Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
17 MART 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13ekonomi@cumhuriyet.com.tr
EKONOMİ POLİTİK
ERİNÇ YELDAN
1998
1998 yılı Türkiye iktisadi ve sosyal tarihinde
önemli dönüm noktalarından birisidir. Söz konusu
tarihte Türkiye, IMF ile Yakın İzleme Anlaşması
imzalamış ve IMF bundan böyle, Türkiye
ekonomisi ve sosyal yaşamının her alanını
yakından izleme altına almıştır. IMF’nin yakın
izlemesi sadece iktisadi verilerin teknik düzeyde
izlenmesiyle sınırlı kalmayıp, Türkiye’nin genel
anlamıyla kalkınma, sanayileşme ve sosyal
politikaları ile birlikte, sosyal güvenlik, kamu
dengesi ve yönetişim adıyla anılan tüm sosyal ve
siyasi politikalarını da kapsamaktadır.
Türkiye’nin 1998 sonrasında IMF ile kurgulamış
olduğu “ortaklığın” iktisadi ve sosyal sonuçları
Bağımsız Sosyal Bilimciler’in IMF Gözetiminde On
Uzun Yıl: Farklı Hükümetler, Tek Siyaset başlıklı
raporunda(*) ayrıntılı olarak incelenmektedir. Ben,
burada kısa satır başlıklarıyla ilgili Rapor’un
önemli bölümlerini sizlerle paylaşmak istiyorum:
IMF’nin iktisadi tarihimizde oldukça uzun
geçmişe dayalı bir yeri olmasına karşın, iktisat
politikası içindeki konumu özellikle 1998 Yakın
İzleme Anlaşması’ndan bu yana daha da
belirginleşmiştir. IMF, 1997 Asya Krizi’nden
çıkardığı derslere de dayanarak, Türkiye ekonomisi
üzerindeki denetimini bu tarihten sonra daha da
derinleştirmek ve bunu daha kurumsal bir niteliğe
kavuşturma ihtiyacı duymuştur. Benzer şekilde
yerli burjuvazi de 1989 sonrasında, Türkiye’nin
içinde bulunduğu dışa açık makroekonomik
yapının rastgele (yaygın medyatik söylemi ile
‘popülist’) politikalar içinde biçimlendirilmesinden
rahatsızlık duymuş ve uluslararası yeni
işbölümünde Türkiye’nin ‘yeni yükselen piyasalar’
arasında yer almasını garantiye alacak
dönüşümlerin bir an önce sonuçlandırılmasını
açıkça (ve acilen) arzular hale gelmiştir.
Burjuvazinin bu özlemi, Türkiye’nin kaderine kesin
ve sınırsız bir egemenlik kurma girişimine
dönüşmüştür. Bu girişim, emekçi sınıfların, bir
bölümü Cumhuriyet tarihi kadar eski olan tüm
geçmiş birikimlerini adım adım tasfiye etme
programı olarak da nitelendirilebilir. Bu programın
hayata geçirilmesi uluslararası sermaye ile (ve
onun üst-örgütleriyle) tam işbirliğiyle mümkün
olabilmiştir. Bu işbirliği, Türkiye burjuvazisinin etkili
ve egemen öğelerinin “ulusal” ve göreli olarak
“bağımsız” özellikler taşıyabilen birikim biçimlerini
dönüşü olmayan bir biçimde terk etmiş oldukları
anlamına da gelmektedir.
Dolayısıyla 1998 yılı, aynen 24 Ocak 1980 ya da
Türkiye’nin sermaye hareketlerine tam serbestlik
tanıdığı Ağustos 1989 tarihleri gibi, yakın iktisadî
tarihimizde önemli bir dönemeçtir. 1998 yılında
Türkiye artık IMF, Dünya Bankası (DB), Dünya
Ticaret Örgütü ve uluslararası finans ve
derecelendirme kuruluşlarının denetim ve
gözetiminde ekonomik ve siyasal kurumlarını
neoliberal koşullandırmaların biçimlendirmesini
kabullenmiş ve uluslararası işbölümünde kendisine
biçilen yeni rolü üstlenmiştir. Bu rolün ana
özellikleri şu şekilde özetlenebilir:
? Uluslararası ve yerli finans sermayesine
sermaye hareketleri üzerine sınırsız serbestlik
güvencesi sağlayarak, yüksek finansal getiri
sunmak;
? İşgücü piyasalarını kuralsızlaştırma ve
esnekleştirme yöntemiyle ucuz işgücü deposu
haline dönüştürerek katma değeri düşük
teknolojilerde uzmanlaşmak ve sanayiini
uluslararası şirketlerin taşeronu olarak geliştirmek;
? Üretimde ithal girdi kullanma ve ithal mal
tüketme eğiliminin kuvvetlenmesine izin vererek,
finansmanı esas itibarıyla spekülatif sermaye
tarafından sağlanan bir ucuz ithalat cennetine
dönüşmek;
? Kamu hizmetlerini ticarîleştirerek vatandaşları
‘müşteriye’, kamu hizmeti üreten kurumları ‘ticarî
işletmeye’ dönüştürmek; kamu iktisadî
kuruluşlarını yerli ve uluslararası özel sermaye
şirketlerine doğrudan yabancı sermaye cezbetmek
uğruna yok pahasına satmak;
? Etkin ve demokratik yönetim, ‘iyi yönetişim’
söylemleriyle, aslında tüm toplumu ilgilendiren
stratejik, ekonomik ve siyasî kararların alınmasını
ve uygulanmasını demokratik denetim
mekanizmalarının dışına çıkarırken, devletin
neoliberal anlayışa uygun bir biçimde yeniden
yapılandırılmasında toplumun desteğini sağlamaya
çalışmak.
Görüleceği üzere yukarıda özetlenen temel
siyasi yaklaşım Türkiye’nin gerek Orta Vadeli
Program, gerekse Bütçe Yasa Tasarısı
metinlerinde zaten harfiyen uygulamayı taahhüt
ettiği politikaları özetlemektedir. Bu genel
koşullandırmanın sınırları içerisinde kalmak
kaydıyla, ekonomi yönetiminin günlük politika
akışında IMF’den “bağımsız” bazı davranışlar
sergiliyor gözükmesi, yaklaşan seçim
konjonktürüne yönelik siyasi bir şovun ötesinde
ne derece anlamlıdır?
______________________
(*) IMF Gözetiminde On Uzun Yıl: Farklı
Hükümetler, Tek Siyaset, 2007, Yordam Kitap.
ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr
Türkiye’nin geleceği ile ilgili son derece
önemli bir yasa tasarısı bugün yarın Meclis’te
oylanacak. Adı Ulusal Biyogüvenlik Yasası.
‘Biyogüvenlik’, bildiğiniz gibi biyoteknolojik
çalışmaların, doğayı ve insan yaşamını
etkilememesi için ülkelerce yasal denetim
altına alınmasına deniyor. Bu kavram, gıda
güvenliği ile ilişkili olarak gıda üretimini, bitki
hastalıklarıyla mücadelede kullanılan ilaçları,
hayvan hastalıkları ve tedavisinde kullanılan
ilaçları ve genetik olarak modifiye edilmiş
organizmaların (GDO) geliştirilmesini,
kullanıma sunulmasının denetimini kapsıyor.
Aslında ülkemizde bu tasarının çok önceden
gündeme gelmesi, tartışılması ve yasalaşması
gerekiyordu. Bu zamana kadar sarktı. Uzun bir
süreden Meclis’te bekletildikten sonra şubat
ayı ortalarında Meclis Tarım Komisyonu’nda
kabul edildi. Ancak tasarının mevcut haliyle
kabul edilmesi kelimenin tam anlamıyla “kaş
yapayım derken göz çıkarmak” olacak. Zira
kamuoyunda GDO Yasası olarak da bilinen
yasa, biyoteknoloji alanında bilimsel
araştırmaların önüne kuvvetli bir set çekiyor.
Ve ne yazık ki bu gerçeği bir grup bilim
insanının çabalarına karşın bugüne kadar ne
tasarıyı hazırlayanlar anlayabildi ne de
kamuoyu. Bilgi kirliliği ise katlanarak artıyor.
Tasarının bu haliyle yasalaşmasına karşı
çıkanlar “Vay sen ülkeye GDO’lu ürünlerin
girmesini istiyorsun” diye neredeyse topa
tutuluyor. Kamuoyu biyogüvenliğin sadece
zirai faaliyetlerden ibaret olduğunu sanıyor.
Halbuki biyogüvenlik konusu sadece zirai
faaliyetten ve GDO üretiminden ibaret değil,
bilakis insan sağlığını ilgilendiren zirai
faaliyetlerin dışındaki birçok biyoteknolojik
bilimsel konuları da içeriyor. Yasa kanunlaştığı
takdirde ülkemizde bundan böyle DNA
teknolojisi kullanımı gerektiren her türlü tıbbi,
biyolojik, farmasötik, biyoteknolojik araştırma
Tarım Bakanlığı’nın iznine tabii olacağı ve
bürokratik engellere takılacağı için pratikte
uygulanamaz hale gelecek. Biyoloji ve
biyoteknoloji alanlarında araştırma yapan
laboratuvarlar ve Ar-Ge merkezleri de bu
yasadan ciddi etkilenecek. Sabancı
Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri
Fakültesi’nden Prof. Dr. Selim Çetiner
“Halbuki tasarıda yapılacak olan küçük bir
değişiklik ile bu sorunu ortadan kaldırmak
mümkün” diyerek 3. maddeden “Araştırma
yapmaya yetkili kuruluşlar tarafından bilimsel
araştırma amacıyla ithal edilecek GDO ve
ürünleri için bakanlıktan izin alınır. İthalat, yazılı
izinle belirlenen koşullara uygun olarak
gerçekleştirilir. Araştırma amaçlı olan GDO ve
ürünleri ile genetiği değiştirilmiş
mikroorganizmaların kapalı alanda kullanımı
için, faaliyeti yürüteceklerin kapalı alanda
kullanım koşullarını ve standartlarını karşılaması
ve kaza ile çevreye yayılması durumunda
uygulanabilecek tedbirlerin mevcut olması
gerekir. Araştırma amaçlı yapılacak faaliyet ve
sonucundan bakanlığa bilgi verilmesi
zorunludur” ibaresinin kaldırılmasını öneriyor.
Söz konusu kanun tasarısının ne AB
müktesebatıyla ne de Cartagena
Biyogüvenlik Protokolü ile uyumlu olduğunu
ısrarla vurgulayan Çetiner 130 bilim insanının
imzasıyla bir çağrı yaptıklarını, basına,
politikacılara ve bürokratlara gönderdiklerini
söylüyor. “AB 7. Çerçeve Programı için
Türkiye, AB bütçesine 450 milyon
mertebesinde bir katkıda bulunuyor. Bu
paranın bir kısmı 7. Çerçeve Yaşam Bilimleri
ortak araştırmalarıyla geri dönmekte. Bunların,
hemen hepsi GDO’lar ve ürünlerine dayalı
araştırmalar” diyen Çetiner sözlerini şöyle
sürdürüyor: “Tarım Bakanlığı GDO’lu tarım
ürünlerini kontrol etmek yerine nedenini
anlamadığımız bir şekilde her şeyi denetimi
altına almaya girişiyor. Bir tıp ya da veteriner
fakültesinin Tarım Bakanlığı’ndan izin istemesi
zaten kör topal ilerleyen bilimsel araştırmaları
kalbinden vuracak. Biyoteknolojiyi
geliştirmezsek GDO’lu tohumları ithal ettiğimiz
Monsanto ve benzeri şirketlere de ilelebet
gebe kalırız.”
Bakalım toplanan imzalar ve bugüne
kadar sürdürülen çabalar meyvesini
verecek ve tasarıda gerekli değişiklikler
yapılabilecek mi? Yoksa bugüne kadar
“ticarileşmeyi ve bilimselleşmeyi”
birbirinden ayırmayı başaramamış mantık
yine bildiğini okuyacak mı?
Biyogüvenlik Yasası Bilimin Ölüm Fermanı Olmasın
HÜRRİYET GAZETECİLİK
ANKARA (ANKA) - Hürriyet Gazetecilik ve
Matbaacõlõk AŞ, 2005 yõlõ ile ilgili olarak 22
milyon 569 bin TL tutarõnda vergi aslõ ve 22
milyon 569 bin TL vergi ziyaõ cezasõna iliş-
kin “Tarhiyat Öncesi Uzlaşma” görüşmesini
6 Nisan’da yapacak.
Hürriyet Gazetecilik AŞ’den KAP’a yapõlan açõk-
lamada, ek vergi inceleme raporlarõnõn tebliğ
edildiği, 22 milyon 569 bin TL’lik vergi aslõ ve
22 milyon 569 bin TL’lik vergi ziyaõ cezasõ içe-
ren ek inceleme raporlarõ için gün verildiği bil-
dirildi. Gelir İdaresi Başkanlõğõ Merkezi Uzlaşma
Komisyonu ile yapõlan tarhiyat sonrasõ uzlaşma
görüşmelerinin sonuçsuz kalmasõ üzerine tebliğ
edilen vergi aslõ ve ceza ihbarnamelerinin ter-
kini amacõyla dava açõldõğõ belirtilen açõklamada,
bu çercevede ek vergi inceleme raporlarõnda yer
alan iddialara karşõ da uzlaşma dahil, her türlü
yasal hakkõn kullanõlacağõ bildirildi.
AKP zamlara yüklendi; yurttaş bunaldı, açık azaldı
Akaryakõt ve sigara başta olmak
üzere bazõ ürünlerde yüksek
oranlõ vergi artõşlarõ, şubatta
bütçedeki açõğõ düşürdü. Vergi
gelirleri yüzde 16.9 artarken
ocak-şubat döneminde bütçe
açõğõ, geçen yõlõn aynõ dönemine
göre yüzde 47.9 azaldõ.
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Maliye
Bakanlõğõ verilerine göre bu yõl şubat ayõnda ağõr-
lõklõ olarak ÖTV ve ithalde alõnan KDV tahsi-
latõndaki artõşla bütçe açõğõ geçen yõlõn aynõ ayõ-
na göre yüzde 69.3 azalarak 2.271 milyar lira olur-
ken, faiz dõşõ fazla da yüzde 6.5 azalarak 2.306
milyar lira düzeyinde gerçekleşti.
Hükümet, 1 Ocak’tan itibaren akaryakõt ve si-
gara başta olmak üzere bazõ ürünlerde yüksek
oranlõ vergi zamlarõ yapmõştõ. Şubat ayõnda büt-
çe giderleri yüzde 13.6 oranõnda azalarak 22.29
milyar lira, bütçe gelirleri de yüzde 8.7 oranõn-
da artarak 20.019 milyar lira oldu. Bu ayda ver-
gi gelirleri ise yüzde 16.9 oranõnda artarak
16.136 milyar lira olarak gerçekleşti.
Maliye Bakanlõğõ verilerine göre şubat ayõn-
da faiz hariç bütçe giderleri yüzde 11.1 oranõn-
da artarak 17.713 milyar lira, faiz giderleri yüz-
de 53.6 oranõnda azalarak 4.577 milyar lira ol-
du. Ocak-şubat döneminde ise bütçe açõğõ, geçen
yõlõn aynõ dönemine göre yüzde 47.9 azalõşla
5.392 milyar lira, faiz dõşõ fazla da yüzde 60.7 ar-
tarak 5.274 milyar lira olarak gerçekleşti.
Maliye Bakanlõğõ açõklamasõnda, 2009 yõ-
lõnõn son çeyreğinde vergi gelirleri tahsilatõnda
ortaya çõkan olumlu performansõn devam et-
tiği belirtildi.
Ekonomi Servisi - TNT Eks-
pres, Sabiha Gökçen Havalima-
nõ’nda 4 bin metrekarelik operas-
yon merkezi açõyor. TNT, bölge-
de 8 milyon Avro’luk yatõrõm ya-
pacak. Mayõs ayõnda hizmet ver-
meye başlayacak merkezde, 107
kişiye de iş imkânõ sağlayacak.
Sabiha Gökçen Havalimanõ’na
yapõlan yatõrõmõn imza töreninde ko-
nuşan, TNT Ekspres Türkiye Genel
Müdürü Turgut Yıldız, Türki-
ye’deki bütün önemli operasyon-
larõnõ Atatürk Havalimanõ’ndan Sa-
biha Gökçen Havalimanõ’na ge-
çirdiklerini belirterek, Sabiha Gök-
çen Havalimanõ operasyon mer-
kezinin TNT’nin dünyaya açõlan ka-
põsõ olacağõnõ söyledi.
Yõldõz, TNT Ekspres’in Belçi-
ka’nõn Liege kentinde bulunan
ana merkezinden Türkiye’ye ge-
len ve Türkiye’den buraya giden
TNT uçaklarõnõn Sabiha Gök-
çen Havalimanõ’ndan inip kal-
kacağõnõ anlattõ.
Ekonomi Servisi - Enerji, inşaat, döküm, am-
balaj ve alõşveriş merkezi işletmeciliği alanõn-
da faaliyet gösteren Işõklar Yatõrõm Holding
2010 sonunda halka açõlacak.
Işõklar Ambalaj şubat ayõ başõnda yaptõğõ açõk-
lamayla şirket unvanõnõ Işõklar Yatõrõm Holding
olarak değiştirerek holding olarak yapõlanma ka-
rarõ aldõ. Hong Kong merkezli bir fon olan Asia
Debt Management’õn (ADM) Işõklar Hol-
ding’de yüzde 20 hissesi bulunuyor. ADM,
borçlarõ karşõlõğõnda Işõklar Holding’den yüz-
de 20 hisse almõş ve Işõklar Holding bu kaynak
karşõlõğõnda banka borçlarõnõ kapatmõştõ.
Işõklar Yatõrõm Holding Yönetim Kurulu
Başkanõ Rıza Kutlu Işık düzenlediği basõn top-
lantõsõnda, kriz dönemindeki şirketin yaşadõğõ
zor duruma ilişkin “Konjonktör bankaları,
bankalar bizi etkiledi. 5 bankamızın 4’ü bat-
tı. Batmadan evvel kredileri geri çağırdılar.
Bizim 50 milyon dolarlık borcu-
muz 100 milyon dolara çıktı. Bugün
bankalara hiçbir borcumuz yok.
Bundan sonra organik büyüyeceğiz,
şirket satın almalarla büyümeyece-
ğiz” şeklinde konuştu.
Işõk, son bir yõlda İstanbul Menkul
Kõymetler Borsasõ’ndaki hisse senetle-
ri yüzde 126 değer kazanan Işõklar
Yatõrõm Holding’in, 2010’da
satõşlarõnõ yüzde 204
artõşla 143 milyon li-
raya çõkarmasõnõ, kâ-
rõnõn ise yüzde 903
artõşla 10 milyon
liranõn biraz üze-
rinde olmasõnõ ön-
gördüklerini söy-
ledi.
B‹ L G ‹ T O P L U M U N A D O / R U / Ö Z L E M Y Ü Z A K
Son bir
yılda iş
bulan
sigortayı
soramadı
Petkim’in dev yatõrõm planõ 2 bin 500 olan çalõşan sayõsõnõ 2015’e kadar 10 bine çõkaracak
ANKARA (ANKA) - Aralõk
2009 itibarõyla son bir yõllõk
dönemde istihdam 985 bin kişi
artarken, kayõt dõşõ istihdamdaki
artõş 675 bin kişiyi buldu.
Böylece son bir yõlda istihdam
edilenlerin yüzde 70’i kadar
işgücü, kayõt dõşõ istihdam
edilmiş oldu. Son bir yõllõk
dönemde kadõn istihdamõ 575 bin
kişi artarken, kayõt dõşõ istihdam
eden kadõnlarõn sayõsõnda 463 bin
kişilik artõş yaşandõ. Aralõk’ta
çalõşan kadõnlar içinde
kayõtdõşõlõk oranõ yüzde 57.5’e
yükseldi. Son bir yõllõk dönemde
istihdam edilen erkek sayõsõnda
303 bin, kayõt dõşõ erkek
istihdamõnda 212 bin kişilik artõş
oldu. Aralõkta istihdam edilen
erkekler içinde kayõt dõşõlõk oranõ
yüzde 37.4’e çõktõ. Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK)
verilerinden yapõlan belirlemeye
göre, aralõkta istihdamdaki
toplam nüfus 21 milyon 451 bin
olurken, bunun 9 milyon 223 bin
kişisini herhangi bir sosyal
güvenlik kurumuna kaydõ
bulunmayanlar oluşturdu. Aralõk
2008’de yüzde 41.8 olan kayõt
dõşõ istihdam oranõ Aralõk
2009’da yüzde 43’e çõktõ.
Verilere göre, kendi adõna
çalõşanlarda kayõt dõşõlõk oranõ
yüzde 68.8, aile işçilerinin de
yüzde 91.4’ü kayõtdõşõ
istihdam ediliyor.
Socar&Turcas, Aliağa’da 4 milyar
dolarlõk yatõrõmla kurulacak ve yõllõk
kapasitesi 10 milyon ton olacak rafinerinin
2014 yõlõnda tamamlanmasõnõ hedefliyor.
Ekonomi Servisi - 5 yõlda 5 milyar dolar yatõrõm
hedefleyen Petkim, 2015’e kadar yaklaşõk 2 bin 500
olan çalõşan sayõsõnõ 10 bine çõkarmayõ planlõyor. So-
car-Turcas Enerji AŞ Üst Yöneticisi (CEO) ve Pet-
kim Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Yavuz, 2015’e
kadar Petkim Yarõmadasõ’na yapacaklarõ 5 milyar do-
larõn üzerindeki yatõrõmla şirketin dünya liginde sõ-
nõf atlamasõnõ sağlayacaklarõnõ kaydetti.
Petkim’in yeni logosunun da tanõtõldõğõ toplantõ-
da konuşan Yavuz, rafineri-petrokimya-enerji-
lojistik entegrasyonunu sağlayacak yatõrõmõn Cum-
huriyet tarihinde tek noktaya yapõlacak en büyük ya-
tõrõmlardan biri olduğuna işaret eden Yavuz, şunla-
rõ söyledi:“2015’e kadar Petkim Yarımadası’na
yapacağımız 5 milyar doların üzerindeki yatı-
rımla şirketin dünya liginde sınıf atla-
masını sağlayacağız. Bu
yatırımın büyük bölü-
münü 4 milyar dolar ci-
varındaki yatırımla ra-
fineri yatırımı oluşturacak. Liman ve diğer ya-
tırımlarla birlikte toplam yatırım tutarının 5
milyar doları geçmesini öngörüyoruz.”
Hedef 10 bin çalışan
Yavuz, Petkim Yarõmadasõ’nda 10 milyon ton-
luk rafineri, 6 milyon ton petrokimyasal üretim,
yan sanayii ile birlikte 10 bin çalõşanõ istihdam
eden, yerli yabancõ yatõrõmcõlarõn yer aldõğõ bir
kümelenmeyi hayata geçirerek “Avrupa’nın
en önemli üretim merkezlerinden biri ol-
mayı” hedeflediklerini vurguladõ.
Petkim Genel Müdürü Hayati Öztürk
geçen yõlõ 2.1 milyar lira ciro, 114 milyon
lira net kârla kapattõklarõnõ söyledi. Öztürk,
2010’da 70 milyon dolar yatõrõma hazõr-
lanan Petkim’in 45. yõlõnda logosunu de-
ğiştirerek dõşarõya bakan yüzünü de de-
ğiştirmek istediklerini belirtti.
Maliyetler yükseldi,
Colin’s 150 milyon
doları Mısır’a yatırıyor
Ekonomi Servisi - Colin’s markasõnõn sahibi Eroğ-
lu Grubu Türkiye’de maliyetleri yüksek bulduğu için
150 milyon dolarlõk yatõrõmla Mõsõr’õn ilk denim fab-
rikasõnõ kuracak. İnşaatõna başlanan fabrikada
2010 Ekim ayõnda üretim yapõlacak.
Eroğlu Grubu 2010’u atõlõm yõlõ olarak belirledi.
Colin’s markasõ ile şu anda Türkiye’de 150,
yurtdõşõnda ise 400 mağazasõ bulunan şirket bu
yõl 119 yeni mağaza daha açacak. Eroğlu gru-
bu asõl yatõrõm hamlesini ise üretimde ya-
pacak. 150 milyon dolar yatõrõmla Mõsõr’õn
ilk denim kumaş fabrikasõnõ hayata geçire-
cek olan Eroğlu Grubu, söz konusu tesisin
ilk etabõnõ bu yõlõn eylül ayõnda açacak. İkin-
ci etabõn tamamlanmasõ ile fabrikada 3 bin
kişiye istihdam sağlanacak.
Eroğlu Grubu, 2015 yõlõnda ise 1500 ma-
ğazaya ve 1.5 milyar dolarlõk perakende ci-
rosuna ulaşmayõ hedefliyor. Eroğlu Şirket-
ler Grubu Yönetim Kurulu Başkanõ Nuret-
tin Eroğlu, 2009’da hazõr giyim ve perakende
sektörü dünyada yüzde 20 küçülme gösterir-
ken Colin’s olarak yüzde 32’lik bir büyüme el-
de ettiklerini ve yõlõ 300 milyon dolar ciroyla ka-
pattõklarõnõ söyledi. Colin’s’in büyümeyi hedefledi-
ği pazarlar arasõnda Doğu Avrupa, Afrika, Ortadoğu
ve CIS ülke pazarlarõ bulunduğunu kaydeden Eroğ-
lu, “Colin’s’in hızlı büyümesi sırasında marka de-
ğerini korumasına çok önem veriyoruz. 2010’dan
itibaren bayi mağazalarının yanı sıra kendi yatı-
rımlarımızla açtığımız ve kendi yönetimimizde olan
mağazalarla büyümeyi hedefliyoruz” dedi.
5 yõlda 5 milyar dolar
Krizi atlatan
Işıklar halka açılacak
Sabiha Gökçen’e yatırım
TNT’den
Rõza Kutlu Işõk: Bankalara borcumuz
kalmadõ. Bundan sonra organik büyüyeceğiz
Rıza Kutlu Işık
Doğan uzlaşma için
6 Nisan’da masada