25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ekonomi@cumhuriyet.com.tr 14 HAZİRAN 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK ‘HİT’ Küreselleşmeyle birlikte ülkeleri gruplara ayırmak da ayrı bir anlam kazanıyor. Eskinin kapitalist, sosyalist ve bağlantısızlar üçlüsünün yerine şimdilerde kapitalist dünya içinde değişik adlandırmalar yapılıyor. Örneğin, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin İngilizcelerinin baş harfleri kullanılarak, BRIC olarak anılıyor. Bir başka adlandırma, Portekiz, İtalya, Yunanistan ve İspanya’dan da, İngilizce adlarının baş harfleri kullanılarak, PIGS (domuzlar) kısaltması yapılıyor. BRIC’in ortak özelliği yükselen en büyük pazar ülkeleri olmalarıdır. PIGS ise, AB’nin Fransa dışında Akdeniz’de kıyısı bulunan ülkeleridir. Anlaşılan PIGS’de çalışanların sosyal haklarının göreli olarak fazlalığı. buna karşılık günlük yaşamın çalışma yerine eğlenceyi öne çıkardığı savları bu adlandırmaya yol açıyor. Gelelim HİT’e. HİT, Hamas-İran-Türkiye üçlüsünden oluşuyor. Kanımca AKP tarafından yapılan ısrarlı dış politika yanlışları sonuçta ülkeyi bu noktaya taşımış bulunuyor. Türkiye, Hamas-İran çizgisine bir günde gelmedi. Gelinen ve son BM Güvenlik Konseyi oylamasında ret oyu verilmesiyle netleşen nokta, yıllardır izlenmekte olan İslamcı iç ve dış politikaların doğal sonucudur. Dış politikayı önceleri başdanışman şimdi de Dışişleri Bakanı olarak yöneten Ahmet Davutoğlu Stratejik Derinlik adlı yapıtında Türkiye’nin nasıl ‘…merkez bir ülke konumu kazanacağını’ (s.563) açıklıyor. Ancak ulaşılan sonuç Türkiye’yi hiç de bölgesinin merkez ülkesi konumuna getirmiyor. Tam tersine Hamas ve İran’a bağımlı kılıyor. Çünkü, ülke, uluslararası hukuk kural ve tanımlarına göre terör örgütü olduğu vurgulanan Hamas ve bir nükleer güç olmayı amaçladığını saklamayan İran ikilisi ile birlikte anılmaya başlanıyor. Hiç de demokratik olmayan yapılarıyla öne çıkan bu ikilinin bir ortak özelliği daha var: İsrail’i dünya haritasından silmek. Türkiye eğer güçlenecekse Hamas-İran ikilisiyle kol kola girerken İsrail’i ortadan kaldırma anlayışına açıkça karşı çıkmalı; bu ikiliyi gerçekçi bir düzleme çekmeliydi. Bu yapılmıyor. Yine bölgede güç olmaya aday bir Türkiye bu ülkelerde ve bölgede insan haklarının güçlenmesi, kadın hakları, işkencenin önlenmesi, düşünce özgürlüğü, barış ve demokrasi konularında çaba göstermeliydi. AKP anlayışında bu değerlerin de ön plana çıkması asla olası değildir. Kaldı ki İslamcı bağnazlığının aşırı siyasallaşması nedeniyle AKP bölgede halklara değil, Hamas ve İran yönetimlerine yaslanıyor. Dış politikada, İslam bayraktarlığı insan haklarının yerini alıyor. Türkiye dış politikası kayıyor. Bir kez kaymaya başladığınızda nerede duracağınız belli olmuyor; merkez ülke olmaya uğraşırken, kenarın kenarına savruluyorsunuz. Türkiye Ortadoğu bölgesinde güç olmak için, ABD, AB, Rusya, ve Çin gibi büyük oyuncularla ters düşüyor. Bu tutum merkez ülke olmayı kolaylaştırmaz. Ayrıca bölgenin diğer ülkelerinin gelişmelere bakışı da göz ardı edilemez. Bu nedenle de Başbakan’ın “Türk Arapsız yaşayamaz” sözleri, bölgenin diğer halklarını ikinci sınıf sayan ümmetçi bir militanlık kokusu taşıyor. Burada hangi Arap sorusunu sormanın hiçbir anlamı yoktur. Başbakan’ın bu anlayışı ve tutumu aslında tam bir küçülme ve teslimiyet demektir. Başbakan, HİT politikasını ülke içinde kin ve düşmanlık tohumlarını besleyecek biçimde kullanıyor; kötü yönettiği bir yardım girişimini toplumsal öfke seline dönüştürüyor. Başbakan, kendi yönetim yanlışının hesabını vermiyor; duygu sömürüsü yaparak eleştirenleri susturmaya uğraşıyor; böylelikle hiç de demokratik olmayan, tersine karşı çıkanı linç etmeye yönelik bir gidişe ebelik ediyor. Ülkede, özgürlük, eşitlik ve barış gibi değerlerden uzaklaşılıyor; insan hakları savunulmuyor; eleştiri ve hoşgörü ortamı hızla kayboluyor; var olduğu kadarıyla bile ülkedeki demokrasinin ipi çekiliyor! HİT, birçok anlamı yanında “vurmak” demek. Ancak burada Türkiye vurmuyor; vuruluyor! Ve kimileri AKP iktidarıyla ülkenin nasıl bir karanlığa doğru sürüklenmekte olduğunu bir türlü görmek istemiyor. yakupkepenek06@hotmail.com George Soros krizin ikinci aşamasına girildiğini, 1929 tarzı bir depresyon riskinin hâlâ gündemde olduğunu söylüyor (Bloomberg, 10/06). Dünyanın en büyük bono fonu Pimco’nun CEO’su Mohammed A. El Erian (Nobel ödüllü iktisatçı Michael Spence’le birlikte), “Yükselen piyasalar dünyayı kurtarabilir” başlıklı yorumunda (The Moscow Times, 09/06), umudunu gelişmekte olan piyasaların tüketicilerine bağlıyor. Kısacası piyasaların iki büyük ismi, krizin üçüncü yılında çok kritik bir konjonktürün şekillenmekte olduğuna işaret ediyor. Yas tutmanın aşamaları gibi bir şey... Finansal kriz 2007’nin ilk yarısında ABD ev piyasalarında başladı. Temmuz 2007’de Bear Sterns’in çöküşü krizin gerçek boyutlarını sergiledi. Ancak, piyasa ekonomistleri, medya bu gerçeği, Lehman Brothers’ın Eylül 2008’de iflasına kadar yadsıdılar, sonra da büyük bir kızgınlıkla, bankacıları suçlamaya başladılar. Arkasından, uzlaşma arayışı aşaması başladı. Krizin derinleşmemesi için bankerlerin kurtarılması, devletlerin zararı üstlenmesi, piyasalara yeni denetimlerin getirilmesi gerekiyordu. Piyasalar denetim istemiyorlardı; yarın yokmuş gibi borçlananların hiç mi suçu yoktu? Çalışanlar da, devletlerin açıklarını kapatmak için yöneldikleri kemer sıkma politikalarına direnmeye başlıyordu. Adeta hep birlikte değerli bir şeyi (bir insanı ya da serveti) kaybetmenin acısına uyum sağlama sürecinin aşamalarından geçiyorduk: Yadsıma, kızgınlık, müzakere, şimdi de sıra depresyona geliyordu. Durumu kabullenme aşamasınaysa daha çok vardı. Avrupa’da Portekiz, İrlanda, İspanya, Yunanistan hükümetlerinin yanı sıra, İngiltere ve Almanya gibi merkez ülkeler de değil, G20 grubu da önceki haftaki toplantılarında, bütçe disiplinine öncelik vereceklerini söylüyorlar. Adeta, ABD hariç herkes uluslararası mali sermayenin iradesine boyun eğerek, büyük fedakârlıklara katlanmaya hazırlanıyor. ABD mali sermayesinin, finansal piyasaların egemen fraksiyonu olduğunu düşünürsek, ABD’nin mali krizin yükünü dünyanın geri kalanına yüklemeye çalıştığını söylemek bile olanaklı. Tabii gelecekte bir karşı tepkinin oluşacağını da... ‘Depresyon ve kabullenme’ye doğru Geçen hafta Financial Times’ın ekonomik editorü Martin Wolf, “Politikacılar arasında, büyük bütçe açıkları olan ülkelerin sıkı mali politikalar izlemesi gerektiğine dair bir mutabakat oluşmuş görünüyor. Peki, politikacılar, iş çevrelerinin, tüketicinin, bu kemer sıkma çabalarına rağmen harcamalarını sürdürmeye devam edeceğine nasıl bu kadar emin olabiliyorlar? Ya sonunda bu tedbirler, ekonomileri resesyona, deflasyona iterse” (08/06) diye soruyordu. Diğer bir deyişle, Wolf, depresyon riskine işaret ediyordu. New York Times da, başyazısında, “Atlantik’in iki yakasını ‘açığı şimdi kapa’ humması etkisi altına almış durumda” diyor ve ekliyordu: “Özellikle güçlü ekonomilerdeki bu bütçe açığını acilen kapama hevesi, Avrupa’yı yıllarca sürecek durgunluğa hatta daha kötüsüne mahkûm edecek.” (09/06) George Soros da “Bugünkü durum, ürkütücü bir biçimde 1930’larda, hükümetlerin, bütçe açıklarını kapatmaları yönündeki basınçların altında, ekonomik toparlanma henüz zayıfken, aldıkları tedbirleri anımsatıyor” diyerek depresyon tehlikesine işaret ediyordu. Piyasalar, ekonomistler, finansal (kredi) krizin, devletlerin mali krizine dönüşeceğini uzun süre kabul etmek istemediler. Halbuki Reinhart ve Rogoff’un 2008’de yayımladıkları, sonra 2009’da This Time is different-Eight Centuries of Financial Folly (Bu kez farklı-sekiz asırlık mali çılgınlık) başlığıyla kitap olarak yayımlanan araştırmalarında çok açık biçimde gösterdikleri gibi bu sefer de farklı değildi. Her mali kriz, kaçınılmaz olarak devletlerin mali krizine, ardından da devlet iflaslarına yol açıyor. Ve her seferinde de piyasalar “bu kez farklı” diyerek, o umutla kaçınılmaz sona doğru ilerliyorlardı, Rochefoucauld’un ünlü sözünü anımsatırcasına... “Umut ne kadar aldatıcı olursa olsun, en azından yaşamımızın sonuna, katlanılabilir bir yoldan ulaşmamıza hizmet eder” (anımsatan Satyajit Das- Euroeconomics). Reinhart ve Rogoff’a göre bu kez piyasaların küresel çapı riskleri daha da arttırıyor. Aslında depresyon aşamasına çoktan girdi, ama umut birilerini biraz daha idare edecek. Sonra bunu da kabullenecekler. Çünkü, devletlerin kaçınılmaz mali krizinin arkasında iki etken var. Birincisi mali piyasaları kurtarırken üstlenilen yükümlülükler. İkincisi, üretim ve ticaretteki gerilemenin neden olduğu vergi geliri kayıpları. Bütçe disiplini, yüksek faiz vb. talebi üretimi etkileyip resesyonu derinleştirecek, hem devletin borç ödeme, hem sanayicinin borcunu servis etme kapasitesini zayıflatacak. Bu süreç bankaları yeniden vuracak, bu kez kurtarma olanağı olmayan bir banka krizine yol açacak. Kısacası, bir kısırdöngü oluşmuş durumda. Diğer bir deyişle 1930’lardayız aslında, ama dünya piyasalarının çapı, sürecin daha yavaş ilerlemesine neden oluyor. Bu kısırdöngü, aşırı kapasiteyi, verimsiz işletmeleri tasfiye edene kadar da depresyondan çıkış yok. Egemen sınıfların bu durumu kabullenip ona göre politikalar üretmeleri zaman alacak. Ama öncelikle küreselleşme adıyla meşrulaştırılan, neo liberal kriz yönetim modelinin tükendiğinin kabullenilmesini gerektiriyor. Bu da hiç kolay değil. Son 25 yılın yetiştirdiği “kafalar” hâlâ yönetimdeler. Dahası bu kabullenme hayırlara vesile olmayacak! Çünkü, tarih bize, mali sermayenin hem bütçe açığını kapatacak disiplini, hem de borçların ödenmesine olanak verecek ekonomik canlılığı sağlama arzusunu gerçekleştirebilecek politikaların emperyalizm ve yeniden paylaşım kavramlarıyla çok yakından ilişkili olduğunu söylüyor. Bu yönde bir ipucu, A. El-Erian’ın giriş bölümünde aktardığım saptamasında yatıyor. El Erian merkez ülkelerin krizi (aşırı üretim-talep ve yatırım alanı yetersizliği sorunu) aşmalarını, merkez sermayesinin çevre ülkelerin piyasalarına, kaynaklarına ulaşmasına indeksliyor. Ancak, bu kaynaklara sahip yükselen ekonomilerin basıncını, bugünkü ekonomik düzenin (güçler dengesi, rekabet ilişkileri) kabullenmesinin (Batı’nın yeni gelenlere yer açmasının) zor olacağını da kabul ediyor. Öyleyse, zamanın egemen güçleri, bu kaynaklara, düzeni koruyarak ulaşmak isteyecekler. İkinci ipucu, kemer sıkma politikalarına karşı şekillenen toplumsal tepkilerde yatıyor. Böyle durumlarda hükümetler iç pazarı, kendi stratejik işletmelerini koruma, tasfiyenin yükünü başka ülkelerin ekonomilerine kaydırma çabalarını yoğunlaştırıyorlar. Bu koşullarda en yüksek artı değeri (borçlar neticede bu kaynaklarla ödenecek), en hızlı üreten sanayilerin önemi de artıyor. Bu da bizi, bir başka ipucuna götürüyor: Haver analytics’in derlediği verilere göre ABD’de 2007’nin başından itibaren silah sanayiinin ihracatı artarken diğer sanayilerin ihracatları gerilemiş. 2008’in ilk yarısından 2009’un ilk yarısına kadar, küresel daralmanın tam ortasında silah sanayiinin ihracatı yüzde 23, siparişler yüzde 18 artarken, diğer mallarda toplam ihracat yüzde 20, siparişler yüzde 27 gerilemiş. Ama korkacak bir şey yok, “bu sefer farklı olacak” değil mi? Küreselleşme, “başkası” söylemi, insan hakları filan... Finansal Krizin Üçüncü Yılını Geride Bırakırken erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.comDÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA Özelleştirmeye ilk defa 1986’da başlayan Türkiye, 24 yõlda 39 milyar 600 milyon 581 bin dolarlõk özelleştirme yaptõ AKP tipi özelleştirmeEkonomi Servisi - Özelleştirme uy- gulamalarõna ilk defa 1986 yõlõnda başlayan Türkiye, 24 yõlda 39 milyar 600 milyon 581 bin dolarlõk özelleş- tirme yaptõ. Bunun 30 milyar 734 mil- yon dolarlõk bölümü 7.5 yõllõk AKP iktidarõnda gerçekleştirildi. 58, 59 ve 60’õncõ hükümet döneminde ya- põlan özelleştirmelerin toplam içindeki payõ yüzde 77.6 oldu. MHP Aydõn Milletvekili Ali Uzu- nırmak’õn verdiği soru önergesine Devlet Bakanõ ve Başbakan Yardõm- cõsõ Ali Babacan’õn verdiği cevapta Özelleştirme İdaresi Başkanlõğõ’nõn (ÖİB) 58, 59 ve 60’õncõ hükümetler döneminde gerçekleştirilen özelleş- tirme uygulamalarõna, bedelli ve be- delsiz devir uygulamalarõna yer ve- rildi. AKP iktidarõnda hisse satõşõ, sa- tõş ve işletme hakkõ devri, devir yo- luyla özelleştirilen taşõnmaz ve diğer varlõklarõn satõşõyla birlikte toplam 30 milyar 305 milyon 160 bin dolarlõk özelleştirme yapõldõ. AKP iktidarõnda hisse satõşõ yoluyla yapõlan en büyük özelleştirmeler ara- sõnda Türk Telekomünikasyon’un toplam yüzde 70’e ulaşan hissesinin devrinden elde edilen toplam 8 mil- yar 423 milyon dolarlõk satõş, başõ çek- ti. Onu 4 milyar 594 milyon dolara özelleştirilen TÜPRAŞ’õn toplamda yüzde 86’ya ulaşan hisse satõşõ izle- di. İşletme hakkõ devri çerçevesinde yapõlan özelleştirmeler çerçevesinde en yüksek rakam TEKEL’in altõ sigara fabrikasõnõn satõşõndan elde edilen 1 milyar 720 milyon dolarõ bulan özel- leştirme oldu. Taşõnmaz devirlerinde de TEKEL’in çeşitli illerde bulunan 140 taşõnmazõnõn satõş yoluyla özel- leştirmesi sonucunda toplam 930 milyon dolarlõk özelleştirme yapõlmõş oldu. AKP iktidarõ döneminde özel- leştirme programõna alõnan kamu paylarõ, kamu kurumlarõna devredilen iki kuruluş oldu. Bunlar Deniz İşlet- meciliği ve Tankerciliği AŞ’nin yüz- de 50.98’inin TÜPRAŞ’a devri ile Yeşilova Halõ Yün İpliği Battaniye Fabrikasõ’nõn yüzde 48.93 hissesinin Burdur İl Özel İdaresi’ne devriydi. Son 7.5 yõllõk dönemde kamu ku- rumlarõna devredilen 300’ün üzerin- deki taşõnmaz ve diğer varlõklarõn top- lam devir bedeli 429 milyon 213 bin dolar oldu. Bu gerçekleşme, 24 yõllõk özelleştirme serüveni sõrasõnda 712 milyon dolara bedelli devredilen ta- şõnmaz ve diğer varlõklarõn yüzde 60’õnõ oluşturdu. Kamu kurumlarõna 230’un üzerinde taşõnmaz ve diğer varlõğõn devri ise 7.5 yõllõk dönemde bedelsiz gerçekleştirildi. 7.5 yõllõk AKP iktidarõnda hisse satõşõ, satõş ve işletme hakkõ devri, devir yoluyla özelleştirilen taşõnmaz ve diğer varlõklarõn satõşõyla birlikte toplam 30 milyar 305 milyon 160 bin dolarlõk özelleştirme yapõldõ. KOBİ’ler kredi takibinde Maaşlaraenflasyonfarkõndagözler,temmuzdaaçõklanacakhaziranenflasyonunaçevrildi Ekonomi Servisi - Batõk kredileri ne- deniyle bankalarõn kõskacõna düşen KO- Bİ’lerin sayõsõ nisan ayõ itibarõyla geçen yõlõn aynõ ayõna göre yüzde 48.7 artõşla 206 bine dayandõ. 2009 yõlõ sonuna gö- re ise kredisi takibe düşen KOBİ sayõ- sõnda yüzde 1’lik artõş görüldü. Takibe düşen kredi miktarõ nisan ayõnda geçen yõlõn aynõ dönemine göre yüzde 23.4 ar- tõşla 6 milyar 532.7 milyon TL olurken, 2009 yõlõ sonuna göre ise yüzde 5.2 ge- rileme yaşandõ. Nisan sonu itibarõyla KOBİ’lerin kullandõğõ kredi miktarõnda geçen yõlõn aynõ ayõna göre yüzde 15.8 ar- tõş yaşanõrken, krediye ulaşan KOBİ sa- yõsõnda yüzde 2 gerileme görüldü. Mik- ro işletmelerde ise kredi kullanan müş- teri sayõsõ yüzde 4.5 azalõrken, kullandõ- rõlan krediler yüzde 1.3 oranõnda arttõ. Güney Kore’den sıcak para önlemi Ekonomi Servisi - Güney Kore, ‘sı- cak para’ olarak da adlandõrõlan kõsa vadeli sermaye giriş ve çõkõşlarõndan korunmak için yeni önlemler aldõ. Yeni önlemlere göre, yerli bankalara, öz sermayelerinin yüzde 50’sine kadar vadeli döviz işlemi ve opsiyon işlem- leri yapabilme sõnõrõ getiriliyor. Yabancõ bankalara da, bu konuda da- ha fazla serbesti tanõnarak, öz serma- yelerinin yüzde 250’sine kadar vadeli döviz işlemleri sõnõrlamasõ getiriliyor. 1997’deki Asya krizi ile küresel mali krizden bazõ dersler çõkartan Güney Kore, yeni getirdiği önlemler ile ani sermaye giriş ile çõkõşlarõnda, ulusal para birimi won’un aşõrõ de- ğerlenmesi ya da değer kaybetmesini önlemeyi amaçlõyor. Memura ek zam gündemde Yõlbaşõnda yüzde 2.5 zam alan devlet memurlarõ, sözleşmeliler ve memur emeklilerin bu ayki enflasyon rakamõna göre temmuz başõnda ek zam alabilirler. ANKARA (AA) - Devlet memurla- rõ, sözleşmeliler ve memur emekli ma- aşlarõna, haziran ayõ enflasyon rakam- larõna göre ay başõnda ek zam yapõlmasõ gündemde bulunuyor. 2010 Merkezi Yönetim Bütçe Kanu- nu ile devlet memuru, sözleşmeliler ve memur emekli maaşlarõna yõlõn ilk ya- rõsõnda yüzde 2.5 oranõnda zam yapõl- dõ. Bütçede yõlõn ikinci yarõsõnda da ma- aşlarõn aynõ oranda arttõrõlmasõ öngö- rüldü. Bu şekilde yõllõk zam oranõ, yüz- de 5.06 olarak belirlendi. Bütçede 6’şar aylõk dö- nemlerdeki tüketici fi- yat artõşõnõn, yüzde 2.5’lik zam oranõnõ aşmasõ halinde, ara- daki farkõn geçen yõllarda olduğu gibi bu yõl da maaşlara ek zam olarak yansõtõlacağõ belirtildi. Haziranda tüke- tici fiyatlarõ sabit kalsa bi- le devlet memurlarõ, söz- leşmeliler ve memur emek- lileri, yüzde 1.67 oranõnda enflasyon farkõ alacak. Memurlar ve sözleş- meliler, 15 Tem- muz’da zamlõ maaş alacak. Emeklibuparaylageçinemez MUSTAFA ÇAKIR ANKARA - Hafta sonu Ankara Güvenpark’ta eylem yaparak seslerini duyurmaya çalõşan emek- liler, 700-800 lira maaşlarla geçinmeye çalõşõyor. Maaşlarõnõn yarõsõ ev kirasõna giden, kalanõ ile ilaç paralarõ ile çocuklarõnõn üniversite masraflarõnõ kar- şõlamaya çalõşan emekliler, hükümete, “Bu parayla nasıl geçinelim” diye soruyor. Oturma eyleminde sorularõmõzõ yanõtlayan DİSK/Emekli-Sen Başkanõ Veli Beysülen, hükü- metin en iyi yaptõğõ işin sorunlarõ dinliyor gibi ya- põp dinlememek olduğunu söyledi. Beysülen, AKP’nin 8 yõldõr uluslararasõ sermayenin temsil- cisi gibi hareket ettiğini, sosyal devlet ilkesini yok ettiğini vurguladõ. Anayasa maddelerinin de ihlal edildiğini söyleyen Beysülen, emeklilerin yüzde 75’inin açlõk sõnõrõnda yaşadõklarõnõ dile getirdi. Beysülen, 1 Ekim 2008’de yürürlüğe giren ve hü- kümet tarafõndan “reform” olarak duyurulan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlõk Sigortasõ Ya- sasõ’nõn aradan 20 ay geçtikten sonra “cilasının dö- küldüğünü, gerçeklerin bir bir ortaya çıktığı- nı” dile getirdi. Cantek Afrika’ya kar yağdıracak Ekonomi Servisi - Antalyalõ işadamõ Hakan Can Karaca, 750 bin Avro’luk yatõrõmla geliştirdiği kar yağdõrma teknolojisiyle Kar Ada ile Güney Afrika’ya kar yağdõracağõnõ açõkladõ. Bu yõl temmuz ayõnda Güney Afrika’da gerçekleştirilecek African’s Big Seven Fuarõ’nda 10 santimetre kar yağdõracaklarõnõ belirten Karaca, Kar Ada’nõn ülkesine göre anahtar teslim fiyatõnõn 3 milyon Avro olduğunu, Güney Afrika’dan 10 ciddi sipariş beklediklerini bildirdi. Antalya’da düzenlenen Kar Ada’nõn tanõtõm toplantõsõnda konuşan Cantek Soğutma Yönetim Kurulu Başkanõ Karaca, 45 derece sõcaklõkta dahi kar yağdõrabilen bu teknolojiyi ilk olarak Antalya’ya kurduklarõnõ, 8 bin 848 metre yüksekliğindeki Everest koşullarõnõ bölgeye taşõdõklarõnõ söyledi. (Fotoğraf:NECATİSAVAŞ)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle