15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 2 MART 2010 SALI 16 KÜLTÜR AYNA ADNAN BİNYAZAR Kinleri Sözlerine Yansıyanlar Kişi, toplum katında görünümüyle, atıp tutmasıyla değil, sözüyle değer bulur. Hele, karşısında dizilenlerin gülücük saçan yüzlerine aldanıp gönül okşayıcı sözler ederek şahlanıyorsa, düşeceği tuzağı kendi elleriyle kazmış olur. Bir Rus yazarının, “Söz kurşundur, namludan fırladı mı geri dönmez” özdeyişi, gölün maya tutmayacağı gibi; kurşun olur da geri dönerse bin katlı çelik zırhı bile deler geçer! Bozkurt Güvenç dostluk göstererek, bu köşede dört hafta kadar önce çıkan bir yazıma yönelik eleştirilerde bulundu. Bir kültür adamının dilinde arınmış bu bilgiyi aktarmam, ele aldığım konuyu daha da aydınlatacaktır: “Semavi (Tanrı buyruğu) din kitaplarının “Genesis /Tekvin / Kuruluş / Yaradılış” bölümlerinde geçen “Başlangıçta Söz (logos) vardı” tümcesi, yanılmıyorsam, bilgi, bilinç, mantık ve en geniş yorumlarda, buyurgan bir “akıl, irade, güç” anlamında kullanılmış olabilir. Çünkü O mutlak güç buyurur ve her buyruğu anında gerçekleşir, “Işık olsun” der ve “Işık olur. (MÖ 4004’e tarihlenen Anna lux, Işık yılı, sanırım buradan gelir.) Bu buyruk bir söz değil emir ve iradedir.” Kutsallığı olan, aklın buyruğunda binlerce yıl da öyle kalan söz, politikacıların ağzında ne hallere düşüyor! Bir politikacı, Meclis’te bayan arkadaşının odasını basmakla kalmayıp, ona ağzına geleni de sayıyorsa orada sözün ne kutsallığı kalır, ne ahlakı, ne terbiyesi... Erdem, söylemekte değil, söylenmeyeceği önceden kestirmektedir. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ta eksik olan bu. Şu sözleri ekranlarda yankılanırken savaş kahramanları kadar mutluydu! “Bir grup medya, ‘Adliye basıldı’ diyor. Böyle baskın mı olur. Tüü size! Bunlar hep basmaya alışmışlar. Darbeye alışmışlar. Ama kafaları basmıyor.” “Basma” sözcüğünün, art anlamıyla neler çağrıştırdığını bir düşünün!.. Hadi, kültürü bu, sözcük dağarcığında böyle sözcükler barındırıyor diyelim, “Tüü” diye medyanın yüzüne tükürmek neyin nesi! Topluluğu hedef almanın nelere mal olacağını akıl edemiyor mu? Bir gün sonra, “Tüü”yü anımsatan gazetecilere, sözcüğü çarpıtarak, “Tuh, yuf yerine, bunların yanlışlığını söylemek de olabilirdi... Hoş değil şüphesiz ama onların yaptıkları da hoş değil” yanıtına inanacak kişi bulabilir mi acaba? Baştaki bir yaparsa alttaki bin yapar. Kahramanmaraş Milletvekili Rıza Doğan, kinini ortalığa saçarak, muhaliflerine, “Türkiye’de halk 40 yıldır fişleniyor. Ee, şimdi biz onları fişliyoruz...” deyiverir! Aynı adam, sonradan, ‘fişleme değil, deşifre dedim’ diye söz kaydırması yaparak duyanları aldatacağını sanıyor. Çorum Milletvekili Ahmet Aydoğmuş geride mi kalsın; onlara karşı çıkanları “kanı bozuk” sayar... Öksüz yurdum, yerinden doğrul da şu insan haritana bir göz at! Sıradan bir yurttaşın şu sözlerine ne demeli?.. “Nasıl ki bizler sizler gibilere yıllardır katlandıysak, bundan sonra da sizler bizlere katlanacaksınız. Çünkü dümen bize geçti. Hazmedeceksiniz, bükemediğiniz bileği öpeceksiniz. Hükümet de biziz... Cumhurbaşkanı da biziz... Yok olan YÖK de biziz... Yargıç da biziz... Hâkim de biziz... Medya da biziz... Çok yakında Genelkurmay da biziz...” Sözcükler kin kokuyor! Kin, yüreğin yanardağıdır; patladı mı; başta, kin tutanı yok eder! [email protected] [email protected] B irikmiş vergi, sigorta ödemeleri ve başka borçlar nedeniyle, Ankara Sa- nat Tiyatrosu’nun başkentteki tiyatro serüveninin artõk biteceği, etkinliklerin bundan böyle İstanbul’da sürdürülebileceği haberleri ge- çen yaz gündemdeydi. Bir yandan da, AST’õ An- kara’da yaşatma çabasõ sürmekteydi. Sonunda, sa- natçõlar ve yöneticiler ekibi bir oranda değişti, ye- ni bir atõlõm umuduyla yeni döneme girildi. Yine de borçlarõn gişe geliriyle karşõlana- bilmesi söz konusu değil. Başkent, yaşayan en eski özel tiyatrosuna sahip çõkmak için çözümler üretmeli. Ülkemizde yaklaşõk 50 yõl -hiç durmaksõzõn- perde açmayõ ba- şarmõş olan AST gibi ‘özel tiyatro’la- rõn sayõsõnõn bir elin parmaklarõnõ geçmediği, bir de AST’õn 50 yõla yak- laşan tarihinin, yaklaşõk üç sanatçõ ku- şağõ boyunca, şaşõrtõcõ bir özveriyle ya- zõldõğõ unutulmamalõ... Topluluk, 2009-2010 tiyatro dönemine, üç çocuk oyunu yanõnda, Mürsel Yaylalı’nõn 1999’da Dev- let Tiyatrolarõ’nõn 50. yõlõ dolayõsõyla düzenlediği oyun yarõşmasõnda ‘Mansiyon’ almõş olan ‘Kod Adı Keklik’ oyunuyla girdi. Kongo’da bir polis mer- kezinde geçen oyun, ‘Avrupa Birliği’ne girmeye hevesli, pek çok bakõmdan olduğu gibi, ‘insan hak- ları’ konusunda da geri kalmõş bir ülkede -özde hiç- bir şey değiştirmeksizin- uygulamasõna başlanan ‘ye- niden yapılanma’ işleminin parodisini sunuyor. ‘ERKEKLİK GÜCÜ’ Yazarõn amaçladõğõ kara gülmece ortamõ, ‘erk’ kavramõnõn çeşitli boyutlarõ arasõndaki çelişkilerle donatõlmõş ‘durumlar’ ve ‘söyleşimler’ yoluyla olu- şuyor. ‘Erk’ olgusu bir yandan, gelişmemiş top- lumlarda ‘bıyık’ yoluyla simgelenen ‘erkeklik gü- cü’ ile eşleştirilirken öteki yandan da toplumsal dü- zeni denetim altõnda tutan ‘devlet gücü’ ile ilişki- lendirilince, her iki boyutun da iç içe taşlanabildi- ği bir öykü çõkmõş ortaya. Olaylar, tam da Avrupa Birliği’ne aday olma aşamasõnda, ‘bıyıklı’ üç erkeğe aynõ kişi tarafõndan tecavüz edilmesi ve sonra da kur- banlarõn bõyõklarõnõn kesilmesi ile oluşan ‘cinsel suç’un yarattõğõ kargaşa ve karmaşa ortamõnda baş- lõyor, erkek-egemen toplumun ‘düzen koruyucu’ kademelerinin karşõ-eylemiyle sürüyor ve sürpriz- li bir biçimde bitiyor. KABARE OYUNU... ‘Kod Adı Keklik’, birbirine gevşekçe eklem- lenmiş 13 tablonun art arda sõralanmasõyla oluşan bir kabare oyunu görünümünde. Ne ki tablolarõn bir bölümü, kabare tiyatrosunun gerektirdiği hõzlõ tar- tõmdan ve sözel vuruculuktan yoksun. Tecavüz kur- banõ üç kişiden -üçüncü kişinin gelmeme nedeni bi- linse de- yalnõzca ikisinin sahneye çõkarõlmasõyla se- yirci algõsõnõn uğradõğõ denge yitimi, iki kişi arasõnda geçen ‘psikolog sahnesi’nin oyunun öteki sahne- lerine biçimsel açõdan aykõrõ kaçmasõ, Savcõ’nõn gro- tesk söylemini içeren tablonun gereksizce uzama- sõ gibi yapõsal aksaklõklar, oyunun akõşõnõ zedeliyor, gereksiz yinelemelere de neden oluyor. Buna karşõlõk, tiyatromuzda ‘Cibali Karakolu’ oyununun popüler kõldõğõ, TV’deki komedi dizile- rinin de ‘vazgeçilmez’leri arasõnda bulunan ‘ka- rakol sahneleri’nin güldürücülüğüne dayalõ, sõcak bir seyirlik uzam yaratõlmõş. Yönetmen Murat Çi- damlı, oyun kişilerini bu tanõdõk uzamõn gelenek- sel sõcaklõğõnda devindirirken bir yandan da yaza- rõn taşlamasõnõn hedeflediği tüm oyun kişilerini, Af- rikalõ görüntüsü yaratan peruk ve aksesuvar kulla- nõmõyla donatarak seyirci ile sahne arasõna ‘uzak- lık’ koymuş. Ayşen Gül Şimşek’in dekor, N. Gazal Ertan’in giysi tasarõmõ bu yorumu destek- liyor. ‘Suçlu’ dõşõndaki tüm kişilerin ‘tipleme’ yoluy- la canlandõrõldõğõ oyunda, daha belirgin olarak çi- zilmiş tipleri oynayan sanatçõlarõn emeği daha çok değerlenmiş. Söz gelimi, Özgürcan Çevik, kadõn satõcõsõ Mabandaka tiplemesinden tam verim almõş. Dört polisi canlandõran Hakan Güven, Yıldırım Şimşek, Özge Yıldırım Çelik ve Cengiz Çelik, di- siplinli, tempolu ve güldürü dozu dengeli, hoş bir toplu oyunculuk sunarken, Afrikalõ ilkel polis kimliği ile bizim ülkemizde yeşermiş ‘çarıklı er- kân-ı harb’ kimliğini doğallõkla buluşturan Hakan Güven (Ubangi) oyunculuktaki deneyimini çalõş- tõrõyor. Mehmet Ulusoy da hiç yoktan yarattõğõ ya- lõncacõk kompozisyon ile Sakız Kralı Liranga tip- lemesini çekici kõlõyor. Savcõ’da sonsuz bir söylev çekmesi gereken -aynõ zamanda oyunun müzik dü- zenlemesini yapan- Ali Seçkiner Alıcı’nõn ise ro- lünü çekici kõlma şansõ az. Herhangi bir çağdaş in- san olarak çizilmiş olan Suçlu (Fallus), Erdem Ulu- sal tarafõndan, olmasõ gerektiği gibi, ‘yabancılaş- tırıcı’ bir soğukkanlõlõkla yorumlanõyor. ‘Kod Adı Keklik’, tiyatro tadõ veren bir çalõşma... Bir‘karakolgüldürüsü’ Kültür Servisi - Yönetmen Nezahat Gündoğan’õn, Adõyaman, Tunceli (Dersim), Bursa ve İstanbul’da çektiği “İki Tutam Saç- Dersim’in Kayıp Kızları” adlõ belgesel filmin galasõ bugün saat 20.30’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapõlacak. 1937-38 yõllarõnda Dersim harekâtõyla birlikte ailelerinden alõnarak rütbeli askerlere verilen kõzlar, yõllar sonra bu belgesel film aracõlõğõyla aileleriyle buluştu. Belgesel, Nezahat ve Kazım Gündoğan’õn üç yõl boyunca yürüttüğü çalõşmalar sonucunda bugün 80’li yaşlarõnõ süren Huriye ve Fatma Hanımlar’õn askerler tarafõndan alõnõşlarõ, travmalarõ, suskunluklarõ ve ailelerine kavuşma sürecini anlatõyor. Filmde evlatlõk verilen kõzlarla yapõlan röportajlarõn yanõ sõra, belge ve fotoğraflar da yer alõyor. Müziklerini Mikail Aslan’õn yaptõğõ, metinlerini Sema Kaygusuz’un yazdõğõ belgeselde seslendirmeyi oyuncu Jülide Kural yaparken, Şevval Sam da kendi bestesiyle yer alõyor. GÜLŞAH DURAK K eloğlan ile Kahkaha Hanõm, Cõrttan ile Çilbik, Yartõ Kulak, Aldar Köse ve daha neler ne- ler... Anadolu, Kazak, Türkmen, Kõrgõz, Özbek masallarõ bunlar. “Komünizm propagandası yapmakla” suçlanõnca 1972’de Almanya’ya göç etmek zorunda kalan Yücel Feyzioğlu, Almanlarõn ma- sallar aracõlõğõyla ortak bir dil, kültür ya- rattõklarõnõ fark edince masallarõ derleme- ye başladõ. Feyzioğlu, bugüne kadar ya- yõmlanan 14 kitaplõk Türk dünyasõndan masallar di- zisini önümüzdeki yõl 22’ye yükseltmeyi hedefliyor. Feyzioğlu’yla masallarõn ortak kültür yaratmadaki etkisini, yazmaya nasõl başladõğõnõ konuştuk. - Masallarla nasıl tanıştınız? Çocukluğunuzdan ilk hatırladığınız masal hangisi, kim anlatmıştı? İki masal anõmsõyorum. Biri “Usta Nezer”; kor- kuyu ve tembelliği yenmek için anlatõlan harikula- de bir masal. Diğeri, “Üç Kardeş.” Çalõşkanlõğõ, al- çakgönüllülüğü anlatan, düş gücünü ateşleyen bir masal. İkisini de babamdan dinle- miştim. Babam çok iyi bir anlatõcõydõ. Daha sonra bu iki masalõ da derleyerek ki- taplarõmda yer verdim. - Yazıya öyküyle baş- lamışsınız. Ancak öy- küleriniz komünizm propagandası yaptığınız gerekçesiyle engellenmiş. Aslõnda ilk kitabõmda ailemi, köylüye yapõlan bas- kõyõ, yaylalara, tarlalara nasõl el koyduklarõnõ... Türkiye Öğretmenler Sendikasõ’nõn bölge şubele- rinden birinin kurucusuydum. Bunlar 6 yõl ceza al- mama yetti ve 1972 Ağustos’unda yurtdõşõna kaç- tõm. Masallara giden yolu bu süreç açtõ. - Sonra masalları derlemeye nasıl başladınız? Türkiye’den göç eden ailelerin çocuklarõnõn ilk öğ- retmenlerinden biri de ben olmuştum. Kültürlerin- den kopmuş bu çocuklara bu masallarõ aktarmakla başladõm işe. 80 darbesiyle Türkiye’ye dönmek im- kansõzlaşõnca Almanya’dan Sovyetler Birliği’ne, ora- dan da Azerbaycan’a gittim. Orada Türk dünyasõ ma- sallarõnõ derleme düşüncesi somutlaştõ. - Türkiye’de çocukların, “Kırmızı Başlıklı kız”, “Çizmeli Kedi”, “Bremen Mızıkacıları” gi- bi masalları ezbere bilirken Keloğlan’ı, Aldar Kö- se’yi, Çilbik’i, Şirince Şeşen’i tanımamasını na- sıl değerlendiriyorsunuz? Bunda 1800’lü yõllarda Türk topluluklarõnõn bir- birinden kopmasõnõn, kültür akõşõnõn durmasõnõn da etkisi var. Bir de Doğu Türkleri daha çok Rus ve Çin kültürünü, Batõ Türkleri daha çok Batõ kültürünü gereğinden fazla önemsemişler. Oysa ilk masal ‘Ada- pa’ bizim topraklarõmõzda MÖ 1750 yõllarõnda Hammurabi yasalarõyla Mezopotamya’da yazõya geçmiş. Dünya masal edebiyatõnõ etkilemiş. Bu ma- salõ bugün bilen yok. www.kardesmasallar.com. Feyzioğlu’nun Türk dünyasõndan derlediği masallar dizisi önümüzdeki yõl 22 kitaba ulaşacak İZMİR (Cumhuriyet Ege Bü- rosu)- İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfõ (İKSEV) tara- fõndan düzenlenen 17. İzmir Avrupa Caz Festivali bugün başlõyor. Ahmed Adnan Say- gun Sanat Merkezi’nde Av- rupa cazõnõn önemli temsilci- lerini cazseverlerle buluştu- racak festivalin açõlõşõ bugün saat 20.30’da, önde gelen ko- reograflardan ünlü flamenko dansçõsõ Antonio Najarro ve dans topluluğu tarafõndan “Jazzing Flamenco” ile ya- põlacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi, İz- mir İtalya Konsolosluğu, İzmir Fransõz Kültür Merkezi, Go- ethe Enstitüsü ve Avusturya Kültür Ofisi işbirliğiyle ger- çekleştirilen festivalde, sergi, seminer, ikisi halka açõk üc- retsiz olmak üzere sekiz kon- ser yapõlacak. 17 Mart’a dek sürecek festival kapsamõnda Luigi Campoccia, Daniele Malvisi, Rossano Gasperini ve Paolo Corsi’den oluşan Luigi Campoccia Quartet, 5, 6 ve 7 Mart günleri genç caz- cõlarla atölye çalõşmasõ yapa- cak. Bu çalõşmalara katõlan iki genç sanatçõ burslu olarak İtalya’daki Uluslararasõ Siena Ustalõk Sõnõflarõ’na katõlma hakkõ kazanacak. Açõk Caz Atölyesi’ne katõlan tüm öğ- renciler, 7 Mart’ta saat 20.30’da AASSM Küçük Sa- lon’da ustalarõyla birlikte üc- retsiz bir konser verecek. İzmir, cazın ustalarını ağırlayacak ‘Dersim’in Kayõp Kõzlarõ’ Nezahat Gündoğan’õn yönettiği belgeselingalasõbugünCRR’de Kültür Servisi - Filmmor Kadın Kooperatifi tarafından, kadınlarla birlikte kadınlar için sinema yapmak adına bu yıl 8.’si yapılacak olan “Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali”, dün gerçekleştirilen basın toplantısıyla tanıtıldı. Bu yıl 12-21 Mart’ta İstanbul’da başlayacak festival, 10-11 Nisan’da Kars’ta ve 17-18 Nisan’da Sinop’ta devam edecek. 20 ülkeden 53 film, panel ve söyleşilerin yer alacağı festival, bu yıl temalı film seçkisinde kadınlardan umutlu filmlere yer verecek. Festivalde, “Marleen Gorris Toplu Gösterimi”, feminist sinemacı “Carole Roussopoulos Anısına”, “Ermenistan KIN (Kadın) Filmleri Festivali Seçkisi”, “Jin Jiyan Azadi”, “Cins Cinsiyet Cinsiyetler”, “30 Yıl Sonra 12 Eylül”, Anneke Smelik’in katılacağı panel ve “Sinemada Kadınlar: Melek ya da Şeytan, Masum ya da Fettan ya da Hiç Kimse!” ile “Kadınların Sineması”dan oluşan 8 bölüm yer alıyor. Basın toplantısında, erkek egemen bakış açısıyla çekilen cinsiyetçi filmleri teşhir etmek üzere yola çıkan ve 21 Mart’ta festivalin kapanış gecesinde sahiplerini bulacak 2. Altın Bamya Ödülleri’nin bu yılki adayları da açıklandı. Altın Bamya Film Akademisi jüri üyelerinden Alin Taşçıyan’ın açıkladığı adaylar şöyle: “Erkek Karakter” dalındaki adaylar, “Süt” filmindeki ‘Yusuf’, “Acı Aşk” filmindeki ‘Orhan’, “Nefes” filmindeki tüm erkek karakterler; “Kadın Karakter”, “Güz Sancısı” filmindeki ‘Eleni ve babaannesi’, “Adını Sen Koy” filmindeki ‘Aybike’, “Acı Aşk” filminin üç ana kadın karakterleri ‘Ayşe, Oya, Seda’; “Senaryo” dalında adaylar; “Bornova Bornova”, “Güz Sancısı”, “Nefes”; “Film” adayları; “Güz Sancısı”, “Acı Aşk”, “Yedi Kocalı Hürmüz”. 8. ULUSLARARASI GEZİCİ FİLMMOR KADIN FİLMLERİ FESTİVALİ Kadınlardan umutlu filmler yola çıkıyor DerineKazınmışYaralar ‘Mimarlar Odasõ’ kitabevi açõlõyor Kültür Servisi - Mimarlar Oda- sõ İstanbul Büyükkent Şube- si ve Mimarlõk Vakfõ “Mi- marlar Odası” kitabevi 6 Mart’ta saat 14.00’de açõlõ- yor. İstanbul Büyükkent Şu- besi’nin Karaköy’deki yeni binasõnõn giriş katõnda hizmet verecek olan kitabevinde Mi- marlar Odasõ Merkez ve Şu- belerinin yayõmladõğõ kitap- larõn yanõ sõra 60’õ aşkõn ya- yõnevinin mimarlõk, tasarõm, kuram, kültür, teknoloji, mü- hendislik, kentleşme, gezi, fotoğraf gibi mimarlõk mes- leğini yakõndan ilgilendiren konularda geniş bir kitap seçkisi yer alacak. Kitabevi- nin açõlõşõnda Ali Artun, Aydın Boysan, Behiç Ak, Doğan Kuban, Doğan Te- keli, Doğan Hasol, Hande Suher ve Mehmet Konu- ralp kitaplarõnõ imzalaya- caklar. (0 212 251 49 00) AST, İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafõndan da sahnelenmekte olan ‘Kod Adõ Kongo’ oyununu Ankara’da ‘Kod Adõ Keklik’ başlõğõyla oynuyor Masalların ortak kültür dünyası Antonio Najarro
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle