23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 2 MART 2010 SALI 6 HABERLER BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Erdoğan’ın Düdüğü Başbakan medya patronlarına yaklaşık şöyle dedi ya: Yazı yazanın maaşını sen veriyorsun, o halde (bizi eleştirenlere) kardeşim bizim dükkânda sana yer yok, dersin olur biter... sonra feryat etme.... Yazarım hep, bunları tanrı konuşturuyor böyle, diye... Tanrı dememe takılanlar olursa, bu ifadeyi, iktidar olmanın, mutlak gücün tanrısı olarak algılayabilir! Köşe yazarı arkadaşlarımızdan pek çoğu, gazeteci dernekleri/ cemiyetleri ayağa kalktılar... Bazı arkadaşlar, köşe yazarlarını Başbakan’ın atamasını bile önerdi! İktidar zaten köşe yazarı atamalarını yapmıyor mu? Kendi yandaş gazetelerinde yazanların yüzde 90’ı iktidar tarafından atanmış, seçilmiş insanlar... Çoğunun özenle seçilmiş iktidar yazarları olduğundan şüphesi olan beri gelsin... Bu atanmışlar, seçilmişler arasından tek bir ayrık ses çıkıyor mu? Hepsi maşallah, “duvar” gibi... Monoblok! Aralarından düzgün bir sızıntı ses çıkmaz! En babayiğitleri, tek tük itiraz seslerini ağızlarında ancak eveleyip geveler. Başbakan Yahu, diyor, biz bunların parasını veriyoruz, patron biziz, bizim düdüğümüzü çalıyorlar... zaten bu iş böyle değil mi? Maaşını veriyorsan, senin adamındır, kabul et ki holdinginde adam çalıştırıyorsun, senin aleyhine iş yapmasına izin verir misin, hemen kapının önüne koyarsın!... İktidara (patrona) zart zurt edenin valla ağızlarını yırtarlar! Bu nedenle de, iktidar yandaşı medyada bir kimse ancak kırk yılda bir zurnanın zırt deliğinden ses çıkartabiliyor! Yani Başbakan ve adamları “kendi medyası”na egemen! Valla müthiş bir patron, çok başarılı, tebrik ederiz efendim! iktidarbaşı, diğer gazete patronları benim gibi neden yapmıyorlar, diye düşünüyor: Yahu, ülkenin tek patronu olarak canına okuyabilirim, nitekim bunun örneklerini de gösteriyorum, malından mülkünden ediyorum, buna rağmen sen gazetendeki zart zurt edenleri kulaklarından çekmiyorsan, kapının önüne koymuyorsan, demek ki bana düşmansın! Eh, ben de senin canına okumaz mıyım!?Kusura bakma kardeşim! Dün, arabada CNNTÜRK’te Ayşenur Arslan’ın Medya Mahallesi’ni dinliyorum. Konuğu Can Dündar. Dündar, Başbakan’ın nutuklarını attığı, yazılarını okuduğu elektronik cam (prompter) olmadığı ve kendiliğinden konuştuğu zaman, bu tür konuşmalar yaparak ortalığı gerdiğini söylüyor. Öğüt: Aklına ilk geleni hemen dışarı çıkarma. Bırakın konuşsun, iktidarbaşı zaten yaptığı işi söylüyor! Bu köşede, “medyaya egemen olmak ve bütün medyayı yandaş yapmak, yandaş olmayanları da devlet gücüyle mahvetmek” politikası izlediklerini yazıp çiziyoruz.. Böyle şeyler için sözel kanıt mı gerekir, kişinin yaptığına bakacaksın, kafasının içini göreceksin! Kafanın içine göremeyenler belge arar! Ne demişler, “ulan rüşvetin belgesi mi olur”! Ama yine de iktidarın medya politikasını açıklayan bir belge var karşımızda! Başbakan’ın, medya patronlarına “maaşını sen veriyorsun, sen sorumlusun onlardan” diyerek köşe yazarlarının hızaya getirilmesini istemesi, bugüne kadarki medyayı yandaş kılma politikasının belgesidir! Belge arayanlar bunu tepe tepe kullanabilir! Ama Başbakan’ın sunduğu bu belge, sadece medyayı ilgilendirmiyor! Bu belge, aynı zamanda, iktidarın her şeyi ele geçirme, Ordu’yu, yüksek yargıyı ele geçirme politikasının da net bir ifadesidir, belgesidir! “Tekçi” beyin, bütün gücün kendisinde toplanmasını ister. Bu istibdat isteği, göstergesidir! Bugünlerde Meclis’e inecek, hukuku AKP’leştirme yasa tasarısının anlamını, içeriğini, niyetini görmek ve bilmek isteyenler... Başbakan’ın köşe yazarları için sarf ettiği sözlere baksınlar! O sözlerde, iktidar ve yandaşlarının hukuku nasıl iğdiş etmek istediğini göreceklerdir! Tarafsız hukukmuş! İktidara tam bağımlı bir hukukun yasası, Türkiye’nin kapısını çalıyor! Tehlikenin farkında olmayanlar var mı? Bugün, askerin artık bitmiş tükenmiş vesayetiyle, iktidarın bu dehşet istibdat gidişini aynı kefeye koymanın bir anlamı mı var? ÇYDD Genel Başkanõ Prof. Dr. Aysel Çelikel kurumlar arasõnda deprem yaşandõğõnõ söyledi ‘İktidar yargõdan rahatsõz’ MİYASE İLKNUR Çağdaş Yaşamõ Destekleme Derneği’nden burs alan kõzlarõn subaylarla ilişki kurmasõ için çalõşmalar yapõldõğõ iddialarõnõ dile ge- tiren Nazlı Ilıcak, başta derneğin Genel Başkanõ Prof. Dr. Aysel Çelikel olmak üze- re, yönetim kurulu üyeleri, şube başkanlarõ burs alan öğrenciler ve burs verenleri öfke- lendirdi. Ilõcak hakkõnda tazminat ve ceza da- valarõ açõldõ. ÇYDD Genel Başkanõ Prof.Dr.Aysel Çelikel, Ilõcak’õn iddialarõnõ ya- nõtlarken yargõ ve hükümet arasõndaki krizi de değerlendirdi. - Nazlı Ilıcak’ın iddiaları karşısında hakkında dava açtınız. Ilıcak’tan özür di- leme gibi bir girişim oldu mu? Çelikel: Nazlõ Hanõm, ÇYDD’yi suçlamayõ sanki amaç haline getirdi. Habertürk’te açõk- ladõğõ ve ondan sonra da “Yüzde yüz emin değilim amma...” dediği o utanç verici açõklamalardan sonra özür dileme gereğini ta- bii ki duymadõ. Çünkü bunu bilerek yapmõştõ. Daha sonra bu iddialarõ tekrar etti. Daha ön- ce de temmuz ayõnda bir köşe yazõsõnda ay- nõ iddialarõ dile getirmişti. Bu yazõdan sonra biz suç duyurusunda bu- lunmuştuk. Suç duyurusu kamu davasõ açõl- masõ için kabul edildi ve dava açõldõ. Şim- di tekrar aynõ iddialarda bulundu. Biz de bu iddialarla ilgili olarak suç duyurusunda bu- lunarak manevi tazminat davasõ açtõk. Yargõ süreci devam edecek. Ancak bu id- dialarõn gerçek dõşõ olduğunu biz biliyoruz. Ama Nazlõ Ilõcak ikinci Poyrazköy iddia- namesindeki bazõ deniz subaylarõna sorulan sorulardan çõkarmõştõr bu iddialarõ. Gerçekten subaylara sorular sorulurken, Nazlõ Ha- nõm’õn söylediği sorular da sorulmuştur. Bu- nun iddianamede yer almasõ doğru olduğu anlamõna gelmez. Zaten söyledikleri delil- ler, Nazlõ Hanõm’õn da üstünde durduğu de- liller hukuka aykõrõ yollarla elde edilmiş de- lillerdir. Çünkü iddia ettikleri gibi Kadõköy şube- sinin hard-diskleri götürüldüğü zaman si- linmiş olan bazõ yazõlar teknoloji ile sözde okunmuş ve bu iddialar geri getirilen bu ya- zõlar dikkate alõnarak ortaya konmuştur. Oy- sa hard-disklerin yedeklenerek alõnmasõ ge- rekirdi. Yedekleme yapõlmamõştõr. O zaman bu deliller hukuka aykõrõ olarak elde edilmiştir. Bu iddialar ilk defa yirmi gün önce açõklanan Poyrazköy iddianamesinde or- taya çõkarõldõ. Peki nasõl oluyor da Nazlõ Ha- nõm temmuz ayõnda bu bilgilere ulaşmõş olu- yor. Acaba kendisi Ergenekon polis ve sav- cõlarõ ile birlikte mi çalõşmaktadõr? ‘Gülünecek iddia’ - Bir taraftan terör örgütü militanları- na burs vermekle, diğer taraftan Ergene- kon örgütü ile işbirliği yapmakla suçlanı- yorsunuz? Bu bir çelişki değil mi? Çelikel - Biz terör örgütü sempatizanlarõ- na burs verdiğimiz iddiasõnõ asla kabul et- miyoruz. Çünkü biz kõz çocuklarõna burs ve- riyoruz. Bu kõzlar ilköğretimde ve lisede oku- yan çocuklar. Eğer bunlar terör örgütü ile bağ- lantõlõ olsalardõ, okullar bunu fark edeceklerdi ve okulla ilişkileri kesilecekti. Birçoğu da ya- tõlõ bölge ilköğretim okullarõnda okumakta- dõr. O nedenle bu iddia gülünecek bir iddia- dõr. Üniversite öğrencileri açõsõndan bu iddia belki haklõ olabilirdi. Orda da öğrenciye burs verirken savcõlõktan suç işlemediğine dair bel- ge istiyoruz. Ama suç işlememiştir de poli- sin takip ettiği bir kişidir. ‘Suçlar bireyseldir’ - Devlet de üniversite öğrencilerinin neredeyse tamamına burs veriyor ve bu öğ- rencilerden bazıları dağa gidebiliyor. O za- man devleti mi suçlayacağız? Çelikel - Evet, çok doğru. Devlet Abdul- lah Öcalan’a da burs verip okutmuştur. Onun için bu iddialarõ bizi karalamak iste- yenler üretiyor. Suçlar bireyseldir. Çocuklar ana ve babalarõnõn suçlarõndan dolayõ ceza- landõrõlamaz. Öğrencilerimizi fişlediler. Yir- mi bin öğrenci dosyasõnõ 13 Nisan’daki ara- malarda götürdüler. Bunlar altõ ay kadar em- niyetin elinde kaldõ. İncelemeden sonra em- niyet tarafõndan bir rapor hazõrlandõ ama bi- ze bildirilmedi. Basõndan öğrendiğimize gö- re, bu öğrencilerin içinde PKK’ye yardõm eden, sempatizan olan çocuklar da varmõş. Çocuklarõn fişlenmesi uluslararasõ insan haklarõ ve çocuk haklarõ sözleşmelerine ay- kõrõdõr. Sonradan Adalet Bakanlõğõ’nõn Er- genekon savcõlõğõndan aldõğõ bilgiye daya- narak yaptõğõ bir açõklama var; bu açõklamaya göre biz öğrencileri fişliyormuşuz. Demek ki, biz dernek olarak “Nasıl olur da polis bizim dosyalarımızı alıp çocuk- larımızı fişler” derken, onlar bizim çocuk- larõ fişlediğimizi iddia ediyor. Bunun mantõğõnõ anlamamõz mümkün de- ğil. Aslõnda bütün bu olan bitenler Türk top- lumunda, yönetimde, kurumlar arasõnda cid- di bir deprem olduğunu ortaya koymaktadõr. Toplum, her gün yeni bir depremle sarsõlõyor. Toplumun sarsõlmasõ bir tarafa, demokratik rejimi derinden sarsan siyasi kaynaklõ hu- kuksal olaylarõ yaşõyoruz. Toplum yarõnõndan emin olmadan yaşamak zorunda bõrakõlõyor ve bu operasyonlardan bi- rinin şaşkõnlõğõnõ üzerimizden atamadan ye- nileri devreye giriyor. ‘Toplumda infial oluştu’ - Türkan Saylan’ın evine yapılan operasyon toplumda büyük bir infi- al uyandırdı. Acaba bu infial karşı- sında suçluluk duygusuyla mı ÇYDD’ye saldırılar oluyor? Çelikel - Bilemiyorum. Toplumda gerçekten büyük bir infial oluştu. Ar- kadaşlarõmõz üç gün gözaltõnda tutul- dular. On dokuz arkadaşõmõz AİHM’ye başvurdu ve dosya incele- meye alõndõ. Ben yirmi yõl önce bu derneğin kurucusu ve ikinci başkanõ olarak devletle böyle bir sürtüşmeye götürüleceğimizi hiç tahayyül etme- miştim. Yargõya olan güvenimiz her şeye karşõn sarsõlmadõ. - Hangi yargıya? Bir de şimdi böyle bir ayrım var değil mi? Çelikel - Hangi yargõya? Henüz da- ha hangi yargõya diyecek kadar çatla- ma ortaya çõktõ mõ bilmiyorum. Ama gerçekten tarafsõz ve bağõmsõz bir yar- gõya ihtiyacõmõz olduğu çok açõk. Si- yasi iktidarõn yargõ reformu yapõyo- rum adõ altõnda kuvvetler birliğini oluşturmak amacõ mõ yatõyor? Ben bu işin kökeninde bir kuvvet- ler birliği oluşturulacak endişesini taşõyorum. Çünkü iktidar yüksek yargõdan rahatsõzdõr. Programõnda olan, özel olarak amaç edindiği ko- nularõn gerçekleşmesi için yargõyõ bir engel olarak görmektedir ve bu- nu her zaman söylemektedir. İşte bu engeli aşmak için yüksek yargõnõn yapõsõnõ değiştirmek gerekiyor. ‘Yandaş yargı rejimi sarsar’ - AKP iktidarı bir daha gitmemek için mi yargıyı şekillendirmeye kalkıyor? Çelikel - Öyle bir düşünce ile yargõ hedef seçilmiştir. Çünkü yargõ demokratik rejimin bel kemiğidir. Yargõ, demokratik toplumun güvencesidir. Adaletin temsilcisidir. Eğer adaleti temsil etmeyen bir yargõ, kargaşa için- de bir yargõ, iktidarõn emrinde yandaş bir yar- gõ ortaya çõkarsa rejim de sarsõlõr ama mevcut iktidar da sarsõlõr. - Bağımsız bir yargının güvencesi olmaz- sa adil seçimler nasıl olacak? Çelikel - Çok haklõsõnõz. Anayasamõz 80 yõllõk tecrübeden sonra bir kural koymuştur. Her seçim döneminde adalet, ulaştõrma ve içişleri bakanõ değiştirilir. Tarafsõz yeni ba- kanlar getirilir ki, bu seçim dönemi hukuka uygun olarak dürüst şekilde yürüsün diye. Ben de bu bakanlardan birisiyim ve biz haki- katen o seçimi o kadar dürüst bir şekilde yaptõk ki, benim bulunduğum hükümet, ikti- darõ AKP hükümetine devretti. Bu çok do- ğaldõ, zaten böyle olmasõ gerekiyordu. Eğer yandaş bir yargõ oluşturma çabasõ başarõya ulaşõrsa korkarõm ki seçimler de taraflõ bir yargõnõn gözetiminde yapõlacak. Bunun için çok endişeliyim. - Özel yetkili savcı demek kasabanın şe- rifi gibi her şeyi yapmaya muktedir midir? Çelikel - DGM’ler vardõ biliyorsunuz. Bu mahkemelerin tarafsõz olmadõğõ iddia edildi ve kaldõrõldõ. Şimdi bir bu özel yetkili savcõ- lar çõktõ ortaya, bir de gizli tanõklar olayõnõ yaşõyoruz. Toplumun ikna edilmesi gereki- yor. Yalnõz çoğunlukta olan iktidarõn yandaş- larõnõ değil azõnlõkta olanlarõn da ikna edilme- si gerekiyor. Toplum yalnõz çoğunluktan oluşmuyor. Bunu nazara almadan sadece ço- ğunluğun haklarõnõ koruyacak şekilde bir ge- lişme olursa bu da hukuk devletinin yõkõlmasõ anlamõna gelir. Zaten yargõ çoğunluğun tasar- ruflarõna karşõ azõnlõğõn haklarõnõ koruma görevini de taşõmaktadõr. İşte yüksek yargõnõn burada fonksiyonu çok önemlidir. Toplumun her kesimini korumak, iktidara karşõ muhalefeti de korumakla yü- kümlüdür. Bu ortadan kalkarsa toplumun bu- gün yaşadõğõ sorunlar ortaya çõkar. Aysel Çelikel, ‘Çocuklarõn fişlenmesi uluslararasõ insan haklarõ ve çocuk haklarõ sözleşmelerine aykõrõdõr. Sonradan Adalet Bakanlõğõ’nõn yaptõğõ bir açõklamaya göre öğrencileri fişliyormuşuz’ dedi. Ilıcak’ın iddiaları üzerine ÇYDD yönetim kurulu üyeleri tazminat ve ceza davaları açtı. TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com Geçtiğimiz cuma günü bu köşede PKK’nin ajansında Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’ndan “Özel Harpçi” diye söz edildiğini yazmıştık. Hizbullah bu ağır iddiaya yanıt vermedi! Ancak örgüt daha farklı bir tepki gösterdi ve Velioğlu’nun 17 Ocak 2000’de Beykoz’da öldürüldüğü evde yakalanan Cemal Tutar’ın çok düşündürücü ve bir o kadar da ürkütücü ifadelerini yayımladı. 10 yıl süren yargılama sonrası Diyarbakır 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde, 198 silahlı saldırı, 156 cinayet ve 80 yaralamadan sorumlu tutularak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Tutar, 100 sayfalık ifadesinde Hizbullah ile PKK arasındaki çatışmanın nedenlerini anlatıyor. Tutar’ın anlatımları ifadeden çok itirafları andırıyor! Onun söylediklerine bakılırsa, Hizbullah “kısasa kısas”ı uygulamış! İşte o korkunç itirafların bir bölümü: “İdil’de 17 Mayıs 1991’de Sabri ve Hayriye Karaaslan PKK tarafından şehit edilmeden, İdil’de hiç kimseye yönelik bir eylem yapmadık. Gercüş’te Molla Abdurrahman, Silvan’da Hacı Biçer öldürülmeden oralarda onlardan hiç kimseyi öldürmemiştik. Diyarbakır merkezde Karacadağlı M. Nur Gizli şehit edilmeden hiçbir Karacadağlıyı vurmadık. Mazıdağı’nda öğretmenlik yapan Abdulvahap Yersiz şehit edilmeden hiçbir Mazıdağlıyı vurmadık. Kızıltepe’de Molla Cüneyt, Çınar’da Molla Şeyhmus öldürülmeden o ilçelerde de kimseye saldırı yapmamıştık. Çatışmaların Mersin’e yayılması, Süleyman Akyüz adlı kardeşimizin şehadetinden sonra yaşanmıştır. Antalya’da Hasan Şahin şehit edilince, intikamı kanının döküldüğü yerde alınmıştır. Adana’da Molla Musa Önen kardeşimiz şehit edilince, PKK mensuplarına yönelik saldırılar yapılmıştır.” Peki Hizbullah’ın öldürdükleri kimlerdi?.. Cemal Tutar ifadelerinde bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Vurduklarımız genelde; PKK militanları, arkadaşlarımızın vurulmasında yardım- yataklık edenler, milisler, siyasi cephede ileri gelenler ve Müslüman şahsiyetlere hakaret eden yazarlardır. Arada PKK’li olmayan bazı Kürtçüler gitmişse de, bunlar istisnadır. Bunlar yanlışlıkla vurulmuştur.” Tutar, yıllar sonra yaptığı bu itiraflarda kurban yakınlarının mahkemelerde neden müdahil ol(a)madığını da soruyor! Sonra da insanın kanını donduran şu karşılığı veriyor: “Hedef alınan tüm şahıslar, titizlikle seçilen kişilerdi. Öldürülenlerin yakınları dahi dillendirmeseler bile ‘zaten hak etmişti, su testisi su yolunda kırılır’ düşüncesindeydiler. Yaklaşık 10 yıldır süren bu davada bile tek bir müdahilin olmaması, bunun en açık kanıtıdır.” Hizbullah tetikçisi, ifadelerinde, “Çatışmayı Hizbullah başlattı” iddialarının da iftira olduğunu öne sürüyor. Gerçekten iki örgüt arasındaki çatışmanın nedeni belirsizlikler içeriyor! Önce Hizbullah mı saldırdı PKK mi?.. Yoksa iki örgütü birbirine düşüren karanlık güçler mi?.. Tüm bunlar bir yana, PKK’nin yaktığı 1 işyerine karşı 7 işyerini ateşe veren Hizbullah’ın uyguladığı “kıssasa kısas” Güneydoğu’yu 10 yıl boyunca cehenneme çevirmişti!.. Kısasa Kısas İtirafları!.. Abdullah Öcalan’ın “Kürt açılımı” için İmralı Adası’nda hazırladığı “yol haritası” devletin ilgi birimlerine teslim edilmesine karşın aylardır kamuoyuna açıklanmıyor. Öcalan avukat görüşmelerinin satır aralarında haritayla ilgili kimi ipuçları verse de, gerçekten bu raporda neler olduğu çok merak ediliyor. Bu merakı gidermek isteyen PKK sempatizanları ile DTP’liler Güneydoğu’da günlerce polisle çatışmıştı. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) yanlılarının önceki gün Diyarbakır’da düzenlediği “Uluslararası Müzakere ve Çözüm Deneyimleri Konferansı”nda Öcalan’ın avukatlarından İrfan Dündar da konuştu. Dündar, Öcalan’ın “Kürt sorununun çözümü” için hazırladığı “yol haritası”nın ana başlıklarını ilk kez şöyle sıraladı: “Devlet Kürtlerin haklarını güvence altına almalıdır. Kürt tarafı da şiddeti çözüm olarak görmediğini ilan etmelidir. Öcalan’ın önünün açılması gerekir. Ev hapsi modeli uygundur. Öcalan kendisi ve PKK’nin de dolaylı biçimde görüşlerinin alınması gerektiğini belirtti.” Evet anlaşılıyor ki, Öcalan haritayı iyi çizmiş!.. Acaba “ev hapsi”ni geçireceği bölgeyi de işaretlemiş midir?.. Haritadaki Adres!.. Bir ülkeyi hem adında “adalet” olan bir parti yönetiyor hem de orada hukuk her gün katlediliyorsa o ülkede demokrasiden söz edilemez... İşte çarpıcı bir örnek: Geçtiğimiz yılın ekim ayında Tayyip Erdoğan’ın ses kasetlerinin ortada dolaştığından söz ediliyordu. Bu tartışma biraz da Erdoğan’ın Show TV’de, “Beni de dinliyorlar, rahat değilim” şeklindeki yakınması üzerine alevlenmişti! Evet, Erdoğan gerçekten dinlenmişti. Bu kayıtlarda “Başbakan’ın işadamı Remzi Gür’e ‘kızıma 20-25 lazım’ dediği, Gür’ün de ‘tamam efendim’ yanıtı” da bulunuyordu! İnternete de düşen kayıtları kimse yayımlamaya cesaret edemeyince İşçi Partisi Genel Başkanvekili Mehmet Bedri Gültekin 17 Ekim 2009’da bir basın toplantısı yaptı. Aydınlık dergisinin kapak yaptığı ses kaydına Habertürk gazetesi de geniş yer verdi. Erdoğan bu haberlerle ilgili bir şikâyette bulunmamasına karşın, İşçi Partisi’nin basın toplantısını haberleştiren Aydınlık dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım ile Ulusal Kanal Haber Müdürü Ufuk Akkaya 3 ay önce tutuklandı! “Ergenekon örgütü üyesi olmak, özel hayata ilişkin görüntüleri ve sesleri ifşa etmek, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kaydetmek, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yayımlamak” iddiasıyla tutuklanan Yıldırım ve Akkaya, Silivri zindanından gönderdikleri mektupta soruyorlar: “Hayatını bu mesleğe veren biri olarak, telefon kaydını haber yapan bir gazetecinin tutuklandığına şahit oldunuz mu?” Ben de Deniz ve Ufuk’a yanıt veriyorum: Hayır görmedim!.. Hatta bırakın Erdoğan’ın ses kaydını yayımlamayı, CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın telefon konuşmalarını gizlice kaydedip yayımlayan arsız gazeteciler bile sokakta dolaşıyor!.. Eee be kardeşim; niye Cumhuriyetçi olacağınıza “Benim hırsızım iyidir” diyenlerden olmadınız?.. Niye?.. Bakın onlar ne güzel dışarıda höykürüp duruyorlar!.. Silivri’den Mektup Var!.. Cemal Tutar. Çelikel, yüksek yargının her kesimi koruması gerektiğini söyledi. obursali@cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle