19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SÖZDEN YAZIYA SÜHEYL BATUM Bir Filmin Sonu mu Bu? Son günlerde olanları görüyorsunuz. Bunların tümünün nedeni belli. “Birileri” yolun ya da “filmin” sonuna gelindiğini görüyor. Ve bunlar “son çırpınışlar”. Olay son derece açık. Cumhuriyet mitinglerine katılan herkese “darbeci” dediler. Kendileri ile aynı düşünmeyenlere “Yoksa sen askerden yana mısın” diye sordular. Sonra “Sen Ergenekoncu musun?” dediler. Aynen şimdi “Yoksa sen İsrail’in avukatı mısın?” dedikleri gibi... İnsanları dinlettiler, yargıçları dinlettiler, Yargıtay’ı dinlettiler, Türkan Saylan’ı 70 milyon kişinin aranabileceği genişlikte bir kararla arattılar. Erzincan Adliyesi’ni arattılar, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nı dinlettiler. Bu işlemlerin hiçbirinde Adalet Bakanı soruşturma izni vermedi. Kısaca ceza yargılamasının ne kadar ilkesi, kuralı varsa, tümünü görmezden geldiler. Bunları görmezden gelen, “Ne var bunlar usul kuralı” diyen sözüm ona aydınlar(!) yarattılar. Ya “devşirdiler” ya “yeni yarattılar”. Ve herkese korku salmaya çalıştılar. Bir anlamda başardılar da. Zaten başarmak için, koca medya kuruluşlarını, üstelik devlet bankalarından 1 milyar dolar alıp, arkadaşlarına verdiler. Diğer medya sahiplerine “İstemediğim gazetecileri işinden at, yoksa gelip bize ağlama” dediler. Hem de açıkça. En sonunda iş yargıya geldi. Bunun için 2007’de bir “gece yarısı yasası” çıkarmışlardı. Hani “tüm yargıçların artık adalet bakanına bağlı 5 bürokrat tarafından atanmasını” sağlayan yasa. Hani onların seçtiği cumhurbaşkanının gece 2.30’da Türkiye’ye gelip ne zaman imzaladıysa, sabah Resmi Gazete’de yayımlandığını gördüğümüz yasa. Hani Cumhurbaşkanı’na “Ne zaman incelediniz, ne zaman imzaladınız?” dediğimizde, “Daha önceden biliyordum” diye yanıt verdiği yasa. Hani bu yanıtıyla, Cumhurbaşkanı’nın tarihe geçtiği yasa. Tüm bunları yaptılar, yapmaya devam ettiler de. Ama bir baktılar ki, artık yavaş yavaş yolun sonuna geliyorlar. Artık kendi akademisyenlerine taslak hazırlatacak zamanları da yok. Oturdular bir hafta sonu kendi taslaklarını hazırladılar. Hani hatırlıyorsunuz, “incelemek için” sizlere 3 gün verdikleri taslak. Hani TİSK Başkanı’nın, Ruhat Mengi’nin programında bunu açıkça ifade ettiği taslak. Yolun sonuna geldikleri ve artık yitirecek zamanları kalmadığı için, taslakta bir tek şeyi amaçladılar; artık “yargıyı tamamıyla ele geçirmeyi”. Ve bir süre eski yönteme devam ettiler. Kendi aydınlarını(!) ortaya saldılar. O aydınlar da, kendi televizyonlarında, “Darbe anayasasını değiştiriyoruz” dediler. Baktılar olmadı, “Ne var eskisinden kötü mü” dediler. O da olmadı “Ne var siz de iktidara gelir, kendi anayasasınızı yaparsınız” dediler. O da olmayınca “Ergenekoncular, değişikliğe karşı çıkıyor” dediler. Ama dedim ya, artık yolun sonuna gelmişlerdi. Artık ne yaparlarsa yapsınlar, eskisi gibi olmuyordu. Bu nedenle artık yöntemin değişmesi gerekiyordu. “Ya bu yargı ele geçecekti, ya ele geçecekti”. Ve “ya bu yolla korku ve baskı iktidarı devam edecekti, ya edecekti”. İşte son günlerde artık baskı son aşamaya, son raddeye geldi. Açık ve belirgin hale geldi. Ruhat Mengi’nin programı gibi çok izlenen programlar derhal yayından kaldırıldı. Başbakan, “İşte İsrail’in avukatları” demeye başladı. İlhan Cihaner’in dosyası, 2 aydır bir türlü Ankara’yı bulamadı. Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın sözüm ona telefon kayıtları tamamıyla polisin ya da soruşturma makamlarının elinde iken bazı gazete ve televizyonlarda yayımlanmaya başlandı. Anayasa Mahkemesi’nin raportörü, “Anayasa Mahkemesi iptal kararı verirse, bu karar yok hükmünde olacağı için, hükümet ona uymayabilir” diye, eskiden olsa herkesin güleceği türde, inanılmaz açıklamalar yapmaya başladı. Ve bir anayasacı olan Burhan Kuzu, “Anayasa Mahkemesi reddetmezse, anayasayı ihlal etmiş olur” diyerek, açıkça “yargı görevi yapanı etkilemeye” çalıştı. Yani suç işlemekten bile çekinmedi. Ama dediğim gibi, artık yolun sonuna geldiklerini biliyorlar. “Ya yapacaklar, ya yapacaklar”. Türk milleti de göreceksiniz, yaptırmayacak, izin vermeyecek. Zaten tüm hiddetlerinin, öfkelerinin nedeni de bu. Artık onlar da anladılar, “destek” olanlar da.. Köşk’ü düşünmüyordum KORUTÜRK: Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanõ olacağõm gibi bir düşünceye hiç sahip değildim B asõn danõşmanõ Ali Baransel, “Ma- kam odasındaydık” diye söze başladõ. Az ve öz konuşan Fahri Korutürk, çok yakõnõ, çalõşma arkadaşõ, ba- sõn danõşmanõ Baransel’e yõllar öncesini canlandõran bir öykü anlattõ, Cumhurbaşkanõ nasõl seçildiğini: Korutürk’ün ilk cümlesi bir insanõn yaşa- mõndaki büyük kõrõlma noktasõ: “1973 senesinin 5 Nisan günü güneş do- ğarken, hayatımda Türkiye Cumhuriye- ti Cumhurbaşkanı olacağım hakkında hiçbir düşünce aklımdan geçmiş değildi. Böyle bir hazırlığım yoktu. Herhangi bir teşebbüste de bulunmamıştım. İstan- bul’daydım.” Ama “o gün”: “O gün hayatta olan annemi ziyarete git- miştim. Ve Ankara’ya dönmek üzere şahsen kendime bilet almıştım.. 5 Nisan ge- cesi özel odamda yatağıma çekildiğim zaman da bu konuda hiçbir şey bilmi- yordum. Sıhhatteydim ve zamanında da uyudum.” Oysa o gün başkent Ankara’nõn siyasal ku- lislerinde büyük bir hareketlilik vardõ. Onca uğraşõya, hatta cumhurbaşkanõ so- rununu bunalõmdan çekip çõkarmak için Adalet Partisi’nin, Cumhuriyet Halk Parti- si’nin çaresizlikten Cumhurbaşkanõ Cevdet Sunay’õn görev süresini bir yõl daha uzat- maya razõ olmalarõna karşõn; Çankaya bu- nalõmõ giderek derinleşiyordu. İki büyük parti kimi çevrelere -tabii askere- işte sivil parlamento; bir cumhurbaşkanõ bi- le seçemiyor dedirtmemek için Köşk’e -as- kerin de karşõ çõkmayacağõ- bir isim, bir aday arõyordu. KORUTÜRK’ÜN ADI GEÇİYOR Kulislerde değişik isimler arasõnda, arada sõrada emekli oramiral, büyükelçi, konten- jan senatörü Fahri Korutürk’ün adõ da geçi- yordu ama... ...Bulanõk suda avlanmaya veya Koru- türk’ün adõnõ geçersiz kõlmaya meraklõ olan kimi çevreler Moskova Büyükelçiliği sõra- sõnda emekli Oramiral Korutürk’ün sinir bu- nalõmlarõ geçirdiğini, olağandõşõ hareketler yaptõğõnõ yayõyorlardõ. Büyükelçilik çalõşanlarõna alõşõk olma- dõklarõ çalõşma yöntemleri uyguladõğõnõ içe- ren, esasõ olmayan söylentilere göre Koru- türk kimi olmadõk hareketler yapõyordu. O sõrada Moskova Büyükelçiliği Müste- şarlõğõ görevinde bulunan rahmetli Büyük- elçi Semih Günver’in bana anlattõğõna gö- re, söylentilerin “hiçbiri doğru değildi, baştan aşağı uydurmaydı”. Günver’e göre, o tarihlerde Türkiye Bü- yükelçiliği Sovyetler’in gizli servisi KGB ta- rafõndan sürekli izleniyor ve gözleniyordu. Telefonlar dinleniyor, hatta -Günver’e göre- büyükelçiliğin hemen bütün odalarõ hem dinleniyor hem de karşõ binalardan fo- toğrafõ çekiliyordu. Büyükelçi Korutürk önlem olarak örneğin büyükelçiliğin gizli konularõnõ müsteşarõ ile büyükelçiliğin bahçesinde gezerken ko- nuşuyordu. Ne sinir krizi geçirmiş ne de bunalõmlõ sa- atler yaşamõş, yaşatmõştõ. Sağlõklõydõ, 5 Nisan gecesi özel odasõnda uykuya çekildiği sõrada Korutürk’ü yakõndan tanõyan arkadaşõ emekli Amiral Fahri Ço- ker; CHP lideri Ecevit’e özelliklerini bildiği bir cumhurbaşkanõ adayõ öneriyordu: Fahri Korutürk! KADER AĞLARINI ÖRÜYOR Aynõ isim Adalet Partisi lideri Süley- man Demirel’e duyuruluyor ve iki büyük parti Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanõ adaylõğõnõ onaylõyordu... Baransel, “Gece saat 01.30’da” dedi, Korutürk’lerin Moda’daki evlerinde telefon çaldõ. Telefonu eşi Emel Korutürk açtõ. Arayan o zaman Dõşişleri Bakanõ olan İh- san Sabri Çağlayangil’di, hanõmefendiye “Fahri Paşa ile görüşmek istediğini” söy- ledi. Emel Korutürk, “Beyefendi uyuyor” de- di. Çağlayangil õsrar etti: “Çok mühim bir şey görüşmek istiyoruz” dedi. Fahri Korutürk telefon sesine uyanmõştõ. Eşi, “Sizi Ankara’dan arıyorlar” deyince “Hayrola” dedi ve Çağlayangil’i dinledi: “Frakınızı alıp yarın sabah Ankara’ya gelebilir misiniz?” dedi Çağlayangil ve ekledi, “muhakkak gelmeniz lazım, bek- liyoruz sizi.” Çağlayangil’in fazla ayrõntõ vermeden “çok mühim” dediği, “muhakkak yarın Ankara’da olmasında direttiği” olay ney- di, bunu da biraz sonra Fahri Çoker’den öğ- rendi. Kafasõnda bir yõğõn soru, Esenboğa Ha- vaalanõ’na inen Korutürk’ü İhsan Sabri Çağlayangil karşõladõ. Kendisini iki partinin ayrõ ayrõ cumhur- başkanõ adayõ göstereceğini Korutürk’e bil- dirdi. Aday gösterilecekti ama... “Şartları hiç bilmiyordum” diyor Fahri Korutürk. “Ne şekilde cumhurbaşkanı olacağım, kim destekliyor. Turlar yapılmış, netice çıkmamış.” Çağlayangil, “Biz sizi teklif edi- yoruz, CHP de sizi teklif ediyor” dedi. “Ben öyle iki partinin teklif etmesiyle Cumhurbaşkanlığı’nı kabul edemem. He- piniz birden cumhurbaşkanı olacak kişi- nin üzerinde karar verirsiniz, öyle kabul ederim” dedim. Öyle oldu. Partilerin ortak adayõ olarak Fahri Korutürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin 6. Cumhurbaşkanõ seçildi: 6 Nisan 1973. Ali Baransel’e yõllar sonra; “Kaderimde böyle şerefli bir göreve gelmek varmış” di- yecekti. Oysa?.. ...Oysa zorlu, bunalõmlõ yedi yõl geçirecekti Çankaya Köşk’ünde. Fahri Korütürk 6 Nisan 1973’ten 6 Nisan 1980’e kadar, yedi yõl Cumhurbaşkanlõğõ gö- revinde kaldõ ve yedi yõlda tam 16 hükümet kuruldu. 16 kez başbakanlar atadõ. Siyasal çalkantõlar, bunalõmlar içinde baş- layõp dağõlan, çoğu zaman parti liderlerinin sert eleştirileriyle karşõlaştõğõ 16 hükümet! DAHA KOLTUĞA YENİ OTURMUŞTU Kİ… Baransel, “Korutürk, cumhurbaşkanı se- çilmesinden bir gün sonra, Ferit Melen hü- kümeti” istifa etti. Yeni bir cumhurbaşkanõ seçilmiş; Melen istifasõnõ vererek demokratik bir anlayõş sergilemişti. Korutürk yeni bir hükümeti kuracak kişi- ye başbakanlõk görevi vermeden önce par- lamentoda hâlâ birinci büyük parti konu- munda olan Adalet Partisi lideri Demirel’le ilk konuşmasõnõ yaptõ. Demirel, Cumhurbaşkanõ’na “Dilerseniz Melen hükümetini görevde bırakabilir- siniz. Fakat biz, parlamentoda oyçoklu- ğuyla ilk fırsatta Melen hükümetini dü- şüreceğiz” dedi. Oysa Cumhuriyetçi Güven Partisi lideri Feyzioğlu’nun bana söylediğine göre “adamcağızın -Melen’in- görevde kal- mak gibi bir isteği yoktu”. Parti lideri böyle söylüyordu ama; Ferit Melen ülkeyi 1973 genel seçimlerine götü- recek hükümetin kendi hükümeti olduğuna da inanõyordu. Seçimlerle ilgili ilginç gö- rüşleri vardõ. “Ordu AP lideri Demirel’e devleti asla bırakmazdı. Ecevit’in de kesinlikle ‘te- mizlenmesi’ gerekirdi…” 14 Mayõs 1950’de seçimleri yitiren CHP’den Van milletvekili seçilip geldiğin- den beri Ferit Melen’i tanõrdõm. Saygõ du- yardõm. Fakat bu düşüncelerine katõlamõyordum. Bu inançlarõnõ 1980’e kadar değiştirmedi. Fazla askerciydi. Soruyordum Melen’e: “Bu iki lider gi- decek...” “Bir seçim yasası çıkarılacak. Bu yasa- ya göre hiçbir parti iktidar olamaya- cak!” DEMİREL, HÜKÜMETİ TALU’NUN KURMASINI İSTİYOR AMA... C umhurbaşkanõ Korutürk, hükümet sorununu çözecek yeni bir yöntemin kuralõnõ açõkladõ. İki büyük partiye, partiler arasõ bir hükümet istediğini söyledi. Bu anlayõş, hem ilgi hem de memnuniyetle karşõlandõ. Zira partiler üstü hükümetten partiler arasõ hükümete yönelişti ve 12 Mart’õn tam anlamõyla tasfiye edildiğinin kanõtõydõ. Fakat siyasetin doğasõndaki anlaşmazlõk yine kendini gösterdi: İki büyük parti, başbakan ile yeni hükümetin biçimi üzerinde anlaşamayacaklardõ. Demirel ülkeyi 1973 seçimlerine taşõyacak hükümeti Naim Talu’nun kurmasõnõ istiyor, Ecevit Melen’i ne kadar istemiyorsa Talu’ya da bir o kadar karşõydõ. Peki, Ecevit kimin başbakan olmasõnõ istiyordu? Süleyman Demirel’in. O olmazsa AP’den bir başka birinin! Bir bahane bularak partiler arasõ hükümete girmemeyi de başardõ. Feyzioğlu’nun Cumhuriyetçi Güven Partisi’nin de hükümete girmek için Demirel’le temas kurduğunu görünce “Bu iş burada biter” dedi, hükümet sorununu kestirip attõ. Daha sonra bana hükümete girmeyerek ne denli doğru yaptõğõnõ anlatacaktõ. Seçim sonuçlarõ da Ecevit’i doğruladõ. Demirel de Ecevit’le hükümette olmak istemiyordu. Açõkça söylemediği ama bilinen neden şuydu: Ecevit, eyleme karõşmamõş fikir suçlularõnõn affõnda direniyordu! Ecevit devreden çõkõnca hükümet Demirel’in istediği yönde oluştu. 19 Nisan 1973 günü saat 15.00-16.00 arasõnda Cumhurbaşkanõ Fahri Korutürk’le AP lideri Demirel arasõndaki hükümet görüşmelerinin tutanağõ bu oluşmayõ doğruluyor: Korutürk: “ …Kim olur başbakan?” Demirel: “…Ben size kimler olmazı söyleyeyim.” Korutürk: “…Kimler olmaz, uzun liste olur. Kim olur daha kolaydır” Demirel: “…Kim oluru da söyleyeyim. Bizim bu hükümetten beklediğimiz bir şey yoktur. Devletin imkânlarını kullanarak seçim kazanması mümkün değildir.” Korutürk: “…Ama başka türlü düşünenler de var. Falan veya filan bakanlığı şu parti ele geçirirse gübre dağıtır filan dağıtır, seçim kazanmaya çalışır, diyorlar.” Demirel: “Bu tamamen yanlıştır. Bizim dışımızdakileri bir araya getirin, güvenoyu verecek kimseleri bulun, biz muhalefette kalırız. 6 ay sonra seçim yapılsın, biz seçimi kazanır geliriz.” Korutürk: “…Kim olur, kim hükümet kurar? Kimin etrafında toplanılabilir?” Demirel: “Bize sorarsanız, müstakiller bellidir. Yine kontenjandan biri olacaktır. Veya dışarıdan birisini getireceksiniz.” Korutürk: “Dışarıdan birini getirmem. O iyi olmuyor. Meclis’in içinde yetişmiş insanlar varken, dışarıdan niye adam aranıyor, deniyor.” Demirel: “Kontenjana döneceksiniz. Kim var; bize soruyorsanız, Naim Talu var.” Korutürk: “Siz Naim Talu dersiniz, başka biri Cihat Alpan, Sabahattin Özbek der.” Demirel: “En büyük çoğunluğa biz sahibiz. Biz Naim Talu der, başkaları buna yanaşmazsa biz güvenoyu sağlayacak çoğunluğu müstakillerle de buluruz.” Korutürk: “O zaman hükümet Adalet Partisi damgası taşır. Ben hükümetin birden fazla parti tarafından desteklenmesini tercih ederim.” VE… Cumhuriyetçi Güven Partisi zaten hükümete girmeye hazõrdõ. Korutürk’ün birden fazla partiyle hükümet kurulmasõndaki õsrarõ da karşõlanmõş oldu. Kontenjan Senatörü Naim Talu AP, CGP ve bağõmsõz üyeler, Meclis dõşõ isimlerle hükümeti kurdu. Türkiye bu hükümetle seçime gitti. 14 Ekim 1973 genel seçimiyle çok değişik siyasal ve sosyal olaylarõn izleneceği yeni bir süreç başlõyordu. CMYB C M Y B Görevli polisler kaza kurbanı RİZE (Cumhuriyet) - Başbakan Recep Tayip Erdoğan’õn Rize gezisinde görev yapmak için Güneysu ilçesine giden polis memurlarõ kaza yaptõ. Kazada polis memurlarõndan 31 yaşõndaki Yusuf Tüylü yaşamõnõ yitirirken Mehmet Tosun ağõr yaralandõ. Tüylü’nün iki çocuk babasõ olduğu öğrenildi. Bu arada kazanõn ardõndan çok sayõda polis ekibi de olay yerine geldi. İyidere Cumhuriyet Savcõsõ’nõn incelemesinin ardõndan polis ekipleri kaza raporu için çalõşmalara başladõ. Aracõn fotoğrafõnõ çeken İyidere İlçe Emniyet Amirliği’nde görevli bir polis memurunun, yakõn çalõşma arkadaşõnõ kaybetmenin acõsõyla gözyaşlarõnõ tutamadõğõ görüldü. Müfettiş başkanlığı oluşturuluyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Milli Eğitim Bakanlõğõ’nõn Teşkilat ve Görevleri Hakkõnda Kanun ile Devlet Memurlarõ Kanunu’nda Değişiklik Yapõlmasõna Dair Kanun, Resmi Gazete’nin dünkü sayõsõnda yayõmlandõ. Yasaya göre, il milli eğitim müdürlükleri bünyesinde eğitim müfettişleri başkanlõğõ oluşturulacak. Eğitim müfettiş yardõmcõlõğõ için en az 4 yõllõk yükseköğrenim ve öğretmenlikte 8 yõl ve daha fazla hizmeti olma şartõ aranacak. Bu özelliğe sahip kişiler sõnav sonucunda bu göreve başlayabilecek. Bu görevde 3 yõllõk yetişme döneminin ardõndan yapõlacak yeterlilik sõnavõnda başarõlõ olanlar, eğitim müfettişi kadrosuna atanabilecek. Eğitim müfettişleri, her hizmet bölgesinde 2 yõldan az olmamak üzere, Milli Eğitim Bakanlõğõ’nõn belirlediği süre kadar çalõşacak. 14 HAZİRAN 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 A z ve öz konuşan Fahri Korutürk, çok yakõnõ, çalõşma arkadaşõ, basõn danõşmanõ Baransel’e yõllar öncesini canlandõran bir öykü anlattõ: “1973 senesinin 5 Nisan günü güneş doğarken, hayatõmda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanõ olacağõm hakkõnda hiçbir düşünce aklõmdan geçmiş değildi. Böyle bir hazõrlõğõm yoktu. Herhangi bir teşebbüste de bulunmamõştõm. S Ü R E C E K D emirel ülkeyi 1973 seçimlerine taşõyacak hükümeti Naim Talu’nun kurmasõnõ istiyor, ancak Bülent Ecevit Ferit Melen’i ne kadar istemiyorsa Talu’ya da bir o kadar karşõydõ.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle