25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com 8 HAZİRAN 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Ergenekon duruşmalarına 66 gün ara: Ara ki esir kampında hukuku bulasın! Hakara Soner Önal: “İsrail askerleri gemidekileri vururken ‘van münit’ demişler. Hakara makara yapmışlardır!” Kaderci Perihan Tuğrul: “Madencilerin kaderi ocakta, insani yardımcıların kaderi gemide ölmekmiş!” Teşrifatçı Tarık Emre: “Açılım kahvaltılarının başarılı sözcüsü Hüseyin Çelik’in politikayı bıraktıktan sonra işi hazır: Rixos Otellerine teşrifat müdürü!” YağmurDeniz Tivi değil Diji kendini bitirdi! MELİH Aşık, Milliyet’teki köşesinde geçen gün yazdı: “Digitürk içinde dürüst ve tarafsız yayın yapan kanalların sayısı maalesef pek az. Bunlardan biri de ART idi. Bu kanalın yöneticisi durumundaki Türk Metal Başkanı Mustafa Özbek halen hapiste (Ergenekon dalgası). Kanal bütün baskılara rağmen belli bir çizgiden sapmıyordu. Digi türk içinde 36’ncı sıradaydı. Derken birden ortadan kayboldu. Ne oldu nereye gitti derken öğrendik ki 112’nci kanala alınmış. Onun yerine arkasında Melih Gökçek’in bulunduğu Beyaz adlı kanal geçmiş. Neden böyle olmuş, inandırıcı bir mazeret yok. Belli ki kimi baskılar sonucu böyle bir yola gidildi. ART göze çarpmayacak bir sıraya atıldı. Sansür imparatorluğunda minnacık bir muhalefete bile izin yok. Fırsatını buldular mı eziyorlar.” Melih Aşık’tan birkaç satır daha yazmasını; minnacık muhalefete bile izin vermeyenlere minnacıktan da minik tepki koymak için 0.212. 473 73 73 numaralı telefondan Digitürk’ü arayıp üyelik sözleşmesini iptal ettirdiğini açıklamasını beklerdim. Çünkü ben geçen perşembe aynen öyle yaptım. Şimdi nasıl mı televizyon seyrediyorum; camdan elimi sallasam 50 tane dijital platform var; kimisi bedava kimisi çok daha ucuz. Üstelik ART de var Ulusal Kanal da! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” BİRBİRİ ile ilgisiz görünen iki “olay” giderek ortak bir paydada buluşup umulmadık sonuçlar yaratacağa benziyor. Birinci olay; Kaset komplosu üzerine CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa eden Deniz Baykal’ın, komplodan AKP iktidarını sorumlu tutarken Pensilvanya’daki Fetoş’u aklaması. İkinci olay: Gazze’ye kanlı insani yardım konusunda Pensilvanya’daki Fetoş’un “İsrail’den izin alınmalıydı; otoriteye uyulmalıydı” diyerek AKP’yi eleştirmesi ve ABD’nin yanında saf tutması. Yaklaşık bir ay içinde gelişen ve birbiri ile ilgisiz gibi görünen bu iki olay yan yana gelince, hem dışarıda AKP-ABD koalisyonun hem de içeride AKP-FG koalisyonunun çatırdamakta olduğunu akla getiriyor. Bundan sonra ne olacağı sorusuna verilecek, “dışarıdan ABD’nin içerinden Fetoş’un desteği ile CHP-FG koalisyonu olur” yanıtı akla pek aykırı gelmiyor! ABD’nin derdi, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında enerji yataklarını ve nakil hatlarını daha ucuza kontrol altına tutabilmek için bölgeye “demokrasi” ihraç etmek! Fakat demokrasiden nasibini almamış Araplarla bu işi yapması zor. Eğer, halkı hem Müslüman hem 60 yıldır demokrasi ile yatıp kalkan Türkiye’de İslamı ılımlı hale getirebilirse bu örnekle yani İslamla demokrasinin barışıklığını Ortadoğu’daki Müslüman Araplara daha kolay yutturabileceğini umuyor. ABD ile başlangıçtaki AKP-FG koalisyonunun temelinde bu pazarlık yatıyordu. Fakat cıvanımın padişahı Fatih Sultan Recep kendisine açılan kredi ile bir anda yüksekten uçmaya başladı. Davos’ta kestiği “racon”la Ortadoğu’daki dengeleri dalgalandırdı. Yetmedi, geminin güvertesine Hamas ve Hizbullah gibi İslamcı terör örgütlerini de alarak İsrail’in ablukası altındaki Gazze’nin kurtarıcılığına, Arapların kahramanlığına soyundu. CHP, yeni lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun hoşgörü mesajları ile iktidara yürüyor. Radikal İslamcıların önünü kesmek için ılımlı İslamcılarla niye diyalog kurulmasın! Pensilvanya’daki Fetoş’un hayranlarından merhum Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit “CHP Kurultayı’na Bülent’i de getirdim” dememiş miydi! Recep, Ortadoğu’da Arapların liderliğine soyundu ama giyinmesi pek kolay olmayacak! Sultan Çıplak MAVİ SÜRGÜN SERDAR KIZIK Sizi Kim Kirletiyor... Çevre Günü’nde doğa talanı bir kez daha gündeme geldi. Televizyon kanalları sanki diğer mevsimlerde sorunlar yokmuş gibi, yaz dönemiyle yeşil-mavi ekranlarını devreye soktu. Bozulmaya ilişkin alınacak önlemler sıralandı. Orman yağması, tarım alanlarının bozulması, kirlenen denizler, göller ve ırmaklar, genetiği değiştirilmiş organizmalar, kirli ve geri teknolojiler, enerji, ozon tabakasının incelmesi, küresel ısınma ve asit yağmurları, sera gazı etkileri, su kaynaklarının özelleştirilmesi, çevre mücadelesi ve hakkı gibi temel konular irdelendi. Daralan doğal yaşam alanları, nesli tükenen canlılar, yok olan türler, turizme açılan yeni kıyılar ve koylardan söz edildi. Dünyayı kirletenler gösterildi. Meksika Körfezi’nde BP’nin yol açtığı petrol kirliliğine değinildi. Biyogüvenlik, tohumculuk, GDO, imar, maden, turizm, gıda ve nükleere ilişkin yasalar değerlendirildi. AKP iktidarının Türkiye ölçeğindeki azgın yağmasına ilişkin örnekleri, kimileri mahcup kimileri açık bir dille aktardı. Eleştiren de oldu tüketim çılgınlığını, “tüketmek ama nasıl” diye sorgulayan da. Yurttaşlar çevreye, doğaya karşı duyarlı olmaya çağrıldı. 5 Haziran 1972’de “Birleşmiş Milletler Konferansı”nda, “Temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğu”ndan söz edildi. (Kuşların, böceklerin, hayvanların, ormanların, çayırların, meraların, dağların, denizlerin, suların, havanın kısaca insan dışında doğal yaşamın tüm diğer unsurlarının hakları eksik kaldı.) Kimileri “Sürdürülebilir Kalkınma”, kimileri “Sürdürülebilir Yaşam” dedi. Sanki hakmış, telafi edilirmiş gibi, “Kirleten öder” diyenler de oldu, “Asıl önemlisi kirlenmenin önlenmesi” diyenler de. Dünyada 1.4 milyar insanın temiz içme suyu kaynağından yoksun olduğu, her üç kişiden ikisinin yetersiz beslendiği söylendi. Daha cesurları insanlığı ve doğayı mahveden savaşlardan, enerji, petrol, su savaşlarından gündeme girdi. Sonuç olarak dünyamız hızla kirleniyor. Peki, en önemli soru, “kimin kirlettiği” değil mi? Bu konuda tek tek bireyleri sorumlu tutmak çok kolay, daha da ötesi yanlış olmaz mı? Bütün kirliliklerin sorumlusu, küresel emperyalizmdir... Doğayı ve çevreyi yok edenler, bunun için ilgili düzenlemeleri hayatımıza sokanlar, gözleri kârdan başka hiçbir şeyi görmeyen devasa tekeller, çokuluslu sermaye şirketleri onların yerli işbirlikçileri değil mi? Dolayısıyla bazılarına sevimli gelmese de sorun ideolojiktir. Dolayısıyla çözümü de öyle. Bu kaba gerçeği görmeden, sömürü düzenine karşı çıkmadan ne insanlık kurtulur ne de çevre. “Beyaz adamın kurduğu kentlerde, bir çiçeğin açarken çıkardığı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulmaz... Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu yaşamın son durağına gelmiş olacak” demişti Kızılderili şef Seattle. Şimdi beyaz adam kendi çöplüğünde boğuluyor. Daha da önemlisi bunun farkında. Ama!.. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com Aylardır üst üste o kadar sık tekrarlanır hale geldi ki, yoğun gündeme rağmen bu hafta siyasetin bitmeyen gerginliklerini rafa kaldırıp daha önce de değindiğim bu vahim konuyu açmak istiyorum. Tecavüz edilip öldürülen iki- üç yaşında bebekler, tüm bir köyün tecavüzüne uğrayan ergenlik çağında kızlar, bunları tehditler altında mal gibi kullanan kellifelli adamlar... Ya da fotoğraf şantajıyla genç kızları fuhşa zorlayan bireyler, çeteler, kızlarının mahalleden bir erkekle konuştuğunu gördükleri için töre yasasına göre ölüme mahkûm eden caniler, aile içi ensest olaylarında kimden hamile kaldığı belli olmayan zavallı kızlar... Devam edelim mi? Bu tecavüzlere yeltenmeyen ama acısını çevrede ellerine geçirdikleri her hayvandan alan, ister köpek, ister eşek, ister tay, her canlıya tecavüz eden zavallı psikopatlar... Tüm bu saydığımız ve her yıl yüz binlerce insanı onarılamaz dramlara sürükleyen kepazeliklerin bir tek ortak noktası var: Cinselliğin bir tabu olarak kabul edilip, sağlıklı bir şekilde yaşanabilmesinin imkânsız hale getirilmesi, yok edilen bu yarınların, öldürülen bebeklerin, tecavüz edilip ortadan kaldırılan genç kızların, evinde tecavüze uğrayan 80’lik ninelerin ana ortak noktası, çoğu zaman siyasi tutuculukla beraber gelen cinsel tutuculuk. Hani şu “örf ve âdet baskısı”, “töre,” “dinsel baskı”, “mahalle baskısı” ve en nihayetinde kurumsal devlet baskısı ile imkânsız hale getirilen cinsellik. Din kitapları ne yazarsa yazsın, babalar hangi baskıları uygularsa uygulasın, polis veya yurt müdürleri hangi cezaları getirirse getirsin, sonuçta genç bir erkek, senede belki 500 ejakülasyonda ben diyeyim 10 litre siz deyin 15 litre sperm boşaltmaya mecburdur. Bu insanlar kalkıp Fransa, Brezilya, veya Danimarka’da olduğu gibi yaşıtlarıyla özgürce sevişerek bu doğal ihtiyaçlarını giderebilecekler midir? Hayır. Peki mastürbasyon bu ülkede normal görülür mü? Hayır. Üstelik çocuklar, “şeytana uymak ve bu yüzden kör kalmak” tehlikesi ile bile korkutulurlar. Peki en azından bir kısım genç için randevuevleri var mıdır? Sağlıklı, kontrollü randevuevleri modeli, 12 Eylül sonrası yıllarda Sadettin Tantan tarafından yok edilmiş, fuhuş kirli sokak aralarında, hastalık yayabilen travesti ilişkilere kadar gerileyerek köşelere itilmiştir. Peki, en azından flört etmek mümkün müdür? Hayır. Cinayet sebebidir. Peki bu toplum, topluca aklını mı yitirmiştir? Bakın, güya sekse en tutucu yaklaşan İran’da bile, bu konuda komedilerin en kurumsalı tezgâhlanmakta, randevuevlerinde imamlar odaya girdiklerinde kadın ve müşteriyi “evlendirmekte”, çıktıklarında da “boş ol” diyerek boşamaktadırlar! Yani İran bile bu işin gereğini bizden daha iyi anlamışsa, siz artık kendi yobazlarımızın yarattıkları tıkanmayı varın hesaplayın! Evet gazetelerde herkesin lanetlediği o katiller, manyaklar, tecavüzcüler suçludur. Ama onlardan da daha suçlu olan, Tanrı’nın, doğanın kurallarını yok sayarak cinselliği tüm neden- sonuç ilişkileriyle ortadan kaldırmaya çalışan örümcek kafalı beyinlerdir. Çünkü nasıl mahalle baskısıyla güneş doğmaktan vazgeçmeyecekse, yine mahalle baskısıyla cinsel dürtüler veya hormonlar, doğal elektriklenmeler de yok olmayacaktır. Yani, bu bebekleri, yavruları, gençleri katleden, her ne kadar “sapıklar” olarak gözükse de, asıl suçlu, bu insanların cinsel boyutunu yok sayarak, onların bu toplumda birer canavara dönüşmesini sağlayan sözde iyi niyetli “dinsel geleneğe” dayalı tutucu baskılardır. Bu çocukları, ölüme yollayan, insan doğasını reddedercesine bir baskıyla, cinselliği yok saymaya çalışan köhne zavallı zihniyettir. Bu kafa sürdüğü müddetçe, ne yazık ki bizler her gün bu sapkın ölüm haberlerini alıyor olacağız. Eğitim ve gelir seviyesinin arttığı, dinsel ve geleneksel baskıların azaldığı, cinselliğin doğal olarak yaşandığı ortamlarda bu sapkınlıkların ve cinsel terörün hiçbir şekilde bu boyutlara çıkmadığını hatırlatalım. Önünüzde iki yol var; ya bu doğa ve Tanrı emirlerine karşı gelerek cinselliği ayıp, yasak ve günah olarak niteleyen zavallı anlayışa savaş açacaksınız ve bu cinayetlerin suyunu kesmeye çalışacaksınız. Yani cinsel eğitim, prezervatif kullanımı, flört ve sex-shop yayılmaları ve sağlıklı cinsel yaşam konularını gündeme taşıyacaksınız. Ya da her cinayetten sonra “Allah kahretsin, pis sapıklar” deyip, olayın özünü örtbas etmeye ve yeni cinayetleri teşvik etmeye devam edeceksiniz!!! bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com YAKAMOZ BEDRİ BAYKAM BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Değersiz, önemsiz, baya- ğõ. 2/ Ekono- mik alanda kendi kendine yeterli olmaya yönelen bir ül- kenin rejimi... İskambilde bir kâğõt. 3/ Şiirde iki ya da daha çok dizeden oluşan birim... Doğu Anadolu’ya özgü bir halkoyunu. 4/ Tü- mör... Bir içki. 5/ Ön- ceden verilen güven- ce parasõ... Bayağõ, sõradan. 6/ İstan- bul’un eski adlarõn- dan biri. 7/ Bayõndõr, mamur... Alçakça, utanç verici. 8/ Daha çok mehter müziğinde kullanõlan üflemeli bir çal- gõ... Selin getirdiği kumlu ve çamurlu toprak. 9/ Es- ki Mõsõr’da güneş tanrõsõ... Vücuttaki AIDS virüsünü saptamakta kullanõlan test. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dõşarõya akõntõsõ olmayan, kuyu gibi çukur çöküntü. 2/ Güzel koku... Afyonkarahisar ilinde bir göl. 3/ Özel gezinti gemisi... Üç kişiyle oynanan bir kâğõt oyu- nu. 4/ Karşõn cinsin kõlõğõna girmiş eşcinsel. 5/ Sa- hip... İnce dantel... Bir nota. 6/ Dünya işlerini hoş gö- ren, kalender kimse... Yemek. 7/ Yüksekokul. 8/ Yur- dumuzun bir bölgesi. 9/ Tavlada “üç” sayõsõ... “Doymaz beşer dedikleri kuş ---’lara” (Tevfik Fikret). 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A P I T A Ş A A V A R E A İ T T M A S T İ K A R A P K A R İ A L A Y İ Ş L A N İ A N O F E L C A İ Z Z O M A I Ğ R I P Ş E R A S T İ K A M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Dinsel Baskılar ve Bebek Cinayetleri serdarkizik@cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle