29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 HABERLER CUMHURİYET 10 ARALIK 2010 CUMA 10 ayda 28 yargısız infaz, 1716 gözaltı, 202 işkence mağduru, 9 faili meçhul İşkence sokağa taştı Deliller çürütüldü ama... Tahliye beklerken işinden oldu HÜLYA KESKİN Gümrük muhafaza memuru Ergin Öncü (31) yasalar gereği devletin yetkili birimlerinin kendisine 24 saat “silah bulundurma ve kullanma ruhsatı” vermesine karşın Devrimci Karargâh Örgütü davası kapsamında 27 Nisan 2009 tarihinde “Ruhsatsız Ateşli Silahlarla Mermileri Satın Alma veya Taşıma veya Bulundurma” iddiası ile gözaltına alındı. Gümrük işlerinde örgütün üyelerine yardım ettiği savunuldu ancak Gümrük Muhafaza Müdürlüğü’nden gelen yazı ile bu iddia çürütüldü. Ergenekon sanıkları ile telefon görüşmesi yaptığı iddia edildi, bu iddianın da gerçekdışı olduğu ortaya çıktı. 7 Aralık’taki duruşmada tahliye bekleyen ailesi, davadan bir saat önce Öncü’nün işten çıkarıldığı haberinin gelmesi ile ikinci bir şok daha yaşadı. Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde 19 aydır tutuklu bulanan Öncü, bir buçuk yıldır gümrük muhafaza memuru görevini yürüttüğü Karaköy’de 27 Nisan 2009 tarihinde nöbet tuttuğu sırada işyerindeyken gözaltına alınmıştı. Polis sorgusunda Orhan Yılmazkaya ile bir fotoğrafının olduğu söylendi. Ancak daha sorguda fotoğraftaki kişinin kendisi olmadığı ortaya çıktı. Ergenekon sanıkları ile telefon görüşmesi yaptığı iddia edildi, yine yapılan araştırmada sanıklardan hiçbiri ile görüşme yapmadığı ortaya çıktı. Aynı davadan yargılanan Timur Aşık’a “sahte kimlik fotokopisi” vererek gümrük işlerinde yardım ettiği iddia edildi. Fakat Karaköy Gümrük Muhafaza Müdürlüğü’nden 10 Mart 2010 tarihli gelen yazıda söz konusu kişinin “gümrük giriş kartı” alımı için Öncü’nün tutuklandığı tarihten önce hiçbir kaydına rastlanmadığı belirtildi. Yazıda Aşık’ın 7 Ocak 2010’da giriş kartı için müracaat ettiği ve kartını da almadığı ifade edildi. Yazıda giriş kartı için kimlik fotokopisinin istenmediğinin belirtilmesi de delillerden birini yine çürütmüş oldu. Öncü’nün babasının sahibi olduğu Nurtepe’deki internet kafede 4 aydır çalışan Fatih Aydın da aynı davadan yargılandı. Savunmasında örgüt ile bağlantısını kabul eden Aydın, Öncü ile hiçbir bağlantısı olmadığını söylemesine karşın mahkeme heyeti bu açıklamayı da dikkate almadı. Öncü’nün kardeşi Sevda Öncü, “Kardeşim oraya çok yüksek bir puanla girmişti. Şimdi haksız yere tutuklandığı bir dava nedeniyle işinden oldu, evini satmak zorunda kaldı. Sözde delillerin hepsini çürüttük. Ancak duruşma başlamadan bir saat önce işten atıldığının haberini aldık” diye konuştu. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde Türkiye’nin dört bir yanından hak ihlali haberleri yağdı. Ekmek parası ararken patlayan bir cisim yüzünden organlarından olanlar, itilen, dışlanan Romanlar, mezarda bile rahat bırakılmayanlar, devlet şiddetine maruz kalanlar... Naylon barakada yaşıyor, zabıtadan şiddet görüyorlar Mezarlık ayıbı NURPERİ DEĞİRMENCİ BODRUM Altı yıl Bodrum’da yaşayan Alman asıllı Kanadalı emekli diplomat Hans Himmelbach, 20 