Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
10 MAYIS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
Borç, bulaşıcılık, borsa ve
Büyük Buhran (‘Great
Depression’). Bunlar geçen
haftanın gündemini
oluşturdu. “Yunanistan’ın
krizi”nin, aslında yerel
değil, küresel bir olgu
olduğunu herkese
kanıtladı. Dünyanın en
büyük bono fonunun
CEO’su El-Erian’a göre
“Krizi ülkeden bölgesel,
oradan da küresel düzeye
taşıyan mekanizma
borçlardı” (CNBC, 06/05).
Yunanistan krizini
durdurmak için, Avrupa
Birliği ile IMF’nin birlikte
açıkladığı, kimilerine göre
tarihin en yüksek ülke
kurtarma paketi (145 milyar
dolar) güven sağlamaya
yetmedi (The Wall Street
Journal, 05/05). Çarşamba
günü Atina’da sokaklar
yanmaya devam etti,
molotofkokteyli atılan bir
bankada üç kişi öldü.
Perşembe günü borsalar
“bulaşıcılık” korkusuyla
erime noktasına kadar gitti
ve geldi. Dow Jones sanayi
indeksi gün ortasında bir
anda 989 puan düştü,
yaklaşık 500 puan zıpladı,
haftayı toplam yüzde 5.7
kayıpla kapattı.
Avrupa borsalarını
izleyen Stoxx Euro 600
indeksinin haftalık kaybının
yüzde 8.8, Asya borsalarını
izleyen MSCI Asya’nın
haftalık kaybının da yüzde
6.9 olarak gerçekleşmesi,
sarsıntının teknik değil,
yapısal-küresel olduğunu
gösteriyordu.
Mali krizin, elden ele
dolaşmanın ötesinde,
hiçbir yere gitmediği bir
kez daha ortaya çıktı. II.
“Büyük Buhran” olasılığı
yeniden konuşulur oldu.
Çünkü, bir Anglosakson
deyişiyle “bok” vantilatöre
çarpmış ve etrafa
sıçramaya başlamıştı.
N’oluyor? N’oluyor?
Böyle durumlarda hep
aklıma, Beckett’in, “Oyunun
Sonu” piyesindeki bir
diyalog geliyor. Hamm (kör
ve yatalak), uşağı Clov’a -
“N’oluyor? N’oluyor?” der.
Clov, -“Bir şey yok, şeyler
kendi seyrini izliyor”.
Piyasalarda da geçen hafta
“şeyler kendi seyrini
izliyordu”, o kadar...
1990’lardan başlamak
üzere önde gelen kapitalist
ekonomiler sermaye birikimi
sürecinin üzerine kâbus gibi
çöken aşırı üretim sorununa,
talep yetersizliğine çare
olarak, “Karşılığı var mı?”,
“Geri ödenme olasılığı nedir”
diye sormadan krediye,
morgiç’a yüklendiler.
Bankalar bu borçları
paketleyip, kredileme
kuruluşlarının yardımıyla
“AAA” derecesine koyup
başkalarına sattılar. Krediler
üzerinden finansallaşma, her
türlü spekülasyon, en yeni
karmaşık finansal
enstrümanlar sayesinde hızla
katlanarak büyüdü; bu
piyasaların hacmi dünya
ekonomisinin 800 katına
ulaştı.
Sonra hep birlikte, aslında
suyun üstünde koşmakta
olduklarının ayırdına
vardılar; 2008’de Lehman
Brothers batınca da
batmaya başladılar.
Rivayete göre 1929 Büyük
Buhranı’ndan gereken dersi
almış olan hükümetler ve
merkez bankaları hemen
devreye girdiler, bankaları
tuttular, onları aşağı çeken
yükü aldılar ve devletin
boynuna astılar. Ama kriz
aşılamadı. Batıklar
kamulaştırıldığından, krizin
sahibi değişti o kadar.
Bankaların, finans
piyasalarının krizi devletin
mali krizine dönüştü. OECD
ülkelerinin devlet borçları 43
trilyon dolara, AB’nin
borçları 7.7 trilyon dolara
yükseldi (Spiegel, 07/05).
Böylece “en son ve en
büyük köpük oluşuyordu”.
Ya patlarsa?
‘Büyük Buhran’
olasılığı hâlâ
gündemde
İşte bu soru, bir taraftan,
gündeme yeniden bir
“Büyük Buhran” olasılığını
getiriyor. Diğer taraftan da,
“1929’dan ders aldık”
iddialarının boşluğunu;
“bayağı iktisadın”, krizi hep
yanlış politikalara
bağlayarak sermayenin
konumunu gizleyen bir
ideoloji olduğunu gözler
önüne seriyor. Bu bağlamda
güzel bir örneğe geçen
hafta Newsweek
yorumcularından Robert J.
Samuelson’un “Depression
2010” başlıklı yazısında
rastladık.
Samuelson yazısına
1929’dan alındığı varsayılan
dersleri sorgulayarak
başlıyor. “İş döngüleri
ekonomik toparlanmaya
işaret ederken, daha
derinlerdeki ekonomik
hastalıkların toparlanmaya
engel olduğunu” saptıyor ve
“O zaman olduğu gibi şimdi
de dünya ekonomisindeki
kimi gelişmelerin iyi
anlaşılamadığından”
yakınıyor.
Samuelson bu sorunu
gidermek için 1929’u
yorumlamaya girişiyor,
buhranın sorumlularını
buluyor: Altın standardının
yarattığı esneksizlik, siyasi
otorite boşluğu. Bu
gözlükle bugüne bakan
Samuelson, bugün de en
büyük esneksizliğin refah
devletinin bir türlü
vazgeçilemeyen sosyal
harcamaları olduğu
sonucuna ulaşıyor. Buna
siyasi otorite (hegemonya)
boşluğunu ve yükselen
güçleri ekliyor. Böylece
Samuelson, krizin
aşılabilmesine ilişkin kendi
çözüm önerilerine ulaşıyor.
Samuelson’un önerileri de
“iyi anlaşılamayan
değişiklikler” bahanesinin
ideolojik içeriğini sergiliyor.
Çünkü Samuelson’un
önerileri kapitalizmin tarihi
kadar eski. Samuelson,
refah devletini, sosyal
harcamaları hedef alırken
devletten emekçilerin
refahının bir kısmını
sermayeye aktarmasını
öneriyor. Doğru, bu
sermayenin üzerindeki yükü
azaltır, hatta ona kaynak
sağlar ama, toplam talebi
zayıflatarak aşırı üretim
krizini ağırlaştırır. Ama eğer
gelişmekte olan ülkelerin
tasarrufları, talepteki bu
gerilemeyi telafi ederse;
ülkelerinin iç piyasalarında
Batı’nın sermaye fazlası için
yeni değerlendirme alanları
açarsa kriz aşılabilir.
Ama ya emekçiler direnir,
kendilerinden istenen
fedakârlıklara katlanmayı
kabul etmezlerse! Ya
gelişmekte olan ülkeler,
yükselen güçler Batı’nın
yavaş çöküşünü izlemeyi
tercih ederlerse?..
Yunanistan bu yönde ilk
deneme. Yunanistan kamu
borçları GSMH’sinin yüzde
115’ine eşitti. Bu oran
İtalya’da yüzde 116,
İspanya’da yüzde 75,
ABD’de yüzde 53.
Yunanistan hükümetinin
kendini “laboratuvar faresi”
gibi hissetmesi de bundan.
Sokaktakiler, aslında
hepimiz için direniyor,
savaşıyorlar. Hükümetler ve
mali piyasalar da bunun
farkında: “Siyasi cesaret
yokluğundan” yakınan The
Economist de bu hafta Atina
çatışmalarını kapağa
koymuştu, “Yakında sizin
kente geliyor...” başlığıyla
birlikte.
Yükselen güçlerin de
ekonomilerini, tüketim
güçlerini Batı’nın
kullanımına açmaya hevesli
olduğu söylenemez. Dahası,
bu ülkeler tasarruflarını (mali
kaynaklarını) ve piyasa
olanaklarını, doğal
kaynaklara, madenlere, gıda
havzalarına ulaşmakta araç
olarak kullanırken, Batı’nın
geleneksel egemenlik
alanlarına nüfuz ediyorlar.
Böylece Çin, Hindistan gibi
ülkelerin bir aşamada
Batı’yla karşı karşıya
gelmelerine neden olacak
ekonomik, siyasi ve kültürel
etki alanları oluşturmaya
başladıkları görülüyor.
Emekçilerin direnişi,
gelişmekte olan ülkelerin
gereken uyumu
göstermekte isteksiz
davranması, bizi “siyasi
irade boşluğu” algısına
getiriyor. Bu hiç iyi bir haber
değil. Batı kapitalizminin,
yıkımı (temizliği) piyasa
kurallarına bırakarak sonuca
katlanması söz konusu
olmadığına göre,
önümüzdeki dönemde
devletlerin çok daha
baskıcılaşmasını,
uluslararası ilişiklerin çok
daha sertleşmesini
bekleyebiliriz.
Sonuç olarak, kriz
aşılamadı. Aksine şimdi
çok patlayıcı bir aşamaya
girdi. Geçen yüzyılın acılı
deneylerini yeniden
yaşamamak için bir an önce
yeni trajedileri önleyecek bir
şeyler düşünmeye
başlamak gerekiyor.
‘B’ ile Başlayan Sözcükler...
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
Uzmanlara göre, ithalat yerine üreticilerin desteklenmesi, yem fiyatlarõnõn makul seviyelere getirilmesi gerekiyor
Et ithalatõnõ durdurun
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Tarihten Ders Almak...
Tarih, toplumsal bellektir; geçmişin deneyim ve bilgi
birikimidir.
Bu nedenle tarihten ders çıkarmanın toplumu daha
iyiye götürme, geliştirme ve geleceği daha ileri
düzeyde kurma gibi ilke ve kurallara bağlı yapılması
çok önemlidir.
Çocukların ve gençlerin yapıcı ve yaratıcı bir kişilik
kazanmaları ve toplumsal yaşama olumlu katkılar
yapmaları tarihten yararlı dersler çıkarmalarıyla
olanaklıdır. Onlara örnek olması gerekenler,
siyasetçiler başta olmak üzere bugünün büyükleridir!
Son günlerin siyasal tartışmalarına damgasını vuran
İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü çevresindeki
tartışmalar, tarihe yanlış ve yıkıcı bakışın, çok az
bulunur, ilkel örnekleridir.
İnönü’den alınacak o kadar çok öğretici ders var
ki…
Türkiye yıllardır rüşvet ve yolsuzluk bataklığına
dönüşmüştür. Sermaye-siyaset-bürokrat üçlüsünün
önemli bir bölümü, kamu olanaklarıyla kişisel çıkar
sağlamanın aracı olarak çalışmaktadır. Ömrünü
doğruluğa adayan İnönü’nün, rüşvet ve yolsuzluklar
bağlamında yaptığı, “Bir ülkede namuslu kişiler en az
namussuzlar kadar cesur olmadıkça…” diye başlayan
kamuoyu çağrısı ne kadar güncel ve anlamlıdır!
İnönü’nün ülkenin çok partili yaşama geçmesinde
ve bunun yaşatılmasındaki çabası bu toplum için
benzeri olmayan bir örnek derstir. Demokratikleşme
bağlamında İnönü’nün kararlılığından alınması gereken
derslerin en büyüğü ve tepe noktası, CHP’nin 1959’da
XIV. Kurultay’da yayımladığı İlk Hedefler
Beyannamesi’dir.
İktidarda bulunan Demokrat Parti’nin, kendisinin
yönetime gelmesini sağlayan demokratik süreçleri
daha da genişletecek yerde adım adım boğmasının,
doğramasının ve ülkeyi baskıcı bir karanlığa
sürüklemesinin önü kesilmeliydi.
İnönü CHP’si, o günlerde, eşitlikçi, özgürlükçü,
ilerici, çağdaş, demokrat tüm toplum kesimlerinin istek
ve özlemlerini İlk Hedefler Beyannamesi’nde
birleştirmeyi başardı.
İnönü, böylelikle ülke demokrasisinin önünün nasıl
açılacağının yolunu gösteriyordu.
Anımsatmakta yarar var. İlk Hedefler, on başlık
altında toplanıyordu. Bunlar, özgürlük ve eşitlik
alanının genişletilmesi ve güvence altına alınması;
Parlamentonun iki meclisli olması; Anayasa
Mahkemesi kurulması; seçim sisteminin nispi ya da
oransal olması; Yüksek Hâkimler Kurulu oluşturulması;
memur haklarının hükümetlerin keyfi tutumuna karşı
korunması için yasal düzenleme yapılması; baskılardan
uzak, özgür basın; üniversite özerkliği; sosyal güvenlik
ve sosyal adalet ilkelerinin uygulamaya konulması ve
Yüksek İktisat Kurulu oluşturulması olarak
sıralanıyordu.
İnönü’nün İlk Hedefler Bildirgesi, siyasetin, tıpkı
bugünkü gibi, kişisel kavgalarla tıkandığı; toplumsal
yapının çok gerilimli bir ortama sürüklendiği ve
geleceğin karanlık olacağı korkusunun yaygınlaştığı
günlerde bir umut ışığı olmuştu.
Bu ilkeler 1961 Anayasası’nın altyapısı oldu;
böylelikle ülkede demokratikleşmenin önü açıldı.
Seçim barajı sıfırlandı; verilen her oyun sonuca
yansıdığı bir sistem oluştu; basın ve üniversite bir süre
özgürlüğün tadını çıkardı; grev hakkı uygulamaya
konuldu; sosyal adalet kavramı yaşama geçirildi.
1960’ların başında askeri darbe girişimleri de
toplumun desteğini yanına alan İnönü’nün
demokrasiye bağlı kişisel gücü karşısında eridi.
Hikâyenin sonrası mı?
Bu anayasa ile ülke yönetilemez diyen demokrasi
karşıtı sağcı siyaset, önce 12 Mart 1971 ve sonra 12
Eylül askeri darbeleriyle tamamlanan girişimleriyle,
İnönü’nün mimarı olduğu demokratik anayasanın yok
olmasını sağladı. Çoğu zaman iç çatışmalara, kitlesel
katliamlara, yıkımlara tanıklık eden kırk yıl geçti.
AKP’nin önü açıldı. Son yıllarda siyasetçiler, sürekli
olarak bu ilkelerin çevresinde dolaşıyor; ilkel
toplumların ateşin çevresinde dans etmesine benzer
bir ilkellikle toplumun tepesinde tepiniyor. Siyaset,
toplumu kaygı ve korkulardan kurtaracak gerçek bir
özgürlükçü demokrasinin yerleşmesini beceremiyor.
Oysa İlk Hedefler Bildirisi’nin sergilediği ilkeler,
günümüzün koşullarına uygun bir düzenlemeyle,
seçimlere gidilirken topluma umut dolu bir seçenek
olarak sunulmalıydı.
Tarihten ders alınması bir toplumsal zorunluluk ve
gerekliliktir.
Siyasetin kısır çekişmelerden kurtulması, geleceğe,
tarihten yanlış değil, doğru ders çıkararak bakmakla
sağlanabilir. Ne demişti Mehmet Akif Ersoy:
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar.
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?
yakupkepenek06@hotmail.com
Ekonomi Servisi - New York Times, Yu-
nanistan’daki krizin ABD’yi de olumsuz yön-
de etkilediğini, küresel ekonomiyi etkisi altõ-
na almaya başladõğõnõ yazdõ.
Yunanistan’daki borç krizinin ve Avrupa böl-
gesindeki zor ekonomik durumun ABD’nin ya-
nõ sõra, Latin Amerika ve Asya ülkelerini de et-
kilediğini yazan gazete, “Artan küresel kay-
gı, istihdamın yenice artış gösterdiği
ABD’deki ekonomik toparlanmayı yavaş-
latma tehdidi içeriyor” dedi. Yunanistan’daki
krizin, İspanya, Portekiz gibi “kırılgan ülke-
leri” etkilemesinin yanõ sõra, İngiltere, Almanya
ve hatta ABD’deki devlet borçlanmalarõnõn sür-
dürülebilirliğini kötü etkileyebileceğine dair de-
rin endişeleri de ortaya çõkardõğõ belirtildi.
Bu arada Uluslararasõ Para Fonu (IMF) Yu-
nan ekonomisinin kurtarõlmasõ için 30 mil-
yar dolarlõk acil yardõm planõnõ onayladõ IMF
Yönetim Kurulu’ndan yapõlan açõklamaya gö-
re, Yunanistan’a yardõm paketi üç yõllõk
borç teminatõyla “stand-by” ilkesince
IMF’nin özel oturumunda kararlaştõrõldõ.
Öte yandan Yunanistan’da yapõlan kamuo-
yu yoklamasõnõn halkõn yüzde 56.3 oranõnda-
ki kesiminin kemer sõkma politikasõ çerçeve-
sinde alõnan ekonomik önlemleri, ülkenin iflas
etmesine tercih ettiğini ortaya koydu. MRB
araştõrma şirketinin araştõrmasõna göre ise Yu-
nan halkõnõn, yüzde 43.5’inin ‘hayal kırıklı-
ğı’, yüzde 40.8’inin ‘öfke’, yüzde 34.1 ora-
nõndaki bölümünün ise içinde bulunulan du-
rumdan ‘utanç’ hissettiğini belirtti.
Yunan hükümetinin kemer sıkma paketini eleştiren yüzlerce kişi Selanik’te gösteri yaptı.
ANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) -Türkiye Ziraatçõlar Derneği
(TZD) Genel Başkanõ İbrahim Yet-
kin, ithal edilecek etin ülkeye giri-
şi, karantinaya alõnmasõ ve piyasa-
ya sunulmasõnõn 3 aylõk bir süreyi
alabileceğini belirterek, et piyasa-
sõndaki panik havasõnõn sürdüğünü
et ithalatõnõn durdurulmasõ gerekti-
ğini söyledi.
Yetkin, Tarõm ve Köyişleri Ba-
kanlõğõ’nõn spekülatif kâr elde elde et-
mek isteyen kesime karşõ önlem
alõnmasõ gerektiğini vurguladõ. Yet-
kin, et fiyatlarõndaki dalgalanmalarõ
önlemenin yolunun hayvan ve et
stokunu elinde bulunduracak ve pi-
yasayõ düzenleyecek bir kamu kuru-
mundan geçtiğini vurgulayarak, be-
sicilik üniteleri ve devlet üretme
çiftlikleri olan küçük üreticiye hay-
van dağõtabilecek EBK ve Tarõm ve
Kredi Kooperatifleri gibi kurumlarõn
bu işlevi görebileceğini ifade etti.
İthalatõn önünün açõlmasõyla et it-
halinin kronik hale gelebileceği uya-
rõsõnda bulunan Yetkin, çözüm ola-
rak damõzlõk hayvan ithal edilmesi-
ni, üreticilerin desteklenmesini, yem
fiyatlarõnõn makul seviyelere getiril-
mesini önerdi.
Öte yandan CHP Adõyaman Mil-
letvekili Şevket Köse ve 20 millet-
vekili, et sektöründe yaşanan sorun-
larla ilgili olarak Meclis Araştõrma-
sõ açõlmasõnõ istedi.
TBMM’ye sunulan araştõrma öner-
gesinin gerekçesinde, ülke nüfusunun
1991’den bu yana yüzde 27.5 artar-
ken hayvan varlõğõnõn yüzde 36.2
azaldõğõ belirtilerek, bu süreçte koyun
varlõğõndaki azalmanõn ülkeye mali-
yetinin 5 milyar dolar olduğu kay-
dedildi. Gerekçede, şu ifadelere yer
verildi: “Kırmızı et sektörünün
önündeki en önemli engeller ürün
maliyetinin yüksekliği ve kayıt dı-
şı üretimdir. Son yıllarda terör baş-
ta olmak üzere pek çok nedenle
kırsal kesimde yaşayan ve hay-
vancılıkla uğraşan nüfus sektörden
uzaklaşmak zorunda kalmıştır.
Kırmızı etteki fiyat artışı, son yıl-
larda enflasyon oranlarını geç-
miştir. 6 yılda dana eti yüzde 141.5,
koyun eti yüzde 150 artmıştır.”
TZD Tarõm ve Köyişleri
Bakanlõğõ spekülatif kâr elde
elde etmek isteyen kesime
karşõ önlem alõnmasõ
gerektiğini önerirken
CHP’de et için Meclis
araştõrmasõ istedi.
MUDURNU’DA ÜRETİM YENİDEN BAŞLADI
Ekonomi Servisi - Bir yõl aradan sonra Mudurnu Ta-
vukçuluk tesislerinde üretim yeniden başladõ. Mudurnu
Piliç Yönetim Kurulu Başkanõ Zuhal Daştan, “Bir yıl-
dan kısa bir sürede tüm altyapıyı elden geçirdik, ek-
sikleri giderdik. Tüm makineleri A’dan Z’ye yenile-
dik. Yenileme ve iyileştirmeye 6 milyon lira harcadık.
12 Nisan’da da deneme kesimi yaparak tesisi yeniden
devreye aldık” dedi. Pak Tavuk olarak 2007’de Mudurnu
Piliç’in isim hakkõnõ aldõklarõnõ, artõk tesislerinin de sa-
hibi olduklarõnõ anlatan Daştan, tesislerin günlük 150 bin,
yõllõk 45 milyon adet kesim kapasitesi bulunduğunu, ha-
lihazõrda günde 50 bin kesim yaptõklarõnõ ifade etti.
Ucuz
konut
hayal
Yunanistan’daki
ateş herkesi yakacak
Komşunun borç krizi
Avrupa’nõn ardõndan
ABD, Asya ülkelerini
de olumsuz etkileyecek.
İSTANBUL (AA) - Uzun süredir dü-
şüş trendinde olan ve 120 ay gibi uzun va-
dede bile yüzde 1’in altõnõ gören konut kre-
disi faizinde yükseliş başladõ. Başta Yu-
nanistan olmak üzere yurtdõşõndaki ge-
lişmeler ve bunlarõn iç piyasalarda yarat-
tõğõ hareketliliğin ardõndan konut kredi fa-
izlerinde artõşlarõn başladõğõ görüldü.
Yapõ Kredi Konut Finansmanõ Direktörü
İsmet Erdem, “Bizim beklentimiz yılın
son çeyreğinde Merkez Bankası tara-
fından 150-200 baz puana yakın bir fa-
iz arttırımı olabileceği yönünde. Tutsat
faizlerinin de bu paralelde yükselmesi
söz konusu olabilir” dedi.
Garanti Mortgage Genel Müdürü Ce-
mal Onaran da “Yılın ikinci yarısında
başlayacak bir genel faiz arttırımı ya-
pılması bekleniyor. Bu artış, konut
kredisi faizlerine de doğal olarak yan-
sıyacaktır. Ancak artış sonrasında bi-
le, konut kredisi faiz oranlarının son de-
rece makul seviyelerde olduğunu ve bu
durumun süreceğini düşünüyoruz” de-
ğerlendirmesinde bulundu.