Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 23 HAZİRAN 2010 ÇARŞAMBA
14 İLHAN ABİ’Yİ YİTİRDİK
1 Numaramız!
ERTUĞRUL ÖZKÖK
Dün sabah küçük bir otel odasından
dışarı bakıyorum. Babamı hatırladım.
Mezarının üzerine yazdırdığım o üç keli-
meyi hatırladım: “Matbaacı Şükrü Öz-
kök.” Sonra onunla 1965 yılının eylül
ayında yaptığım bir konuşmayı düşün-
düm ve “İlhan abi öldü. Sen haklıy-
mışsın baba” dedim. Antikomünist ba-
bamın gözündeki İlhan abi bakın nasıl
bir insandı.
Sevgili babacığım;
Bu sabah Paris’teyim.
Küçük bir otel odasındayım.
Ruhum, Cesare Pavese’nin son gü-
nünü geçirdiği oda kadar daralmış; üç
beş damla gözyaşınla sırılsıklam olacak
bir mendil içi kadar kalmış.
Gözümün önünde mezar taşına kendi
ellerimle, övünerek, gururla yazdırdığım
o üç kelime duruyor.
“Matbaacı Şükrü Özkök.”
Dul babaanneme ve iki kardeşine bak-
mak için, ilkokul ikinci sınıftan ayrılıp da
mezar taşına “Matbaacı” yazdırmanın o
olağanüstü hayat bilgisi dersini ezberli-
yorum.
Seninle iftihar ediyorum.
Ve burada, bu pencerede seni çok öz-
lüyorum sevgili babacığım.
Dün sabah İlhan abiyi kaybettik.
20’nci yüzyılda Ziverbey’lerden sağsa-
lim, başı dimdik çıktı, gururu iki ayağının
üzerinde heykel gibi duruyordu.
Zıvır beylerinkine katlanamadı.
Başı yine dimdikti, ama gururu daya-
namadı.
Sevgili babacığım hatırlıyor musun, o
gün bana neler demiştin?
1965 yılının eylül ayıydı.
Ben Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazan-
mıştım.
Bir de o yıl öğrenime açılan ve kimse-
nin ne olduğunu bilmediği Basın Yayın
Yüksek Okulu’nun listesinde adım vardı.
Herkese danışmıştım.
Herkes “Tabii ki Siyasal Bilgiler” de-
mişti.
Herkesin gönlünde o efsane “Mülki-
ye” vardı.
Sen; bir tek sen bana “Basın Yayın’a
git” demiştin.
“Neden Baba” dediğimde beni hay-
retler içinde bırakmıştın.
“Bak oğlum” demiştin.
“Ben Demokrat Partiliyim. Komü-
nistlere kızarım. Ama gizli gizli bu İl-
han Selçuk’u ve Çetin Altan’ı okuyo-
rum. Yazdıklarını çok beğeniyorum
ama bir türlü söyleyemiyorum. Biz
Bulgaristan’dan göç ettik. Ailemizde
tanınmış tek kişi yok. Basın Yayın’a
git. Belki sen de onlar gibi şöhretli bir
yazar olursun.”
Bir tek sen böyle demiştin, bir de be-
nim gönlüm.
İşte böyle sevgili İlhan abi;
Kader beni, kulağıma senin ismini fısıl-
dayarak bu mesleğe çağırdı.
Sonra seni tanıdım.
Kim bilir kaç defa, babam gibi seni
hayranlıkla izledim.
Sen bazen bana kızdın, ben sana kız-
maya kıyamadım.
Biliyorum, aynı insanlar değildik.
Bizler dönüp dolaşan “Mine vagan-
di’ler”; nerede ne zaman patlayacağı
belli olmayan serseri mayınlardık.
Sense kayığını Cumhuriyet limanına
sımsıkı demirlemiş, transatlantiklere kafa
tutan adam.
Filikalarla üzerine geldiler; Biliyorum
sana hakaretti.
Hepimiz biliyoruz, onlar da biliyor.
Ziverbey’in geceleri bir şey değildi
ama zıvarbeydeki o öteki üç meşum ge-
ce var ya, işte onu içine sindiremedin.
Askerin darbesi yıkamadı da, sivilinki-
ne şerbetli değildin.
Aklın dayansa, gururun dayanamazdı.
İyi yaptın İlhan abi.
Tam zamanında yaptın.
Gururunu Samuray kılıcı gibi kalbine
saplayarak çekip gitmek; işte sana bu
yakışırdı.
Tarihe 100 numara olarak geçmekten-
se; alnına yapıştırılmış “1 Numara” ile
ölmeye yatmak, gurur kılıcını kendine
saplamak şerefli bir ölümdür.
İlhan abi; sen bırak o faso fiso “1 Nu-
marayı...”
Sen onların değil, bizim “1 numara-
mızsın.”
“1 Numaralı gazeteci...”
Ne diyordu Turgut Uyar:
“Bazen kalkıp gitmek iyidir...”
Pavese, o gece o küçük otel odasında
ne diyordu?
“Ey sen, acı. Peki sonra? bütün ge-
rekli olan cesaret. sözler değil. eylem.
artık yazmayacağım. bunlar son söz-
leridir yazarın.”
İşte böyledir İlhan Selçuk’un ölümü.
Sevsen, hayran olsan da böyledir.
Kızsan, ifrit olsan da.
Fikrine katılsan da, katılmasan da.
Bir samuraydı, samuray gibi öldü.
Ve böyle bir ölüm, her Allah’ın kuluna
nasip olmaz.
Hele vicdansızlara... Asla...
ATAOL BEHRAMOĞLU
İlhan Selçuk’la tanışıklığımız onun 40’lı, bi-
zim kuşağın 20’li yaşlarda olduğu 1960’lar-
dadır.
Biz sosyalist gençler, o sırada onu tam ola-
rak anlamış mıydık?
Yine o yılların İlhan Selçuk’u, tam olarak son-
raki yıllarının çizgisinde miydi?
Bütün bunlar tartışılabilir.
Fakat 22 Haziran 2010 Pazartesi günü sa-
at 13.30’da yaşama veda eden İlhan Selçuk’un
ölümüyle Türk aydınlanmasının 20. yüzyılda ye-
tiştirdiği en büyük önderlerinden birini yitirdi-
ğimizden kuşkum yok.
Türk aydınlanmasının başlangıcı Namık
Kemal’lerledir.
Onlar kendilerine Osmanlı diyorlardı.
Batı onları Genç Türkler diye adlandırdı.
Zaman bu deyimin haklılığını gösterdi.
Namık Kemal’lerin kuşağıyla başlayarak
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının devrimci ey-
lemlerine kadar yaşanan süreçler Türkiye
Cumhuriyeti’nin temellerini, bir başka deyiş-
le de Türk aydınlanmasının temelini oluşturdu.
Bu süreç, feodal bir imparatorluğun yıkıntı-
larında genç ve çağdaş bir cumhuriyetin ku-
ruluşunun baş döndürücü tarihidir.
İlhan Selçuk, bu cumhuriyetin yarattığı öz-
gün bir düşünce ve eylem adamıdır.
Özgünlüğü, Cumhuriyet devriminin aydın-
lanmacı temellerini seçkin bir aydın ve düşünce
adamının hümanist duyarlılığı ile, ve bu özel-
liklerini de bilimsel sosyalizmin değerleriyle bir-
leştirebilmiş olmasındadır.
O, yazılarıyla ve bütünsel kimliği ile, aydın-
lanma değerleri diye özetlediğimiz akılcı ve öz-
gürlükçü dünya görüşünün aynı zamanda
yurtsever ve insancıl değerlerle donatılmış ol-
ması gerektiğini ve bütün bunların bilimsel sos-
yalizmle bir çelişki içinde olamayacağını
kanıtladı.
Seçkin yeteneğini (hiçbir kişisel beklenti-
si olmaksızın) güncel siyasetin sorunlar yu-
mağı içinde dile getirerek sorumlu aydın ol-
manın eşsiz örneklerinden birini oluşturdu.
İlhan Selçuk köşe yazarı olarak benim en ya-
kın ve değerli ustam, yaşam ustası olarak da
en sevgili ağabeylerimdendi.
Sevgili, duygulu, bilge İlhan Ağabey.
Sözcüğün en gerçek anlamıyla rahat uyu.
Taşıdığın bayrağı aynı kararlılıkla taşımayı
sürdüreceğiz.
Genç kuşaklar senin adını, tıpkı aydınlanma
devriminin bütün büyük önderlerinin adları gi-
bi, ülkemizin aydınlık geleceklerine taşıyacaklar.
Türk Aydınlanması Önderini Yitirdi
Cağaloğlu’ndaki binadan Şişli’ye taşınmadan önce
İlhan Selçuk gazete çalışanlarıyla.
Düşünüyorum
Öyleyse Vurun!
CEYHUN BALCI
Başlıktaki sözler bir kitabının adı olmuştu. Vurmadı-
larsa da Ziverbey’de halini hatırını sormaktan geri dur-
madılar 12 Mart döneminde!
“Yüzbaşı Selahattin’in Romanı”nı yazmıştı, bir su-
bay çocuğu olarak! Yaşamı savaşımla, güçlüklerle
geçse de bu durumdan yakındığı hiç görülmedi, du-
yulmadı. Yaşadığı coğrafyaya birkaç yüz yıllık gecik-
meyle gelen aydınlanma ışığını var gücüyle topluma
yansıtmaya çabaladı gücü yettiğince! Aslında onun
başına gelenlere şaşırmamak gerekiyordu. Ortaçağ-
dan bu yana akıldan, bilimden ve kısacası aydınlan-
madan yana olanların başına gelenler gelmişti onun da
başına!
Son dönemde de kapısını çalmayı ihmal etmemiş-
lerdi. Ulu çınarın devrilmesi süreci de böylelikle başla-
mış oluyordu. Önce kalp sorunları ve buna yönelik
cerrahi girişim; onu izleyerek geçirilen inme ve yol aç-
tığı sorunlar bugün yaşadığımız yitimin habercileri gi-
biydi.
“Duvarın Üstündeki Tilki” öksüz kaldı...
İlhan Selçuk artık aramızda değil; artık yüreği atma-
sa da düşünceleri, aydınlığı ve yapıtları yaşamımızı ışıt-
mayı sürdürecek!
Ülkemiz aydınlanmacılarının başı sağ olsun!
Bir “pencere” kapanmış gibi görünse de o kadar
çok pencere açmıştır ki İlhan Selçuk, onlar yetip de ar-
tacaktır bizlere yepyeni ufuklar açmaya!
Nasıl müzisyeni ezgisiyle anmak en iyisiyse, yazarı
da yazısıyla uğurlamak en doğrusu olacaktır! Son yazı-
larından birinden bir alıntı: (sanırız kalp ameliyatına
girmeden önce)
“Pazartesi günü yürekten ameliyat olacağız, söy-
lenenlere bakılırsa epey gıllıgışlı bir operasyonmuş,
nalları havaya dikersek bozulmayalım, olur böyle
şeyler... Nalları dikmezsem daha görüşürüz. Diker-
sem, her ne kadar kusurumuz da olsa, affola... İki-
sine de eyvallah...”
Cumhuriyetimizin ve aydınlanmamızın ulu çınarının
yakınlarına ve sevenlerine baş sağlığı diliyoruz...
ALEV COŞKUN
Cumhuriyet Gazetesi, kurum
olarak, Cumhuriyet çalışanları bi-
rey olarak çok acılıdır. Çünkü İlhan
Abi’lerini yitirdiler.
İlhan Selçuk Cumhuriyet Gaze-
tesi’nin yayımlanmasından bir yıl
sonra doğdu. Bir başka deyişle
Cumhuriyet Gazetesi ve İlhan Sel-
çuk yaşıttırlar.
86. yılına ulaşan Cumhuriyet
Gazetesi üç dönem yaşamıştır.
Birinci Dönem, gazetenin ku-
ruluş günü 7 Mayıs 1924’te baş-
layıp, Haziran 1945 arasını kap-
sayan 21 yıllık ilk dönemdir.
Bu dönemde Kuvayı Milliyeci,
Atatürk’ün Birinci Meclis’ten be-
ri yakın çalışma arkadaşı Yunus
Nadi, gazetenin kurucusu ve baş-
yazarı olarak kuruculuk görevini
üstlendi.
Yunus Nadi, Haziran 1945’te
vefat edince, gazetenin başına
büyük oğlu Nadir Nadi geçti. Ga-
zetenin sorumluluğunu vefat etti-
ği 1991 yılına kadar 46 yıl üstlen-
di, gazetenin gelişmesini ve ku-
rumsal temel çizgisinin belirlen-
mesini sağladı.. Bu Cumhuriyet
Gazetesi’nin ikinci dönemidir.
İlhan Abi bu dönemler için
“Cumhuriyet Gazetesi’ni Yunus
Nadi kurdu, Nadir Nadi kurum-
laştırdı” nitelemesini yapmıştır.
İlhan Selçuk, Nadir Nadi’nin
başyazarlığı sırasında 1963 yılında
Cumhuriyet’e girdi, Pencere kö-
şesinde yazılarını yazmaya başla-
dı. O sırada 37 yaşındaydı.
Nadir Nadi’nin Kasım 1991’de
aramızdan ayrılışı sonrasında, Ge-
nel Yayın Müdürü Hasan Ce-
mal’le çıkan ideolojik anlaşmazlık
yüzünden İlhan Selçuk ve arka-
daşları Cumhuriyet’ten ayrıldılar.
Bu noktada çok önemli bir olay
oldu; okuyucu İlhan Selçuk’un ay-
rılması karşısında tepkisini gösterdi,
tiraj düştü, sonunda okuyucunun
ve tüm çalışanlarının isteği ile İlhan
Selçuk Cumhuriyet’e geri döndü.
İşte böylece Cumhuriyet Gaze-
tesi’nin üçüncü dönemi, İlhan
Selçuk’un başyazar ve “İlhan Abi”
olarak Cumhuriyet’i yönettiği dö-
nem başladı...
Bu dönemde Cumhuriyet Ga-
zetesi okuyucularıyla çok yakın
bağlar kurdu, tiraj yükseldi, tüm
borçlarını ödedi, yükselişe geçti,
ataklar yaptı...
Bu dönemin en önemli başa-
rılarından biri, 1993 yılında Be-
rin Nadi ve İlhan Selçuk’un ön-
cülüğünde kurulan Cumhuriyet
Vakfı’dır.
Bu 18 yıllık son dönemde Şirket
Başkanı ve Vakıf Başkan Vekili ola-
rak İlhan Abi’nin yanında yer aldım.
İlhan Abi’yle bu dönemin sorum-
luluğunu paylaşma mutluluğuna er-
dim. İlhan Abi’yle her gün birlikte
olmak ve ondan her gün bir şey-
ler öğrenmek olanağını elde ettim.
Onun hoşgörüsüne, alçakgö-
nüllülüğüne, demokrat yapısına,
çok yumuşak gibi görünmekle be-
raber ilkeli ve çetin ceviz yönetim
felsefesine hayran kaldım.
İlhan Selçuk aydınlanma felse-
fesini derinden özümsemiş bir dü-
şünürdür. Avrupa’da 300 - 400 yıl
süren aydınlanma hareketini özüm-
semeden çağdaş dünyayı ve he-
le bugün Türkiye’de olan bitenle-
ri anlamanın olanaksızlığını her
zaman dile getirdi.
Ayakları yere basmayan kimi
solcuların, kimi döneklerin içine
düştükleri garip durumun aslında
aydınlanma felsefesini özümse-
yemediklerinden kaynaklandığını
belirtirdi.
Atatürkçülüğün feodal bir toplum
yapısından çağdaş bir toplum ya-
pısına geçiş olduğunu, ümmetten
bir ulus, biat kültüründen vatandaş
olma hareketi olduğunu sürekli
yazdı.
O aynı zamanda solcuydu. Sos-
yalist kuramı da çok iyi bilirdi. Sol
düşünce ile Atatürkçülüğü bağ-
daştıran çok güçlü bir bilge yazardı.
İlhan Abi’nin en büyük arzusu
patronu olmayan, dünyada bir
benzeri de bulunmayan Cum-
huriyet Gazetesi’nin sonsuza
dek yaşamasıydı. Bunun için
Cumhuriyet Vakfı’nın güçlü ol-
masını ve kurumsal niteliklere ka-
vuşmasını isterdi.
Bize sık sık “İlhan Abi dönemi
bitmiştir. Cumhuriyet Vakfı’na sa-
hip çıkıp ve hep birlikte olarak
Cumhuriyet Gazetesi’ni yaşatma-
yı öğrenin” derdi.
İlhan Selçuk, Atatürk önderli-
ğinde Anadolu aydınlanma devri-
minin;
Emperyalizme karşı bağımsızlık,
Padişahlığa karşı Cumhuri-
yetçilik;
Şeriata karşı laiklik;
Tutuculuğa karşı devrimcilik;
Ümmetçiliğe karşı çağdaşlık ol-
duğunu şiirsel bir dille belirtirdi.
Onun yinelediği formül şuydu:
“Atatürkçülüğün özü: Aklın
inançtan, bilimin dinden bağım-
sızlaşmasıdır. Eleştiriyi, sorgu-
lamayı, eleştirel aklı öne çıkar-
maktır.”
Bu nedenle İlhan Selçuk’un be-
lirttiği gibi “Atatürkçülük, aydın-
lanma devriminin Türkçesidir”.
İlhan Abi, seni sonsuzluğa
uğurlarken üzerinde çok durdu-
ğun kimi olgulara vurgu yap-
mak istiyorum:
İlhan Abi, Cumhuriyet Gazetesi
sonsuza dek yaşayacaktır.
İlhan Abi, kurduğun Cumhuriyet
Vakfı kurumsal etkinlik çerçeve-
sinde görev yapacaktır.
İlhan Abi, Cumhuriyet Gazetesi,
aydınlanmacı ve Atatürk’ün laik
Cumhuriyet çizgisinden ödün ver-
meden yoluna devam edecektir.
Cumhuriyet Vakfı’nın resmi sene-
dinde yer alan temel düşünceler ti-
tizlikle uygulanacaktır.
Yazarları, çizerleri, yazı işleri
kadrosu, emekçileri ile bir bütün
olan Cumhuriyet çalışanları, Atatürk
ilkeleri doğrultusunda kenetlen-
miş bir bütün olarak görevlerini yü-
rüteceklerdir.
İlhan Abi, rahat ol... Işıklar için-
de ol...
İlhan Abi’yi Uğurlarken
‘Pencere’ninpanjurlarõkapanmakzorundakalacak’
Dış Haberler Servisi - İspanya’nõn en çok
okunan günlük gazetelerinden “La
Vanguardia”da dün İlhan Selçuk’un
ölümüyle ilgili bir makale yayõmlandõ.
Ricardo Ginés imzalõ “Türk
gazeteciliğinin penceresi” başlõklõ yazõda,
“Türk gazeteciliğinin efsanelerinden biri
öldü. Kemalizmin basındaki kalelerinden
Cumhuriyet gazetesindeki köşesi
‘Pencere’nin panjurları kapanmak
zorunda kalacak” denildi.
İlhan Selçuk’un uzun süren ölümcül bir
hastalõğa karşõ verdiği savaşõmõn ardõndan
İstanbul’da 85 yaşõnda öldüğünün
belirtildiği makalede, Selçuk’un, 3 ay önce
ölen kardeşi Turhan Selçuk’un da gömülü
olduğu “Alevi hareketinin kutsal
başkenti Hacıbektaş’ta” toprağa verilecek
olmasõna dikkat çekildi. Selçuk’un kendi
kuşağõndan pek çok gazeteci gibi işkence
gördüğünün hatõrlatõldõğõ yazõda, “Bu
Avrasya ülkesinde hapislerde pişmiş
gazetecilerin o günlerini yakalarındaki
bir çiçek gibi gururla taşımaları seyrek
görülen bir şey değildir. İlhan Selçuk da
aynı biçimde davranmıştır” ifadeleri yer
aldõ. Yazõda, Selçuk’un işkence günleri
nedeniyle kendini basõnõn özgürlüğüne
adadõğõ da kaydedildi. Selçuk’un
Ergenekon davasõndan yargõlandõğõnõn da
belirtildiği makalede, “Kendisi Ergenekon
adıyla bilinen sivil bir darbe örgütünün
liderlerinden olmakla, örgütü
yönetmekle ve hatta kendi gazetesi
Cumhuriyet’e 2008 yılında bomba
attırmakla suçlanıyordu. Laik devletin
tanınmış savunucuları dün Selçuk’a
yapılan muameleden dolayı davanın
savcılarını suçladılar” denildi.
Pencereden
Gelen Işık
TEVFİK KIZGINKAYA
Pencerenin perdesini açarız, karanlığı aydınlığa çe-
virebilmek için... Dışarıdaki ışıktan bekleriz, içerdeki
bizi ve dünyamızı aydınlatmasını.
Doğanın bu gerçeğine inat,
Işık, İlhan Selçuk’un penceresinden çıkarak aydın-
latır dışarıdaki bizi ve dünyamızı.
Aydınlanmadır, İlhan Selçuk’un penceresinden ge-
len ışığın adı. İçindeki ışıkla aydınlatır bugünü ve ya-
rınları, bizi ve tüm insanlığı.
Günlerden 21 Haziran, Pazartesi. Saat 13.55.
Şimdi bir haber geldi; İlhan Selçuk, yolculuğa çık-
mış.
Yerkürenin sınırlarını aşıp, sonsuzluğa doğru yol alı-
yormuş. Kabına sığamayan o coşkulu ruhu, özgürlü-
ğünü ilan etmiş.
Bu durumda ne denebilir ki, Özgürlük ve bağımsız-
lık tutkunu İlhan Selçuk’a? Haddim değil, kötü ettin
demek. İyi ettin demeye de dilim varmıyor...
İyisi mi, içimden geçeni söyleyeyim;
Hep pencerenden bizleri aydınlattığın ışıkların için-
de kalasın... Yerkürede kalan bizler, sanmayalım ki
ışıksız kaldık. Yaşamı boyunca kendisini değil, bizleri,
ülkesini ve tüm insanlığı düşünen İlhan Selçuk, Işığını
yanına alıp da gider mi?
Bizleri, ülkesini ve tüm insanlığı ışıksız bırakır mı?
“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir”
diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlığını,
Yarınlara taşıyan İlhan Selçuk öğretisinin ışığı söner
mi?
Pencereden gelen ışık,
Sonsuza dek bizleri ve tüm insanlığı aydınlatmaya
devam edecek...
Ne demişti İlhan Selçuk?
“İnsanlık, sömürüsüz uygarlığı kuracaktır...”
İSPANYOL LA VANGUARDIA
Üzüntüm büyük.
70 yõllõk arkadaşõmõ
kaybettim. Adana’da aynõ
sõnõfta okuduk. Sonsuza
kadar sürecek bir
arkadaşlõktõr bu. İstanbul
dõşõnda olduğum için ne
yazõk ki törene
katõlamayacağõm.
Hepimizin başõ sağ olsun.
YAŞAR KEMAL
.
Ertuğrul Özkök, bugün Hürriyet ve
Cumhuriyet’e İlhan Selçuk’u yazdı.