15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 17 MART 2010 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Çizgi Ekonomisi MEĞER, artık başka âlemlere göçmüş bir Turhan Selçuk’un evrenselliğini anlamak için yurtdışında sadece iki gün geçirmek bile yetiyormuş. Yalnız insan tipleriyle, olaylarıyla, hatta kafalarda gezinen düşünceleriyle baştan aşağıya “karikatür” olan Türkiye’de değil, başka ülkelerde de o kadar çok karikatürlük tip, olay ve düşünce var ki, ister istemez Turhan’ı düşünüp “En ekonomik çizgiyle o bunu nasıl anlatırdı?” diye zihin yormaktan kendinizi alamıyorsunuz. Ekonomi, Yunanca kökenleriyle “ev idaresi”, yani en az giderle bir hane kalabalığını yaşatma becerisi ise, Turhan yaptığı da sayfalarca sürebilecek bir laf kalabalığına gitmeden en az çizgiyle bir karakteri, durumu ya da düşünceyi anlatmak değil miydi? O buluşa hayran olurdunuz. Buluşun ne kadar zaman almış olacağını düşünmeden. Saniyenin bilmem kaçta biri kadar kısa bir süre olabilirdi bu; ya da saatlerce süren bir düşünme emeğinin ürünü olabilirdi. Her iki durumda da zekânın parıltısına ve emeğin kutsallığına saygı duymalıydınız. Hiç kuşkusuz, Turhan Selçuk karikatür alanında başlı başına bir “okul”un kurucusu olarak sanat tarihine çoktan geçmiştir. Öyle bir alan ki bu, zaten özünde uzun hicivleri daracık bir çerçeveye sığdırabilmek ve en az çizgiyle çok şey anlatabilmek becerisi yatar. Bir Türk karikatüristinin bu alanda doruğa çıkabilmiş olması bütün bir halka gerçekten gurur verici bir başarı sayılmalıdır. Dillere Arapçadan geçirilmiş bir sözcükle “idraksiz” ilan edilen ve sık sık küçümseyici vasıflandırmalarla anılan bir kavim adına başka suratlarda patlatılmış bir Osmanlı tokadıydı onunki. Selçuk kardeşlerden birine reva görülmüş hoyratlıklara onun yıllar öncesinde yazdıklarını her gün hiç aksatmadan yayımlayarak düşüncenin doğruluğuyla yanıt veren bu gazete, bundan sonra şimdi giden kardeşin eskiden çizdiklerini gelecek günlerin düşündürücü olaylarına ve tutumlarına uygulamakta da güçlük çekmeyecektir herhalde. Nasıl bir ülke ki şu bizim Türkiye, hep hem tuhaf hem de düşündürücü olan bir yığın olaya sahne olmakta, ama aynı zamanda da o olayların tuhaflığını ve düşündürücülüğünü en iyi anlatan harika insanlar yine bu ülkede yetişmekte? Keşke ülkenin bu tür çelişkiler yaratma özelliğinin yerini başka beceriler alabilse de insanlarımızın başını böylesine ilginç çelişkiler olmadan hep dik tutabilsek. [email protected] PENCERE Bilmiyorum Demesini Bilmek... Okulda öğrencilere eski bilgeleri belletirler, diyelim ki Sokrates’i... Sokrates’in ne büyük adam olduğuna ilişkin tartışma, anlamsızdır. Sokrates, o ölçüde büyüktür ki bu bilgenin adını bilmemek insan için yeterince ayıp sayılır; ama, Sokrates yerçekimi yasasını biliyor muydu?.. Aristo’nun Amerika’dan haberi var mıydı? Çoğu eski zaman bilgesinin dağarında, bugünkü bir ilkokul öğrencisinin bellediği bilgiler yoktu; yine de büyüktüler. Ne demiş eski çağın bilgesi: “Bir şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimdir.” Kaç bin yıl önce söylemiş bunu?.. T. S. Eliot gibi kendine güvenen bir kişi rahatlıkla ‘bilmiyorum’ diyebilir. Yazar, Goethe Ödülü’nü kazandıktan sonra Hamburg Üniversitesi’nde düzenlenen ödül töreninde konuşurken Dante ve Şekspir’den söz açıp bilgisizliğinin altını çizmiş: “İtiraf ederim ki bu yazarların yapıtlarının çoğunu bilmiyorum ya da üstünkörü biliyorum.” Eliot bununla kalsa iyi; ‘Goethe Ödülü’nü kazanan yazar diyor ki: “- İtiraf ederim ki ben Goethe’yi çok iyi tanıyanlardan biri değilim!..” Alçakgönüllülük mü?.. Kendine güven mi?.. Çehov, Tolstoy’a kızarmış, büyük yazarın bilgeliğine bozulurmuş, bir dostuna yazdığı mektupta ‘Kroyçer Sonatı’nın yazarını çekiştiriyor: “Bir nokta var ki bağışlayamayız. O da Tolstoy’un bilmediği şeylerden çekinmeden söz etmesi ve bilmemeyi inatla sürdürmesidir. Frengi, sosyal sigorta, kadınların çiftleşmeye karşı tiksintileri vb. ile ilgili yargıları, yalnız tartışılabilir değil; dahası, uzmanlarca yazılan iki üç broşürü uzun ömrü boyunca okuma zahmetine katlanmamış bir cahil insanı ele veriyor.” Çehov, Tolstoy’a acımasızca yaklaşıyor; ama Goethe de bilimsel görüşleri açısından Eliot’ta tepki yaratıyor: “Bütün ömrümce Goethe’nin bilimsel kuramlarını -bitki türü, madenbilim ve renk üzerine- bilmediği alanlara giren çok meraklı bir insanın sevimli tuhaflığından başka bir şeye yormadım.” Büyük yazar olmak başka şey.. Bilgiçlik başka. Aristo, Amerika’yı bilmiyordu.. Sokrates, yerçekimi yasasından habersizdi.. Newton, atom bombasından... İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bilimde gerçek bir patlama yaşandı. Peki, hepimiz, her gün, yalnız yaşama ilişkin değil, tüm evrene dönük binbir laf ediyoruz; ne yürekli -daha doğrusu- sorumsuz insanlarız. Üstelik insanın bilgi dağarı öylesine arttı ve yoğunlaştı ki okyanusta bir su damlası gibi kaldık. Gün geçtikçe “bilmiyorum” demesini daha çok bellemek zorunda kalacağız. İnsanlığın bilgi okyanusu genişledikçe, bir damlacık gibi kalıyoruz; uzmanlığın dalları kılcal damarlara dönüştükçe, ne yapacağımızı bilemiyoruz. Peki, bir köşe yazarının bu ortamda konumu ve işlevi ne oluyor?.. İşte bu gerçeği dile getirmek!.. (24 Temmuz 1997 tarihli yazısı) D ünyanõn en önemli karika- türistlerinden birisi olarak kabul edilen, karikatürleri dünya müzelerini süsleyen, Cumhuriyet gazetesinin bü- yük ağabeyi Turhan Selçuk’u yitirdik... Onun için gazetemiz önünde kültür, sa- nat, basõn ve siyaset dünyasõnõn katõlõ- mõyla 13 Mart 2010’da yapõlan anlamlõ bir törenden sonra vasiyeti gereğince, Ha- cõbektaş’taki çilehaneye defnedilmek üzere alkõşlarla yola çõktõ. 14 Mart günü Hacõbektaş’ta halkõn büyük katõlõmõyla yapõlan törene, Nev- şehir Valisi Osman Aydın, Hacõbektaş Kaymakamõ, bir önceki MGK Genel Se- kreteri E. Org. Tuncer Kılınç, bir önce- ki dönem TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan, DSP Genel Sekreteri Hasan Er- çelebi, eski parlamenterler, yerel beledi- ye başkanlarõ, İl Genel Meclisi üyeleri, dört bir yandan gelen dostlarõ katõldõlar. Hacõbektaş Belediye Başkanõ Ali Rıza Selmanpakoğlu, Karikatürcüler Derne- ği Başkanõ Metin Peker, Turhan Sel- çuk’un üstün niteliklerini anlatan ko- nuşmalar yaptõlar. Cumhuriyet Vakfõ adõna Turhan Selçuk’un tabutu önünde yaptõğõm konuşmada özetle şunlarõ söy- ledim: Cumhuriyet gazetesi çalõşanlarõnõn bü- yüğü, ağabeyi, bilge insan, büyük sanat- çõ Turhan Selçuk’un huzurunda son gör- evimi yaparken gözlerim yaşarõyor, bo- ğazõm düğümleniyor... Acõmõz büyüktür. Turhan Selçuk, karikatür sanatõ üze- rindeki yeteneğini genç yaşlarda göster- di... Karikatürleri henüz lise yõllarõnda Adana’da Türk Sözü, İstanbul’da Kır- mızı Beyaz ve Şut dergilerinde yayõm- lanmaya başladõ. İlhan Selçuk ve Turhan Selçuk birlikte büyüdüler, aydõnlanma devriminin özü- nü birlikte kavradõlar. Onlar kardeşten öte tek bir yürek ve aydõnlanma düşüncesi çizgisi üzerinde yürüyen tek bir beyin ama, iki ayrõ bedende yaşayan ikizler gi- biydiler. İlhan Selçuk 1994 yõlõnda ‘Turhan’ adõnõ taşõyan makalesinde bakõnõz Turhan Selçuk’u nasõl anlatõyor: “Turhan’la kardeşliğin ötesinde bir ikili oluşturuyorduk, yaşımız büyü- dükçe düşüncelerimiz de birlikte bü- yüyor, düşlemlerimize karışıyordu, gece gözlerimizi kapadığımızda gör- düğümüz rüyaların birbirine benze- mesi doğaldı... Büyüyorduk, hayata atılmak, mes- lek sahibi olmak, para kazanmak, bir evin sorumluluğunu taşımak gibi zo- runlukların oldubittisiyle karşı karşı- yaydık. O sırada Turhan bir şey keşfetti. Alaeddin’in lambasından çıkan dev, Turhan’a bir çizginin gizeminde bütün dünyaları, yıldızları, gezegenleri, ga- laksileri, insanları, duyguları, sevdaları, dostlukları, düşmanlıkları, ağlamayı, gülmeyi, geçmişi, geleceği ve an’ı -tek sözcükle yaşamı- yakalamasını öğret- ti. Oh, ne büyük mutluluk!.. Turhan, evrendeki her şeyi çizgiye dönüştürmenin ilm-i simyasında ben- liğini buldu.” Ali Sirmen, bu ikili için bakõn ne di- yor: “Turhan Selçuk’un nasıl bir insan ol- duğunu merak edenler, eşsiz Abdül- canbaz’ın olağanüstü maceralarını alıp incelemelidirler. Orada her şeyiyle Turhan Selçuk ve aynı zamanda kar- deşi İlhan Selçuk’u görmek müm- kündür.” (Cumhuriyet, 12 Mart 2010) Hikmet Çetinkaya da “Mustafa Ke- mal’in ‘Aydõnlanma Devrimi’nin ışı- ğında yetişmiş, yaşamı boyunca emek- ten, ezilenden yana olmuş, demokrasiyi ve özgürlükleri yaşam biçimi olarak görmüş Turhan Selçuk yok artık...” di- yordu. (Cumhuriyet, 12 Mart 2010) Onun için “Karikatürümüzün Pi- casso”su, “Grafik mizahının en önem- li ustası”, “Çizgileri var olmayı sür- dürecek”, “O Babıâli’nin onuruy- du”, “50 kuşağının son büyük ustası”, “Dünya ölçeğinde bir usta” gibi yüz- lerce değerlendirme yapõldõ. Düşünürler, karikatüristler, sanat ve ya- zõn adamlarõ onun için çok güzel sözler söylediler. Tüm yazõlanlarõ, söylenenle- ri toplayacak olsak bir kitap dolar. Ancak Yaşar Kemal Usta, onun büyük bir sa- nat evrenine sahip olduğunu belirtti ve “Turhan’da insanlık, ağlarken gülen- dir” dedi. Cezaevine gönderme yaparak ölü- münden üç gün önce çizdiği “Ezaevi” ka- rikatürü, birkaç çizgiyle bugünleri anla- tan büyük bir kitap gibidir. (Cumhuriyet, 8 Mart 2010) Kendine özgü yalõn çizgileri ve derin felsefi düşüncesiyle, Turhan Selçuk her karikatüründe insanlarõ güldürmek yeri- ne, düşünmeye yönlendiriyordu... Turhan Selçuk tüm yaşamõ boyunca emekçinin yanõnda oldu. Anti-emper- yalist duruşunu hiç terk etmedi, sömü- rünün karşõtõ, sosyalist ve adil bir dü- zenden yana oldu. Aydõnlanma felsefesini yürekten be- nimsemiş gerçek bir Atatürkçüydü. Aydõnlanmayõ özümsediği için, Ata- türk’ün değerini biliyordu. Çağdaşlaş- manõn değerini biliyordu. Dürüsttü, na- musluydu, düşüncesinden ödün vermeyen dik duruşluydu. Bu nedenle döneklerden olmadõ, yurtseverlik ve çağdaşlõkla yoğ- rulmuş bir sanat adamõ olarak simgeleş- ti... Neden Hacõbektaş’a gömülmeyi iste- diğini soruyorlar... Çünkü, insani değerlere inanmõştõ... Çünkü, incinsen de incitme felsefesine inanmõştõ. Çünkü, gönül dostlarõnõn, can dostlarõnõ yanõna gelmek istemişti... Hakk’a yürüyen Turhan Ağabey, õşõk içinde uyu... Turhan Selçuk’u Uğurlarken... Alev COŞKUN Turhan Selçuk tüm yaşamõ boyunca emekçinin yanõnda oldu. Anti- emperyalist duruşunu hiç terk etmedi, sömürünün karşõtõ, sosyalist ve adil bir düzenden yana oldu. Aydõnlanma felsefesini yürekten benimsemiş gerçek bir Atatürkçüydü. İnsan ve İnsancõk... İ nsanla insancõk nasõl ay- rõlõr? Sõnamayacaksõn, deneyeceksin. Aziz Ne- sin’in bir öykü kahramanõ kalabalõk caddede yürür- ken kaldõrõmõn kenarõna çõ- kar, bağõrõr: ‘Namussuz- lar!’ Sesi duyanlarõn bir bölümü döner, bakar. Adam, kendi kendine söy- lenir: ‘Amma da çokmuş- lar ha!’ Kimisi, üç kuruşa onuru- nu paspas eder. Güzellikle- re, doğrulara arka döner. Bazõsõ, yaşamõnõn sonuna değin değerlerden, dürüst- lükten ödün vermeden dim- dik yürür. Yazar, şair Nus- ret Otyam (1922) gibi. O, Ankara’nõn ‘İstanbul bey- efendisi’dir. Bir Cumhuri- yet sevdalõsõdõr. Atatürk devrimi üstüne titrer, oradan küçük bir ödün verilmesine derinden dertlenir. Nusret Otyam telefonu açar, tatlõ sesiyle bana: - Adaşõõm, nasõlsõn? diye seslenir. Mutluluğum tavan yapar o an. Çünkü hep güzel şey- ler anlatõr. Sözlerinden bil- gi, bilinç yansõr. Sesinden sevgi dolar odama. “Güneş ve Bulut” adlõ yapõtõnõ imzalamõştõ. Bü- yük beğeniyle hemen oku- dum. Gecikmeden, yapõt hakkõndaki görüşlerimi bir mektupla ilettim. Mektubu gönderdiğimin üçüncü gü- nüydü. Telefonum çaldõ: - Adaşõõm, nasõlsõn? Nusret Ağabey birkaç cümle sonra konuyu değiş- tirdi: - Bu sabah, mektubunu posta kutusundan almadan önce kapõm çalõndõ. Açtõm. Senin bir arkadaşõn. Adõnõ, adresini söyledi. Aramõz- daki yakõnlõğõ... Adresimi de senden öğrenmiş. Aşağõda, arabasõnõn bozulduğunu, parasõnõn yetmediğini, 50 li- ra açõğõnõn kaldõğõnõ... Senin de haberin olsun istedim. Ben sözü almadan, bu cümlenin arkasõndan ekle- di: - Adaşõõm, mektup zarfõn açõk geldi, dedi. Herhalde dalgõnlõktan... Toplumsal çürümenin ka- põsõnõ açanlar, eserleriyle ne kadar övünseler azdõr. Nusret Ağabey, Cumhuri- yetin yetiştirdiği eğrisiz, hilesiz, gizlisiz örnek bir ki- şilik. Önüne gelenin insan- cõk olduğunu düşünemez. Her yönetimin insan ye- tiştirme anlayõşõ ayrõdõr. Biz o ayrõmõ yaşantõmõzda se- çeriz. Örneğin, bir insan yetiştirmeye öncelik verir- ken, bu yolda ödünsüz dav- ranõrken, öteki insancõklarõn sayõsõnõ arttõrõyor.. Ara- mõzdaki insancõk oranõ mõ? Aziz Nesin’e sormalõyõz... Nusret ERTÜRK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle