19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 10 DIŞ BASIN CUMHURİYET 6 ARALIK 2010 PAZARTESİ [email protected] Kuzey Kore şantajı ANDREİ LANKOV (*) os Alamos Ulusal Laboratuvarı’nın eski direktörlerinden biri olan Siegfried Hacker, Yongbyon’daki Kuzey Kore Nükleer Araştırma Merkezi’ne davet edildi. Hacker’a bu alandaki uzmanların çoğunun Kuzey Kore uranyum programına ilişkin tahmin edebileceklerinin ötesinde bir çıktıya ve gelişmişlik düzeyine sahip bir uranyum zenginleştirme tesisi gösterildi. Sonra da Kuzey Kore, Güney Kore’nin bir adasını büyük hasara yol açacak şekilde bombaladı. Bütün dünya Kuzey Korelilerin gene “akıl dışı” davrandığını söyleme eğilimindeler. Ama durum böyle değil. Korelilerinki son derece akılcı bir rejim. Hatta aslında dünyanın en Makyavelli rejimi de denilebilir. Kuzey Kore liderleri bir mesaj yolladılar. Son iki yıl boyunca, hem Washington, hem de Seul onları görmezden geliyordu. Şimdi “Biz buradayız, tehlikeliyiz ve gözardı edilemeyiz. Başınıza büyük işler açabiliriz. Ama yeterince cömert bir biçimde ödüllendirilirsek, akılcı da davranabiliriz” demek için bombaları kullanıyorlar. 1994’ten beri, ABD’nin Pyongyang’a karşı yürüttüğü politika, Kuzey Kore’nin zorlamalar veya rüşvet karşılığında nükleer programını teslim edeceği varsayımına dayanıyordu. Tabii ki bu bir hayal. Kuzey Kore’nin hayatta kalışı büyük ölçüde şantaj diplomasisine bağımlıdır. Tek başına dış dünyadan yeterince yardım çekmesine yarayan nükleer programından vazgeçmesi hiçbir zaman mümkün olmadı. Sonunda iki nükleer test ve bozulan birçok antlaşmanın ardından, Washington anladı ki ne kadar çok antlaşma yapılırsa yapılsın nükleerden arınmış bir Kuzey Kore’ye kavuşmak mümkün olmayacak. Bugünlerde bütün umut ambargolarda. Washington’dakilerin birçoğu hâlâ katı bir ambargo sayesinde rejimin Kuzey Kore’nin elindeki nükleerleri teslim edeceği fikriyle veya rejimin yıkılabileceği düşüncesiyle oyalanıyor. Ambargoların da bir işe yaramayacağını anlamak birkaç yıl alabilir. Tek neden olmasa da başlıca neden şu ki ambargolar Çin tarafından sessizce sabote ediliyor. Çin, Kuzey Kore’deki siyasi istikrarsızlığın kendi çıkarlarına karşı Kuzey Kore’nin nükleer programından çok daha büyük bir tehdit olduğuna inanıyor. Bu yüzden de Pyongyang’ın köşeye sıkıştırılmasını istemiyor. L Güney Kore’yi bombalayan Kuzey Kore, ambargolardan rahatsız. Kuzey Koreli liderler dünyaya var olduklarını hatırlatmanın zamanının geldiğine karar verdiler. bargoların onları her geçen gün tek sponsorları olan Çin’e daha bağımlı hale getirmesi yüzünden... Ve bu da Pyongyang’ın temel diplomatik preniplerine aykırı: 1960’lardaki SinoSovyet mücadelesinden bu yana Kuzey Kore’nin daima bel bağladığı tercihan kendisine düşman olan ve bunun için de daha kolay manipüle edilebilen iki veya üç sponsoru olurdu. İşte bu yüzden Kuzey Koreli liderler dünyaya var olduklarını hatırlatmanın zamanının geldiğine karar verdiler. Düşmanlarının (ve potansiyel sponsorlarının) yumuşak noktalarını seçtiler. Böylece Amerikalılara ambargolu veya ambargosuz, Kuzey Kore nükleer programının istikrarlı bir şekilde, nükleer silahlanma olasılığını da arttıracak yönde ilerlediği hatırlatıldı. Güney Kore’ye ise bellibaşlı şehirlerinin Kuzey Kore toplarının menzilinde olduğu (ve aynı zamanda ekonomilerinin bombalanma haberlerine pek sıcak bakmayan uluslararası piyasalara bağımlı olduğu) hatırlatıldı. Kuzey Koreli liderlerin kendilerine karşı bir askeri misilleme yapılacağına dair bir kaygıları da yok. Kuzey’e karşı girişilebilecek büyük ölçekli bir savaş kazanılabilir ama değmeyecek kadar masraflı olacaktır. Kuzey Kore’deki askeri üslere düzenlenebilecek küçük ölçekli saldırılar ise sadece hayatı gözden çıkarılabilecek sıradan askerleri öldürecektir. Öyleyse ne yapılabilir? En kolay yanıt tutarlı olup baskıya boyun eğmemektir. Bu politika kulağa harika gelebilir ama aslında oldukça tehlikelidir. Birkaç yıl daha hiçbir şey yapmadan beklemek sadece daha fazla provokasyona neden olmaz aynı zamanda Kuzey Kore’nin nükleer yeteneklerinin hatırı sayılır ölçüde artması, füze teknolojisi ve belki nükleer silah edinmesi sonucunu doğurur. Bir başka deyişle beklemek çözüm değildir. programını dondurmayı (tabii ki bir bedel karşılığında) hedeflemesi kısa vadede bir çözüm olabilir gibi görünüyor. Pazarlıkların, sonunda bir anlaşmaya varılsa bile, sadece zaman kazanmak ve sorunların daha akut hale gelmesini önlemek için yapıldığı bilinciyle yürütülmesi gerekiyor. “Kim” ailesi iktidarda kaldığı sürece, ki bu daha çok uzun sürebilir, Kuzey Kore diplomatik bir çözümü olmayan bir sorun olarak varlığını sürdürecektir. Suyun üzerinde kalabilmek için sorun yaratmak zorunda olduğu sürece, sorun yaratarak var olmaya devam edecektir. (*) Andrei Lankov (Seul’deki Kookmin Üniversitesi Profesörü, Kuzey Kore üzerine yazılmış birçok kitabın yazarı) rejimi, ‘Başınıza büyük işler açabiliriz. Ancak ödüllendirilirsek akılcı da davranabiliriz’ demek istiyor Pyongyang DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Dünyanın WikiLeaks’ten Başka Derdi Yok mu? WikiLeaks depremi artan bir hızla sürüyor. Şu ana kadar açıklanan “gizli” belgeler bir devasa buzdağının sadece su üstünde görünen bölümü. Asıl kitle henüz suyun altında. Bunların da peyderpey, bir tür otosansüre tabi tutularak su üstüne çıkarılması bekleniyor. Dünyanın neredeyse tüm ülkelerini sarsan belgeler, aslında Birleşik Devletler’in elçiliklerinin merkeze gönderdikleri kriptolu gizli telgraflar. Ancak ister teknoloji zaafı deyin, ister ihmal deyin çok iyi korunması gereken bu belgelerin üçüncü şahısların eline geçerek internet aracılığıyla da yazılı ve görsel medyada uluorta boy göstermesi, öncelikle Birleşik Devletler’i, ardından da söz konusu belgelerde adı geçen ülkeler ve yöneticilerini olumsuz yönde etkileyeceği ve kolay silinmeyecek izler bırakacağı kuşkusuzdur. Ama şaşırtıcı olan Birleşik Devletler gibi dünyanın 1 numaralı küresel gücünün yabancı ülkelerdeki misyonlarının merkeze gönderdikleri kriptoların üçüncü şahısların eline geçmiş olmasıdır. Bunun nasıl olduğu, çeşitli spekülasyonlara karşın gizini korumaktadır. Bu konuda rivayet muhtelif. Son günlerde belgelerin açıklanmasından epeyce canı yanan AKP’nin önde gelen yöneticilerinin savlamalarına bakılırsa olayın asli faili İsrail’dir. Bu yaklaşımı geçerli saymak zor. Birincisi, belgelerin tümü henüz açıklanmış değil. İlerde açıklanması beklenen belgelerde İsrail’i sıkıntıya sokacak değerlendirmelerin yer alıp almayacağını şimdiden kestirmeninin olasılığı da yok. Buna karşılık, ne olursa olsun İsrail’in Birleşik Devletler tarafından kollandığını söylemek mümkün. Bu yüzden Birleşik Devletler’in İsrail’i kripto gibi gizli belgelerle de olsa sıkıntıya sokacak değerlendirmelerden kaçınmış olması kimseyi şaşırtmayacaktır. Zira İsrail, Birleşik Devletler’in vazgeçilmez ve ayrıcalıklı stratejik müttefiki ve Ortadoğu’daki en güvenilir ve sağlam üssüdür. O kadar ki, İsrail ABD’nin yüksek çıkarlarına zarar veren politikalar izlese bile bu değişmez. Bu konuda son bir örneği anımsatmakta yarar var. Başkan Obama’nın 2010 yılında bir Filistin devleti kurulması sözü ile başlayan İsrailFilistin doğrudan görüşmeleri, İsrail’in ABD’nin baskısına karşın kolonizasyonu sürdürerek barış sürecini bilmem kaçıncı kez engellemesi, Birleşik Devletler’in yüksek çıkarları açısından önemli olan Ortadoğu’daki barış ve istikrar umutlarını yok etmesine karşın, Obama yönetiminin gösterdiği tepki şaşırtıcı olduğu kadar iki ülke arasındaki geleneksel politikalara bakıldığında son derecede tutarlıdır. Nitekim İsrail Başbakanı Netanyahu, elini kolunu sallayarak Washington’un yolunu tutmuş, her zamanki gibi yüklü bir silah ve mali yardımla ödüllendirilip ülkesine dönmüştür. Biraz da bu yüzden AKP’li yöneticilerinin WikiLeaks olayını İsrail’in sırtına yüklemeleri dayanaksız görünmektedir. WikiLeaks’le ilgili yorumlar salt bunlarla sınırlı değil. Konuyla ilgili yorumlar neredeyse söz konusu belgelerin sayıları kadar çok. Ancak belgelerde yer alan değerlendirme ve bilgilere soğukkanlı yaklaşıldığında ABD Dışişleri sözcüsü Philip Crowley’e hak vermemek mümkün değil. Sözcüye göre, dünyanın tüm ülkelerinin dış misyonları aynı şeyi yapmakta; duyduklarını, görevde oldukları ülkelerle ilgili bilgi ve izlenimlerini fazla eğip bükmeden merkezlerine gizli yazılarla aktarmaktadırlar. Biraz da bu nedenlerle söz konusu kriptolarda yer alan çok sayıda “bilgi” o ülkede yaşayanların bir tür “deja vu”, ya da “bunu ben de biliyorum” duygusuna kapılmalarına yol açmaktadır. Dahası uzak ya da yakın dış ülkeleri izleyenler için belgelerde o ülkelerle ilgili olarak yer alan bilgi ve izlenimler ve o ülkelerin önemli politikacılarıyla ilgili değerlendirmeler de keza sır değildir. Ne ki, AKP yönetimi ne denli bağırıp çağırsa da belgelerde yer alan, ülkeyi sekiz yıldan bu yana ortaçağ karanlığına götürmenin çabası içinde olduğuyla ilgili “eksen kayması” suçlamalarını haklı görmemek mümkün değildir. Aslında kriptolarda yer alan bilgi ve değerlendirmelerin tümüne hak etmedikleri önem atfetmek, kanımızca son derecede yanlıştır. Zira bu tür bilgilerin devşirilmesi için özel yeteneğe, dahası casusluğa gerek yoktur. Söz konusu ülkenin yazılı ve görsel medyasını izlemek, iç ve dış politika ile ilgili girişimlerini değerlendirmek, iç politika çekişmelerine kulak vermek “gizli” denilen bilgilerin en kolay ve rahat sağlanacağı kaynaklardır. Ancak, bütün bu gerçeklere karşın, WikiLeaks olayını yine de dünyadaki temel sorunları ikinci plana itip gölgeleyerek başköşeye oturmasına çanak tutmak, kanımızca bağışlanmaz bir hafifliktir. Bir süredir sanki dünyada önemli hiçbir olay olmamıştır. Oysa Balkanlar’ın sular seller altında kalması, Haiti’de koleranın her gün biraz daha kitlelere yayılması, 2009’da BM’nin iklim konferansının Kopenhag’daki fiyaskonun ardından 29 Kasım10 Aralık 2010’a Meksika’nın tatil kenti Cancun’da düzenlenen ve bilim adamlarının son şans olarak niteledikleri iklim konferansıyla ilgili haberler, gezegenin ve üzerinde yaşayan canlıların tümünün bekasıyla ilgli olmasına karşın WikiLeaks’in gölgesinde kalmakta, medyada itilip kakılmakta, geçiştirilmektedir. Acı olan da aslında budur. Sera etkili gaz salımlarıyla doğayı ve çevreyi kirletenler, dün Kopenhag’da bugün de Cancun’da, doğal felaketlerin, açlığın tümünün baş sorumlusu olan sera etkili gaz salımlarını ticari rekabet yüzünden bir kez daha fiyaskoyla noktalamak üzeredirler. WikiLeaks’in açıkladığı belgelerde bu gerçekler yer alıyor mu? “İşte bütün mesele”! Kim iktidarı sürebilir Müzakerelerin Kuzey Kore’nin nükleer İngilizceden çeviren: Çimen Turunç Baturalp (International Herald Tribune, 25 Kasım 2010) Düşmanlarının yumuşak noktaları Kuzey Kore’den gelen haberler ambargoların başarısız olduğunu gösteriyor. Dr. Hacker zenginleştirme tesisinin büyüklüğü ve karmaşıklığından oldukça etkilendi. Normal standartlara göre çok iyi olmasa da, ekonomik durumun da geçen yılki ile karşılaştırıldığında oldukça düzeldiğini gördü. Ancak ABD’nin ve Güney Kore’nin yardım etmemek ve ambargoları hafifletmemek konusundaki inadı Pyongyang liderlerini huzursuz ediyor; yakın tarihte yüzleşmek zorunda kalacakları bir çöküş beklentisi içinde olduklarından değil, am RusyaÇin ilişkileri: Çıkara dayanan aşk VLAD GRİNKEVİÇ VE FA T Giresun Keşap Kaşaltı Köyü doğumlu, Hasanoğlan Köy Enstitüsü mezunu Emekli Sağlık Memuru, babamız, Kahraman Aynur’u (192805.12.2010) kaybettik. Cenazesi 06.12.2010 pazartesi günü Ankara Karşıyaka mezarlığında öğle namazını müteakip defnedilecektir. Ailesi adına İbrahim Asaf AYNUR TÜRK KALP VAKFI Bir yürek de sizin katkılarınızla çarpsın. 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: (212) 212 07 07 (pbx) http://www.tkv.org.tr usya ile Çin arasında ekonomik ilişkiler, özellikle 2000’li yılların ortalarından itibaren yoğunlaşmaya başladı. Doğudaki ortağımız, bizim ülkemizi, sadece, kendisinin hızla gelişen sanayisi için bir hammadde kaynağı olarak görüyor. Rusya yönetiminin Çin Başbakanı Ven Ciabao ile yaptıkları görüşmenin sonuçları, iki ülke arasında kurulmuş olan stratejik yönelimin, gelişerek süreceğini gösteriyor. Çin Başbakanı Ciabao, Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’le 24 Kasım’da yaptığı görüşme sonrasında yaptığı açıklamada, Çin ve Rus girişimcilerin, toplam bedeli 8.5 milyar dolar olan 13 anlaşma imzaladıklarını duyurdu. Rusya Başbakanı Vladimir Putin de, Çinli meslektaşı ile yaptığı görüşme sonrasındaki açıklamasında, Rusya ile Çin arasında bu yılın ilk sekiz ayındaki ticaret hacminin yüzde 57’lik bir artış gösterdiğini belirtti. Buna göre, Rusya’dan Çin’e kereste ihracatı yüzde 83, elektrik ihracatı yüzde 40, kömür ihracatı ise, yaklaşık olarak yüzde 30 oranında artmış durumda. Çin’in aynı dönemde Rusya’ya ihracatına baktığımızdaysa, Çin tarafının verilerine göre, Rusya’ya makine ve elektronik ürün ihracatı, yüzde 96.6 oranında artış göstermiş. Rusya da Çin’e yüksek teknoloji içeren ürünler ihraç etse de, bunlar, bir şekilde enerji sektörü ile bağlantılı ürünler. Ülkelerimiz arasındaki ekonomik diyaloğun başlıca unsurları arasında Doğu Sibirya Büyük Okyanus Petrol Boru Hattı’nın inşası, bu hattın yan kollarının inşası ve Rusya’dan Çin’e doğalgaz ihracatı konuları geliyor. Pekin, enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye büyük çaba harcıyor. Çin’in enerji ithalatında halen Körfez ülkeleri (İran ve Umman) ilk sırada yer alıyor. Bu durum, Çin’in enerji politikasını, ABD ve AB’nin R dış politikalarına bağımlı hale getirmekte. Çin’in Rusya ve Kazakistan’ın enerji kaynaklarına ilgi göstermesi, bundan kaynaklanıyor. İki ülke arasında enerji alanında ortak projelerin yürürlüğe konmasına ilişkin ilk mutabakat metinleri, 2006’da imzalanmıştı. Bu mutabakatlar, yıllık 80 milyar metreküp kapasiteli iki doğalgaz boru hattının inşasını (bu konuda anlaşmanın 2011’de imzalanması bekleniyor), yukarıda sözünü ettiğimiz Doğu Sibirya Büyük Okyanus boru hattının ve Çin’de petrol rafinerisi inşası ile nükleer santral inşaasını öngörüyor. Rusya, bir taraftan, gelişmiş Batı’nın hammadde deposundan, gelişmekte olan Doğu’nun hammadde deposuna dönüşmekte. Fakat gerçekçi olmak gerekirse, Rusya’nın yakın bir gelecekte, ekonomik gelişmesini sürdürebilmesi için, kendi hammadde kaynaklarına dayanmaktan başka şansı yok. Bu nedenle, hammadde ihracatının yapıldığı ülkelerin çeşitlendirilmesi, Rusya açısından önem taşıyor. Öncelikle, dünya ekonomisinin, özellikle Batı dünyasının ekonomik durumu, belirsizliğini koruyor. Her ne kadar Çin’den de zaman zaman uyarı sinyalleri gelse de, Çin ekonomisi, yüksek kalkınma hızına sahip. Bunun dışında, yeni potansiyel alıcı ülkelerin ortaya çıkması, Rusya’nın halen hammadde ihraç ettiği ülkelerle olan müzakerelerinde, iyi bir koz olacak. Rusya’nın doğalgaz ihracatında Avrupa’dan Çin’e dönmekte olduğuna ilişkin olarak Rus siyasetçiler tarafından zaman zaman yapılan açıklamalar da, Rusya’nın Çin’i Avrupa karşısında koz olarak kullanma isteğinin göstergesi. Fakat Rus yetkililerin söylediği bu eksen kaymasının gerçekleşmesi, o kadar kolay değil. Zira, Gazprom’un uzun vadeli yükümlülükleri bulunuyor ve Gazprom, bu yükümlülükleri ni ihlal etmeye niyetli değil. Artık, ağabey değiliz Çin’in bir saygı göstergesi olarak “ağabey” olarak adlandırdığı bir zamanların Sovyetler Birliği, Çin’in çağdaş sanayi tekniklerini ithal ettiği başlıca ülke konumundaydı. Yarım asır sonraysa, artık, Rusya yönetimi, kendi teknolojisinin geri kalmışlığını aşmada, “küçük kardeş”ten medet umuyor. Burada kastettiğimiz, Çin’in Rusya sanayiine yatırım yapma olasılığıdır. Çin sermayesi, prensip olarak, ülkemize gelmeye hazır. Fakat öne sürdükleri şartlar, Rusya’nın teknoloji transferi yapabilmesine imkân sağlayabilecek türden değil. 2009 yılı sonunda iki ülke arasında 205 büyük ortak projeyi içeren anlaşmaların imzalanmış olmasına karşılık, bunların büyük bölümü, Rusya’nın yeraltı kaynaklarının çıkartılması ve Çin’e taşınmasına yönelik projeler. Çin’in buradaki mantığı çok net: Pekin, bir taşla iki kuş vurma niyetinde. Bu projelerle bir taraftan Sibirya ve Rus Uzakdoğusu’nun doğal kaynaklarına erişim imkânına sahip olacak, diğer taraftan da, kendi ülkesinin nüfus yoğunluğundan, bu bölgelere işçi göndererek bir ölçüde kurtulmuş olacak. Zira, Rusya ile geliştirilen bütün projelerde Çin’in başlıca şartı, Rusya’da kurulacak olan sanayi tesislerinde Çinli işçilerin istihdam edilmesi. Rusya’nın Uzakdoğu bölgesindeki illerde inşaatlarda çalışan Çinli işçiler hakkında kara mizahla “gayet iyi çalışıp kendi evlerini inşa ediyorlar” denmesi, boşuna değil. Rusçadan çeviren: Deniz Berktay (Rusya Resmi Haber Ajansı RİA Novosti, 24 Kasım 2010) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle