23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 NİSAN 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 CMYB C M Y B Doğru olan yol, bir kişi çevresinde toplanmõş tek bir partinin dayatmasõ değil, geniş çaplõ toplumsal uzlaşmadõr Anayasa reformu nasõl yapõlõr? A nayasa reformu, anayasanõn bir önceki bölümde açõklanan temel işlevini geliştiren, siyasal iktidarõ sõnõrlarken temel hak ve özgürlükleri genişleten anayasa değişikliklerinin hak edeceği bir nitelemedir. Bu nitelikte bir anayasa değişikliği için uzlaşmanõn sağlanmasõ hiç de güç değildir. Bunun somut ve canlõ örnekleri yakõn tarihimizde yaşanmõştõr. 1982 Anayasasõ’nõn otoriter yapõsõnõ değiştiren 1995 ve 2001 anayasa değişiklikleri bu anlamda birer anayasa reformudur. Her ikisi de olabildiğince geniş bir toplumsal uzlaşmadan hareket eden TBMM’deki partiler arasõ mutabakatõn ürünüdür. Tarihsel deneyimleri bir yana iterek tek bir partinin, daha doğrusu tek bir lider çevresinde toplanmõş bir partili grubunun dayatmasõyla anayasa reformu yapõlamaz. Yapõlõrsa bu anayasa değişikliği, ulusun değil bu dayatmayõ yapanlarõn anayasasõ olur ve kalõcõlõk kazanamaz. Öte yandan uzlaşmanõn temel dayanağõ, Cumhuriyetin temel niteliklerinde, özellikle bu niteliklerin merkezinde yer alan hukuk devleti ilkesinde aranmalõdõr. Unutmamak gerekir ki hukuk devletini ihlal edecek olan bir anayasa değişikliği, planlanan plebisitle de sağlõk kazanamaz. AKP’nin anayasa önerisinin değerlendirmesi ? Değerlendirme yöntemi Anayasa reformu açõsõndan bütün sorunun siyasal iktidarõn sağlõksõz demokrasi anlayõşõndan kaynaklandõğõnõ belirtmiştik. Hazõrlanan anayasa değişikliği önerisine de bu gözle bakmak gerekir. Siyasal iktidarõn asõl yapmak istediği değişikliklerin hedefi, Anayasa Mahkemesi ile HSYK’nin yapõlarõnõ kendisine yakõn bir kompozisyonda yeniden oluşturmak ve parti kapatma usulünü kökünden değiştirerek Venedik kriterlerine ve AİHM kararlarõna uygun kapatma nedenlerini bile uygulanamaz duruma getirmekten ibarettir. Geri kalan değişiklik önerileri, bu temel amacõ maskelemekten başka bir işlevi olmayan bir makyaj malzemesi niteliği taşõmaktadõr. Bu tür değişiklikler, bir hukuksal kirliliği örtme amacõyla kullanõlmamõş olsalardõ, üzerinde durmaya değerdi. Ama asõl amaç, makyajla gizlenemeyecek derecede kirliyse, yapõlacak değerlendirmede de ağõrlõğõn ona verilmesi gerekir. Bu değerlendirmede anayasa değişikliği paketinin oluşum biçimindeki kusur üzerinde durmayacağõz. Hükümet tasarõsõ hazõrlar gibi anayasa hazõrlanamaz. Meclis’e “teklif” biçiminde de sunulmuş olsa, anayasa değişiklik paketinin Başbakan yönetiminde tasarõ gibi hazõrlandõğõ ortadadõr. Üstelik bu yaklaşõm hiç de gizlenmemiş, anayasa paketinin Meclis’te ikinci kez imzaya açõlõşõnda, imzalara Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyelerinden başlamak suretiyle adeta doğrulanmõştõr. İşin bu yönü ile ilgili olarak bu kadarõyla yetiniyoruz. ? Yalan, aldatmaca ve çarpıtmalar Adalet Bakanõ Ergin, hazõrlanan değişiklik paketi için “Biz Avrupa’nın çağdaş ve demokrasi değerlerini kıstas alarak değişikliğe gittik” diyor (Cumhuriyet, 23.03.2010). Bu söylem hem siyasal iktidarõn ve hem de ona yakõn medya ve yazarlarõn sloganõ olarak kullanõlmaktadõr. AKP’nin anayasa değişikliği paketini doğru değerlendirmenin ilk koşulu, bu söylemin koca bir yalan olduğunu ortaya koymaktõr. Öncelikle altõnõ çizmemiz gereken nokta, AKP önerisinde Adalet Bakanõ ve Müsteşarõ’nõn HSYK’deki varlõğõnõ sürdürmesidir. Bu durum, Avrupa Konseyi ve AB organlarõnõn Türkiye ile ilgili beklentileri ile taban tabana zõttõr. Daha önceki yazõlarõmõzda da belirttiğimiz gibi (Bkz. Cumhuriyet 05/06.03.2010), AB Komisyonu uzmanlarõ tarafõndan düzenlenen Türk yargõ düzeniyle ilgili 3. İstişari Ziyaret Raporu’nda aynen şöyle denilmektedir (1): “Adalet Bakanı ve Müsteşarını Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğinden çıkarmak için anayasanın 159. maddesinin değiştirilmesini tavsiye ediyoruz.” (“Tavsiyelerin Özeti” başlõklõ bölüm m.4). Aynõ yaklaşõm daha genel ifadelerle Türkiye’ye ilişkin İlerleme Raporlarõnda da görülmektedir: “ … Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı da Kurul’un oy hakkına sahip yedi üyeliğinden ikisini oluşturmaktadır. … Bu yapı, … yürütmenin Türkiye’deki hâkimlerin mesleki ilerlemelerine yönelik alınacak kararları etkileme potansiyelini yaratabilir.” (2006 İlerleme Raporu, Bölüm 2.1 “Yargı Sistemi” altbaşlõğõ) Gül’ün seçimleri için YÖK atamalarına bakmak yeterli A KP anayasa paketinin HSYK ile ilgili düzenlemelerinde Cumhurbaşkanõ’nõn rolü devam etmektedir. Buna göre 21 üyeden oluşturulacak olan HSYK’nin dört üyesi, doğrudan Cumhurbaşkanõ tarafõndan seçile- cektir. Oysa istişari ziyaret rapor- larõnda Cumhurbaşkanõ’nõn HSYK’ye doğrudan üye seçmesi şöyle dursun, yürürlükteki anayasa- nõn öngördüğü dolaylõ seçim bile yargõ bağõmsõzlõğõnõ zedeleyen bir yöntem olarak gösterilmektedir. Yu- karõda anõlan İstişari Ziyaret Rapo- ru’nun “Tavsiyelerin Özeti” başlõklõ bölümünün 5. maddesi aynen şöyledir (2): “Cumhurbaşkanının HSYK üyele- rinin atamasındaki rolünün sadece resmi ve rutin bir eylem olduğu ve en iyi uygulamaları yansıttığı şeklin- de ifade edilen görüş bizi ikna ede- memiştir. Bu nedenle Cumhurbaşka- nının bu süreçteki yetkisinin kaldı- rılmasına ilişkin tavsiyemizi tekrarlı- yoruz.” Bu bağlamda önemli bir noktanõn al- tõnõ çizmek gerekir: 3. İstişari Ziyaret Raporu zamanlama bakõmõndan 13 ve 22 Haziran 2005 tarihleri arasõnda ka- leme alõnmõştõr. Başka bir deyişle TBMM’nin Anayasa Mahkemesi Başkanõ Ahmet Necdet Sezer’i ta- rafsõz kişiliği ile TBMM dõşõndan cumhurbaşkanõ olarak seçtiği bir dö- nemle ilgilidir. Ahmet Necdet Se- zer’in herhangi bir parti ile organik ya da düşünsel yönden bağlantõlõ olmadõ- ğõ, sanõrõm herkesin hemfikir olduğu bir gerçektir. Buna karşõlõk Abdullah Gül’ün gerek düşünsel ve ideolojik yönden ve gerekse AKP’nin kurulu- şundaki rolü bakõmõndan AKP ile özdeş bir konumu olduğu da yadsõnamaz. Her ikisinin Cumhurbaşkanlõğõ kõyaslan- dõğõnda, anõlan tavsiyenin ilkesel önemi çok daha belirgin bir ağõrlõk kazanõr. Ab- dullah Gül’ün yüksek yargõ organlarõyla ilgili olarak nasõl bir seçim yapacağõnõ gö- rebilmek için rektör atamalarõna bir göz atmak yeterlidir. Anayasa Mahkemesi’ne yaptõğõ son atamanõn alõşõlmõşõn dõşõndaki uygulama biçimi de ayrõ bir örnek oluş- turmaktadõr. BU TABLO HAKLI ÇIKARILAMAZ HSYK’nin yapısı tersine çevriliyor A KP’nin anayasa paketine göre, HSYK’nin 4 üyesi doğrudan cumhurbaşkanõ tarafõndan seçilirken 10 üyesi 1. sõnõfa ayrõlmõş yargõç- lar tarafõndan seçilmekte, buna karşõlõk yüksek yargõ, kurulda sadece 4 üye ile temsil edilmektedir. Kuru- lun yüksek hâkimler dõşõndaki seçilmiş üye sayõsõ 15’i bulmakta, buna Adalet bakanõ ve müsteşarõnõ ek- lediğiniz zaman bu sayõ 17’ye ulaşmaktadõr. Görül- düğü gibi yapı tamamen tersine çevrilmiş, yüksek yargının temsilcileri küçük bir azınlık olarak bı- rakılmıştır. Bu tabloyu haklõ çõkaracak hiçbir makul ve nesnel açõklama yapõlamaz. Bu tablo, yüksek yar- gõ organlarõna karşõ duyulan hõnç ve düşmanlõğõn açõk bir göstergesidir. Ancak bundan bağõmsõz olarak, getirilen modelin Avrupa standartlarõyla da hiçbir ilgisi yoktur. Tam aksine AB Komisyonu uzmanlarõnõn Türkiye ile ilgili İstişari Ziyaret Raporlarõ, AKP’nin anayasa paketin- de önerilen modelin tam tersini tavsiye etmektedir: (Hâkimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu’na) “... mes- lekte henüz kariyer aşamasında olan, gelecekteki atanma durumu ile ilgili beklentisi olan kişilere nazaran, kariyerinin doruk noktasında olan kişi- lerin seçilmesi, bu kişilerin daha fazla bağımsız davranacakları izlenimini yaratmaktadır. Yüksek kurulun idari etkiden muafiyetini sağla- mak üzere diğer çözümlerle birlikte (kurula diğer mahkemelerden de katılım sağlanması) üzerinde düşünülmesinin yararlı olacağına inanıyoruz. İsti- naf mahkemelerinin kurulması da kurulun yapısı- nı değiştirebilecektir. Gelecekte, barolar gibi yar- gı dışı kuruluşlardan da üye temsili düşünülebi- lir.” Görülüyor ki, Avrupalõ uzmanlarõn anlayõşõna göre, yargõ bağõmsõzlõğõnõn sağlanmasõnda asõl olan, mesle- ğinin zirvesine ulaşmõş, ilerisi için hiçbir beklentisi olmayan, kimseye bir şey vaat etme ihtiyacõ taşõma- yan, kimseye manevi borcu olmayan kimselerin ku- rul üyesi yapõlmasõdõr. Bunun yanõnda anõlan istişari rapordaki deyimiyle “meslekte henüz kariyer aşamasında olan, gele- cekteki atanma durumu ile ilgili beklentisi olan kişilerin temsili” ancak azõnlõkta kalmalarõ halinde bir sakõnca olmaktan çõkar. Bunlarõn yanõ sõra İstinaf Mahkemeleri ile Türkiye Barolar Birliği’ne de tem- silci seçtirmek suretiyle, kurulun daha saydam bir ni- telik kazanmasõ ve yargõnõn her kesiminin gereksin- melerini yansõtmasõ sağlanmõş olur. Böyle bir anlayõ- şõ AKP’nin anayasa paketinde bulmak mümkün de- ğildir. AKP önerisinde kurulun oluşumu, siyasal ikti- darõn etkisini doğrudan ve dolaylõ olarak sağlayacak biçimde kurgulanmõştõr. Yalan ve aldatmanõn Avrupa boyutu Y alan ve aldatmanın bir de Avrupa boyutu var ki, o da- ha da çirkin. Bu bağlamda iki şeyi birbirinden ayõrmak gerekir. Bi- rincisi, Avrupa’nõn kendisi için belir- lediği bağõmsõz yargõ modeli; ikincisi ise Batõ’nõn Türkiye’ye yönelik politika- larõnõn gereği olarak Türkiye için göz yumduğu yargõ modeli. Yargõ bağõmsõzlõğõ konusunda Avrupa standardõnõ belirleyen temel ilke, Av- rupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (R [94] 12) kararõnda belirlenmiştir. O ka- rarda şöyle deniliyor: “Hâkimlerin seçimi ve kariyerleri konusunda karar veren merci, hü- kümet ve idareden bağımsız olmalı- dır. Bu merciin bağımsızlığını temi- nat altına almak için getirilecek ku- rallarla merciin üyeleri yargı tara- fından seçilmeli ve bu merci kendi usul kurallarını kendisi vaz’etmeli- dir.”(1) Bakanlar Komitesi’nin 13 Ekim 1994 tarihli 518. toplantõsõnda kabul edilmiş olan bu kararda yargõ ile ilgili olarak be- nimsenen temel ilke budur. Bunun dõ- şõnda, değişik ülkelerde görülen ve bir kõsmõ gelenekten kaynaklanan farklõ ata- ma usulleri, ancak uygulamada ba- ğõmsõzlõğõ sağlayan hukuksal ya da fiili güvencelerin varlõğõ halinde geçerli sayõlmõştõr. Hemen belirtelim ki Avru- pa Yargõçlarõ Danõşma Konseyi’nin (CCJE) Avrupa Konseyi Bakanlar Ko- mitesi’ne sunduğu 10 (2007) No’lu görüşü de aynõ çizgidedir. Bu temel ilke bizim 1961 Anayasa- sõ’nda yakaladõğõmõz bir modelin Av- rupa’ya oldukça gecikmiş bir biçimde yansõmasõdõr. Bu durum bizim için bir gurur kaynağõ olmalõydõ. Anayasada yargõ alanõnda yapõlacak reform da bu temel ilkeye göre şekillenmeliydi. Oy- sa AKP’nin anayasa paketinde, Avru- pa’nõn günümüzde benimsenen stan- dartlarõna göre eskimiş sayõlan ve an- cak Avrupa uygulamasõnda yargõ ba- ğõmsõzlõğõ ilkesinin yerleşmiş gücü ve etkisiyle şekli bir modele dönüştüğü için tolere edilen atama ör- nekleri, kötü ve çarpõ- tõlmõş bir kopya olarak Türk kamuoyuna su- nulmaktadõr. Bu nedenle Türki- ye’ye yönelik Avrupa politikasõnõn çifte stan- dardõna da işaret et- memek büyük bir ek- siklik olur. Avrupalõ siyasetçiler, yargõ ba- ğõmsõzlõğõ ile ilgili ola- rak, gerek ilkesel ve gerekse fiili düzlemde kendileri için uygun gördükleri modeli, Türkiye için görmez- den gelme taktiğini uy- gulamaya çalõşõyorlar. Ben bu ikiyüzlü davranõşõ, yüzde on se- çim barajõnõ Türkiye için uygun gören AİHM kararõna benzetiyorum. Yakõn zamanlarda bu konuda iki örnek gözü- müze çarptõ: Akıl almaz küstahlık Birincisi, Avrupa Parlamentosu Tür- kiye Delegasyonu Yönetim Kurulu’nun eski başkanõ Joost Lagendjik’in 07.03.10 tarihli Radikal’de yayõmlanan yazõsõ.Adeta AKP’nin avukatlõğõnõ ya- parcasõna yazõsõna “Her Yargı Refor- muna Karşı Koymak Niye?” şeklin- de bir başlõk atmõş. Yazõ, akõl almaz bir küstahlõkla, HSYK’nin son birkaç ay içinde “meşruiyetinin altını oyan bir dizi olaya karıştığı” iddiasõyla başlõ- yor ve “Türkiye’nin en üst yargı ku- rumlarının kaybolmuş meşruiyeti” nitelemesiyle son buluyor. Adam Tür- kiye’de öyle bir misyon üstlenmiş ki “kraldan ziyade kralcı” ifadesi onun için zayõf kalõr. Sanõrõm Lagendjik’in bu ifadeleri, -dõşarõdan akõl verme izleni- mini uyandõrmõş olmasõ bakõmõndan- AKP ileri gelenlerini de rahatsõz et- miştir. Yazõda AB Komisyonu uzmanlarõnõn Türkiye ile ilgili “İstişari Ziyaret Ra- porları”ndan tek bir satõr yer almamõş. Buna karşõlõk hazõrlanan anayasa de- ğişikliği paketine destek vermek üzere Avrupa Yargõçlarõ Danõşma Konse- yi’nin (CCJE) 10 (2007) No’lu görü- şünü çarpõtma yolu seçilmiş. Güya CCJE, karma kurullarõ “kuvvetle” des- tekliyormuş. Oysa CCJE’nin ilk terci- hi yalnõz yargõçlardan oluşan bir yük- sek kuruldur. CCJE görüşünde, bu ku- rula kendi emsallerince üye seçilmesi öngörülmektedir. (III.A. 17) Ancak, karma yapõ- nõn tercih edildiği du- rumlarda CCJE, her tür- lü yönlendirme ve uy- gunsuz baskõnõn engel- lenmesi için üyelerin önemli bir bölümünün emsalleri tarafõndan se- çilen yargõçlardan oluş- masõ gerektiği düşün- cesindedir. CCJE, Av- rupa’nõn çeşitli ülkele- rindeki yargõçlarõnõn bir araya geldiği bir kuru- luştur. Çeşitli modellerin yer aldõğõ Avrupa uy- gulamasõnõ kapsama eği- limi bu kuruluşun do- ğasõnda yatar. Çünkü her ülke, kendi uygulamasõnõ dõşlama- yan bir çözüm arar. Önemli olan bu ku- ruluşun ilke olarak benimsediği mo- deldir. Bunun Türk kamuoyundan sak- lanabileceğini sanmak, ancak sömürgeci bir anlayõşõn inanç konusu olabilir. CCJE’nin görüşünü çarpõtmak ise ger- çek bir Avrupalõ entelektüelin yapabi- leceği bir şey değildir. İkinci örnek, Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Ria Oomen-Ruij- ten’in açõklamalarõ. “Anayasa deği- şikliği paketinden çok büyük mem- nuniyet duydum” diyor hazret. Ama “uzlaşma ile çıkması” gerektiği vur- gusunu da ihmal etmiyor. (26.03.2010, CNN TURK) AB Komisyonu’nun Ge- nişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle’nin açõklamalarõ da buna paralel. (Bkz. Sedat Ergin, Hürriyet, 03.03.2010) Belli ki AKP’nin anayasa değişikliği paketinde yargõ ile ilgili olarak yer alan düzenlemelerin, Avru- pa’nõn kendisi için benimsediği stan- dartlarla uyumlu olmadõğõnõn farkõn- dalar. “Uzlaşma” sözcüğü bu çelişki- den sõyrõlmanõn anahtarõ olarak kulla- nõlmõş. Avrupa’nın ikiyüzlülüğü Avrupa politikasõnõn bu ikiyüzlülüğü, bize hiç de yabancõ değildir. Önemli olan bunun bilinciyle hareket ederek ül- ke çõkarlarõnõ koruyan bir politikanõn iz- lenmesidir. Ama bunun için Cumhuri- yet rejimi ve onun kazanõmlarõyla ba- rõşõk bir siyasal iktidarõn varlõğõ gerekir. Anayasa konusundaki “uzlaşma” da ancak böyle bir zemin üzerinde sağla- nabilir. Türkiye’nin talihsizliği, Cum- huriyetin temel ilkeleriyle barõşõk ol- mayan bir siyasal iktidarõn çõkarlarõy- la, Batõ’nõn küresel çõkarlarõnõn birleş- tiği bir aşamada bulunmasõdõr. Bunu aş- mak, ancak halkõn bunu kavramasõyla mümkündür. Bu konuda temel işlev de siyasal muhalefete, AKP ve/veya Ba- tõ’nõn küresel politikasõnõn sözcüsü ol- mayan aydõnlara, medyaya ve sivil toplum örgütlerine düşmektedir. SÜRECEK Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Çiçek, Adalet Bakanı Ergin’le anayasa değişikliği konusunda TÜSİAD’ı ziyaret etmişti. Anayasa Komisyonu toplantısı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle