15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
PERİHAN ERGUN AKP’nin yeni getirilerle halka dönük demokratik bir anayasa yapıyoruz iddiasıyla tek başına hazırlayıp kamuya sunduğu anayasa taslağını yazılı ve görsel medyadan dikkatle izliyorum. Açıklananlar hafızamı elimde olmaksızın 1950’lerin Demokrat Parti iktidarı günlerine götürüyor. DP o günlerin tek parti iktidarından halkı kurtaracağını muştulayan seçim propagandalarıyla 14 Mayıs 1950 günü iktidara getirilmişti. Yazık ki birkaç yıl sonra bu kazanımın zafer sarhoşluğuyla adının anlamını ve vaatlerini unutarak, “ben yaptım oldu” inanç ve yöntemleriyle faşist- totaliter yönetimi yeğledi. Bu gidişe seçmen ancak 10 yıl dayanabildi. DP’nin 27 Mayıs 1960’ta asker darbesiyle iktidardan düşürülmesi önce olumlu karşılandı. Giderek gelişen bir dizi acılı uygulamalar toplumda üzüntü ve huzursuzluklara neden oldu. 61 Anayasası’nın çok olumlu getirilerine karşın 80’in darbe yasası değiştirilemez baş maddelerin dışında çoğunlukla demokratik cumhuriyetimize uygun değildi. Bu nedenle kıyısından köşesinden -15 kez- değiştirilse de rahatlatıcı, içe sinici olamadı. Toplum katmanları ile siyasi partilerce çağdaş ölçekler doğrultusunda yeni bir anayasa hep öngörüldü... Yedi yıldır büyük çoğunlukla iktidarda olan AKP hoşnutsuzluk yaratan 12 Eylül anayasasını ciddiyetle hiç gündemine almadı. Bir ara denediği taslak da kabul edilmedi. Buna karşın yararlı yaptırımları öngörmedi. AB dayatmalarını bahane ederek, işine yarayacak standartlarından seçtiği uyum yasalarıyla halkı demokrasi söylemleri ile oyaladı. Yola devamla ABD’nin laik demokratik cumhuriyetimizi “Ilımlı İslam”a çevirme isteğini stratejik ortaklık sevdasıyla kabullendi. Öngördüğü birçok yasayı, çoğunluğuna dayanarak, hatta gece yarısı -muhalefete haber vermeden- kendi vekillerini Meclis’te toplayıp çıkardı. İslam cumhuriyeti yolunda yürümeyi yeğledi. Bunlar yetmedi; yıllardır bizi ayakta tutan devlet kurumlarını yok pahasına babalar gibi sattı. Kentliyi, köylüyü, işçiyi, memuru, tüccarı, işletme ve sanayiciyi yoksulluğa düşürürken yurdu dışa bağımlı duruma getirdi. Üretim durdu. Ülke işsizlik yükseltisinde dünyada 4. duruma getirildi. Köylü toprağını işleyemez, hayvanına bakamaz oldu. İlgili bakanlar halkın şikâyetlerine kulak tıkadı. İktidar bunlara çare arayacağına Anayasa Mahkemesi’ndeki kapatma davasından, laiklik karşıtı bir parti olmasına karşın, para cezasıyla kurtuluşundan ders alıp yararlı işlere soyunacağına hakkı-hukuku saptayan yüksek yargıyla, basın özgürlüğüyle, emekçinin sendikal haklarıyla, Atatürk Cumhuriyetini korumayı amaçlayan karşıtlarını sanal suçlamalarla tutuklatıp aylar ve hatta yıllarca suçlarını bilmeden beklemeye aldırttığı özel mahkemeler oluşturup hukuku ihlal etti. Gündem değişiklikleriyle iktidarını sürdürmeyi yeğledi. Bu nedenlerle seçimlerde kaybedeceği telaşıyla iktidarını korumayı amaçlayarak tek başına ivedilikle “kendin pişir kendin ye” biçiminde bir anayasa taslağı hazırladı. Paketleyip muhalefete, Meclis’te bulunmayan partilere, sivil toplum kuruluşlarına, sendikalara, TÜSİAD’a, barolara götürse de hiç tartışılmadan, adı geçenlerin önerileri alınmadan onları kabule zorluyor. Gidilenlerin tamamı sakıncalarını açıklayıp taslağa karşı çıktılar. CHP, MHP ve BDP’ye Meclis dışındaki partilerle tüm yadsıyanlara bir de emredici tavırla, “Hafta sonuna kadar olumlu cevap vermezseniz Meclis’e sunacağım,orada da kabul görmezse halka götüreceğim” dedi. SP Genel Başkanı N. Kurtulmuş’un “Seçim Yasası’ndaki barajı yüzde 5’e indirelim, dokunulmazlıkları kaldıralım, taslağı Meclis dışında oluşturulacak anayasa uzmanlarına yaptıralım” gibi demokratik önerilerini, CHP’nin hazırladığı anayasa kitapçığını hiç önemsemedi. Parti kapatma kararlarını anayasaya ters düşecek biçimde Meclis’in kararına bağlayıcı istemlerini devamlılıkla sürdürdü. Esinlendiğini söylediği Venedik normlarına ve Batı’nın çağdaş hukuku öngören yasalarına da ters düştü. Onlar da medyalarında anayasa taslağını eleştiriyor. 23 maddesini değiştirmeyi tasarladığı taslakta Anayasa Mahkemesi’ninin, şikâyetçi olduğu HSYK’nin, Yargıtay’la Danıştay’ın bütünüyle yürütmenin tekeline alınmasının amaçlandığı görüldü. Oysa demokratik cumhuriyetin vazgeçilemez üç erki yasama, yürütme ve yargı iken bu taslakla yargı, yürütmenin altüst edici yoğunluktaki girişimleriyle, dünyada örneği görülmeyen biçimde hukuk ihlal edilerek anayasaya aykırı duruma düşüyor. Öyle ki Anayasa Mahkemesi’nin üyelerinin sayısını 19’a çıkarırken üye seçiminde Meclis’i, Cumhurbaşkanı’nı görevli kılarak bağımsızlığını ortadan kaldırıyor. Taslağı onlara göndermeyeceğini söyleyerek yüksek yargıyı dışlıyor. HSYK’nin üye sayısıyla seçiminde de aynı yöntemi uyguluyor. Özetle; Barolar, “Bu taslak,12 Eylül 1980 anayasasıyla yasalarını geri getiriyor” diyor. Hayret! Ne özgürlükçü demokrasi ama!. CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com Anayasa Babalaştırılmak İsteniyor! HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] 30 MART 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Fetoş Ahmet Arpad: "Almanya'da Türk okulları isteyen Recep’in gerçek amacı: Fetoş’un okullarını Almanlara kabul ettirmek!" Taktik Saadettin Öztürk: “Libya'ya gidip İsrail'e sataştığına göre Recep’in yine içeride işleri iyi gitmiyor, etekleri fena tutuştu!” Kahvaltı Ahmet Önen: “Recep’in açılım kahvaltılarındaki son programı: Seçim sonrası cezaevinde her gün mahkûmlarla kahvaltı yapacak!” Ahmet Kahraman’ın mazereti var! HÂKİMLER ve Savcılar Yüksek Kurulu toplantılarına katılamayan Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman’a bundan sonra da katılamayacağı toplantılarda kullanabileceği “mazeret”ler için liste: Cumhurbaşkanının yeni doğan torununa çeyrek altın takmak için İstanbul’a gitmek. İlkokuldan arkadaşının büyük kızının nişanına katılmak için Niğde Bor’a gitmek. Asker arkadaşının oğlunun açtığı zücaciye dükkânına hayırlı olsun ziyareti için Van’a gitmek. Apandisit ameliyatı olan eniştesine geçmiş olsun ziyareti için Safranbolu’ya gitmek. Ortanca bacanağının ortağının nikâhında şahitlik yapmak için Eskişehir’e gitmek. Cenaze törenine katıldığı arkadaşının babasının kırk mevlidi için Konya Yunak’a bir daha gitmek. Dünürünün yengesinin kızının düğününe katılmak için Adıyaman Kâhta’ya gitmek. Mahalle camisi imamının oğlunun köydeki sünnet düğününde kirve olmak için Çorum’a gitmek. İsmailağa cemaatinin nasihat toplantısını gözlemci olarak izlemek için Adapazarı’na gitmek. Adalet Bakanı ile birlikte Ali Dibo’nun doğum gününü kutlayıp elini öpmek için Hatay’a gitmek. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” CİVANIMIN Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, işsizliğin nedenini bulmuş: Nitelikli eleman eksikliği yani işçilerin kendi yetersizliği, işi bilmemesi! Çağlayan, bu konuda oldukça iddialı; 27 yıllık sanayici olarak 27 yıl nitelikli eleman aradığını ama bulamadığını söylüyor. Mustafa Saraç bu veciz lafa bakıp şöyle diyor: “Devlet Bakanı, işsizlikten patlama noktasına gelmiş milyonlarca insana ‘iş çok da, sizde pek nitelik yok’ mesajı vermekte ve işsizliğin sorumluluğunu hükümetten alıp işsizlerin sırtına yüklemektedir. Organ naklinde deneyimli bir ameliyathane teknisyeni aramış olsa belki haklı sayılabilirdi; oysa sanayici Zafer Bey, alüminyum şirketlerinde çalışacak nitelikli alüminyum doğrama ustası aramış bulunmamış. Bu gülünç bir iddiadır. İş arama ilanlarına bakılırsa, ‘alüminyum ustası kıtlığı’ndan değil, bilakis usta enflasyonundan söz etmek daha doğru olacaktır. Bu arada, bir şirketin nitelikli eleman gereksinimini karşılayamamış olmasına rağmen faaliyetini nasıl 27 yıl sürdürebildiği ise, bir büyük mantık tutarsızlığıdır. Fabrikatör Zafer Bey, ustasız geçirdiği 27 yılda tüm nitelikli ustalık işlerini tek başına ve kendi elleriyle yapmış olamaz herhalde! Üstelik ülkemizdeki onca meslek okulunun ve onca meslek kursunun Zafer Bey'den geçer not alacak tek bir nitelikli alüminyum ustası yetiştiremediğini düşünmek, hem meslek okulu öğretmenlerine hem de lisanslı ustalara hakarettir. Konu, nitelik sorunu değilse, bu kadar çok sayıdaki işsiz ustadan bir tanesinin bile Zafer Bey’le çalışmaya razı olmamasını, tek nedene bağlamak gerekecektir: Bakanın şirketleri, iş görüşmelerinde ustalara son derece elverişsiz istihdam koşulları, çok uzun çalışma saatleri, çok düşük ücret teklif etmiş olmalı. Muhtemelen, alüminyumcu Zafer Bey iyi usta aramış ama ‘iyi maaş’ ödemeye pek yanaşmamıştır. Bu durumu şöyle de açıklamak mümkün: Zafer Bey, şirketlerine galiba ‘nitelikli eleman’ değil, ‘nitelikli ucuz eleman’ aramış. ‘Yok canım koskoca fabrikatör, işçisinden yüksek maaş esirger mi’ diye düşünenler, Zafer Bey’in Güney Afrika'da işadamlarına kılavuzluk ettiği ticaret görüşmelerinde 10-12 yaşlarındaki Türk öğrencileri ‘beleş tercüman’ olarak istihdam ettiğini unutmamalıdır!” Böylece, niteliksiz işçilerden yakınan eski ülkücü Çağlayan’ın niteliklerini öğrenmiş olduk! Zafer Çağlayan SESSİZ SEDASIZ (!) Arap Birliği’nden Türkiye’ye üyelik teklifi: Bundan iyisi Şam’da kayısı! YağmurDeniz GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Terör Devleti Anayasası mı? “Terör”, Fransızca “terreur” kelimesinin dilimize yerleşmiş halidir. Açılımı ise (çoğu zaman siyasi amaçla) uygulanan dehşet, korku, şiddet, yoğun baskı ve tehdittir. Dilimize olan yerleşik kalıplarında ise sanki “terör” olayıyla, bir “teröristin” illa kan dökmesi gerekir gibi bir yanlış kullanım vardır. “Il a semé la terreur” Fransızcada “korku saçtı, korku tohumları ekti” anlamına gelir. Bunun da son yıllarda ülkemizdeki karşılığı, 2003’te yayımlanan kitabımın adı “Korku İmparatorluğu”dur. AKP, “yüksek yargıyla dalga geçiyorlar” dedirten anayasa paketi gündemiyle, Türkiye’de yargıyı tekeline geçirme operasyonuna girişti. Bu paketin, on gündür her yerde duyduğunuz çarpıklıklarını artık ezberlediniz. Biraz da geniş okumalara geçelim. AKP, “Teröre bulaşmayan parti kapatılmasın” diyor. Böylece, her konuda olduğu gibi, burada da “demokrasi” kelimesi üzerinden kafaları karıştırarak hem kendini “kapatmalara karşı” göstermek, hem de kendi faşizmini güvenceye almak hedefini, başarılı bir dolamaç yaparak saf kamuoyuna dayatmak istiyor. IRA veya PKK uzantısı partiler gibi, “teröre bulaşan” veya “terörle ilişkilendirilen” partilerin durumunu kenara ayırırsak, şu soruyu sormamız gerekiyor: Peki, gücü, polisi, hatta artık önemli bir ölçüde yargıyı elinde bulunduran iktidar, kendi eliyle çarpık bir “yürütme terörü”nün baş aktörü olursa, ona kim dur diyecek? Tüm güçleri, çarpık kâğıt hileleri, tehditler ve koldan kart çıkarmalarla eline almış bir poker oyuncusuna, casino, gereken tespitleri yapıp “dur” demez mi? Bir parti düşünün, hem poker masasında bu tavırlarıyla “ütmeye” devam etmek istiyor, hem de casino’nun güvenlik elemanları ve monitör odasına da kendi adamlarını yerleştirmeye çalışıyor. İşte esas kapatmayı gerektirecek tavır, budur! Yoksa hiçbir siyasi parti eline silah alıp çatapatla “ben rejim değiştiriyorum” diye sokağa dökülmez! Kendi suçlarını soruşturacak Başsavcı’nın dava açabilmesi için, iznini parlamentoya, yani kendisine sormasını isteyecek kadar dengesini kaybetmiş bir hükümetten, tabii ki her şey beklenir! Van Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın’a yapılan baskın, Türk siyasi tarihinde -“devlet” kelimesini kullanmak istemiyorum- “iktidar faşizmi terörü”ne geçiş karanlığının ilk anı oldu. Buna benzer siyasi baskıların önü o günden sonra açılmış, tepki verenler de “Olay yargıya intikal etti, artık konuşmayın” denerek susturuldu. Bu senaryo, bugün Ergenekon hukuksuzluğuna dayatılan şablonun başlangıcıdır. AKP, bugün artık gövdesinin üzerinde “beyin” taşıyan herkese, “sivilleşmenin demokratikleşme olmadığını” fazlasıyla kanıtlamış bir partidir. Sözde “Jakoben baskılardan kurtulan” (!) siyasi arenamızda, AKP sayesinde uydurulan en kara faşist senaryolarla, “anonim ihbar mektupları” ve “gizli tanıklar”la, iktidara muhalif herkesin hayatını söndürmenin önü açılmıştır. AKP yarattığı “terör” saçan tavrıyla, iktidarına düşman olarak gördüğü her kesimle düelloya girişmiştir: TSK, üniversiteler, sivil toplum, aydınlar, medya derken sıra yargıya gelmiştir. Hiç şüphe yok ki, olayın vahametini anlamaz ve kurultayında gereken demokratik devrimi yapmazsa, daha sonra, yargının işi bitirilirse, sıra CHP’ye gelecektir! Aynı şekilde “Ülke yangın yerine dönmüşken, siz CHP tüzüğü ile mi uğraşıyorsunuz?” diye soran ve satranç masasında iki hamle ötesini göremeyenler de bilmelidir ki, bu çöküşü durdurmak CHP’nin sorumluluğundadır, ve CHP yapısal dönüşümünü önümüzdeki 22 Mayıs Kurultayı’nda yapamazsa, seçimde AKP’ye yine yenilerek ülkeyi uçuruma atmış olacaktır. Sonuç olarak AKP, satranç masasında, şu anda karşı tarafa, yani 1923 Cumhuriyeti’ne bu anayasa paketiyle “Şah” demiştir. İnsanlarımızın bu ortamda günlük hayatlarını sürdürmelerini ve özellikle medya kuruluşlarının, her tartışmaya bu yutturmacanın baş aktrisi Nazlı Ilıcak’ı çıkarmalarını, tarih, “bir intihar merakı” olarak kaydedecektir. [email protected] www.bedribaykam.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Hõristiyan sana- tõnda, Meryemana ile çocuk İsa’yõ gösteren heykel ya da resim. 2/ Şaşõla- cak kadar çirkin olan şey... Osman- lõlarda, gümrük ver- gisi. 3/ Hz. Mu- hammed’in Ku- reyşlilerle 628 yõ- lõnda yaptõğõ an- tlaşma. 4/ Belirti... İlkel benlik. 5/ Keten to- humu... Fizikte bir iş ya da enerji birimi. 6/ İstan- bul’un eski adlarõndan bi- ri. 7/ İdare lambasõ. 8/ Yanarken güzel koktuğu için tütsü olarak kullanõlan bir ağaç... Sözcük türet- mek ya da sözcüğün gör- evini belirtmek için kul- lanõlan biçim verici ses... Tellür elementinin simgesi. 9/ İyi dileklerle birini uğur- lamak. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kanuni Sultan Süleyman’õn şiirlerinde kullandõğõ mah- las. 2/ Huysuz, çirkin ve yaşlõ kadõn... Sarõ renkli verim- li bir balçõk. 3/ “Sarmõş yine âfâkõnõ bir --- -i muan- nid”(Tevfik Fikret)... Mozart’õn, Türk müziğinden esin- lenerek bestelediği ilk operasõ. 4/ Dikilitaş. 5/ Üflemeli bir çalgõ... Kirpik boyasõ. 6/ Bizmut elementinin simge- si... Antalya ve Fethiye körfezleri arasõnda yer alan ya- rõmadanõn adõ. 7/ Fildişi Sahilleri’nin başkenti. 8/ “ --- doğ- madan şavkõ düşmez ovaya”(Karacaoğlan)... Öğütülmüş tahõl... Bir cetvel türü. 9/ İçin için öfkelenmek. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A V U R M A Ç A J A N E T İ K L U T A N E M İ E R K E T E İ Ç N A N A V U L D Ü A K İ S P E Ş E Y Ş A K A R E D İ F R E N İ K A E S E M E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle