18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 ŞUBAT 2010 ÇARŞAMBA 16 KÜLTÜR DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Edebiyatın Tanıtım Değeri Geçenlerde televizyon haberlerinden kulağıma çalındı. Avrupa Birliği ülkelerinde sık sık yapılan kamuoyu yoklamalarından biri daha. İnsanlara soruluyor, Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyor musunuz? Polonya ve İspanya halkı arasında destek yüzde elliyi geçiyormuş, buna karşın Almanya ve Fransa’da çok düşük. Bu sıradan haberin devamı daha ilginçti. Soruşturma sırasında insanlara “Türkiye denince aklınıza ilk gelen şey nedir” diye bir soru daha sorulmuş. Bu sorunun yanıtları içinde ilk sırayı “İstanbul” yanıtı almış. Öngörülebilir bir sonuç. Ardından sıralanan yanıtlar da kolay tahmin edilebilir: Atatürk, Antalya, Tarkan, Galatasaray, Fatih Terim... Beni en çok şaşırtan ve sevindiren ise, Türkiye denilince ilk akla gelen yanıtlar arasında ilk on sırada üç yazar adının yer almasıydı: Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nâzım Hikmet, soruşturmayı yanıtlayan AB ülkeleri halkları tarafından, Türkiye denilince akıllarına ilk gelen isimler olarak söylenmiş. Ötekilerin bilinirliklerini anlamak kolay. İstanbul ve Antalya’ya her yıl milyonlarca Avrupalı gezmeye geliyor. Bu iki mucize kentin tanınır olması çok doğal. Tarkan’ın listede yer almasına da şaşırmadım. Çünkü böyle bir şaşkınlığı on yıl önce Polonya’nın bir köyünde bindiğim otobüsün radyosunda onun sesini duyduğumda yaşamıştım. Galatasaray ve Fatih Terim’in de yakın yıllardaki Avrupa başarılarına bakıp listede yer almaları son derece doğal. Üstelik turizmde ve sporda ülke tanıtımı için harcanan bütçelerin ucu bucağı yok. Ülke tanıtımını yalnızca bu iki alana bağlayan anlayışlar, gerekli gereksiz tanıtım ve yatırımlar için parayı döküyor. Edebiyat, spora ve turizme harcananlarla kıyaslandığında çok masum bir alan. Ortada bir tanınırlık, bilinirlik varsa bu tümüyle edebiyatın kendi başarısı. Gelmiş geçmiş hükümetlerin bu alana ilgileri, yasak savma anlayışından bir adım bile öteye gidemedi. Devlet bu alana o kadar uzak, o kadar deneyim yoksunu ki, geçen yılın Frankfurt Kitap Fuarı’nda tanık olduk. Yüzlerce yazarı uçağa bindirip oraya götürmekle, olur olmaz yerlerde üç beş izleyici önünde okuma günleri düzenlemekle görevini yapmış saydı. Avrupa kentlerinde Türk film haftalarına, turizm haftalarına vb. rastlanır. İyi şairlerin seçilip, şiirlerinin iyi çevirilerle sunulduğu, iki dilli, müzikli, söyleşili bir “Türk Şiiri Haftası” yapıldığını hiç duymadım. Yaşar Kemal, büyülü dilini yansıtan başarılı çevrilerle 1960’lardan günümüze dek bütün dünyada azalmayan bir ilgi gördü. Onun elli yıldır bu yolla ülkemize yaptığı katkı, bütün bireysel başarıların üzerindedir. Buna karşın devletle ilişkili düşünceleri nedeniyle yargılamalar, mahkûmiyetler vb.’den öteye geçmedi. Orhan Pamuk’unki de bireysel bir başarı. Bileğinin gücüyle çalıştı, üretti ve Nobel’e dek ulaştı. Elli yıldır dünyada olmayan Nâzım Hikmet’in hâlâ anımsanması belki de listenin en beklenmedik yanı. Üstelik “komünist” şair olarak tanınan birinin, komünizmin neredeyse unutulduğu günümüz dünyasında, Türkiye denilince akla gelen ilk şeylerden biri olmasına ne demeli? Ben, Nâzım Hikmet şiirinin evrensel tadının insanlar için değerinin hiç kaybolmayacağının bir göstergesi derim. Ülke tanıtımına kafa yoranların, bütçeler, fonlar harcayanların edebiyatın bu alandaki başarısı üstüne bir kez daha düşünmelerini dilerim. [email protected] [email protected] CMYB C M Y B İBB Şehir Tiyatrolarõ’nõn oyunu ‘Kabare’deki rolü ile ‘Yõlõn Erkek Oyuncusu’ ödülünü alan Mert Turak CEREN ÇIPLAK B u mevsim Şehir Tiyatrolarõ’nõn “Kafes”, “Kabare”, “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşa- maz” gibi oyunlarõnda birbirinden farklõ rollerde Mert Turak’õ görebilirsiniz. Daha önce iki kez üst üste ‘Sadri Alışık Tiyatro Ödülü’nü ala- rak da dikkat çeken Turak, en son ‘Tiyatro... Ti- yatro...’ dergisinin verdiği ‘7. Tiyatro Ödülleri’nde “Yılın Erkek Oyuncusu” (Kabare) ödülünü Gen- co Erkal’la paylaştõ. Turak çok yakõnda da Kemal Başar’õn yöneteceği Shakespeare’in “Romeo ve Ju- liet”inde Romeo rolüyle karşõmõza çõkacak. Biz de Mert Turak’õ daha yakõndan tanõmak istedik... - “Yılın Erkek Oyuncusu” ödülünü Genco Er- kal’la paylaşmak sizde nasıl bir etki yarattı? Böyle büyük ustalarla aday olmak zaten benim için çok büyük bir onurdu. Genco Erkal’la bu ödülü pay- laşarak, hayatõm boyunca unutamayacağõm anlardan birini yaşamõş oldum. Ben bir oyuncunun birçok oyuncudan var olduğunu düşünüyorum. Ferhan Şen- soy’dan, Genco Erkal’dan hamuruma onlarõn şekeri tuzu muhakkak karõşmõştõr. - Bu ödülü bir müzikalle aldınız. Gelecekte de müzikallerde görecek miyiz sizi? Bir oyuncu her şeyi oynar. Hepsini eşit derecede seviyor, hepsinde eşit derecede aç gözlü davranõ- yorum. - Bir role ne başlatır sizi? Hangi rolü verseler oynarõm, yeter ki karnõm ka- rõncalansõn. Kendimi en anlamlõ hissettiğim yer sah- ne, bu yüzden hayatõmõ rollere ve oyunlarõma göre programlarõm. Kimileri buna mesleki deformasyon diyor. - Tiyatroyla buluşmanızı sağlayan süreç nasıl bir yolculukla başladı? İzlenme güdüsüyle... Çocukluğumdan beri in- sanlarõn beni seyretmesine bayõlõrõm. Bu yüzden ti- yatro benim için aşktan da öte. Yeni bir rol o sene- yi iyi geçirmemi sağlõyor. - Sahnede tutkulusunuz... Ben sadece “arsızım” ve her şeyi oynamak isti- yorum. Tüm numaram budur yani. - İngiliz tiyatro ve sinema yönetmeni Peter Bro- ok der ki “Oyunculuk tüm kalbinle yalan söyle- yebilme sanatıdır”… Sõkõ yalan, doğrudur. Ben de şu sözü severim: “Ti- yatro, adamı insan eden sanattır.” - Gittikçe tanınıyorsunuz, mesela bir sinema fil- mi teklifi gelse nasıl bir rolde oynamak istersiniz? Uğruna bacaklarõmõ tõraş edebileceğim, kilo alõp verebileceğim bir rol… Mesela travestiyi oynamak isterim. “Komik çocuk”, “haşarı genç” öyle bir şey değil istediğim. Özel bir karakter olmalõ. - İlk hangi oyunla dikkat çektiniz? Haldun Dormen’in yazõp yönettiği “Kantocu” oyunundaki “çığırtkan” rolüyle. Haldun Dormen be- nim okuldan da hocam. Provalarda ona “Hocam ben şarkı söyleyip dans edemem” demiştim; buna ya- nõt, ödül aldõğõmda “Bir daha bana yalan söyleme Mert” demesi olmuştu. Hayatõmdaki birçok güzel şeyde hocamõn imzasõ vardõr. - Pekâlâ, şuna da değinelim: ŞT’nin ihale ile sa- natçı alımı tartışılan bir konu. ŞT’de çalışarak kendinizi garanti altına almış gibi hissediyor mu- sunuz? Annem öyle hissediyor. Ben zengin olmak değil, hep iyi bir oyuncu olmak istedim. ŞT’de çok yete- nekli arkadaşlarõm var, bu roller bana emanet edil- diği için ben daha şanslõyõm sadece. “İhaleyle oyuncu almak” cümlesinin kulakta bõraktõğõ garip tõnõ da her şeyi anlatõyor zaten. - Son olarak, gelecekten neler bekliyorsunuz? Shakespeare ya da Çehov oynamak… “Hangi rolü verseler oynarõm, yeter ki karnõm karõncalansõn. Kendimi en anlamlõ hissettiğim yer sahne, bu yüzden hayatõmõ rollere ve oyunlarõma göre programlarõm. Kimileri buna mesleki deformasyon diyor.” ‘Tüm numaram arsızlık’ Kültür Servisi - Vakit gazetesi, dün yayõmlanan “‘Ahlaksız oyun’dan tahrik dolu mesajlar” başlõklõ haberde Özen Yula’nõn yazdõğõ “Yala ama Yutma!” adlõ oyuna karşõ kõşkõrtma kampanyasõ başlattõ. Haberde 15 Şubat’ta Beyoğlu’ndaki Kumbaracõ50 Sahnesi’nde sahnelenecek oyun, “ahlaksız ve pornografik” olarak nitelendiriliyor, Milli Gazete kültür sanat editörü ve tiyatro eleştirmeni Bünyamin Yılmaz’õn oyunla ilgili, “Bu sadece Müslümanları değil, bütün din mensuplarını kızdırır. İnsan bedenine meleklerin girmesi çok saçma bir durum.” ifadelerine yer veriliyor. “Bu oyun sahnelenmemelidir” diyen tiyatrocu Birol Cürgül’den de oyunun ahlaksõz olduğunu destekleyen görüşlerin yer aldõğõ haberde, oyun görselleri ise mozaiklenerek verildi. Özen Yula’nõn yazdõğõ Melis Tezkan ve Okan Ürün’ün yönettiği, Ayça Damgacı, Nebil Sayın, Cem Yanılmaz, Can Anar ve Ovez Muradov’un oynadõğõ “Yala Ama Yutma!” oyununa ilişkin tiyatro ekibi ise şöyle bir ortak açõklama yaptõ: “Oyunla ilgili yapılan haberde maddi hataların yanı sıra pek çok kışkırtıcı bilgi bulunmakta. Oyun herhangi bir dine saldırı ya da aşağılama unsuru içermemekte. Oyunla ilgili provokasyonlar konusunda herkesin sağduyulu davranmasını rica ediyoruz. Bundan sonra bu sanat olayına yönelik herhangi bir şiddet gerçekleşirse sorumluları açıktır.” Oyunda kurala göre yüzyõlda bir “sınanma”dan geçmek için yeryüzüne gönderilen bir melek, 24 saat içinde en azõndan bir insanõ “iyilik adına” yola getirmelidir. Başarõrsa yeniden yüz yõllõğõna melek olarak devam edecektir; eğer başarõsõz olursa dünyada insan olarak kalacak ve eceliyle ölecektir. İşte bu sõnanmaya tabi tutulan oyunun başkahramanõ Melek, kendini Türkiye’de bir porno film setinde, oyuncu Leyla’nõn bedeninde buluverir. ‘Yutulacak’ bir haber değil! Vakit gazetesi ‘Yala Ama Yutma!’ oyununa ‘ahlaksõz’ suçlamasõ yaparak kõşkõrtõcõ bir haber yaptõ “Bu oyun sahnelenmemelidir” diyen tiyatrocu Birol Cürgül’den de oyunun ahlaksız olduğunu destekleyen görüşlerin yer aldığı haberde oyun görselleri ise mozaiklenerek verildi. Piramid Sanat’ta gösterilecek filmler arasında “ABD John Lennon’a Karşı” adlı film de yer alıyor. Piramid’de sinemalõ günler SANAT FİLMLERİ GÖSTERİLECEK Kültür Servisi- Piramid Sanat’ta Sinema Günleri bugün başlõ- yor. Saat 18.00’de “Klimt” filminin gösterimiyle başla- yacak Sinema Günleri, mayõs ayõna kadar sürecek. Piramid Sanat’ta doğrudan sanat ve sanatçõlarla ilgili ya da sanat ağõrlõklõ filmler gösterilecek. Avusturyalõ ünlü ressam Gus- tav Klimt‘in yaşamõndan bir kesiti yansõtan “Klimt”te, sa- natçõyõ John Malkovich can- landõrõyor. 10 Şubat Çarşamba günü göste- rilecek “ABD John Lennon’a Karşı” adlõ film, Beatles’õn ya- ratõcõlarõndan Lennon‘õn öy- küsünü anlatõyor. 17 Şubatta izlenebilecek “Kelebek Gibi Uçarım, Arı Gibi Sokarım” adlõ film, dünyanõn gelmiş geçmiş en büyük boksörlerin- den Muhammed Ali’nin yaz- gõsõnõ değiştiren maçõn hikâyesi konu ediliyor. Woody Al- len‘õn 24 Şubat’ta gösterilecek “Hollywood’vari Bir Son” adlõ filmini, 3 Mart’ta efsanevi müzisyen Bob Dylan‘õn ya- şamõndaki yedi farklõ dönemi anlatan “I’m Not There” iz- leyecek. Mart ayõnda ayrõca, “Frost/Nixon”, Luis Bunu- el‘in Salvador Dali‘yle birlikte gerçekleştirdiği “Altın Çağ”, Gabriel Garcia Marquez bel- geseli “Marquez Anlatıyor” ve İran’da Şah rejiminin dev- rilmesiyle değişen yaşamõ an- latan “Persepolis” gösterile- cek. ŞT’nin bu mevsim sahnelediği efsane mü- zikal Cabaret (Kabare), bir kabare akt- risti ile Amerikalõ bir yazarõn kõsa ömürlü aşkõnõ ve onlarõ kuşatan büyük toplumsal kaosu anlatõyor. Kült müzi- kaller sõnõfõnda yer alan Kabare, 1972’de beyazperdeye aktarõldõğõnda 8 Oscar kazandõ ve “Tüm Zamanların En İyi Yüz Filmi” listesine girdi. Joe Masteroff’un yazdõğõ, Yücel Erten’in yönettiği oyunun unutulmaz müziği John Kander imzasõnõ taşõyor. (Oyun bu hafta Kâğõthane Sadabad Sahne- si’nde çarşamba ve cumartesi 15.00 ve 20.30’da, perşembe cuma 20.30’da, pa- zar ise 15.00’te izlenebilir.) Kabare’ye buyurun ! ‘İlk hedefimiz korsana düşmek’ Kültür Servisi - Altmõş yõldõr milyonlarca ka- dõna romantizm, tutku ve aşk kitaplarõyla ulaşan Harlequin yayõnlarõ, dünya çapõn- daki 20. ofisini Türkiye’de açtõ. Dün Çõrağan Sarayõ’nda düzenle- nen basõn toplantõsõnda konuşan Denizaşõrõ Ülkeler Başkan Yar- dõmcõsõ Stephen Miles, dünya ça- põndaki başarõlarõnõn ülkemizde de tekrarlanmasõnõ dilediklerini söyledi. Tüm hazõrlõğõ Türkiye’de gerçek- leştirilecek olan ve danõşmanlõğõnõ EKİP S.A.’nõn başkanõ Arda Gedik’in yaptõğõ “Harlequin Türkiye”, mevcut 300 satõş noktasõnõ, süpermarket ve kitap dükkânla- rõnõ kapsayacak şekilde 1000’e genişletecek. Hedef kitlesinin yalnõzca kadõnlar olduğu- nu söyleyen Gedik’in Türkiye piyasasõndaki öncelikli hedefi ise ‘korsana düşmek’. Ki- tap başõna 4.000-5.000 adetlik bir satõşõ he- defleyen Harlequin’in kitaplarõnõ 1998’den bu yana çevirip basan Gedik, korsana düş- menin talep edilmenin göstergesi oldu- ğunu söylüyor. K Â M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K Fotoğraf:VedatArık
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle