Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2010 PAZARTESİ
6 SÖYLEŞİ
CMYB
C M Y B
ÖZLEM YÜZAK
Pazartesi Sohbetleri’nin bu haftaki konuğu
2009 yõlõnda Çatalca’da faaliyete başlayan
Türkiye’nin ilk ve tek, dünyanõn da sayõlõ
kalp stendi ve balon kateter üreticisi
Alvimedica’nõn üst düzey yöneticisi Dr.
Cem Bozkurt. Alvimedica daha çiçeği
burnunda bir üretim merkezi. 2015 yõlõna
kadar faaliyet gösterdiği alanda dünyanõn ilk
5 şirketi arasõna girme hedefi ile hayli
iddialõ... Ancak beraberinde taşõdõğõ misyon
ve üretime başladõğõ bölge olan Çatalca’ya
yüklediği “biyoteknoloji üssü” hedefi;
aslõnda bir anlamda,“Türkiye’yi farklı bir
kulvara nasıl taşıyabiliriz?” diye yõllardõr
birbirinden bağõmsõz olarak kafa patlatan
insanlarõn fikirlerinin ortak buluşma
platformu... Zira TASSA Başkanõ Prof. Dr.
Banu Onaral’dan işadamõ İshak Alaton’a
kadar birçok insanõn hayalinin gerçekleşmesi
için bir ilk adõm...
- Alvimedica AŞ’nin ilginç bir kuruluş
öyküsü var. Anlatır mısınız?
- CEM BOZKURT: Aslõnda fikir Alarko
Yönetim Kurulu Başkanõ İshak Alaton ile
sohbet ederken doğdu. Alaton bana İsveç ve
Danimarka’da yerleşik bir grup Türk
işadamõnõn kendi aralarõnda bir fon
oluşturduklarõnõ ve Türkiye’de sağlõk
yatõrõmõ yapmak istediklerini söyleyip, “Ne
dersin, nasıl bir yatırım yapabilirler?”
diye sordu. Onlarõn kafalarõndaki düşünce bir
hastane zinciri açmakmõş. Ben ise farklõ bir
öneri getirdim. Çünkü o sõrada Türkiye ülke
müdürü olarak çalõştõğõm Alman firma adõna
Yeşilköy Serbest Bölge’de faaliyet gösteren
ve stent üreten Nemed adlõ küçücük bir şirket
ile ilgileniyor hatta Alman şirket adõna satõn
alma teklifi götürmeye hazõrlanõyordum. O
dönemde Nemed ortaklarõndan biri sağlõk
problemleri yüzünden ciddi zorluklar
içindeydi, satmak istiyorlardõ. İshak Bey’e
“Bu şirketi alalım. Onların teknolojisini
kullanarak hem ürün zincirini geliştiririz
hem de dünyaya açarız” dedim. Böyle
başladõ... Nemed’i satõn aldõk. Sonra hem
şirketin ismini Alvimedica AŞ olarak
değiştirdik hem de şirketin tüm iç yapõsõ ve
ürün gamõnõ yeniledik.
- Şu anda Alvimedica’nın ortakları kim?
- Şirketin yüzde 75’i İsveç ve
Danimarka’da yerleşik Türklerin 2006 yõlõnda
kurduklarõ Alvimedica Aps. Yüzde 7.5’er
hisse Leyla Alaton Gönyeli ve Vedat
Alaton’un. Yüzde 5’er hisse de İshak
Alaton’un ve benim.
- Alvimedica Türkiye’de stent ve balon
kateter (tıkalı damarı açmaya ve açık
kalmasını sağlamaya yönelik tıbbi destek
ürünleri) üreten ilk ve tek şirket. Ancak
iddiası dünya çapında ilkler arasında yer
almak. Bu hedefi gerçekleştirmek için nasıl
bir yol izliyorsunuz?
- Dünyada bu alanda en büyük 4 şirket var.
Dördü de ABD’li şirketler. Sonradan ufak
şirketler de çõktõ. Bir Alman (benim daha
önce çalõştõğõm şirket), bir İtalyan, bir
Singapur varken buna Çin ve Hindistan’dan
şirketler de eklendi. Şu anda bu işi yapan 10-
12 kadar şirket bulunuyor. Ama dünyadaki
pazarõn yüzde 80’den fazlasõnõ en büyük 4
şirket ellerinde tutuyor.
Alvimedica’nın iki hedefi
Kalbi ve göğsü açmadan tõkalõ damarlarõ
temizlemede sadece stent ve balon kateter
kullanõlmõyor. Başka bir sürü yan ürün de
var. Alvimedica, kurulduktan sonra kendisine
iki belirgin hedef koydu, birincisi stent’in
yanõnda invaziv (girişimsel) kardiyoloji
alanõnda doktorlar tarafõndan kullanõlan tüm
ürün gamõnõ üretmek ve bu ürünleri dünyanõn
her yerinde satar hale gelmek. Çok hõzlõ bir
şekilde oluşturulan bu plan çerçevesinde
çalõşmalar başladõ. Öncelikle Çatalca’da
Trakya Serbest Bölgesi’nde dünyanõn en iyi
teknolojilerini kullanan bir üretim tesisi
kurduk. 2008 yõlõnõn mayõs ayõnda tesisin
temeli atõldõ ve 7 ay gibi kõsa bir sürede 5 bin
500 metrekare kapalõ alana sahip tesisi
tamamladõk. İçinde Avrupa’nõn en büyük tek
parça 10 bin class’lõk Cleanroom’u da
(Tozsuz oda) bulunuyor.
- Ar-Ge konusunda da değişik bir süreç
başlattınız. Ayrıca yurtdışından medikal
teknoloji firmalarını satın alıyorsunuz...
- Evet biz kendi içimizde güçlü bir Ar-Ge
ekibi oluşturduk, hem de yurtdõşõndan pek
çok üniversite ile temasa geçtik. Ayrõca
üretim teknolojileri iyi olan
bazõ firmalarõ da satõn
almayõ planladõk.
Örneğin kendi
geliştirdiği Klavuz
(guiding) kateter ve anjiyografi kateterlerini
Abbott firmasõ için üreten ABD’li Invivo
isminde bir firmayõ satõn alarak firmanõn
üretim malzemelerini New York’tan
Türkiye’ye taşõdõk. Üniversitelerle yapõlan
anlaşmalar sayesinde pek çok Ar-Ge projesi
aynõ anda hayata geçirildi. Bu konuda
TASSA’nõn (Türk Amerikan Bilim Adamlarõ
ve Akademisyenleri Derneği) önemli itici bir
katkõsõ oldu. Tam bir üniversite-sanayi
işbirliği örneği oluştu. İnvaziv kardiyolojide
kullanõlan 12 ürün de artõk Alvimedica
tarafõndan üretiliyor.
‘Her gün büyüyoruz’
- Ar-Ge çalışmaları için hangi
üniversitelerle işbirliği yapıyorsunuz?
- Halen mevcut ürün geliştirme
çalõşmalarõmõzda Türkiye’den İstanbul
Üniversitesi, Boğaziçi
Üniversitesi, Bilkent
Üniversitesi ve Yeditepe
Üniversitesi ile ortak
projeler yürütüyoruz.Yurtdõşõnda
ise Frankfurt Üniversitesi, Viyana
Üniversitesi, Aachen Üniversitesi ve
Washington Cardiologic Pathology Enstitüsü
işbirliği ve ortak geliştirme yaptõğõmõz
kuruluşlar. Bunlarõn yanõnda Rusya,
Hindistan, Singapur’da çeşitli üniversite
kliniklerinde çalõşmalarõmõz sürüyor. Ayrõca
Cenevre Üniversitesi Tõp Fakültesi Kalp
Damar Cerrahisi Bölüm Başkanõ Prof. Dr.
Duri Kalangos ile çalõşmamõz var. Kendisi
Cerrahpaşa Tõp Fakültesi’nden sõnõf
arkadaşõm. Kalangos, Rum kökenli bir Türk
vatandaşõ. ABD’de çalõştõ. Şimdi Cenevre’de.
Onun geliştirdiği bir hibrit kapak var. Canlõ
kapağõn içine metal kapak iskelesi oturtularak
yapõlmõş bir kapak. Dünyada başka örneği de
yok. 2010 Ocak ayõndan itibaren bu kalp
kapağõyla ilgili ABD’de 4 bin vakalõk bir
klinik çalõşmasõ yapõlacak.
- Alvimedica’da kaç kişi çalışıyor?
- Şu anda 172 çalõşanõmõz var ancak her
gün büyüyoruz. Ar-Ge kadromuz da şimdilik
9 kişi. ABD’de medikal teknoloji alanõnda
çalõşan 1500 Türk bilim insanõ var. Özgün
projeler üretiyorlar ve Türkiye’de katkõ
yapmayõ hatta çalõşmayõ istiyorlar. Onlardan
bazõlarõnõ da bünyemize katõyoruz.
- Önümüzdeki dönem için hedefiniz ne?
- Hedef 2015 yõlõna kadar invazif
kardiyolojide ilk 5 firma içinde olmak. 43
ülkeye ihracat yapõyoruz. 2009’da 9 milyon
dolar ciro yaptõk. Üretimimizin yarõsõ ihracat
oldu. 2010 hedefimiz 37 milyon dolar. Ayrõca
beyin cerrahisine yönelik ürünler de
geliştirmeyi hedefliyoruz. Bu konuda
çalõşmalarõmõzõ başlattõk.
1962 yõlõnda Ankara’da doğdu.
1981 yõlõnda Kadõköy Maarif
Koleji’nden ve 1987 yõlõnda İÜ
Cerrahpaşa Tõp Fakültesi’nden
mezun oldu. 1991 yõlõnda
Marmara Üniversitesi’nde MBA eğitimini tamamlayan Dr.
Bozkurt, 2001 yõlõnda İÜ Cerrahpaşa Tõp Fakültesi’nden
doktorasõnõ aldõ. 1988-1989 yõllarõ arasõnda Çamlõca Göğüs
Hastalõklarõ Hastanesi’nde doktor olarak göreve başlayan
Bozkurt, 1989 yõlõnda Sandoz Ürünleri AŞ’de önce medikal
satõş temsilcisi olarak çalõştõ; bir yõl sonra ise satõş ardõndan
ürün müdürlüğü görevine getirildi. 1995-1997 yõllarõ arasõnda
ISP Türkiye’de genel müdür olarak görev yapan Dr. Bozkurt
2004 yõlõna kadar şirketin Ortadoğu, Bağõmsõz Devletler
Topluluğu ve Afrika Bölge Müdürü oldu. 2004-2006 yõllarõnda
Ege Group Holding’in satõş ve pazarlama direktörlüğünü,
2006 yõlõnda ise B. Braun-Aesculap AŞ ülke müdürlüğünü
üstlendi. Dr. Cem Bozkurt 2007’den beri Alvimedica Tõbbi
Ürünler AŞ’nin hissedarlarõndan ve şirketin genel müdürü.
İ
sveç ve Danimarka’da yerleşik Türk iş ve bilim
insanlarõnõn katkõsõ ile Çatalca’da kurulan
Alvimedica hem kendi Ar-Ge’si hem de
yurtdõşõndan şirket satõn alarak hõzla büyürken,
Çatalca’nõn biyoteknoloji üssü olmasõ konusunda
da somut gelişmeler yaşanõyor...
PORTRE
Türkiye bugüne kadar katma değerli
üretim konusunda kendisini bir üst kulvara
taşõyacak birçok fõrsatõ kaçõrdõ. Ancak
Alvimedica ile başlayan süreç Çatalca’yõ bir
biyoteknoloji üssü yapma konusunda bir
eylem planõnõ da beraberinde getirdi.
Dünyada yõlda 200 milyar Avro’luk bir
büyüklüğe sahip olan tõbbi malzeme ve
medikal teknoloji sektöründe gerek yabancõ
yatõrõmcõlarõ Türkiye’ye çekmek gerekse
yerli girişimcilere yol açmak için bir nevi
“Silikon Vadisi” kurulacak.
- Bu vadinin Çatalca Serbest Bölgesi
içinde kurulması planlanıyor. Şu anda
çalışmalar hangi aşamada?
- Sağlõk Bakanlõğõ ve Başbakanlõk Yatõrõm
Ajansõ’nõn desteği var. Çatalca Belediye
Başkanõ bu proje için imar değişiklikleri
yapõlmasõnõ sağladõ. Kurulacak üniversiteler
ve araştõrma merkezleri için yaklaşõk 400
dönüm arazi ayrõldõ. Gelecek firmalara
teşvik kanunu dolayõsõyla yer açmak için
Hazine arazileri araştõrõldõ. Biri medikal
elektronik ağõrlõklõ, diğeri sağlõk meslek
lisesi için iki okul yeri ayrõldõ. Civar
yerlerden gelecek öğrencilerin kalmasõ için
bir yurt inşasõna yakõnda başlanacak. Bizim
sektörde kalite birinci öncelik. Bu yüzden
eğitim son derece önemli. Bu alanda fakülte
ve yüksekokullarõn kurulmasõ için İTÜ,
İstanbul Üniversitesi ve Hacettepe
Üniversitesi ile ortak görüşmeler yapõlõyor.
Bize TASSA büyük destek veriyor.
Türkiye’nin başta ABD olmak üzere
yurtdõşõnda büyük bir beyin gücü var.
Onlarõn bir kõsmõ kendilerine uygun bir
çalõşma ortamõ yaratõldõğõ anda geri dönmeye
ya da ortak projelerde çalõşmaya hazõrlar...
Hedefimiz dünyanõn ilk 5’i
Türkiye’nin ilk ve tek stent üreticisi Alvimedica’nõn üst düzey yöneticisi Dr. Cem Bozkurt:
Çatalca’da biyoteknoloji üssüne doğru...
BİLİM ve SİYASET
ORHAN BURSALI
Aleviler ve Çalıştay
İktidar “Alevi açılımı” yapacak yıllardır. Bir Alevi
yazarı bile özel elçi/temsilci atadı Erdoğan... İyi
niyetle atadı mı yoksa onu kullanmaya mı kalkıştı,
artık yorumu size ait. Ama, yazar Reha
Çamuroğlu, durumu görünce AKP’nin
vitrininden çekti kendini...
İki yıldır çalıştaylar düzenleniyor, ama kısa
sürede anlaşıldı ki iktidarın, Alevileri uyutma ve
Sünnilerin din üzerindeki egemenliğini
sürdürmekten başka bir niyeti yok... Çamuroğlu
da “Son çalıştay tablosunda, Aleviler tuhaf,
hatta zavallı bir azınlık durumuna
hapsedilmişlerdir” dedi dünkü Cumhuriyet’te.
Düne kadar Alevileri, Sünni inanışa aykırı
durdukları için dinsiz-imansız bir kitle görüyordu
Sünni ulemanın çoğunluğu; bugün ise siyaseten
bunu pek dile getiremiyorlar..
Aleviler için çalıştaya mı gerek var? Bu kesimin
mağduriyeti olduğunu düşünüyorsa iktidar, en
kolayı isteklerini bir bir yerine getirirsin! Ama
hayır niyet bu değil!
Şahkulu Sultan Vakfı tam sayfa ilanla
isteklerini duyuruyor:
? Alevi köylerine cami yapma kardeşim!
Oralara atadığın imamları da geri çek!
? Cemevlerini ibadethane olarak tanı!
? Zorunlu din derslerini kaldır veya içeriğini
değiştirerek seçmeli ders yap.
? Diyanet’i kaldır veya yeniden yapılandır ve
siyasetin dışına çıkar.
? Madımak’ı müze yap; devlet artık dini finanse
etmesin; laik, cumhuriyet ve sosyal devlet
ilkelerini hayata geçir!
Alevi köylerine cami yapma ve imam atama
politikasının anlamı nedir? Alevi töre ve
inanışlarını yok etmek... Cemevlerinin ibadethane
olup olmadığına sadece Aleviler karar verebilir!
Zorunlu din dersleriyle 15 milyon Alevinin
çocuklarını Sünni yapmaya neden kalkışıyorsun?
Bırakın dini, cemaatler finanse etsin!
Alevilerin, inançlarıyla ilgili talepleri ilk üç
maddededir. Bunun için çalıştay mı gerekir!
Çalıştayda Sünni bir dizi ulemanın işi nedir?
Prof. Hüseyin Hatemi hukukçudur, aynı
zamanda bir din uleması! Kezban Hatemi’nin de
kocası! Biliyorsunuz, Kezban Hatemi, öncelikle
Rum azınlıkların ve bu arada ünlülerin de
boşanma avukatı, Büyükada’da aldığı Köşk’te
Başbakan’ı ağırlamıştı!
Hüseyin Hatemi “Alevi çalıştayı”nın
katılımcılarından. Yaptığı açıklama görevini
açıkça gösteriyor (30 Ocak, AA):
“Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi,
Aleviliğin İslamiyet’ten uzaklaştırarak, farklı bir din
haline gelmesine neden olur... Aleviler cemevinin
aslında bir tarikat yurdu olduğunu bilmeli. Mesela
‘Hacı Bektaş Veli’nin kabrini ziyaret edenin
haccı ifa etmiş sayılabileceği’ yönündeki
yaklaşımlardan kaçınmalı, İslam birliğini muhafaza
etmeli.”Çalıştaya katılan Sünni ulemadan Ali
Bulaç da aynı görüşte: “Cemevlerine ibadethane
statüsü verilirse bunun İslamda bölünmeye yol
açabileceği endişesini ben de taşıyorum.”
Anlaşılan Sünni ulema, Alevilerin en büyük
isteklerinden olan cemevlerinin ibadethane
olarak tanınmasını elbirliği ile engellemek üzere
orada hazır bulunuyor!
İleri sürdükleri “bölünme” gerekçesi ise,
hayatta karşılığı olmadığı için tam bir zırvalıktır!
Aleviler zaten camiye gitmezler. İnanışları
farklıdır. İbadetleri farklıdır. İmamla ilişkileri
yoktur… Yüzyıllardır böyle! Bütün bu
nedenlerden ötürü de yüzyıllardır zulüm
görüyorlar!
Bir dini topluluğun, kendilerini nasıl tarif
edecekleri konusu, Sünnileri, Katolikleri,
Ortodoksları, dinsizleri, Budistleri ilgilendiren bir
konu değildir. Sadece ve sadece o topluluğu
ilgilendirir! Eğer kendilerini tarif etme haklarını
tanımıyorsanız, cemevi ibadet yeri mi değil mi,
haclarını nasıl yapacaklar… bütün bunları
kendilerine bırakmıyorsanız, zaten egemen din
anlayışını başka inanışlara dayatıyorsunuz
demektir, bu faşist bir baskı değil mi?
Alevilerin inançlarını tartışmak, gelenek,
görenek ve inançların doğru olup olmadığına
karar vermek, Sünni ulemanın işi ve görevi mi?
İktidara ve Diyanet’ine göre, evet!
Böylece “Alevi çalıştayı”nın ana amacı da
ortaya çıkıyor: Alevileri, inançlarının “doğru ve
bilimsel olmadığına” inandırmak! Üstüne üstlük
Aleviler şimdi de uyduruktan bir “bölücülük”
suçlamasıyla karşı karşıya!
Sanırım, tamamen öyle!
Bu iktidar, sinirlerini bozan ve kendilerine
uymayan yaşama kültürlerini ortadan kaldırmak
için, Romanları da TOKİ apartmanlarına sokup
yok etmeye çalışmıyor mu?
Genişleyen bir demokrasi içinde ilerliyoruz!?!
obursali@cumhuriyet.com.tr
Toplum yıllardır ve son
zamanlarda giderek artan bir
oranda, “geçmiş” ile uğraştırılıyor.
Kamuoyu bir türlü geleceğe
bakamıyor; kendini, deyim
yerindeyse geçmişine çiviliyor.
Geçmişi irdeleme, eğer geleceği
daha iyi kurmak; geçmişin
yanlışlarından ders çıkarmak;
giderek geçmişle “hesaplaşmak” söz
konusu ise ve arada bir yapılırsa
anlamlı olabilir.
Ancak bugünlerde yapılan,
bunların hiçbiri değil. Geçmişin
kişileri ve olayları, ele alanın amacına
göre ve sadece “kavga aleti” olarak
kullanılıyor.
Geçmiş gündemdedir; ancak, “faili
meçhul” cinayetlerin, Çorum ve K.
Maraş katliamlarının gerçek
“suçlularına”, on yıllardır
dokunulmuyor. Buna karşılık, ilgisiz,
güncele ışık tutmayacak, çoğu
tarihsel olarak tartışmalı ve bu
nedenle bilimsel değeri bulunmayan
görüşler ve savlar, ısıtılıp ısıtılıp,
kamuoyuna servis yapılıyor.
Örneğin, Kurtuluş
Savaşı’nda çok büyük
yararlılıkları görülmüş
olan paşaların
aralarında olan bitenin
ya da bunlar
arasındaki özel ve
kişisel ilişkilerin, tarih
araştırmacılarının
dışında birilerince, üstelik ikide bir ve
de yarım yamalak gündeme
getirilmesinin gerekçesi ne olabilir?
O günlerde “özel düzlemde” olan
bitenin, yeni kin tohumları ekmenin
dışında, kamuoyunun bugününe
nasıl bir ışık tutması beklenebilir?
Yine örneğin, Başbakan, ikide bir,
“Bu ülke tek parti diktatörlüğü
yaşadı” diyor.
Başbakan tek parti dönemini o
günün koşulları içinde
değerlendirmiyor; ek olarak çok
partili döneme geçiş sürecini tek
sözcükle bilmiyor. Bunun da
ötesinde, o dönemin, özellikle de
1930’lu yılların, hiç de o yıllarda kimi
Avrupa ülkelerinde var olan
diktatörlüklere benzemediği, tarafsız
gözlemcilerin genel kanısıdır, bu
olgu üstelik yabancılar tarafından
vurgulanmış olsa da (örneğin E.
Hirsch’in anıları), Başbakan bu
konuda kamuoyunu yanıltmayı kendi
siyasal çıkarına uygun buluyor.
Oysa asıl diktatörlük(ler) onun
başbakanlığı döneminde, yani şimdi
yaşanıyor; adını doğru koyalım:
Türkiye siyasetinde bugün yaşanan,
“çok parti diktatörlüğü”nden başka
bir şey değildir.
Evet, bugün ülkemizde çok parti
diktatörlüğü vardır. Nasıl ki bir müzik
parçasının çok sayıda sazla
seslendirilmesi “çoksesli müzik”
anlamına gelmezse, parti sayısının
çokluğu da siyasal
sistemi demokratik
yapmaya yetmiyor.
Burada da sıkça
vurgulandığı gibi,
partilerin iç işleyişi
demokratik olmaktan
çok, ama çok uzaktır;
hemen her biri kendi
genel başkanının diktası altında
yaşıyor.
Başbakan’ın partisi tarafından
bugünlerde yeniden gündeme
getirilen anayasa değişikliği
önerilerinde de parti yapılarının
demokratikleşmesi için hiçbir adım
atılmıyor; bu konuda muhalefet de
yapısının ve niteliğinin bir sonucu
olarak, susuyor! Ülke bir türlü
anayasal, yasal ve kurumsal
yapılarıyla gerçek demokratikleşme
sürecine giremiyor.
AKP muhafazakâr ve
“Cumhuriyet’in değerleriyle”
uyuşamadığını saklamayan bir
partidir. Bu nedenle geçmişle
uğraşmayı kendisi için “iş edinmesi”
anlaşılır bir tavır sayılabilir.
Ancak hiç olmazsa diğer
partilerin, örneğin işsizlik,
demokratikleşme, terör, Kürt sorunu
gibi önemli konularda “geleceğe
yönelik” görüş, öneri ve projeler
geliştirmeleri; bunları kamuoyunda
tartışmaya açmaları, özellikle de
gelecek iki yıl içinde bir genel seçim
yapılacağı bilindiğine göre,
kamuoyuna ileriye dönük
seçenekler sunmaları gerekmez mi?
Siyaset, toplumun geleceğiyle
ilgili konulara yönelmek, bunları
tartışmak ve çözüm üretmek
zorundadır. Yalnızca eskiyle
uğraşılırsa, ülkenin “yerinde
sayması” bile söz konusu olmaz;
çünkü dünya dönmüyor, ilerliyor.
Hızla değişen ve gelişen dünyada
yerinde saymak geri kalmak
anlamına gelir.
Türkiye siyaseti sürekli olarak
geriye bakıyor. Geriye bakarak
ilerleme olduğunu tarih yazmıyor.
yakupkepenek06@hotmail.com
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Geçmişe Değil, Geleceğe!
BAKANLIKTA ‘SİCİL’ KRİZİ
Dışişleri’nde üç
görevliye dava
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ankara
Cumhuriyet Başsavcõlõğõ, Dõşişleri Bakanlõ-
ğõ’nõn 3 görevlisi hakkõnda, Melbourne Baş-
konsolos Muavini Vahit Özdemir ile ilgili,
“Memuriyetini, itibar ve kişiliğini olumsuz
etkileyecek yetkisiz ve mükerrer sicil düzen-
ledikleri” iddiasõyla dava açtõ.
Cumhuriyet Savcõsõ Mehmet Bozkurt’un
hazõrladõğõ iddianamede, yüklenen suç tarihin-
de Dõşişleri Bakanlõğõ Personel Daire Başkanõ
Hasan Servet Öktem ile maiyetinde görevli
Hasan Aşan ve Cem Kahyaoğlu’nun, “Öz-
demir hakkında, yetkisiz olarak ve müker-
rer şekilde sicil düzenledikleri, bu sicillerle
Özdemir’in memuriyet hayatı ile itibar ve
kişilik haklarını olumsuz etkileyecek içerik
ve ağırlıkta kanaat belirttikleri” öne sürül-
dü. İddianamede ayrõca, sanõklar hakkõnda,
“görevi kötüye kullandıkları” gerekçesiyle 1
yõldan 3 yõla kadar hapis cezalarõ talep edildi.