16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 23 MART 2010 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL İnsanı Onursuzluğa İtmek... PENCERE Sermayenin Dini, İmanı, Milliyeti Var mı?.. Diyorlar ki: - Sermayenin milliyeti, dini, imanı, mezhebi yoktur; ne demek İslamcı sermaye?.. Şeriatçılar, birdenbire liberalizme ya da Mar- kiszme mi sardılar?.. İslamcı, yine de Arap ser- mayesinden aldığı derslerle faize sıcak bakmı- yor... Peki, bu sermaye ne mene şey?.. Sermaye para desem değil, banka desem değil, fabrika desem değil, mal desem değil; bunların tümünü kapsayan, bir dudağı yerde bir dudağı gökte bir cindir. Peki, Alaaddin’in sihirli lambasını hohlayarak bu cini ortaya çıka- ran kim?.. Kral mı?.. Senyör mü?.. Köylü mü?.. Hiçbiri değil!.. Feodalizmin: kucağında büyü- yen kapitalizm, ilk sermaye birikimini gerçek- leştirdikten sonra burjuvazi palazlanınca, kral- ların ve aristokratların tozunu atarak siyasal ik- tidara yerleşti... Toplumsal ilişkisi açısından sermaye belirli bir sosyal sınıftan ayrı düşünülebilir mi?.. Sermayecilik, yani Frenkçesiyle kapitalizm, insanlıkta olumlu bir aşamadır; Avrupa’da de- mokrasinin altyapısı bu ekonomik gelişmeyle oluştu, insanoğlu “serf”likten ve “kulluk”tan kurtulup “yurttaş” olduğunun bilincine vardı; ulusal devletler kuruldu, laiklik benimsendi... Ama... Ama, Avrupa’da sermayecilik öylesine gemi azıya aldı ki emperyalizme dönüştü; 20’nci yüzyılda iki dünya savaşı çıkarıp 50 milyon in- sanın ölümüne yol açtı; tarihin en kanlı sayfala- rını yazdı. Sermaye deyip geçmeyin!.. Sermayenin dini de vardır, mezhebi de, tarikatı da; bugün dün- yada İslamcı finans piyasasında dönen para 70 milyar dolardır; 2000 yılında bu 100 milyar doları bulacak!.. Kim söylüyor bunu?.. Dünya Bankası!.. 1985’te İslamcı finans piyasasında dönen para 5 milyar dolarmış, bugün küresel çapta 45’ten çok ülkede 100’ü aşkın finans kuruluşu günden güne büyüyerek çalışıyormuş... Peki, neye çalışıyor bunlar?.. Suudi Arabistan’ın petrol gelirleri yalnız Amerika’dan silah almaya mı yarıyor?.. Para, olağanüstü bir güç!.. Politikada eşi az bulunur bir silah!.. Özal döneminde Türkiye’nin “kara parayı aklama tezgâhı”na dönüştürülme- si, ülkemizin tepeden tırnağa kirlenmesine yol açan nedenlerden biridir. Çünkü dünya harita- sındaki Türkiye, uyuşturucu otoyolunun geçtiği yerdir. PKK uyuşturucudan aldığını teröre yatırır... Ya İslamcı sermaye ne yapıyor?.. Şeriatçının elindeki ister Amerikan Doları ol- sun, ister Alman Markı, ister Türk Lirası!.. Ne fark eder ki?.. 1980’lerden sonra ülkede dinci- liğin patlaması bedavaya mı geldi? Vakıflar, holdingler, okullar, gazeteler, radyolar, televiz- yonlarıyla birdenbire ortalığı saran İslamcı tez- gâhın arkasında hangi sermaye var?.. Bu de- ğirmenin suyu nereden geliyor, nereye gidi- yor?.. Avrupa’da sermaye birikimi, burjuva sınıfını oluşturup bir tarih sayfası açtı da İslamcı ser- maye niçin şeriatçılığın itici gücüne dönüşebili- yor?.. İslamcı sermaye daha sanayi devrimini ger- çekleştiremedi; petrol gelirlerine dayanan ara- besk kapitalizmin koruyucusu da Batı kapita- lizminin emperyalizmi!.. Avrupa’da sermaye bi- rikiminin yarattığı sanayileşme feodallerin canı- na okumuştu; İslam coğrafyasında petro-do- larlara dayanan irtica düzenleri ise kral, sultan, emir ve şeyhlerin ömürlerini uzatıyor. (20 Haziran 1997 tarihli yazısı) Ç alõşmak, “Homo Habilis- Yetenekli İnsan” aşa- masõndan beri türümüzün evrimini, özellikle beyin- sel gelişimini hõzlandõ- ran, aynõ zamanda bireyin yaratõcõ ye- teneğini dõşa vurmasõnõ sağlayan bir etken olmuştur. Ayrõca çalõşmak yo- luyla üretime katkõsõ, insanõn top- lumda bir önemi ve yeri olduğunu ka- nõtlamasõna olanak verir. Gerçek de- ğer yaratmayan, örneğin doğa ger- çeklerine uymayan aktarma, dog- matik bilgiler edinmek gibi kimse- ye yarar sağlamayan uğraşlar ise çalõşmak olarak kabul edilemezler. Sosyal evrim sürecinde, avcõ- toplayõcõ-göçebe atalarõmõzõn tüm uğraşlarõ günlük zorunlu gereksi- nimlerini sağlamak olduğundan ayrõca üretici bir eylemde olmala- rõ söz konusu olamazdõ. Bu nedenle tam anlamõyla “çalışmak” ve de- ğer yaratan “iş” kavramlarõ ancak tarõm devrimiyle gerçekleşen yer- leşik toplumlarda söz konusu ola- bilmiştir. “Artı Değer”in yoğun olarak tarõmla sağlandõğõ yüzyõllar boyunca, özellikle bedensel çalõş- ma gerektiren türdeki işlerde kö- leler kullanõlarak sağlanan “Artı Değer”den, egemenlerin isteklerine göre yararlanõlmõş, böylece onlarõn parasal ve toplumsal güç oluştur- malarõ sağlanmõştõr. Toplumlarõn sosyo-ekonomik ev- riminde bugün kullandõğõmõz an- lamdaki “çalışma”, “iş” ve “işçi” kavramlarõ ise ancak endüstri devri- miyle ortaya çõkmõştõr. İlk dönemle- rin toplu işyerleri giderek fabrikala- ra dönüştükçe artan üretim, işçi kit- lelerinin de artmasõna neden olmuş, işçiler toplumun en etkin sõnõfõnõ oluşturmuşlardõr. Yanılgıya düştüler Bir dönem toplumlarõ çok etkile- yen bir ideoloji olan “Marksizm”in savunucularõ, işçi sayõsõnõn artõşõnõn giderek tüm toplumlarda etkin olup yönetimlerin de yakõn zamanda bu ar- tõşa uygun olarak, değişeceğine inanma yanõlgõsõna düşmüşlerdir. Oy- sa teknolojinin gelişmesiyle, emeğin yoğun olduğu üretim türünün, bilgi ve teknolojik katkõnõn yoğun olduğu türe dönüşmesiyle, bir zamanlarõn et- kin toplumsal gücü olan emekçiler, iş- sizler yõğõnõna dönüştü. Böylece gi- derek sendikalõ işçi sayõsõ da düşer- ken sendikalarõn ekonomik ve sosyal güçleri de ekonomideki etkinlikleri- ni kaybetti. Bir zamanlarõn sömürü- cüleri kendilerine uzak ülkelerden kö- le ve işçi bulmaya çabalarken, gü- nümüzde işsiz açlar, postmodern kö- leler olabilmek için ölümü de göze alarak gönüllü kaçak işçiler olma sa- vaşõ vermekteler. Son dönemlerin sõkça kullanõlan “Küreselleşme” deyimiyle, artõk her şeyle birlikte çalõşma ve iş hayatõnõ da yönlendiren parasal gücün yerküre boyutunda etkinlik kazanma olgusu tanõmlanmaktadõr. Toplumsal sorunların kaynağı Dünya giderek keskinleşen bir ayõ- rõmla, teknolojiden yararlanarak, cen- neti bu dünyada yaşayan küresel güç- teki azõnlõk ile cenneti öte dünyada yaşayacağõna inandõrõlmaya çalõşõlan işsiz çoğunluk olarak ikiye ayrõş- maktadõr. Bilim ve akõlla çelişen bu ayrõşma tüm toplumsal ve ekonomik sorunlarõn kaynağõnõ oluşturmaktadõr. Emekçilerin sömürülerek fazla ça- lõştõrõlõp ömürlerinden çalõnan za- manõ, parasal güç sahipleri lüks ve zevk içinde yaşayarak kullanmakta- dõrlar. Baş döndüren bir hõzla gelişen teknolojinin sağladõğõ tüm olanakla- rõ toplumun sadece azõnlõktaki bir ke- siminin yararõna sunmak, isyan ve öç alma duygularõnõ tetikleyerek, bi- reysel ve toplumsal patlama türün- den çõlgõnlõklara yol açacaktõr. Açlõk ve yoksullukla kõvranan bir insanõn hõrsõzlõk yapmasõnõ açõklamak için psikiyatrist olmaya gerek olmadõğõ gi- bi ezilen halk kitlelerinden anarşist- lerin türeyeceğini bilmek için de toplum bilimi uzmanõ olmaya gerek yoktur. TEKEL direnişi Son dönemde ülkemizde artan iş- sizlik, yoksulluk ve toplumsal hu- zursuzluklarõn nedeni de küresel güç- lerin uydusu haline gelmemiz yü- zünden dõşardaki sorunlarõn bize olan yansõmalarõdõr. Bilinçsizce de- ğişime uğratõlan tarõm uygulamalarõ, sadece kõsa dönemdeki çõkar için satõlan kurumlar, üretime katkõ sağ- lamayan mesleki eğitim yüzünden sa- yõlarõ gittikçe artan okumuş işsizler bizim sorunlarõmõzõ ayrõca yoğun- Çalõşmak, İş ve İşsizler... Prof. Dr. Abidin KUMBASAR Bugün olumsuzluklar içinde olsak da dünyayõ sömürenlere karşõ oluşturulan “Dünya Sosyal Forumu”na gönül verenlerin Porto Alegre toplantõsõndan beri haykõrdõklarõ, “Başka Bir Dünya Mümkündür-Uno Outro Mundoe Possivel” sloganõnõn giderek daha geniş çevrelerde benimsenmesi geleceğimiz için bir umut õşõğõdõr. Siz hiç kapalı bir yerde bir hafta, bir ay, bir yıl kaldınız mı? Belli bir suçunuz yok, kanıt yok, yargılanmış bir durumunuz yok! Günler süren sorgulamalardan sonra sizi bir cezaevinin koğuşuna ya da hücresine sokmuşlar. Günler, haftalar, aylar geçiyor, yargıç önüne çıkmıyorsunuz. Size açıkça “Sen şu suçu işledin” diyebilen de yok... Sizi bir karanlığa mahkûm etmişler durup dururken... Birtakım söylentiler, birtakım dost arkadaş görüşmeleri, telefonda dertleşmeler, belki de orda burda ağzınızdan çıkmış sözler!.. Bütün bunlar sizi “şüpheli” yapmış! Bekliyorsunuz gün gelir her şey anlaşılır, özgürlüğüme kavuşurum diye... İnsan bu! İnsan! Hem de okuyup yazmış bir insan... Üniversiteler, doktorluklar, aydınlanmalar yaşamış biriyseniz, bu denli uzun bir süre kapatılmaya dayanmanız zordur. Ya hastalıklar gelir yapışır, ya da çıldırma derecesine varan sinir bozuklukları... Yeter dersiniz kendi kendinize, benden ne istiyorlar, neyi öğrenmek; arkadaşlarımın, dostlarımın yaptıklarını, konuştuklarını, yazdıklarını mı? Olmadı!.. Birden gerçek yaşam olanca ağırlığıyla yıkıldı üstüne. İlhan bir yıldır hastane yataklarındaydı. Bir süre evindeydi, sonra yine hastane. Gittim gördüm, konuştuk, dertleştik, bir gün, yakınlarda bir ilkyaz günü, Akyaka’da bir deniz kenarında buluşma sözü verdik. Umutla, güvenle, yılların dostluğu, kardeşliğiyle... Derken, umulmadık bir olay: Sevgili Turhan Selçuk’un bir gece yarısı hastalanması, kırk sekiz saati umutla bekleyişimiz, sonra kaçınılmaz yazgı. Turhan Selçuk’u yitirmek, daha doğrusu sonsuzluğa göndermek... O sonsuzluk ki, yarattığı yapıtlar kuşaklar boyu etkisini sürdürecek, bizlere, sizlere, gelecek kuşaklara... Yorgundum, bitkindim. İlhan’la Turhan bin yıllık kardeşlerim... Bense üzerimdeki ağır bir yorgunluğu bastırmak için bir süre her şeyden uzaklaşmak istemiştim. Dinlenmek, biraz güç toplamak, içinde yaşadığımız, şu akıl almaz karmakarışıklığın yorumunu yapabilmek için... Yeniden başlamak mı? Yaşamayı bir savaşım olarak sürdürmek için... Toplumu çürümekten kurtarmaya elden geldiğince yardımcı olmak için... Umutsuzluğa bir aydınlık pencere açmak için... Bu yaşta, bunca acılarla dolu bir yürekle, ama İlhan’ın, Turhan’ın nice sevgili dost okurun bana verdiği, benden beklediği güçle, inançla savaşımı sürdürmek!.. Öyleyse hepinize yeniden merhaba... laştõrmaktadõr. Güncel bir üzüntü kaynağõ ola- rak toplumumuzu etki- leyen “TEKEL emek- çilerini işsiz bırakan- ların” sorununu da bu görüş açõsõndan değer- lendirmek gerekir. Ay- rõca, toplumsal sorunla- rõn incelenmesi yönünde yürütülen çalõşmalara göre işsizler ya da işsiz- lik yardõmõ alarak yaşa- yanlarda yapõlan anket- ler, bu kişilerin sadece gelir değil, öncelikle iş istedikleri sonucunu ver- miştir. Bu nedenle geçi- nebilecekleri olanaklar sağlansa da çok sayõda genç insanõn işsiz bõra- kõlmasõnõn toplumsal bu- nalõm yaratmasõ önle- nemeyecektir. Günümüzde küresel ekonomiyi çõkarlarõ için yönlendiren “neo-libe- raller”in yõllarca be- nimsetmeye çalõştõkla- rõ, “Din vicdanları te- mizleyecek, kapitalist de dürüst davranarak insanlığı mutlu kıla- caktır” safsatasõna artõk kimse inanmamaktadõr. İnsan soyu artõk, kutsal kitaplarda yazõldõğõ gibi yaradõlõşõn tacõ olarak değil, kendini de var eden “doğa”ya karşõ yok edici bir etken ola- rak görülmektedir. Tüm sorunlarla bir- likte “iş” ve “işsizler” sorunlarõnõ da çözebil- mek için öncelikle üre- tim ve tüketimin toplu- mun tüm kesimlerinin gereksinimine göre dü- zenlendiği bir ekono- mik düzenin sağlanma- sõ gerekir. Bütün değer- lerin kaynağõ olan doğa ve emeğin tüm insanlõ- ğõn mutluluğu yararõna olacak şekilde değer- lendirilmesi ilk adõm ol- malõdõr. Sömürü düze- nine karşõ olan yerel başkaldõrõlarõn giderek güçlenerek sağlayacağõ dayanõşma sosyal ada- letin oluşmasõna mutlak katkõda bulunacaktõr. Bugün olumsuzluklar içinde olsak da dünya- yõ sömürenlere karşõ oluşturulan “Dünya Sosyal Forumu”na gö- nül verenlerin Porto Alegre toplantõsõndan beri haykõrdõklarõ, “Baş- ka Bir Dünya Müm- kündür-Uno Outro Mundoe Possivel” slo- ganõnõn giderek daha geniş çevrelerde benim- senmesi geleceğimiz için bir umut õşõğõdõr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle