23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 6 MART 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Enflasyondaki Hızlanma Son iki ayda tüketici enflasyonunda hızlı yükselmeler oldu. Şubat ayındaki perakende fiyat artışı yüzde 1.45’tir ve yüzde 15’in üzerindeki bir yıllık hızı ifade etmektedir. 2009’un yüksek bütçe açığı (52.2 milyar TL) ile bu yıl uygulanmakta olan bütçenin açığı (50 milyar TL) üst üste gelince, bu hızlanmanın olağan karşılanması gerekir; ama bunalımdan çıkmaya çalışırken ortaya çıkan bu hızlanma, dünyanın en yüksek enflasyon hızlarından biridir. 1990’lı yıllarda, bazen yüzde 50’nin üstüne çıkmış olan yüksek yıllık enflasyonlar yaşamış bizler için bu rakamlar, kaygı vericidir. Yakın geçmişte sık sık görüldüğü gibi, küçücük oranlarda başlayan hızlanma, kısa sürelerde artmış, hayat pahalılığını dayanılmaz boyutlara taşımış ve bizleri yıllarca uğraştırmıştır. Ülkemiz siyasal tartışmalar içinde anayasa değişikliklerine ve referanduma giderken, tartışmaların yoğunlaşması bugüne kadar öteki ülkelerdekilere göre bunalımı oldukça iyi atlatmaya başlamış bulunan ekonomiyi yeniden bozabilir mi? Siyasal olaylar ekonominin dengelerini bozmazsa, şimdilik ekonomimiz, bunalımdan çıkış koşulları içinde kendini yönetebilmektedir. Siyaset fazla kızgınlaşmadığı takdirde, bu yılı yüzde 7 oranındaki tüketici enflasyonu ile bitirmemiz, devlet tahvili faizlerini yüzde 10’un altında tutabilmemiz, yüzde 4 oranında büyüyebilmemiz, dış ticaret ve cari işlem açıklarını yönetilebilir tutarlarda (sırasıyla, 30-35 milyar dolarda ve 10-15 milyar dolarda) tutabilmemiz olanağı vardır. Üç yıllık planın rakamlarına da yakın olan bu tahminlerimizin gerçekleşmesini sağlayabiliriz. 2009’un bunalım ortamında bile elde edilen sonuçlar, büyüme hızı (- % 6) dışında burada belirtilen düzeylerdedir. Şimdi bunalımdan çıkıp büyüme yönünde ilerlerken, enflasyonun hızlanması önlenebilirse, biz 2010 yılını birçok ülkenin önünde bitirebiliriz. Bunun için, şunlar yapılabilmelidir: ? Siyasal tartışmaların daha da kızgınlaşması önlenebilmelidir. Eğer yapılabilirse, siyasal tartışmaları şiddetlendirmiş olan anayasa değişikliklerinin bir bölümünden şimdilik vazgeçme olanakları araştırılabilmeli; ya da hiç olmazsa, değişiklikler ve tartışma konuları sınırlı tutulabilmelidir. Siyasal tartışmalar, eskiden olduğu gibi enflasyonu hızlandırırsa, onu önleyebilmenin çok zor olduğu geçmiş deneyimlerimizle kanıtlanmıştır. ? Çok tartışılan ve büyük yakınmalar yaratan ünlü soruşturma ve davaların kısa sürede bitirilmesi için yapılabilecek çok şey olduğunu hukuk uzmanlarımız söylemektedir. Bu davaların en kısa sürelerde bitirilmesini sağlayacak önlemlerin araştırılması amacıyla, konunun uzmanlarından oluşan bir tarafsız araştırma grubu kurulabilmeli ve önerilerinin uygulanması sağlanabilmelidir. ? Bugünkü ödenekleriyle devlet bütçesinde tasarruf ve indirim olanakları yok gibidir. Bu nedenle borçlanmadan, özelleştirmelerden ve bunlara benzeyen vergi-dışı kaynaklardan gelen paralarla yapılan Hazine harcamalarının kısıtlanması sağlanabilmelidir. Devlet Hazinesi, yıla büyük bir açıkla başlamıştır. Yakından incelendiği takdirde, bu alanda önemli tasarruf olanakları bulunduğu görülecektir. ? Vasıtalı vergi ve devlet fiyatı zamlarına bir süre ara verilmelidir. Bu zamlar, hemen fiyatlara yansıdığı için, kısa sürelerde enflasyonu hızlandırmakta ve tahsil edilmeleri de zaman almaktadır. İşsizlik oranları yüksek ve geliri düşük halkın harcama olanakları sınırlı olduğu için, bu kaynaktan fazla ek gelir elde edilmesi olanakları da sınırlıdır. Bu önlemler, bizim hemen düşünebildiklerimizdir. Birçok başka önlemler de düşünülebilecektir. Yılın ilk iki ayında görülen hızlanma, enflasyonu önlemenin, önceki yıldakinden daha zor olduğunu ve özel ilgi istediğini göstermektedir. Buna benzer önlemlerin yılın başında uygulanabileceğini umuyoruz. maysan@cumhuriyet.com.tr mailto:maaysan@superonline.com Tehdit Algılaması Albay Dursun Çiçek, anlaşıldığı kadarıyla bir istihbaratçı subay. Görevi istihbarat toplamak. Türk ordusu niye istihbarat toplar? İç ve dış tehdide karşı önlem almak için. Albay Dursun Çiçek’e demişler ki, “İrtica bir iç tehdittir. İstihbarat topla.” O da toplamış. Şimdi soruyorlar ona, “Niye irticai faaliyetleri izledin, rapor düzenledin?” Adı üstünde “Cumhuriyet” Başsavcısı İlhan Cihaner’e ihbarlar gelmiş, o da irticai faaliyetlerde bulunan cemaatler için soruşturma başlatmış. Cumhuriyet adına hareket eden savcının asli görevi o. Şimdi onu tutukladılar, “Niye irticai faaliyette bulunan cemaatlerin üzerine gittin?” diye... MİT, Türkiye Cumhuriyeti’nin haber alma örgütüdür ve tıpkı ordu gibi iç ve dış tehdide karşı istihbarat toplamak ile sorumludur. İrticai faaliyetler, devletin tehdit algılamasında var mı? Var. MİT Erzincan Bölge Müdürü Şinasi Demir ile iki yardımcısı da, yasal görevlerini yapmışlar ve bölgelerindeki irticai faaliyetleri izlemişler. Bugün, onlar da, doğal görevlerini yaptıkları için tutuklular. Bütün bu tutuklamalar olağan bir dönemde olsa yadırgayacağız. Ama yadırgamamalıyız. Çünkü: İktidardaki parti hakkında Anayasa Mahkemesi “gerici eylemlerin odağı” olduğuna karar vermiş. Dolayısıyla bu parti, “irticai faaliyetleri” tehdit olarak algılamıyor. Tam tersine, irticai faaliyetlere yönelecek her türlü yasal girişimi, iktidarına yönelen bir tehdit olarak değerlendiriyor. Sorun burada. O yüzden yargıyı siyasallaştırıyor, o yüzden Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ni, yasaları, anayasayı değiştirmek istiyor. İktidarın varlığını sürdürmek istediği rejim, “statüko” diye tanımladığı 1923’te kurulmuş olan rejim değil çünkü... Onun “demokrasi”si ayrı... Satış Soran sorana: “Neden TEKEL işçilerinin eylem çadırları kaldırıldı?” Sendikacıların bildiğini işçilerden saklamamak gerek: Kapalı kapılar ardında “İşçilerin 4/C’yi kabulden başka çareleri yok” diyenlerden başka ne beklenirdi ki? İşçilerin eylem nedenini tek çözüm olarak görmek ve bunun için alttan alta çaba harcamak... Buna, sarı sendikacılık dilinde kısaca “satış” deniyor. Nokta Geçen yıllarda Avrupa Parlamentosu’nun Hollandalı Hıristiyan Demokrat Grubu üyesi Arie Oostlander bir rapor hazırlamış ve demişti ki: “Türkiye’nin devlet yapısı Kemalizm ideolojisi üzerine kurulmuştur. Bu yapı, Türkiye’de ülkenin bölünmez bütünlüğünün bozulacağı korkusu yaratmakta, askeri gücünü arttırmakta, aşırı Türk milliyetçiliğini körüklemekte ve dine karşı esnek olmayan bir tavır yaratmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin AB üyeliği yolunu tıkamaktadır.” AKP’nin “yeniden yapılandırma”dan anladığı da budur. Açılım adı altındaki girişimlerin, sivil- askeri bürokrasideki son tasfiyelerin nedeni de budur. Anayasa değişikliği ile de son noktayı koyma peşindeler. Emekli Anayasa Mahkemesi raportörü Ali Rıza Aydın, anayasanın yargı bölümü üzerindeki tartışmaların, her nedense yargı kararlarından hoşnut kalınmadığı; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) atama kararnamelerinin krize dönüştürüldüğü ya da anayasal görevini yaparak, hukuka uygunluğu koruduğu dönemlerde gündeme geldiğini anımsattı. “Yargıda reform şart”, “demokratik oluşum gerekli” söylemlerinin arkasındaki asıl sorunun yargı bağımsızlığının güdümlü hale getirilmesinde aranması gerektiğine vurgu yapan Aydın, bunun iktidar sözcülerince dile getirilen “yargı yürütmeye müdahale ediyor” söylemiyle itiraf edildiğine değinerek, ufuktaki anayasa değişikliklerine ilişkin kimi konulara dikkat çekti: “Anayasada yargı bağımsızlığını etkileyen kuralların olduğu doğrudur. Yalnızca HSYK’nin içinde bakan ve müsteşarın bulunması değil, yargıçların idari yönden Adalet Bakanlığı’na bağlı olması, denetimin bu Bakanlığa bağlı müfettişlerce yapılması yargı bağımsızlığını zedeleyen önemli kurallardır. Anayasanın, yargı bağımsızlığını etkileyen tüm kuralları değiştirilmeden ve yargı ve yürütme organları arasındaki, yargı bağımsızlığını olumsuz olarak etkileyen bağlantı kaldırılarak bağımsız yargı, anayasal güvence altına alınmadan, Kurul’un ve yüksek yargı organlarının yapısını değiştirmek gerçekçi ve samimi olmaz. Bu güvence sağlanmadan Kurul yapısı üzerine yapılan tüm öneriler, polemik yaratmaktan ve yargıyı yıpratmaktan öteye geçmeyecektir. Yargı alanında yapılacak anayasal düzenlemelerin, hazırlık ve tasarı süreçlerinin de yargıç üzerinde baskı oluşturmaması, kuşkuyla beklenmemesi gerekir. Anayasanın yargı bölümünün, yürütme organı tarafından şekillendirilmesi, yürütmenin yargı üzerindeki baskısıdır ve bu girişiminin yürütme organı yönünden anayasal dayanağı da yoktur.” Ali Rıza Aydın, “Ben yaptım oldu” mantığı ile anayasa değişikliğine hazırlanan AKP’yi, Anayasa Mahkemesi’nin 1963’te verdiği 124 esas sayılı kararındaki bir değerlendirme ile uyarmayı da görev bildi: “Hukukun ana prensiplerine dayanmayan, devletin amaç ve varlığı sebebiyle bağdaşmayan ve sadece belli bir anda hasıl olan geçici bir çoğunluğun sağladığı kuvvete dayanarak çıkarılan yasalar toplum vicdanında olumsuz tepkiler yaratır. Böyle bir yasanın kabulünü ve uygulanmasını hukuk devleti niteliğinde saymak da mümkün değildir.” Hukuk Devleti Niteliği Tohum Gen Bankası SADIK ÇELİK Bitkisel üretimin kaynağı olan tohumun tarım sektöründe stratejik önemde, olmazsa olmaz bir yeri vardır. Tohumculuk alanında dünyanın sayılı ve önemli bir gen merkezi olan ülkemizde, dünyadaki 11 bin civarındaki endemik (başka yerde olmayan) bitki türünün yaklaşık 3 bin 900’den fazlası bulunuyor. Türkiye ayrıca ekonomik öneme sahip birçok bitki türünün de anavatanı. Hububattan baklagile, meyve, sebzeye kadar binlerce zengin gen kaynağı bulunan Türkiye’de, dolaşımda olmayan binlerce ürün Türk çiftçisinin elleriyle geliştirilen, yetiştirilen birçok yerel çeşit olduğu da biliniyor. Bu yerel çeşitliliğin kaybolmaması için Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın çok yerinde bir kararla, 2 Mart 2010 Salı günü açılışını gerçekleştirdiği gen bankası Çin ve ABD’den sonra dünyanın üçüncü büyük gen bankası olma özelliğini taşıyor. Bankanın şu anki kapasitesinin 250 bin olduğu ancak ileriki aşamalarda kapasitenin 300 bine kadar çıkarılacağını Sayın Başbakanımız açıkladı. Açılan gen bankasının yapacakları Türkiye’nin bu alandaki çalışmalarının başlangıcı 1964 yılına kadar uzanıyor. Açılan tohum gen bankası biyolojik çeşitlilik, genetik kaynakların korunması, değerlendirilmesi ve sürdürülebilirliği açısından da oldukça önemli. Gen bankasının yapacağı çalışmalar arasında ülke genelinde genetik materyalin toplanması ve yurtiçinde ihtiyaç duyulan genetik materyallerin yurtdışından temini gibi çalışmalar yer alıyor. Peki, acaba bu çalışmalar tohumlarımıza sahip çıktığımızı mı yoksa tohum şirketlerinin isteği üzerine onların yararına olacak bir çalışma yaptığımızı mı gösterir? Biliyorsunuz Anadolu, buğday başta olmak üzere birçok ürünün geliştirildiği, tarım devrimine beşiklik etmiş bir coğrafyadır. Bu coğrafyanın bir parçası olan çiftçiler yüzyıllardır tohumlarını dünya ile karşılıksız paylaştılar. Dünya kurulduğundan bu yana kimsenin aklına tohumunu patentleyip kendi üzerine almak gibi bir fikir gelmedi. Fakat son yıllarda ülkemizde ve dünyada uyanık uluslararası tohum tekellerinin çıkarları doğrultusunda, tohumların genleriyle oynanarak tohumlarımız patentlenip ipotekleniyor ve yüzyıllar boyunca çiftçilerin ortak kullanımındaki tohumları birkaç uluslararası tekel mülkiyetine geçirerek tohumlarımıza haksızca sahip oluyor. Bu tohum şirketlerinin amacı, tohumları çeşitlendirmek değil, tüm çeşitliliği yok edip birkaç çeşidi de kendilerine patentleyip bu sayede kârlarına kâr katmak, yeryüzünü kendilerine sömürge yapmaktır. Diğer taraftan ABD ve Çin’den sonra üçüncü büyük gen bankasına sahip olmamız, ABD’nin çıkarmış olduğu tohum yasasına çok benzer bir yasayla tohum şirketlerinin çıkarlarını garantileyen “Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Birliği”ne girip kendi öz çıkarlarına hizmet etmemizin sonucu değil midir? Zaten mevcut tohum yasasıyla köylülerin kendi tohumlarını satma hakları ellerinden alınmıştı. Tohum bankası ile mevcut tohum yasamızı bir bütün olarak ele aldığımız takdirde niçin bir anlayış birliğinden söz edemiyoruz? Ya da neden hâlâ bu çelişkilerin farkında değiliz? Çünkü GDO’yu üreten tekellerin çıkarları şimdi de tohum bankalarında kesişti. Örnek vermek gerekirse tohum bankalarından en dikkat çekici olanı Norveç’te 2008 yılında açılan tohum bankası, bu bankayı destekleyenler zaten bir ellerinde GDO’yu, diğer ellerinde tohum bankalarını tutuyorlar. Şimdi duruma buradan bakınca, uluslararası ve yerli tohum şirketlerinin istemiş oldukları düzeni, sistemi kurmak, onların ekmeğine yağ sürmek değil midir? Yapılması gereken, tohum zenginliğimizi, bankalarda saklamak, sonra da başkalarının ellerine teslim etmek değil, onları korumak, yaşatmak, çeşitlendirmektir. Bu tür uluslararası tekellerin ve işbirlikçilerinin çıkarlarına uygun yaklaşımları desteklemek yerine daha yerel, köylümüzün çıkarlarını gözeten yaklaşımlar desteklenmeli, bu paralelde mevcut tohumculuk yasası da köylü ve tüketici çıkarları doğrultusunda tekrar gözden geçirilmelidir. Küçük çiftçilerin yerel tohumlarının el değiştirmesi, pazarda satılmasının önündeki düzenlemelerin kaldırılması gibi sadece durağan, zorlama tedbirlerle doğal gen zenginliklerimizi koruyamazsınız. Onların elden ele dolaşmasını, tedavülde kalmasını tekrar kendi öz sahiplerine iade ederek sağlayabiliriz. “Son ağaç kesildiğinde, son nehir kirlendiğinde ve son balık öldüğünde o zaman paranın yenmediğini anlayacaksın.” Kızılderili atasözünü duyunca Henry Kissinger’ın 1970’lerdeki ifadesi aklımıza geldi: “Petrolü kontrol ederseniz ulusları kontrol edersiniz ama yiyeceği kontrol ederseniz insanlığı kontrol edersiniz.” sadık.celik@keyveni.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Tüysü yap- raklõ ve kes- kin kokulu bir süs bitkisi. 2/ Trabzon’un Akçaabat ilçe- sinde bir göl... Oyunda kaza- nõlan her parti. 3/ Praseodim elementinin simgesi... Ge- beliği önlemek için dölyatağõ içine ko- nulan sarmal biçi- minde araç. 4/ Süs taşõ olarak kullanõlan mor renkte bir tür kuvars. 5/ Birine do- kunsun diye söyle- nen söz... Küçük ve tatlõ bir elma cinsi. 6/ Haberci... Eski Mõsõr’da tanrõlarõn kralõ sayõlan tanrõ. 7/ Coşkun, esinle dolu... Dört Halife’nin so- nuncusu. 8/ Kâfi gelmeyen... Takõmlar grubu, kü- me... Nişan. 9/ Bir müzik parçasõnõn hangi hõz- la çalõnmasõ gerektiğini gösteren aygõt. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Türlü işlerde kullanõlan, esnek çelikten yapõlmõş saplõ araç. 2/ Şifalõ sulardan yararlanma etkinliği. 3/ Şarkõ, türkü.... “Şiirler” anlamõnda eski sözcük. 4/ Türk müziğinde bir makam... İskoç erkeklerinin giydiği kõsa eteklik. 5/ Metal saplama... Pasak. 6/ Yankõ... Çin ve Japonya’dan bütün dünyaya yayõl- mõş bir strateji oyunu. 7/ Kiremit yerine kullanõlan ya da kiremitlerin altõna yerleştirilen ince tahta. 8/ Üstü kapalõ olarak anlatma... Tõp dilinde çocuk fel- cine verilen ad. 9/ Dağcõlõk. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Y U H A N N A B A Ş A M A İ K A H A N A E T E R U K U B E T S A D T İ L A V E T A T L A P İ N A Ö D E M S E R A R A A T A Y S K O N A L G A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle