23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN 2010 SALI 18 KÜLTÜR kultur@cumhuriyet.com.tr Silivri’de “Duruşmaları İzleme Eylemi” ? Hukuk çiğnenerek ? Özgürlükleri ellerinden alõnan ve yargõlanan tüm insanlarõmõzõn ? Silivri’deki duruşmalarõna TANIK olmamõzõ isteyen M. Balbay ve T.Özkan’õn çağrõsõna uyalõm, “Duruşmaları İzleme Eylemi”ni sürdürelim. • Resmi tatil günleri dõşõnda her Cuma günü olacaktõr. • Saat: 08.15’de c’in bahçesinde olalõm. • Başvuru : 0535.636 59 11-0506.787 40 67-0532.713 22 43 SABRİ GÜRSES Gleb Şulpyakov 1971 doğumlu genç kuşak Rus yazarlarõndan biri. Gazeteci- lik mezunu ve çeşitli gazetelerde çalõş- mõş, dergi yönetimlerinde yer almõş bir yazar. 2001’de ilk şiir kitabõ, 2002’de ilk gezi yazõlarõ derlemesi yayõmlandõ. “Si- nan’ın Kitabı” adlõ ilk romanõ 2005’te, ikincisi olan “Tsunami”yse 2008’de yayõmlandõ. 2010 içinde yayõmlanacak olan yeni romanõ da “Fas” adõnõ taşõyor. Şulpyakov, ayrõca Kultura adlõ televiz- yon kanalõnda yayõmlanan “Cumhuri- yetin Serveti” adlõ, Rus mimari kültü- rünü geçmişi ve şimdisiyle konu eden bir program hazõrlõyor. Şulpyakov’un Rusya’da kapağõnda Orhan Pamuk’un övgüsüyle yayõmla- nan “Sinan’ın Kitabı” adlõ romanõ gü- nümüzün önemli Rusça çevirmenlerin- den Kayhan Yükseler tarafõndan Türk- çeleştirildi (Gürer Yayõnlarõ, 2009). Ro- man, Mimar Sinan’õ incelemek üzere Türkiye’ye gelip Sinan’õn eserlerinin peşinde ülkeyi gezen bir Rusun öyküsünü tarihle bugünü iç içe geçirerek anlatõyor. Büyük olasõlõkla, Mimar Sinan’õ konu alarak yazõlmõş ilk roman. Yazar 21-25 Mayõs 2010 tarihleri arasõnda imza gü- nü için İstanbul’daydõ. - Mimar Sinan ve Tsunami: Ya- yımlanmış iki romanınız da Rus ol- mayan bu temalar çevresinde gelişiyor, ama sadece bu iki temayla sınırlı kal- mıyorlar. Sözgelimi, “Sinan’ın Kitabı” önce Sinan’a uzanan bir macera gibi görünüyor, fakat daha ayrıntılı bir yol- culuğa dönüşüyor. Bu size özgü bir yazma stratejisi mi? Eğer bu bir stratejiyse, kendiliğinden gelen bir strateji. Ya- şamsal, içsel zorunlu- luklarõn bir ürünü. Ya- zarken benim için önem- li olan şey Rus yaşamõnõn sõnõrlarõnõn dõşõna çõkmak. Kahramanõ onun dõşõna yerleştirmek ve yabancõ bir gerçeklik içinde nasõl davranacağõnõ görmek. “Rus olmayı” “Türk ol- makla” ya da Güneydoğu Asya dünyasõyla karşõ karşõ- ya getirmek. Tek bir olay, sözgelimi tsunami ya da Mi- mar Sinan karşõsõnda farklõ ki- şilerin nasõl davrandõğõnõ kar- şõlaştõrmak. Kendi hayatõma başka bir kültürün, gündelik ya da yük- sek kültürün dünyasõndan bakmak ilgi- lendiriyor beni. Rus edebiyatõnda bu gelenek oldukça uzun zamandõr var, muhteşem eserler vermiş olan şair Ler- montov’a bakmak yeter. Ben kahrama- na farklõ bir gerçekliğin deneyimini ya- şatarak onun özünü görmek istiyorum. - “Sinan’ın Kitabı” nasıl ortaya çıktı, süreç içinde neler yaşandı? Tür- kiye’ye gelip Sinan üzerine araştırma yaptınız. Yazma serüve- nini anlatabilir misiniz? ‘Sinan serüveni’ üç yönden gelişti. Öncelik- le, Türkiye’ye gelip Si- nan’õn camilerini gör- düm. Nasõl bir günlük hayatla çevrelenmiş ol- duklarõnõ, hangi dua- larla dikilmiş olduk- larõnõ gördüm. İkinci- si, aynõ zamanda Os- manlõ mimarisi üzeri- ne, genellikle İngilizce kitaplar oku- dum (Rusçada İslam mimarisi üzerine bir şey bulmak neredeyse imkânsõz). Üçün- cüsü, çocukluğuma ait anõlar, çok uzun zaman önce unuttuğum anõlar canlandõ. “Sinan’ın Kitabı”nõn sesini bunlarõn, ya- ni İstanbul ve taşradaki Türk şehirlerin- deki çağdaş yaşamõn, Osmanlõ mimari- sinin tarihinin ve kişisel anõlarõn bir araya gelmesi ortaya çõkardõ. - “Sinan’ın Kitabı”nı Batı-Rusya- Doğu arasında bir yolculuk olarak gör- mek mümkün. Kahraman, dediğiniz gibi, günümüzde (romanda televiz- yonlarda Irak işgalinin yayımlandığı anlatılıyor) tarihi arayarak gerçek benliğini arıyor. Batı-Doğu arasında yolculuğun Rus edebiyatı için kalıp- lardan biri olduğu söylenebilir mi? Biraz daha kapsamlõ bir yanõt verebi- lirim. Rusya’nõn Türkiye gibi Doğu’yla Batõ arasõnda olmasõ, en ufak bir Doğu geleneğine de (yani Anadolu’daki gibi) Batõlõ, demokratik değerlere de sahip ol- mamasõ açõsõndan. Doğal kaynaklarõn pa- raziti olarak yaşayan Rusya bugün tam bir düşünsel felç halinde bulunuyor. Entelektüel komada. Ülkemdeki milli kimlik krizi milliyetçi demagojilerle de- rinleşiyor. Kendimizi başka kültürler ya da kendi geçmişimiz aracõlõğõyla ara- mak yerine gitgide artan bir şekilde kendimizi yalõtõyoruz. Geçmişin yerine tersyüz edilmiş birtakõm Sovyet mitlerini koyuyoruz. Fakat ben Rusya’nõn dünyaya örnek olabileceğine, Doğu’nun derin geleneklerinin Batõ demokrasisinin ba- şarõlarõyla birleşmesinin bir örneği ola- bileceğine inanõyorum. Bu varsayõmsal birleşmeye de “Rus Avrupacılığı” di- yorum. ‘YOLA ÇIKMADAN ÖNCE RUS KLASİKLERİNDEN BİRİNİ ALIRIM’ - Rusya dışında Rus edebiyatı için yaygın bir basmakalıp onun Puşkin, Gogol, en fazlası Mayakovski’ye uza- nan Rus klasikleriyle temsil edildiği- dir. Genç Rus yazarlarından biri ola- rak siz bu geçmiş yükü karşısında ne hissediyorsunuz? Biliyor musunuz, herhangi bir ülkeye doğru yola çõkmadan önce hep Rus kla- siklerinden birinin kitabõnõ alõrõm yanõ- ma. Puşkin, Gogol, Tolstoy, Turgenyev, Pasternak, Babel, Bulgakov ya da Bu- nin. Yolculuk sõrasõndan bunlardan iyi yol arkadaşõ olamaz; ideal sohbet arka- daşlarõ, yol arkadaşõdõr onlar. Zeki, bil- ge, kibar. Zamanõn ve yaşamõn değerini bilirler. Dilin değerini bilirler. - Bir süre önce Moskova Yazarlar Birliği bir kitap okuma kampanyası başlattı. Son yıllarda kitap okumanın azalması nedeniyle böyle kampanya- lar düzenleniyor; editörler Rus genç- lerinin klasikleri hiç okumadığından yakınıyor. Rusya’da kültür ne du- rumda size göre? Moskova metrosuna binerseniz, va- gonun yarõsõnõn elinde kitap olduğunu gö- rürsünüz. Ama bunlar sõradan, ucuz ki- taplardõr. Yani Rusya’da okuma alõş- kanlõğõ bugüne dek hep yüksek kaldõ, ama ne yazõk ki seviyesiz şeylerle bes- leniyor. Neden mi? Çünkü Rus insanõ çok daha önemli olan bir başka alõşkanlõğõ- nõ, bağõmsõz düşünme alõşkanlõğõnõ yitirdi. Gerçek kitaplar okumak için bu alõş- kanlõğõ edinmek gerekir. Öncelikle bu alõşkanlõğõ, kendi aklõnla düşünme alõş- kanlõğõnõ diriltmek gerekiyor. ‘Sinan’õn Kitabõ’ adlõ romanõn yazarõ Gleb Şulpyakov, İstanbul’da okurlarõyla buluştu Kültür Servisi - Ünlü Fle- menk/Maroken koreograf Sidi Larbi Cherkaoui’nin Budist Shaolin keşişlerinin hüner, güç ve ruhaniliklerinden esinlenen yep- yeni dans çalõşmasõ “Sutra”, ya- rõn ve perşembe günü 20.30’da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahne- si’nde görülebilir. Cherkaoui’nin çarpõcõ ve sürekli değişen bir sahne yaratmak için Turner ödül- lü çağdaş sanatçõ Antony Gorm- ley ile birlikte çalõştõğõ bu göste- rinin sahne düzeni, yirmi bir adet ahşap kutudan oluşan, şaşõrtõcõ ve esnek bir yapõ üzerine kurulu. Çin’deki Shaolin Tapõnağõ’ndan on yedi rahibin sahneye çõkacağõ “Sutra”ya, Szymon Brzóska’nõn bu yapõt için bestelediği piyano, perküsyon ve yaylõlardan oluşan ve canlõ olarak seslendirilen par- ça eşlik ediyor. Kung-Fu ve Tai Chi gibi savaş sanatlarõn ayrõlmaz bir parçasõnõ oluşturduğu sõkõ bir Budist doktrine riayet eden 17 oyuncuyu sahnede izleyebilece- ğiniz bu şiirsel çalõşma, 2009’da Ballet-Tanz tarafõndan yõlõn ya- põmõ seçilmişti. Sahnede on yedi Budist rahip Sahnede on yedi Budist rahip ‘Rusyaentelektüelkomada’ Genç kuşak Rus yazarlarõndan Şulpyakov, Rus insanõnõn bağõmsõz düşünme alõşkanlõğõnõ yitirdiği kanõsõnda. Şulpyakov’a göre, Rusya bugün tam bir düşünsel felç halinde. Kültür Servisi - EAA-Emre Aro- lat Architects, dünyanõn sayõlõ mi- marlõk ödüllerinden Ağa Han Mi- marlõk Ödülleri’nin 2010 yõlõ fina- listleri arasõnda yer alan 19 mimar- lõk ofisinden biri oldu. Ağa Han Mi- marlõk Ödülleri’nin uluslararasõ ba- ğõmsõz jürisinin açõkladõğõ finalistlerden biri olan biri olan EAA-Emre Arolat Architects, İpekyol Tekstil Fabrikasõ ile finale kalan tek Türk mimarlõk ofisi. Jürinin değerlendirmesine göre, ça- lõşanlarõn refahõ ile işverenin üretim he- deflerinin mekâna entegrasyonunda mimar ve işverenin başarõlõ işbirliğine iyi bir örnek teşkil eden İpekyol Teks- til Fabrikasõ, yönetim ve üretim alan- larõnõ aynõ çatõ altõnda buluşturan ve dünyadaki endüstri yapõlarõnõn pek çoğunda rastlanan hiyerarşik düzenle- me ve kötü yaşam koşullarõndan uzak duran mimari çözümlemesiyle finalde yarõşmaya hak kazandõ. 1977 yõlõndan beri her üç senede bir Müslüman çoğunluktaki ülkelerde yer alan çağdaş mimari ve kentsel tasarõm örneklerine verilen ve bu yõl 11.’si dü- zenlenen Ağa Han Mimarlõk Ödülle- ri’nde finale kalan 19 proje arasõnda İs- panya, Çin, Arnavutluk, Bangla- deş, Burkina Faso, Hindistan, En- donezya, İran, Lübnan, Malezya, Fas, Katar, Suudi Arabistan, Sri Lanka ve Tunus’ta yer alan, konut, eğitim, kültür, endüstri gibi çeşitli işlevlerdeki mimari yapõlar ile res- torasyon ve kentsel koruma projeleri de bulunuyor. 11. Ağa Han Mimarlõk Ödülleri’ne layõk görülen projeler, Ekim 2010’da Katar’daki İslam Sanatlarõ Müzesi’nde yapõlacak ödül töreninde açõklanacak. Türkiye’den Ağa Han Mimarlõk Ödülü’nü alanlar arasõnda Turgut Cansever, Nail Çakırhan, Cengiz Bektaş, Han Tümertekin de bulu- nuyor. Emre Arolat finalde... KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Barış Kültürü Kore, İran, Ortadoğu haberleri iyi değil. Savaş mı çıkacak yoksa? Tıkanan ekonomileri, düşen borsaları yine bir genel kapışma mı paklayacak? Yeni sınırlar mı çizilecek? İnsanlık değerlerini yok eden fiziksel, sosyal, psikolojik şiddetin en vahşi, en kanlı, en acılı biçimi savaş! Düşmanca tutum ve söylemlerin önlendiği, çatışma koşullarının ortadan kaldırıldığı, temel insan hak ve özgürlüklerinin siyasal ve hukuksal düzenlemelerle teminat altına alındığı barış toplumu her zaman insanlığın en büyük özlemi olmuşken ve teknoloji hızla gelişirken dünyada neden sürekli bir barış ortamı yaratılamıyor? Farklı kimlik, toplumsal grup ve ulusların uyum içinde yaşamaları, ortak değerlerde birleşip ayrımcılık ve yoksulluğu alt ederek daha adil bir düzene yol almaları niye bu kadar zor? Savaşlar kimlere yarıyor? Ortalığı kana bulayan dünyanın açgözlü egemenleri değil mi? İnsanları soyut bir evrenselciliğin potası içinde eritmeye çalışırken durmadan barış ve kardeşlikten, nükleer gücün önlenmesinden söz edenlerin içtenliğinden emin olamayız. Zalimin, masum halklara yukardan, dışlayarak bakması, şiddetin, terörün azmasından başka şeye yaramıyor. Çünkü barış, temel moral değerleri yıkan zorbaca tutum ve kâğıt üstünde kalan sözde kararlarla gerçekleşemez. Kuşkusuz barışın sağlanması yalnızca bir siyasal çerçeveyi değil, en az onun kadar önemli bir kültürel çatının varlığını gereksiniyor. Öncelikle de etnik, dinsel veya kültürel farklılıkların düşmanlık ve savaş nedeni olmadığının, olmaması gerektiğinin kabulüyle toplumsal ve bireysel hakların karşılıklı içselleştirilmesine bağlı. Her kültür bir dil içerisinde doğduğu ve o kültürün temel öğesi olduğundan kendine özgüdür ve hayatın kalbinden gelir. Dünya zenginliği olan bu kültürler ve diller, insanlığın ortak macerasının belleği ve taşıyıcısı olduklarından evrenseldirler. Bu yüzden edebiyat ve sanatın sınırları kaldırmada, kültür ve düşünce alışverişinde önemli işlevi vardır. Birbirini tanımak, dünyayı anlayıp yorumlamaya kapılar açar ve önyargıları yıkarak bencilliğin değil sevmenin, savaşın değil barışın dilini yaratır. Bugün, yaratmanın kaynaklarını kurutan bir kaos ortamında yaşıyoruz. Toplumsal ve ekonomik çelişkiler derinleşiyor. Yoksulluk, işsizlik, sömürü ve her türlü biçimiyle şiddet bitmek bilmiyor. Bu ortamda siyaset kadar sanat da varlığını sürdürmek, bilinç ve vicdanımızın sınırlarını genişleterek hayatı savunmak zorunda. Ancak metalaşmış sanat ve edebiyat epey zamandır yığınlarca çöp üretiyor. Duyarlıklar nasırlaştı. Pembe hayaller içinde yapay solunumla yaşatılan insanların kafaları boşaltılıyor. Görsel, işitsel, ideolojik saldırganlık sınır tanımıyor ve din, mezhep, katı milliyetçilik sistemli olarak kışkırtılıyor. Ekonomik krizlerin sarmalında adım adım cehenneme yürüyoruz. Öldürmenin, kıyımın insanlık suçu olduğunu söyleyenlerin sesleriyse duyulmuyor. İnsani, paylaşımcı zemini terk ederek kendi çıkarlarını kollayanlar, toplumu korkutup yıldırarak susturmayı seçenler ayrımcılık ve çatışma üretmekten öteye geçemezler. Yalnız sanatçıların değil, her vicdanlı insanın ve politik yapılanmanın bugün ülkesi ve dünya için daha yüksek sesle acilen barış ve adalet isteme sorumluluğu var. Demokrasi temelinde bir arada yaşayabilmenin, çağdaş bir anlayışla doğru dürüst yönetilmenin ve kalıcı bir barış kültürü yaratmanın önceliği budur. Moskova’da ‘Nâzım’ konserleri Kültür Servisi - Nâzõm Hikmet Kültür ve Sanat Vakfõ’nõn düzenlediği Moskova’daki Nâzõm Hikmet anma etkinlikleri kapsamõnda Edip Akbayram da bir konser verecek. Nâzõm Hikmet’in mezarõnõn bulunduğu Nove Deviçye Mezarlõğõ’nda yapõlacak törende Nâzõm Hikmet Vakfõ’nõ temsilen tiyatro sanatçõlarõ Tilbe Saran ve Cüneyt Türel, Nâzõm’õn şiirleri ve hayatõnõ anlatan bir dinleti sunacak. Edip Akbayram ve Sumru Ağõryürüyen Grubu da konser verecek. İSTANBUL TİYATROFESTİVALİ’NDE BUGÜN  Kumbaracı50’de 20.30’da, “Phaedra’nõn Aşkõ”, Tiyatro Oyun Kutusu’ndan  Üsküdar Tekel Sahnesi’nde, 20.30’da, “Yanlõş Anlama”, Bir Çetin Sarõkartal Projesi. GlebŞulpyakov 11. AĞA HAN MİMARLIK ÖDÜLLERİ İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle