Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 18 MAYIS 2010 SALI
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Şaşkınlık İçindeyiz
Hepimiz!
Arapsaçına dönmüş bir ülke!..
“Hayretler içindeyim” diyen bir Başbakan...
Şaşkınlık kimde yok ki...
“Bizim çocuklar yapmadı bunu” demiş
Pensilvanya’daki hoca... “Bizim çocuklar”
demek o kadar çok, o kadar etkin...
Askeri darbeler öncesinde Amerikalı bir
subayın “Bizim çocuklar Türkiye’de her şeyi ele
geçirdi” demesine benziyor...
Bizim çocuklar!..
Baykal’ın CHP liderliğinden ayrılmasını düşte
görsem inanmazdım. Atatürk devrimlerinin
çizgisinden epey uzaklaşmış bir CHP’de böyle
bir olayı kimse ummuyordu. Yine de beklemek
gerekir. Baykal ve birkaç arkadaşının parti
yönetimi dışında kalması o kadar kolay
değildir. Bakın genel sekreterleri ne diyor:
“Kimse avucunu ovuşturmasın...”
Baykal’la bir bayanın yer aldığı belge bir
montaj mı? Bunu iktidarın adamları mı yaptı?
Tam referandum öncesi! Bir yıl sonraki genel
seçimi de hesaplayarak... İyi mi oldu, kötü mü?
CHP’yi yıkacak mı bu, yoksa yepyeni bir CHP
yönetimine bir şans mı sağlayacak?
“Baykal oldukça ben CHP’ye oy vermem”
diyenler bu kez oylarını CHP’ye verecek mi?
Bin bir suçlamalar içinde bocalayan, ama
Tayyip Bey’in direnciyle ayakta durmaya,
iktidarını daha yıllarca sürdürmeye hazırlanan
bir AKP’yi bekleyen ne? Pensilvanya’daki hoca
ile araları gerçekten açıldı mı? “Bizim çocuklar”
artık Tayyip takımını tutmuyor mu? İşin içinde
Amerikan parmağı var mı? Türkiye’nin AKP
elinde bambaşka bir cumhuriyete dönüşmesi
Amerika’nın hoşuna gidiyor mu, gitmiyor mu?
Binlerce soru, binlerce yanıt! Ama arapsaçına
dönmüş bir ülkede bir yazar nasıl yorumlar
yapabilir, okuruna ne gibi çözümler sunabilir ki!
Bakıyorum, gazeteler, yazarlar her sabah-
akşam türlü türlü açıklamalar, yorumlar
yapabiliyorlar. Ama bunca yıllık yazarlık
yaşantıma karşın, ben de Başbakan gibi
“hayretler içinde” önümüzdeki karmakarışıklığı
izliyorum. Birtakım çevrelerin yeni oyunlarını da
bekleyerek...
Siz yılların okuru olarak bu arapsaçına
dönüşmüş ülkemin sorunlarına bir çözüm
bulabiliyor musunuz? Ben şimdilik bu
konulardan duyduğum bıkkınlığı dile getirmekle
yetinmek istiyorum.
Ne demişler?
Bekleyelim, görelim... Ne göreceksek!
PENCERE
Sen Tutsak Değilsin
Kardeşim...
Uygar insan kimdir?..
Karmaşık bir soru.
Londra’da soylulara özgü kulüpte viskisini
yudumlayan İngiliz, bu yüzyılın başında
uygarlığa örnek sayılırdı; centilmenliğine
parmak ısırılır, serinkanlılığına hayran kalınır,
giyimi kuşamı taklit edilirdi. Ama o İngiliz,
Hindistan’da kolonyal şapkasını başına geçirip
kırbacını eline aldığında ilkelleşirdi.
Meloman Nazi subayı, Wagner operalarını
ezbere söyleyen, Yahudileri gaz odalarında kılı
kıpırdamadan yok eden; üstün ırktan bir uygar
mıydı?..
Fransızın uygarlığına kim ne diyebilir?..
Nükleer denemelerini güzelim okyanusun
mavisinde Baudlaire’in şiirlerini söyleyerek
yapıyor.
Mehmet Ali Ağca, Papa’ya ateş etmek
aymazlığına kapıldığından, 1981’den beri lüks
görüntüde bir hücrede yaşamaktadır. Papa
2’nci Paulus, Ağca’nın günahını bağışlaması
için Tanrı’ya yakarmıştır; ama, kilisenin
yumuşak görüntüsü ardındaki acımasızlığı,
teröristin canına okumasını biliyor; uygarlıkta
emir demiri keser; Mehmet Ali, ne koğuşta
eyleme geçebilir, ne de hücresinde tünel
kazabilir.
Ne var ki çelişkilerin kördüğümlerinde
uygarlığı aramak yanlış bir yöntemdir; işin
felsefesine kaçmadan, insanlığın ulaştığı
kuralları sayıp dökmekte yarar var.
Nedir onlar?..
Savaşta bile iki düşman askeri arasında
insanlığın gerektirdiği kurallar geçerlidir.
Düşman askeri de insandır. İnsanın düşmanını
da insan sayması çağımız insanlığının birinci
kuralıdır.
Ancak düşman kavramı da uygarlığın
mantığında çözümleniyor. Kimdir düşman?..
Yabancı bir devlet mi?.. Bir ideoloji mi?.. Tarla
kavgasında anlaşmazlığa düştüğün komşun
mu?.. Kan davasında öldürmekle
yükümlendiğin kişi mi?.. Karşı dinden bir
mümin mi?.. Alevi mi, Sünni mi?.. Türk mü,
Kürt mü?.. Yahudi mi, Arap mı?.. Şeriatçı mı?..
Komünist mi?.. Laik mi?..
Her düşmanlığın çözümlenebilir bir nedeni
olduğunu, çağdaş insanlık bilinci dile getiriyor.
Uygarlaşmak, düşmanlıkları dostluğa
çevirmekle eşanlamlı değil mi!..
Düşmanlıkla beslenen insan ilkelleşir.
Cezaevlerindeki açlık grevleri, kendini bilen
insanda bir vicdan sızısı...
Ne yapıp edip açlık grevlerini elbirliğiyle
durdurmalıyız. İnsanlık görevimiz bu!..
Gençliklerinin en güzel zamanlarını yaşayan
çocuklarımızın, göz göre göre ölümle
cebelleşmelerinin sorumlusu kim?.. Sen, ben,
biz... Hiç kimse bu sorumluluktan kaçamaz;
ölümle karşı karşıya bırakamayız
insanlarımızı...
Devletteki, yönetimdeki, toplumdaki sağır
duvarları yıkmalıyız. Gençlerin açlık grevine
karşı yükselen sağır duvar, uygarlığın utanç
duvarıdır.
Düşmanlık ilkelliktir...
Cezaevlerindeki gençlere düşman gibi
bakmak, ilkelliğin göstergesidir.
Onlar tutsak değil, tutukludur; bu ülkenin
yurttaşlarıdır. “Tutsak” sözlük anlamında esir
düşmüş düşman askeri demek...
Hapishanede kendisini tutsak sayan kişi
benim düşmanım değil ki ben onu tutsak
sayayım..
Hayır, düşman askeri değil o!.. Benim
kardeşim, oğlum, kızım, yurttaşım, bu yurdun
insanı, nasıl tutsak olabilir?
(17 Temmuz 1996 tarihli yazısı)
‘Demagog perendebazdır’
Demagog, “eğitimi yetersiz ülkelerde
hiçbir vicdan sorumluluğu duymadan
halk önünde esen rüzgâra göre konuşan,
kendince geçer akçe saydığı ucuz slogan-
larla halk önünde perendebazlık yapan”
adamdır. (Şevket Süreyya Aydemir, Cum-
huriyet, 30 Eylül 1974)
Perendebaz, Farsça takla atan oyuncu,
canbaz demek. Canbaz da “canıyla oy-
nayan adam.”
Demokrasinin en büyük düşmanõ dema-
goglardõr. Demagog akla, hayale gelmez
hilelerle, dalaverelerle eğitim düzeyi düşük
çoğunluğun duygularõnõ çelerek küçük bir
azõnlõğõn çõkarõnõ kollayõp yürütür.
Genel anlamda demokrasi, çeşitli güçlerin
savaşõmõ sonunda devletin havada asõlõ kal-
dõğõ bir rejimdir. Ya ileri doğru evrilip sos-
yalizme ya da gevrilip (geri doğru evrilip) des-
potluğa dönüşür. Aristo’ya göre demagoji,
demokrasinin yozlaşmõş biçimidir. Platon’a
göre, “halkın eğitimi zayıf olursa, de-
mokrasi oligarşiye gevrilir. Oligarşinin ya-
rattığı demagog diktatör olur.”
Günümüzde demagoglar lidere bağlõ ola-
rak yukarõdan aşağõya doğru hiyerarşik bir ya-
põ içinde çoğalmõşlardõr. Siyaset kültürü ye-
terince gelişmemiş ülkelerde en tepeden
aşağõya doğru uzanan bir perendebazlar hi-
yerarşisi görülür.
Piramidin tepesindeki perendebaz, belirli
bir hüner sahibidir. Farsçada sonu ‘-baz’la bi-
ten bütün meslek sahipleri gibi... Demagog;
canbazdõr, hokkabazdõr, madrabazdõr, pe-
rendebazdõr...
Demagoğun yükselişi
Baş demagogdan daha alttaki perende-
bazlara kadar her soydan ve boydan madra-
bazlar, toplumun ehliyet ve liyakat sahibi ni-
telikli insanlarõnõ kaba, adaletsiz davranõşlarla,
bazen reformcu, yenilikçi gözükerek zaman
zaman da kara çalarak yerlerinden ederler.
Demagoglarõn başõ ise hepsinin sõrtõna basõp
rakiplerini dõşlayarak yükseldikçe yükselir.
Baş demagog; entrika, dolap çevirme, hi-
le, desise, mugalata, safsata, kandõrmaca
ustasõdõr. İlk yükselişini kitlelerin demo-
kratik desteğine borçludur. Kitleler onun ni-
yetini anlayõncaya kadar çoğu kez iş işten geç-
miş olur. Halkõn üzerine bütün ağõrlõğõyla bir
karabasan gibi çöker. Halk yararõna değerlere
bağlõ gerçek bir demokratik önderlik ile kit-
lelerin sõradan içgüdülerini ve duygularõnõ sö-
müren demagog arasõnda köklü bir fark var-
dõr. Gerçek lider halkla dinamik bir etkileşim
içindedir. Demagog ise sürekli halkõn yanõl-
maz olduğunu söyleyerek halk dalkavuklu-
ğu yapar. En iyisini halkõn bildiğini yinele-
yerek insanlarõn basit duygularõnõ okşar.
Tavrõyla, jestleriyle, sõrnaşõkça sõrt sõvazla-
yarak halka özel bir yakõnlõğõ olduğunu his-
settirir. Çocukluğunda simit satmasõyla, kar-
puz tartmasõyla, koyun gütmesiyle övünür. Sõ-
radanlõğõ yüceltir. Rakiplerini iki koyun gü-
demeyecek kadar beceriksiz olmakla suçlar.
Bu sözüyle kõrda kavalõnõn ezgisine dalmõş
çobanõn gönlünü alõr. Bir yandan da beden di-
li, külhanbeyi tarzõ kostaklanmasõ, zaman za-
man bilinçaltõnõ ele veren argo sözleri halkõ
güdülecek bir sürü gibi gördüğünü ele verir.
Demagog ara sõra seslendiği kitle kadar saf
gözükür ki, aklõnõ çeldiği kalabalõklar da en
az onun kadar akõllõ ve uyanõk olduklarõna ina-
nabilsinler. Kemal Sunal filmlerinin bu ka-
dar tutulmasõnõn sõrrõ belki biraz da burada-
dõr. Kitleler demagoğun kurnazlõğõnõ, üçkâ-
ğõtçõlõğõnõ iyi-kötü bilir ama kendi yapama-
dõğõnõ yapmayõ başardõğõ için de onu başta-
cõ edebilirler.
Sonuç diktatörlüktür
Tanõnmõş siyaset bilimci Maurice Du-
verger şöyle diyor:
“Kendisini bir programa bağlamayan ve
hesap vermek zorunda olmayan bir baş-
kan halk dalkavuğu bir demagog olur.
Böyle bir sistem, yerine getirilmeyen seçim
vaatlerinin sürekli yinelenerek katlandı-
ğı bir oyun ve güçsüz bir parlamentoyu, bir
demagogla baş başa bırakmak demektir.
Sonuç diktatörlüktür!”
Halk avcõsõ demagog, ayaktakõmõ lum-
penlerden, sadakaya muhtaç bõrakõlmõş yok-
sullardan daha kolay destek alõr. Aç, der-
mansõz, umutsuz insanlar için sadaka vere-
ne dua etmekten başka çare kalmaz. Kasõtlõ
olarak cahil bõrakõlan, öbür dünya avuntusu
ile uyuşturulan kitle, zamanla bedeninin acõ-
sõnõ hissetmez olur. Geleceğe beslenen umut
artõk bu dünyada değil, bir başka fizikötesi
evrendedir.
Demagog toplumu hep ak ile kara diye iki-
ye ayõrõp ötekileştirir. Ya bizdensin, ya on-
lardan... Ya evet, ya hayõr... Ötekinin doğrusu
yoktur. Demagog elindeki iktidarõ, sermayeyi
ve yandaş medyayõ kullanarak yasalardaki
boşluklardan, kamu kurumlarõnõn yetersizli-
ğinden yararlanõr. Bir yandan da kitlelerin ba-
sit duygularõnõ okşayõp onlarõ manipüle et-
meye yeltenir. Sadece ‘evet’ ya da ‘hayır’ gi-
bi ikili seçeneklere dayalõ referandumlar
halkõn manipülasyonu ve demagoglarõn ege-
menliği için uygun siyasal araçlardõr.
Parti içi denetim mekanizmasõ işlemez.
Çünkü yağmadan pay alan çevre, başõnõ ku-
ma gömmüştür. Liderin hatalarõnõ görmezden
gelir. Görse de söylemez olur.
Değişim değerinin önemini çok iyi kavra-
yan demagog, iktidar olanaklarõnõ kullanarak
dar bir çevre içinde mevkileri paylaştõrõp ser-
veti ustaca dağõtõr.
Çıkmaz sokak
İki dünya savaşõ arasõnda (1918-1939)
Avrupa’da birçok ülkede yargõ vesayeti
yaygarasõyla bütün yetkiler adõm adõm yü-
rütme organõnda toplanmõştõr. Demagog hal-
kõn geciken adaletten, yavaş işleyen hukuk
sisteminden şikâyetini sömürür. Zamanla
parlamentonun yasama yetkisi aşõndõrõlõp
bütün güç yürütme organõnda toplanõr. Yü-
rütmede de çoğunluk partisinin liderinde...
Çoğunluğun seçimle gelen frensiz yöneti-
minden demagoğun diktatörlüğüne geçiş
yolu kolayca açõlõr.
Oysa demokratik rejim; yasama, yürütme,
yargõ, kitle haberleşme araçlarõ, yurttaş ör-
gütleri gibi oldukça karmaşõk bir kuvvetler
ayrõlõğõ sisteminin ince ayarlõ bir dengesidir.
Demagoğun diktatörlüğünü engelleyebil-
mek için dengeli bir parlamentonun yanõ sõ-
ra etkin bir anayasal denetim sistemi olma-
lõdõr. Parlamento demagoğu frenleyebile-
cek bir yapõya sahip midir? Güçlü bir mu-
halefet, bağõmsõz yargõ, liyakat ve ehliyete da-
yalõ güvenceli bir bürokrasi, tekelleşmemiş
bir medya, gelişkin bir yurttaş örgütleri (si-
vil toplum) ağõ, kõsacasõ temel hak ve öz-
gürlükleri özümsemiş bir siyaset kültürü
gereklidir.
Şevket Süreyya Aydemir yõllar önce de-
magoğun halk önünde takla atan bir peren-
debaz olduğunu söylüyordu.
Necip Fazıl Kısakürek ise 1978 yõlõnda,
şu dizeyi dizinin dibinde yetişen kimi ‘mar-
ka Müslüman perendebazlar’õ daha o gün-
den uyarmak için mi yazmõştõ acaba?
“Niceleri namazda gaflet perendebazı;
Kurgulu oyuncak da kılar böyle nama-
zı...”
Perendebaz Sokağı, Fatih’te Öksüz
Mehmet Paşa Camisi ile Karagümrük
İlköğretim Okulu arasında kendi halinde
bir sokaktır.
Ama çıkmaz bir sokaktır.
Perendebaz...
Cavlı ÇULFAZ
Demagoğun diktatörlüğünü engelleyebilmek için dengeli bir parlamentonun
yanõ sõra etkin bir anayasal denetim sistemi olmalõdõr. Parlamento demagoğu
frenleyebilecek bir yapõya sahip midir? Güçlü bir muhalefet, bağõmsõz yargõ,
liyakat ve ehliyete dayalõ güvenceli bir bürokrasi, tekelleşmemiş bir medya,
gelişkin bir yurttaş örgütleri (sivil toplum) ağõ, kõsacasõ temel hak ve
özgürlükleri özümsemiş bir siyaset kültürü gereklidir.
P
sikanalizin temel
kavramlarõndan
biri, “laik itiraf”
(katharsis) kavramõdõr.
Laik itiraf, bilinçaltõna
bastõrõlmõş duygularõ
açõğa vurmaya bağlõ bo-
şalmanõn sağladõğõ bir
arõnmadõr. Kavram
Aristo’dan alõnmõştõr.
Türkiye şimdi siyasal
bir katharsisi yaşamak-
tadõr. Cumhuriyete, ku-
rucularõna, kuruluş fel-
sefesine karşõ olup ko-
şullar elvermediği için
dõşavurulamamõş, bi-
linçaltõna bastõrõlmõş ne
kadar duygu, düşünce
varsa bir bir açõğa vu-
rulmakta, siyasal ikti-
darõn “bilinçaltı” ve
“bilinç dışı” alanlarõ
yavaş yavaş gün yüzüne
çõkmaktadõr.
Ulusal devletin
1923’te atõlmõş temelle-
rini “siyasal İslam” an-
layõşõ ile yeniden şekil-
lendirmek isteyen bir
iktidar, koşullarõn ol-
gunlaştõğõ kanõsõna var-
mõş olmalõ ki, tarihin
çok gerilerinden besle-
nip gelen bir “kin”le,
Cumhuriyete, kurucu-
larõna, kuruluş felsefe-
sine saldõrmakta, psi-
şizminin görünmeyen
derinliklerinde yüzen
“niyet” ve “hedef”leri-
nin ipuçlarõnõ vermek-
tedir. “Siyaset adamı”
değil “devlet adamı”
olan, “tarihi yazan (!)”
değil, “bizzat yapan”
İsmet İnönü, Cumhu-
riyete daha başõndan iti-
razõ olan hilafet artõkla-
rõnõn boş durmayacağõ-
nõ, fõrsatõnõ bulur bulmaz
“din”leşmiş “kin”leri-
ni kusacaklarõnõ önce-
den gören dehasõ ile
“devrim daha otur-
mamıştır, çok partili
sisteme geçmeyelim”
diyenlere, “alaşağı edil-
meye karşın geçece-
ğim. Elli yıl sonra bile
geçsek, erken denile-
cektir. İyisi mi, gele-
cekteki bozgun ve in-
kârlar devri üzerimde
yaşansın” diyerek ken-
dini çarmõha germiş,
Atatürk’e sorulamayõp
kendisinden istenen he-
sabõ, onurla vermiştir.
Ancak şurasõ kesin-
dir ki, koşullarõn biraz
daha olgunlaştõğõ, ku-
rumlarõn ve toplumun
biraz daha sindiği görü-
lür görülmez iktidardan
yayõlan bu “laik itiraf”
dalgasõ Atatürk’e karşõ
beslenen fakat şimdilik
bilinçaltõ çöplüğünün
kuytu köşelerinde bu-
ruşmuş halde duran
duygulara da ulaşacak,
Meclis’te mareşal üni-
formalõ Atatürk resmine
bile katlanamadõğõnõ
söyleyenler, hiç merak
etmesinler, bu duygula-
rõ açõğa vurmaya bağlõ
bir “boşalma”nõn haz-
zõnõ yaşayacaklardõr.
Bunun da ipucu veril-
miştir.
Bilinen davanõn id-
dianamesinde, “Ata-
türk’ün dahi Ergene-
kon’un tarikatvari ya-
pısı içinde olduğu, an-
cak henüz açıklamanın
zamanı gelmediği”
savlarõna yer verilmesi,
Cumhuriyetin bir nu-
maralõ “bani”si fakat
yakõnda bir numaralõ sa-
nõğõ haline getirilirse
kimsenin şaşmamasõ ge-
reken halk önderine yö-
nelik “inkâr” ve “boz-
gun”un ayak sesleridir.
Amaç gündemi
değiştirmek
Türkiye’nin bugünkü
sorunu ne İnönü, ne
onun bõyõklarõ ne de
40’lõ yõllarõn “ekmek
vesikaları”dõr. O kar-
neler, nasõl “yok”tan
var olduğumuzun, aç
kalõp onursuz bõrakõl-
madõğõmõzõn ibret bel-
gesi olarak tarihe “tes-
pit” ve “tescil” edil-
miş, ulusun “ibret bel-
leği”ndeki yerini almõş-
tõr. Sömürge zengini
Çörçil’in bile ulusuna
“kan” ve “gözyaşı”ndan
başka bir şey vaat ede-
mediği o savaş yõllarõn-
da, 4 şeker fabrikasõ 3 çi-
mento fabrikasõndan
başka varlõğõ olmayan
bir ülkede ulusa vaat
edilecek olan herhalde
iki anahtar (ev ve oto-
mobil) değil, ancak ger-
çeklere yaldõzsõz, ha-
yalsiz bakabilen, tumtu-
raklõ sözlerle ulusunu
kandõrmayan bir “devlet
adamı”nõn ulusuna ya-
zabileceği acõ reçete öl-
çüsünde “dipsiz kile
boş ambar” olacaktõr.
Savaş yõllarõnda belki
Türkiye aç kalmõş, fakat
oğullar babasõz, babalar
oğulsuz kalmamõştõr.
Bunu bilmek için oku-
muş olmaya gerek yok-
tur. Ancak amaç başka-
dõr. Amaç, gündemi
saptõrmak, yurttaşlarõn
çõğlõğõnõ bastõrmaktõr.
Yangın yeri
Türkiye bugün yangõn
yerine dönmüştür. Ra-
kamsal göstergelerle ya-
şamsal göstergeler ta-
ban tabana zõttõr.
Toplum topyekûn cin-
net getirmektedir.
Toplu cinayetler, inti-
harlar kol gezmekte, sa-
põklõk ve sapkõnlõklar
şiddetle birleşerek her
yaştan, her meslekten
insanõ etkisi altõna al-
maktadõr.
Nedeni ne İnönü ne de
onun bõyõklarõdõr. Ne-
deni, işsizlik, geçim sõ-
kõntõsõ, yoksulluktur.
CHP’nin ekonomi kur-
mayõ Sayõn İlhan Kesi-
ci’nin 27.3.2010’da yap-
tõğõ ve Cumhuriyet ga-
zetesinde de yer alan
değerlendirmeye göre,
“Türkiye’de 7 milyon
işsiz var, kapanan fab-
rikalar var, organize
sanayi bölgelerinin ve
küçük sanayi siteleri-
nin hemen hemen ta-
mamı, en çok yüzde
30’la çalışıyor, geri ka-
lanı iflas ediyor. Tür-
kiye borç batağına
batmış, kamunun 295
milyar dolar, özelin
177 milyar dolar bor-
cu var. Kişilerin kredi
kartı ve tüketici kre-
disi borcu 80 milyar
dolara ulaşmış, her-
kes borç batağına bat-
mış. Ama ‘balyoz’ de-
diler 3-5 ay bu konu-
şuldu, ‘imza’ dediler,
kurusu 6 ay, ıslağı 6 ay
konuşuldu, Bülent
Arınç’a ‘suikast’ dedi-
ler, 3-5 ay bu konu-
şuldu. Bütün bunlar
ekonominin tartışıl-
masını engellemek için
yapılmıştır.” İşte ülke-
nin gerçek görüntüsü,
işte “memleketimden
insan manzaraları”
budur. Gerisi “lafügü-
zaf”tõr. Çekiver kuyru-
ğunu gitsin!
Laik İtiraf!
İbrahim TÜRKEŞ Hukukçu, Felsefeci
Türkiye bugün yangõn yerine dönmüştür. Rakamsal göstergelerle
yaşamsal göstergeler taban tabana zõttõr. Toplum topyekûn cinnet
getirmektedir. Toplu cinayetler, intiharlar kol gezmekte, sapõklõk
ve sapkõnlõklar şiddetle birleşerek her yaştan, her meslekten
insanõ etkisi altõna almaktadõr.