Ekim tarihinde rahatsızlanarak yaşamını yitirdi ve vasiyeti gereği Torba’ya gömüldü. Bölgede Hıristiyan mezarlığı olmadığı için yetkililerin, “Müslüman mezarlığına gömülebilir” onayıyla toprağa verildi. Ancak 10 gün sonra, mezarlıkta yakını bulunan yurttaşların şikâyeti üzerine gömüldüğü yerden alınıp mezarlığın uzak bir köşesinde yeniden toprağa verildi. Türkiye’nin ilk kadın dağcılarından ve 60’lı yılların rekortmen atleti İlknur Kumul Himmelbach, eşinin mezarının başına gelenler nedeniyle üzgün olduğunu ve düş kırıklığı yaşadığını belirterek kimseyle görüşmeme kararı aldı. Himmelbach’ların aile dostu Nur Banu İşcan yaşananları şöyle anlattı: “İnsanların eşitliğine, dinlerin kardeşliğine inanan biriydi. Bodrum’da Hıristiyan mezarlığı olmadığı için yetkililer, Torba Mezarlığı’na gömülmesinde bir sakınca olmadığını söylediler. Cenazesinde hem Türkçe, hem Almanca dualar okundu. Ama 1015 gün sonra inanılmaz bir şok yaşadık. Nerede kaldı dinlerin kardeşliği!..” Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, olaya ilişkin net bir açıklama yapmaktan kaçındı. SEVİL ARINAN ANKARA İnsan Hakları Derneği Başkanı Öztürk Türkdoğan, Türkiye’deki insan hakları ihlallerinin değişmediğini vurgulayarak “Türkiye’de işkence ve kötü muamelede bir değişiklik olmadı. İşkence sokağa taştı” dedi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) 1 Ocak 30 Kasım günleri arasında yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de, 28 kişi yargısız infazdan, 9 kişi faili meçhul cinayetten yaşamını yitirdi. Ayrıca 70 kişi linç girişiminden yaralandı. İşkence ve kötü muameleye uğrayıp mağdur olanların sayısı bu yıl 202’ye yükselirken, TİHV’ye 319 kişi işkence şikâyetiyle başvuruda bulundu. Araştırmaya göre cezaevlerinde 723 mahkum telefon, açıkkapalı görüş, havalandırma gibi alanlarda iletişim yasağına maruz kalırken, 355 mahkum çeşitli nedenlerden dolayı sağlık hakkını kullanamadı. 103 mahkum ise gardiyanların ve cezaevi görevlilerinin işkence ve kötü muamele uygulamasına maruz kaldı. Toplantı ve gösterilerde ise 1716 gözaltı, 152 tutuklama, 68 müdahale, 82 yargılama olurken, 149 kişi 903 yıl 1 ay 27 gün mahkumiyet aldı. Araştırmada, örgütlenme özgürlüğüyle ilgili ihlal verilerine de yer verildi. Buna göre 1016 gözaltı, 421 tutuklama yaşanırken, 40 kurum binasına saldırı, 3 kapatma, 28 operasyon, 22 kurum binası baskını gerçekleşti. İnsan Hakları Derneği Başkanı Öztürk Türkdoğan, Türkiye’deki insan hakları ihlalinin bu yıl da değişmediğini kaydetti. Hükümetin bu yıl özellikle yargı alanında baskı uyguladığını söyleyen Türkdoğan, Türkiye’nin adil yargılama konusunda geriye gittiğini belirtti. İnsan haklarında Türkiye’de ciddi sıkıntıların olduğunu kaydeden Türkdoğan, “Türkiye’de sorunlar giderek artıyor. İşkence ve kötü muamelede de bir değişiklik olmadı. Sadece Engin Çeber davasında mahkeme ağır cezalar verdi. Onun dışında fazla bir iyileşme yok, çünkü işkence sokağa taştı. Örneğin İstanbul’da üniversite rektörleriyle bir araya gelen Başbakan Tayyip Erdoğan’ı protesto eden öğrencilere şiddet değil işkence uygulandı. Sınır aşıldı. Bunların tümü hükümetin uyguladığı cezasızlık politikasıyla ilgilidir” dedi. Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Şenal Sarıhan ise “Demokratik haklarını arayan öğrencilerimize yönelik polis şiddeti, ülkemizin insan hakları karnesinin ne denli düşük olduğunun açık kanıtıdır” diye konuştu. Suçlu ‘bir cisim’ DİYARBAKIR (AA) Doğu ve Güneydoğu’da köy baskını, dershane önüne koyulan bombalı araç, minibüs taranması, termosa yerleştirilen bomba düzeneği ve atılan molotofkokteyli ile yaşamını yitirenlerin yanı sıra her yıl çok sayıda çocuk, “bir cisim”in yol açtığı patlamada hayatını kaybediyor veya yaralanıyor. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde son 9 yılda belirsiz cisim patlamaları sonucu yaralanan 30’u çocuk 90 kişi tedavi edildi. Tedavileri yapılan 90 kişide de organ kaybı meydana geldiği belirtildi. Bölgenin özellikle kırsal kesiminde meydana gelen olaylardan biri de bir süre önce Şırnak’ta yaşandı. İdil ilçesine bağlı Aslantepe köyünde oturan İdem ailesinin iki çocuğunun arazide buldukları bir cisimle oynaması sonucu meydana gelen patlamada, 5 yaşındaki Nurcihan İdem hayatını kaybetmiş, 7 yaşındaki Beşir İdem’in ise iki eli parçalanmıştı. Biz insan değil miyiz? MEHMET MENEKŞE Amasya’da 7 yıl önce kentin 6 kilometre dışına çıkarılan Roman vatandaşlar, zor ve sağlıksız koşullarda yaşam mücadelesi veriyor. Su, kanalizasyon, okul bulunmayan bölgede yaşamak zorunda kalan Romanlar, kent merkezine de alınmıyor. Yetkililerle görüşme girişimleri sonuçsuz kalınca da “Bizi Çingene diye dışlıyorlar, alay ediyorlar. Toplama kampı gibi suyu, kanalizasyonu olmayan bir yerde yaşıyoruz. Biz insan değil miyiz?” diye isyan ediyorlar. Çocukları korkutuyorlar Sağlıksız koşullarda hastalık ve yoksullukla boğuşan Roman vatandaşların kente girmesine, at arabası ile taşımacılık yapmasına Amasya Belediyesi zabıtaları izin vermiyor. Zabıta kente giren Roman vatandaşlara şiddet uyguluyor. Roman vatandaşların vali ile görüşme girişimleri sonuçsuz kalıyor, zaman da zabıta, Roman vatandaşların kente girmemesi yönünde anonslar yapıyor, bölgedeki 50 çocuk da okula gidemiyor. Vatandaşların görüşleri özetle şöyle: Dursun Elitaş: Bu yıl ne kömür, ne odun ne de yiyecek verdiler. Ekmek parası için mendil satan çocuklarımızı copladılar, dövdüler. Çocuklarımızı “Sizi ırmağa atarım” diye korkutuyorlar. Kendi memleketimizde bizi dışladılar, bu kampa hapsettiler. Fikret Sivlim: Çingenesiniz siz diye bizi kente almıyorlar. Sinan Düzgider: Pisliğin, çöpün içerisinde yaşıyoruz. İnsan gibi yaşayacak ev istiyoruz. Çocuklarımız da bizler de hep hasta oluyoruz. Çocuklarımız okula gidemiyor. TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ Şaşırtıcı değil mi, Abdullah Öcalan, devletle diyaloğunun kesilmesinin hemen ardından Fethullah Gülen’le ilgili ikinci çıkışını yaptı. Ancak bu çıkış öncekinden çok farklıydı. PKK lideri zeytin dalını öylesine uzatmıştı ki, işi “dayanışma”ya kadar vardırdı!.. Peki, nasıl oldu da Öcalan Fethullahçıların tehdit edilmesinden öldürülmesine kadar uzayan kaotik bir süreci tersine çevirmeye başladı? Ya Öcalan’ın başına taş düştü ya da “diyalog”cular onu zeytin ağacının altına yönlendirdi!.. İyisi mi biz yine belgelere başvuralım… Buyurunuz, okuyunuz... 17 Ocak 2000’de Türk Hizbullahı’nın lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesi tarikat ve cemaatleri Güneydoğu’da yeni bir dönemece getirdi. Hizbullah, binlerce militanının yakalanması, birçoğunun da polis operasyonlarında öldürülmesinin ardından yeraltına çekildi. Şimdilerde Türk siyasetine hâkim olmaya başlayan tarikat ve cemaatler, 19952000 arasında Hizbullah’ın cinayetlerine karşı bile tek kelime edemedi! Hele Vakit denilen tetikçi bir gazete vardı ki, örgütün eylemlerini “namus kisvesi”ne sokarak örtbas etmeye bile çalıştı!.. veren kurumlar bölgede yaygınlaşınca, PKK kendisi açısından bir tehlikenin doğduğunu fark etti. Çünkü karşılarında sınırsız ekonomik güçleriyle Kürt gençlerini kazanmaya başlayan bir yapı vardı. Üstelik cemaat Kürt sorununda aktör olmaya da çalışıyordu. İşte PKK’yi, aynı zamanda bölgede ikinci güç olan Hizbullahçıları rahatsız eden de buydu. Hizbullah ile cemaat arasında tehdide varan gerginlik Diyarbakır’daki kanaat önderlerinin araya girmesi nedeniyle hasır altı edildi. Ancak PKK ne diyaloğa yanaştı ne de cemaatin unsurlarına karşı saldırılarını durdurdu. Örneğin cemaate ait yayın organlarının bürolarına, market ve banka şubelerine hatta müritlerin araçlarına kadar her alanda molotoflu eylemler yapıldı. Cemaat ise iki koldan taarruza geçti. Örneğin PKK’lilere göre KCK’ye yönelik operasyonları cemaat kışkırtıyordu! Ancak Kürt hareketini en çok kızdıran özellikle Samanyolu TV, Zaman gazetesi ve Aksiyon dergisinde PKK BDP çizgisine yönelik sert yayınlardı. Cemaat geri adım atmayınca PKK’nin Kandil’deki sorumlusu Murat Karayılan Fethullahçıları şu sözlerle tehdit etti: “Gülen cemaati Kürtlere, hareketimize düşmanlık yapıyor, saygısız yaklaşıyor. İstersek onları bölgeden sileriz!” Bakın bu açık uyarının ardından örgütün yayın organı ANF’de cemaatle ilgili haberler hangi başlıklarla verildi: “Zaman Kürt düşmanlığında sınır tanımıyor”, “Hakkâri Üniversitesi cemaatin eline geçti”, “Kürtçe’yi yasaklayan cemaat evine molotoflu saldırı”, “Gülen’den ‘karanlık’ sözler”, “Gülen tarikatının yeni rolü, küresel ajanlık.” [email protected] www.mehmetfarac.com Öcalan’la görüştüğünü öne sürdü. Bir görüşme de, Öcalan’ın avukatları ile cemaatin önemli ismi Hüseyin Gülerce arasında Yalova’da yaşandı. Öcalan’ın cemaate zeytin dalı uzattığı son konuşma işte yukarıdaki sürecin ardından yaşandı. PKK lideri zeytin dalını iyice uzattı... Bakın üç gün önce avukatlarına ne dedi: “Zaman gazetesinden Hüseyin Gülerce’nin bazı değerlendirmeleri olmuş. Tabii biz hiçbir zaman kendilerinin varlığını inkâr etmedik, onlardan da bizi inkâr etmemelerini bekleriz. Hem kendileri hem biz, gerek Türkiye’de gerek Ortadoğu’da önemli aktörleriz. Kendileri Türkiye’nin hatta Ortadoğu’nun demokratikleşmesinde rol alabilirler, önemli bir güçleri var. Ben, kendilerini bir tarikatcemaat olarak görmüyorum. Oldukça dinamik güçleri var, biz de dinamik bir gücüz. Bu iki dinamik gücün karşılıklı anlayış göstermesi ve dayanışma halinde olması durumunda Türkiye’de birçok temel sorun çözülecektir.” İmralı; PKK’nin cemaat üyelerine kurşun sıktığı bir süreci ne oldu da “anlayış” ve “dayanışma” noktasına getirdi?.. Cemaatten mi bir mesaj gitti, cemaatin örgütlendiği stratejik kurumlardan mı yoksa Washinton’dan mı?.. Hepsi olabilir… Ancak unutmayın ki, asıl soru zeytin dalını kimin uzattığı değil, Öcalan’ın eline kimin verdiğidir!.. Bu sorunun yanıtı ortaya çıktığında bilin ki, cemaat Kürt meselesinde bırakın aktörlüğü senarist bile olmuştur!.. Zeytinler Arası Diyalog!.. Ve Güneydoğu’da Yeni Dönemeç!.. “Ben Fethullah Hoca’yı takip ediyorum, okuyorum. Olumsuz değerlendirmiyorum. Kürdistan’da okulları cemaatleri var, örgütlüler. Demokratik temelde, karşılıklı yaklaşımlar olabilir.” Ancak devletin Öcalan’la diyalog kurma girişimleri sırasında PKK lideri aniden ağız değiştirdi! Üstelik bu yaklaşım farkı PKK’nin cemaati yoğunlukla hedef aldığı döneme rastlıyordu. İşte Öcalan’ın Gülencileri küçümsediği 15 Ekim 2001’deki konuşması: “Fethullah Gülen’in rolü burada basittir, onu çok da büyütmemek gerekir. Hanefi Avcı kitabında, imamların örgütlenmesinden bahsediyor. Ben bütün bu yeni örgütlenmeleri yeşil komplo, yeşil kontra olarak adlandırıyorum. Bunlar her yerde de örgütlenmişlerdir.” Ne ilginçtir ki, Öcalan’ın cemaati “yeşil kontra” diye hedef almasının ardından devletin Öcalan’la yürüttüğü diyalog da kopma noktasına geldi. Öcalan bu kesintinin ardından hem BDP’yi hem de AKP’yi “aradan çekilirim” diye tehdit edince süreç iyice karıştı. Hele PKK liderinin “Marta kadar süre veriyorum” şeklindeki çıkışı sonra da “Kürtler öz savunmalarını gerçekleştirmelidirler” içerikli talimatının ardından ilginç olaylar yaşandı. Yaklaşım… Diyalog… PKK’nin molotoflu saldırıları bir süre sonra silahlı eylemlere dönüştü. Hakkâri’de cemaate yakın olan imam Aziz Tan PKK tarafından vuruldu. Şırnaklı imam M. Emin Hezer’in de örgütçe öldürüldüğü öne sürüldü. Peki ya Öcalan’ın cemaate yaklaşımı?.. Öcalan devletle diyaloğun henüz başlamadığı 4 Aralık 2009’da konuyu ilk kez Gülen’e getirirken şöyle demişti: “Hatta Fethullah Gülen’le bile oturup konuşulsa bir çözüm geliştirilebilir ama CHP ve MHP ile bir çözüm geliştirilemez.” PKK liderinin 16 Aralık 2009’daki açıklamaları ise İmralı’nın cemaate yakınlaşmasının ikinci adımıydı. Bakın terör örgütünün lideri Öcalan ne demişti: Taarruz ve Molotof!.. Hizbullah zayıflayınca Türkİslam sentezci cemaatlere gün doğdu!.. Onlar 2001 yılından itibaren Güneydoğu ve Kuzey Irak’ta örgütlenmeye başladılar. Devletin valileri onlara ucuz arsalar verince cemaatin okullarının sayısı da hızla arttı. Anaokulundan üniversiteye kadar eğitim Örneğin Samanyolu TV’de “Tek Türkiye” ve “Ölümsüz Kahramanlar” adlı dizilerde örgütün politikalarının sorgulanması üzerine BDP hem Meclis’e araştırma önergesi verdi hem de RTÜK’e şikâyette bulundu. Anlayışın sebebi!.. Örneğin CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, MİT Müsteşarı’nın geçen hafta C MY B C MY B Hedefteki cemaat!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle