22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 14 HAZİRAN 2010 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr ‘Bir çatışma kaçınılmazdı’ ALUF BENN Gazetecilerin izledikleri konularla aralarõna mesafe koymalarõ beklenir ama Türkiye ile ilişkilerde yaşanan kriz beni üzdü ve bir yenilgi duygusu yaşattõ. Türk Başbakanõ Recep Tayyip Erdoğan’õn hiddetli, İsrail karşõtõ konuşmalarõnõ izlemek canõmõ yakõyor. Dõşişleri Bakanõ Avigdor Lieberman’õ cehalet ve kabalõğõn bir karõşõmõ olan karakteristik üslubu ile Erdoğan’õ yanõtlarken izlemek canõmõ yakõyor. Biz Erdoğan’õn iddia ettiği gibi bir yalancõlar ve katiller ülkesi değiliz. Ve Türkiye de Lieberman’õn zannettiği gibi İsrail’i haritadan silmeye çalõşan bir İran değil. Ürdün’le barõş dõşõnda, “Türkiye ile ittifak” İsrail’in Madrid ve Oslo’da yürütülen barõş konuşmalarõ sonucunda elde ettiği en önemli karşõlõktõ. Türkiye ile güvenlik işbirliği, ikili ticaret ve turizm İsrail’in beklentilerinin ötesinde gelişti. Bu ilişkiler sadece çõkarlarõn anlõk bir çakõşmasõ yüzünden gelişmediler; İsrail ve Türkiye’nin birçok müşterek yanõ var. İsrail’in Türkiye ile bağlarõ diğer ülkelerle olduğundan çok daha duygu yüklü. Birbirimize çok fazla benziyoruz. İsrail’in ilk iki başbakanõ, David Ben- Gurion ve Moshe Sharett Türkçe konuşurdu. Ben-Gurion İstanbul’da hukuk okumuştu. Sharett I. Dünya Savaşõ sõrasõnda Osmanlõ ordusunda subaydõ. Mustafa Kemal Atatürk ve onun sağ kolu olan İsmet İnönü Filistin cephesinde yüksek rütbeli kumandanlar olarak hizmet verdiler. Ama ideolojik bağlar tarihte kalmõş õvõr zõvõr hikâyelerden daha da önemli. Ben-Gurion ve Atatürk, içinde yetiştikleri dindar toplumlara isyan ederek Batõ ile uyumlu laik devletler kurdular. Ben-Gurion’un siyasi kurumsallaşmacõlõğõ Türkiye’deki Kemalizme karşõlõk gelir. Her ikisi de dindarlarla ve etkileriyle mücadele etmek zorunda kaldõlar. Her iki ülkenin demokrasilerindeki eksiklikler birbirine benzer; azõnlõklara karşõ problemli yaklaşõmlar ve aşõrõ düzeyde ordu etkisi, ki bu sonuncusu Türkiye’de askeri darbelere yol açmõştõr. 1990’larõn başõnda İzak Rabin’in lider olduğu İsrail’de de, Tansu Çiller’in lider olduğu Türkiye’de de Batõ tipi laiklik zafere doğru koşuyor gibi görünüyordu. Daha gelişmiş demokrasiler arasõnda bir Netanyahu’nun İsrail’i ve Erdoğan’õn Türkiyesi’ndeki dindarlaşma iki ülkeyi birbirinden uzaklaştõrdõ Hillary’nin üzüntüsü ATILIO BORON İsrail hükümetinin bu yeni cinayeti kimseyi şaşõrtmadõ. Yahudi halkõnõn temel değerleri çoktan beridir hükümetleri tarafõndan yok sayõlmõştõ. İsrailli yöneticiler içerde halka yarõm yamalak bir demokrasi sunarken dõşarõya, Filistinlilere, Arap dünyasõna karşõ faşist bir rejim gibi teröre ve zulme dayanan politikasõnõ sürdürmekte. Bu olayda ilginç olan ABD Dõşişleri’nin tepkisidir. 31 Mayõs günü yapõlan resmi açõklamayõ sunan Philip Crowley, ABD’nin Gazze’ye giden gemilerde meydana gelen olayda hayatõnõ kaybedenler ve zarara uğrayanlar için derin üzüntü duyduklarõnõ belirtti. Bildiri, uluslararasõ sularda seyreden silahsõz bir yardõm filosuna İsrail komandolarõnõn gerçekleştirdiği zalim saldõrõyõ “olay” olarak niteliyor. Daha da vahimi bu ifadeyle bir anlamda saldõrõnõn mahkûm edilmesi, reddedilmesi önlenmek isteniyor. Sadece üzüntü duyuluyor ama mahkûm edilmiyor. Beyaz Saray’dan da benzer bir açõklama yapõlõyor. Obama da, bilindiği kadarõyla 9 ölü ve pek çok yaralõnõn olduğu “olay”daki kayõplar için üzüntü duyduğunu belirtiyor. Dõşişleri’nin açõklamasõnda kasõtlõ olarak Gazze’ye yapõlan insani yardõmõn Hamas’la ilişkili olduğu için engellendiği ileri sürülüyor. Amaç, saldõrõyõ İsrailli komandolarõn, Hamas’õn, herhangi bir sivil toplum örgütünün ya da “olay”a bulaşmõş birilerinin provokasyonuna karşõ belki biraz ölçüsüz bir tepkisi olarak sunmak. Kuşkusuz bildiri, olanlar üzerinde çalõşõldõğõnõ, İsrail hükümetinin olayõ eksiksiz ve inandõrõcõ biçimde soruşturacağõnõn umulduğunu belirten kamuoyunu rahatlatacak bir ifadeyle sonlanõyor. Kõsaca ABD, bilinenleri tersyüz ederek, tõpkõ bir açõk hava toplama kampõ gibi olan Gazze’de yaşayan 2 milyon insanõn serbest dolaşõmõnõ yasaklayan, gõda ve sağlõk malzemelerinin ve temel ihtiyaç maddelerinin girişini engelleyen “demokratik” İsrail hükümetinin yaptõklarõnõ gizleyerek Ortadoğu’daki zorba ortağõna arka çõkõyor. Gazze’de yapõlan kronik, acõmasõz ve planlõ bir soykõrõmdõr. Filistin’i kateden rezil duvarla hapsedilmenin yanõnda halk her türden aşağõlanmaya maruz kalõyor. Saldõrõya uğrayan yardõm filosu bu denli nefret edilen kurbanlara bir yardõm sunmak amacõyla yola çõkmõştõ. İsrail’i kim yönetiyor diye sorabilirsiniz.Yanõt: İzak Rabin’i Filistinlilere karşõ yumuşak bir politika izlediği için öldürenlerle ortak bağlarõ olan aşõrõ tutucular. Ya da Noam Chomsky’nin yakõn tarihte İsrail’e girişini engelleyenler. Ya da İsrail’in nükleer silah bulundurduğunu açõkladõğõ için fizikçi Mordehay Vanunu’yu gizlice yargõlayõp 18 yõl hapse mahkûm edenler. Bugün İsrail’i yöneten işte bu sõnõf. ABD bir yandan radikal İslamcõlarla uğraşõp elinde atom bombasõ olmadõğõ bilinen Ahmedinejad’õ dünya barõşõ için tehlike olarak ilan ederken tam bir ikiyüzlülükle ortağõnõn cinayetlerini hoşgörüyor ve bu fanatizmi ile kullanmaya hazõr olduğu nükleer silah gücünü görmezden geliyor. Washington tarafõndan korunan İsrail hiçbir şeyden ve hiç kimseden çekinmiyor, uluslararasõ yasalarõ, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararlarõnõ, dünya kamuoyunu, hatta içerde yükselen eleştiri seslerini bile dikkate almõyor. Tehlike Tahran’da değil, Tel Aviv’de, ama sayõsõz Yahudi lobisinin satõn aldõğõ ya da kiraladõğõ ABD’nin Kongre üyeleri ya da üst düzey hükümet görevlileri bu konularõn tartõşõlmasõnõ engelliyor. Böylece İsrail koruyucusunun adõmlarõnõ izliyor ve Washington’õn bir zamanlar Kosova ve Sõrbistan’da, Irak’ta ve yakõnlarda Ekvador’da (Güney Amerikalõ müşterisi Kolombiya devleti eliyle) ve Afganistan’da yaptõğõ gibi “insani bombalama” taktiğini kullanarak Akdeniz’in sularõnda silahsõz bir yardõm gemisine saldõrõyor. Dünyanõn medya büyükleri, basõn özgürlüğü şampiyonlarõ ise bu zorbalõk karşõsõnda suya sabuna dokunmayan yorumlarla yetindiler. Bir düşünün, Bolivarcõ ordu (Venezüella) Karayip sularõnda bir yardõm gemisine saldõrsaydõ medya ve Kuzey Amerika hükümeti neler söylerdi, nasõl bir kõyamet kopardõ! Dünyanõn dört bir köşesinden derhal Chavez’in görevden uzaklaştõrõlmasõ istenirdi. Şimdi Dünya Kupasõ’nõn olanlarõ unutturacağõnõ umarak bekliyorlar. İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (Pagina 12, 2 Haziran 2010) Gazze’ye yardõm filosuna saldõrõnõn ardõndan ABD Dõşişleri ‘olay’da ölen ve zarara uğrayanlar için üzüntü duyulduğunu bildirdi ancak saldõrõyõ kõnamadõ. Erdoğan pan-İslamizm için mücadele verdiği sõrada, Netanyahu da bir yandan azõnlõklardan ve yabancõlardan nefret eden bir İsrail Yahudiliğini besleyip bir yandan da dünyayõ uzak tutmaya çalõştõ. Bir çatõşmanõn ortaya çõkmasõ kaçõnõlmazdõ. yer edinmeye ramak kalmõştõ. Türkiye Avrupa Birliği’nin kapõlarõnõ çalarken İsrail de Madrid ve Oslo sonrasõndaki normalleşme ve globalleşme süreçlerinin meyvelerini topluyordu. O zamanlar İsrail eski Sovyetler Birliği’nden gelen hemen hemen hepsi tümüyle laik 1 milyon göçmeni bünyesine kabul etme sürecinden geçiyordu. Yeni gelenler İsrail toplumunu tamamõyla değiştirdiler ve ülkedeki dindar Yahudileri kenara ittiler. Ancak bu değişim kõsa sürdü. Demografi son sözü söyledi: Son on yõlda dini devlet okullarõna veya aşõrõ dindar okullara giden birinci sõnõftaki Yahudi çocuklarõnõn sayõsõ yüzde 13 arttõ ve bugün bu çocuklarõn oranõ yüzde 45. Avrupa Birliği tarafõndan reddedilen Türkiye de dinin tekrar canlandõğõ benzer bir süreçten geçti. Her iki ülkede de ilginç bir kutuplaşma ortaya çõktõ; yüksek teknolojili şirketler ve gelişmiş bir endüstrinin yanõnda sayõsõz sinagog ve cami; canlõ gece hayatõ ve bikinilerin yanõnda başörtüleri, mezuzayõ öpmeler... Ankara ve Kudüs’te bugün iktidarda olan hükümetler Kemal Atatürk ve Ben- Gurion’un mirasõnõ sökmeye çalõşõyorlar. Erdoğan ve Binyamin Netanyahu takõm elbise giyip kravat da taksalar, ideolojileri din ve geleneğin içinde kök salmõş. Erdoğan’õn partisi Kemalizmin temel taşlarõ olan ordu ve yargõ sistemini zayõflatmaya çalõşõyor. Bu bağlamda İsrail’deki durum ise biraz daha farklõ görünüyor. İsrail ordusundaki yüksek rütbeli dindar subaylarõn sayõsõ her gün biraz daha artõyor ve hükümet, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarõnõ hiçe sayõyor. Erdoğan pan-İslamizm için mücadele verdiği sõrada, Netanyahu da bir yandan azõnlõklardan ve yabancõlardan nefret eden bir İsrail Yahudiliğini besleyip bir yandan da dünyayõ uzak tutmaya çalõştõ. Bir çatõşmanõn ortaya çõkmasõ kaçõnõlmazdõ. Filo krizi dostluk yõllarõ boyunca saklanan önyargõlarõ ve klişeleri gözler önüne serdi; Türkiye’de antisemitik klişeler, İsrail’de Müslümanlara ve kültürlerine karşõ aşağõlamalar... Ama çok hakaret edilen Erdoğan’õn Ariel Şaron ve Ehud Olmert’le gayet güzel çalõşabildiğini ve Suriye’deki nükleer reaktör bombalandõğõnda ve Türkiye’nin egemenliği ihlal edildiğinde bile Erdoğan’õn soğukkanlõ davrandõğõnõ unutuyoruz. Ama suçu sadece İsrailli ve Türk liderlerle iktidardaki partilere atamayõz. Bizler, Batõlõlaşmõş, laik İsrailliler Türk emsallerimizle yakõnlaşmak için yeterince çaba göstermedik. Ülkeleri tatil, iş veya hava tatbikatlarõ için gidilen egzotik bir yerden başka bir şey değildi bizim için, hâlâ da öyle. Bizler hep New York’ta, Londra’da, Paris’te neler olup bittiği ile ilgilendik. İstanbul veya Ankara umurumuzda olmadõ. Siyasi kargaşalara rağmen yaşayabilecek kişisel ilişkiler ağõ, veya ortak bir merak bile yaratamadõk. Bu çok hüzün veriyor... Her zamankinden daha da çok hüzün veriyor. İngilizceden çeviren: Çimen Turunç Baturalp (Haaretz, 9 Haziran 2010) DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Yeni Eksen Yerine Otururken... AKP’nin dış politikasını yönlendiren RTE ve olaylara ‘derinlemesine’ yaklaşması ile maruf ‘komşularla sıfır çözüm’ mucidi Dışişleri Bakanı Davutoğlu, son birkaç aydan bu yana ülkenin geleneksel dış ilişkiler rotasını değiştirmeye yönelik çalıışmalarına hız vermiş görünmektedirler. Çoklarına göre ‘eksen’ ya da ‘omurga’ kayması olarak tanımlanan söz konusu değişiklikler aslında iktidarı dinsel referanslara dayanan bir yönetim için şaşırtıcı bir yanı yok. AKP iktidarının lideri ne denli inkâr etse de Batı’dan uzaklaşarak İslamcı dünyaya katılmaya çalışacağı kimsenin saklısı değildi. Sekiz yılı aşkın AKP iktidarında bu yönde kat edilen gelişmelere bakıldığında bunu görmek kimse için zor değildir. Hele AKP iktidarının özünde dinsel referansların dün olduğu gibi bugün de ağır bastığı gerçeği düşünüldüğünde, seçimler öncesinde ülke yaşamının hemen her kategorisinde ‘sıfırı’ tüketen AKP’nin, yaklaşan seçimlerde hezimete uğramasını önleyecek biricik seçeneğin içte ve dışta İslamcılığa çok daha açık bir biçimde yaklaşmaktan geçtiğinin farkındadır. Bu yüzden her biri fiyaskoyla sonuçlanan Kürt, Ermeni açılımları ile, ülkenin geleneksel dış politikasının çivisini çakartan son İran ‘arabuluculuk’ macerasının gözleri tırmalayan başarısızlığı hesaba katıldığında, AKP’nin elinde ne pahasına olursa olsun daha fazla ve açık biçimde İslama sarılmaktan başka seçeneği kalmamış görünmektedir. Ne ki, ‘hesapsız kitapsız’ olduğu kadar içi boş hamasete ve çoğunca çakma kabadayılığa dayanan bir dizi beceriksiz girişimin ‘hasarı’ yara henüz sıcakken, acısı bütünüyle hissedilmemektedir. Ancak yine de daha şimdiden Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerinin ciddi çıkmazlarla karşı karşıya olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim Batılı ülkeler, bugüne kadar alışmadığımız tepkiler sergilemeye başlamışlardır. Birleşik Devletler başta olmak üzere Batılı ‘dost ve müttefiklerimiz’ Ankara’nın özellikle İran konusundaki tavrıyla ilgili hoşnutsuzluklarını alışılmadık sert ifadelerle dile getirmişlerdir. Bunların salt söylemde kalmayacağı, sırası geldiğinde somutlaşarak ete kemiğe bürüneceğini tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. AKP liderinin aksi yöndeki beyanları ise durumu düzeltmeye yetmez. Batı, AKP iktidarının ne olup olmadığını çok iyi bilmektedir. AB’ye bizi almak istemiyorlar, ama biz inatla AB’ye girmek istiyoruz söylemlerini ise ciddiye almak mümkün değildir. Bir yandan ülkeyi İslamcı bir düzene sokmanın hazırlığını yaparken öbür yandan bizi AB’ye almıyorlar diye yakınmak anlamsızdır. AB’nin kapıları, laik Türkiye’ye, laik düzende kaldığı sürece açıktır. Bu unutulmamalıdır. Laiklikten uzaklaşmak, AB’den uzaklaşmakla eşanlamlıdır. Önümüzdeki günler Batı’yla olan geleneksel ilişkilerimizin eskisi gibi olmayacağı hemen kesin görülüyor. Nitekim, ABD Savunma Bakanı Gates, Türkiye’nin İran’a yaptırım konusunda BM Güvenlik Konseyi’nde ret oyu kullanmasının kendilerinde düş kırıklığı yarattığını söylemiştir. Ayrıca ABD Dışişleri Sözcüsü Crowley de Türkiye’nin İran yaptırımlarına karşı ret oyu kullanmasını yüze atılan bir tokat olarak nitelemiştir. Öte yandan ABD’nin unutamadığı bir başka fotoğraf karesi de bakan Davutoğlu’nun ‘o geceki’ imzanın ardından ortada hiçbir neden yokken ‘artık BM’nin yaptırımlarına gerek kalmadığıyla’ ilgili açıklamasıdır. Dışişleri Bakanı ve ardından AKP liderinin Tahran’da ‘mutabakat metnine’ atılan imzaları onur sorunu haline getirerek Güvenlik Konseyi’nin yaptırım kararlarına karşı ret oyu kullanması, aslında bağışlanması güç bir yanlışlıktan kaynaklanmaktadır. AKP lideri ve onun Dışişleri Bakanı, ‘arabuluculuk’ misyonunu inanılmaz biçimde yanlış yorumlayarak, kendilerini mutabakat metninin muhatabı, giderek gerçek sahibi olarak görme yanlışlığına düşmüşlerdir. Arabulucunun görevi ve yetkisi, ortaya çıkan ‘mutabakat metnini’ taraflara, taraf tutmadan sunmakla sınırlıdır. Metni imzalayıp imzalamamak taraflara aittir. Brezilya’yı bilmiyoruz, ama RTE ve onun Dışişleri Bakanı nedense kendilerini söz konusu mutabakat metnini imzaya yetkili kılmışlardır. Uğrunda kuru tahtalarda yatmaya razı oldukları ve önümüzdeki seçimler için güçlü bir koz olarak gördükleri bir uluslararası diplomasi zaferinin coşkusunda her nasılsa olayın en önemli öğesini unutuvermişlerdir. Bu, İran’ın takasın yanında uranyum zenginleştrme çalışmalarından da bütünüyle vazgeçtiğini kabul etmesidir. BM Güvenlik Konseyi, doğal olarak, İran’ın takas anlaşmasının yanı sıra uranyum zenginleştirme çalışmalarını da askıya alması, bundan bütünüyle vazgeçmesiyle ilgili temel öğenin eksikliğinde ‘mutabakat metnini’ reddetmiş ve zaten hazır olan yaptırımların yürürlüğe girmesini, İran’a anlaşma kapısını kapatmadan karar altına almıştır. Şimdi burada ‘imzamızın arkasındayız’, tarihe karşı sorumluyuz gibi söylemlerin, içe dönük cakası bir yana, ülkemizi BM Güvenlik Konseyi’nin üyeleriyle de anlamsız bir biçimde karşı karşıya getirmiştir. ANKARA GAYRİMENKUL SATIŞ (22) İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTTIRMA İLANI DOSYA NO: 2009/4256 Es. Satõlmasõna karar verilen gayrimenkulün cinsi, kõymeti, evsafõ Satõş Şartlarõ: Ankara ili, Çankaya ilçesi, Akpõnar Mahallesi, 837. Caddede 3 Kapõ No’lu Tuna Apartmanõnõn bulunduğu yer rastlayan imarõn 28031 ada, 3 parseli teşkil eden, 1243 m2 arsa üzerine inşa edilmiş. 86/2486 ar- sa paylõ. Zemin Kat 1 No’lu 3 oda, salon, antre, mutfak, banyo, ebeveyn banyosu, WC ve 3 balkondan müteşekkil, 123 m2 kullanõm alanlõ mesken vasõf taşõnmaz bir borç nedeni ile açõk artõrma suretiyle satõlacaktõr. Gayrimenkulün geniş evsafõ dosyada mevcut bilirkişi raporunda açõk- lanmõştõr. TAKDİR OLUNAN KIYMETİ: 150.000,00.TL %1 KDV Alõcõya aittir. 1- Satõş 19.07.2010 günü, saat 14.30’dan 14.40’a kadar Ankara Adliyesi Mezat Salonu’nda açõk artõrma sureti ile yapõlacaktõr. Bu artõrmada tahmin edilen kõymetin %60’õ ve rüçhanlõ alacaklõlar varsa mecmununu ve satõş ve paylaştõrma masraflarõnõ geçmek şartõ ile ihale olunur. Böy- le bir bedelle alõcõ çõkmaz ise en çok artõranõn taahhüdü baki kalmak şartõyla, gayrimenkul 29.07.2010 günü, saat 14.30’dan, 14.40’a kadar Ankara Adliyesi Mezat Salonu’nda ikinci artõrmaya çõkarõlacaktõr. Bu artõrmada da bu miktar elde edilmemiş ise gayrimenkul en çok artõranõn ta- ahhüdü baki kalmak üzere artõrma ilanõnda gösterilen müddet sonunda en çok artõrana ihale edilecektir. Şu kadar ki, artõrma bedelinin malõn tahmin edilen kõymetinin %40’õnõ bulmasõ ve satõş isteyenin alacağõna rüçhanõ olan alacaklarõn toplamõndan fazla olmasõ ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştõrma masraflarõnõ geçmesi lazõmdõr. Böyle fazla bedelle alõcõ çõkmaz ise satõş talebi düşecektir. 2- Açõk artõrmaya katõlmak isteyenlerin takdir edilen kõymetin %20’si nispetinde nakil pey akçesi (TL.) ya da bu miktar kadar milli bir bankanõn kesin ve süresiz (Dosya numarasõ belirtilerek) teminat mektubunu vermeleri gerekmektedir. Satõş peşin para iledir. Alõcõ istediği takdirde kendisine 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Katma değer vergisi, ihale damga vergisi, alõcõ adõna tahakkuk edecek 1/2 tapu harcõ satõn alana ait olacaktõr. Birikmiş emlak vergi borçlarõ, tellaliye resmi ile satõcõ adõna tahakkuk edecek tapu harçlarõ satõş bedelinden ödenir. Tahliye ve teslim giderleri ihale alõcõsõna aittir. 3- İpotek sahibi alacaklõlarla, diğer ilgililerin, varsa irtifak hakkõ sahipleri de dahil olmak üzere bu gayrimenkul üzerindeki haklarõnõ, faiz ve masrafa dahil olan iddialarõnõ dayanağõ belgeler ile 15 gün içinde müdürlüğümüze bildirmeleri gerekir. Aksi takdirde, haklarõ tapu sicili ile sa- bit olmadõkça, paylaşmadan hariç bõrakõlacaktõr. 4- Taşõnmazõ satõn alanlar, ihaleye alacağõna mahsuben iştirak etmemiş olmak kaydõyla, ihalenin feshi talep edilmiş olsa bile, satõş bedelini derhal veya İİK. 130. maddeye göre verilen süre içinde nakden ödemek zorundadõr. 5- Gayrimenkul kendisine ihale olunan kimse müddetinde parayõ vermezse ihale kararõ fesholunarak, kendisinden evvel en yüksek teklifte bulunan kim ise arz etmiş olduğu bedelle almaya razõ olursa ona, razõ olmaz veya bulunmazsa hemen artõrmaya çõkarõlõr. Bu artõrma ilgililere teb- liğ edilmeyip yalnõzca satõştan en az yedi gün önce yapõlacak ilanla yetinilir. Bu artõrmada teklifin İİK. 129. maddedeki hükümlere uymasõ şartõyla taşõnmaz en çok arttõrana ihale edilir. İhalenin feshine sebep olan tüm alõcõlar ve kefilleri teklif ettikleri bedelle son ihale bedeli arasõndaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrõca temerrüt faizinden müteselsilen sorumludur. İhale farkõ ve temerrüt faizi ayrõca hükme gerek kalmaksõzõn icra müdürlüğünce tahsil olunur. 6- Şartname ilan tarihinden itibaren müdürlüğümüzde herkesin görebilmesi için açõk olup masrafõ verildiği takdirde isteyen alõcõya bir örnek gönderilebilir. 7- Satõşa iştirak etmek isteyenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatõnõ kabul etmiş sayõlacaklarõ, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2009/4256 Es. sayõlõ dosya numarasõ ile müdürlüğümüze başvurmalarõ rica olunur. 17.03.2010 (*) İlgililer tabirine irtifak hakkõ sahipleri de dahildir. Basõn: 39084
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle