19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ CUMHURİYET 6 ARALIK 2010 PAZARTESİ BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Şişe Cam’ı Satmak Haydarpaşa Garı’nın çatısının yanması, “kasten değilse, cahillikten, ihmalden...” 75. kuruluşunu geride bırakan Şişe Cam üzerine birkaç noktaya değineceğim. Kutlama töreninde birer sanat eseri niteliğindeki “cam eserler”in hatırına mı sayarsınız, yoksa şirketin kuruluş emri altındaki Atatürk’ün imzasına mı... Ama “kişi malı” olmayan, ülkemizde örnekleri çok çok az sayıda olan bir kurumun reklamı kabul edin isterseniz bu yazıyı! Şişe Cam 1934’te Atatürk’ün “cam sanayiinin kurulması” talimatıyla ve Bakanlar Kurulu kararıyla İş Bankası tarafından kuruldu. Paşabahçe’deki fabrikası 400 kişi ile başladı ve 4 Temmuz 1935’te ilk “cam ürün” üretildi! Adım adım tarihçesini, Şişe Cam’ın internet sitesinden izleyebilirsiniz... (İş Bankası da, 1924’te yine Atatürk’ün emri ile kurulmuştu!) Şişe Cam, 1. Kalkınma Planı’nın eseridir! Atatürk, “demokrasi denemeleri”nin pratikteki sonuçlarına bakarak, 1931’den sonra gücünü ülkenin ekonomik gelişmesine yöneltti! Ekonomik gelişmeler, okuma yazma oranı bile 1930’larda yüzde 19 olan ülkenin sosyolojikkültürel gelişmesinin önünü açacak ve demokrasiye geçişin de altyapısını hazırlayacaktı! Ekonomik bakımdan ayakları üzerinde dur(a)mayan, bağımlı bir ülkenin özgürlüğü de olamaz! Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kırman’ın da belirttiği gibi Şişe Cam, Cumhuriyet tarihimizin de öyküsünü içeriyor. “Atatürk ile silah arkadaşlarının imzasını taşıyan kuruluş kararnamesi... (ile) Şişecam’ın serüveni bugün 8 ülkede 91 tesisle dünya insanının refahı için üretim yapan bir devin başarısı’dır...” Şişe Cam 4 ana grupta çalışıyor: “Düzcam üretiminde Avrupa’da 4’üncü, dünyada 7’nci; cam ev eşyasında Avrupa’da 2’nci, dünyada 3’üncü; cam ambalajda Avrupa’da 4’üncü, dünyada 5’inci; kimyasallarda soda üretiminde Avrupa’da 4’üncü dünyada 9’uncu, krom bileşikleri üretiminde dünyada 1’inci” sırada. Rakamlarla devam: Dünyada cam üretiminde payı yüzde 3, sodada yüzde 2.3. Çalışan sayısı 18.000 kişi (5.250’si yurtdışı). 3000 ton cam üretimi ile başladı, bugün yılda 3.5 milyon tona ulaştı. Üretimin üçte biri yurtdışında. 2.5 milyar $ düzeyindeki toplam satışların yüzde 47’si uluslararası satışlardan. ABD’ye 750 milyon $ mal satıyor. Rekabet gücü, katma değerli ürünleri hayata geçirmesinde ve cama, ARGE’ye odaklanmasında. Avrupa cam teknolojisini vermeyince kuruluşta teknoloji Rusya’dan alınmıştı; bugün Rusya’nın en büyük cam ambalaj üreticisi! Yıllarca kurumun genel sekreterliğini yapan Rüştü Bozkurt’a soruyorum. Diyor ki, çalışanların ezici çoğunluğu orta sınıf. Sinop’taki fabrikayı kapattıklarında her çalışanın arabası varmış. Şişe Cam gibi kuruluşlar şüphesiz “eski sanayi”. Ama yeni teknolojilerle ve yeni malzeme üretimlerine geçerek yenileniyorlar. Cam hiç bitmeyecek bir üretim. Bu nedenle, bilimsel teknolojik gelişmelere sürekli uyum sağlamak zorunda. Ağır sanayi. Bu nedenle çalışan sayısı çok ve üretim emek yoğun! Ama yönetimi, ARGE’si, tamamen bilgi toplumu insanı olmak zorunda. Çünkü katma değer orada yaratılıyor! Gelelim başlığımıza: Şişe Cam satılır mı? Hayır, satılamaz! Anonim şirket, falan filan, ama satılamaz. O bu ülkenin eseri, işaret fişeklerinden biri! Ülke tarihinden güç alabileceklerimizden... (Hepsini de yıkıp yok ediyorlar!) Ama, bir dizi “ekonomik ruhsuz” için “niye satılmasın ki”. Peki “iktidar” için anlamı var mı? Bence hayır! Elinden gelse “ülkeye döviz/sabit yatırım giriyor” bakışıyla Şişe Cam’ı satar. Artık bu tür kurumların tamamen veya kısmen satılma gerekçesi “döviz girdi” böbürlenmesi oluyor (yoksa aldatması mı demeliydim)! Ersin Özince, İş Bankası Genel Müdürü, iktidarın, bankaların kredi olanaklarını daraltması, bankaların büyümesine karşı “risk oluşturur” gibi kuşkular dile getirmesi, fazla kâr ediyorlar, eleştirisi karşısında, bankaların yabancılara satılması tehlikesini gündeme getirmişti! İş Bankası’nı satamazlar, çünkü CHP denetimindeki yüzde 28 hissenin kârı, dil ve tarih derneklerine verilmek zorunda! Geri kalan da çalışanların emekli sandığına ait.. Ama bilelim ki, bu iktidar zamanında sanki satılmayacak hiçbir şey yok gibi... Şişe Cam’a başarılar!.. http://orhanbursali.blogspot.com [email protected] ‘Yıkma hastalığından vazgeçilmeli’ CEREN ÇIPLAK FOTOĞRAF: VEDAT ARIK Mimarlık dünyasının üç saygın adı Doğan Kuban, Doğan Hasol ve Doğan Tekeli, İstanbul’un gündemdeki üç sorununu yorumladı etmez. Mimari öğretime, mimari teoriye, mimari geleneğe, mimari etiğe aykırıdır bu. Kesinlikle hiçbir şeye yaramaz, insanı alay konusu yapar sadece. Tekeli: Böyle bir şey yapılamaz. Biz ayrıca İstanbul’un siluetini dantel gibi işleyen Sultanahmet Camisi’ni götürüp Ankara’da mahalle arasına yaptık! Neresinden bakarsanız bakın yararsız bir düşünce. Mimar Sinan, “Gelecek kuşaklar insaf ile düşündüklerinde benim çabamın ciddiyetini anlayacaklardır” demiş. Bugünkü Türk mimarlarının ciddiyetini de bugünkü yapı yaptıranlarımız ciddiyetle düşünürlerse anlayacaklardır. Herhangi bir mimara al yap sen bunu deme hakkımız yok. Yüzlerce mimarın fikirlerini bir araya getirecek yarışmalar yapılmalı. Peki artık yılan hikâyesine dönen AKM için ne demeli? Tekeli: Para var, yasal engel yok ancak tamirata başlanamıyor. Bunun nedeni Başbakan’ın orayı beğenmiyorum demesi. Beni İstanbul 2010 Ajansı birkaç toplantıya çağırdı, TAÇ Vakfı toplantı yaptı, ne yapılabilir bu konuda diye. Bir şey yapılamıyor, çünkü siyasi irade bunun arkasında değil. Her şey hazır.. un, şeker ve yağ var ama helva yapılamıyor. O zaman önerim şu: Yeni binanın yarışmayla yapılacağını söylüyorlar. Uluslararası bir yarışmanın süresi ise en az bir yıl. Ondan sonra yapının yapılma süresi belli değil. Biz bu 60 milyon lirayı verip AKM’yi tamir edelim. İstanbul sahnesiz kalmasın, sanatçıların kamuoyunun isteği yerine gelsin. 34 yıl bu bina hizmete devam etsin. Bu arada istedikleri gibi uluslararası bir yarışma açsınlar, gereken hazırlıkları yapsınlar. imarlık dünyasının duayen isimlerinden Doğan Kuban, Doğan Hasol ve Doğan Tekeli, gazetemize, mimarlık alanının gündeminden üç büyük konuyu değerlendirdi. Haydarpaşa Garı çatısı yangını; Selimiye, Süleymaniye kopyası camiler ve Atatürk Kültür Merkezi (AKM) konularını ele alan Doğan’lar, sanatta da, mimarlıklıkta da taklidi kabul etmeyerek “her mimarlık yapıtı kendi çağını yansıtmalı” yorumunu yaptılar. Doğan Hasol, mimari varlıkları korumadaki duyarsızlığımızı bir kez daha ortaya koyan Haydarpaşa Garı’nın çatısının yanmasıyla ilgili olarak “Kasten değilse, cahillikten, değer bilmezlikten, ihmalden…” değerlendirmesini yaparken, Doğan Tekeli’nin eğer AKM yıkılacaksa yeni yapı için uluslararası bir yarışmanın açılmasına yönelik bir öneri getirdi.. Doğan Kuban da mimarlıkta kopyacılık konusunda “Kesinlikle bir şeye yaramaz, insanı alay konusu yapar sadece” uyarısında bulundu. Yapı Endüstri Merkezi’ndeki sohbetimiz sıcaklığını hâlâ koruyan Haydarpaşa Garı yangını ile başladı. Haydarpaşa Garı çatısı yangınının tabii olmadığı hakkında birtakım çevrelerde kuşkular var. Sizler nasıl yorumluyorsunuz yaşananları? Tekeli: Haydarpaşa olayı, çatıdaki onarımla M Kuban: Her yapı kendi çağının ve kültürünün ifadesi olmak zorunda. Kimse Notre Dame’ı yeniden yapalım demiyor. Sinan’ın kendisi birbirine benzeyen cami yapmış mı, peki ondan sonra gelen Osmanlılar kopya çekmiş mi? Hayır. Eğer örnek Sinan’sa, Sinan hayatında hiçbir şeyin tekrarını yapmamıştır. Hasol: Haydarpaşa Garı gibi değerli bir yapının onarımı böyle mi yapılmalıydı? Gerekli izinler alınmamış, işe gereken ciddiyet ve özenle yaklaşılmamış, uzmanlıktan uzak, denetimsiz ortamda bina yakılmış. Kasten değilse, cahillikten, değer bilmezlikten, ihmalden… Kuyumcu titizliği gerektiren bir iştir bu. Ayrıca, yangın güvenliği ve söndürmedeki zayıflığımız da bu olayda açığa çıktı. Yüksek yapılarımızı Allah korusun! ilgili olarak müteahhidin tecrübesiz oluşu, birtakım yasal formalitelerin eksik oluşu gibi sorunlar ortaya çıktığı için büyük bir mesele haline geldi. Böyle önemli bir yapıda tecrübeli bir müteahhit görev almalı. Bildiğiniz gibi garın otele dönüştürülmesi projesi var. Bu projenin ön hazırlığı olarak yakıldı dedikoduları kamuoyunu meşgul ediyor. Beklentimiz idarenin en kısa zamanda söz verdiği gibi eskisine uygun olarak restorasyonu yapmasıdır. Hasol: Böylesine değerli bir yapının onarımı böyle mi yapılmalıydı? Gerekli izinler alınmamış, işe gereken ciddiyet ve özenle yaklaşılmamış, uzmanlıktan uzak, denetimsiz ortamda bina yakılmış. Kasten değilse, cahillikten, değer bilmezlikten, ihmalden… Kuyumcu titizliği gerektiren bir iştir bu. Ayrıca, yangın güvenliği ve söndürmedeki zayıflığımız da bu olayda açığa çıktı. Yüksek yapılarımızı Allah korusun. Aslında önemli olan, söndürmek değil, yanmamasını sağlamaktır. Kuban: Yangın önemli değil. Türkiye’de bütün restorasyonlar zaten ehil olmayan adamlara veriliyor. Sorun, Haydarpaşa’nın hangi alanda kullanılacağı konusundaki belirsizliği. Haydarpaşa için alınan kararlar nedir, gar ve çevresi için bir proje var mı? Bu konuda gerçek bir fikrimiz yok. Dolayısıyla ortaya birtakım laflar atılıyor. Bunun üzerine herkes aklına ne gelirse konuşuyor. İMARLIKTA KOPYACILIK Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla Ataşehir’de Edirne’deki Selimiye Camisi’nin kopyasının yapılacak olması mimarlık dünyasında yankı buldu. Bir de Süleymaniye Camisi’nin kopyasının yapılması konusu var. Hasol: Sanat eserinde de mimarlık eserinde de taklit diye bir şey söz konusu olmamalıdır. Kopyaya yönelmekle Mimar Sinan’a haksızlık ettiğimizi düşünüyorum. Sinan’ın acaba böyle bir şeye izni var mı, camiyi yaptıran II. Selim’in böyle bir şeye izni var mı? Onların özgün eseri o. Siz onu alıp başka yerde taklit edeceksiniz... Hangi akılla yapıyorsunuz bunu? 440 yıl sonra, 21. yüzyılda Sinan’ın yaptığını taklit ediyoruz. Bu, 440 yılda bir arpa boyu ilerleyemedik anlamına mı geliyor? Biz bunca yıl sonra onların yaptıklarını klonlamaya yelteniyoruz. Bu davranış ne Türk mimarlarına yakışır ne de Türkiye’yi yönetenlere. Biz bir yandan Cumhuriyet döneminde yapılmış pek çok yapıyı adeta yok sayarak, değersiz sayarak yıkma yoluna gidiyoruz. Onları ortadan kaldırdığımız, bugün de sadece geçmişi taklit ederek bir şeyler üretmeye çalıştığımız zaman geleceğe ne bırakacağız? Korkum şu: Gelecek kuşaklar Türkiye’nin bir dönemine baktığında, o dönemde hiçbir şey yapılmamış diyecekler. Sinan bugün hayatta olsaydı, Ataşehir’de cami yap saydı Selimiye’yi mi koyardı oraya? Kuban: Her yapı kendi çağının ve kültürünün ifadesi olmak zorunda. Kimse Notre Dame’ı yeniden yapalım demiyor. Sinan’ın kendisi birbirine benzeyen cami yapmış mı, peki ondan sonra gelen Osmanlılar kopya çekmiş mi? Hayır. Eğer örnek Sinan’sa, Sinan hayatında hiçbir şeyin tekrarını yapmamıştır. 1950’den beri 100 bin cami yaptılar, dünyanın en iğrenç camileri... 50 senede dünyada 100 bin kilise yapılmamıştır. Mimarlık tarihi bu şekilde bire bir kopyaları kabul M Böyle bir projenin hazırlığı dahi ortalama iki yıl. Yeni yapı ortaya çıktığı zaman üzerinde bir mutabakat sağlanır. Ben ayrıca diyorum ki bu iktidarın İstanbul’a eski hükümdarlar gibi damgasını vuracak anıtsal bir eser koyması hakkıdır. Her padişah İstanbul’un başka bir köşesini süsledi, zenginleştirdi. Bugünkü iktidarımıza İstanbul’da yer mi yok süslenecek? Bir yere yapsınlar, kudretlerini göstersinler ve İstanbul’a damgalarını vursunlar, illa yıkmak şart değil. Hasol: Aman hatırlatmayın böyle bir şeyi! İstanbul’un yeterince simgesi var; yeni simgelere ihtiyacı olduğunu hiç düşünmüyorum. Tekeli: İstanbul’un topografik bakımdan belki de en önemli yeri Ayasofya’dır... Kuban: Onu da yıkarlarsa iyi olur!.. Tekeli: Ha şimdi, padişahlar Ayasofya’yı yıkıp da ben yerine Sultanahmet Camisi yapayım dememiş. Tekeli: AKM içi Bunu hatırlatmak istiyorum. para var n , Hasol: Bu yıkma hastalıyok, anc yasal engel ğından vazgeçmemiz lazım. ak tamir ata başlana AKM’nin korunması gerektimıyor. ği kanısındayım. Paris’te, miBunun n marının adıyla anılan ünlü GarBaşbaka edeni n’ın ‘ora nier Operası da bugün yetersiz, y beğenm ancak onu yıkıp yerine başka bir iyorum’ ı demesi. şey yapmak kimsenin aklına gelBeni İstanbul medi. Gidip Bastille Meyda2010 Aja nı’nda ikinci bir opera binası nsı birkaç to yaptılar, yarışmayla. İstanbul, çağırdı, plantıya TAÇ Va 2010 yılında Avrupa Kültür Başkf toplantı kenti, ama kültür merkezi kapalı bir yaptı, ne ı yapılabi kültür başkenti. lir bu konuda Kuban: Fakir memleketler duvar diye. Bir bile yıkmamalı. Bir duvar kaça mal yapılam şey ıy oluyor biliyor musunuz? Paris, Lonsiyasi ira or, çünkü dra gibi pek çok şehirlerde hababam de bunu arkasınd n yıkıp yerine yenilerini mi yapıyorlar? a şey hazı değil. Her Bu bir kültür sorunu. Yıkmak yanlış, r ve yağ v ... un, şeker başka yere yap. Bugün İstanbul 350 bin ar ama h hektar, git başka bir yere yap, nereye iselva yapılam tersen yap, ille bir şey mi yıkmak lazım? ıyor. Niye yıkarak bir şey yapmak istiyorlar. Bu da ilkellikten kaynaklanıyor. YIKMAK ŞART DEĞİL Tiyatrocular eleştirmen Akmen’i eleştirecek Kültür Servisi Tiyatro eleştirmeniyazar ve Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Türkiye Merkezi Başkanı Üstün Akmen, 49. yazarlık yılını kutluyor. Bugün, İtalyan Kültür Merkezi’nde İstanbul Türkİtalyan Dostluk Derneği tarafından düzenlenen gecede Üstün Akmen, Mitos Boyut Yayınları’ndan çıkan son kitabı “Yüzde100 Tiyatro” başlıklı kitabını tanıtacak. Sonrasında ise ünlü tiyatrocular eleştirmen Üstün Akmen’i eleştirecekler. Etkinliğe tiyatrocuların yanı sıra tiyatroya da hizmet veren tanınmış müzisyenler de katılacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle