13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Milletten Kim Korkuyor? PENCERE Dindaşlık ve Soydaşlık Üzerine Uçan Halı... “Sokaktaki adam”a sormalı: “- Türkiye’nin yeri nerde?.. a) Avrupa’da mı?.. b) İslam dünyasında mı? c) Turan’da mı?” “Sokaktaki adam”ın Avrupa’yı yeğleyeceği açıktır. Bir Almanya’daki işçimize bakın, bir de Suudi Arabistan’da yaşayan işçimize!.. Almanya’daki kimi Türklerin şeriatçılara dönük “Milli Görüş”e kapılmasına da aldanmayın!.. Avrupa kapılarını açsa şeriat yasalarıyla yönetilen İslam ülkelerinde bir tek Türk işçisi kalmaz. Bukalemun gerçekçidir. Kendisini güvenceye almak için bulunduğu yerin rengine dönüşür, çevreye uyum sağlar; düşmanlarına karşı korunmuş, avına tuzak kurmuş olur. Ünlü bir özdeyiş der ki: “Bukalemunu ekose kumaş üzerine koymuşlar; bunalıma girmiş.” Biz ekose kumaş üstüne konmuş bukalemun muyuz?.. Renkten renge geçmek için nedir bu çılgınlık? Kendi içimizde güçlenmek, yapılanmak, büyümek, yükselmek, Anadolu toprağına ayaklarımızı basmak yerine, güvenceyi ve yükselmeyi niçin dışarlarda arıyoruz? Atatürk’ün bize aşılamak istediği güveni, neden kendi benliğimizde bulamıyoruz?.. Osmanlıca ya da Türkçe sözcükler ruhumuzda kelebekler gibi uçuşuyorlar: Düş, düşlem, hayal, rüya!.. Yaşını başını almış saçlı sakallı adamlar ya da uçuk hatunlar, iktidara geçtiklerinde neden ham hayaller peşine düşüyorlar?.. Aklı tepesinden bir karış yukarıda bir sürü medya gülünü de toparlayıp hayal tiyatrosu kuruyorlar?.. Türkiye’de politikacı, başbakanlık koltuğuna uçan halıya biner gibi oturuyor. O halı havalanacak, bulutlara yükselecek!.. İslam dünyası bizimkini bekliyor; Turan kapılarında Türk boyları el pençe divan bizimkinin yolunu gözlüyor; Amerika Cumhurbaşkanı da beklemede: - İşte diyor, aradığım kişi!.. Ortadoğu’da lider mi olacaksın?.. Yetmez!.. Kimi İslam coğrafyasını zaptedecek; kimi de Turan’ın başına geçip “Adriyatik Denizi’nden Çin Seddi’ne” uzanan atlasın tek başına önderi olacak!.. Kimi Beyaz Saray’ı yönlendirecek!.. Bizim medya bu zırvalıkları renk renk balonlar gibi şişirip halka satmaya hazır... Nedir bu saçmalık!.. Dünyanın bir ülkesinden bir devlet ya da bir hükümet adamı, dünyanın bir başka ülkesine uçup karşısındaki resmi yetkiliye dese ki: - İş yapalım, ticaretimizi arttıralım, iyi ilişkileri yoğunlaştıralım... Adam “hayır” mı diyecek?.. Türkiye’de hayaller kurulur; kendi kafamıza göre kesip biçeriz, dış ülkelere gidenler “Yabancı devlet yetkilileri ne düşünüyorlar? Koşulları nedir? Onların gerçekleri bizim düşlerimize girecek türden midir?” diye kaygılanmazlar. Sonra da sıfıra sıfır elde var sıfır. İslamcılık ile Turancılık yeni bir şey değildir; İkinci Meşrutiyet’ten kalmadır. Bugün yeryüzünde “ABD-Avrupa-Japonya” çevresinde üç çekim bölgesi var. Ankara Türkiye merkezli bir çekim bölgesi yaratmak istiyorsa, ülkenin ekonomik gücüne bakmalı!.. Yoksa dindaşlık ve soydaşlık üzerine harita çizip uçan halıya binmek ham hayaldir. Anadolu ekose kumaş değil!.. Biz de bukalemun değiliz!.. Peki hangi renge bürüneyim diye neden çıldırıyoruz?.. (22 Ağustos 1996 tarihli yazısı) Ç ocuk bir toplumun yapõ- taşõdõr. Çocuğun top- lumsallaşma sürecinde de sosyal çevre önemli rol oy- nar. Özellikle aile toplumsal normlarõn, değerlerin aktarõ- mõnda çocuk üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Çocuk aile içinde yaşadõğõ toplumun ay- nasõnõ bulur. Bu bakõmdan ai- lede ana-babanõn birbirleriyle olan ilişkisi, eğitim düzeyleri ço- cuğun kişiliğinin oluşumunda ilk örnek oluşturmalarõ açõsõn- dan yaşamsal öneme sahiptir. Aile de toplumun güce atfetti- ği değer, güç karşõsõnda takõn- dõğõ tutum ve tavõr doğrultu- sunda şekillenir. Eğer bir toplumda haksõz da olsa güçlüye tapõnma temel top- lumsal değer olmuşsa, toplumun aynasõ olan aile de demokratik değil, otoriter eğilimler doğ- rultusunda şekillenecektir. Oto- riter eğilimler kendini en başta kadõn-erkek ilişkilerinde ve özellikle yetişkin-çocuk ilişki- lerinde en bariz bir biçimde gösterir. Bu açõdan bakõldõğõn- da bir toplumda çocuk-yetişkin ilişkisinin niteliği göz önünde bulundurularak o toplumun ne denli demokratik, özgürlükçü ya da totaliter, baskõcõ olduğu or- taya çõkarõlabilir. Hak ve özgürlük Ülkemizin çocuklarõ ne yazõk ki çağdaş ölçülerde ne demok- rasiden, ne eşitlikten ne de öz- gürlükten paylarõnõ almaktadõr- lar. Bundan ötürü de hâlâ ço- cuklar sosyal güvence kurum- larõnõn işlevini yüklenmekte, özellikle kõz çocuklarõ başlõk pa- rasõ, berdel gibi temel insan hak ve özgürlüklerine ve çağdaş değerlere aykõrõ olarak ya bir mal gibi alõnõp satõlmakta ya da genel bir kanõnõn göstergesi olarak ana-babalarõn yaşlõlõkta bakõmõnõ üstlenecek bir unsur olarak ele alõnmaktadõr. Erkek çocuklar ise iş gücü olarak her gün sokaklar da, trafik õşõkla- rõnda mendil satarak örnekleri- ni gördüğümüz gibi aile bütçe- sine gelir getiren işgücü un- surlarõ olarak görülmektedir. Fiziksel ya da sosyal sömürü aracõ olarak görülmediğinde de bu kez çocuğun karşõsõna top- lumun ataerkil ve feodal un- surlarõndan kaynaklanan örf ve âdetler, gelenekler kõsaca top- lumsal baskõ ve her ne olursa ol- sun itaat kültürünün maneviyat adõna yüceltildiği bir çember çõkmakta, eğitim sistemi de ço- cuğun bu çemberi kõrmasõna yardõmcõ olmak yerine, bu çem- beri pekiştirmektedir. Çocuk itaat etmediğinde zor- la, şiddet kullanõlarak cezalan- dõrõlmaktadõr. Bu kõsõrdöngü çocuğun ileriki yaşamõnda ken- di ayaklarõ üzerinde duramayan, bağõmlõ, sürekli bir otorite ara- yõşõ içinde olan bir kişilik ge- liştirmesine yol açmakta; ken- dine güveni olmayan, hep baş- kalarõndan medet uman ve böy- lelikle biat kültürüyle yoğrulmuş üyeler olarak topluma katõlma- sõna yol açmaktadõr. Hiçbir oto- rite arayõşõ yoktur ki sonunda kendine sahte kahramanlar ya- ratmasõn. Otorite ilişkileri güç Çocuk ve Toplum Yrd. Doç. Dr. Ayşe ATALAY Marmara Üni. BESYO Sevgi sorumluluk ister. Çocuklarõ sadece sevmekle kalmak ama onlarõn her türlü gereksinimlerini karşõlamak için hiçbir sorumluluğu yüklenmemek dini motiflerin teşvik ettiği bir anlayõş biçimidir. SAYFA CUMHURİYET 13 MAYIS 2010 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’nı tam bin kişilik bir polis ordusu koruyormuş!.. Nereye gitse damlarda silahlı adamlar, yolda, kahvede, gazinoda, ya da bir evde koruyucular, kollayıcılar!.. Sayın Başbakan söylevlerinde hep ‘millet’ der, millet bizimle, biz milletleyiz!.. Ama tek başına ya da eşiyle birlikte sokağa çıksın, bir sinemaya gitsin, bir mağazada alışveriş yapsın, yok öyle şey... Ardında birkaç koruma olabilir, ama yetmez ki: İlle de eli silahlı yüzlercesi daha olmalı... Şimdi TBMM’de bir korumacısı var... Hem de güçlü kuvvetli bir genç milletvekili... Başbakan adım atsa ardında, yanında... Bu kadar büyük bir korkunun içinde nasıl yaşar, insan? Sonra da kalkıp ‘Biz milletle beraberiz’ diye nutuk atar... Halktan, milletten bu denli korkuyorsan, neden, ne yaptın o kadar korkutan? TBMM de bir arenaya dönüştü. Yumruklar, sövgüler, üstüne yürüyüşler, ‘Gel beni mi öldüreceksin?’ diyen bir Meclis Başkanı!.. ‘Dünyanın en zengin bir başkanı bizim Başbakanımızmış’ diyen bir milletvekilini neredeyse öldürmeye kalkan, bu arada öfkesinden yumruğunu tahta sıraya vurarak parmaklarını kıran milletvekilini de gördük. Bu gidişle daha neler göreceğiz kimbilir? Bir başbakan, bir parti lideri; haydi sokaktan, sokaktaki halktan korkuyor, ama Meclis’teki milletvekillerinden neden bu denli kuşkulu? Biri çıkıp boğazına mı sarılacak, başka bir öfkeli bu kez muhalefet sıralarından fırlayıp Başbakan’a yumruk mu atacak? TBMM 90. yılı kutladı. Nice tartışmalar ufak tefek kavgalar görüldü. Ama bir başbakanın hem de Meclis içinde korumayla dolaşması diye bir olay yaşanmadı... Hele bin kişilik koruma ordusu!.. Korkmak insanca bir duygudur. Herkes korkar. Ama kendi milletinin oylarıyla iktidara gelmiş bir politikacı, o oy veren vatandaşlardan niye korkuyor, anlamak zor... Seni sevmeyen biri varsa çıkar seçimde sana oy vermez, sen de emekli bir politikacı olur evine, köşküne çekilirsin, Dolmabahçe saltanatını düşler durursun... Şu günlerde İnönü’ye sataşmaya başladılar. Bir fotoğraf geliyor gözümün önüne, evinden tek başına çıkmış Çankaya’dan Kızılay’a yürüyor. İş Bankası’ndan emekli maaşını alacak. Gelip geçeni selamlayarak. Onlar tarafından da sevgiyle saygıyla selamlanarak... ilişkilerinden, basit anla- tõmla güçlünün zayõf kar- şõsõnda takõnacağõ tutum- dan ayrõ düşünülemez. De- mokrasinin en güzel yanõ, prensipte de kalsa zayõfa da haklar vermesi, onu güçlü karşõsõnda temel hak ve özgürlüklerle donatmasõ- dõr. Otoriter güçlü için ise zayõfõn ne özgürlük ne eşit- lik ne de demokrasi talep- leri olabilir. Bu bakõmdan çocuk- yetişkin arasõndaki ilişki de bir toplumun de- mokratik, özgürlükçü ni- teliğinin derecesini yansõ- tõr. Eğer siz yaşamõnõz bo- yunca güce ve güçlüye adeta tapõnõyorsanõz, bir yetişkin olarak çocuğa ba- kõş açõnõz da bu faşist dü- şüncenin doğrultusunda oluşur. O savunmasõz var- lõklarõ sizden daha zayõf ol- duklarõ, kendilerini savu- namadõklarõ için her türlü insanlõk, ahlak dõşõ emel- lerinize kolayca alet ede- bilirsiniz. Bir toplumun demokrasi skalasõ kadõn- lara ve çocuklara verdiği değer, tanõdõğõ hak ve öz- gürlükler doğrultusunda yükselir. Ataerkil feodal yapõ sadece kadõnlar üze- rinde değil çocuklar üze- rinde de mutlak otorite ku- rar. Bu yapõyõ ortadan kal- dõracak sosyal, kültürel ve ekonomik sistemi bütü- nüyle darmadağõn etme- den ne yazõk ki gazeteler- de tüylerimiz ürpererek okuduğumuz çocuklara yö- nelik dayak, cinsel taciz ve tecavüz olaylarõ da varlõğõnõ koruyacaktõr. 1980’lerden itibaren sosyal devlet ilke- sinin yerle bir edilişi, top- lumun her alanõnda yaşa- nan değer yitimi, paranõn korkunç ve mutlak ege- menliği yukarõda saydõğõ- mõz otoriter eğilimlerle bir- leştiğinde çocuk ve dola- yõsõyla toplum açõsõndan son derece ürkütücü bir tablo ortaya çõkmaktadõr. Sevgi sorumluluk ister. Çocuklarõ sadece sevmek- le kalmak ama onlarõn her türlü gereksinimlerini kar- şõlamak için hiçbir sorum- luluğu yüklenmemek dini motiflerin teşvik ettiği bir anlayõş biçimidir. Bu an- layõş kendini en güzel bi- çimde “Allah rızkını ve- rir” ya da “saldım çayıra mevlam kayıra” deyişle- rinde kendini gösterir ki bu düşünce toplumumuzda oldukça yaygõndõr. Bu açõ- dan gelişmiş ülkelerde dev- let, çocuğun bakõmõnõ ve eğitimini sadece aileye bõ- rakmamakta, sosyal hizmet uzmanlarõ yoluyla ana-ba- bayõ sürekli denetlemek- tedir. Toplum olarak çocukla- rõmõz karşõsõnda başõmõz eğik. Suçlu olan bizleriz. Biz yetişkinleriz. Ne yazõk ki onlara layõk olduklarõ insancõl, özgür, paylaşõmcõ, sevgi dolu bir dünya, bir Türkiye yaratamadõk. Ço- cuklar, ne olur bizi affe- din!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle