10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 10 MAYIS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B Borç, bulaşıcılık, borsa ve Büyük Buhran (‘Great Depression’). Bunlar geçen haftanın gündemini oluşturdu. “Yunanistan’ın krizi”nin, aslında yerel değil, küresel bir olgu olduğunu herkese kanıtladı. Dünyanın en büyük bono fonunun CEO’su El-Erian’a göre “Krizi ülkeden bölgesel, oradan da küresel düzeye taşıyan mekanizma borçlardı” (CNBC, 06/05). Yunanistan krizini durdurmak için, Avrupa Birliği ile IMF’nin birlikte açıkladığı, kimilerine göre tarihin en yüksek ülke kurtarma paketi (145 milyar dolar) güven sağlamaya yetmedi (The Wall Street Journal, 05/05). Çarşamba günü Atina’da sokaklar yanmaya devam etti, molotofkokteyli atılan bir bankada üç kişi öldü. Perşembe günü borsalar “bulaşıcılık” korkusuyla erime noktasına kadar gitti ve geldi. Dow Jones sanayi indeksi gün ortasında bir anda 989 puan düştü, yaklaşık 500 puan zıpladı, haftayı toplam yüzde 5.7 kayıpla kapattı. Avrupa borsalarını izleyen Stoxx Euro 600 indeksinin haftalık kaybının yüzde 8.8, Asya borsalarını izleyen MSCI Asya’nın haftalık kaybının da yüzde 6.9 olarak gerçekleşmesi, sarsıntının teknik değil, yapısal-küresel olduğunu gösteriyordu. Mali krizin, elden ele dolaşmanın ötesinde, hiçbir yere gitmediği bir kez daha ortaya çıktı. II. “Büyük Buhran” olasılığı yeniden konuşulur oldu. Çünkü, bir Anglosakson deyişiyle “bok” vantilatöre çarpmış ve etrafa sıçramaya başlamıştı. N’oluyor? N’oluyor? Böyle durumlarda hep aklıma, Beckett’in, “Oyunun Sonu” piyesindeki bir diyalog geliyor. Hamm (kör ve yatalak), uşağı Clov’a - “N’oluyor? N’oluyor?” der. Clov, -“Bir şey yok, şeyler kendi seyrini izliyor”. Piyasalarda da geçen hafta “şeyler kendi seyrini izliyordu”, o kadar... 1990’lardan başlamak üzere önde gelen kapitalist ekonomiler sermaye birikimi sürecinin üzerine kâbus gibi çöken aşırı üretim sorununa, talep yetersizliğine çare olarak, “Karşılığı var mı?”, “Geri ödenme olasılığı nedir” diye sormadan krediye, morgiç’a yüklendiler. Bankalar bu borçları paketleyip, kredileme kuruluşlarının yardımıyla “AAA” derecesine koyup başkalarına sattılar. Krediler üzerinden finansallaşma, her türlü spekülasyon, en yeni karmaşık finansal enstrümanlar sayesinde hızla katlanarak büyüdü; bu piyasaların hacmi dünya ekonomisinin 800 katına ulaştı. Sonra hep birlikte, aslında suyun üstünde koşmakta olduklarının ayırdına vardılar; 2008’de Lehman Brothers batınca da batmaya başladılar. Rivayete göre 1929 Büyük Buhranı’ndan gereken dersi almış olan hükümetler ve merkez bankaları hemen devreye girdiler, bankaları tuttular, onları aşağı çeken yükü aldılar ve devletin boynuna astılar. Ama kriz aşılamadı. Batıklar kamulaştırıldığından, krizin sahibi değişti o kadar. Bankaların, finans piyasalarının krizi devletin mali krizine dönüştü. OECD ülkelerinin devlet borçları 43 trilyon dolara, AB’nin borçları 7.7 trilyon dolara yükseldi (Spiegel, 07/05). Böylece “en son ve en büyük köpük oluşuyordu”. Ya patlarsa? ‘Büyük Buhran’ olasılığı hâlâ gündemde İşte bu soru, bir taraftan, gündeme yeniden bir “Büyük Buhran” olasılığını getiriyor. Diğer taraftan da, “1929’dan ders aldık” iddialarının boşluğunu; “bayağı iktisadın”, krizi hep yanlış politikalara bağlayarak sermayenin konumunu gizleyen bir ideoloji olduğunu gözler önüne seriyor. Bu bağlamda güzel bir örneğe geçen hafta Newsweek yorumcularından Robert J. Samuelson’un “Depression 2010” başlıklı yazısında rastladık. Samuelson yazısına 1929’dan alındığı varsayılan dersleri sorgulayarak başlıyor. “İş döngüleri ekonomik toparlanmaya işaret ederken, daha derinlerdeki ekonomik hastalıkların toparlanmaya engel olduğunu” saptıyor ve “O zaman olduğu gibi şimdi de dünya ekonomisindeki kimi gelişmelerin iyi anlaşılamadığından” yakınıyor. Samuelson bu sorunu gidermek için 1929’u yorumlamaya girişiyor, buhranın sorumlularını buluyor: Altın standardının yarattığı esneksizlik, siyasi otorite boşluğu. Bu gözlükle bugüne bakan Samuelson, bugün de en büyük esneksizliğin refah devletinin bir türlü vazgeçilemeyen sosyal harcamaları olduğu sonucuna ulaşıyor. Buna siyasi otorite (hegemonya) boşluğunu ve yükselen güçleri ekliyor. Böylece Samuelson, krizin aşılabilmesine ilişkin kendi çözüm önerilerine ulaşıyor. Samuelson’un önerileri de “iyi anlaşılamayan değişiklikler” bahanesinin ideolojik içeriğini sergiliyor. Çünkü Samuelson’un önerileri kapitalizmin tarihi kadar eski. Samuelson, refah devletini, sosyal harcamaları hedef alırken devletten emekçilerin refahının bir kısmını sermayeye aktarmasını öneriyor. Doğru, bu sermayenin üzerindeki yükü azaltır, hatta ona kaynak sağlar ama, toplam talebi zayıflatarak aşırı üretim krizini ağırlaştırır. Ama eğer gelişmekte olan ülkelerin tasarrufları, talepteki bu gerilemeyi telafi ederse; ülkelerinin iç piyasalarında Batı’nın sermaye fazlası için yeni değerlendirme alanları açarsa kriz aşılabilir. Ama ya emekçiler direnir, kendilerinden istenen fedakârlıklara katlanmayı kabul etmezlerse! Ya gelişmekte olan ülkeler, yükselen güçler Batı’nın yavaş çöküşünü izlemeyi tercih ederlerse?.. Yunanistan bu yönde ilk deneme. Yunanistan kamu borçları GSMH’sinin yüzde 115’ine eşitti. Bu oran İtalya’da yüzde 116, İspanya’da yüzde 75, ABD’de yüzde 53. Yunanistan hükümetinin kendini “laboratuvar faresi” gibi hissetmesi de bundan. Sokaktakiler, aslında hepimiz için direniyor, savaşıyorlar. Hükümetler ve mali piyasalar da bunun farkında: “Siyasi cesaret yokluğundan” yakınan The Economist de bu hafta Atina çatışmalarını kapağa koymuştu, “Yakında sizin kente geliyor...” başlığıyla birlikte. Yükselen güçlerin de ekonomilerini, tüketim güçlerini Batı’nın kullanımına açmaya hevesli olduğu söylenemez. Dahası, bu ülkeler tasarruflarını (mali kaynaklarını) ve piyasa olanaklarını, doğal kaynaklara, madenlere, gıda havzalarına ulaşmakta araç olarak kullanırken, Batı’nın geleneksel egemenlik alanlarına nüfuz ediyorlar. Böylece Çin, Hindistan gibi ülkelerin bir aşamada Batı’yla karşı karşıya gelmelerine neden olacak ekonomik, siyasi ve kültürel etki alanları oluşturmaya başladıkları görülüyor. Emekçilerin direnişi, gelişmekte olan ülkelerin gereken uyumu göstermekte isteksiz davranması, bizi “siyasi irade boşluğu” algısına getiriyor. Bu hiç iyi bir haber değil. Batı kapitalizminin, yıkımı (temizliği) piyasa kurallarına bırakarak sonuca katlanması söz konusu olmadığına göre, önümüzdeki dönemde devletlerin çok daha baskıcılaşmasını, uluslararası ilişiklerin çok daha sertleşmesini bekleyebiliriz. Sonuç olarak, kriz aşılamadı. Aksine şimdi çok patlayıcı bir aşamaya girdi. Geçen yüzyılın acılı deneylerini yeniden yaşamamak için bir an önce yeni trajedileri önleyecek bir şeyler düşünmeye başlamak gerekiyor. ‘B’ ile Başlayan Sözcükler... DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Uzmanlara göre, ithalat yerine üreticilerin desteklenmesi, yem fiyatlarõnõn makul seviyelere getirilmesi gerekiyor Et ithalatõnõ durdurun ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Tarihten Ders Almak... Tarih, toplumsal bellektir; geçmişin deneyim ve bilgi birikimidir. Bu nedenle tarihten ders çıkarmanın toplumu daha iyiye götürme, geliştirme ve geleceği daha ileri düzeyde kurma gibi ilke ve kurallara bağlı yapılması çok önemlidir. Çocukların ve gençlerin yapıcı ve yaratıcı bir kişilik kazanmaları ve toplumsal yaşama olumlu katkılar yapmaları tarihten yararlı dersler çıkarmalarıyla olanaklıdır. Onlara örnek olması gerekenler, siyasetçiler başta olmak üzere bugünün büyükleridir! Son günlerin siyasal tartışmalarına damgasını vuran İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü çevresindeki tartışmalar, tarihe yanlış ve yıkıcı bakışın, çok az bulunur, ilkel örnekleridir. İnönü’den alınacak o kadar çok öğretici ders var ki… Türkiye yıllardır rüşvet ve yolsuzluk bataklığına dönüşmüştür. Sermaye-siyaset-bürokrat üçlüsünün önemli bir bölümü, kamu olanaklarıyla kişisel çıkar sağlamanın aracı olarak çalışmaktadır. Ömrünü doğruluğa adayan İnönü’nün, rüşvet ve yolsuzluklar bağlamında yaptığı, “Bir ülkede namuslu kişiler en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça…” diye başlayan kamuoyu çağrısı ne kadar güncel ve anlamlıdır! İnönü’nün ülkenin çok partili yaşama geçmesinde ve bunun yaşatılmasındaki çabası bu toplum için benzeri olmayan bir örnek derstir. Demokratikleşme bağlamında İnönü’nün kararlılığından alınması gereken derslerin en büyüğü ve tepe noktası, CHP’nin 1959’da XIV. Kurultay’da yayımladığı İlk Hedefler Beyannamesi’dir. İktidarda bulunan Demokrat Parti’nin, kendisinin yönetime gelmesini sağlayan demokratik süreçleri daha da genişletecek yerde adım adım boğmasının, doğramasının ve ülkeyi baskıcı bir karanlığa sürüklemesinin önü kesilmeliydi. İnönü CHP’si, o günlerde, eşitlikçi, özgürlükçü, ilerici, çağdaş, demokrat tüm toplum kesimlerinin istek ve özlemlerini İlk Hedefler Beyannamesi’nde birleştirmeyi başardı. İnönü, böylelikle ülke demokrasisinin önünün nasıl açılacağının yolunu gösteriyordu. Anımsatmakta yarar var. İlk Hedefler, on başlık altında toplanıyordu. Bunlar, özgürlük ve eşitlik alanının genişletilmesi ve güvence altına alınması; Parlamentonun iki meclisli olması; Anayasa Mahkemesi kurulması; seçim sisteminin nispi ya da oransal olması; Yüksek Hâkimler Kurulu oluşturulması; memur haklarının hükümetlerin keyfi tutumuna karşı korunması için yasal düzenleme yapılması; baskılardan uzak, özgür basın; üniversite özerkliği; sosyal güvenlik ve sosyal adalet ilkelerinin uygulamaya konulması ve Yüksek İktisat Kurulu oluşturulması olarak sıralanıyordu. İnönü’nün İlk Hedefler Bildirgesi, siyasetin, tıpkı bugünkü gibi, kişisel kavgalarla tıkandığı; toplumsal yapının çok gerilimli bir ortama sürüklendiği ve geleceğin karanlık olacağı korkusunun yaygınlaştığı günlerde bir umut ışığı olmuştu. Bu ilkeler 1961 Anayasası’nın altyapısı oldu; böylelikle ülkede demokratikleşmenin önü açıldı. Seçim barajı sıfırlandı; verilen her oyun sonuca yansıdığı bir sistem oluştu; basın ve üniversite bir süre özgürlüğün tadını çıkardı; grev hakkı uygulamaya konuldu; sosyal adalet kavramı yaşama geçirildi. 1960’ların başında askeri darbe girişimleri de toplumun desteğini yanına alan İnönü’nün demokrasiye bağlı kişisel gücü karşısında eridi. Hikâyenin sonrası mı? Bu anayasa ile ülke yönetilemez diyen demokrasi karşıtı sağcı siyaset, önce 12 Mart 1971 ve sonra 12 Eylül askeri darbeleriyle tamamlanan girişimleriyle, İnönü’nün mimarı olduğu demokratik anayasanın yok olmasını sağladı. Çoğu zaman iç çatışmalara, kitlesel katliamlara, yıkımlara tanıklık eden kırk yıl geçti. AKP’nin önü açıldı. Son yıllarda siyasetçiler, sürekli olarak bu ilkelerin çevresinde dolaşıyor; ilkel toplumların ateşin çevresinde dans etmesine benzer bir ilkellikle toplumun tepesinde tepiniyor. Siyaset, toplumu kaygı ve korkulardan kurtaracak gerçek bir özgürlükçü demokrasinin yerleşmesini beceremiyor. Oysa İlk Hedefler Bildirisi’nin sergilediği ilkeler, günümüzün koşullarına uygun bir düzenlemeyle, seçimlere gidilirken topluma umut dolu bir seçenek olarak sunulmalıydı. Tarihten ders alınması bir toplumsal zorunluluk ve gerekliliktir. Siyasetin kısır çekişmelerden kurtulması, geleceğe, tarihten yanlış değil, doğru ders çıkararak bakmakla sağlanabilir. Ne demişti Mehmet Akif Ersoy: Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar. Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi? [email protected] Ekonomi Servisi - New York Times, Yu- nanistan’daki krizin ABD’yi de olumsuz yön- de etkilediğini, küresel ekonomiyi etkisi altõ- na almaya başladõğõnõ yazdõ. Yunanistan’daki borç krizinin ve Avrupa böl- gesindeki zor ekonomik durumun ABD’nin ya- nõ sõra, Latin Amerika ve Asya ülkelerini de et- kilediğini yazan gazete, “Artan küresel kay- gı, istihdamın yenice artış gösterdiği ABD’deki ekonomik toparlanmayı yavaş- latma tehdidi içeriyor” dedi. Yunanistan’daki krizin, İspanya, Portekiz gibi “kırılgan ülke- leri” etkilemesinin yanõ sõra, İngiltere, Almanya ve hatta ABD’deki devlet borçlanmalarõnõn sür- dürülebilirliğini kötü etkileyebileceğine dair de- rin endişeleri de ortaya çõkardõğõ belirtildi. Bu arada Uluslararasõ Para Fonu (IMF) Yu- nan ekonomisinin kurtarõlmasõ için 30 mil- yar dolarlõk acil yardõm planõnõ onayladõ IMF Yönetim Kurulu’ndan yapõlan açõklamaya gö- re, Yunanistan’a yardõm paketi üç yõllõk borç teminatõyla “stand-by” ilkesince IMF’nin özel oturumunda kararlaştõrõldõ. Öte yandan Yunanistan’da yapõlan kamuo- yu yoklamasõnõn halkõn yüzde 56.3 oranõnda- ki kesiminin kemer sõkma politikasõ çerçeve- sinde alõnan ekonomik önlemleri, ülkenin iflas etmesine tercih ettiğini ortaya koydu. MRB araştõrma şirketinin araştõrmasõna göre ise Yu- nan halkõnõn, yüzde 43.5’inin ‘hayal kırıklı- ğı’, yüzde 40.8’inin ‘öfke’, yüzde 34.1 ora- nõndaki bölümünün ise içinde bulunulan du- rumdan ‘utanç’ hissettiğini belirtti. Yunan hükümetinin kemer sıkma paketini eleştiren yüzlerce kişi Selanik’te gösteri yaptı. ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) -Türkiye Ziraatçõlar Derneği (TZD) Genel Başkanõ İbrahim Yet- kin, ithal edilecek etin ülkeye giri- şi, karantinaya alõnmasõ ve piyasa- ya sunulmasõnõn 3 aylõk bir süreyi alabileceğini belirterek, et piyasa- sõndaki panik havasõnõn sürdüğünü et ithalatõnõn durdurulmasõ gerekti- ğini söyledi. Yetkin, Tarõm ve Köyişleri Ba- kanlõğõ’nõn spekülatif kâr elde elde et- mek isteyen kesime karşõ önlem alõnmasõ gerektiğini vurguladõ. Yet- kin, et fiyatlarõndaki dalgalanmalarõ önlemenin yolunun hayvan ve et stokunu elinde bulunduracak ve pi- yasayõ düzenleyecek bir kamu kuru- mundan geçtiğini vurgulayarak, be- sicilik üniteleri ve devlet üretme çiftlikleri olan küçük üreticiye hay- van dağõtabilecek EBK ve Tarõm ve Kredi Kooperatifleri gibi kurumlarõn bu işlevi görebileceğini ifade etti. İthalatõn önünün açõlmasõyla et it- halinin kronik hale gelebileceği uya- rõsõnda bulunan Yetkin, çözüm ola- rak damõzlõk hayvan ithal edilmesi- ni, üreticilerin desteklenmesini, yem fiyatlarõnõn makul seviyelere getiril- mesini önerdi. Öte yandan CHP Adõyaman Mil- letvekili Şevket Köse ve 20 millet- vekili, et sektöründe yaşanan sorun- larla ilgili olarak Meclis Araştõrma- sõ açõlmasõnõ istedi. TBMM’ye sunulan araştõrma öner- gesinin gerekçesinde, ülke nüfusunun 1991’den bu yana yüzde 27.5 artar- ken hayvan varlõğõnõn yüzde 36.2 azaldõğõ belirtilerek, bu süreçte koyun varlõğõndaki azalmanõn ülkeye mali- yetinin 5 milyar dolar olduğu kay- dedildi. Gerekçede, şu ifadelere yer verildi: “Kırmızı et sektörünün önündeki en önemli engeller ürün maliyetinin yüksekliği ve kayıt dı- şı üretimdir. Son yıllarda terör baş- ta olmak üzere pek çok nedenle kırsal kesimde yaşayan ve hay- vancılıkla uğraşan nüfus sektörden uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Kırmızı etteki fiyat artışı, son yıl- larda enflasyon oranlarını geç- miştir. 6 yılda dana eti yüzde 141.5, koyun eti yüzde 150 artmıştır.” TZD Tarõm ve Köyişleri Bakanlõğõ spekülatif kâr elde elde etmek isteyen kesime karşõ önlem alõnmasõ gerektiğini önerirken CHP’de et için Meclis araştõrmasõ istedi. MUDURNU’DA ÜRETİM YENİDEN BAŞLADI Ekonomi Servisi - Bir yõl aradan sonra Mudurnu Ta- vukçuluk tesislerinde üretim yeniden başladõ. Mudurnu Piliç Yönetim Kurulu Başkanõ Zuhal Daştan, “Bir yıl- dan kısa bir sürede tüm altyapıyı elden geçirdik, ek- sikleri giderdik. Tüm makineleri A’dan Z’ye yenile- dik. Yenileme ve iyileştirmeye 6 milyon lira harcadık. 12 Nisan’da da deneme kesimi yaparak tesisi yeniden devreye aldık” dedi. Pak Tavuk olarak 2007’de Mudurnu Piliç’in isim hakkõnõ aldõklarõnõ, artõk tesislerinin de sa- hibi olduklarõnõ anlatan Daştan, tesislerin günlük 150 bin, yõllõk 45 milyon adet kesim kapasitesi bulunduğunu, ha- lihazõrda günde 50 bin kesim yaptõklarõnõ ifade etti. Ucuz konut hayal Yunanistan’daki ateş herkesi yakacak Komşunun borç krizi Avrupa’nõn ardõndan ABD, Asya ülkelerini de olumsuz etkileyecek. İSTANBUL (AA) - Uzun süredir dü- şüş trendinde olan ve 120 ay gibi uzun va- dede bile yüzde 1’in altõnõ gören konut kre- disi faizinde yükseliş başladõ. Başta Yu- nanistan olmak üzere yurtdõşõndaki ge- lişmeler ve bunlarõn iç piyasalarda yarat- tõğõ hareketliliğin ardõndan konut kredi fa- izlerinde artõşlarõn başladõğõ görüldü. Yapõ Kredi Konut Finansmanõ Direktörü İsmet Erdem, “Bizim beklentimiz yılın son çeyreğinde Merkez Bankası tara- fından 150-200 baz puana yakın bir fa- iz arttırımı olabileceği yönünde. Tutsat faizlerinin de bu paralelde yükselmesi söz konusu olabilir” dedi. Garanti Mortgage Genel Müdürü Ce- mal Onaran da “Yılın ikinci yarısında başlayacak bir genel faiz arttırımı ya- pılması bekleniyor. Bu artış, konut kredisi faizlerine de doğal olarak yan- sıyacaktır. Ancak artış sonrasında bi- le, konut kredisi faiz oranlarının son de- rece makul seviyelerde olduğunu ve bu durumun süreceğini düşünüyoruz” de- ğerlendirmesinde bulundu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle