19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 8 HAZİRAN 2010 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL İsmetPaşa’yaTeşekkürler! Yıl 1939. Alman orduları Polonya’ya girmiş, Fransa ile İngiltere savaş ilan etmiş. İkinci Dünya Savaşı başlamış! Ben Erenköy’de dedemin köşkünde yaz dinlencesini geçiriyorum. Üç aylık askerlik kampından yeni dönmüşüm. Saçlarım sıfır numara. Kızlar görmesin diye kasket giyiyorum. Dedemle konuşuyoruz, ünlü konuklarıyla da. Savaş, hep savaş! Biz ne olacağız, İngilizlerle, Fransızlarla birlikte olacak mıyız? Ben dalıp gitmişim, bizleri de askere alıp savaş cephelerine gönderirler mi? Birinci Dünya Savaşı’nda lise öğrencilerini bile almamışlar mıydı? Kimimiz on sekiz, on dokuz yaşlarındayız, tam harbe gidecek zaman... Alman orduları sınırda. Girdi girecek!.. O günleri anımsayan gençler şimdilerde yetmişlerde, seksenlerde. İsmet Paşa’nın ustaca davranışları Türkiye’yi savaştan alıkoymuş. Baskılar var, ama o direniyor. Öyle böyle, derken, zaman geçiyor, Churchill’in Roosevelt’in tehditlerine karşın Türkiye tarafsız kalıyor. Türk tarihinde savaş dışı kalışımıza nerdeyse tek örnek!.. Ben ve kuşağım, bugün yaşamaktaysa, bunu İnönü’ye borçludur. Onun beş yıllık bir savaş süresini barış içinde geçirmemize!.. Hani ne demişti küçük bir kız ona: “Sen bizi şekersiz bıraktın!” Paşa ne yanıt vermişti, anımsayalım: “Ama, seni babasız bırakmadım.” İsmet Paşa zaman zaman eleştirilir. Özellikle 1946-50 arasında CHP’ye gerici, tutucu, büyük toprak sahipleri ve onların adamları egemen olduğu günlerde oy almak bahanesiyle halkı kandırmak, bu arada işlerini yürütmek isteyenler CHP’yi etkisi altına almıştı. Şemsettin Günaltay, Cavit Oral, Şemsettin Sirer ve onların yanı sıra Bayar, Köprülü, Koraltan, Menderes gibi kişiler, Atatürk devrimlerini bırakıp sağa kaymak yolunu tuttular. Ardından Demokrat Parti geldi. Bu kez Köy Enstitüleri, Halkevleri gibi devrim ocakları kapatıldı. İmam okulları, medrese gibi yerler açıldı. İşte o başlangıç, aldı geldi bugüne kadar... İsmet İnönü neden seyirci kaldı? Bu yanlışlıklara direnmedi? Direnebilir miydi? Bir uçak gezisinde sormuştum: “Siz bunların Türkiye’yi ne hale getirmek istediğini biliyor muydunuz? Niye bıraktınız öyleyse? Ne olurdu Atatürk devrimleri, Köy Enstitüleri birkaç yıl daha çalışsa, Halkevleri kolaycana kapatılamasa?” İsmet İnönü’nün verdiği inandırıcı yanıtı bir sır gibi saklamak istiyorum. Bir de bugünü düşünsek... PENCERE Canavar Masallarına Paydos... Şeytan kulağına kurşun, bir süreden beri faili meçhul cinayetler durdu gibi... Susurluk kazasından sonra sanki bir şeyler değişti. Birisi yukardan emir mi verdi?.. Yüksek bir yerde karar mı alındı?.. Faili meçhul cinayete artık gerek mi kalmadı?.. Katiller örgütü kendi başının derdine mi düştü?.. Yeni bir faili meçhul cinayetin toplumu büsbütün ayağa kaldıracağı mı hesap ediliyor?.. Bir keramet var bu işte... Değişen ne?.. Değişen “derin devlet” mi?.. “Derin devlet” deyimine ben hiç ısınamadım, “trafik canavarı” gibi gerçeğin üstüne şal örtüyor. Devletin derinliğini ölçmek için sınıfsal iskandile başvurmak en geçerli yöntemdir. Çünkü hiçbir devlet boşlukta duramaz; süngünün üstüne oturamaz; bürokrasiyle yetinemez; salt askere, polise, milis kuruluşlarına, gizli çetelere dayalı devlet olmaz; derin devlet diye bir dudağı yerde, bir dudağı gökte masal canavarı yaratmak aldatmacadır. “Trafik canavarı”nı kim yarattı?.. Kırk yıldan beri “Cumhuriyetin demir ağlar politikası”nı rafa kaldırıp, yük ve yolcu taşımacılığını yüzde 95 oranında karayollarına hangi güç bağladı?.. İçte dışta, petrol ile otomotivde somutlaşan çıkar grupları var mı, yok mu?.. Türkiye’de gözü açılmamış bir toplum keşfederek tezgâhlarını kuranlar, koskoca demiryolları ağını paslandırıp karayollarını mezbahaya çevirdiler. Oysa 21’inci yüzyılın eşiğinde, uygar dünyanın gelişmiş ülkeleri yük ve yolcu taşımacılığında karayolları ile demiryolları arasındaki dengeyi kurdular. Peki, Türkiye’de karayollarını kanlı bir mezbahaya dönüştüren kim?.. Trafik canavarı mı?.. Bizimki gibi birkaç yılda bir seçim yapan, parlamentoyu sık sık yeniden oluşturan, üç beş yılda beş altı hükümet değiştiren çok partili bir ülkede “derin devlet” edebiyatı “trafik canavarı”larına rahmet okutan bir söylencedir. Nasıl oluyor da hükümet gücü ellerinde bulunan partilerin çeşitli koalisyonları “derin devlet”in alnını karışlamaktan kaçınıyor?.. Canavar masalları çocuklara göredir. Medyadaki derin devlet aldatmacası da devleti oluşturan sınıfsal gerçekten kaçışın kurnazlık masalından ötede bir anlam taşımıyor. Ancak öyle de olsa, böyle de olsa, devlet sığ da olsa, derin de olsa, artık değişiyor. Neden? Çünkü “Soğuk Savaş” bitti. Vaktiyle “komünizm canavarı” ile uğraşan “derin devlet” bu kez “irtica canavarı”nın en büyük tehlike olduğunu ayrımsadı. O irtica canavarı ki komünizm canavarına karşı vaktiyle devlet eliyle beslenip büyütülmüştü; şimdi “mürteci” herkese Dr. Frankenştayn’ın laboratuvarından kaçıp ortalığa çıkmış gibi geliyor. Canavar masallarını bir yana bırakırsak Türkiye’nin bugün hangi sorunlarla karşı karşıya olduğunu görebiliriz; bu aşamada yavaş yavaş kendimize geleceğiz; “Soğuk Savaş”ın değirmeninde öğütülmekten kurtulduk. Devlet değişiyor... Çünkü toplum değişiyor... Değişmek zorundadır. (3 Nisan 1998 tarihli yazısı) 2 2 Temmuz 2007 Pazar günü yapõlan milletvekili genel seçimi ile beş yõl olarak başlayan 23. yasama dönemi, -21 Ekim 2007 günü yapõlan hal- koylamasõyla kabul edilen anayasa değişikliğiyle seçim döneminin dört yõl ola- rak belirlenmesi nedeniyle- 2011 yõlõnda so- na erecektir. Bir erken seçim kararõ alõnmaz- sa, 24. dönem milletvekili genel seçimi, en geç 24 Temmuz 2011 Pazar günü yapõlacaktõr. Başka bir deyişle, olağan koşullarda önü- müzdeki milletvekili genel seçimine 13 aylõk bir süre kalmõştõr. Siyasal yaşamda demokratik açõlõm yolun- da atõlan adõmlar, şimdiye değin Kürt açõlõmõ (TRT Şeş ve Kürtçe dersleri) ile sõnõrlõ kal- mõştõr. Oysa genel bir demokratik açõlõm için seçim mevzuatõnda da bazõ değişikliklerin ya- põlmasõ gerekmektedir. Gerçi kõsa bir süre ön- ce 8.4.2010 tarih ve 5980 sayõlõ kanunla Se- çimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kü- tükleri Hakkõnda Kanun’da seçim bürolarõ, çe- şitli iletişim araçlarõyla seçim propagandasõ, birleşik oy pusulasõ ve oy zarflarõ, seçmenle- rin oy kullanmasõ, oylarõn sayõm ve dökümü, siyasi partiler ve bağõmsõz adaylar için kulla- nõlan oylarõn hesaplanmasõ, sandõk sonuç tu- tanaklarõnõn düzenlenmesi ve ilanõ, seçim sonuçlarõnõn ilçe seçim kurullarõnca birleşti- rilmesi ve denetlenmesi; Milletvekili Seçimi Kanunu’nda ise adaylõk için görevden çekil- mesi gerekenler, kullanõlacak oy pusulalarõ- nõn şekli vb. konularda önemli değişiklikler ve yeni düzenlemeler yapõlmõştõr. Seçim hukukunun temel ilkeleri Fakat daha çok seçim sürecinin teknik yönleriyle ilgili bu değişiklikler arasõnda de- mokratik açõlõm bakõmõndan bir önkoşul öne- mi taşõyan bir konu ele alõnmamõş; milletve- kili seçimlerinde ülke genelinde geçerli oylar toplamõnõn yüzde 10’u oranõnda uygulanan ba- rajõn indirilmesine ilişkin herhangi bir hükme yer verilmemiştir. İl genel ve belediye mec- lisleri seçimlerinde seçim çevreleri itibarõyla geçerli oylar toplamõnõn onda biri, başka bir deyişle yüzde 10’u oranõnda uygulanan kes- me barajõn indirilmesi bakõmõndan da durum farklõ değildir. Seçim sistemleri bir siyasal tercih konusu olmakla birlikte; seçim hukukunun iki temel ilkesi, 23.7.1995 tarih ve 4121 sayõlõ kanun- la anayasaya eklenen bir hükümle yasa ko- yucunun göz önünde bulundurmasõ gereken eşdeğerli iki kural olarak belirtilmiştir: “Se- çim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde dü- zenlenir.” (m. 67/VI) Anayasada henüz böyle bir hükmün bu- lunmadõğõ bir zamanda çõkarõlan 10.6.1983 ta- rih ve 2839 sayõlõ Milletvekili Seçim Kanu- nu ile -1961 Anayasasõ döneminde kabul edilen ve 1965’ten itibaren barajsõz olarak uy- gulanan nispi temsil sisteminin bu dönemde yapõlan beş milletvekili genel seçiminden üçünde bir tek parti iktidarõna olanak verme- yen, 12 Eylül 1980 öncesindeki 19 yõl içinde 18 hükümet kurulmasõnõ zorunlu kõlan, oldukça sõk yaşanan hükümet krizlerine genellikle kõ- sa ömürlü koalisyonlar veya partiler üstü hükümet anlayõşõyla çözüm aranan, kõsacasõ, istikrarsõzlõk unsuru ağõr basan sonuçlarõna bir tepki olarak- hem yüzde 10 oranõnda ülke ba- rajõ, hem basit seçim sayõlõ çevre barajõ geti- rilmişti (m. 33-34). Daha sonra 27.10.1995 ta- rih ve 4125 sayõlõ kanunla Milletvekili Seçi- mi Kanunu’nda değişiklik yapõlarak, her iki barajla ilgili yeni hükümler konmuştur (m.16- 17, MvSK m. 34, 34/A). Fakat Anayasa Mahkemesi, basit seçim sayõsõ temelinde iki ve üç milletvekili çõkaran seçim çevrelerinde yüzde 25 olarak uygulanmasõ öngörülen çev- re barajõ ile ilgili düzenlemeyi temsilde ada- let ilkesine aykõrõ bularak iptal etmiş; yüzde 10 ülke barajõnõ ise yönetimde istikrar ilkesi- ne uygun bulmuştur (1). Bunun üzerine 23.11.1995 tarih ve 4138 sayõlõ kanunla Mil- letvekili Seçimi Kanunu’na eklenen bir geçi- ci madde ile yalnõz 20. dönem milletvekili ge- nel seçiminde uygulanmak üzere çevre bara- jõ yüzde 10 olarak belirlenmiş (m. 3, MvSK geç. m. 14); ancak bu düzenleme de anaya- sanõn 153. maddesinin son fõkrasõnda ifadesini bulan Anayasa Mahkemesi kararlarõnõn bağ- layõcõlõğõ ilkesine aykõrõ görülerek iptal edil- miştir (2). Yüzde 10 ülke barajõ ile ilgili hukuki mü- cadele ise devam etmiş; konu, 3 Kasõm 2002 milletvekili genel seçiminden sonra 2003 yõ- lõnda iki vatandaşõmõz tarafõndan bu barajõn Avrupa İnsan Haklarõ Sözleşmesi’ne Ek 1. Protokol’ün (serbest seçim hakkõ ile ilgili) 3. maddesine aykõrõ olarak, yasama organõ se- çiminde halkõn özgür düşünce açõklamasõnõ en- gellediği gerekçesiyle Türkiye Cumhuriyeti’ne karşõ açõlan bir dava ile Avrupa İnsan Hakla- rõ Mahkemesi’ne taşõnmõştõr. Mahkemenin ge- niş ölçüde yüzde 10 ülke barajõna ilişkin Ana- yasa Mahkemesi kararõnõ göz önünde tutarak yaptõğõ değerlendirme sonucunda 2007 yõlõnda verdiği karar şöyle özetlenebilir: Seçim sistemi, dengeleyici bir unsura yer vermeyen bu yüksek barajla 3 Kasõm 2002 ge- nel seçiminde Türkiye’de 1946’da çok parti- li rejime geçildikten sonra en az temsili nite- lik taşõyan bir parlamento ortaya çõkarmõş, seç- menlerin yüzde 45.3’ü (yaklaşõk 14.5 milyon seçmen) parlamentoda temsil edilme olana- ğõndan yoksun kalmõştõr. Anayasanõn 67. maddesinin 6. fõkrasõ, temsilde adalet ve yö- netimde istikrar ilkeleri arasõnda bir denge ku- rulmasõnõ gerektirmektedir. Ancak mahkeme, uygun bir seçim sisteminin tercihi konusun- da Türk makamlarõnõn, bu arada Türk politi- kacõlarõnõn en elverişli konumda bulunduğu- nu kabul eder; dolayõsõyla Türk seçim siste- minin yetersizliklerini giderecek ideal bir çözüm öneremez. Ne var ki Türkiye’de uy- gulanan yüzde 10 ülke barajõnõn diğer Avru- pa sistemleriyle karşõlaştõrõldõğõnda en yüksek oran olarak göründüğü açõktõr. İstikrarlõ par- lamento çoğunluklarõnõn oluşturulmasõ ama- cõndan vazgeçmeksizin çeşitli siyasal eği- limlerin optimum temsilini sağlamak üzere ba- raj oranõnõn düşürülmesi ve/veya düzeltici kar- şõ dengeler getirilmesi, temenniye değer ni- telikte olmakla birlikte; bu konuda ulusal dü- zeyde karar verecek olanlara yeterli genişlikte bir takdir alanõ bõrakmak gerekir. Zaten barajla birlikte seçim sistemi, Türk toplumunda çok tartõşõlan bir konudur ve gerek parlamentoda, gerek sivil toplumun önde gelen kişileri tara- fõndan barajõn etkilerini düzeltecek çeşitli öneriler yapõlmaktadõr. Dava konusu baraj yük- sek olmakla birlikte; mahkeme, Türkiye’nin Avrupa İnsan Haklarõ Sözleşmesi’ne Ek 1. Protokol’ün (serbest seçim hakkõ ile ilgili) 3. maddesi çerçevesindeki takdir hakkõnõn dõşõ- na çõktõğõnõ düşünmemektedir (3). (1) Anayasa Mahkemesi, 18.11.1995, E. 1995/54, K. 1995/59 (Resmi Gazete, 21.11.1995, S. 22470 Mükerrer, s. 45-48, 56 vd). (2) Anayasa Mahkemesi, 1.12.1995, E. 1995/56, K. 1995/60 (Resmi Gazete, 7.12.1995, S. 22486, s. 17- 20). (3) European Court of Human Rights, 30.1.2007, Case of Yumak and Sadak v. Turkey - Judgment, s. 1, 17 vd. Demokratik Açõlõmõn Önkoşulu: Seçim Barajõnõ İndirmek -I Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK Türkiye’de uygulanan yüzde 10 ülke barajõnõn diğer Avrupa sistemleriyle karşõlaştõrõldõğõnda en yüksek oran olarak göründüğü açõktõr. İstikrarlõ parlamento çoğunluklarõnõn oluşturulmasõ amacõndan vazgeçmeksizin çeşitli siyasal eğilimlerin optimum temsilini sağlamak üzere baraj oranõnõn düşürülmesi ve/veya düzeltici karşõ dengeler getirilmesi, temenniye değer nitelikte olmakla birlikte; bu konuda ulusal düzeyde karar verecek olanlara yeterli genişlikte bir takdir alanõ bõrakmak gerekir. ‘Tuz Zamanõ’... K anuni’nin son seferi Zi- getvar’da, 181 bin koyun eti tüketildi. 300 lira- dan saysak 54 milyon 300 bin li- ra. Öteki harcamalar, aynõ de- vasa boyutlarda. Ama impara- torluğun sonunda, sac ayağõ- mõz, gaz-tuz-bez oldu. Yemek pişirdi ve aydõnlattõ, gaz. Bez, her türlü giysimiz ol- du. Tuz mu? Günümüz değeri- nin çok ötesindeydi. Buzdola- bõnõn olmadõğõ dönemde, yiye- cek sakladõ. Bugün tuzdur, Av- rupa’nõn maaş ve asker sözcük- leri. Geçen hafta, geniş yankõ bu- lan bir olay yaşandõ. Mavi Mar- mara, Gazze’ye yardõm götür- mek istedi. Düşünce güzel olsa da uygulanõş biçimi ile yanlõştõ. 9 yurttaşõmõz öldü, 20’den faz- la yaralõ. Bunu, bandõrasõ çeki- len Komor yapsa, normal dene- bilir. Bin yõldõr Ortadoğu’da egemen olan tarihsel deneyim yanõnda, acemice kaldõ. Bu olay, eğer kasõt yoksa, yanlõşlõklar zinciri. En başta, İsrail’in tutumu yanlõş. Üste- lik, kaçõncõ olarak!.. Ama ulus- lararasõ ilişkide, doğrunun değil, güçlünün borusu ötüyor. Ve mühür kimde ise Süleyman o. İnsanlõk adõna olsa da, dün- yadan destek beklemek, yanlõş. Onlar, yüzyõllarca ülke ekono- misini elinde tutan Musevileri, içinden atmak için, az mõ çaba gösterdi? ABD ile yol ayrõmõna geldi- ğimiz bu noktada, yanlõş. Orta- doğu konusunda ABD, Türki- ye’yi gözden çõkardõ çõkarma- sõna. İş, İsrail’in yalnõzlõğõnõ gi- derecek, payandaya kaldõ. Olayõn, ülkemiz açõsõndan zamanlamasõ, yanlõş. Son gün- lerde “gemi azıya alan” terör, son kozlarõnõ oynuyor. Ve Ku- zey Irak’ta kurulan devlet, ulus- lararasõ düzeye çõkmak için, bu terörden pay beklerken... Yeşil Kuşak Projesi uzantõ- sõnda, “Her Müslüman terö- risttir” saplantõsõ sürerken, yan- lõş. ABD filmleri Türkiye’ye, “terörist devlet” etiketi yapõş- tõrmaya, çoktan koyuldu. Müslüman devletlerden yar- dõm ummak da, yanlõş. Halkla- rõn din kardeşliği, aldatmasõn. Aramõza ekilen düşmanlõk henüz silinmeye başlamõşken, Türk İmparatorluğu kaygõsõ, hep gün- demdedir. Gazzeli, yõlda 600 dolar ile ya- şam savaşõ verirken, 20 bine pa- ra demeyenlerin, kõlõ kõpõrda- mõyor. Sayõsal düşünmeden, duygusal davranmak da, yanlõş. Bu olaya, her kim, niçin karar verdi? Asõl sorun burada. Dün- yanõn güç dengesi Asya’ya ka- yarken, “erken öten horoz” olmak, yanlõş. Hayõr, hepsine doğru diye- lim! Ancak, nasõl bir risk alaca- ğõmõzõ öngörmemek, daha da yanlõş. İsrail, her şeyi göze ala- caktõr. 2 bin 669 yõldõr devletsiz ve “tarihsel sürgün” olmanõn acõsõ belleklerde. Elbet korkumuz yok. Yalnõz- ca, arkasõnda duracağõmõz sözü söyleyelim. Ötesi, düşman ka- zandõrõr, hiç ummadõğõmõz ka- dar. Ve yazõk olur, insanõmõzõn saf duygularõna. İttihat Terakki örneğinin üstünden 100 yõl geç- memişken… Bize, iki seçenek kalõyor. Ya ekonomik ve teknolojik açõdan, kendi göbeğimizi kesip, gaz- tuz-bezden başlayacağõz. Ya da, yaramõza tuz basõp, oturacağõz. Prof. Dr. Mahir AYDIN B ütün türküler anneler üzerinedir. Ana- yõ ayrõ konuşalõm, o, hayatõmõzõn tan- rõçasõdõr. Ya babalar, onlar, ne güvenilir, sade ve yi- ğit kalelerdir, çocuklarõ için. Babalara bugüne dek söylemediğimiz ne- ler var içimizde. Yaşamõn herhangi bir gü- nünde, onlara da, duygularõmõzdan bir demet vermek gerektiğini düşünüyorum. Çoğu- muz, bir çiçek vermeden ayrõlõyoruz baba- larõmõzdan. Ben, 15-20 sayfalõk mektuplar ya- zardõm babama. Zarflar, sevgi ve özlemimi, soluğumu taşõrdõ ona. Yetkin, itibarlõ, güçlü ve bütün babalar gibi sert, ama fedakârdõ ba- bam. Bana devlet babayõ sevmeyi ve gü- venmeyi o öğretti. Bütün arkadaşlarõmõn babalarõ gibi. Babalarõn, çiçeğini bugüne dek sunma- dõysak vakti gelmiştir artõk. Onlara, içimiz- den kopardõğõmõz bir “deyişi” verelim. Son- ra, geç kalabiliriz... Onlar, katõ ve dõşavurumsuz olabilirler, ama baba kalbi, hangi yaşta olursa olsun çocuğuna açõktõr. İzleyici ve gözeticidirler. Bilir misi- niz ki, bütün babalar hõrslõdõr ve çocuklarõ ile övünmek hayalindedirler hep. Hayallerini iç- lerinde hapsettikleri için, sert ve bencil gö- rünürler. Bir konuşturun bakalõm, neler diyecek babalar. Analar gibi feryat edemez, sevinç- te ve acõda gözyaşõ dökemezler, onun için bi- raz gölgede kalõrlar hep. Ama, onlar birer gü- ven heykelidir. Neden “devlet baba” deyimi var. Devlet de, baba gibi ciddi, kuvvetli ve çatõk kaşlõ ol- duğu için. Bu yõl babalara, sevgiyi avuçla- rõmõzõn içine koyup uzatalõm. Babamõza, ba- şõmõzõ okşamayõ öğretelim. Devlet babaya da söyleyelim sevgimizi. Ona bir mektup ya- zalõm hepimiz ve diyelim ki; ben doğduğum günden bu yana, hep, devlet babam oldu. Oğullarõnõn ve kõzlarõnõn hepsini, aynõ de- recede, çok seven devlet babam. Dürüstlü- ğüne, yansõzlõğõna, beni koruyacağõna, gö- zeteceğine, toprağõmõ ve hakkõmõ yedirme- yeceğine, çocuklarõ için kimseye laf söylet- meyeceğine, beni asla korkutmayacağõna, ba- na onurlu bir ad ve miras bõrakacağõna inandõğõm, bir devlet babam. Benim devlet babam, beni ne Amerikalõya, ne İngilize ema- net eder. Yüzüme “seni seviyorum” demez, ama beni sever. Benim bütün denizlerim, or- manlarõm, göllerim, meralarõm, tarõm ara- zilerim ona emanettir. O ülkemin akciğer- lerini imara açõp, çocuklarõnõ soluksuz bõ- rakmaz. Yansa bile, orman yine ormandõr, ya- nan yerlere yenisini diktirtir, kimseye ellet- mez, orman sõnõrõndan asla çõkartmaz top- rağõmõzõ. İlkokulda coğrafya derslerinde öğrendiğim, ülkemin sõnõrlarõ için, elleri konuşturmaz. Biz bayrağõmõza baktõğõmõz- da gözyaşlarõnõ tutamayan bir soyuz. Dev- let babam bunu bilir. Canõmõzõ acõtmaz. Dik durur, kimsenin önünde eğilmez, ama bizi de kavgaya sokmaz. Bir tek evladõnõn canõ için, koca devlet babanõn canõ yanar. Hari- ci takdir ve övgülere muhtaç değildir. Zaten, asõrlõk çõnarlar gibidir babamõz, ters rüzgârlar, yapraklarõnõ bile kõpõrdatamaz. Devlet babamõz var ya devlet babamõz, ço- cuklarõnõ cezalandõrõr gerektiğinde, ama, as- la haksõzlõğa uğramasõna, kurgusal suçla- malarla sürünmesine izin vermez. Devlet babamõzõn gözlerine güvenle bak- mak, onurumuzu korumasõnõ beklemek, biz çocuklarõnõn hakkõdõr. Artvin yöresinin “Ata Barı”nda iki dize vardõr. “Burası baba evidir, tahtaları ka- vidir (sağlamdır)” der. Baba evi, evrende- ki en güvenli mekândõr. Devlet ancak tüm ço- cuklarõna “baba evinin” korunaklõ sõcaklõ- ğõnõ sunabilirse, baba olur. Varlõk nedeni de budur zaten. 2010 yõlõnõn Babalar Günü’nde, devlet babama, avuçlarõmla sevgi ve saygõ uzatõ- yorum, çocuklarõnõn ellerini asla bõrakma- masõnõ dileyerek ellerinden öpüyorum. Sevgi ATALAY Emekli Yargõç Babalar Günü’nde Devlet Baba...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle