25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 23 HAZİRAN 2010 ÇARŞAMBA 14 İLHAN ABİ’Yİ YİTİRDİK 1 Numaramız! ERTUĞRUL ÖZKÖK Dün sabah küçük bir otel odasından dışarı bakıyorum. Babamı hatırladım. Mezarının üzerine yazdırdığım o üç keli- meyi hatırladım: “Matbaacı Şükrü Öz- kök.” Sonra onunla 1965 yılının eylül ayında yaptığım bir konuşmayı düşün- düm ve “İlhan abi öldü. Sen haklıy- mışsın baba” dedim. Antikomünist ba- bamın gözündeki İlhan abi bakın nasıl bir insandı. Sevgili babacığım; Bu sabah Paris’teyim. Küçük bir otel odasındayım. Ruhum, Cesare Pavese’nin son gü- nünü geçirdiği oda kadar daralmış; üç beş damla gözyaşınla sırılsıklam olacak bir mendil içi kadar kalmış. Gözümün önünde mezar taşına kendi ellerimle, övünerek, gururla yazdırdığım o üç kelime duruyor. “Matbaacı Şükrü Özkök.” Dul babaanneme ve iki kardeşine bak- mak için, ilkokul ikinci sınıftan ayrılıp da mezar taşına “Matbaacı” yazdırmanın o olağanüstü hayat bilgisi dersini ezberli- yorum. Seninle iftihar ediyorum. Ve burada, bu pencerede seni çok öz- lüyorum sevgili babacığım. Dün sabah İlhan abiyi kaybettik. 20’nci yüzyılda Ziverbey’lerden sağsa- lim, başı dimdik çıktı, gururu iki ayağının üzerinde heykel gibi duruyordu. Zıvır beylerinkine katlanamadı. Başı yine dimdikti, ama gururu daya- namadı. Sevgili babacığım hatırlıyor musun, o gün bana neler demiştin? 1965 yılının eylül ayıydı. Ben Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazan- mıştım. Bir de o yıl öğrenime açılan ve kimse- nin ne olduğunu bilmediği Basın Yayın Yüksek Okulu’nun listesinde adım vardı. Herkese danışmıştım. Herkes “Tabii ki Siyasal Bilgiler” de- mişti. Herkesin gönlünde o efsane “Mülki- ye” vardı. Sen; bir tek sen bana “Basın Yayın’a git” demiştin. “Neden Baba” dediğimde beni hay- retler içinde bırakmıştın. “Bak oğlum” demiştin. “Ben Demokrat Partiliyim. Komü- nistlere kızarım. Ama gizli gizli bu İl- han Selçuk’u ve Çetin Altan’ı okuyo- rum. Yazdıklarını çok beğeniyorum ama bir türlü söyleyemiyorum. Biz Bulgaristan’dan göç ettik. Ailemizde tanınmış tek kişi yok. Basın Yayın’a git. Belki sen de onlar gibi şöhretli bir yazar olursun.” Bir tek sen böyle demiştin, bir de be- nim gönlüm. İşte böyle sevgili İlhan abi; Kader beni, kulağıma senin ismini fısıl- dayarak bu mesleğe çağırdı. Sonra seni tanıdım. Kim bilir kaç defa, babam gibi seni hayranlıkla izledim. Sen bazen bana kızdın, ben sana kız- maya kıyamadım. Biliyorum, aynı insanlar değildik. Bizler dönüp dolaşan “Mine vagan- di’ler”; nerede ne zaman patlayacağı belli olmayan serseri mayınlardık. Sense kayığını Cumhuriyet limanına sımsıkı demirlemiş, transatlantiklere kafa tutan adam. Filikalarla üzerine geldiler; Biliyorum sana hakaretti. Hepimiz biliyoruz, onlar da biliyor. Ziverbey’in geceleri bir şey değildi ama zıvarbeydeki o öteki üç meşum ge- ce var ya, işte onu içine sindiremedin. Askerin darbesi yıkamadı da, sivilinki- ne şerbetli değildin. Aklın dayansa, gururun dayanamazdı. İyi yaptın İlhan abi. Tam zamanında yaptın. Gururunu Samuray kılıcı gibi kalbine saplayarak çekip gitmek; işte sana bu yakışırdı. Tarihe 100 numara olarak geçmekten- se; alnına yapıştırılmış “1 Numara” ile ölmeye yatmak, gurur kılıcını kendine saplamak şerefli bir ölümdür. İlhan abi; sen bırak o faso fiso “1 Nu- marayı...” Sen onların değil, bizim “1 numara- mızsın.” “1 Numaralı gazeteci...” Ne diyordu Turgut Uyar: “Bazen kalkıp gitmek iyidir...” Pavese, o gece o küçük otel odasında ne diyordu? “Ey sen, acı. Peki sonra? bütün ge- rekli olan cesaret. sözler değil. eylem. artık yazmayacağım. bunlar son söz- leridir yazarın.” İşte böyledir İlhan Selçuk’un ölümü. Sevsen, hayran olsan da böyledir. Kızsan, ifrit olsan da. Fikrine katılsan da, katılmasan da. Bir samuraydı, samuray gibi öldü. Ve böyle bir ölüm, her Allah’ın kuluna nasip olmaz. Hele vicdansızlara... Asla... ATAOL BEHRAMOĞLU İlhan Selçuk’la tanışıklığımız onun 40’lı, bi- zim kuşağın 20’li yaşlarda olduğu 1960’lar- dadır. Biz sosyalist gençler, o sırada onu tam ola- rak anlamış mıydık? Yine o yılların İlhan Selçuk’u, tam olarak son- raki yıllarının çizgisinde miydi? Bütün bunlar tartışılabilir. Fakat 22 Haziran 2010 Pazartesi günü sa- at 13.30’da yaşama veda eden İlhan Selçuk’un ölümüyle Türk aydınlanmasının 20. yüzyılda ye- tiştirdiği en büyük önderlerinden birini yitirdi- ğimizden kuşkum yok. Türk aydınlanmasının başlangıcı Namık Kemal’lerledir. Onlar kendilerine Osmanlı diyorlardı. Batı onları Genç Türkler diye adlandırdı. Zaman bu deyimin haklılığını gösterdi. Namık Kemal’lerin kuşağıyla başlayarak Mustafa Kemal ve arkadaşlarının devrimci ey- lemlerine kadar yaşanan süreçler Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini, bir başka deyiş- le de Türk aydınlanmasının temelini oluşturdu. Bu süreç, feodal bir imparatorluğun yıkıntı- larında genç ve çağdaş bir cumhuriyetin ku- ruluşunun baş döndürücü tarihidir. İlhan Selçuk, bu cumhuriyetin yarattığı öz- gün bir düşünce ve eylem adamıdır. Özgünlüğü, Cumhuriyet devriminin aydın- lanmacı temellerini seçkin bir aydın ve düşünce adamının hümanist duyarlılığı ile, ve bu özel- liklerini de bilimsel sosyalizmin değerleriyle bir- leştirebilmiş olmasındadır. O, yazılarıyla ve bütünsel kimliği ile, aydın- lanma değerleri diye özetlediğimiz akılcı ve öz- gürlükçü dünya görüşünün aynı zamanda yurtsever ve insancıl değerlerle donatılmış ol- ması gerektiğini ve bütün bunların bilimsel sos- yalizmle bir çelişki içinde olamayacağını kanıtladı. Seçkin yeteneğini (hiçbir kişisel beklenti- si olmaksızın) güncel siyasetin sorunlar yu- mağı içinde dile getirerek sorumlu aydın ol- manın eşsiz örneklerinden birini oluşturdu. İlhan Selçuk köşe yazarı olarak benim en ya- kın ve değerli ustam, yaşam ustası olarak da en sevgili ağabeylerimdendi. Sevgili, duygulu, bilge İlhan Ağabey. Sözcüğün en gerçek anlamıyla rahat uyu. Taşıdığın bayrağı aynı kararlılıkla taşımayı sürdüreceğiz. Genç kuşaklar senin adını, tıpkı aydınlanma devriminin bütün büyük önderlerinin adları gi- bi, ülkemizin aydınlık geleceklerine taşıyacaklar. Türk Aydınlanması Önderini Yitirdi Cağaloğlu’ndaki binadan Şişli’ye taşınmadan önce İlhan Selçuk gazete çalışanlarıyla. Düşünüyorum Öyleyse Vurun! CEYHUN BALCI Başlıktaki sözler bir kitabının adı olmuştu. Vurmadı- larsa da Ziverbey’de halini hatırını sormaktan geri dur- madılar 12 Mart döneminde! “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı”nı yazmıştı, bir su- bay çocuğu olarak! Yaşamı savaşımla, güçlüklerle geçse de bu durumdan yakındığı hiç görülmedi, du- yulmadı. Yaşadığı coğrafyaya birkaç yüz yıllık gecik- meyle gelen aydınlanma ışığını var gücüyle topluma yansıtmaya çabaladı gücü yettiğince! Aslında onun başına gelenlere şaşırmamak gerekiyordu. Ortaçağ- dan bu yana akıldan, bilimden ve kısacası aydınlan- madan yana olanların başına gelenler gelmişti onun da başına! Son dönemde de kapısını çalmayı ihmal etmemiş- lerdi. Ulu çınarın devrilmesi süreci de böylelikle başla- mış oluyordu. Önce kalp sorunları ve buna yönelik cerrahi girişim; onu izleyerek geçirilen inme ve yol aç- tığı sorunlar bugün yaşadığımız yitimin habercileri gi- biydi. “Duvarın Üstündeki Tilki” öksüz kaldı... İlhan Selçuk artık aramızda değil; artık yüreği atma- sa da düşünceleri, aydınlığı ve yapıtları yaşamımızı ışıt- mayı sürdürecek! Ülkemiz aydınlanmacılarının başı sağ olsun! Bir “pencere” kapanmış gibi görünse de o kadar çok pencere açmıştır ki İlhan Selçuk, onlar yetip de ar- tacaktır bizlere yepyeni ufuklar açmaya! Nasıl müzisyeni ezgisiyle anmak en iyisiyse, yazarı da yazısıyla uğurlamak en doğrusu olacaktır! Son yazı- larından birinden bir alıntı: (sanırız kalp ameliyatına girmeden önce) “Pazartesi günü yürekten ameliyat olacağız, söy- lenenlere bakılırsa epey gıllıgışlı bir operasyonmuş, nalları havaya dikersek bozulmayalım, olur böyle şeyler... Nalları dikmezsem daha görüşürüz. Diker- sem, her ne kadar kusurumuz da olsa, affola... İki- sine de eyvallah...” Cumhuriyetimizin ve aydınlanmamızın ulu çınarının yakınlarına ve sevenlerine baş sağlığı diliyoruz... ALEV COŞKUN Cumhuriyet Gazetesi, kurum olarak, Cumhuriyet çalışanları bi- rey olarak çok acılıdır. Çünkü İlhan Abi’lerini yitirdiler. İlhan Selçuk Cumhuriyet Gaze- tesi’nin yayımlanmasından bir yıl sonra doğdu. Bir başka deyişle Cumhuriyet Gazetesi ve İlhan Sel- çuk yaşıttırlar. 86. yılına ulaşan Cumhuriyet Gazetesi üç dönem yaşamıştır. Birinci Dönem, gazetenin ku- ruluş günü 7 Mayıs 1924’te baş- layıp, Haziran 1945 arasını kap- sayan 21 yıllık ilk dönemdir. Bu dönemde Kuvayı Milliyeci, Atatürk’ün Birinci Meclis’ten be- ri yakın çalışma arkadaşı Yunus Nadi, gazetenin kurucusu ve baş- yazarı olarak kuruculuk görevini üstlendi. Yunus Nadi, Haziran 1945’te vefat edince, gazetenin başına büyük oğlu Nadir Nadi geçti. Ga- zetenin sorumluluğunu vefat etti- ği 1991 yılına kadar 46 yıl üstlen- di, gazetenin gelişmesini ve ku- rumsal temel çizgisinin belirlen- mesini sağladı.. Bu Cumhuriyet Gazetesi’nin ikinci dönemidir. İlhan Abi bu dönemler için “Cumhuriyet Gazetesi’ni Yunus Nadi kurdu, Nadir Nadi kurum- laştırdı” nitelemesini yapmıştır. İlhan Selçuk, Nadir Nadi’nin başyazarlığı sırasında 1963 yılında Cumhuriyet’e girdi, Pencere kö- şesinde yazılarını yazmaya başla- dı. O sırada 37 yaşındaydı. Nadir Nadi’nin Kasım 1991’de aramızdan ayrılışı sonrasında, Ge- nel Yayın Müdürü Hasan Ce- mal’le çıkan ideolojik anlaşmazlık yüzünden İlhan Selçuk ve arka- daşları Cumhuriyet’ten ayrıldılar. Bu noktada çok önemli bir olay oldu; okuyucu İlhan Selçuk’un ay- rılması karşısında tepkisini gösterdi, tiraj düştü, sonunda okuyucunun ve tüm çalışanlarının isteği ile İlhan Selçuk Cumhuriyet’e geri döndü. İşte böylece Cumhuriyet Gaze- tesi’nin üçüncü dönemi, İlhan Selçuk’un başyazar ve “İlhan Abi” olarak Cumhuriyet’i yönettiği dö- nem başladı... Bu dönemde Cumhuriyet Ga- zetesi okuyucularıyla çok yakın bağlar kurdu, tiraj yükseldi, tüm borçlarını ödedi, yükselişe geçti, ataklar yaptı... Bu dönemin en önemli başa- rılarından biri, 1993 yılında Be- rin Nadi ve İlhan Selçuk’un ön- cülüğünde kurulan Cumhuriyet Vakfı’dır. Bu 18 yıllık son dönemde Şirket Başkanı ve Vakıf Başkan Vekili ola- rak İlhan Abi’nin yanında yer aldım. İlhan Abi’yle bu dönemin sorum- luluğunu paylaşma mutluluğuna er- dim. İlhan Abi’yle her gün birlikte olmak ve ondan her gün bir şey- ler öğrenmek olanağını elde ettim. Onun hoşgörüsüne, alçakgö- nüllülüğüne, demokrat yapısına, çok yumuşak gibi görünmekle be- raber ilkeli ve çetin ceviz yönetim felsefesine hayran kaldım. İlhan Selçuk aydınlanma felse- fesini derinden özümsemiş bir dü- şünürdür. Avrupa’da 300 - 400 yıl süren aydınlanma hareketini özüm- semeden çağdaş dünyayı ve he- le bugün Türkiye’de olan bitenle- ri anlamanın olanaksızlığını her zaman dile getirdi. Ayakları yere basmayan kimi solcuların, kimi döneklerin içine düştükleri garip durumun aslında aydınlanma felsefesini özümse- yemediklerinden kaynaklandığını belirtirdi. Atatürkçülüğün feodal bir toplum yapısından çağdaş bir toplum ya- pısına geçiş olduğunu, ümmetten bir ulus, biat kültüründen vatandaş olma hareketi olduğunu sürekli yazdı. O aynı zamanda solcuydu. Sos- yalist kuramı da çok iyi bilirdi. Sol düşünce ile Atatürkçülüğü bağ- daştıran çok güçlü bir bilge yazardı. İlhan Abi’nin en büyük arzusu patronu olmayan, dünyada bir benzeri de bulunmayan Cum- huriyet Gazetesi’nin sonsuza dek yaşamasıydı. Bunun için Cumhuriyet Vakfı’nın güçlü ol- masını ve kurumsal niteliklere ka- vuşmasını isterdi. Bize sık sık “İlhan Abi dönemi bitmiştir. Cumhuriyet Vakfı’na sa- hip çıkıp ve hep birlikte olarak Cumhuriyet Gazetesi’ni yaşatma- yı öğrenin” derdi. İlhan Selçuk, Atatürk önderli- ğinde Anadolu aydınlanma devri- minin; Emperyalizme karşı bağımsızlık, Padişahlığa karşı Cumhuri- yetçilik; Şeriata karşı laiklik; Tutuculuğa karşı devrimcilik; Ümmetçiliğe karşı çağdaşlık ol- duğunu şiirsel bir dille belirtirdi. Onun yinelediği formül şuydu: “Atatürkçülüğün özü: Aklın inançtan, bilimin dinden bağım- sızlaşmasıdır. Eleştiriyi, sorgu- lamayı, eleştirel aklı öne çıkar- maktır.” Bu nedenle İlhan Selçuk’un be- lirttiği gibi “Atatürkçülük, aydın- lanma devriminin Türkçesidir”. İlhan Abi, seni sonsuzluğa uğurlarken üzerinde çok durdu- ğun kimi olgulara vurgu yap- mak istiyorum: İlhan Abi, Cumhuriyet Gazetesi sonsuza dek yaşayacaktır. İlhan Abi, kurduğun Cumhuriyet Vakfı kurumsal etkinlik çerçeve- sinde görev yapacaktır. İlhan Abi, Cumhuriyet Gazetesi, aydınlanmacı ve Atatürk’ün laik Cumhuriyet çizgisinden ödün ver- meden yoluna devam edecektir. Cumhuriyet Vakfı’nın resmi sene- dinde yer alan temel düşünceler ti- tizlikle uygulanacaktır. Yazarları, çizerleri, yazı işleri kadrosu, emekçileri ile bir bütün olan Cumhuriyet çalışanları, Atatürk ilkeleri doğrultusunda kenetlen- miş bir bütün olarak görevlerini yü- rüteceklerdir. İlhan Abi, rahat ol... Işıklar için- de ol... İlhan Abi’yi Uğurlarken ‘Pencere’ninpanjurlarõkapanmakzorundakalacak’ Dış Haberler Servisi - İspanya’nõn en çok okunan günlük gazetelerinden “La Vanguardia”da dün İlhan Selçuk’un ölümüyle ilgili bir makale yayõmlandõ. Ricardo Ginés imzalõ “Türk gazeteciliğinin penceresi” başlõklõ yazõda, “Türk gazeteciliğinin efsanelerinden biri öldü. Kemalizmin basındaki kalelerinden Cumhuriyet gazetesindeki köşesi ‘Pencere’nin panjurları kapanmak zorunda kalacak” denildi. İlhan Selçuk’un uzun süren ölümcül bir hastalõğa karşõ verdiği savaşõmõn ardõndan İstanbul’da 85 yaşõnda öldüğünün belirtildiği makalede, Selçuk’un, 3 ay önce ölen kardeşi Turhan Selçuk’un da gömülü olduğu “Alevi hareketinin kutsal başkenti Hacıbektaş’ta” toprağa verilecek olmasõna dikkat çekildi. Selçuk’un kendi kuşağõndan pek çok gazeteci gibi işkence gördüğünün hatõrlatõldõğõ yazõda, “Bu Avrasya ülkesinde hapislerde pişmiş gazetecilerin o günlerini yakalarındaki bir çiçek gibi gururla taşımaları seyrek görülen bir şey değildir. İlhan Selçuk da aynı biçimde davranmıştır” ifadeleri yer aldõ. Yazõda, Selçuk’un işkence günleri nedeniyle kendini basõnõn özgürlüğüne adadõğõ da kaydedildi. Selçuk’un Ergenekon davasõndan yargõlandõğõnõn da belirtildiği makalede, “Kendisi Ergenekon adıyla bilinen sivil bir darbe örgütünün liderlerinden olmakla, örgütü yönetmekle ve hatta kendi gazetesi Cumhuriyet’e 2008 yılında bomba attırmakla suçlanıyordu. Laik devletin tanınmış savunucuları dün Selçuk’a yapılan muameleden dolayı davanın savcılarını suçladılar” denildi. Pencereden Gelen Işık TEVFİK KIZGINKAYA Pencerenin perdesini açarız, karanlığı aydınlığa çe- virebilmek için... Dışarıdaki ışıktan bekleriz, içerdeki bizi ve dünyamızı aydınlatmasını. Doğanın bu gerçeğine inat, Işık, İlhan Selçuk’un penceresinden çıkarak aydın- latır dışarıdaki bizi ve dünyamızı. Aydınlanmadır, İlhan Selçuk’un penceresinden ge- len ışığın adı. İçindeki ışıkla aydınlatır bugünü ve ya- rınları, bizi ve tüm insanlığı. Günlerden 21 Haziran, Pazartesi. Saat 13.55. Şimdi bir haber geldi; İlhan Selçuk, yolculuğa çık- mış. Yerkürenin sınırlarını aşıp, sonsuzluğa doğru yol alı- yormuş. Kabına sığamayan o coşkulu ruhu, özgürlü- ğünü ilan etmiş. Bu durumda ne denebilir ki, Özgürlük ve bağımsız- lık tutkunu İlhan Selçuk’a? Haddim değil, kötü ettin demek. İyi ettin demeye de dilim varmıyor... İyisi mi, içimden geçeni söyleyeyim; Hep pencerenden bizleri aydınlattığın ışıkların için- de kalasın... Yerkürede kalan bizler, sanmayalım ki ışıksız kaldık. Yaşamı boyunca kendisini değil, bizleri, ülkesini ve tüm insanlığı düşünen İlhan Selçuk, Işığını yanına alıp da gider mi? Bizleri, ülkesini ve tüm insanlığı ışıksız bırakır mı? “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlığını, Yarınlara taşıyan İlhan Selçuk öğretisinin ışığı söner mi? Pencereden gelen ışık, Sonsuza dek bizleri ve tüm insanlığı aydınlatmaya devam edecek... Ne demişti İlhan Selçuk? “İnsanlık, sömürüsüz uygarlığı kuracaktır...” İSPANYOL LA VANGUARDIA Üzüntüm büyük. 70 yõllõk arkadaşõmõ kaybettim. Adana’da aynõ sõnõfta okuduk. Sonsuza kadar sürecek bir arkadaşlõktõr bu. İstanbul dõşõnda olduğum için ne yazõk ki törene katõlamayacağõm. Hepimizin başõ sağ olsun. YAŞAR KEMAL . Ertuğrul Özkök, bugün Hürriyet ve Cumhuriyet’e İlhan Selçuk’u yazdı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle