Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 MAYIS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ 9
CMYB
C M Y B
SÜHEYL BATUM
Yazdı
Gerçekler, Yalanlar ve TV
Anayasa değişiklikleri Meclis’ten geçti. Hem
de dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde
görülmeyecek şekildeki değişiklikler. Neden mi
böyle diyorum? Yazılı anayasalar yapma süreci
18. yüzyılda başladı. İlk örneği de 1787 ABD
Anayasası’dır. Yani 1787’den bu yana, İngiltere
gibi istisnalar dışında, her ülke yazılı bir
anayasa yaptı ve değiştirdi. Ama tabii ki
anayasalar, bir anlamda “dalgalar” biçiminde
yapılıyor. Belli dönemler geliyor, ihtiyaçlar
yoğunlaşıyor, konjonktür değişiyor ve
anayasalar yapılıyor ya da değişiyor. İşte
dünyada son “anayasacılık dalgası” da, 35 yıl
önce başladı. İspanya, Yunanistan, Portekiz
ile... Onlar diktatörlükten çıkıp, demokrasiye
geçtiler. Yeni anayasalar yaptılar. Ardından da
Sovyetler Birliği yıkıldı. Orta ve Doğu Avrupa
ülkeleri, Kafkas, hatta Afrika ülkeleri yeni
anayasalar yaptılar. Ve bu “anayasacılık süreci”
içinde, bu 35 yıl içinde, tek bir demokrasiye
geçen ülke bile, anayasasını bu biçimde
yapmadı. Bu koşullarda yapmadı.
Bu nedenle “ne var, eskisinden kötü değil
ya” ya da “bir kere başlansın” diyenlere
inanmayın. Kesinlikle yalan söylüyorlar. Böyle
yapan bir tek ülke göstersinler.
“Darbe anayasasını değiştirdik” deyip, sizleri
kandırmaya çalışanlara da inanmayın. Onlar,
Türk milletinin balık hafızalı olduğunu
zannediyorlar. Oysa bu “darbe anayasası”, 15
kez değişti, 1995’te ve 2001’de de çok köklü
değişiklikler yapıldı. Özgürlükler alanı
genişletildi, Kürtçe konuşma yasağı kaldırıldı.
Pekiyi yeterli miydi? Tabii ki hayır.
Ama bugün yapılanların hiçbiri de o eksik
alanlarda değişiklik getirmiyor. Ne hukukun
üstünlüğü alanında, ne siyasetin
demokratikleşmesi alanında, ne eşitlik alanında.
İsterseniz bir sağlama yapın. Bakın bakalım,
şimdiki değişiklikler sizlere neler getiriyor. İşçiler
de baksın, kadınlar da, öğrenciler de, tarım
kesimi de, Aleviler de, basın mensupları da. Ve
bir tek kişi, “benim şu isteğime, şu somut
çözümü getirdi” desin bakalım.
Üstelik bir sağlama daha yapabilirsiniz. Bir
bakın bakalım; “son 20-25 yılda neleri
tartıştık”; örneğin kadın-erkek eşitliği, basın
özgürlüğü, lider sultası, dokunulmazlıklar,
Alevilerin hakları, sendikal haklar, kişi güvenliği.
Pekiyi o sorunlardan hiçbirine bir çözüm var
mı? Kesinlikle hayır... Ama sadece o iki
maddede, AKP’nin zorunlu gördüklerine
çözüm var. Pekiyi bu durumda bir sorun
bakalım, anayasanın, sadece iktidar partisinin
istediği konularda ve sadece o partinin oylarıyla
değiştirilebildiği tek bir ülke örnek var mı?
Ve size tek bir örnek bile gösteremeyenler,
bunun yerine “darbe anayasasını değiştirdik” ya
da “eskisinden kötü değil ya” diyenler, belki
gerçekten bilmiyorlardır. Ya belki gerçekleri
saklamak istiyorlardır. Örneğin belki
haklarında “zimmet, kalpazanlık, resmi evrakta
sahtecilik gibi suçlar” nedeniyle soruşturma
açılmıştır. Ya da belki “devletin trilyonlarını
buharlaştırmak suçu ile” soruşturma vardır. Ya
da belki “çocuklarımı okutacak param yok,
arkadaşlarım okutuyor deyip, sonra o çocuklara
gemiler almış ya da yeni zenginlere ortak
etmişlerdir”. Ve belki korkuyorlardır. Ve belki bu
nedenle yargıyı ele geçirmek istiyorlardır.
İş kaldı bundan sonrasına...
Cumhurbaşkanı, hemen imzalayacaktır,
göreceksiniz. Zaten bugüne kadarki
uygulamaları da, ne yapacağını açıkça
göstermedi mi? Bunun dışında, tabii ki
Anayasa Mahkemesi’ne gidilebilir ve
gidilecektir de. Bunlarda kuşku yok.
Ama bir de 60 gün sonra halkoylaması
aşaması var. Ve bunun için çok dikkatli
olmalıyız. En azından, referandum sürecinin
açık bir beyin yıkama süreci olarak
kullanılmasına mutlaka engel olmalıyız. Bunun
için televizyonların kullanılmasına da...
Nasıl mı? Yüksek Seçim Kurulu’nu ve
referandum sürecinde tek yetkili olduğunu
unutmayalım. Ve maalesef 2002’den beri
olduğu gibi, onun da unutmasına izin
vermeyelim.
ÖZLEM ALTUNOK
G
özleri en çok oğlundan söz ederken par-
layan bir adam... İkinci sõrada hâlâ pro-
fesyonel bir müzik eğitimi alamamõş ol-
duğu için hayõflanan, oysa Londra Philarmonia
Korosu’nda solistliğe kadar uzanmõş bir müzis-
yen tutkusunun õşõğõ var. Sõralamanõn sonuna kül-
tür-sanat dünyasõndaki yöneticilik, danõşmanlõk
vasfõ kalsa da, biz onu en çok bu yönetici, da-
nõşman kimliğiyle tanõyoruz.
Yõllarca İstanbul Kültür ve Sanat Vakfõ’nõn ge-
nel müdürlüğünü yapmõş, ardõndan pek çok kül-
tür sanat kurumunun danõşmanlõğõ ve yönetici-
liğini üstlenmiş Melih Fereli, şimdi de Vehbi Koç
Vakfõ Kültür-Sanat Danõşmanõ olarak, geçende
“Starter” sergisiyle açõlan vakfõn yeni mekânõ
Arter’i anlatõrken heyecandan yerinde duramõyor:
“Çağdaş sanat günceldir, yenilikçidir, eleş-
tireldir, disiplinler arası buluşmaları özenli-
dir, görsel ve uluslararası birliği oluşturur, pek
çok sınırları aşarak pek çok insana ulaşır...”
diye sõralayarak başlõyor yeni projesini heyecanla
anlatmaya. Her ne kadar şu günlerde hayatõnõn
merkezinde bu yeni “proje” yer alsa da onun ha-
yatõnda pek çok köşetaşõ var.
ÇAĞDAŞ SANATA ODAKLANMA
- Vehbi Koç Vakfı, kuracağı ‘müzeler komp-
leksi’ öncesinde açtığı mekân ‘Arter’le farklı
bir koleksiyon ve müzecilik anlayışı ortaya ko-
yar gibi görünüyor. Koç Vakfı’nın sanat ya-
tırımları zincirinin son halkası Arter’le nasıl
bir dönüşüm, atılım hedefliyorsunuz?
Arter’in kurumsal çatõsõnõ Vehbi Koç Vakfõ
oluştursa da, hayata geçirilmesi ve koleksiyo-
nunun oluşturulmasõnda öncülük Ömer Koç’a ait.
Mekânõn öyküsü içinde birkaç öyküyü birden ba-
rõndõrõyor. Ortaya çõkan büyük resim belki son 3
sene içerisinde kamuoyuna yansõyan tarafõyla,
‘Vakıf da neler yapıyormuş’ gibi bir tepkiyi do-
ğuruyor. Eğitim, sağlõk alanõndaki yatõrõmlarõy-
la bilinen vakõf, kültür sanat alanõnda şimdiye ka-
dar daha çok müzecilik üzerine odaklanmasõyla
tanõnõyordu. Kültür sanat alanõnda dağõnõk bir gö-
rüntü arz eden bu girişimleri daha geniş bir kit-
leye ulaştõrmak ve faydalõ olmak için hep bera-
ber stratejik bir plana dönüştürdük ve bu plan çer-
çevesinde ortaya çõkan sonuç vakfõn çağdaş sa-
nata odaklanmasõ oldu.
GLOBAL BİR KOLEKSİYON
- Ömer Koç’un kayda değer bir çağdaş sa-
nat koleksiyonu olduğu biliniyor, ama Ar-
ter’deki koleksiyon ayrı bir bütün, öyle değil
mi? Bu koleksiyonun ayırt edici özellikleri ne-
ler?
Ömer Bey aile geleneğine çağdaşõ da ekleye-
rek klasik sanat, İznik çinileri ve tarihi fotoğraf-
larla da ilgilenen tutkulu bir koleksiyoner.
Ama biz vakfõn bu yeni koleksiyonunu her-
kesten farklõ bir stratejiyle oluşturmaya gayret et-
tik. Guggenheim, Tate Modern gibi modellere
bakmak yerine, kendi çağdaş sanatõmõza odaklanõp
hedef kitleyi başka açõlõmlara taşõyabilmek için
de ülke sõnõrlarõnõn dõşõna çõkmaya karar verdik.
Stratejimiz şu: Yüzde 40’õ Türkiye’de veya
yurtdõşõnda yaşayan sanatçõlarõmõzdan, yüzde 35’i
Türkiye’ye komşu coğrafyayõ kapsayan, geri ka-
lan yüzde 25’i de dünyanõn diğer bölgelerinden
sanatçõlarõn bir armoni, diyalog içinde olabile-
ceğini düşündüğümüz eserleriyle koleksiyonu-
muzu global bir koleksiyon haline getirmek.
Küratör ve danõşman olarak Rene Block’la ça-
lõştõk ve koleksiyon içinde öncü sanatçõlar açõ-
sõndan öyle referans eserler olsun ki, koleksiyon
yurtdõşõndaki birtakõm yerleşik sanat kurumlarõ-
nõn düzenleyebileceği sergilerde de cazip bir
ödünç alma noktasõ haline gelsin istedik. Amaç,
adõmõzõ dünya müzelerinin düzenlediği sergiler-
de ödünç vereceğimiz eserlerle de duyurmak. Bu
nedenle koleksiyonun kronolojik olmasa da
60’lardan bugüne sanata tarihsel bir bakõşõ da var.
BİR KOLEKSİYON SERGİSİ
- Arter’in bir müze olmadığını, olmayaca-
ğını ve mekânın bir üretim merkezi olacağı-
nı söylediniz basın toplantısında. Yine de bir
koleksiyon sergisiyle açıldı mekân, bununla ne-
yi anlatmak istediniz?
Arter’i bir koleksiyon sergisiyle açtõk, çünkü
bir öykü anlatmak istiyorduk. Bu koleksiyon bir
ara durak, süreç içerisinde ürettiğimiz sergiler-
le hem yeni çalõşmalarla hem aile koleksiyo-
nundan eserlerle genişleyecek. Arter’i, sanatçõ-
larõn özgüveninin desteklenmesi, aidiyet duy-
gusuyla yeni üretimlere girişecek şekilde cesa-
retlendirilmeleri, onlara kaynak ve alan sağlayan
bir çekim merkezi, tohumlama alanõ olarak kur-
guladõk. Hazõr sergilere karşõ durmaya çalõşaca-
ğõz ve sanatçõlarõn kendi projelerini yaratmalarõna
önayak olacağõz. Sanatçõlar karşõsõndaki en bü-
yük tehlikelerden biri de desteğin sürdürülebilir
olmayõşõ, biz sürdürülebilir ama müdahaleci ol-
mayan bir destekle böyle bir güvence sunacağõz.
MÜZELER KOMPLEKSİ
- Gelelim, uzun zamandır planlanan ‘mü-
ze kompleksi’ne... Duyduğumuz kadarıyla
Haliç’te açılması düşünülüyor.
Biliyorsunuz ki, Sadberk Hanõm Müzesi, Koç
ailesinin evlerinin müzeye dönüştürüldüğü bir me-
kân. Müzede Türk-İslam eserleri ve Anadolu me-
deniyetleri koleksiyonu yer alõyor. Büyükde-
re’deki bu tarihi iki yapõda, çağdaş müzecilik yap-
mak zor, yangõn tehlikesi var, sigorta primleri yük-
sek, bakõmõ ve eserleri muhafaza etmek zahmetli,
dolayõsõyla müze kadrosu da güç koşullar altõn-
da çalõşõyor.
Hedefimiz, bu koleksiyonlarõ da çağdaş sanat
koleksiyonuyla birlikte merkezi bir yere taşõya-
rak, üç ayrõ yapõ oluşturup, bir müzeler kompleksi
yaratmak. Bunu yaparken de performans me-
kânlarõ, salonlarõ, kafeleri, eğitim alanlarõ ve hey-
kel bahçesiyle bir kompleks yaratmak ve aynõ za-
manda mimari hayatõmõza da sembol bir yapõ ka-
zandõrmak istiyoruz. Haliç kõyõlarõ uygun görünse
de, o yeri henüz bulabilmiş değiliz, görüşmeler-
se hâlâ sürüyor.
YENİ KUŞAK İŞADAMLARI
- Türkiye’de son dönemde kültür sanat
alanında yatırımların artması, yeni mekânların
açılması, koleksiyonculuğun rağbet görmesi,
müzayedelere ilginin yoğunlaşması birbirini
tetikleyen girişimler olarak dikkat çekiyor...
Bugünkü sürecin başlangõcõnõ hasbelkader bir
“oyuncu” olarak sahnede olduğum İKSV’nin
genel müdürüyken 1995’te yine Rene Block kü-
ratörlüğündeki 4. Bienale dayandõrõyorum. Bü-
yük bir eşik atladõğõmõz o dönem, aynõ zaman-
da İstanbul’a dõşarõdan bir odaklanmanõn yo-
ğunlaştõğõ bir süreçti. 1990’larõn sonunda yurt-
dõşõnda yapõlan ‘İstanbul’ temalõ sergilere ba-
kacak olursak ciddi bir artõş görürüz, o artõş da-
ha sonra da buraya yansõdõ.
Bugün yaşanan bu sirkülasyon da salt moda gi-
bi algõlanmamalõ. Kamuoyu önderi konumunda
olan, belli bir birikimi edinmiş uluslararasõ etki-
leşimdeki yeni nesil işadamlarõmõzõn girişimle-
rinin bunda büyük payõ var. Onlar da kültür sa-
nat üzerinden bõrakõlan izin herhangi bir ticari gi-
rişimden daha büyük anlam taşõdõğõnõ gördüler.
Öte yandan Akbank Sanat, Yapõ Kredi, Ga-
ranti Platform, Borusan Müzik Evi’nin çağdaş
sanatla ilişki kuracak şekilde kendini kurgula-
maya çalõşõyor olmasõ, İstanbul’u daha da
önemli bir merkez haline getirecek. Taksim’le
Galatasaray arasõ ne kadar açõk bir alõşveriş mer-
kezine dönüştürülmeye çalõşõlõyorsa o akõntõya
karşõ Galatasaray-Tünel arasõndaki bölge üre-
time açõk bir direnç noktasõ olacak.
“Arter’i bir
koleksiyon sergisiyle
açtık, çünkü bir öykü
anlatmak istiyorduk. Bu
koleksiyon bir ara durak.
Süreç içerisinde ürettiğimiz
sergilerle, hem yeni
çalışmalarla hem aile
koleksiyonundan eserlerle
genişleyecek.”
“Büyükdere’deki
tarihi iki yapıda, çağdaş
müzecilik yapmak zor, yangın
tehlikesi var, sigorta primleri
yüksek, bakımı ve eserleri
muhafaza etmek zahmetli.
Hedefimiz, bu koleksiyonları da
merkezi bir yere taşıyarak, üç
ayrı yapı oluşturup bir
müzeler kompleksi
yaratmak.”
Vehbi Koç Vakfõ Kültür-Sanat Danõşmanõ Melih Fereli’yle Arter ve müze projeleri,
çağdaş sanat ve Avrupa Kültür Başkenti üzerine
Sanata müdahalesiz bir destek
İKSV beni ben yapan en
önemli unsurdur. Yurtdı-
şında yaşıyor olmakla bera-
ber, bana sağladığı imkân-
ları hiçbir şekilde edinemezdim.
Bir yanınızda Riccardo Mutti,
bir tarafınızda Isabella Rosselli-
ni, Bob Wilson’ın oturduğunu, Pi-
na Bausch’la proje konuştuğunuz
bir ortamı düşünün. Ben orada ol-
masaydım, onlar benim haya-
tımdan geçmezdi. Onun için şim-
di bu zenginliği başka bir dile çe-
virmeye çalışıyorum, onun için
çok tarakta bezim var ve bugün
bu yüzden sanat ortamındaki bu
devinimi daha yakından izleye-
bilme fırsatım var.’
“Hayatõm boyunca kurumlarda hep
tepe kadroda yer aldõm ama oralar-
dayken yer silecek kadar küçülmeyi de
bildim, izleyicilerimizi gösteri öncesinde
kapõda karşõlamayõ da ve bunlardan çok şey
öğrendim. İnsan sanat yöneticiliğini için-
den geldiği şekilde ve tutkuyla yaşamalõ.
Ama bu şu demek: Aile hayatõ, uyku yok,
enerjiniz yüksek ve kamuoyundan hep ön-
de olmalõsõnõz, kendinizi sürekli geliştirmeli,
çok okumalõ, çok gezmeli ve insanlarõ hep
dinlemelisiniz. Çalõştõğõm hiçbir yerde hi-
yerarşiyi görmezlikten gelmedim ama uzak
durmaya çalõştõm. Kararlarõ alan kişi ol-
maktan çok uygulamanõn peşinde oldum.
Taşõyabileceğim yükün altõndan kal-
kabileceğimi gösterirken güvenebile-
ceğim bir ekibi oluşturmanõn önşartõy-
la yola çõktõm. Bunlarõn hepsinin man-
zumesi belki de, aile içi paylaşõm, yatõlõ okul
hayatõ, aldõğõm eğitim, var olmayan şeyleri
yaratõrken harcanan çabanõn gücü, arka-
daş sevgisi... Hepsi üst üste geldiğinde si-
zi insan yapõyor.”
TUTKULU BİR SANAT YÖNETİCİSİ
‘
“Öncelikle Avrupa Kültür Başkenti
projesinin emekleme sürecindeyken
daha anlamlı olduğunu, son yıllar-
da hedefinden şaştığını ve turistik
amaçla kullanılmaya müsait, kül-
türel alışveriş tarafı ağır basması
gerekirken olimpiyatları andır-
maya başlayan bir kazanç alanına
dönüştüğünü düşünüyorum.
İstanbul ise bu projede önemli bir
oyuncu olarak kendini ortaya ko-
yabilecek önemli unsurlara sahip-
ti. Ben projenin ilk danışma kuru-
lu toplantısına katılıp bir konuşma
yaptıktan sonra ayrıldım. Çünkü o
ilk danışma kurulu toplantısında 50
kişi vardı, hemen söz alıp “Bir si-
vil proje 50 kişilik bir ekiple yapı-
lamaz, çünkü pratik değildir, çok-
sesliliği sağlamak için çok sayıda in-
sanın olması şart değildir, burada
yapılması gereken şey bir artistik
direktör atamak ve onun kendi
küratörlerini atamasıdır” dedim.
2010, benden uzak kaldı ama buradan
değerlendirirsem, devletin nere-
deyse gasp ettiği, “Parayı ben ve-
riyorum dolayısıyla benim dediğim,
benim istediğim kişilerle olacak” gi-
bi diktatoryal tavır ortaya koydu-
ğu bir projeye dönüştü. Özetle
AKB projesi İstanbullular için çok
önemli kazanımlar sağlayabile-
cekken birtakım popülist, içi boş
söylemlerle bir panayır havasında
ilerlemeye mahkûm.”
‘Kültür
başkenti değil
panayõr yeri!’
Mutlak Sessizlik İTÜFest’te
İstanbul Haber Servisi - Ege ve Rumeli
türküleri, oyun havalarõ, rebetikolar ve gele-
neksel Yunan müziğinden eserler yorumla-
yan Mutlak Sessizlik, 2006 yõlõnda ilk kon-
serini verdiği İTÜFest’te yarõn tekrar sahne
alõyor. Halka açõk ve ücretsiz olan konser
İTÜ Ayazağa Yerleşkesi festival alanõnda
saat 20.00’de başlayacak.
Türk filmleri ABD’de
NEW YORK (AA) - Kültür ve Turizm Bakan-
lõğõ ile Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür
Vakfõ işbirliğiyle 24-26 Mayõs tarihleri arasõn-
da New York’ta “Türk Film Günleri” düzenle-
necek. New York Kültür ve Tanõtma Ataşeli-
ği’nden yapõlan açõklamada, New York’un ün-
lü “Village East” sinemasõnõn New Yorklularla
Türk filmleriyle buluşturacağõ bildirildi.
Lynch’in İstanbul macerası
Kültür Servisi - Amerikan sinemasõnõn önde
gelen yönetmenlerinden David Lynch’in fotoğ-
raf ve gravürleriyle İstanbullu sanatseverlerle
buluşmasõ devam ediyor. İstanbul Film Festi-
vali kapsamõnda açõlan ve usta yönetmenin
gençlik yõllarõna ait yapõtlarõnõn sergilendiği
“David Lynch’in Fotoğraf ve Gravürleri” ser-
gisi, 29 Mayõs tarihine kadar Artane’de gezile-
bilir. David Lynch, fotoğraf ve gravür alanõn-
daki sõradõşõ çalõşmalarõyla 2010 Avrupa Kül-
tür Başkenti İstanbul’da tüm sanatseverler için
eşsiz bir buluşma olanağõ sağlõyor.
Fotoğraflar: VEDAT ARIK