Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 14 HAZİRAN 2010 PAZARTESİ
10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr
‘Bir çatışma kaçınılmazdı’
ALUF BENN
Gazetecilerin izledikleri konularla
aralarõna mesafe koymalarõ beklenir
ama Türkiye ile ilişkilerde yaşanan kriz
beni üzdü ve bir yenilgi duygusu yaşattõ.
Türk Başbakanõ Recep Tayyip
Erdoğan’õn hiddetli, İsrail karşõtõ
konuşmalarõnõ izlemek canõmõ yakõyor.
Dõşişleri Bakanõ Avigdor Lieberman’õ
cehalet ve kabalõğõn bir karõşõmõ olan
karakteristik üslubu ile Erdoğan’õ
yanõtlarken izlemek canõmõ yakõyor. Biz
Erdoğan’õn iddia ettiği gibi bir yalancõlar
ve katiller ülkesi değiliz. Ve Türkiye de
Lieberman’õn zannettiği gibi İsrail’i
haritadan silmeye çalõşan bir İran değil.
Ürdün’le barõş dõşõnda, “Türkiye ile
ittifak” İsrail’in Madrid ve Oslo’da
yürütülen barõş konuşmalarõ sonucunda
elde ettiği en önemli karşõlõktõ. Türkiye ile
güvenlik işbirliği, ikili ticaret ve turizm
İsrail’in beklentilerinin ötesinde gelişti. Bu
ilişkiler sadece çõkarlarõn anlõk bir
çakõşmasõ yüzünden gelişmediler; İsrail ve
Türkiye’nin birçok müşterek yanõ var.
İsrail’in Türkiye ile bağlarõ diğer ülkelerle
olduğundan çok daha duygu yüklü.
Birbirimize çok fazla benziyoruz.
İsrail’in ilk iki başbakanõ, David Ben-
Gurion ve Moshe Sharett Türkçe
konuşurdu. Ben-Gurion İstanbul’da hukuk
okumuştu. Sharett I. Dünya Savaşõ
sõrasõnda Osmanlõ ordusunda subaydõ.
Mustafa Kemal Atatürk ve onun sağ
kolu olan İsmet İnönü Filistin cephesinde
yüksek rütbeli kumandanlar olarak hizmet
verdiler. Ama ideolojik bağlar tarihte
kalmõş õvõr zõvõr hikâyelerden daha da
önemli. Ben-Gurion ve Atatürk, içinde
yetiştikleri dindar toplumlara isyan ederek
Batõ ile uyumlu laik devletler kurdular.
Ben-Gurion’un siyasi kurumsallaşmacõlõğõ
Türkiye’deki Kemalizme karşõlõk gelir.
Her ikisi de dindarlarla ve etkileriyle
mücadele etmek zorunda kaldõlar.
Her iki ülkenin demokrasilerindeki
eksiklikler birbirine benzer; azõnlõklara
karşõ problemli yaklaşõmlar ve aşõrõ
düzeyde ordu etkisi, ki bu sonuncusu
Türkiye’de askeri darbelere yol açmõştõr.
1990’larõn başõnda İzak Rabin’in lider
olduğu İsrail’de de, Tansu Çiller’in lider
olduğu Türkiye’de de Batõ tipi laiklik
zafere doğru koşuyor gibi görünüyordu.
Daha gelişmiş demokrasiler arasõnda bir
Netanyahu’nun İsrail’i ve Erdoğan’õn Türkiyesi’ndeki dindarlaşma iki ülkeyi birbirinden uzaklaştõrdõ
Hillary’nin üzüntüsü
ATILIO BORON
İsrail hükümetinin bu yeni
cinayeti kimseyi şaşõrtmadõ.
Yahudi halkõnõn temel değerleri
çoktan beridir hükümetleri
tarafõndan yok sayõlmõştõ. İsrailli
yöneticiler içerde halka yarõm
yamalak bir demokrasi sunarken
dõşarõya, Filistinlilere, Arap
dünyasõna karşõ faşist bir rejim
gibi teröre ve zulme dayanan
politikasõnõ sürdürmekte. Bu
olayda ilginç olan ABD
Dõşişleri’nin tepkisidir.
31 Mayõs günü yapõlan resmi
açõklamayõ sunan Philip
Crowley, ABD’nin Gazze’ye
giden gemilerde meydana gelen
olayda hayatõnõ kaybedenler ve
zarara uğrayanlar için derin
üzüntü duyduklarõnõ belirtti.
Bildiri, uluslararasõ sularda
seyreden silahsõz bir yardõm
filosuna İsrail komandolarõnõn
gerçekleştirdiği zalim saldõrõyõ
“olay” olarak niteliyor.
Daha da vahimi bu ifadeyle bir
anlamda saldõrõnõn mahkûm
edilmesi, reddedilmesi önlenmek
isteniyor. Sadece üzüntü
duyuluyor ama mahkûm
edilmiyor. Beyaz Saray’dan da
benzer bir açõklama yapõlõyor.
Obama da, bilindiği kadarõyla 9
ölü ve pek çok yaralõnõn olduğu
“olay”daki kayõplar için üzüntü
duyduğunu belirtiyor.
Dõşişleri’nin açõklamasõnda
kasõtlõ olarak Gazze’ye yapõlan
insani yardõmõn Hamas’la ilişkili
olduğu için engellendiği ileri
sürülüyor. Amaç, saldõrõyõ İsrailli
komandolarõn, Hamas’õn,
herhangi bir sivil toplum
örgütünün ya da “olay”a
bulaşmõş birilerinin
provokasyonuna karşõ belki biraz
ölçüsüz bir tepkisi olarak
sunmak. Kuşkusuz bildiri,
olanlar üzerinde çalõşõldõğõnõ,
İsrail hükümetinin olayõ eksiksiz
ve inandõrõcõ biçimde
soruşturacağõnõn
umulduğunu belirten
kamuoyunu
rahatlatacak bir
ifadeyle
sonlanõyor. Kõsaca
ABD, bilinenleri
tersyüz ederek,
tõpkõ bir açõk hava
toplama kampõ
gibi olan
Gazze’de yaşayan
2 milyon insanõn
serbest dolaşõmõnõ
yasaklayan, gõda ve
sağlõk malzemelerinin ve
temel ihtiyaç maddelerinin
girişini engelleyen
“demokratik” İsrail
hükümetinin yaptõklarõnõ
gizleyerek Ortadoğu’daki zorba
ortağõna arka çõkõyor. Gazze’de
yapõlan kronik, acõmasõz ve
planlõ bir soykõrõmdõr.
Filistin’i kateden rezil
duvarla hapsedilmenin
yanõnda halk her türden
aşağõlanmaya maruz kalõyor.
Saldõrõya uğrayan yardõm filosu
bu denli nefret edilen kurbanlara
bir yardõm sunmak amacõyla yola
çõkmõştõ. İsrail’i kim yönetiyor
diye sorabilirsiniz.Yanõt: İzak
Rabin’i Filistinlilere karşõ
yumuşak bir politika izlediği için
öldürenlerle ortak bağlarõ olan
aşõrõ tutucular. Ya da Noam
Chomsky’nin yakõn tarihte
İsrail’e girişini engelleyenler. Ya
da İsrail’in nükleer silah
bulundurduğunu açõkladõğõ
için fizikçi Mordehay
Vanunu’yu gizlice
yargõlayõp 18 yõl hapse
mahkûm edenler.
Bugün İsrail’i
yöneten işte bu
sõnõf.
ABD bir yandan
radikal İslamcõlarla
uğraşõp elinde atom
bombasõ olmadõğõ
bilinen
Ahmedinejad’õ
dünya barõşõ için
tehlike olarak ilan
ederken tam bir
ikiyüzlülükle ortağõnõn
cinayetlerini hoşgörüyor ve bu
fanatizmi ile kullanmaya hazõr
olduğu nükleer silah gücünü
görmezden geliyor.
Washington tarafõndan korunan
İsrail hiçbir şeyden ve hiç
kimseden çekinmiyor,
uluslararasõ yasalarõ, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi’nin
kararlarõnõ, dünya kamuoyunu,
hatta içerde yükselen eleştiri
seslerini bile dikkate almõyor.
Tehlike Tahran’da değil, Tel
Aviv’de, ama sayõsõz Yahudi
lobisinin satõn aldõğõ ya da
kiraladõğõ ABD’nin Kongre
üyeleri ya da üst düzey hükümet
görevlileri bu konularõn
tartõşõlmasõnõ engelliyor. Böylece
İsrail koruyucusunun adõmlarõnõ
izliyor ve Washington’õn bir
zamanlar Kosova ve
Sõrbistan’da, Irak’ta ve
yakõnlarda Ekvador’da (Güney
Amerikalõ müşterisi Kolombiya
devleti eliyle) ve Afganistan’da
yaptõğõ gibi “insani
bombalama” taktiğini
kullanarak Akdeniz’in sularõnda
silahsõz bir yardõm gemisine
saldõrõyor. Dünyanõn medya
büyükleri, basõn özgürlüğü
şampiyonlarõ ise bu zorbalõk
karşõsõnda suya sabuna
dokunmayan yorumlarla
yetindiler. Bir düşünün, Bolivarcõ
ordu (Venezüella) Karayip
sularõnda bir yardõm gemisine
saldõrsaydõ medya ve Kuzey
Amerika hükümeti neler söylerdi,
nasõl bir kõyamet kopardõ!
Dünyanõn dört bir köşesinden
derhal Chavez’in görevden
uzaklaştõrõlmasõ istenirdi. Şimdi
Dünya Kupasõ’nõn olanlarõ
unutturacağõnõ umarak
bekliyorlar.
İspanyolcadan çeviren:
Engin Demiriz (Pagina 12, 2
Haziran 2010)
Gazze’ye
yardõm filosuna
saldõrõnõn ardõndan
ABD Dõşişleri
‘olay’da ölen ve
zarara uğrayanlar için
üzüntü duyulduğunu
bildirdi ancak
saldõrõyõ
kõnamadõ.
Erdoğan pan-İslamizm için mücadele verdiği sõrada, Netanyahu da
bir yandan azõnlõklardan ve yabancõlardan nefret eden bir İsrail
Yahudiliğini besleyip bir yandan da dünyayõ uzak tutmaya çalõştõ. Bir
çatõşmanõn ortaya çõkmasõ kaçõnõlmazdõ.
yer edinmeye ramak kalmõştõ. Türkiye
Avrupa Birliği’nin kapõlarõnõ çalarken
İsrail de Madrid ve Oslo sonrasõndaki
normalleşme ve globalleşme
süreçlerinin meyvelerini topluyordu.
O zamanlar İsrail eski Sovyetler
Birliği’nden gelen hemen hemen hepsi
tümüyle laik 1 milyon göçmeni
bünyesine kabul etme sürecinden
geçiyordu. Yeni gelenler İsrail
toplumunu tamamõyla değiştirdiler ve
ülkedeki dindar Yahudileri kenara ittiler.
Ancak bu değişim kõsa sürdü.
Demografi son sözü söyledi: Son on
yõlda dini devlet okullarõna veya aşõrõ
dindar okullara giden birinci sõnõftaki
Yahudi çocuklarõnõn sayõsõ yüzde 13
arttõ ve bugün bu çocuklarõn oranõ yüzde
45. Avrupa Birliği tarafõndan reddedilen
Türkiye de dinin tekrar canlandõğõ
benzer bir süreçten geçti.
Her iki ülkede de ilginç bir kutuplaşma
ortaya çõktõ; yüksek teknolojili şirketler
ve gelişmiş bir endüstrinin yanõnda
sayõsõz sinagog ve cami; canlõ gece
hayatõ ve bikinilerin yanõnda başörtüleri,
mezuzayõ öpmeler... Ankara ve
Kudüs’te bugün iktidarda olan
hükümetler Kemal Atatürk ve Ben-
Gurion’un mirasõnõ sökmeye
çalõşõyorlar. Erdoğan ve Binyamin
Netanyahu takõm elbise giyip kravat da
taksalar, ideolojileri din ve geleneğin
içinde kök salmõş.
Erdoğan’õn partisi Kemalizmin
temel taşlarõ olan ordu ve yargõ
sistemini zayõflatmaya çalõşõyor. Bu
bağlamda İsrail’deki durum ise biraz
daha farklõ görünüyor. İsrail
ordusundaki yüksek rütbeli dindar
subaylarõn sayõsõ her gün biraz daha
artõyor ve hükümet, Anayasa
Mahkemesi’nin kararlarõnõ hiçe sayõyor.
Erdoğan pan-İslamizm için mücadele
verdiği sõrada, Netanyahu da bir yandan
azõnlõklardan ve yabancõlardan nefret
eden bir İsrail Yahudiliğini besleyip bir
yandan da dünyayõ uzak tutmaya çalõştõ.
Bir çatõşmanõn ortaya çõkmasõ
kaçõnõlmazdõ.
Filo krizi dostluk yõllarõ boyunca
saklanan önyargõlarõ ve klişeleri gözler
önüne serdi; Türkiye’de antisemitik
klişeler, İsrail’de Müslümanlara ve
kültürlerine karşõ aşağõlamalar... Ama
çok hakaret edilen Erdoğan’õn Ariel
Şaron ve Ehud Olmert’le gayet güzel
çalõşabildiğini ve Suriye’deki nükleer
reaktör bombalandõğõnda ve Türkiye’nin
egemenliği ihlal edildiğinde bile
Erdoğan’õn soğukkanlõ davrandõğõnõ
unutuyoruz. Ama suçu sadece İsrailli ve
Türk liderlerle iktidardaki partilere
atamayõz. Bizler, Batõlõlaşmõş, laik
İsrailliler Türk emsallerimizle
yakõnlaşmak için yeterince çaba
göstermedik.
Ülkeleri tatil, iş veya hava tatbikatlarõ
için gidilen egzotik bir yerden başka bir
şey değildi bizim için, hâlâ da öyle.
Bizler hep New York’ta, Londra’da,
Paris’te neler olup bittiği ile ilgilendik.
İstanbul veya Ankara umurumuzda
olmadõ. Siyasi kargaşalara rağmen
yaşayabilecek kişisel ilişkiler ağõ, veya
ortak bir merak bile yaratamadõk. Bu
çok hüzün veriyor... Her zamankinden
daha da çok hüzün veriyor.
İngilizceden çeviren: Çimen Turunç
Baturalp (Haaretz, 9 Haziran 2010)
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
Yeni Eksen
Yerine Otururken...
AKP’nin dış politikasını yönlendiren RTE ve
olaylara ‘derinlemesine’ yaklaşması ile maruf
‘komşularla sıfır çözüm’ mucidi Dışişleri Bakanı
Davutoğlu, son birkaç aydan bu yana ülkenin
geleneksel dış ilişkiler rotasını değiştirmeye
yönelik çalıışmalarına hız vermiş
görünmektedirler. Çoklarına göre ‘eksen’ ya da
‘omurga’ kayması olarak tanımlanan söz
konusu değişiklikler aslında iktidarı dinsel
referanslara dayanan bir yönetim için şaşırtıcı
bir yanı yok. AKP iktidarının lideri ne denli inkâr
etse de Batı’dan uzaklaşarak İslamcı dünyaya
katılmaya çalışacağı kimsenin saklısı değildi.
Sekiz yılı aşkın AKP iktidarında bu yönde kat
edilen gelişmelere bakıldığında bunu görmek
kimse için zor değildir. Hele AKP iktidarının
özünde dinsel referansların dün olduğu gibi
bugün de ağır bastığı gerçeği düşünüldüğünde,
seçimler öncesinde ülke yaşamının hemen her
kategorisinde ‘sıfırı’ tüketen AKP’nin, yaklaşan
seçimlerde hezimete uğramasını önleyecek
biricik seçeneğin içte ve dışta İslamcılığa çok
daha açık bir biçimde yaklaşmaktan geçtiğinin
farkındadır. Bu yüzden her biri fiyaskoyla
sonuçlanan Kürt, Ermeni açılımları ile, ülkenin
geleneksel dış politikasının çivisini çakartan son
İran ‘arabuluculuk’ macerasının gözleri
tırmalayan başarısızlığı hesaba katıldığında,
AKP’nin elinde ne pahasına olursa olsun daha
fazla ve açık biçimde İslama sarılmaktan başka
seçeneği kalmamış görünmektedir.
Ne ki, ‘hesapsız kitapsız’ olduğu kadar içi boş
hamasete ve çoğunca çakma kabadayılığa
dayanan bir dizi beceriksiz girişimin ‘hasarı’
yara henüz sıcakken, acısı bütünüyle
hissedilmemektedir. Ancak yine de daha
şimdiden Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerinin ciddi
çıkmazlarla karşı karşıya olduğunu söylemek
mümkündür. Nitekim Batılı ülkeler, bugüne
kadar alışmadığımız tepkiler sergilemeye
başlamışlardır. Birleşik Devletler başta olmak
üzere Batılı ‘dost ve müttefiklerimiz’ Ankara’nın
özellikle İran konusundaki tavrıyla ilgili
hoşnutsuzluklarını alışılmadık sert ifadelerle dile
getirmişlerdir. Bunların salt söylemde
kalmayacağı, sırası geldiğinde somutlaşarak ete
kemiğe bürüneceğini tahmin etmek için kâhin
olmaya gerek yok. AKP liderinin aksi yöndeki
beyanları ise durumu düzeltmeye yetmez. Batı,
AKP iktidarının ne olup olmadığını çok iyi
bilmektedir. AB’ye bizi almak istemiyorlar, ama
biz inatla AB’ye girmek istiyoruz söylemlerini ise
ciddiye almak mümkün değildir. Bir yandan
ülkeyi İslamcı bir düzene sokmanın hazırlığını
yaparken öbür yandan bizi AB’ye almıyorlar
diye yakınmak anlamsızdır. AB’nin kapıları, laik
Türkiye’ye, laik düzende kaldığı sürece açıktır.
Bu unutulmamalıdır. Laiklikten uzaklaşmak,
AB’den uzaklaşmakla eşanlamlıdır.
Önümüzdeki günler Batı’yla olan geleneksel
ilişkilerimizin eskisi gibi olmayacağı hemen
kesin görülüyor. Nitekim, ABD Savunma Bakanı
Gates, Türkiye’nin İran’a yaptırım konusunda
BM Güvenlik Konseyi’nde ret oyu kullanmasının
kendilerinde düş kırıklığı yarattığını söylemiştir.
Ayrıca ABD Dışişleri Sözcüsü Crowley de
Türkiye’nin İran yaptırımlarına karşı ret oyu
kullanmasını yüze atılan bir tokat olarak
nitelemiştir. Öte yandan ABD’nin unutamadığı
bir başka fotoğraf karesi de bakan
Davutoğlu’nun ‘o geceki’ imzanın ardından
ortada hiçbir neden yokken ‘artık BM’nin
yaptırımlarına gerek kalmadığıyla’ ilgili
açıklamasıdır.
Dışişleri Bakanı ve ardından AKP liderinin
Tahran’da ‘mutabakat metnine’ atılan imzaları
onur sorunu haline getirerek Güvenlik
Konseyi’nin yaptırım kararlarına karşı ret oyu
kullanması, aslında bağışlanması güç bir
yanlışlıktan kaynaklanmaktadır. AKP lideri ve
onun Dışişleri Bakanı, ‘arabuluculuk’ misyonunu
inanılmaz biçimde yanlış yorumlayarak,
kendilerini mutabakat metninin muhatabı,
giderek gerçek sahibi olarak görme yanlışlığına
düşmüşlerdir. Arabulucunun görevi ve yetkisi,
ortaya çıkan ‘mutabakat metnini’ taraflara, taraf
tutmadan sunmakla sınırlıdır. Metni imzalayıp
imzalamamak taraflara aittir. Brezilya’yı
bilmiyoruz, ama RTE ve onun Dışişleri Bakanı
nedense kendilerini söz konusu mutabakat
metnini imzaya yetkili kılmışlardır. Uğrunda kuru
tahtalarda yatmaya razı oldukları ve
önümüzdeki seçimler için güçlü bir koz olarak
gördükleri bir uluslararası diplomasi zaferinin
coşkusunda her nasılsa olayın en önemli
öğesini unutuvermişlerdir. Bu, İran’ın takasın
yanında uranyum zenginleştrme
çalışmalarından da bütünüyle vazgeçtiğini kabul
etmesidir. BM Güvenlik Konseyi, doğal olarak,
İran’ın takas anlaşmasının yanı sıra uranyum
zenginleştirme çalışmalarını da askıya alması,
bundan bütünüyle vazgeçmesiyle ilgili temel
öğenin eksikliğinde ‘mutabakat metnini’
reddetmiş ve zaten hazır olan yaptırımların
yürürlüğe girmesini, İran’a anlaşma kapısını
kapatmadan karar altına almıştır. Şimdi burada
‘imzamızın arkasındayız’, tarihe karşı
sorumluyuz gibi söylemlerin, içe dönük cakası
bir yana, ülkemizi BM Güvenlik Konseyi’nin
üyeleriyle de anlamsız bir biçimde karşı karşıya
getirmiştir.
ANKARA GAYRİMENKUL SATIŞ (22) İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTTIRMA İLANI
DOSYA NO: 2009/4256 Es.
Satõlmasõna karar verilen gayrimenkulün cinsi, kõymeti, evsafõ Satõş Şartlarõ: Ankara ili, Çankaya ilçesi, Akpõnar Mahallesi, 837. Caddede 3 Kapõ No’lu Tuna Apartmanõnõn bulunduğu yer rastlayan imarõn 28031 ada, 3 parseli teşkil eden, 1243 m2 arsa üzerine inşa edilmiş. 86/2486 ar-
sa paylõ. Zemin Kat 1 No’lu 3 oda, salon, antre, mutfak, banyo, ebeveyn banyosu, WC ve 3 balkondan müteşekkil, 123 m2 kullanõm alanlõ mesken vasõf taşõnmaz bir borç nedeni ile açõk artõrma suretiyle satõlacaktõr. Gayrimenkulün geniş evsafõ dosyada mevcut bilirkişi raporunda açõk-
lanmõştõr. TAKDİR OLUNAN KIYMETİ: 150.000,00.TL %1 KDV Alõcõya aittir.
1- Satõş 19.07.2010 günü, saat 14.30’dan 14.40’a kadar Ankara Adliyesi Mezat Salonu’nda açõk artõrma sureti ile yapõlacaktõr. Bu artõrmada tahmin edilen kõymetin %60’õ ve rüçhanlõ alacaklõlar varsa mecmununu ve satõş ve paylaştõrma masraflarõnõ geçmek şartõ ile ihale olunur. Böy-
le bir bedelle alõcõ çõkmaz ise en çok artõranõn taahhüdü baki kalmak şartõyla, gayrimenkul 29.07.2010 günü, saat 14.30’dan, 14.40’a kadar Ankara Adliyesi Mezat Salonu’nda ikinci artõrmaya çõkarõlacaktõr. Bu artõrmada da bu miktar elde edilmemiş ise gayrimenkul en çok artõranõn ta-
ahhüdü baki kalmak üzere artõrma ilanõnda gösterilen müddet sonunda en çok artõrana ihale edilecektir. Şu kadar ki, artõrma bedelinin malõn tahmin edilen kõymetinin %40’õnõ bulmasõ ve satõş isteyenin alacağõna rüçhanõ olan alacaklarõn toplamõndan fazla olmasõ ve bundan başka, paraya
çevirme ve paylaştõrma masraflarõnõ geçmesi lazõmdõr. Böyle fazla bedelle alõcõ çõkmaz ise satõş talebi düşecektir.
2- Açõk artõrmaya katõlmak isteyenlerin takdir edilen kõymetin %20’si nispetinde nakil pey akçesi (TL.) ya da bu miktar kadar milli bir bankanõn kesin ve süresiz (Dosya numarasõ belirtilerek) teminat mektubunu vermeleri gerekmektedir. Satõş peşin para iledir. Alõcõ istediği takdirde
kendisine 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Katma değer vergisi, ihale damga vergisi, alõcõ adõna tahakkuk edecek 1/2 tapu harcõ satõn alana ait olacaktõr. Birikmiş emlak vergi borçlarõ, tellaliye resmi ile satõcõ adõna tahakkuk edecek tapu harçlarõ satõş bedelinden ödenir. Tahliye
ve teslim giderleri ihale alõcõsõna aittir.
3- İpotek sahibi alacaklõlarla, diğer ilgililerin, varsa irtifak hakkõ sahipleri de dahil olmak üzere bu gayrimenkul üzerindeki haklarõnõ, faiz ve masrafa dahil olan iddialarõnõ dayanağõ belgeler ile 15 gün içinde müdürlüğümüze bildirmeleri gerekir. Aksi takdirde, haklarõ tapu sicili ile sa-
bit olmadõkça, paylaşmadan hariç bõrakõlacaktõr.
4- Taşõnmazõ satõn alanlar, ihaleye alacağõna mahsuben iştirak etmemiş olmak kaydõyla, ihalenin feshi talep edilmiş olsa bile, satõş bedelini derhal veya İİK. 130. maddeye göre verilen süre içinde nakden ödemek zorundadõr.
5- Gayrimenkul kendisine ihale olunan kimse müddetinde parayõ vermezse ihale kararõ fesholunarak, kendisinden evvel en yüksek teklifte bulunan kim ise arz etmiş olduğu bedelle almaya razõ olursa ona, razõ olmaz veya bulunmazsa hemen artõrmaya çõkarõlõr. Bu artõrma ilgililere teb-
liğ edilmeyip yalnõzca satõştan en az yedi gün önce yapõlacak ilanla yetinilir. Bu artõrmada teklifin İİK. 129. maddedeki hükümlere uymasõ şartõyla taşõnmaz en çok arttõrana ihale edilir. İhalenin feshine sebep olan tüm alõcõlar ve kefilleri teklif ettikleri bedelle son ihale bedeli arasõndaki
farktan ve diğer zararlardan ve ayrõca temerrüt faizinden müteselsilen sorumludur. İhale farkõ ve temerrüt faizi ayrõca hükme gerek kalmaksõzõn icra müdürlüğünce tahsil olunur.
6- Şartname ilan tarihinden itibaren müdürlüğümüzde herkesin görebilmesi için açõk olup masrafõ verildiği takdirde isteyen alõcõya bir örnek gönderilebilir.
7- Satõşa iştirak etmek isteyenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatõnõ kabul etmiş sayõlacaklarõ, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2009/4256 Es. sayõlõ dosya numarasõ ile müdürlüğümüze başvurmalarõ rica olunur. 17.03.2010 (*) İlgililer tabirine irtifak hakkõ sahipleri de dahildir.
Basõn: 39084