19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 ARALIK 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Eğitim Reformu Girişimi, ‘Türkiye’de çift dillilik ve eğitim’ üzerine rapor hazırladı ‘Eğitimde çift dil avantaj’ Atacan’da ‘Etkili İletişim’ zel Atacan Eğitim Kurumları’nda verilen “Etkili İletişim Metotları” seminerine, Marmara Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Oktay Aydın konuşmacı olarak katıldı. Doç. Dr. Aydın, öğretmenlerin izlediği seminerde, öğretmenveliöğrenci üçgeni arasındaki duygu ve düşünce alışverişinin nasıl olması gerektiğini, doğru iletişim kurmak için kullanılacak yöntemleri, iletişimde ikna etmenin ne şekilde gerçekleşebileceğini, içerik, üslup ve egonun, iletişimdeki yerini anlattı. GÖRÜŞ AHMET TAN Koç Yumurtası! Mustafa Balbay’ın, Tuncay Özkan’ın Mehmet Haberal’ın ve birçok Ergenekon sanığının başına gelenler bu iktidarın yumurtada kıl aramasından kaynaklandı. Çünkü Silivri’dekilerin hepsinin ortak özelliği bu iktidardan kıl kapmaları. Kıl deyince akla, kıl kapmak… Yumurta deyince ise bugünlerde akla AKP geliyor. Mülkiye’de de öyle oldu. Önlerine de hazır bir AKP’li gelmişken yumurtaları fırlattılar. Yumurtaların boşa gitmeyeceğini biliyorlardı. Koç gibi yorumlarıyla tanınan Profesör Kuzu üzerinden siyasete yeniden yumurta sokulmuş oldu. Böylece yakın tarih de tekerrür etti. AKP’nin ilk döneminde ‘babalar gibi’ ünüyle bir Unakıtan bakanımız vardı. Cıvık kıvamda olmasından mı nedir, çoluk çocuğu yumurta işine girmişti. Ve Türkiye’yi “sıvı yumurta” ile tanıştırmıştı. Baba Unakıtan bakanlıktan ayrılınca oğul Unakıtan’ın adı da “sıvı yumurta” işi de unutuldu. Keşke, Sayın Unakıtan Bakan, oğlunu yönetmelikle mevzuatla desteklemeye devam etseydi de Türkiye’deki tüm yumurtalar sıvılaştırılsaydı… Böylece, AKP’nin sayın ileri gelenleri ve ileri gidenlerinin tepelerinde yumurtalardan kurtulsaydı. Sıvı yumurtayı atacak halleri yoktu elbette. Gelelim Sayın Kuzu’nun “koç” gibi yorumlarına. Satır başlarıyla dün Kanal A’ya yaptığı yumurtalı açıklamalar: Öğrencilerin arkasında Ergenekon var. 80 öncesini düşününce tüylerim diken diken oluyor. Bunun düğmesine basan alçaklar, hiç mi bunun sonunu hesap etmiyorlar. Hükümeti yıkmak için, öğrencileri sokağa dökmek istiyorlar. Halkevleri ve Doğu Perinçek’in uzantıları bu işin içinde... Ergenekon sıkıştı, tek kozu gençler kaldı. Öğrenciler sokağa dökülecek, asker harekete geçirilecek. İstenen bu. Ergenekon içerde sıkışmış vaziyette. Güvendiği asker ise kendi alanına çekildi. Mücadele yükü verilen yargı da son anayasa paketi ile kendi alanına çekildi. Şu anda ellerindeki tek koz öğrenciyi sokağa dökmek. Bu işler böyle başlar. 80 öncesini gördük! Darbeciler heveslenmesin, askerin gücü kalmadı. Öğrencileri sokağa dökerek hükümeti yıkma peşinde olanlar boşuna gayrette. Bu heveste olanlar bilsinler ki askerin darbe yapacak gücü, takati kalmadı! Yazık olur bu gençlere. Eğitimlerinden olurlar. Pisi pisine de dayak yerler. Ergenekon bağlantılı güçler var. Açıkça söylüyorum bunu tutan yanar. CHP’de bundan bir şey koparabilir miyim diye gıdıklıyor! Türkiye’de 80 öncesi hava yok. Darbe yapacak adam da yok! 1980 öncesindeki öğrenciler çok okuyan, araştıran gençlerdi! Şimdikiler maalesef okumuyor. Daha cahil ve daha tehlikeliler. Bu yüzden doldurulmaları kolay oluyor! Yumurta yeseler beyinleri çalışırdı sözü hakaret olmaz! Öğenciye destek veren gazeteciler, yarın dizinize vurursunuz! Fakülte öğretim üyelerini kınıyorum. CHP’ye destek veriyorlar! Mülkiye’de eskiden beri sol yapılanma var... Ücretsiz eğitim. Para yok diyorlar. Yumurtayı nasıl aldın? Bana “Amerikancı” diyorlar. Ben gibi gariban Anadolu çocuğuna bu söylenir mi? Üniversiteye gerekirse polisin girmesinde sakınca yoktur... Her parlamento ve her anayasa layık olduğu Anayasa Komisyonu Başkanı’nı bulur… Sayın Burhan Kuzu, layık olduğumuz Anayasa Komisyonu Başkanımız mıdır? Ö Similasyon oyunu enkel’in düzenlediği Uluslararası Henkel Innovation Challenge yarışmasına başvurular başladı. Yarışma, tüm üniversite öğrencilerinin katılımına açık. Uluslararası “iş similasyonu oyunu” Henkel Innovation Challenge (HIC) için son başvuru tarihi 13 Aralık 2010. H irinci dili Türkçeden farklı olan çocuklar, eğitime erişim, devam ve eğitimde başarı açısından sorunlar yaşıyorlar. Eğitimde iki dilin birden kullanılmasının, çocuğun dilsel ve eğitsel gelişimine olumlu etki yapacağı belirtiliyor. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) “Türkiye’de Çift Dillilik ve Eğitim: Sürdürülebilir Çözümler İçin Atılması Gereken Adımlar” başlıklı politika notunu, dün düzenlenen toplantıyla açıkladı. Toplantının açılış konuşmasını yapan ERG Direktörü Prof. Dr. Üstün Ergüder, Türkiye’de anadilinde eğitim talepleri çevresinde gerçekleşen tartışmalarda, konunun birinci muhatabı olan çocukların gelişimi için neyin yararlı olduğunun gözden kaçtığını söyledi. Prof. Ergüder, “Birinci dili ne olursa olsun tüm Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının resmi dili olan Türkçeyi iyi öğrenmesini sağlamak devletin temel bir görevi. Ancak bunu çocukların birinci dillerini yok saymadan yapmak da mümkün” diye konuştu. ERG Yürütme Kurulu üyesi ve Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Tosun Terzioğlu da evde Türkçe öğrenmeyen çocukların eğitimde başarısız olduklarını ve okulda iletişim kuramadıklarını vurguladı. Prof. Terzioğlu, “Eğitimde iki dilin birden kullanılması, tek dilin kullanılmasına göre çok daha iyi sonuçlar verebilir” dedi. Dr. Müge Ayan Ceyhan va Dilara Koçbaş’ın ERG için hazırladıkları “Çift Dillilik ve Eğitim” raporu ile Türkiye’de ve yurtdışında yapılmış çalışmaların yanı sıra akademisyenler ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin katıldıkları toplantılardaki tartışmalar dayanak alınarak hazırlanan çalışmada, kapsamlı araştırma ve planlama süreçleri izlenmeden atılacak adımlardan kaçınılması gerektiği vurgulandı. Ancak birinci dili Türkçeden farklı çocukların gündelik okul yaşamında karşılaştıkları olumsuzları azaltmak amacıyla geniş çaplı yasal reformlar beklemeden atılabilecek adımlar da bulunduğu vurgulandı. B ÖĞRETMENLERİN DESTEKLENMELERİNE YÖNELİK ÖNERİLER Öğretmenlerin çocuk yararına desteklenmeleri için ilk aşamada öneriler şöyle:  Öğretmenlerin Türkiye’deki farklı dil grupları ve farklı kültürel ve sosyoekonomik yapıya ilişkin bilgilendirilmesi.  Öğretmenlerin, çocuğa hak sahibi birey olarak yaklaşmasını sağlamak için hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerinin güçlendirilmesi.  Belirli bölgelerde ve belirli gruplarla deneyimi olan öğretmenler ile genç öğretmenler arasında platform oluşturulması.  Eğitim fakültelerinde başta Kürtçe olmak üzere Türkiye’de konuşulan farklı dilleri öğrenme olanağı sağlanması.  Öğretmenlere, birinci dili Türkçeden farklı olanlara Türkçe öğretme ve bu süreçte çocukların birinci dillerini bir kaynak olarak kullanma konusunda ek beceriler kazandırılması.  Belirli bölgelerde birinci dili kolaylaştırıcı rol oynayabilecek öğretmenlerin daha çok görevlendirilmesi.  Okulda dil yasaklarının kaldırılması. Gençler tartışıyor Eğitim Avrupa Gençlik tarafından düzenEyüboğlu KulübüKurumlarıyanından lenen ve Türkiye’nin dört bir yaklaşık 300 öğrencinin katıldığı Avrupa Gençlik Parlamentosu, 1014 Aralık 2010 tarihlerinde toplanıyor. Türkiye’den ve yurtdışından 30’un üzerinde okulun davetli olduğu konferansta, öğrenciler, demokratikleşme süreçlerinden eşcinsel haklarına, çevresel tehditlerden öğrenci sendikalarına kadar pek çok güncel konuyu masaya yatıracaklar. Tüm delegelerin bir araya gelerek tartıştıkları ve genel kuruldan geçen önergeler ise öğrencilerin seslerini ve taleplerini duyurmaları amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilecek. WikiLeaks’ten Önce ve Sonra MERİÇ VELİDEDEOĞLU Şimdiye dek açıklanan WikiLeaks belgelerinde, Türkiye ile ilgili bilgilerin, haberlerin, değerlendirmelerin arasında “iki”si var ki, iki yüzyıl önce de Batı’nın gündemindeydi. Bunlardan biri Osmanlı’da “çağdaşlaşma”; bir bakıma Batı uygarlığıyla “uyuşum” çabaları; öteki de Osmanlı ülkesinde, yaygın ve sürekli olarak yaşanan “yolsuzluk”, “rüşvet” olayları. 18. yy’ın sonlarına doğru iyice beliren “çağdaşlaşma” atılımları, mehter yürüyüşüyle olsa da yürür. 19. yy sona ermeden bir duraklama sürecine girilirse de kesilmez. Batı, bu atılımların kendi yararına kullanabileceklerini destekler, kimilerini de türlü yollarla köstekler. Sözü edilen duraklama kimi yönleri bakımından İkinci Abdülhamit dönemine denk düşer. Ama yine de “çağdaşlaşma”nın “teknik boyutu”nu oluşturan “iletişim”de bir ilerleme olur; “telgraf”ın kullanımı ülkenin bütün köşe bucağına dek yaygınlaştırılır... Her an “darbe” yapılacak “korku”su içinde yaşayan Hükümdar; koca ülkenin en uç noktalarına dek gönderdiği “hafiye”lerinden, kendisiyle ilgili bir haberi, eleştiriyi bu iletişim aracılığıyla anında öğrenir. Dinlenirim “korku”suyla “telefon”a sanki günümüzde olacakları görmüş gibi izin vermeyen Abdülhamit, bu “telgrafhafiye” ikilisiyle ülkeyi bir bakıma avucu içine alır. Ne ki, bu durumda herkes “Acaba izleniyor muyum?”, “korku”su içine girer; tıpkı günümüzde telefonla konuşurken “Acaba dinleniyor muyum?”, kuşkusuna “korku”suna kapılmamız gibi... Ama Abdülhamit bu boyuttaki “korku”yla yetinmez; tam bir “Korku Devleti” oluşturmak için kendisiyle aynı görüşte olmayanı hafiften de olsa eleştireni, amcası Abdülaziz’i bir “darbe”yle “taht”tan indirip öldürdükleri gerekçesiyle tutuklatıp yargılattırır. Böylece Osmanlı tarihine kara bir “leke” olarak geçecek olan “Yıldız Mahkemesi” “maskara”lığını yaratır; tıpkı günümüzün “Ergenekon Davası” “maskara”lığı gibi. Bu iki yargılamanın benzerliklerini, “hukuk”un nasıl “guguk”laştırıldığını, bu köşede birkaç yazıyla anlatmaya çalışmıştım; şimdi yalnızca önemli bir “ayrım”ı, anımsayalım diyorum. Abdülhamit: “Ben bu davanın savcısıyım!” demedi; R. T. Erdoğan ise ellerini göğsüne vurup: “Ben bu davanın savcısıyım!” diye haykırdı. Eh! “Olacak artık o kadar!” Ne de olsa biri sarayda yetişmiş, öteki ise Kasımpaşa’da! Abdülhamit yönetiminin yarattığı bu “korku” çağdaşlaşmanın “düşünsel boyutu”nu da ister istemez etkileyecekti. Bu “boyut”, ancak Avrupa’ya kapağı atmış olan Türkler tarafından tartışılacak; Batı’nın düşünürleri, yazarları da bu konudaki görüşlerini yoğun bir katılımla açıklayacaklardır. Bu sonuncular, Türklerin “çağdaş uygarlığı” bütün yanlarıyla benimseyemeyeceklerini; çünkü “din”lerinin tüm dünyasal yaşamı düzenlediğini; bu “şeriat”ın yüzlerce yıl önceki “değiştirilemez” dogmalardan oluştuğunu; ayrıca “eşitlik” temeline dayanmadığını dile getirirler; koyu bir kadınerkek “eşitsiz”liğinin varlığından söz ederek, “şeriat”la “adalet”in uygulanamayacağını vurgularlar. Tüm bunları söyleyip, yazanlardan biri olan Ernest Renan, son noktayı şöyle koyar: “Batı, batıdır; Doğu, doğudur; ikisi bir araya gelemez!” Siyasal alanda ise daha başka bir değerlendirme yer alır. Osmanlı ülkesinin “rüşvet” ve “yolsuzluk” içinde yüzdüğü, siyasetçilerce sürekli ortaya konur. Örneğin, “Birinci Dünya Savaşı” sonunda yapılacak Sevr Antlaşması’nın, barışı sağlamaktan öte, “Osmanlı Devleti’ni yıkıma uğratmış olan ahlak kötülüklerinden, rüşvet’ten, yolsuzluk’tan korumak” olduğu “da”, Müttefikler tarafından dünyaya açıklanır. Ne var ki, bu yüz kızartıcı olumsuzluklar günümüzde, AKP iktidarı döneminde de ülkeyi sardığından, AB’nin Türkiye ile ilgili “ilerleme raporları”nda benzer görüşlere, uyarılara sürekli yer verilmektedir. Ancak bunlara Başbakan Erdoğan ve hükümetinin kulak asmaması karşısında, “2008” yılındaki AB raporunda yalnız bu konuların ele alındığı “Yolsuzluk” başlığı açılmıştı. Bunun ne denli yerinde olduğu, ABD’de yargılanan kimi tecimsel (ticari) firmaların, Türkiye’de nasıl “rüşvet” dağıttıklarını “itiraf” etmeleriyle, yani mahkeme kararlarıyla perçinlendi; ayrıca bu doğrultudaki “Deniz Feneri Davası”yla da... Bu durumda WikiLeaks belgelerinde yer alan: “Batı yalnızca Batılılar’ındır” anlayışının ve Başbakan’ın İsviçre bankalarında “sekiz” ayrı hesabı bulunduğu açıklamasının, bizim için Anadolu halk deyimiyle, “eski hamam eski tas” olduğunu; hamamın yeni “hizmetkârı”nı da ne olursa olsun kabullendiğimizi, toplum olarak hiçbir “karşı duruş” göstermemekle ortaya koyduk. “Helal olsun!” demekten başka yapacak ne kaldı ki? HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bir ailenin kız 1 ve erkek çocuklarının, başka bir aile 2 nin kız ve erkek 3 çocuklarıyla karşı4 lıklı olarak ve aynı zamanda evlendi 5 rilmesi... Tantal 6 elementinin simgesi. 2/ Muğla’nın bir 7 ilçesi... Odunundan 8 kırmızı boya çıka 9 rılan bir ağaç. 3/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ulusal ya da yöresel konulardan esinlenerek oluş 1 H O R A S A N F turulan müzik yapıtı. 4/ 2 O Ğ U Z G E R İ Mukavva yapımında, ka 3 R U M S A V A N bı kurtlanmaktan koru 4 A Z S EMA C mak için kolaya katılan 5 S S E L E S A madde. 5/ Halk dilinde gürgen ağacına verilen 6 A G A M E M N O N N A R ad... Bir nota. 6/ Bir şeyi 7 N E V A 8 R A S O R T İ yapmayı önceden isteyip İ L düşünme... Tibet sığırı. 9 F İ N C A N 7/ Giysi kolu... Mobilya kasası. 8/ Tavlada “üç” sayısı... Düğme ve süs eşyası yapımında kullanılan bir deniz kabuklusu. 9/ Yeni bir mal ya da hizmetin yaratılmasını sağlayan etkinliklerin tümü... Japon lirik dramı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dişi geyik... Asker. 2/ Bir göz rengi... Hz. Muhammed’in yaşamını, yetişmesini ve değerlerini anlatan yapıt. 3/ Kâğıt ya da karton gibi şeyleri bir yere tutturmak için kullanılan araç. 4/ Geceleyin açık havada sevgi duyulan biri için verilen küçük konser. 5/ Sıcağa ve soğuğa karşı dayanıklılığı kükürtle arttırılmış kauçuk... Bizmut elementinin simgesi. 6/ Zamkı hekimlikte kullanılan bir tür çalı... Sazın en kalın ses veren teli. 7/ Dar, uzun ve hafif bir yarış kayığı... Köpek için hazırlanan yiyecek. 8/ Uzaklık işareti... Marmaris ilçesinde, doğal güzelliğiyle tanınmış bir koy. 9/ Bir tür iskambil oyunu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle