23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 ARALIK 2010 PERŞEMBE KÜLTÜR CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr 19 Koruma kurullarının ‘tabiat’la ilişkisini kesen tasarı ‘doğal yaşam kültürü’nü göz ardı ediyor ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Doğal sitler ve ‘sit kültürü’ SERGİ BİR NOKTA SANAT GALERİSİ’NDE 1 2 evre ve Orman Bakanlığı’nca (ÇOB) hazırlanan “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı”, ülkemizde alışılageldiği üzere “adıyla çelişen” hükümler içeriyor. Özellikle “doğal sit”lerle “tabiat varlıkları”nın korunması hukukumuzda, adeta “koruMAma”yı hedefleyen düzenlemeler getiriyor. O kadar ki “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun adı ‘Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu’ olarak değiştirilmiştir” denerek, doğal zenginliklerimizi tümüyle ÇOB’ye bağlayan tasarıda, “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda yer alan tüm ‘tabiat’ ve ‘doğal sit’ ibareleri kaldırılmıştır” hükmü bile var!.. TBMM’deki tasarı bu yaklaşımıyla yasalaşırsa, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca sadece uzmanlardan oluşan, “özerk” koruma kurullarının “doğal miras” üzerindeki yetkileri de sona erecek. Düzenlemede, mevcut sitlerin yeniden belirlenecek tanımlarla “akıbet”lerine karar verme yetkisi 16’sı kamu görevlisi 20 kişilik “bürokrat”lar kuruluna bağlanıyor... böylece, sözgelimi “filan akarsu üzerinde 20 HES kurulsun” diyen siyasal otoriteye “hayır, orası aslında doğal sit olmalı” yanıtını veren bürokratların görevden alınarak yerlerine “başüstüne” diyenlerin getirilmesi, olağan “milli irade” yetkisi sayılacak. Benzer şekilde “şu ormanlık kıyıya oteller dizilecek” diyen iktidara “mümkün değil; çünkü sit karakterinde” deme “cesaret”ini gösterebilecek bürokratlar da aynı “kıyım”ı baştan göze almak zorunda kalacaklar... Yeni kurulun iktidara olan bağımlılığı mevcut sitlerde de geçerli olacağından, siyasetin “beğenmedi”ği sit alanları yeniden ele alınarak “korunmalarına gerek yok” bile denebilecek! Sözün kısası, ister HES’lerde, ister ormanlardaki yatırımlarda ve kıyı yağmasında, koruma kurullarının “sit” kararlarından şikâyetçi olan iktidar, bundan kurtulabilmek için gerçekleştirdiği “anayasa değişikliği” önlemine(!) şimdi de “yasama” gücünü ekliyor. Kültürel ve doğal mirası bir bütün olarak koruyan yüz akımız bir yasayı yok ederek, ülkenin “tabiat”ını doğa düşmanı yatırımlara “memurlarının kararı”yla açmayı hedefliyor? ÖZ ARDI EDİLENLER Peki, bu tasarı neleri göz ardı ediyor? Özellikle imzamız bulu Türkan Saylan’a Borcumuz… Sevgili Türkan Saylan, Haberi okuduğum an, o fotoğraf geldi ve hem yüreğime, hem de gözümün değdiği ya da değemediği her yere yerleşti: Arnavutköy’deki evinizin penceresinden kapınızın önüne birikenleri, sokağa, mahalleye taşan endişeli bakışları yatıştırmak istercesine, ben iyiyim, sakın korkmayın, sakin olun dermişçesine el sallıyorsunuz. Sabaha karşı evinizi polis basmıştı. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin (ÇYDD) sayısız şubesine, yönetici evlerine yaptıkları gibi… Derneğin 42 yönetici ve üyesi gözaltına alınmıştı. “Ergenekon” sizdiniz. Kanser tedavisi görüyordunuz, hastalığa ideallerinizle, çalışma gücünüzle, dayanışma gücünüzle, düş gücünüzle direniyordunuz ama “Ergenekon”dunuz işte… Ya da Ergenekon Çetesi’yle ilişkiliydiniz. Cumhuriyet Mitinglerini düzenleyen, kışkırtan siz… Anıtkabir’e yürüyüşleri örgütleyen siz… Derneğin okuttuğu öğrencileri hükümete karşı kışkırtan siz… Zaten PKK yandaşı olduğunuz ortadaydı: Burslu çocukları hep PKK’lilerden ya da PKK sempatizanlarından seçiyordunuz… Hem teröristtiniz hem de kimi aklıevvel medyaya göre burslu okuyan kızları, Türk ordusunun askerlerine peşkeş çekiyordunuz… Zaten siz biraz da ordunun casusuydunuz. Ordu mensuplarıyla konuşuyor, mektuplaşıyordunuz… En çok.. en çok.. en çok da misyonerdiniz. Ölümünüzden bir buçuk yıl sonra, bugün bile “Misyoner Türkan Saylan’ın televizyon dizisini durdurun” kampanyalarını sürdürüyor bizim akıllı İslamcılar! Terörist Siz! Militarist Siz! Misyoner Siz! Ergenekon Siz! Sevgili Türkan Saylan, Vallahi de, billahi de (!) bütün bu söylediklerim uydurma, abartma falan değil! Hepsini gazeteler yazdı! Günlerce yazdılar. Sayfalar boyu yazdılar. Köşe yazılarında tekrar tekrar yazdılar. Sadece yandaş gazeteler değil, kendilerine “liberal” ya da “radikal” diyen gazeteler de yazdı. Karalama yarışı aylarca sürdü. Ele geçen “gizli belgeler”, mektuplar, telefon dinlemeleri, tanıklıklardan yola çıkarak hazırlanan iddianamede yer alan teröristliğiniz, militaristliğiniz, misyonerliğiniz, hasta kafaları aylarca besledi. Bu süreçte bırakın kendi yaşamınızı, derneğinizin, hepimizin göz nuru derneğin uğradığı zarar, yıpranma yanlarına kâr kaldı. Şimdi… Bir buçuk yıl sonra o baskından ve ölümünüzden sonra Ergenekon savcıları yeterli delil bulunamadığından sizin ve ÇYDD’nin 13 yöneticisi hakkında takipsizlik kararı verdi. Meğer “Ergenekon çetesiyle” ilişkiniz yokmuş! Darbe falan hazırlamamışsınız! Terörist de değilmişsiniz! “Çamur at izi kalsın”… Kimilerinin ellerini ovuşturduğunu görür gibiyim. Peki onca zaman sizi hedef haline getirenlerden, sizi onca hırpalayanlardan kim, nasıl hesap soracak? Sizden artık özür dileyemezler, geç kaldılar! Peki, ya derneğin uğradığı zararı, yıpranmayı, karalamayı kim nasıl bağışlatacak?.. Sevgili Türkan Saylan, elinizde olsaydı, bu sorularımı gülümseyerek karşılar ve hiç kuşkum yok, “Sen beni bırak, önceden suçlu ilan edilen onca tutuklu var içerde” derdiniz. Önceden suçlu iddia edilenler bir yanda; suçları kanıtlanmış olup dokunulmazlık zırhından yararlananlar öte yanda… Ve bu arada suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışırken ölenler çoğalıyor… Sizden özür dilemek için artık çok geç. Eğer hukuk ve adalet, güç gösterisine alet edilmekten, bir şiddet aracı olarak kullanılmaktan kurtulursa bir gün, biliyorum Sevgili Türkan Hanım, siz ancak o zaman bağışlarsınız size ve derneğinize yapılanları… Şimdilik hoşça kalın. zeynep@zeyneporal.com Ç 1 HES’lere ayrılan Rize’nin İkizdere Vadisi geleneksel yapılarıyla doğal sit olunca tasarı gündeme geldi. 2 MuğlaKarabağlar doğal sitinde geleneksel yayla evleri (Göktuğ Vensürel). Kuzgun Acar ve maskeler Kültür Servisi “Kuzgun Acar Anısına Maskeler” başlıklı sergi, önceki gün Bir Nokta Sanat Galerisi’nde açıldı. Sanatçı Didem Çapa ve Kuzgun Acar’ın eşi Fersa Acar’ın girişimiyle hazırlanan sergi, sanatçının 1975’te Paris’te sahnelenen “Kafkas Tebeşir Dairesi” oyunu için tasarladığı masklardan beşini ve 60 sanatçının Acar anısına hazırladığı maske yorumlarını içeriyor. Kuzgun Acar’ın sanatçı dostlarının ve sevenlerinin katıldığı açılışta, Acar’ın yaşamının son yıllarında beraber çalıştığı ressam Orhan Taylan, “Yaşamayı da, sevmeyi de, sanat yapmayı da, bir ağabeyimiz olarak ondan öğrendik” diyerek sergi için hazırladığı üç maskeyi Acar’ın heykele yaklaşım anlayışına göre tasarladığını da belirtti. Didem Çapa da Kuzgun Acar’ın maskelerinin Cengiz Çetindoğan tarafından satın alınmasıyla müzayedelerde dağılmaktan kurtulduğunu ve bu sayede koleksiyon halinde sergilenme imkânına kavuştuğunu belirtti. nan uluslararası sözleşmelerdeki “doğal ve kültürel miras” bütünselliğini yok ederek hangi temel koruma ilkelerini yok sayıyor? Çevre ve orman yasalarımız dahil, koruma hukukumuzda “milli park”, “tabiat parkı”, “tabiatı koruma alanı”, “özel çevre koruma bölgesi” gibi ÇOB sorumluluğunda bulunan alanların yanı sıra, Kültür Bakanlığı’na bağlı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Ko ruma Bölge Kurulları’nca belirlenen “doğal sit”lerin de bulunması, aslında bir “kargaşa” değil, “sit” kavramının evrensel içeriğinden gelmektedir... çünkü doğal sit, sadece “tabiat varlıklarının zenginliği”ni değil, aynı zamanda korunması gerekli kültür değeri olan “doğayla uyumlu yaşam gelenekleri”ni de barındıran bir “anlam” içeriyor. Örneğin, Muğla’nın Karabağlar 35. İSMET KÜNTAY TİYATRO ÖDÜLLERİ ‘EMİR KULU’ KURUL Ayşe Emel Mesci “Kerbela” ile, “En İyi Yapım ve En İyi Yönetmen Ödülü”ne, aynı oyunla Ali Berktay “En İyi Oyun Yazarı Ödülü”ne, Tahsin İncirci ise “En İyi Müzik Ödülü”ne değer görüldü. ‘Kerbela’ya dört ödül Kültür Servisi 35. İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri, önceki akşam Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda düzenlenen törenle sahiplerine verildi. Hayati Asılyazıcı’nın başkanlığını yaptığı seçici kurulda, Nilgün Serimoğlu, Oya Gökberk, Şerif Köyan ve Nadide Küntay yer alıyor. Asılyazıcı gecede yaptığı konuşmada, yerli yazarlar tarafından kaleme alınmış oyunları değerlendirerek belirledikleri ödüllere, bu yıl “En İyi Dramaturg” ve “İsmet Küntay Tiyatro Özel Ödülü”nü de eklediklerini söyledi. Törene, gazetemiz yazarı Ayşe Emel Mesci’nin sahneye koyduğu Ankara DT yapımı “Kerbela” oyunu damgasını vurdu. Mesci “Kerbela” ile, “En İyi Yapım ve En İyi Yönetmen Ödülü”ne, aynı oyunla Ali Berktay “En İyi Oyun Yazarı Ödülü”ne, Tahsin İncirci ise “En İyi Müzik Ödülü”ne değer görüldü. Ödülünü, Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen’den alan Mesci, “Bu ödülü bundan 13 yüzyıl önce Kerbela çöllerinde katledilen, Kerbela şehitleri için alıyorum. Hz. Hüseyin’in ölmeden önce söylediği son sözleriye konuşmamı bitirmek istiyorum: Ölmek yenilmek değildir” dedi. Gecenin diğer ödülleri ise şöyle: En İyi Kadın Oyuncu Ödülü: Seray Gözler Yeniay (İki Çarpı İki İstanbul DT). En İyi Erkek Oyuncu Ödülü: Kazım Sinan Demirer (Dost EBBŞT). En İyi Kostüm Ödülü: Nilgün Gürkan (Düşüş İİBBŞT). En İyi Işık Ödülü: Serhat Akın (Lozan İstanbul DT). En İyi Dekor Ödülü: Barış Dinçel (Binali ile Temir İBBŞT). En İyi Dramaturg Ödülü: Firuzan Tezcan (DT Başdramaturgu). İsmet Küntay Özendirme Ödülü: Tiyatro Öteki Hayatlar (Dürüye Teyze oyunu ile). İsmet Küntay Jüri Özel Ödülü: Mustafa Kurt (KamyonİBBŞT). İsmet Küntay Onur Ödülü: Toron Karacaoğlu. İsmet Küntay Tiyatro Özel Ödülü’ne ise Başkortostan Majit Gafurî Devlet Akademik Dram Tiyatrosu tarafından İstanbul’da da sahnelenen “Ahmet Zeki Velidi Togan” adlı oyundaki “Atatürk” rolüyle Hurmetullah Utyaşev değer görüldü. Ödül töreninin ardından Ahmet Önel’in yazdığı, Ali Yenel’in sahneye koyduğu, Bakırköy Belediye Tiyatrosu yapımı “Aklı Havada” adlı oyun sahnelendi. Yaylası ya da Konya’nın Sille’si, Karadeniz yaylaları, Bursa’nın Uludağ etekleri, hatta İstanbul’un özellikle Beykoz ve Sarıyer ilçelerindeki “orman içi köyler”in yoğunlaştığı bölgeler, Toroslar’daki Yörük obaları, Yukarı Fırat Havzası’ndaki “ırmak boyu bahçeler”le kaplı yerleşimler... bütün bu alanlar tarihten bu yana “geleneksel” olarak süren “doğayla uyumlu yaşam kültürü”nü de barındırdıkları için “doğal sit”lerimizdir. O kadar ki diğer örneklerini saymaya sayfamızın yetmeyeceği bu alanlardaki “yöresel kır mimarisi”; “geleneksel yerleşme dokusu”; “yapı ve arazi kullanım kültürü” gibi özellikler, doğal sit gerekçeleridir. Aynı nedenle “tespit” ve “tescil” edilen mimari ve yaşam karakterleriyle birlikte geleceğe aktarılabilmesi için “Koruma Amaçlı İmar Planları”yla (KAİP) varlıklarını ve kimliklilerini sürdürme ilkesi de yasal zorunluluktur... Şimdi bu alanlardaki koruma kararları, hatta sit tanımı ve koruma kurullarının öngördüğü kullanım ölçütlerine göre düzenlenmiş KAİP’ler iptal edilirse, Anadolu’nun en yaygın kültürel zenginlikleri arasındaki “doğayla uyumlu yaşam zenginliği”miz tanımsız ve korumasız kalmayacak mıdır? Nitekim büyük olasılıkla, öncelikle Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da ÇOB’nin düzenlemesine olabildiğince kibarca “çekince”lerini belirtti; yeterli inceleme yapılmadığını söyleyerek tasarının gözden geçirilmeye muhtaç olduğunu anımsattı. Peki, koruma hukukumuz çok mu yeterlidir? Yeni bir düzenlemeye ihtiyaç yok mudur? Elbette var ama amacı “doğayı korumaya önlem getirmek” değil, yasaya rağmen korun(a)mamasına karşı daha etkin kuralları düzenlemek olmalıdır. Bunların neler olabileceğini gelecek yazılarımıza bırakarak sözü şöyle noktalayalım: ÇOB’nin tasarısı, doğal ve kültürel miras birlikteliğini göz ardı eden; doğayla uyumlu yaşam kültürünün önemini unutmuş görünen; yegâne amacının doğal alanları yatırımlara “engelsiz açmak” olduğu izlenimini güçlü olarak veren bir düzenleme; Türkiye’nin koruma konusunda ulaştığı düzeye ve birikimlere ise asla yakışmayan, ülke gerçeklerine yabancı bir tasarı; ...umarız, genel kurula sunulmadan vazgeçilir. BAKANIN ÇEKİNCESİ Yeşim Bayrak G İSTANBUL TASARIM SEMPOZYUMU Ara Güler’e memleket caddesi Kültür Servisi Fotoğraf sanatçısı Ara Güler’in adı önceki gün memleketi Şebinkarahisar’da bir caddeye verildi. Usta fotoğrafçı, caddeye adının verilmesiyle ilgili etkinliklere katılırken “Baba memleketime şimdiye kadar beş kez gelmiştim, kendi adımın verildiği caddeyi açmam çok güzel duygu. Ben Şebinkarahisarlı olduğumu ilk önce arkadaşım Aziz Nesin’den öğrendim. Onunla komşu köylerdeniz” dedi. Törende konuşan Şebinkarahisar Belediye Başkanı Şahin Yılancı, “Bu aile 1910 yıllarında buradan göç etti. İşte bu ailenin bir ferdi olan dünyaca ünlü fotoğraf sanatçısı, hemşerimiz Ara Güler’e bu caddenin ismini vererek gelecek nesillere miras olarak bırakıyoruz” şeklinde konuştu. Güler daha sonra savaş muhabiri ve belgesel yapımcısı Coşkun Aral ile birlikte baba köyü Yaycı’yı ve Nesin’in köyü Ocaktaşı’nı ziyaret etti. Herkes için tasarım Kültür Servisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 2012’de, Türkiye’de ilk kez düzenlenecek “Uluslararası İstanbul Tasarım Bienali”nin ilk etkinliği İstanbul Tasarım Sempozyumu bugün ve yarın Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampusu’nda gerçekleştirilecek. “Neden Tasarım, Neden Bienal?” başlığıyla insan, çevre, sürdürülebilirlik konularının yanı sıra tasarımın, politika, ekonomi, eğitim, kültür, teknoloji gibi alanlarda da ele alınacağı sempozyumda “herkes için tasarım” tartışılacak. Ayrıca, farklı sektörlerden önde gelen isimlerin sunumlarıyla İstanbul özelinde tasarım ve kent konusu da irdelenecek. “Tasarım ve Genetiği”, “Tasarım ve MikroBileşenleri”, “Tasarım ve MakroBileşenleri”, “Tasarım ve Kent” olmak üzere dört ana bölümden oluşan sempozyuma, hem Türkiye’de hem de yurtdışında tasarım alanında öne çıkmış kişiler konuşmacı olarak katılıyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle