23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 MAYIS 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 “A tatürk, Orman Çift- liği’ndeki büyük köşkünü çok sever- di. Çiftliğe hâkim bir tepede yaptõrõlan köşkün karşõsõna isabet eden mahalde de, Marmara De- nizi’nin Kapõdağ Yarõmadasõ kõsmõna te- kabül eden bölümü örnek alõnarak ufak, camlõ kameriyesi de olan bir havuzu da, ayrõca yaptõrmõşlardõ. Bu kameriyenin altõnda oturup zaman zaman rakõsõnõ içer, havuzda sandalla gezer ve hiç olmazsa deniz hasretini böylece tatmin ederler ve mutlu olurlardõ... ...Atatürk’ün deniz sevgisini düşü- nerek, onun da onayõyla Hasan Rıza Soyak Bey biraz ileride (bugün yerin- de yeller esen) Karadeniz diye bir ha- vuz yaptõrõp hizmete sokmuşlardõ... (Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulu- su’nun ‘Atatürk’ün Yanı Başında’ kitabõndan.) Zorunlu bir özet Mustafa Kemal Atatürk’ü yaşadõğõ sü- reçte eleştirmeye cesaret edemeyenler ölümünden hemen sonra kişiliğini, dev- rimlerini ve bir ulusa yeniden can veren eşsiz eserlerini karalamaya giriştiler. Saltanat meraklõlarõ, laik Cumhuriyet, kõsacasõ Atatürk düşmanlarõ karalama çabalarõnõ aralõksõz sürdürdüler. Oysa Atatürk’e saldõrõrken kendi var oluş nedenlerine saldõrõyorlardõ. 1950’den önce karşõdevrim hareket- leri başladõ. 1950’den sonra eleştiriler arttõ. Adõna, eserlerine, heykellerine fiili saldõrõlar başladõ. Daha sonraki yõllarda eserlerini de- ğersiz kõlmaya yöneldiler. Son yõllara değin saldõrõlar, devrim- lerini yadsõyan eleştiriler sürdü. Fakat: - Milletinin sevgi ve saygõsõ, Atatürk’e ve devrimlerine bağlõlõğõ üstün geldi. Bü- tün çabalara karşõn Atatürk sevgi ve say- gõsõ, eserleri, laik Cumhuriyet ayakta kal- dõ. Atatürk öyle bir evrensel gerçekti ki; içeride adõnõ, yaşamõnõ, anõlarõnõ, yok- tan yarattõğõ devletle ilgili devrimlerini inkâr etmek için sõraya girenler... bir gün baktõlar ki... okyanus ötesinde, Batõ’da yayõmlanan ünlü dergiler, gazeteler: Mustafa Kemal Atatürk’ün 20’nci yüzyõlõ aştõğõnõ, Atatürkçü düşüncenin 21’inci yüzyõlda da geçerliliğini koruduğunu yazõyor... Mustafa Kemal Atatürk’ü eserle- riyle yõkama- yacaklarõ- nõ anlayõnca hiçbir dayanağõ olmayan, derme çatma uydurma bilgilerle özel ya- şamõnõ karalamaya giriştiler. Atatürk’ü özel yaşamõyla yõkmaya ça- lõştõlar. Atatürk’ü Atatürk olmaktan çõ- karmak için özel yaşamõnõ üstelik olay- larõ çarpõtarak ön plana çõkardõlar. Ba- şaramadõlar. Gerçekler kenara itildi... Son yõllarda ise Mustafa Kemal Ata- türk’ün eserlerine, her saldõrõdan sonra bir kat daha devleşen kişiliğine zarar verilemeyeceğini anladõlar ve yeni bir süreç başladõ. Özel yaşamõndaki ki- mi olaylarõ konu edinen filmler çevrildi, kitaplar yazõldõ. Ata- türk’ün büyüklüğüne söz edilemiyor, artõk eleşti- rilmiyordu ama.. bir dönem geldi. Özel ya- şamõ, sofrasõ, aşklarõ, evliliği didiklendi, çar- põtõldõ... Yaşamõna dair doğrudan izleyen tanõklarõn yazdõğõ gerçekler bir kena- ra atõldõ. Şunun bunun bir kenara yazdõklarõ veya söy- lentiler, doğruluğu kuş- kulu bilgiler tozlu raflar- dan indirildi. Ya doğru- dan ya da dolaylõ bi- çimlerde Mustafa Ke- mal Atatürk’e bağlan- dõ. Son yõllardaki kimi filmler Ata- türk’ü anlatmaktan çok, özel yaşamõnõ yansõtmayõ yeğliyor. Mustafa’dan Kemal’e ve sonra Mus- tafa Kemal Atatürk’e ulaşan yaşamõ, Atatürk ve Atatürkçülüğü anlatan, öğ- retici anlamda tek film; Turgut Özakman’õn senaryosunu yazdõğõ “Öğretmenim Atatürk” filmidir. A nkara Kõz Lisesi öğrencileri (şimdilerde MİT’in kullandõğõ) Orman Çiftliği’nde- ki Marmara Köşkü’nün geniş bahçesin- de sõraya girdiler. Bir bahar günüydü. Ağaçlar çiçek açmõş, gök mavi, güneş põrõl põrõldõ. Birden O göründü. Gri bir elbise giymişti. Ağõr adõmlarla liseli kõzlarõn önünde her biri- ne dikkatle bakarak, bazen bir iki sözcükle konu- şarak ilerledi. Çocuğun annesi lisede görevli eski bir öğret- mendi. Annesi ile diğer öğretmenler arasõnda duruyor, heyecandan galiba biraz da titreyerek O’nun ön- lerinden geçmesini bekliyordu. Geldi. Durdu ve çocuğun çenesinden tutup ba- şõnõ yukarõ kaldõrdõ. Mavi gözlerine mavi, õşõltõlõ gözleriyle baktõ ço- cuğun yüzüne. Elini öpmesine izin verdi. Sonra hafifçe gülümsedi. Başõnõ okşadõ ve... yavaş adõmlarla yürümeye de- vam etti. Evde, sokakta, konu komşu ziyaretlerinde adõ geçtiği zaman derin bir saygõ ve sevgiyle anõlan... vatanõ ve ulusunu kurtaran, bir devletin küllerin- den çağdaş bir devlet, bir cumhuriyet yaratan in- sandõ önünden gelip geçen: Mustafa Kemal Atatürk’tü!: Başõnõ kaldõrdõğõ zaman yüzüne bakamadõ. Masallardaki devler kadar büyüktü... Yanõ başõnda olmaktan, elini öpmekten mutlu- luk duyuyor ve erişilmez yüceliği çocuksu kafasõnda yaşõyordu. O günü bir kez daha, bir mayõs ayõnda ikinci bir kez yaşamanõn unutulmaz anõsõnõ yüreğinden, kafasõndan, belleğinden hiçbir zaman çõkarama- yan, yaşamõ boyunca Mustafa Kemal Atatürk’e bağlõ ve onun ilkeleriyle yaşayan, Atatürk dü- şüncesiyle ölecek olan... o küçük mavi gözlü ço- cuk bendim. Cüneyt ARCAYÜREK ÖNSÖZ GİBİ İzin verirseniz önce annesi Zübeyde Hanım’a soralõm: Mustafa Kemal nasõl bir evlattõ? Zübeyde Hanõm: “Mustafam küçücük çocukken bile gayet temiz giyinirdi. Büyük adam tavırları takı- nır, herkesle büyükmüş gibi konuşurdu. Mahalle çocuklarının oyunlarına, ayak at- lamalarına, koşmacalarına iltifat etmezdi. O’nun kendine özgü bir benliği vardı. Elle- rini pantolonunun cebine koyarak ve başı- nı yukarıya dikerek konuşması daima dik- katimizi çekerdi. Ne kadar nazik, ne kadar sıkılgan bir çocuktu. Konu komşu, herkes O’nu çok severdi. Çok zekiydi. Daha rüşti- yede iken Selanik eşrafından Evranoszade Muhsin Bey’in oğluna ders verirdi. Muhsin Bey o kadar memnundu ki, Mustafamı adeta evlat edinmişti.” Gerçekten Muhsin Bey, Mustafa Kemal’in ahlakõndan ve oğluna faydalõ oluşundan dola- yõ, O’nu kendi aile bireylerinden farksõz ad- detmektedir. Hatta İstanbul’a naklettikten sonra bile, Mustafa Kemal Harbiye’de okur- ken, hafta izinlerini Muhsin Bey’in Şehzade- başõ’ndaki konağõnda geçirecektir. O sõrada Muhsin Bey’in kõzõ, Mithat Bey adõnda bir süvari subayõ ile evlenir. Mustafa Kemal ile Mithat Bey arasõnda bir dostluk oluşur. Ka- dirşinas Mustafa Kemal bu dostluğu, süvari kaymakamõ ve daha sonra Bolu Milletvekili olan Mithat Bey’le ölünceye kadar devam et- tirecektir. İlk aşkı... Zübeyde Hanõm, Mustafa Kemal’in çocuk- luğunu anlatõrken, O’nun ilk aşkõndan da söz ederdi: “Mustafam, Muhsin Bey’in oğluna ders verdiği gibi, komşumuz Merkez Kumanda- nı Şevki Paşa’nın kızına da ders vermeye başlamıştı. Bereket versin ki dersi o kadar çok uzatmadılar. Kendisi Manastır idadisi- ne gitti, dersler de öylece yarıda kesildi.” Atatürk, annesinin anlattõğõ hikâyeleri bi- zimle birlikte dinler ve şöyle derdi: “Hatırlarım, gerçekten çocukluğumda iyi giyinmeyi çok severdim. Şemsi Efendi Okulu’na giderken şalvar üzerine sardır- dıkları kuşak beni çok sinirlendirirdi. Bile- mezsiniz, ne zaman ki askeri rüştiyeye gi- rip okulun resmi üniformasını giydim, işte o zaman sanki kendi benliğime kavuştum, bana güven ve güç geldi. Bu üniformayı giydiğimde 15-16 yaşlarındaydım. Anne- min dediği gibi Şevki Paşa’nın kızına ders vermek için evlerine giderdim. Bir aralık kıza âşık oldum. Fakat ders dışında hiçbir şey konuşmazdık. Çok özel zamanlarda bir iki kelime söylemek fırsatını bulurdum. Manastır idadisine gittikten sonra tabiatiy- le her şey unutuldu.” Ölünceye kadar evlenmedi... Mustafa Kemal’in çocukluk arkadaşlarõnõn anlattõklarõna göre, Şevki Paşa’nõn kõzõ da Atatürk’ü sevmiş ve ölünceye kadar da evlen- memişti (çeşitli anõlardan). S Ü R E C E KZübeyde Hanım. Atatürk’ün her fõrsatta özel yaşamõ, sofrasõ, aşklarõ, evliliği didiklendi, çarpõtõldõ Yõkõlamayan bir dev H A Y A T A B A K I Ş I Atatürk’ün Ömer Naci ile ilgili çok anõsõ vardõ. Bunlarõ anlatmaktan zevk alõrdõ. Bu anõlardan en çok hoşuna gideni şuydu: Mustafa Kemal, Ömer Naci ve Fuat Bulca, Ma- nastõr’dan Selanik’e geldik- lerinde, bir gün, Tahtakale gazinolarõnõn birine rakõ iç- meye giderler. Üçünde de para yoktur. Ceplerinde an- cak mezesiz bir şişe rakõya yetecek kadar para vardõr. Son iki kuruş... İçmeye başladõklarõ sõrada bir seyyar meze satõcõsõ içe- riye girer. Taşõdõğõ işporta- nõn bir tarafõnda yumurta, fõndõk, fõstõk gibi pahalõ me- zeler, diğer tarafõnda kuru kestane gibi ucuz yemişler vardõr. Mustafa Kemal, satõ- cõyõ çağõrõr, cebinde kalan iki kuruşla mezelik kuru kestane alõr. Yumurta, fõn- dõk ve fõstõk alamadõklarõ için üçünün de canõ sõkõl- mõştõr. Birbirlerini teselli ederler. Ömer Naci dayana- mamõş, bir şiir okumak iste- miş ve ayağa kalkarak “Ha- yat... Hayat...” sözünü ila- ve ederek ve kuru kestaneyi göstererek gayet soğukkanlõ bir sesle “Bir kuru kesta- neden ibarettir” diye şiiri tamamlamõş. Bu söz Mustafa Kemal’in o kadar çok hoşuna gitmişti ki, aradan onca yõl geçtiği halde unutamamõştõ ve “Hayat kuru bir kesta- neden ibarettir” diye o anõyõ hep anlatõrdõ. Hayat kuru bir kestaneden ibaret “ ” Bu yazı dizisinde Türkiye Cumhuri- yeti’nin 11 cumhurbaşkanının Çankaya Köşkü’nde görev yaptıkları sü- relerde ülkedeki siyasal, toplumsal, eko- nomik olayların ve gelişmelerin çözüm- lenmesi (analizi, tahlili) yapılmıyor. Bu yazı dizisinde 11 cumhurbaşkanının Çankaya’ya çıkışlarıyla Çankaya’dan ayrılışları arasında geçen sürede Köşk’teki yaşamları ve görevleriyle doğ- rudan bağlantılı olayların öyküleri yer alıyor. Yukarıda belirtilen bu iki temel öğe dikkate alınarak izlenmesi dileğiyle... Nazik ve sıkılgan çocuktu A N N E S İ N İ N G Ö Z Ü N D E M U S T A F A K E M A L Atatürk, manevi kızı Nebile Hanım’ın düğününde dans ederken (1929) MUSTAFA ÇAKIR ANKARA - Emekçilere 4-C’yi dayatan AKP hükümeti, TEKEL işçilerini yõldõramadõ. Başba- kan Recep Tayyip Erdoğan şubat ayõnda yaptõ- ğõ konuşmada, “TEKEL işçileri dediğiniz olay bakın 2 bine inmiştir. Şimdi birkaç gün içeri- sinde daha da iner merak etmeyin” demesine karşõn işçilerin kararlõ duruşu devam ediyor. Tek Gõda İş’in Başkanõ Mustafa Türkel, 8 bin 350 TEKEL işçisinden sadece 251’inin 4-C’ye geçti- ğini belirterek, sorunlarõna çözüm bulunmazsa sonbaharda yeniden kitlesel eylemlere başlaya- caklarõnõ vurguladõ. Eylemleriyle kamuoyunun 4-C konusunda bil- gi sahibi olmasõnõ sağlayan TEKEL işçileri haklarõndan vazgeçmiyor. Sorularõmõzõ yanõtlayan Tek Gõda İş Sen- dikasõ Başkanõ Mustafa Tür- kel, süreç içerisinde 8 bin 350 TEKEL işçisinin işsiz kaldõ- ğõnõ anõmsattõ. 2 Mart itiba- rõyla 8 bin 104 TEKEL işçisi- nin iş kaybõ tazminatõ aldõğõnõ dile getiren Türkel, işçilerden sadece 251’inin 4-C’yi kabul ettiklerini söyledi. Türkel, şöyle devam etti: “Kamuoyuna açıklamalarda bulunduk, 4-C’yi kabul etmeyeceğimizi söyle- dik. Biz de sorumluluğumuzun gereğini yerine getireceğiz. Hükümetin bu konuda yapacağı düzenlemeyi bekliyoruz. Hükümet Danış- tay’ın kararının ardından düzenleme yapmak zorunda... Şimdiye kadar resmi olarak bir dü- zenleme yapılmadı.” İşçilerin iş kaybõ tazminatõ alma haklarõndaki 8 aylõk sürenin eylül ayõnda biteceğini dile getiren Türkel, “Eğer bu süre bitmeden hükümet bir adım atmazsa çok geniş mücadele başlataca- ğız. Çocuklarımızla, eşlerimizle birlikte kitle- sel eyleme başlayacağız” diye konuştu. ERDOĞAN DOĞRU SÖYLEMİYOR Yalnızca 251 işçi 4-C’li oldu Başbakan’õn açõklamalarõna karşõn TEKEL işçisi 4-C’yi kabul etmiyor. 26 Mayõs’ta alanlara çõkacak olan işçiler eğer sorunlarõna çözüm bulunmazsa sonbaharda aileleriyle birlikte yeniden kitlesel eylemlere başlayacak. WALL STREET JOURNAL ‘Türkiye 10 yıl içinde İran’a benzer’ Gazetenin analizinde, tarihçi Lewis’in “İran kendisini laik cumhuriyete dönüştür- meye çalõşõrken, Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyetin on yõl içinde İran İslam Cum- huriyeti’ne benzeyeceği” yönündeki sözleri yer aldõ. Türk ordusunun saldõrõ altõnda ol- duğu belirtilen yazõda, mahkemelerin kont- rol altõna alõnmaya çalõşõldõğõ vurgulandõ. ELÇİN POYRAZLAR WASHINGTON - ABD’nin önde gelen gaze- telerinden Wall Street Journal’da Türkiye’nin 10 yõl içinde İran’a benzeyeceği yorumuna yer veril- di. Bret Stephens imzalõ analizde Ortadoğu tarih- çisi Bernard Lewis’in “İran kendisini laik bir cumhuriyete dönüştürmeye çalışırken, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyetin on yıl içinde İran İslam Cumhuriyeti’ne benze- yeceği” yönündeki sözleri yer aldõ. AKP’nin ikti- dara geldiği 2002’den bu yana Türk dõş politika- sõnda büyük değişiklikler yaşandõğõ, Başbakan Tayyip Erdoğan’õn artõk Suriye, İran, Sudan ve Hamas lideriyle yakõn ilişkiler içinde olduğu ifade edildi. Bu yöndeki dõş politikanõn iç politikaya yansõmalarõnõn da analiz edildiği yazõda Türk or- dusunun hükümetin saldõrõsõ altõnda olduğu ve anayasa değişiklikleriyle ülkenin “başka bir laik sütunu” olan yüksek mahkemelerin de kontrol al- tõna alõnacağõ vurgulandõ. Yazõda ayrõca birkaç milyar dolarlõk vergi cezasõyla Doğan medya gru- bunun da saldõrõ altõnda olduğu ifade edildi. Lewis’in kaygõlarõnõn haklõ olabileceğinin ifa- de edildiği yazõda bazõ laik ve liberal çevrelerin Erdoğan’õn getirdiği değişiklikler konusunda ra- hatsõz olmamalarõna neden olarak Türkiye’de yaşanan ekonomik dönüşüm gösterildi. Bu dö- nüşümden en büyük faydayõ sağlayan kesimin AKP’nin siyasi tabanõndaki “İslami burjuva sı- nıfının” olduğu belirtilen yazõda “Türkiye da- ha zengin ve bazı bakımlardan daha demo- kratik hale geldikçe Batılı özelliklerini bırak- tı” denildi. Bu durumun nereye kadar gideceği- nin sorgulandõğõ makalede “Erdoğan’ın iç poli- tikadaki bazı güç oyunlarının Türkiye’de de Putincilik akımının yayılmaya başladığını işaretini verdiği” görüşü yer aldõ. Makalenin sonunda “En önemlisi, Erdoğan’ın İslamcılık damgası sosyal ve siyasi hedefleri içinde ılım- lı bir düzeyde mi kalacak yoksa saldırgan ve radikal bir görünüme mi bürünecek? Bu so- runun cevabını tahmin etmek ne kadar güç- se, olasılıklar hakkında endişe duymamak da o kadar çılgınca olacaktır” yorumu yer aldõ. Mustafa Türkel. CMYB C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle