuttular. Ardından Demokrat Parti geldi. Bu kez
Köy Enstitüleri, Halkevleri gibi devrim ocakları
kapatıldı. İmam okulları, medrese gibi yerler
açıldı. İşte o başlangıç, aldı geldi bugüne
kadar...
İsmet İnönü neden seyirci kaldı? Bu
yanlışlıklara direnmedi? Direnebilir miydi?
Bir uçak gezisinde sormuştum: “Siz bunların
Türkiye’yi ne hale getirmek istediğini biliyor
muydunuz? Niye bıraktınız öyleyse? Ne olurdu
Atatürk devrimleri, Köy Enstitüleri birkaç yıl
daha çalışsa, Halkevleri kolaycana
kapatılamasa?”
İsmet İnönü’nün verdiği inandırıcı yanıtı bir sır
gibi saklamak istiyorum. Bir de bugünü
düşünsek...
PENCERE
Canavar Masallarına
Paydos...
Şeytan kulağına kurşun, bir süreden beri faili
meçhul cinayetler durdu gibi...
Susurluk kazasından sonra sanki bir şeyler
değişti. Birisi yukardan emir mi verdi?.. Yüksek
bir yerde karar mı alındı?.. Faili meçhul
cinayete artık gerek mi kalmadı?.. Katiller
örgütü kendi başının derdine mi düştü?.. Yeni
bir faili meçhul cinayetin toplumu büsbütün
ayağa kaldıracağı mı hesap ediliyor?..
Bir keramet var bu işte...
Değişen ne?..
Değişen “derin devlet” mi?..
“Derin devlet” deyimine ben hiç ısınamadım,
“trafik canavarı” gibi gerçeğin üstüne şal
örtüyor.
Devletin derinliğini ölçmek için sınıfsal
iskandile başvurmak en geçerli yöntemdir.
Çünkü hiçbir devlet boşlukta duramaz;
süngünün üstüne oturamaz; bürokrasiyle
yetinemez; salt askere, polise, milis
kuruluşlarına, gizli çetelere dayalı devlet
olmaz; derin devlet diye bir dudağı yerde, bir
dudağı gökte masal canavarı yaratmak
aldatmacadır.
“Trafik canavarı”nı kim yarattı?..
Kırk yıldan beri “Cumhuriyetin demir ağlar
politikası”nı rafa kaldırıp, yük ve yolcu
taşımacılığını yüzde 95 oranında karayollarına
hangi güç bağladı?..
İçte dışta, petrol ile otomotivde somutlaşan
çıkar grupları var mı, yok mu?..
Türkiye’de gözü açılmamış bir toplum
keşfederek tezgâhlarını kuranlar, koskoca
demiryolları ağını paslandırıp karayollarını
mezbahaya çevirdiler.
Oysa 21’inci yüzyılın eşiğinde, uygar
dünyanın gelişmiş ülkeleri yük ve yolcu
taşımacılığında karayolları ile demiryolları
arasındaki dengeyi kurdular.
Peki, Türkiye’de karayollarını kanlı bir
mezbahaya dönüştüren kim?..
Trafik canavarı mı?..
Bizimki gibi birkaç yılda bir seçim yapan,
parlamentoyu sık sık yeniden oluşturan, üç
beş yılda beş altı hükümet değiştiren çok
partili bir ülkede “derin devlet” edebiyatı “trafik
canavarı”larına rahmet okutan bir söylencedir.
Nasıl oluyor da hükümet gücü ellerinde
bulunan partilerin çeşitli koalisyonları “derin
devlet”in alnını karışlamaktan kaçınıyor?..
Canavar masalları çocuklara göredir.
Medyadaki derin devlet aldatmacası da
devleti oluşturan sınıfsal gerçekten kaçışın
kurnazlık masalından ötede bir anlam
taşımıyor.
Ancak öyle de olsa, böyle de olsa, devlet sığ
da olsa, derin de olsa, artık değişiyor.
Neden?
Çünkü “Soğuk Savaş” bitti.
Vaktiyle “komünizm canavarı” ile uğraşan
“derin devlet” bu kez “irtica canavarı”nın en
büyük tehlike olduğunu ayrımsadı.
O irtica canavarı ki komünizm canavarına
karşı vaktiyle devlet eliyle beslenip
büyütülmüştü; şimdi “mürteci” herkese Dr.
Frankenştayn’ın laboratuvarından kaçıp
ortalığa çıkmış gibi geliyor.
Canavar masallarını bir yana bırakırsak
Türkiye’nin bugün hangi sorunlarla karşı
karşıya olduğunu görebiliriz; bu aşamada
yavaş yavaş kendimize geleceğiz; “Soğuk
Savaş”ın değirmeninde öğütülmekten
kurtulduk.
Devlet değişiyor...
Çünkü toplum değişiyor...
Değişmek zorundadır.
(3 Nisan 1998 tarihli yazısı)
2
2 Temmuz 2007 Pazar günü yapõlan
milletvekili genel seçimi ile beş yõl
olarak başlayan 23. yasama dönemi,
-21 Ekim 2007 günü yapõlan hal-
koylamasõyla kabul edilen anayasa
değişikliğiyle seçim döneminin dört yõl ola-
rak belirlenmesi nedeniyle- 2011 yõlõnda so-
na erecektir. Bir erken seçim kararõ alõnmaz-
sa, 24. dönem milletvekili genel seçimi, en geç
24 Temmuz 2011 Pazar günü yapõlacaktõr.
Başka bir deyişle, olağan koşullarda önü-
müzdeki milletvekili genel seçimine 13 aylõk
bir süre kalmõştõr.
Siyasal yaşamda demokratik açõlõm yolun-
da atõlan adõmlar, şimdiye değin Kürt açõlõmõ
(TRT Şeş ve Kürtçe dersleri) ile sõnõrlõ kal-
mõştõr. Oysa genel bir demokratik açõlõm için
seçim mevzuatõnda da bazõ değişikliklerin ya-
põlmasõ gerekmektedir. Gerçi kõsa bir süre ön-
ce 8.4.2010 tarih ve 5980 sayõlõ kanunla Se-
çimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kü-
tükleri Hakkõnda Kanun’da seçim bürolarõ, çe-
şitli iletişim araçlarõyla seçim propagandasõ,
birleşik oy pusulasõ ve oy zarflarõ, seçmenle-
rin oy kullanmasõ, oylarõn sayõm ve dökümü,
siyasi partiler ve bağõmsõz adaylar için kulla-
nõlan oylarõn hesaplanmasõ, sandõk sonuç tu-
tanaklarõnõn düzenlenmesi ve ilanõ, seçim
sonuçlarõnõn ilçe seçim kurullarõnca birleşti-
rilmesi ve denetlenmesi; Milletvekili Seçimi
Kanunu’nda ise adaylõk için görevden çekil-
mesi gerekenler, kullanõlacak oy pusulalarõ-
nõn şekli vb. konularda önemli değişiklikler ve
yeni düzenlemeler yapõlmõştõr.
Seçim hukukunun temel ilkeleri
Fakat daha çok seçim sürecinin teknik
yönleriyle ilgili bu değişiklikler arasõnda de-
mokratik açõlõm bakõmõndan bir önkoşul öne-
mi taşõyan bir konu ele alõnmamõş; milletve-
kili seçimlerinde ülke genelinde geçerli oylar
toplamõnõn yüzde 10’u oranõnda uygulanan ba-
rajõn indirilmesine ilişkin herhangi bir hükme
yer verilmemiştir. İl genel ve belediye mec-
lisleri seçimlerinde seçim çevreleri itibarõyla
geçerli oylar toplamõnõn onda biri, başka bir
deyişle yüzde 10’u oranõnda uygulanan kes-
me barajõn indirilmesi bakõmõndan da durum
farklõ değildir.
Seçim sistemleri bir siyasal tercih konusu
olmakla birlikte; seçim hukukunun iki temel
ilkesi, 23.7.1995 tarih ve 4121 sayõlõ kanun-
la anayasaya eklenen bir hükümle yasa ko-
yucunun göz önünde bulundurmasõ gereken
eşdeğerli iki kural olarak belirtilmiştir: “Se-
çim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde
istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde dü-
zenlenir.” (m. 67/VI)
Anayasada henüz böyle bir hükmün bu-
lunmadõğõ bir zamanda çõkarõlan 10.6.1983 ta-
rih ve 2839 sayõlõ Milletvekili Seçim Kanu-
nu ile -1961 Anayasasõ döneminde kabul
edilen ve 1965’ten itibaren barajsõz olarak uy-
gulanan nispi temsil sisteminin bu dönemde
yapõlan beş milletvekili genel seçiminden
üçünde bir tek parti iktidarõna olanak verme-
yen, 12 Eylül 1980 öncesindeki 19 yõl içinde
18 hükümet kurulmasõnõ zorunlu kõlan, oldukça
sõk yaşanan hükümet krizlerine genellikle kõ-
sa ömürlü koalisyonlar veya partiler üstü
hükümet anlayõşõyla çözüm aranan, kõsacasõ,
istikrarsõzlõk unsuru ağõr basan sonuçlarõna bir
tepki olarak- hem yüzde 10 oranõnda ülke ba-
rajõ, hem basit seçim sayõlõ çevre barajõ geti-
rilmişti (m. 33-34). Daha sonra 27.10.1995 ta-
rih ve 4125 sayõlõ kanunla Milletvekili Seçi-
mi Kanunu’nda değişiklik yapõlarak, her iki
barajla ilgili yeni hükümler konmuştur (m.16-
17, MvSK m. 34, 34/A). Fakat Anayasa
Mahkemesi, basit seçim sayõsõ temelinde iki
ve üç milletvekili çõkaran seçim çevrelerinde
yüzde 25 olarak uygulanmasõ öngörülen çev-
re barajõ ile ilgili düzenlemeyi temsilde ada-
let ilkesine aykõrõ bularak iptal etmiş; yüzde
10 ülke barajõnõ ise yönetimde istikrar ilkesi-
ne uygun bulmuştur (1). Bunun üzerine
23.11.1995 tarih ve 4138 sayõlõ kanunla Mil-
letvekili Seçimi Kanunu’na eklenen bir geçi-
ci madde ile yalnõz 20. dönem milletvekili ge-
nel seçiminde uygulanmak üzere çevre bara-
jõ yüzde 10 olarak belirlenmiş (m. 3, MvSK
geç. m. 14); ancak bu düzenleme de anaya-
sanõn 153. maddesinin son fõkrasõnda ifadesini
bulan Anayasa Mahkemesi kararlarõnõn bağ-
layõcõlõğõ ilkesine aykõrõ görülerek iptal edil-
miştir (2).
Yüzde 10 ülke barajõ ile ilgili hukuki mü-
cadele ise devam etmiş; konu, 3 Kasõm 2002
milletvekili genel seçiminden sonra 2003 yõ-
lõnda iki vatandaşõmõz tarafõndan bu barajõn
Avrupa İnsan Haklarõ Sözleşmesi’ne Ek 1.
Protokol’ün (serbest seçim hakkõ ile ilgili) 3.
maddesine aykõrõ olarak, yasama organõ se-
çiminde halkõn özgür düşünce açõklamasõnõ en-
gellediği gerekçesiyle Türkiye Cumhuriyeti’ne
karşõ açõlan bir dava ile Avrupa İnsan Hakla-
rõ Mahkemesi’ne taşõnmõştõr. Mahkemenin ge-
niş ölçüde yüzde 10 ülke barajõna ilişkin Ana-
yasa Mahkemesi kararõnõ göz önünde tutarak
yaptõğõ değerlendirme sonucunda 2007 yõlõnda
verdiği karar şöyle özetlenebilir:
Seçim sistemi, dengeleyici bir unsura yer
vermeyen bu yüksek barajla 3 Kasõm 2002 ge-
nel seçiminde Türkiye’de 1946’da çok parti-
li rejime geçildikten sonra en az temsili nite-
lik taşõyan bir parlamento ortaya çõkarmõş, seç-
menlerin yüzde 45.3’ü (yaklaşõk 14.5 milyon
seçmen) parlamentoda temsil edilme olana-
ğõndan yoksun kalmõştõr. Anayasanõn 67.
maddesinin 6. fõkrasõ, temsilde adalet ve yö-
netimde istikrar ilkeleri arasõnda bir denge ku-
rulmasõnõ gerektirmektedir. Ancak mahkeme,
uygun bir seçim sisteminin tercihi konusun-
da Türk makamlarõnõn, bu arada Türk politi-
kacõlarõnõn en elverişli konumda bulunduğu-
nu kabul eder; dolayõsõyla Türk seçim siste-
minin yetersizliklerini giderecek ideal bir
çözüm öneremez. Ne var ki Türkiye’de uy-
gulanan yüzde 10 ülke barajõnõn diğer Avru-
pa sistemleriyle karşõlaştõrõldõğõnda en yüksek
oran olarak göründüğü açõktõr. İstikrarlõ par-
lamento çoğunluklarõnõn oluşturulmasõ ama-
cõndan vazgeçmeksizin çeşitli siyasal eği-
limlerin optimum temsilini sağlamak üzere ba-
raj oranõnõn düşürülmesi ve/veya düzeltici kar-
şõ dengeler getirilmesi, temenniye değer ni-
telikte olmakla birlikte; bu konuda ulusal dü-
zeyde karar verecek olanlara yeterli genişlikte
bir takdir alanõ bõrakmak gerekir. Zaten barajla
birlikte seçim sistemi, Türk toplumunda çok
tartõşõlan bir konudur ve gerek parlamentoda,
gerek sivil toplumun önde gelen kişileri tara-
fõndan barajõn etkilerini düzeltecek çeşitli
öneriler yapõlmaktadõr. Dava konusu baraj yük-
sek olmakla birlikte; mahkeme, Türkiye’nin
Avrupa İnsan Haklarõ Sözleşmesi’ne Ek 1.
Protokol’ün (serbest seçim hakkõ ile ilgili) 3.
maddesi çerçevesindeki takdir hakkõnõn dõşõ-
na çõktõğõnõ düşünmemektedir (3).
(1) Anayasa Mahkemesi, 18.11.1995, E. 1995/54,
K. 1995/59 (Resmi Gazete, 21.11.1995, S. 22470
Mükerrer, s. 45-48, 56 vd).
(2) Anayasa Mahkemesi, 1.12.1995, E. 1995/56, K.
1995/60 (Resmi Gazete, 7.12.1995, S. 22486, s. 17-
20).
(3) European Court of Human Rights, 30.1.2007,
Case of Yumak and Sadak v. Turkey - Judgment,
s. 1, 17 vd.
Demokratik Açõlõmõn Önkoşulu: Seçim Barajõnõ İndirmek -I
Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK
Türkiye’de uygulanan yüzde 10 ülke barajõnõn diğer Avrupa sistemleriyle
karşõlaştõrõldõğõnda en yüksek oran olarak göründüğü açõktõr. İstikrarlõ
parlamento çoğunluklarõnõn oluşturulmasõ amacõndan vazgeçmeksizin
çeşitli siyasal eğilimlerin optimum temsilini sağlamak üzere baraj oranõnõn
düşürülmesi ve/veya düzeltici karşõ dengeler getirilmesi, temenniye değer
nitelikte olmakla birlikte; bu konuda ulusal düzeyde karar verecek olanlara
yeterli genişlikte bir takdir alanõ bõrakmak gerekir.
‘Tuz Zamanõ’...
K
anuni’nin son seferi Zi-
getvar’da, 181 bin koyun
eti tüketildi. 300 lira-
dan saysak 54 milyon 300 bin li-
ra. Öteki harcamalar, aynõ de-
vasa boyutlarda. Ama impara-
torluğun sonunda, sac ayağõ-
mõz, gaz-tuz-bez oldu.
Yemek pişirdi ve aydõnlattõ,
gaz. Bez, her türlü giysimiz ol-
du. Tuz mu? Günümüz değeri-
nin çok ötesindeydi. Buzdola-
bõnõn olmadõğõ dönemde, yiye-
cek sakladõ. Bugün tuzdur, Av-
rupa’nõn maaş ve asker sözcük-
leri.
Geçen hafta, geniş yankõ bu-
lan bir olay yaşandõ. Mavi Mar-
mara, Gazze’ye yardõm götür-
mek istedi. Düşünce güzel olsa
da uygulanõş biçimi ile yanlõştõ.
9 yurttaşõmõz öldü, 20’den faz-
la yaralõ. Bunu, bandõrasõ çeki-
len Komor yapsa, normal dene-
bilir. Bin yõldõr Ortadoğu’da
egemen olan tarihsel deneyim
yanõnda, acemice kaldõ.
Bu olay, eğer kasõt yoksa,
yanlõşlõklar zinciri. En başta,
İsrail’in tutumu yanlõş. Üste-
lik, kaçõncõ olarak!.. Ama ulus-
lararasõ ilişkide, doğrunun değil,
güçlünün borusu ötüyor. Ve
mühür kimde ise Süleyman o.
İnsanlõk adõna olsa da, dün-
yadan destek beklemek, yanlõş.
Onlar, yüzyõllarca ülke ekono-
misini elinde tutan Musevileri,
içinden atmak için, az mõ çaba
gösterdi?
ABD ile yol ayrõmõna geldi-
ğimiz bu noktada, yanlõş. Orta-
doğu konusunda ABD, Türki-
ye’yi gözden çõkardõ çõkarma-
sõna. İş, İsrail’in yalnõzlõğõnõ gi-
derecek, payandaya kaldõ.
Olayõn, ülkemiz açõsõndan
zamanlamasõ, yanlõş. Son gün-
lerde “gemi azıya alan” terör,
son kozlarõnõ oynuyor. Ve Ku-
zey Irak’ta kurulan devlet, ulus-
lararasõ düzeye çõkmak için, bu
terörden pay beklerken...
Yeşil Kuşak Projesi uzantõ-
sõnda, “Her Müslüman terö-
risttir” saplantõsõ sürerken, yan-
lõş. ABD filmleri Türkiye’ye,
“terörist devlet” etiketi yapõş-
tõrmaya, çoktan koyuldu.
Müslüman devletlerden yar-
dõm ummak da, yanlõş. Halkla-
rõn din kardeşliği, aldatmasõn.
Aramõza ekilen düşmanlõk henüz
silinmeye başlamõşken, Türk
İmparatorluğu kaygõsõ, hep gün-
demdedir.
Gazzeli, yõlda 600 dolar ile ya-
şam savaşõ verirken, 20 bine pa-
ra demeyenlerin, kõlõ kõpõrda-
mõyor. Sayõsal düşünmeden,
duygusal davranmak da, yanlõş.
Bu olaya, her kim, niçin karar
verdi? Asõl sorun burada. Dün-
yanõn güç dengesi Asya’ya ka-
yarken, “erken öten horoz”
olmak, yanlõş.
Hayõr, hepsine doğru diye-
lim! Ancak, nasõl bir risk alaca-
ğõmõzõ öngörmemek, daha da
yanlõş. İsrail, her şeyi göze ala-
caktõr. 2 bin 669 yõldõr devletsiz
ve “tarihsel sürgün” olmanõn
acõsõ belleklerde.
Elbet korkumuz yok. Yalnõz-
ca, arkasõnda duracağõmõz sözü
söyleyelim. Ötesi, düşman ka-
zandõrõr, hiç ummadõğõmõz ka-
dar. Ve yazõk olur, insanõmõzõn
saf duygularõna. İttihat Terakki
örneğinin üstünden 100 yõl geç-
memişken…
Bize, iki seçenek kalõyor. Ya
ekonomik ve teknolojik açõdan,
kendi göbeğimizi kesip, gaz-
tuz-bezden başlayacağõz. Ya da,
yaramõza tuz basõp, oturacağõz.
Prof. Dr. Mahir AYDIN
B
ütün türküler anneler üzerinedir. Ana-
yõ ayrõ konuşalõm, o, hayatõmõzõn tan-
rõçasõdõr.
Ya babalar, onlar, ne güvenilir, sade ve yi-
ğit kalelerdir, çocuklarõ için.
Babalara bugüne dek söylemediğimiz ne-
ler var içimizde. Yaşamõn herhangi bir gü-
nünde, onlara da, duygularõmõzdan bir demet
vermek gerektiğini düşünüyorum. Çoğu-
muz, bir çiçek vermeden ayrõlõyoruz baba-
larõmõzdan. Ben, 15-20 sayfalõk mektuplar ya-
zardõm babama. Zarflar, sevgi ve özlemimi,
soluğumu taşõrdõ ona. Yetkin, itibarlõ, güçlü
ve bütün babalar gibi sert, ama fedakârdõ ba-
bam. Bana devlet babayõ sevmeyi ve gü-
venmeyi o öğretti. Bütün arkadaşlarõmõn
babalarõ gibi.
Babalarõn, çiçeğini bugüne dek sunma-
dõysak vakti gelmiştir artõk. Onlara, içimiz-
den kopardõğõmõz bir “deyişi” verelim. Son-
ra, geç kalabiliriz...
Onlar, katõ ve dõşavurumsuz olabilirler, ama
baba kalbi, hangi yaşta olursa olsun çocuğuna
açõktõr. İzleyici ve gözeticidirler. Bilir misi-
niz ki, bütün babalar hõrslõdõr ve çocuklarõ ile
övünmek hayalindedirler hep. Hayallerini iç-
lerinde hapsettikleri için, sert ve bencil gö-
rünürler.
Bir konuşturun bakalõm, neler diyecek
babalar. Analar gibi feryat edemez, sevinç-
te ve acõda gözyaşõ dökemezler, onun için bi-
raz gölgede kalõrlar hep. Ama, onlar birer gü-
ven heykelidir.
Neden “devlet baba” deyimi var. Devlet
de, baba gibi ciddi, kuvvetli ve çatõk kaşlõ ol-
duğu için. Bu yõl babalara, sevgiyi avuçla-
rõmõzõn içine koyup uzatalõm. Babamõza, ba-
şõmõzõ okşamayõ öğretelim. Devlet babaya da
söyleyelim sevgimizi. Ona bir mektup ya-
zalõm hepimiz ve diyelim ki; ben doğduğum
günden bu yana, hep, devlet babam oldu.
Oğullarõnõn ve kõzlarõnõn hepsini, aynõ de-
recede, çok seven devlet babam. Dürüstlü-
ğüne, yansõzlõğõna, beni koruyacağõna, gö-
zeteceğine, toprağõmõ ve hakkõmõ yedirme-
yeceğine, çocuklarõ için kimseye laf söylet-
meyeceğine, beni asla korkutmayacağõna, ba-
na onurlu bir ad ve miras bõrakacağõna
inandõğõm, bir devlet babam. Benim devlet
babam, beni ne Amerikalõya, ne İngilize ema-
net eder. Yüzüme “seni seviyorum” demez,
ama beni sever. Benim bütün denizlerim, or-
manlarõm, göllerim, meralarõm, tarõm ara-
zilerim ona emanettir. O ülkemin akciğer-
lerini imara açõp, çocuklarõnõ soluksuz bõ-
rakmaz. Yansa bile, orman yine ormandõr, ya-
nan yerlere yenisini diktirtir, kimseye ellet-
mez, orman sõnõrõndan asla çõkartmaz top-
rağõmõzõ. İlkokulda coğrafya derslerinde
öğrendiğim, ülkemin sõnõrlarõ için, elleri
konuşturmaz. Biz bayrağõmõza baktõğõmõz-
da gözyaşlarõnõ tutamayan bir soyuz. Dev-
let babam bunu bilir. Canõmõzõ acõtmaz. Dik
durur, kimsenin önünde eğilmez, ama bizi de
kavgaya sokmaz. Bir tek evladõnõn canõ
için, koca devlet babanõn canõ yanar. Hari-
ci takdir ve övgülere muhtaç değildir. Zaten,
asõrlõk çõnarlar gibidir babamõz, ters rüzgârlar,
yapraklarõnõ bile kõpõrdatamaz.
Devlet babamõz var ya devlet babamõz, ço-
cuklarõnõ cezalandõrõr gerektiğinde, ama, as-
la haksõzlõğa uğramasõna, kurgusal suçla-
malarla sürünmesine izin vermez.
Devlet babamõzõn gözlerine güvenle bak-
mak, onurumuzu korumasõnõ beklemek, biz
çocuklarõnõn hakkõdõr.
Artvin yöresinin “Ata Barı”nda iki dize
vardõr. “Burası baba evidir, tahtaları ka-
vidir (sağlamdır)” der. Baba evi, evrende-
ki en güvenli mekândõr. Devlet ancak tüm ço-
cuklarõna “baba evinin” korunaklõ sõcaklõ-
ğõnõ sunabilirse, baba olur. Varlõk nedeni de
budur zaten.
2010 yõlõnõn Babalar Günü’nde, devlet
babama, avuçlarõmla sevgi ve saygõ uzatõ-
yorum, çocuklarõnõn ellerini asla bõrakma-
masõnõ dileyerek ellerinden öpüyorum.
Sevgi ATALAY Emekli Yargõç
Babalar Günü’nde Devlet Baba...