15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B Türkiye ekonomik anlamda dışa bağımlı bir ülke. Bugün için borçlardan kurtulmak, kendi kaynaklarımızla tasarruf edebilir noktasına gelmek mümkün müdür, birdenbire petrol, doğalgaz kaynaklarına hemen ulaşamayacağımıza göre ne yapmalıyız, diye sorguladığımızda kaynakların kullanımında verimlilik ve israfın önlenmesi karşımıza çıkıyor. Kalkınmamızın ve dışa bağımlılıktan kurtulmamızın önünde en büyük engel enerji kaynaklarındaki israfımız, dışa bağımlılık yaratan anlayış ve bundan nemalanan kesimler. Bu konuda duayen Ünal Erdoğan ile birlikte analizler yaptık. Kendisinin bize verdiği veriler ve ulaştığımız sonuçlar, vatan ve millet sevgisinin aslında bu ülkenin kaynaklarının peşkeş çekilmesinin ve hovardaca heder edilmesinin önlenmesi ile hayat bulacağını gösteriyor. Gerçek dindarlık da bu israfın önlenmesi ile ilgili çaba harcamaktan geçiyor. Gelin rakamlara bakalım da oynanan oyunların farkına varalım. Mevcut enerji kapasitesi kullanılmamaktadır. Mevcut enerji kapasitemiz 320.000 kilovatsaat (kurulu güç 44.000 megavat*yılda çalışılan saat 7.200 şeklinde hesaplanıyor). Kullanılan kapasite 200.000 ks. Aradaki fark kullanılabilir kapasiteyi gösteriyor. Mevcut kapasite kullanılmadığı gibi halen yatırımı devam eden 15- 20 bin megavat yatırım var. Enerjide dışa bağımlıyız. Doğalgazda yüzde 30’luk bir oran bunu kanıtlıyor. Doğalgaz zengini Rusya enerjide doğalgaz kullanmazken doğalgaz fakiri Türkiye enerji kaynaklarının yüzde 30’unu doğalgazdan alıyor. Ne muhteşem! Enerjide hiç yatırım yapmazsak ne olur? Mevcut kapasitemizle 2020 yılına kadar yeni yatırım yapmadan enerji tüketimini karşılamak mümkündür. Burada tabii enerji tüketiminin kişi başına milli gelirin (KBMG) artmasına bağlı olduğunu ve bu hesabın 2020 yılında KBMG’nin 20.000 dolara ulaşması ile doğru olacağını belirtmeliyiz. Üretim kapasitemiz tüketim kapasitemizin neredeyse bir katıdır. Normal olarak enerji üretim kapasitesinin tüketim kapasitesinden yüzde 20 fazla olması yeterli kabul edilmektedir. Genel ortalama budur. Oysa bizim ülkede bu yüzde 100’dür. Bunun anlamı gereksiz ve plansız bir enerji politikasıyla santralların dışa bağımlı halde yapılması ve milli gelirden aracılara ve şirketlere kaynak transfer ederek aşırı zenginleşmenin sağlanmasıdır. Milyar dolarları bulan bu kaynak aktarımının borçlarla gelecek nesillere aktarıldığını ve bizim torunlarımızın bu haksız kazançları finanse edeceğini de unutmayalım. Enerji ülkemizde çok pahalıdır. Türkiye 1.000 dolarlık ürün için 903 kilovatsaat (300 dolar) harcamaktadır. Bu çok pahalıdır. Oysa örneğin Almanya 1.000 dolarlık ürün için 300 kilovatsaat (30 dolar) harcamaktadır. Aradaki farkı görüyor musunuz? Bu farklar oldukça gelişmiş ülkelerle nasıl rekabet edebileceksiniz? Sanayileşmenizi nasıl sağlayacaksınız? Tabii ki rekabet edemeyeceğiz. Kuranıkerim’de bakın haksız kazanç sahipleri için Bakara Suresi 188. ayetinde ne diyor: “Birbirinizin mallarını haksız yere yemeyiniz. Bile bile insanların mallarından bir miktarını haksız olarak yemek için hâkimlere başvurmayınız.” Enerji kaynaklarının dışa bağımlı hale gelmesinde sorumluluğu olup Allah’ı ağzından düşürmeyen haksız kazanç elde edenlere duyurulur. Devam edeceğiz. Enerjide Farkında Olmadığımız Gerçekler (1) M A L İ Y E C İ G Ö Z Ü Y L E / M U S T A F A P A M U K O Ğ L U pamukm superonline.com İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Depreme Kurban Etme Merkezi köyler olan orta şiddetteki dünkü Elazığ depreminde yine ölü ve yaralı rekoru kırmayı başardık. Canlı hayvan ölümü, bir katlı köy evlerinin tümüne yakınının yerle bir olması tablosu daha da bir utandırıcı... Uzmanlar bu kadar yüksek sayılarla ölüm ve yaralı sonucunu ağırlıklı “tozdan boğulma” olarak açıklıyorlar ki... Daha da utandırıcı bir durum. Hele de dünya standartlarında 6 şiddetindeki bir depremin sonucu için “camlar kırılır” bilimsel, genel not geçerli iken. Şili’de dünyanın eksenini oynatan çok yüksek, 8.8 şiddetli, kentleri, geniş alanları içine alan, süresi de uzun depremindeki düşük ölü sayısı gerçeği, çok yakın tarih olarak önümüzde dururken... Depremin bizi vurmadığı, bizim göz göre göre, bile bile depreme kurban veriyor olduğumuz gerçeği, bir kez daha tokat gibi yüzümüze çarpıyor... Başbakan Erdoğan halkımızı teselli etmek üzere yaptığı açıklamada, ilgili bakanlarını hemen olay yerine gönderdiğini, gereken tüm önlemlerin alındığını açıklarken, suçu geleneksel mimarimize, kerpiç evlerimize atıyor... Gazetecilikte dirsek eskitmeniz eskiye uzanıyorsa, bilmeyenlerin kolayca yutacakları kimi açıklamalar, halkı uyutma masalları gibi sırıtıveriyor, yüreğinizi acıtıveriyor... 12 Mart sürecinde, askeri darbe yönetiminin de katkıları ile Cumhuriyet gazetesinden uzak kaldığımızda İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin yayın organında çalışmak zorunda kalmış, uzmanlara, sorunlara bulaşmıştım. Cumhuriyet ailesine geri döndükten sonra, 1972 yılında Birleşmiş Milletler bağlantılı bir proje çalışmasını çarpıcı bir haber olarak gazeteye aktardığımızı anımsıyorum. Ersin Arıoğlu-Köksal Anadol ikilisinin bilimsel çalışması, Anadolu yakın tarihleri deprem tarama sonuçları geleneksel mimarimizin (ahşap karkas) evlerin depreme dayanıklı olduğunu, kerpiç yığma evlerin ise felaket getirdiğini sayısız sonuçla, çok çarpıcı rakamlarla ortaya koyuyordu. Projenin amacı yoksul insanların, ağırlıklı köylerdeki yerleşimlerde, en ucuza, depreme dayanıklı kendi evini yapabilme koşullarının belirlenmesi idi. Bu amaca dönük “Kendi evinizi nasıl yapabilirsiniz” sorusuna yanıt veren çalışmalar, çizimler, bilgiler öne çıkıyordu. Yine Cmuhuriyet gazetesi içinde, gazete çalışanlarının iç eğitimlerine dönük olarak Oktay Kurtböke’nin yönetiminde, faili meçhul cinayete kurban giden yazarımız Prof. Cavit Orhan Tütengil’in yönettiği 1976 yılında yapılmış aynı konulu bilimsel toplantıda, insanlarımızı depremlere kurban etmemeye yönelik ilgili uzmanların bilimsel çalışmalarının masaya yatırıldığı bir açık oturum düzenlenmişti. Özetle Türkiye’de kentlerde ve köylerde depremlerin neden yapılanma ile birlikte insanlarımızı, canlılarımızı vurduğu, yaşananların kader değil cinayet olduğunun bilimsel çalışmaları, bilimsel gerçekleri 35-40 yıl öncelerinden her boyutu ile ortalıktaydı. Eksik olan siyasal irade, sorumluluktu. 1999 Büyük Marmara depreminin insan, canlı ölümü, bina, ekonomik yıkım sonuçlarından sonra ise Türkiye’nin ne kentlerde, ne de köylerde gereken önlemleri almaksızın depremleri kader gibi bekleme lüksü hiç kalmamıştı. Üstüne üstlük bilimsel çalışmalardaki gelişmeler, Türkiye’nin deprem gerçeğini tartışılamayacak boyutları ile ortalığa saçmıştı. Anadolu’dan hiç eksilmeyecek orta şiddetteki depremlerde, kerpiç evlerin yüzde 90’ı ile önceki gece yaşandığı üzere yerle bir olup, insanlarımızı, havyanlarımızı altında bırakacağını, bu tek katlı binaların yıkımının canlıları öldürme olasılığı çok yüksek olmasa da tozdan boğulacaklarını, ilkelliğin belgesi gibi biliyorduk... Uzmanlarımız bizi biraz daha utandırmaya yönelik olarak, olması sürpriz olmayan, bizim deprem haritalarımız, gerçeğimize göre sıradan sayılabilecek şiddetteki Elazığ depreminde de aslında merkez üssü kentler değil, köyler olduğu için daha az insan, hayvan ölümü, bina yıkımı yaşandığını, yani şanslı olduğumuzu söylüyorlar. Yine uzmanlarımız Büyük Marmara depremi sonrası zorunlu başlatılmış çalışmaların, Erdoğan hükümeti iktidarlarında nasıl ortada bırakıldığını, iktidar vurgulaması, suçlama getirmeden, istemeden bilgi verirken yapmış oluyorlar... En çok depremin beklendiği, sözde çalışmanın yapıldığı İstanbul bölgesinde bile, taramadan geçirilmiş olması gereken önemli yapıların ancak yüzde 10’una dönük gereken çalışmalar yapılabilmiş. Özetle çok değerli tarihi varlık, binalar, hastaneler, okullar için bile durum bu kadar ürkütücü. Gerisi için sayısız bilimsel içerikli felaket senaryoları hiçbir şey yapılmamış olarak duruyor. Uygarlığın neresindeyiz sorusuna yanıt ararken, deprem gerçekleri bizi “Şili’nin, dünyanın geri kalmış ülkelerinin bile çok gerisinde, utanç verici, siyasi iradenin (elbette eskileri, bugünkü ile) doğrudan sorumlu, suçlu olduğu cinayetlerin işlendiği bir yerlerde..” demek zorunda bırakıyor. Bu büyük suç ortaklığına göz yumulduktan sonra, iyi ağıt yakmak, cenaze kaldırmak, Kızılay hizmeti vermek büyük bir siyasi aldatmaca, göz boyama oluyor ancak... [email protected] KURULU GÜCÜN SANTRALLARA DAĞILIMI Megavat % Hidrolik santrallar 14.500 32.95 Doğalgaz 13.500 30.68 Kömüre bağlı 12.000 27.27 Fueoil, nehir, diğer kaynaklar 4.000 9.09 Toplam 44.000 100.00 Raporda İstanbul’un yatırım olanaklarının olduğu ilk 3 şehir arasında sayılmadığı, ancak yeni inşaatlar ve gelişme açısından ön planda olduğu kaydedildi. Gayrimenkulde Gelişen Trendler 2010 Avrupa Raporuna göre gayrõmenkul sektörünün İstanbul’a ilgisi çok canlõ YatõrõmcõnõnçekimmerkeziPwC ve ULI’nin raporuna göre İstanbul geçen yõl olduğu gibi bu yõl da gelişme beklentilerinde ilk sõrada yer alõrken, yeni gayrimenkul alõmlarõnda 5’inci, mevcut yatõrõm performansõnda 7’nci sõrayõ aldõ. Ekonomi Servisi - Alarko Carrier’in distribütörü olduğu Toshiba’nõn ‘Estia’ õsõtma - soğutma cihazõ Türkiye’de satõşa su- nuldu. Ana enerji kaynağõ olarak havada- ki õsõyõ kullanan cihaz, doğalgaza göre enerji maliyetini İstanbul’da yüzde 30, di- ğer illerde yüzde 50 düşürecek. Kendini 2- 3 yõlda amorti eden cihazõn satõş fiyatõ 8 bin Avro’dan başlayacak. Toshiba Estia’nõn, at- mosferdeki CO2 (karbondioksit) emisyo- nunun düşü- rülmesine de destek olmasõ bekleniyor. Konuyla il- gili düzenle- nen toplantõ- da konuşan Alarko Car- rier Genel Müdürü Ön- der Şahin, Toshiba Es- tia’nõn, hava- daki sõcaklõ- ğõ dõşarõdan alarak evin içindeki õsõn- ma suyuna yüklediğini, böylece hem evin, hem de ev- deki suyun õsõnmasõnõ sağladõğõnõ belirtti. Ci- hazõn apartman dairesinden villaya, bir benzin istasyonuna kadar her yerde kulla- nõlabileceğini söyleyen Şahin, 2010’da ürünün 900 ile bin adet satõşõnõn hedeflen- diğini sözlerine ekledi. Toshiba Estia, havadan suya õsõ pom- palarõ, kullanõcõlarõ õstma, sõcak su temi- ni ve soğutma imkânõnõ birarrada sunu- yor. Estia ile kullanõcõlar evleri ya da iş- yerlerini iki bölüme ayõrarak diledikleri derecede õsõtabiliyor. Ekonomi Servisi - Pricewaterhouse- Coopers (PwC) ve Urban Land Institu- te (ULI) işbirliği ile gerçekleştirilen ‘Gayrimenkulde Gelişen Trendler Raporu 2010 Avrupa’ raporuna göre İstanbul ile ilgili olarak 2009’un zor bir yõl olduğu, ancak 2010’la birlikte sek- törde istikrarõn sağlanmaya başlandõğõ kaydedildi. İstanbul ve Türkiye konu- sunda özellikle yerel yatõrõmcõlar çok iyimser konuşurken, uluslararasõ yatõ- rõmcõlarda biraz daha temkinli bir iyim- serlik söz konusu. Avrupalõ yatõrõmcõlar İstanbul’da, gayrimenkul yatõrõmõ açõ- sõndan en çok perakende sektörüne sõ- cak bakõyor. Araştõrmaya katõlanlarõn yüzde 28.3’ü perakende alanõnda gay- rimenkul alõmõ tavsiyesinde bulunurken, yüzde 19.8 oranla ofis ve konut alõmõ önerisi geldi. Rapora göre “Gelişme Beklentile- ri”nde İstanbul birinci sõrada yer alõyor. İstanbul’u Münih, Hamburg, Varşova, Londra ve Zürih izliyor. Küresel krizin etkilerinin sürdüğü bir dönemde gayri- menkul yatõrõmcõlarõ Almanya, Fransa, İngiltere gibi daha geniş ve riski düşük piyasalara yönelse de uzun vadede po- tansiyeli nedeniyle Türkiye ve İstanbul cazibesini koruyor. Türkiye’nin genç nü- fusu ve ekonomik büyüme beklentileri İstanbul’a olan ilginin temel nedeni. “Yeni Gayrimenkul Alımı” tercihle- rinde ilk sõrada Londra, ikinci sõrada Münih, üçüncü sõrada Hamburg, dör- düncü sõrada Paris, beşinci sõrada İs- tanbul bulunuyor. ULI Türkiye Başka- nõ Haluk Sur, “İstanbul özelinde Tür- kiye’nin bu raporda yer almasının ül- kemiz için son derece önemli oldu- ğunu düşünüyorum. Bu sonuç, özel- likle kentsel dönüşüm projeleri, konut, ofis, otel, alışveriş merkezi, lojistik ve enerji yatırımları potansiyeli açısın- dan ülkemize yönelik fırsatların hâ- lâ devam ettiğini gösteriyor” dedi. İstanbul’un 7. sõrada yer aldõğõ “Ya- tırım Beklentileri”nde ise ilk sõrada Münih bulunuyor. Bunu Hamburg, Pa- ris, Londra takip ediyor. ULI Yunanis- tan Başkanõ George Kaburopulos ko- nu ile ilgili olarak İstanbul’un çok hõz- lõ büyüyen ve yabancõ yatõrõma açõk bir şehir olduğunu ifade etti. Türkiye’de hâ- lâ altyapõ açõsõndan yapõlacak şeyler bu- lunduğunu söyleyen Kaburopulos, “Bence İstanbul’un gayrimenkul pi- yasasının önünde aşılması gereken tek şey bu altyapı yatırımlarının arttırıl- ması ve bu arazinin daha çekici kı- lınması” diye konuştu. Sanayi Üretim Endeksi ocakta yavaşlayarak son 8 ayõn en düşük seviyesine geriledi Sanayi vites küçülttü İşçi ‘eyleme devam’ dedi İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - TA- RİŞ Pamuk ve Yağlõ Tohumlar Birliği’ne bağ- lõ iplik fabrikasõnõn tasfiye edilmesiyle işten çõkarõlan yaklaşõk 600 kişi, Alsancak’taki TA- RİŞ Genel Müdürlüğü önündeki eylemini sür- dürüyor. İşçiler, TARİŞ İplik ve Dokuma AŞ’nin her ay 600 lira ödenmesi önerisini ka- bul etmeyeceklerini duyurdu. TARİŞ İplik ve Dokuma Yönetim Kurulu Başkanõ Güngör Şentürk, geçen günlerde yaptõğõ açõklamada, sözleşmeleri feshedilen işçilerin hesaplarõna tazminat alacaklarõna kar- şõlõk 650 lira yatõrõlacağõnõ, tazminatlar öde- nene dek de her ay 600 lira verileceğini açõk- lamõştõ. Şentürk ayrõca 560 işçinin yasalarda belirtilen geçikme faizleriyle birlikte tüm ya- sal haklarõnõn en geç 30 Kasõm 2010 tarihi- ne dek ödeneceğini bildirmişti. İşçiler, yapõlan açõklamalarõ kabul etme- diklerini belirterek, TARİŞ Genel Müdürlü- ğü önündeki eylemlerini sürdürme kararõ al- dõ. Islõklar ve sloganlar eşliğinde TARİŞ Pa- muk ve Yağlõ Tohumlar Birliği yönetimini protesto eden çalõşanlar adõna konuşan Tür- kiye Tekstil Örme ve Giyim Sanayi İşçileri Sendikasõ (TEKSİF) İzmir Şube Başkanõ Faruk Aksoy, “Muhatap biziz. Ancak açıklamalar basına yapılıyor. Çalışanlar olarak bu parayı ve açıklamaları kabul et- miyoruz. Direnişe devam edeceğiz” dedi. Öte yandan kõsa çalõşma ödeneği süresi bi- ten ve işlerine son verilen 560 TARİŞ İplik işçisinin ardõndan, TARİŞ Pamuk ve Yağlõ Tohumlar Birliği’ne bağlõ diğer işletmelerde de mayõs ayõna dek belirli aralõklarla 400’ü aşkõn çalõşan için de sona yaklaşõlõyor. Ekonomi Servisi - Türkiye’de sanayi üreti- mi 2010 Ocak ayõnda bir önceki yõlõn aynõ ayõ- na göre yüzde 12.1 ar- tarken, bir önceki aya göre yüzde 15.3 azaldõ. Türkiye İstatistik Ku- rumu, 2010 Ocak ayõ Sanayi Üretim Endeksi sonuçlarõnõ açõkladõ. Ay- lõk Sanayi Üretim En- deksi ocakta son 8 ayõn ardõndan 100’ün altõna inerek 99.2 düzeyinde gerçekleşti. Sanayinin alt sektör- leri incelendiğinde, 2000 Ocak’õnda yüzde 24.4 oranõnda gerileyen ima- lat sanayiinde üretim en- deksi bu yõlõn aynõ dö- neminde yüzde 14.4 art- tõ. Söz konusu ayda ma- dencilik ve taşocakçõlõğõ sektörü endeksi yüzde 0.6 azalõrken, elektrik, gaz ve su sektörü en- deksi ise yüzde 3.1 artõş gösterdi. Ana Sanayi Gruplarõ sõnõflamasõna göre 2010 ocak’õnda bir önceki yõ- lõn aynõ ayõna göre en yüksek artõş yüzde 31.9 ile dayanõklõ tüketim ma- lõ imalatõnda görüldü. Takvim Etkisinden Arõn- dõrõlmõş Endeks, 2010 Ocak’ta bir önceki yõlõn aynõ ayõna göre yüzde 16.1, mevsim ve takvim etkilerinden arõndõrõlmõş endeks de bir önceki aya göre yüzde 0.3 artõş gös- terdi. 2010 Ocak ayõnda bir önceki yõlõn aynõ ayõ- na göre madencilik ve taşocakçõlõğõ sektörün- de yüzde 0.6 azalõrken, imalat sanayii sektörü yüzde 19.1, elektrik, gaz ve su sektörü yüzde 3.1 arttõ. Mevsim ve takvim etkilerinden arõndõrõlmõş endekse göre ise bir ön- ceki aya göre madenci- lik ve taşocakçõlõğõ sek- törü yüzde 3.9, elektrik, gaz ve su sektörü yüzde 2.1 azalõrken, imalat sa- nayii sektörü yüzde 0.7 arttõ. Zikzaklı çıkış İstanbul Sanayi Oda- sõ Yönetim Kurulu Baş- kanõ Tanıl Küçük, sa- nayi üretiminin, zikzak- lar çizerek ilerleyen iniş- li çõkõşlõ seyrini devam ettirdiğini belirtti. Kü- çük, “İç pazarımız hâ- lâ üretim artışını yete- rince destekleyecek noktada değil” dedi. ANKARA (AA) - Neslinin devamõ için avlanma kotasõ uygulanan su- şi’nin ana balõğõ orkinos konusunda korumanõn ticari savaş malzemesi olarak kullanõlmaya çalõşõldõğõ belirtiliyor. AB’nin, avlanma kotasõ ile ilgili uygu- lama sürerken, koruma gerekçesiyle orkinosun ulus- lararasõ ticaretini yasaklama kararõ aldõrmaya çalõş- tõğõ, AB balõkçõlarõnõ korumaya yönelik bu karardan, Türkiye, Fas, Tunus, Hõrvatistan ve Cezayir gibi ül- kelerin olumsuz etkileneceği öne sürülüyor. AB ve ABD’nin desteklediğini açõkladõğõ ‘orkinoslarõn uluslararasõ ticaretinin yasaklanmasõna’ ilişkin öne- ri, Nesli Tehlikede Olan Yabani Hayvan ve Bitki Tür- lerinin Uluslararasõ Ticaretine İlişkin Sözleşme kapsamõnda 13-25 Mart’ta Doha’da yapõlacak top- lantõda oylanacak. Türkiye, gerekli korumaya sağ- lamayacağõ gerekçesi ile karara karşõ görüş bildirdi. Çalışanlar şirket yönetiminin aylık 600 liralık önerisini kabul etmedi. Fotoğraf: HİCRAN ÖZDAMAR Orkinos ticari savaşa döndü 9 MART 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] Ocakta bir önceki yõlõn aynõ ayõna göre yüzde 12.1 artan sanayi üretimi, beklentilerin altõnda bir büyüme gösterdi. Üretim bir önceki aya göre yüzde 15.3 azaldõ. 1.En hõzlõ gelişecek kentlerin başõnda 5.Mülk alõnacak ilk 5 arasõnda 7.Yatõrõm yapõlacak yedi kentten biri Toshiba Estia havadaki enerjiyle õsõtacak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle