23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 18 MAYIS 2010 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Şaşkınlık İçindeyiz Hepimiz! Arapsaçına dönmüş bir ülke!.. “Hayretler içindeyim” diyen bir Başbakan... Şaşkınlık kimde yok ki... “Bizim çocuklar yapmadı bunu” demiş Pensilvanya’daki hoca... “Bizim çocuklar” demek o kadar çok, o kadar etkin... Askeri darbeler öncesinde Amerikalı bir subayın “Bizim çocuklar Türkiye’de her şeyi ele geçirdi” demesine benziyor... Bizim çocuklar!.. Baykal’ın CHP liderliğinden ayrılmasını düşte görsem inanmazdım. Atatürk devrimlerinin çizgisinden epey uzaklaşmış bir CHP’de böyle bir olayı kimse ummuyordu. Yine de beklemek gerekir. Baykal ve birkaç arkadaşının parti yönetimi dışında kalması o kadar kolay değildir. Bakın genel sekreterleri ne diyor: “Kimse avucunu ovuşturmasın...” Baykal’la bir bayanın yer aldığı belge bir montaj mı? Bunu iktidarın adamları mı yaptı? Tam referandum öncesi! Bir yıl sonraki genel seçimi de hesaplayarak... İyi mi oldu, kötü mü? CHP’yi yıkacak mı bu, yoksa yepyeni bir CHP yönetimine bir şans mı sağlayacak? “Baykal oldukça ben CHP’ye oy vermem” diyenler bu kez oylarını CHP’ye verecek mi? Bin bir suçlamalar içinde bocalayan, ama Tayyip Bey’in direnciyle ayakta durmaya, iktidarını daha yıllarca sürdürmeye hazırlanan bir AKP’yi bekleyen ne? Pensilvanya’daki hoca ile araları gerçekten açıldı mı? “Bizim çocuklar” artık Tayyip takımını tutmuyor mu? İşin içinde Amerikan parmağı var mı? Türkiye’nin AKP elinde bambaşka bir cumhuriyete dönüşmesi Amerika’nın hoşuna gidiyor mu, gitmiyor mu? Binlerce soru, binlerce yanıt! Ama arapsaçına dönmüş bir ülkede bir yazar nasıl yorumlar yapabilir, okuruna ne gibi çözümler sunabilir ki! Bakıyorum, gazeteler, yazarlar her sabah- akşam türlü türlü açıklamalar, yorumlar yapabiliyorlar. Ama bunca yıllık yazarlık yaşantıma karşın, ben de Başbakan gibi “hayretler içinde” önümüzdeki karmakarışıklığı izliyorum. Birtakım çevrelerin yeni oyunlarını da bekleyerek... Siz yılların okuru olarak bu arapsaçına dönüşmüş ülkemin sorunlarına bir çözüm bulabiliyor musunuz? Ben şimdilik bu konulardan duyduğum bıkkınlığı dile getirmekle yetinmek istiyorum. Ne demişler? Bekleyelim, görelim... Ne göreceksek! PENCERE Sen Tutsak Değilsin Kardeşim... Uygar insan kimdir?.. Karmaşık bir soru. Londra’da soylulara özgü kulüpte viskisini yudumlayan İngiliz, bu yüzyılın başında uygarlığa örnek sayılırdı; centilmenliğine parmak ısırılır, serinkanlılığına hayran kalınır, giyimi kuşamı taklit edilirdi. Ama o İngiliz, Hindistan’da kolonyal şapkasını başına geçirip kırbacını eline aldığında ilkelleşirdi. Meloman Nazi subayı, Wagner operalarını ezbere söyleyen, Yahudileri gaz odalarında kılı kıpırdamadan yok eden; üstün ırktan bir uygar mıydı?.. Fransızın uygarlığına kim ne diyebilir?.. Nükleer denemelerini güzelim okyanusun mavisinde Baudlaire’in şiirlerini söyleyerek yapıyor. Mehmet Ali Ağca, Papa’ya ateş etmek aymazlığına kapıldığından, 1981’den beri lüks görüntüde bir hücrede yaşamaktadır. Papa 2’nci Paulus, Ağca’nın günahını bağışlaması için Tanrı’ya yakarmıştır; ama, kilisenin yumuşak görüntüsü ardındaki acımasızlığı, teröristin canına okumasını biliyor; uygarlıkta emir demiri keser; Mehmet Ali, ne koğuşta eyleme geçebilir, ne de hücresinde tünel kazabilir. Ne var ki çelişkilerin kördüğümlerinde uygarlığı aramak yanlış bir yöntemdir; işin felsefesine kaçmadan, insanlığın ulaştığı kuralları sayıp dökmekte yarar var. Nedir onlar?.. Savaşta bile iki düşman askeri arasında insanlığın gerektirdiği kurallar geçerlidir. Düşman askeri de insandır. İnsanın düşmanını da insan sayması çağımız insanlığının birinci kuralıdır. Ancak düşman kavramı da uygarlığın mantığında çözümleniyor. Kimdir düşman?.. Yabancı bir devlet mi?.. Bir ideoloji mi?.. Tarla kavgasında anlaşmazlığa düştüğün komşun mu?.. Kan davasında öldürmekle yükümlendiğin kişi mi?.. Karşı dinden bir mümin mi?.. Alevi mi, Sünni mi?.. Türk mü, Kürt mü?.. Yahudi mi, Arap mı?.. Şeriatçı mı?.. Komünist mi?.. Laik mi?.. Her düşmanlığın çözümlenebilir bir nedeni olduğunu, çağdaş insanlık bilinci dile getiriyor. Uygarlaşmak, düşmanlıkları dostluğa çevirmekle eşanlamlı değil mi!.. Düşmanlıkla beslenen insan ilkelleşir. Cezaevlerindeki açlık grevleri, kendini bilen insanda bir vicdan sızısı... Ne yapıp edip açlık grevlerini elbirliğiyle durdurmalıyız. İnsanlık görevimiz bu!.. Gençliklerinin en güzel zamanlarını yaşayan çocuklarımızın, göz göre göre ölümle cebelleşmelerinin sorumlusu kim?.. Sen, ben, biz... Hiç kimse bu sorumluluktan kaçamaz; ölümle karşı karşıya bırakamayız insanlarımızı... Devletteki, yönetimdeki, toplumdaki sağır duvarları yıkmalıyız. Gençlerin açlık grevine karşı yükselen sağır duvar, uygarlığın utanç duvarıdır. Düşmanlık ilkelliktir... Cezaevlerindeki gençlere düşman gibi bakmak, ilkelliğin göstergesidir. Onlar tutsak değil, tutukludur; bu ülkenin yurttaşlarıdır. “Tutsak” sözlük anlamında esir düşmüş düşman askeri demek... Hapishanede kendisini tutsak sayan kişi benim düşmanım değil ki ben onu tutsak sayayım.. Hayır, düşman askeri değil o!.. Benim kardeşim, oğlum, kızım, yurttaşım, bu yurdun insanı, nasıl tutsak olabilir? (17 Temmuz 1996 tarihli yazısı) ‘Demagog perendebazdır’ Demagog, “eğitimi yetersiz ülkelerde hiçbir vicdan sorumluluğu duymadan halk önünde esen rüzgâra göre konuşan, kendince geçer akçe saydığı ucuz slogan- larla halk önünde perendebazlık yapan” adamdır. (Şevket Süreyya Aydemir, Cum- huriyet, 30 Eylül 1974) Perendebaz, Farsça takla atan oyuncu, canbaz demek. Canbaz da “canıyla oy- nayan adam.” Demokrasinin en büyük düşmanõ dema- goglardõr. Demagog akla, hayale gelmez hilelerle, dalaverelerle eğitim düzeyi düşük çoğunluğun duygularõnõ çelerek küçük bir azõnlõğõn çõkarõnõ kollayõp yürütür. Genel anlamda demokrasi, çeşitli güçlerin savaşõmõ sonunda devletin havada asõlõ kal- dõğõ bir rejimdir. Ya ileri doğru evrilip sos- yalizme ya da gevrilip (geri doğru evrilip) des- potluğa dönüşür. Aristo’ya göre demagoji, demokrasinin yozlaşmõş biçimidir. Platon’a göre, “halkın eğitimi zayıf olursa, de- mokrasi oligarşiye gevrilir. Oligarşinin ya- rattığı demagog diktatör olur.” Günümüzde demagoglar lidere bağlõ ola- rak yukarõdan aşağõya doğru hiyerarşik bir ya- põ içinde çoğalmõşlardõr. Siyaset kültürü ye- terince gelişmemiş ülkelerde en tepeden aşağõya doğru uzanan bir perendebazlar hi- yerarşisi görülür. Piramidin tepesindeki perendebaz, belirli bir hüner sahibidir. Farsçada sonu ‘-baz’la bi- ten bütün meslek sahipleri gibi... Demagog; canbazdõr, hokkabazdõr, madrabazdõr, pe- rendebazdõr... Demagoğun yükselişi Baş demagogdan daha alttaki perende- bazlara kadar her soydan ve boydan madra- bazlar, toplumun ehliyet ve liyakat sahibi ni- telikli insanlarõnõ kaba, adaletsiz davranõşlarla, bazen reformcu, yenilikçi gözükerek zaman zaman da kara çalarak yerlerinden ederler. Demagoglarõn başõ ise hepsinin sõrtõna basõp rakiplerini dõşlayarak yükseldikçe yükselir. Baş demagog; entrika, dolap çevirme, hi- le, desise, mugalata, safsata, kandõrmaca ustasõdõr. İlk yükselişini kitlelerin demo- kratik desteğine borçludur. Kitleler onun ni- yetini anlayõncaya kadar çoğu kez iş işten geç- miş olur. Halkõn üzerine bütün ağõrlõğõyla bir karabasan gibi çöker. Halk yararõna değerlere bağlõ gerçek bir demokratik önderlik ile kit- lelerin sõradan içgüdülerini ve duygularõnõ sö- müren demagog arasõnda köklü bir fark var- dõr. Gerçek lider halkla dinamik bir etkileşim içindedir. Demagog ise sürekli halkõn yanõl- maz olduğunu söyleyerek halk dalkavuklu- ğu yapar. En iyisini halkõn bildiğini yinele- yerek insanlarõn basit duygularõnõ okşar. Tavrõyla, jestleriyle, sõrnaşõkça sõrt sõvazla- yarak halka özel bir yakõnlõğõ olduğunu his- settirir. Çocukluğunda simit satmasõyla, kar- puz tartmasõyla, koyun gütmesiyle övünür. Sõ- radanlõğõ yüceltir. Rakiplerini iki koyun gü- demeyecek kadar beceriksiz olmakla suçlar. Bu sözüyle kõrda kavalõnõn ezgisine dalmõş çobanõn gönlünü alõr. Bir yandan da beden di- li, külhanbeyi tarzõ kostaklanmasõ, zaman za- man bilinçaltõnõ ele veren argo sözleri halkõ güdülecek bir sürü gibi gördüğünü ele verir. Demagog ara sõra seslendiği kitle kadar saf gözükür ki, aklõnõ çeldiği kalabalõklar da en az onun kadar akõllõ ve uyanõk olduklarõna ina- nabilsinler. Kemal Sunal filmlerinin bu ka- dar tutulmasõnõn sõrrõ belki biraz da burada- dõr. Kitleler demagoğun kurnazlõğõnõ, üçkâ- ğõtçõlõğõnõ iyi-kötü bilir ama kendi yapama- dõğõnõ yapmayõ başardõğõ için de onu başta- cõ edebilirler. Sonuç diktatörlüktür Tanõnmõş siyaset bilimci Maurice Du- verger şöyle diyor: “Kendisini bir programa bağlamayan ve hesap vermek zorunda olmayan bir baş- kan halk dalkavuğu bir demagog olur. Böyle bir sistem, yerine getirilmeyen seçim vaatlerinin sürekli yinelenerek katlandı- ğı bir oyun ve güçsüz bir parlamentoyu, bir demagogla baş başa bırakmak demektir. Sonuç diktatörlüktür!” Halk avcõsõ demagog, ayaktakõmõ lum- penlerden, sadakaya muhtaç bõrakõlmõş yok- sullardan daha kolay destek alõr. Aç, der- mansõz, umutsuz insanlar için sadaka vere- ne dua etmekten başka çare kalmaz. Kasõtlõ olarak cahil bõrakõlan, öbür dünya avuntusu ile uyuşturulan kitle, zamanla bedeninin acõ- sõnõ hissetmez olur. Geleceğe beslenen umut artõk bu dünyada değil, bir başka fizikötesi evrendedir. Demagog toplumu hep ak ile kara diye iki- ye ayõrõp ötekileştirir. Ya bizdensin, ya on- lardan... Ya evet, ya hayõr... Ötekinin doğrusu yoktur. Demagog elindeki iktidarõ, sermayeyi ve yandaş medyayõ kullanarak yasalardaki boşluklardan, kamu kurumlarõnõn yetersizli- ğinden yararlanõr. Bir yandan da kitlelerin ba- sit duygularõnõ okşayõp onlarõ manipüle et- meye yeltenir. Sadece ‘evet’ ya da ‘hayır’ gi- bi ikili seçeneklere dayalõ referandumlar halkõn manipülasyonu ve demagoglarõn ege- menliği için uygun siyasal araçlardõr. Parti içi denetim mekanizmasõ işlemez. Çünkü yağmadan pay alan çevre, başõnõ ku- ma gömmüştür. Liderin hatalarõnõ görmezden gelir. Görse de söylemez olur. Değişim değerinin önemini çok iyi kavra- yan demagog, iktidar olanaklarõnõ kullanarak dar bir çevre içinde mevkileri paylaştõrõp ser- veti ustaca dağõtõr. Çıkmaz sokak İki dünya savaşõ arasõnda (1918-1939) Avrupa’da birçok ülkede yargõ vesayeti yaygarasõyla bütün yetkiler adõm adõm yü- rütme organõnda toplanmõştõr. Demagog hal- kõn geciken adaletten, yavaş işleyen hukuk sisteminden şikâyetini sömürür. Zamanla parlamentonun yasama yetkisi aşõndõrõlõp bütün güç yürütme organõnda toplanõr. Yü- rütmede de çoğunluk partisinin liderinde... Çoğunluğun seçimle gelen frensiz yöneti- minden demagoğun diktatörlüğüne geçiş yolu kolayca açõlõr. Oysa demokratik rejim; yasama, yürütme, yargõ, kitle haberleşme araçlarõ, yurttaş ör- gütleri gibi oldukça karmaşõk bir kuvvetler ayrõlõğõ sisteminin ince ayarlõ bir dengesidir. Demagoğun diktatörlüğünü engelleyebil- mek için dengeli bir parlamentonun yanõ sõ- ra etkin bir anayasal denetim sistemi olma- lõdõr. Parlamento demagoğu frenleyebile- cek bir yapõya sahip midir? Güçlü bir mu- halefet, bağõmsõz yargõ, liyakat ve ehliyete da- yalõ güvenceli bir bürokrasi, tekelleşmemiş bir medya, gelişkin bir yurttaş örgütleri (si- vil toplum) ağõ, kõsacasõ temel hak ve öz- gürlükleri özümsemiş bir siyaset kültürü gereklidir. Şevket Süreyya Aydemir yõllar önce de- magoğun halk önünde takla atan bir peren- debaz olduğunu söylüyordu. Necip Fazıl Kısakürek ise 1978 yõlõnda, şu dizeyi dizinin dibinde yetişen kimi ‘mar- ka Müslüman perendebazlar’õ daha o gün- den uyarmak için mi yazmõştõ acaba? “Niceleri namazda gaflet perendebazı; Kurgulu oyuncak da kılar böyle nama- zı...” Perendebaz Sokağı, Fatih’te Öksüz Mehmet Paşa Camisi ile Karagümrük İlköğretim Okulu arasında kendi halinde bir sokaktır. Ama çıkmaz bir sokaktır. Perendebaz... Cavlı ÇULFAZ Demagoğun diktatörlüğünü engelleyebilmek için dengeli bir parlamentonun yanõ sõra etkin bir anayasal denetim sistemi olmalõdõr. Parlamento demagoğu frenleyebilecek bir yapõya sahip midir? Güçlü bir muhalefet, bağõmsõz yargõ, liyakat ve ehliyete dayalõ güvenceli bir bürokrasi, tekelleşmemiş bir medya, gelişkin bir yurttaş örgütleri (sivil toplum) ağõ, kõsacasõ temel hak ve özgürlükleri özümsemiş bir siyaset kültürü gereklidir. P sikanalizin temel kavramlarõndan biri, “laik itiraf” (katharsis) kavramõdõr. Laik itiraf, bilinçaltõna bastõrõlmõş duygularõ açõğa vurmaya bağlõ bo- şalmanõn sağladõğõ bir arõnmadõr. Kavram Aristo’dan alõnmõştõr. Türkiye şimdi siyasal bir katharsisi yaşamak- tadõr. Cumhuriyete, ku- rucularõna, kuruluş fel- sefesine karşõ olup ko- şullar elvermediği için dõşavurulamamõş, bi- linçaltõna bastõrõlmõş ne kadar duygu, düşünce varsa bir bir açõğa vu- rulmakta, siyasal ikti- darõn “bilinçaltı” ve “bilinç dışı” alanlarõ yavaş yavaş gün yüzüne çõkmaktadõr. Ulusal devletin 1923’te atõlmõş temelle- rini “siyasal İslam” an- layõşõ ile yeniden şekil- lendirmek isteyen bir iktidar, koşullarõn ol- gunlaştõğõ kanõsõna var- mõş olmalõ ki, tarihin çok gerilerinden besle- nip gelen bir “kin”le, Cumhuriyete, kurucu- larõna, kuruluş felsefe- sine saldõrmakta, psi- şizminin görünmeyen derinliklerinde yüzen “niyet” ve “hedef”leri- nin ipuçlarõnõ vermek- tedir. “Siyaset adamı” değil “devlet adamı” olan, “tarihi yazan (!)” değil, “bizzat yapan” İsmet İnönü, Cumhu- riyete daha başõndan iti- razõ olan hilafet artõkla- rõnõn boş durmayacağõ- nõ, fõrsatõnõ bulur bulmaz “din”leşmiş “kin”leri- ni kusacaklarõnõ önce- den gören dehasõ ile “devrim daha otur- mamıştır, çok partili sisteme geçmeyelim” diyenlere, “alaşağı edil- meye karşın geçece- ğim. Elli yıl sonra bile geçsek, erken denile- cektir. İyisi mi, gele- cekteki bozgun ve in- kârlar devri üzerimde yaşansın” diyerek ken- dini çarmõha germiş, Atatürk’e sorulamayõp kendisinden istenen he- sabõ, onurla vermiştir. Ancak şurasõ kesin- dir ki, koşullarõn biraz daha olgunlaştõğõ, ku- rumlarõn ve toplumun biraz daha sindiği görü- lür görülmez iktidardan yayõlan bu “laik itiraf” dalgasõ Atatürk’e karşõ beslenen fakat şimdilik bilinçaltõ çöplüğünün kuytu köşelerinde bu- ruşmuş halde duran duygulara da ulaşacak, Meclis’te mareşal üni- formalõ Atatürk resmine bile katlanamadõğõnõ söyleyenler, hiç merak etmesinler, bu duygula- rõ açõğa vurmaya bağlõ bir “boşalma”nõn haz- zõnõ yaşayacaklardõr. Bunun da ipucu veril- miştir. Bilinen davanõn id- dianamesinde, “Ata- türk’ün dahi Ergene- kon’un tarikatvari ya- pısı içinde olduğu, an- cak henüz açıklamanın zamanı gelmediği” savlarõna yer verilmesi, Cumhuriyetin bir nu- maralõ “bani”si fakat yakõnda bir numaralõ sa- nõğõ haline getirilirse kimsenin şaşmamasõ ge- reken halk önderine yö- nelik “inkâr” ve “boz- gun”un ayak sesleridir. Amaç gündemi değiştirmek Türkiye’nin bugünkü sorunu ne İnönü, ne onun bõyõklarõ ne de 40’lõ yõllarõn “ekmek vesikaları”dõr. O kar- neler, nasõl “yok”tan var olduğumuzun, aç kalõp onursuz bõrakõl- madõğõmõzõn ibret bel- gesi olarak tarihe “tes- pit” ve “tescil” edil- miş, ulusun “ibret bel- leği”ndeki yerini almõş- tõr. Sömürge zengini Çörçil’in bile ulusuna “kan” ve “gözyaşı”ndan başka bir şey vaat ede- mediği o savaş yõllarõn- da, 4 şeker fabrikasõ 3 çi- mento fabrikasõndan başka varlõğõ olmayan bir ülkede ulusa vaat edilecek olan herhalde iki anahtar (ev ve oto- mobil) değil, ancak ger- çeklere yaldõzsõz, ha- yalsiz bakabilen, tumtu- raklõ sözlerle ulusunu kandõrmayan bir “devlet adamı”nõn ulusuna ya- zabileceği acõ reçete öl- çüsünde “dipsiz kile boş ambar” olacaktõr. Savaş yõllarõnda belki Türkiye aç kalmõş, fakat oğullar babasõz, babalar oğulsuz kalmamõştõr. Bunu bilmek için oku- muş olmaya gerek yok- tur. Ancak amaç başka- dõr. Amaç, gündemi saptõrmak, yurttaşlarõn çõğlõğõnõ bastõrmaktõr. Yangın yeri Türkiye bugün yangõn yerine dönmüştür. Ra- kamsal göstergelerle ya- şamsal göstergeler ta- ban tabana zõttõr. Toplum topyekûn cin- net getirmektedir. Toplu cinayetler, inti- harlar kol gezmekte, sa- põklõk ve sapkõnlõklar şiddetle birleşerek her yaştan, her meslekten insanõ etkisi altõna al- maktadõr. Nedeni ne İnönü ne de onun bõyõklarõdõr. Ne- deni, işsizlik, geçim sõ- kõntõsõ, yoksulluktur. CHP’nin ekonomi kur- mayõ Sayõn İlhan Kesi- ci’nin 27.3.2010’da yap- tõğõ ve Cumhuriyet ga- zetesinde de yer alan değerlendirmeye göre, “Türkiye’de 7 milyon işsiz var, kapanan fab- rikalar var, organize sanayi bölgelerinin ve küçük sanayi siteleri- nin hemen hemen ta- mamı, en çok yüzde 30’la çalışıyor, geri ka- lanı iflas ediyor. Tür- kiye borç batağına batmış, kamunun 295 milyar dolar, özelin 177 milyar dolar bor- cu var. Kişilerin kredi kartı ve tüketici kre- disi borcu 80 milyar dolara ulaşmış, her- kes borç batağına bat- mış. Ama ‘balyoz’ de- diler 3-5 ay bu konu- şuldu, ‘imza’ dediler, kurusu 6 ay, ıslağı 6 ay konuşuldu, Bülent Arınç’a ‘suikast’ dedi- ler, 3-5 ay bu konu- şuldu. Bütün bunlar ekonominin tartışıl- masını engellemek için yapılmıştır.” İşte ülke- nin gerçek görüntüsü, işte “memleketimden insan manzaraları” budur. Gerisi “lafügü- zaf”tõr. Çekiver kuyru- ğunu gitsin! Laik İtiraf! İbrahim TÜRKEŞ Hukukçu, Felsefeci Türkiye bugün yangõn yerine dönmüştür. Rakamsal göstergelerle yaşamsal göstergeler taban tabana zõttõr. Toplum topyekûn cinnet getirmektedir. Toplu cinayetler, intiharlar kol gezmekte, sapõklõk ve sapkõnlõklar şiddetle birleşerek her yaştan, her meslekten insanõ etkisi altõna almaktadõr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle