Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 2010 SALI
6 HABERLER
BİLİM ve SİYASET
ORHAN BURSALI
Erdoğan’ın Düdüğü
Başbakan medya patronlarına yaklaşık şöyle dedi
ya: Yazı yazanın maaşını sen veriyorsun, o halde (bizi
eleştirenlere) kardeşim bizim dükkânda sana yer yok,
dersin olur biter... sonra feryat etme....
Yazarım hep, bunları tanrı konuşturuyor böyle,
diye... Tanrı dememe takılanlar olursa, bu ifadeyi,
iktidar olmanın, mutlak gücün tanrısı olarak
algılayabilir!
Köşe yazarı arkadaşlarımızdan pek çoğu, gazeteci
dernekleri/ cemiyetleri ayağa kalktılar... Bazı
arkadaşlar, köşe yazarlarını Başbakan’ın atamasını
bile önerdi!
İktidar zaten köşe yazarı atamalarını yapmıyor mu?
Kendi yandaş gazetelerinde yazanların yüzde 90’ı
iktidar tarafından atanmış, seçilmiş insanlar...
Çoğunun özenle seçilmiş iktidar yazarları olduğundan
şüphesi olan beri gelsin...
Bu atanmışlar, seçilmişler arasından tek bir ayrık
ses çıkıyor mu?
Hepsi maşallah, “duvar” gibi... Monoblok!
Aralarından düzgün bir sızıntı ses çıkmaz! En
babayiğitleri, tek tük itiraz seslerini ağızlarında ancak
eveleyip geveler.
Başbakan Yahu, diyor, biz bunların parasını
veriyoruz, patron biziz, bizim düdüğümüzü çalıyorlar...
zaten bu iş böyle değil mi? Maaşını veriyorsan, senin
adamındır, kabul et ki holdinginde adam
çalıştırıyorsun, senin aleyhine iş yapmasına izin verir
misin, hemen kapının önüne koyarsın!...
İktidara (patrona) zart zurt edenin valla ağızlarını
yırtarlar! Bu nedenle de, iktidar yandaşı medyada bir
kimse ancak kırk yılda bir zurnanın zırt deliğinden ses
çıkartabiliyor!
Yani Başbakan ve adamları “kendi medyası”na
egemen!
Valla müthiş bir patron, çok başarılı, tebrik ederiz
efendim!
iktidarbaşı, diğer gazete patronları benim gibi
neden yapmıyorlar, diye düşünüyor:
Yahu, ülkenin tek patronu olarak canına
okuyabilirim, nitekim bunun örneklerini de
gösteriyorum, malından mülkünden ediyorum, buna
rağmen sen gazetendeki zart zurt edenleri
kulaklarından çekmiyorsan, kapının önüne
koymuyorsan, demek ki bana düşmansın! Eh, ben de
senin canına okumaz mıyım!?Kusura bakma kardeşim!
Dün, arabada CNNTÜRK’te Ayşenur Arslan’ın
Medya Mahallesi’ni dinliyorum. Konuğu Can Dündar.
Dündar, Başbakan’ın nutuklarını attığı, yazılarını
okuduğu elektronik cam (prompter) olmadığı ve
kendiliğinden konuştuğu zaman, bu tür konuşmalar
yaparak ortalığı gerdiğini söylüyor.
Öğüt: Aklına ilk geleni hemen dışarı çıkarma.
Bırakın konuşsun, iktidarbaşı zaten yaptığı işi
söylüyor!
Bu köşede, “medyaya egemen olmak ve bütün
medyayı yandaş yapmak, yandaş olmayanları da
devlet gücüyle mahvetmek” politikası izlediklerini
yazıp çiziyoruz..
Böyle şeyler için sözel kanıt mı gerekir, kişinin
yaptığına bakacaksın, kafasının içini göreceksin!
Kafanın içine göremeyenler belge arar!
Ne demişler, “ulan rüşvetin belgesi mi olur”!
Ama yine de iktidarın medya politikasını açıklayan
bir belge var karşımızda! Başbakan’ın, medya
patronlarına “maaşını sen veriyorsun, sen sorumlusun
onlardan” diyerek köşe yazarlarının hızaya
getirilmesini istemesi, bugüne kadarki medyayı
yandaş kılma politikasının belgesidir!
Belge arayanlar bunu tepe tepe kullanabilir!
Ama Başbakan’ın sunduğu bu belge, sadece
medyayı ilgilendirmiyor!
Bu belge, aynı zamanda, iktidarın her şeyi ele
geçirme, Ordu’yu, yüksek yargıyı ele geçirme
politikasının da net bir ifadesidir, belgesidir!
“Tekçi” beyin, bütün gücün kendisinde
toplanmasını ister.
Bu istibdat isteği, göstergesidir!
Bugünlerde Meclis’e inecek, hukuku AKP’leştirme
yasa tasarısının anlamını, içeriğini, niyetini görmek ve
bilmek isteyenler...
Başbakan’ın köşe yazarları için sarf ettiği sözlere
baksınlar! O sözlerde, iktidar ve yandaşlarının hukuku
nasıl iğdiş etmek istediğini göreceklerdir!
Tarafsız hukukmuş!
İktidara tam bağımlı bir hukukun yasası, Türkiye’nin
kapısını çalıyor!
Tehlikenin farkında olmayanlar var mı?
Bugün, askerin artık bitmiş tükenmiş vesayetiyle,
iktidarın bu dehşet istibdat gidişini aynı kefeye
koymanın bir anlamı mı var?
ÇYDD Genel Başkanõ Prof. Dr. Aysel Çelikel kurumlar arasõnda deprem yaşandõğõnõ söyledi
‘İktidar yargõdan rahatsõz’
MİYASE İLKNUR
Çağdaş Yaşamõ Destekleme Derneği’nden
burs alan kõzlarõn subaylarla ilişki kurmasõ
için çalõşmalar yapõldõğõ iddialarõnõ dile ge-
tiren Nazlı Ilıcak, başta derneğin Genel
Başkanõ Prof. Dr. Aysel Çelikel olmak üze-
re, yönetim kurulu üyeleri, şube başkanlarõ
burs alan öğrenciler ve burs verenleri öfke-
lendirdi. Ilõcak hakkõnda tazminat ve ceza da-
valarõ açõldõ. ÇYDD Genel Başkanõ
Prof.Dr.Aysel Çelikel, Ilõcak’õn iddialarõnõ ya-
nõtlarken yargõ ve hükümet arasõndaki krizi
de değerlendirdi.
- Nazlı Ilıcak’ın iddiaları karşısında
hakkında dava açtınız. Ilıcak’tan özür di-
leme gibi bir girişim oldu mu?
Çelikel: Nazlõ Hanõm, ÇYDD’yi suçlamayõ
sanki amaç haline getirdi. Habertürk’te açõk-
ladõğõ ve ondan sonra da “Yüzde yüz emin
değilim amma...” dediği o utanç verici
açõklamalardan sonra özür dileme gereğini ta-
bii ki duymadõ. Çünkü bunu bilerek yapmõştõ.
Daha sonra bu iddialarõ tekrar etti. Daha ön-
ce de temmuz ayõnda bir köşe yazõsõnda ay-
nõ iddialarõ dile getirmişti.
Bu yazõdan sonra biz suç duyurusunda bu-
lunmuştuk. Suç duyurusu kamu davasõ açõl-
masõ için kabul edildi ve dava açõldõ. Şim-
di tekrar aynõ iddialarda bulundu. Biz de bu
iddialarla ilgili olarak suç duyurusunda bu-
lunarak manevi tazminat davasõ açtõk.
Yargõ süreci devam edecek. Ancak bu id-
dialarõn gerçek dõşõ olduğunu biz biliyoruz.
Ama Nazlõ Ilõcak ikinci Poyrazköy iddia-
namesindeki bazõ deniz subaylarõna sorulan
sorulardan çõkarmõştõr bu iddialarõ. Gerçekten
subaylara sorular sorulurken, Nazlõ Ha-
nõm’õn söylediği sorular da sorulmuştur. Bu-
nun iddianamede yer almasõ doğru olduğu
anlamõna gelmez. Zaten söyledikleri delil-
ler, Nazlõ Hanõm’õn da üstünde durduğu de-
liller hukuka aykõrõ yollarla elde edilmiş de-
lillerdir.
Çünkü iddia ettikleri gibi Kadõköy şube-
sinin hard-diskleri götürüldüğü zaman si-
linmiş olan bazõ yazõlar teknoloji ile sözde
okunmuş ve bu iddialar geri getirilen bu ya-
zõlar dikkate alõnarak ortaya konmuştur. Oy-
sa hard-disklerin yedeklenerek alõnmasõ ge-
rekirdi. Yedekleme yapõlmamõştõr.
O zaman bu deliller hukuka aykõrõ olarak
elde edilmiştir. Bu iddialar ilk defa yirmi gün
önce açõklanan Poyrazköy iddianamesinde or-
taya çõkarõldõ. Peki nasõl oluyor da Nazlõ Ha-
nõm temmuz ayõnda bu bilgilere ulaşmõş olu-
yor. Acaba kendisi Ergenekon polis ve sav-
cõlarõ ile birlikte mi çalõşmaktadõr?
‘Gülünecek iddia’
- Bir taraftan terör örgütü militanları-
na burs vermekle, diğer taraftan Ergene-
kon örgütü ile işbirliği yapmakla suçlanı-
yorsunuz? Bu bir çelişki değil mi?
Çelikel - Biz terör örgütü sempatizanlarõ-
na burs verdiğimiz iddiasõnõ asla kabul et-
miyoruz. Çünkü biz kõz çocuklarõna burs ve-
riyoruz. Bu kõzlar ilköğretimde ve lisede oku-
yan çocuklar. Eğer bunlar terör örgütü ile bağ-
lantõlõ olsalardõ, okullar bunu fark edeceklerdi
ve okulla ilişkileri kesilecekti. Birçoğu da ya-
tõlõ bölge ilköğretim okullarõnda okumakta-
dõr. O nedenle bu iddia gülünecek bir iddia-
dõr. Üniversite öğrencileri açõsõndan bu iddia
belki haklõ olabilirdi. Orda da öğrenciye burs
verirken savcõlõktan suç işlemediğine dair bel-
ge istiyoruz. Ama suç işlememiştir de poli-
sin takip ettiği bir kişidir.
‘Suçlar bireyseldir’
- Devlet de üniversite öğrencilerinin
neredeyse tamamına burs veriyor ve bu öğ-
rencilerden bazıları dağa gidebiliyor. O za-
man devleti mi suçlayacağız?
Çelikel - Evet, çok doğru. Devlet Abdul-
lah Öcalan’a da burs verip okutmuştur.
Onun için bu iddialarõ bizi karalamak iste-
yenler üretiyor. Suçlar bireyseldir. Çocuklar
ana ve babalarõnõn suçlarõndan dolayõ ceza-
landõrõlamaz. Öğrencilerimizi fişlediler. Yir-
mi bin öğrenci dosyasõnõ 13 Nisan’daki ara-
malarda götürdüler. Bunlar altõ ay kadar em-
niyetin elinde kaldõ. İncelemeden sonra em-
niyet tarafõndan bir rapor hazõrlandõ ama bi-
ze bildirilmedi. Basõndan öğrendiğimize gö-
re, bu öğrencilerin içinde PKK’ye yardõm
eden, sempatizan olan çocuklar da varmõş.
Çocuklarõn fişlenmesi uluslararasõ insan
haklarõ ve çocuk haklarõ sözleşmelerine ay-
kõrõdõr. Sonradan Adalet Bakanlõğõ’nõn Er-
genekon savcõlõğõndan aldõğõ bilgiye daya-
narak yaptõğõ bir açõklama var; bu açõklamaya
göre biz öğrencileri fişliyormuşuz.
Demek ki, biz dernek olarak “Nasıl olur
da polis bizim dosyalarımızı alıp çocuk-
larımızı fişler” derken, onlar bizim çocuk-
larõ fişlediğimizi iddia ediyor.
Bunun mantõğõnõ anlamamõz mümkün de-
ğil. Aslõnda bütün bu olan bitenler Türk top-
lumunda, yönetimde, kurumlar arasõnda cid-
di bir deprem olduğunu ortaya koymaktadõr.
Toplum, her gün yeni bir depremle sarsõlõyor.
Toplumun sarsõlmasõ bir tarafa, demokratik
rejimi derinden sarsan siyasi kaynaklõ hu-
kuksal olaylarõ yaşõyoruz.
Toplum yarõnõndan emin olmadan yaşamak
zorunda bõrakõlõyor ve bu operasyonlardan bi-
rinin şaşkõnlõğõnõ üzerimizden atamadan ye-
nileri devreye giriyor.
‘Toplumda
infial oluştu’
- Türkan Saylan’ın evine yapılan
operasyon toplumda büyük bir infi-
al uyandırdı. Acaba bu infial karşı-
sında suçluluk duygusuyla mı
ÇYDD’ye saldırılar oluyor?
Çelikel - Bilemiyorum. Toplumda
gerçekten büyük bir infial oluştu. Ar-
kadaşlarõmõz üç gün gözaltõnda tutul-
dular. On dokuz arkadaşõmõz
AİHM’ye başvurdu ve dosya incele-
meye alõndõ. Ben yirmi yõl önce bu
derneğin kurucusu ve ikinci başkanõ
olarak devletle böyle bir sürtüşmeye
götürüleceğimizi hiç tahayyül etme-
miştim. Yargõya olan güvenimiz her
şeye karşõn sarsõlmadõ.
- Hangi yargıya? Bir de şimdi
böyle bir ayrım var değil mi?
Çelikel - Hangi yargõya? Henüz da-
ha hangi yargõya diyecek kadar çatla-
ma ortaya çõktõ mõ bilmiyorum. Ama
gerçekten tarafsõz ve bağõmsõz bir yar-
gõya ihtiyacõmõz olduğu çok açõk. Si-
yasi iktidarõn yargõ reformu yapõyo-
rum adõ altõnda kuvvetler birliğini
oluşturmak amacõ mõ yatõyor?
Ben bu işin kökeninde bir kuvvet-
ler birliği oluşturulacak endişesini
taşõyorum. Çünkü iktidar yüksek
yargõdan rahatsõzdõr. Programõnda
olan, özel olarak amaç edindiği ko-
nularõn gerçekleşmesi için yargõyõ
bir engel olarak görmektedir ve bu-
nu her zaman söylemektedir. İşte bu
engeli aşmak için yüksek yargõnõn
yapõsõnõ değiştirmek gerekiyor.
‘Yandaş yargı rejimi sarsar’
- AKP iktidarı bir daha gitmemek için
mi yargıyı şekillendirmeye kalkıyor?
Çelikel - Öyle bir düşünce ile yargõ hedef
seçilmiştir. Çünkü yargõ demokratik rejimin
bel kemiğidir. Yargõ, demokratik toplumun
güvencesidir. Adaletin temsilcisidir. Eğer
adaleti temsil etmeyen bir yargõ, kargaşa için-
de bir yargõ, iktidarõn emrinde yandaş bir yar-
gõ ortaya çõkarsa rejim de sarsõlõr ama mevcut
iktidar da sarsõlõr.
- Bağımsız bir yargının güvencesi olmaz-
sa adil seçimler nasıl olacak?
Çelikel - Çok haklõsõnõz. Anayasamõz 80
yõllõk tecrübeden sonra bir kural koymuştur.
Her seçim döneminde adalet, ulaştõrma ve
içişleri bakanõ değiştirilir. Tarafsõz yeni ba-
kanlar getirilir ki, bu seçim dönemi hukuka
uygun olarak dürüst şekilde yürüsün diye.
Ben de bu bakanlardan birisiyim ve biz haki-
katen o seçimi o kadar dürüst bir şekilde
yaptõk ki, benim bulunduğum hükümet, ikti-
darõ AKP hükümetine devretti. Bu çok do-
ğaldõ, zaten böyle olmasõ gerekiyordu. Eğer
yandaş bir yargõ oluşturma çabasõ başarõya
ulaşõrsa korkarõm ki seçimler de taraflõ bir
yargõnõn gözetiminde yapõlacak. Bunun için
çok endişeliyim.
- Özel yetkili savcı demek kasabanın şe-
rifi gibi her şeyi yapmaya muktedir midir?
Çelikel - DGM’ler vardõ biliyorsunuz. Bu
mahkemelerin tarafsõz olmadõğõ iddia edildi
ve kaldõrõldõ. Şimdi bir bu özel yetkili savcõ-
lar çõktõ ortaya, bir de gizli tanõklar olayõnõ
yaşõyoruz. Toplumun ikna edilmesi gereki-
yor. Yalnõz çoğunlukta olan iktidarõn yandaş-
larõnõ değil azõnlõkta olanlarõn da ikna edilme-
si gerekiyor. Toplum yalnõz çoğunluktan
oluşmuyor. Bunu nazara almadan sadece ço-
ğunluğun haklarõnõ koruyacak şekilde bir ge-
lişme olursa bu da hukuk devletinin yõkõlmasõ
anlamõna gelir. Zaten yargõ çoğunluğun tasar-
ruflarõna karşõ azõnlõğõn haklarõnõ koruma
görevini de taşõmaktadõr.
İşte yüksek yargõnõn burada fonksiyonu çok
önemlidir. Toplumun her kesimini korumak,
iktidara karşõ muhalefeti de korumakla yü-
kümlüdür. Bu ortadan kalkarsa toplumun bu-
gün yaşadõğõ sorunlar ortaya çõkar.
Aysel Çelikel, ‘Çocuklarõn
fişlenmesi uluslararasõ insan haklarõ
ve çocuk haklarõ sözleşmelerine
aykõrõdõr. Sonradan Adalet
Bakanlõğõ’nõn yaptõğõ bir açõklamaya
göre öğrencileri fişliyormuşuz’ dedi.
Ilıcak’ın iddiaları üzerine ÇYDD yönetim kurulu üyeleri tazminat ve ceza davaları açtı.
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com
Geçtiğimiz cuma günü bu köşede PKK’nin ajansında
Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’ndan “Özel Harpçi”
diye söz edildiğini yazmıştık. Hizbullah bu ağır iddiaya
yanıt vermedi! Ancak örgüt daha farklı bir tepki
gösterdi ve Velioğlu’nun 17 Ocak 2000’de Beykoz’da
öldürüldüğü evde yakalanan Cemal Tutar’ın çok
düşündürücü ve bir o kadar da ürkütücü ifadelerini
yayımladı.
10 yıl süren yargılama sonrası Diyarbakır
6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde, 198 silahlı
saldırı, 156 cinayet ve 80 yaralamadan
sorumlu tutularak ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasına çarptırılan Tutar, 100 sayfalık
ifadesinde Hizbullah ile PKK arasındaki
çatışmanın nedenlerini anlatıyor. Tutar’ın
anlatımları ifadeden çok itirafları andırıyor!
Onun söylediklerine bakılırsa, Hizbullah
“kısasa kısas”ı uygulamış! İşte o korkunç
itirafların bir bölümü:
“İdil’de 17 Mayıs 1991’de Sabri ve
Hayriye Karaaslan PKK tarafından şehit edilmeden,
İdil’de hiç kimseye yönelik bir eylem yapmadık.
Gercüş’te Molla Abdurrahman, Silvan’da Hacı Biçer
öldürülmeden oralarda onlardan hiç kimseyi
öldürmemiştik. Diyarbakır merkezde Karacadağlı M.
Nur Gizli şehit edilmeden hiçbir Karacadağlıyı
vurmadık. Mazıdağı’nda öğretmenlik yapan
Abdulvahap Yersiz şehit edilmeden hiçbir
Mazıdağlıyı vurmadık. Kızıltepe’de Molla Cüneyt,
Çınar’da Molla Şeyhmus öldürülmeden o ilçelerde
de kimseye saldırı yapmamıştık. Çatışmaların
Mersin’e yayılması, Süleyman Akyüz adlı
kardeşimizin şehadetinden sonra yaşanmıştır.
Antalya’da Hasan Şahin şehit edilince, intikamı
kanının döküldüğü yerde alınmıştır. Adana’da Molla
Musa Önen kardeşimiz şehit edilince, PKK
mensuplarına yönelik saldırılar yapılmıştır.”
Peki Hizbullah’ın öldürdükleri kimlerdi?.. Cemal Tutar
ifadelerinde bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“Vurduklarımız genelde; PKK militanları,
arkadaşlarımızın vurulmasında yardım-
yataklık edenler, milisler, siyasi cephede
ileri gelenler ve Müslüman şahsiyetlere
hakaret eden yazarlardır. Arada PKK’li
olmayan bazı Kürtçüler gitmişse de, bunlar
istisnadır. Bunlar yanlışlıkla vurulmuştur.”
Tutar, yıllar sonra yaptığı bu itiraflarda kurban
yakınlarının mahkemelerde neden müdahil
ol(a)madığını da soruyor! Sonra da insanın
kanını donduran şu karşılığı veriyor:
“Hedef alınan tüm şahıslar, titizlikle
seçilen kişilerdi. Öldürülenlerin yakınları
dahi dillendirmeseler bile ‘zaten hak etmişti,
su testisi su yolunda kırılır’ düşüncesindeydiler.
Yaklaşık 10 yıldır süren bu davada bile tek bir
müdahilin olmaması, bunun en açık kanıtıdır.”
Hizbullah tetikçisi, ifadelerinde, “Çatışmayı
Hizbullah başlattı” iddialarının da iftira olduğunu öne
sürüyor. Gerçekten iki örgüt arasındaki çatışmanın
nedeni belirsizlikler içeriyor! Önce Hizbullah mı
saldırdı PKK mi?.. Yoksa iki örgütü birbirine düşüren
karanlık güçler mi?..
Tüm bunlar bir yana, PKK’nin yaktığı 1 işyerine
karşı 7 işyerini ateşe veren Hizbullah’ın uyguladığı
“kıssasa kısas” Güneydoğu’yu 10 yıl boyunca
cehenneme çevirmişti!..
Kısasa Kısas İtirafları!..
Abdullah Öcalan’ın “Kürt açılımı” için
İmralı Adası’nda hazırladığı “yol haritası”
devletin ilgi birimlerine teslim
edilmesine karşın aylardır kamuoyuna
açıklanmıyor.
Öcalan avukat görüşmelerinin satır
aralarında haritayla ilgili kimi ipuçları
verse de, gerçekten bu raporda neler
olduğu çok merak ediliyor. Bu merakı
gidermek isteyen PKK sempatizanları
ile DTP’liler Güneydoğu’da günlerce
polisle çatışmıştı.
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)
yanlılarının önceki gün Diyarbakır’da
düzenlediği “Uluslararası Müzakere
ve Çözüm Deneyimleri
Konferansı”nda Öcalan’ın
avukatlarından İrfan Dündar da
konuştu. Dündar, Öcalan’ın “Kürt
sorununun çözümü” için hazırladığı “yol
haritası”nın ana başlıklarını ilk kez şöyle
sıraladı:
“Devlet Kürtlerin haklarını güvence
altına almalıdır. Kürt tarafı da şiddeti
çözüm olarak görmediğini ilan
etmelidir. Öcalan’ın önünün açılması
gerekir. Ev hapsi modeli uygundur.
Öcalan kendisi ve PKK’nin de dolaylı
biçimde görüşlerinin alınması
gerektiğini belirtti.”
Evet anlaşılıyor ki, Öcalan haritayı iyi
çizmiş!.. Acaba “ev hapsi”ni geçireceği
bölgeyi de işaretlemiş midir?..
Haritadaki Adres!..
Bir ülkeyi hem adında “adalet”
olan bir parti yönetiyor hem de
orada hukuk her gün katlediliyorsa o
ülkede demokrasiden söz
edilemez...
İşte çarpıcı bir örnek: Geçtiğimiz
yılın ekim ayında Tayyip Erdoğan’ın
ses kasetlerinin ortada
dolaştığından söz ediliyordu.
Bu tartışma biraz da
Erdoğan’ın Show TV’de,
“Beni de dinliyorlar, rahat
değilim” şeklindeki
yakınması üzerine
alevlenmişti!
Evet, Erdoğan gerçekten
dinlenmişti. Bu kayıtlarda
“Başbakan’ın işadamı Remzi
Gür’e ‘kızıma 20-25 lazım’
dediği, Gür’ün de ‘tamam
efendim’ yanıtı” da bulunuyordu!
İnternete de düşen kayıtları kimse
yayımlamaya cesaret edemeyince
İşçi Partisi Genel Başkanvekili
Mehmet Bedri Gültekin 17 Ekim
2009’da bir basın toplantısı yaptı.
Aydınlık dergisinin kapak yaptığı
ses kaydına Habertürk gazetesi de
geniş yer verdi.
Erdoğan bu haberlerle ilgili bir
şikâyette bulunmamasına karşın,
İşçi Partisi’nin basın toplantısını
haberleştiren Aydınlık dergisi Genel
Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım ile
Ulusal Kanal Haber Müdürü Ufuk
Akkaya 3 ay önce tutuklandı!
“Ergenekon örgütü üyesi
olmak, özel hayata ilişkin
görüntüleri ve sesleri ifşa etmek,
kişiler arasındaki aleni olmayan
konuşmaları kaydetmek,
kişisel verileri hukuka
aykırı olarak ele geçirmek
veya yayımlamak”
iddiasıyla tutuklanan Yıldırım
ve Akkaya, Silivri
zindanından gönderdikleri
mektupta soruyorlar:
“Hayatını bu mesleğe
veren biri olarak, telefon
kaydını haber yapan bir
gazetecinin tutuklandığına
şahit oldunuz mu?”
Ben de Deniz ve Ufuk’a yanıt
veriyorum: Hayır görmedim!.. Hatta
bırakın Erdoğan’ın ses kaydını
yayımlamayı, CHP Genel Sekreteri
Önder Sav’ın telefon konuşmalarını
gizlice kaydedip yayımlayan arsız
gazeteciler bile sokakta dolaşıyor!..
Eee be kardeşim; niye
Cumhuriyetçi olacağınıza “Benim
hırsızım iyidir” diyenlerden
olmadınız?.. Niye?.. Bakın onlar ne
güzel dışarıda höykürüp
duruyorlar!..
Silivri’den Mektup Var!..
Cemal Tutar.
Çelikel, yüksek yargının her kesimi
koruması gerektiğini söyledi.
obursali@cumhuriyet.com.tr